Sadakat islami Forum

EDEBİYAT KÖŞESİ => ŞİİR => Konuyu başlatan: ÇIĞ - 26 Şubat 2007, 13:19:52

Başlık: Cahit Zarifoğlu
Gönderen: ÇIĞ - 26 Şubat 2007, 13:19:52
Daralan Vakitler


Yanakları, saçları, gözleri yanmış,
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş, yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki ağlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları,
Yahudi doğramış analarını,
Binlerce çocuk topların, betonların altında.



Beyrut'un gözyaşları şimdi,
Kudüs'ün yanıbaşında,
Müslümanlarsa uzakta,
Sanki başka,
Gelinmez bir dünyada.

Acın, bir vadi,
Zehirli çiçekler, bir ova gibi karşımda.

Gözüm baksın sadece,
Ayrıntıları,
Kıvrılıp kırılmış bilekleri,
Kemikten yakılmış etleri,
Kuma serilmiş cesetleri,
Büyük ajansların yaydığı resimleri,
Bir seyirci gibi görsün dursun,
Bir kadın gibi ağlasın..

Beyrut yengeç kıskacında,
Çoğu müslüman kafir yanında,
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin.

Sen Filistin, hokkaları doldur kanla,
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar, bir şamar olsun.

Filistin, sen işine bak, kar toprağını,
Yoğur gazabını Yaradanın..

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?
Çam ormanlarının salınışında,
Kuşların cıvıldayışında,
Otların serin tenlerinde.
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini,
Bir ateş bulutu var en bildik yerde,
En emin yerde.

Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar
Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler,
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar.

Farzet körsün, olabilir,
Elele tut,
Taş al ve at,
Kafiri bulur.

Hani ceylanların,
Hani cihat marşın?

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?
En arka safta bile kalmadın,
Cengi attın, dünyaya daldın,
Tezeğe konan sinekler gibi.

Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Bir gün ister istemez,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.


Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın...



* * *

Cahit Zarifoğlu (1940 - 1987)
Başlık: Cahit Zarifoğlu
Gönderen: duaekseni - 26 Şubat 2007, 23:49:53
ACZ ( A.C.Zarifoğlu)

    Vefatının 19.Yıldönümünde Şair-Yazar Cahit Zarifoğlu adına düzenlenen “Yürek Safında Şair”  konulu panelde konuşmacı : Rasim Özdenören idi.
     Program davetiyesinde,
     Adem Turan
     Hüseyin Akın
     Hüseyin Kaya
     Mevlana İdris Zengin
     Özcan Ünlü
     Mehmet Şah Erincik
     Yusuf Özkan Özburun
      Şairin özgün şiirlerinden örnekler sunacaklar notu düşülmüştü. Davetiyenin tabiriyle “Tüm Zarif Yürekliler” davetliydiler.
      Kültür Merkezinin Tiyatro Salonunda saat 20.30 da başlayacak olan etkinlik akşam namazı vaktiyle çakışması sebebiyle 21.00 gibi başladı.
      1000 kadar koltuk kapasiteli salonda yaklaşık 200 kişi ancak vardı.35.000 üniversite gençliğine ev sahipliği yapan ilin katılım oranının düşüklüğü göz önüne alındığında gençlerimizin ne denli sanattan,edebiyattan, okumadan uzak televole kültürüyle yetiştiklerinin göstergesiydi adeta.
      Yapılan istatistiklerde ilin okuma yazma oranı %98 dir.Üç-beş yıl önce o zaman ki hükümetin başlattığı bilmem kaçıncı okuma yazma seferberliğinde, görev yaptığım ilçesinde bir tek Van’dan gelmiş 80 yaşlarında teyzenin okuma bilmediği ortaya çıkmıştı.Öyle ki ilçedeki yaşlı hanımların bile ilkokul diploması vardı.Onların zamanında ilkokul 3 yıl imiş.
      Panelden ,ilin eğitime ilişkin yapısına,dokusuna gelişim şundan;İlin nüfusunu oluşturan halkın yapısına baktığımızda hem üniversite gençliğinin çok olması,hem de yerli halkın okuma oranının yüksek olması bile bu tür kültür etkinliklerine katılım oranının yüksek seviyede gerçekleşmesine vesile olamamıştır.Sanki Türkiye’nin kültüre ilişkin yüzünün bir parçasını yansıtırcasına!
      Program merhum Cahit Zarifoğlu’nun tren yolculuğu görüntüleri eşliğinde  en çok sevdiğim şiirlerinden “Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle” başladı.Sinevizyon gösterisi şeklinde hazırlanan bu giriş kısmında kendisiyle beraber yaşamış,paylaşımları olmuş usta kalemlerin ve fikir adamlarının Zarifoğlu’na ilişkin anılarından kesitler anlatmalarını içeriyordu.Ne dediklerini anlayamadık.Zira ses düzeni çok kötüydü.Kulakları tırmalayan bir ses kirliliği ekranda akan tren yolculuğuyla birlikte Türk Edebiyatının tüm bu önemli şahsiyetlerinin söylediklerini de adeta alıp götürüyordu.Sinevizyon gösterimini kesmek zorunda kaldılar.
     Nihayet panele geçildi.Sayın Özdenören’e masaya oturuş düzeninde ortada bir yer verilmişti.Hemen sağında paneli yöneten Mehmet Şah Erincik yer alıyordu.Açıkçası Özdenören’den başka içlerinde yakından tanıdığım yoktu.Adem Turan ve Hüseyin Akın’a bir kulak aşinalığım haricinde.Elbette bu benim cehaletim.
      Daha sonra araştırdığımda  Hüseyin Akın,Adem Turan ve Hüseyin Kaya’nın  iki ayda bir “Sühan” adlı bir edebiyat dergisi çıkardığını öğrendim. Yine Mevlana İdris Zengin’in çocuklara yönelik hikayelerinin ve aynı zamanda güzel şiirler yazdığına vakıf oldum.Bu öz eleştiriden sonra tekrar panele dönersem;
       İçlerinde en genci olan Erincik’in paneli yönetmesi hoştu.Hep alışmışız en yaşlının,tecrübelinin ve ünlünün sözün idaresini eline almasına .Ya da eline teslim edilmesine.                   Aklıma hemen Peygamberimizin 17 yaşında ki Usame’yi Ebu Bekir ve Ömer’in de bulunduğu orduya komutan yapması geldi.
        Adı paneldi ancak alışılmışın aksine öyle planlı programlı ,önceden hazırlanılmış sunum yoktu.Sanki 8 dost bir evde toplanmışlar aralarından ayrılmış bir başka dostlarını rahmetle yad edip “kulaklarını çınlatıyorlar”.
      Adem Turan’a söz verildiğinde Üniversitedeyken Özdenören’in “Gül Yetiştiren Adam” kitabını irdelemesine ilişkin anılarını anlattı .İlk bu kitapla Özdenören’i tanıdığını, onun vasıtasıyla da  Zarifoğlu’nu tanıyıp nasıl ufkunun genişlediğini dile getirdi.
      Özcan Ünlü lise yıllarında arkadaşlarının tavsiyesiyle Zarifoğlu okumaya çalıştığını,hiçbir şey anlamadığını, sanki adam anlaşılmasın için yazıyor diye söylendiğini belirtti.(Adını anlayamadığım bir)  yazara bundan bahsedince “Yarın seninle bir yere gideceğiz” dediğini, gittiklerinde Zarifoğlu ile karşılaştığını ve mahcup olduğunu söyledi.İlk işim “Yaşamak” adlı kitabını okumak oldu diyor.
     Katılımcılardan Mevlana İdris’de ; Zarifoğlu’nun çocuklar için yazdığı şiir ve hikayeleri ilk başlarda kendisinin olduğu gibi  büyüklerin bile anlamakta zorlandığını, sonraları kendisine örnek aldığını en çok önemsediği ediplerden olduğunu söyledi.Dün ”Masal” adlı şiirini okuduğumda Zarifoğlu’nun ayak izlerini takip etmeye çalıştığını müşahade ettim.
    Yusuf Özkan Özburun tasavvufi yönüne değinerek, o konuda örnekler sundu.
     Erincik’in ifadesiyle “Biz gençler Zarifoğlu’nu hayattayken görüp tanıma şansına sahip olamadık.Ancak yazınlarıyla,şiirleriyle büyüdük “ diyerek “A.Turan,Ö.Ünlü ve R.Özdenören’in haricinde aramızda onu gören olmadı” diyordu.
    Rasim Özdenören’in tevazusu,insana huzur veren sakinlikteki konuşma üslubu,tecrübesi hemen fark ediliyordu.Birbirinden sıcak,samimi bir o kadar da insanın içini acıtan anılardı anlattıkları.Panel sona erince ,bir kardeşimin selamını iletmek üzere Rasim Bey’in yanına vardığımda kendisi oturuyordu.Ben ayakta konuşurken o kadar rahatsız oldu ki.”Ama siz ayaktasınız hanımefendi! Ben oturuyorum.Lütfen siz de buyrun oturun.”dedi.”Geç oldu efendim.Üzerimde kalmasın sizden çok güzel bahsetti,selam yolladı “ dedim. Mahcup gülümserken “ Sizde selamlarımı ona iletin lütfen” diye cevap verdi.(Maalesef hatırlayamadı kardeşimin adını söylediğimde. Muhtemeldir yaşı veya yol yorgunuydu.)
    Bu panelin bana en önemli katkısı şuydu;
    Zarifoğlu’nun kitaplarını okurken sanki kırk kilit altına alınmış bir sandık.İçine girebilmek,anlayabilmek için müthiş bir zihin eforu sarf etmek zorunda kalıyorsunuz.Tabir caiz ise kan ter içinde ki mücadelenin sonunda ulaşılan daha önce kendisine ait bir başka şiirinde bile rastlamadığınız güzellikte bir hazine!
    Elbette bu farklı yönünde fıtratına münhasır kabiliyeti var.Ancak yaşadıklarının da büyük katkısı olduğunu Özdenören’i dinlerken fark ettim.Çocuğun doğup büyüdüğü ortam,yaşam şartları kişiliğinin oluşumunda en önemli hatta ilk sırada önemli bir etken.
   Örneğin;
    Babasının annesinin üzerine kuma getirmesi ve sürekli dövmesinden dolayı babasına kin demeyeyim de en azından hınç beslemesi,
     Yolda yürürken (babasının) ailesinin 3-4 adım önünde yürüyüp hiçbir zaman onlarla aynı hizada,kol kola olmayıp üstünlüğünü empoze etmesi,kişiliklerini ezmesi.
     Yine, hep fakir bir hayat yaşayıp üzerine bir kerecik yeni kıyafet almayıp,bit pazarından giyinmesi.Böyleyken bile zevkli,uyumlu giyinmeyi başarıp kısaca “Zarif” olabilmesi,
     Çok içine kapanık yapısıyla özelini hemen hiç kimse ile paylaşmaması.Kalabalıklar arasında bile yapayalnızlığını yaşaması,
     İki kez Avrupa’ya gidip otostopla gezmesi,hiç kimseye nerede olduğunu bildirmeyip adeta izini kaybettirmesi,
    Mavera dergisini çıkaracaklarında Ankara’da yolda yürürken Özdenören’in hararetle neyi,nasıl yapacakların anlatırken  iki sokak önce yanından ayrılması.Elini tutup “Sen  ne diyorsun Cahit?” sorusuna dönüp baktığında  yanındakinin hiç tanımadığı bir bey olduğunu görünce şaşırdığını görünce “Abi! Arkadaşınız iki sokak önce sizden ayrıldı.O kadar güzel şeyler anlatıyordunuz ki geriden duydum.O ayrılınca yanınızda sizi dinleyerek gelen bendim” deyişi,
      Özdenören’in (rahmetli olan) kardeşi ve Sezai Karakoç’la randevuları olduğunu önemli bir sorun yüzünden beklettikleri için Karakoç’un geldiğinde bu mazereti de izah ederek “hakkınızı helal edin ,beklettim” sözlerine karşılık Zarifoğlu’nun “ben helal etmiyorum .Bir saattir bekliyoruz o halde ben gidiyorum” deyip çekip gitmesi,
     Bu kadar önemli bir edebiyatçının liseyi üç yıl geç bitirmesine sebep edebiyattan ikmale kalıp üç yıl üst üste veremesine yol açtığını,
     Bir yıl Cem müstear adıyla her işini bırakıp İstanbul’da bir balıkçının yanında  boğaz tokluğuna çalışması,
     Ankara’da TRT’de çalışırken iki bayan meslektaşını Özderören’e “ bunlar benim sevgililerim”diye tanıtması.Hanımların telaşla ve ısrarla arkadaşıyız demelerine aldırış etmeden tekrar aynı sözlerle tanıştırması. Özdenören “ Ben bu tanıştırma şeklini hiç garipsemedim.Biliyordum ki o sevgili sözcüğüne yüklediği anlam sevdiğim,değer verdiğim, dostum manasını içeriyordu, çünkü bana ve diğer dostlarına da sevgilim diye hitap ederdi” diyor.
    Saat 00.30 sularında bu samimi ve şiir dolu gece sona erdiğinde dönüp baktım salonun arka sıralarından bir hayli firar edenler olmuştu.Yaklaşık iki yüz kişi civarı başlayan panel elli  kişi kadar fireyle yüz elli kişi civarı tamamlanmıştı. Ön sırada (her zaman olduğu gibi ) oturan protokol zerzavatının(!) da saat 24.00 gibi utanmadan, salına salına ayrıldıklarına üzülerek tanık oldum.
   İlde  çok sık  düzenlenmeyen bu tür etkinliklerden, davetiyenin tespitiyle “Zarif yüreklilerin” kaldığı  doyumsuz bir gece geçirdiklerine  inanıyorum.En azından ben mutlu ayrıldım.

  Farzet körsün olabilir
  Elele tut
  Taş al ve at
  Kafiri bulur….

   Rabbim Zarifoğlu kuluna da rahmet ve merhametiyle muamele eylesin.
(duaekseni)
Başlık: Cahit Zarifoğlu
Gönderen: ÇIĞ - 27 Şubat 2007, 10:52:57
Yazınızı okurken sanki o gece de oldum eşsiz bir geceymiş,değerinin bilinmemesi üzücü..duanıza yürekten amin..

BAŞIM EĞİK DİLİM KAPALI GÖZLER  



Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri

Kederli elini

Temiz alnına koyarken fikretmek için

Çocukların susması

Kuşların ve kedilerin uzaklaşması

Haritaları üzerine bezlerin atılması

Lambaların kısılması

Kadınların bir vakit konuşmadan

Yaşaması gerekebilir

Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:

Hergün bir miktar kros boksit asit

Ve arenamız

Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir



Baş efendimiz

Görüntümüz

Sahnemiz

Perdemiz



Eğer dualanmasaydı sesimiz

Eğer yaradandan o güzel ağız

Açık ve seçik

Dilemesiydi demeseydi

'Allah

Sesinizi

Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'

Düşünmezdim üzerinde

Binmezdim deli deli koşan küheylan



Bildim Sensin Sen Sen

Diri Diri Diri Şahım

Diri Şahım Diri Diri

Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi



Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır

Bunların üzerine ezan

Ucu sancılar vuran

Bir kırbaç olmalıydı

Her duyan

Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı

Hayır dokuzyüz

Milyon müslüman

Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN



Elim dizlerime Vur Kalk

Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk

Yumruklar dizlere vur vur

AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben



Korku gerek tenlere etim kalbur

Deşer bakışın kıyar da kıyar



Korku gerek reca gerek

Yanlış anlaşılmış olabilir

Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil



Yanlış anlaşılmış da olabilir

Aklım başımda mı! Değil



Ve sesimi duyuyorum

Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden

-Kulun korktuk şerrinden

Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı

Kuldan korkarken gel zaman git zaman

Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan

Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar



Irmaklarımın altından akan ırmak

Sandal sefalarım Marmara toprakları

Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim



Dilediğim en güzel hayat

Çöplerin içinde rüya aradım

Düştümse eğer sana bakarken düştüm



Sen dinç zaman

İşte kuluçkan

Bereketle taşan yağ küpleri gibi

Parmaklardan akan çeşmeler gibi



İşte sinem kalabalık ve kendine zinde

Kullardan pervasız nesillerden biri



Aha Şeyhefendim Aha yüreğim

Göz kapanır akıl susar susar akıl

İstersen haydi haydi haydi

Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır



Çehrenden o azgın maskeyi dök

O evleri kedere boğ

Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada

Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın



Mahşerinde uyanacaksın

Ağzının



Korkuyorum o nedenle

Başım eğik

Dilim kapalı