Daralan Vakitler
Yanakları, saçları, gözleri yanmış,
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş, yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki ağlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları,
Yahudi doğramış analarını,
Binlerce çocuk topların, betonların altında.
Beyrut'un gözyaşları şimdi,
Kudüs'ün yanıbaşında,
Müslümanlarsa uzakta,
Sanki başka,
Gelinmez bir dünyada.
Acın, bir vadi,
Zehirli çiçekler, bir ova gibi karşımda.
Gözüm baksın sadece,
Ayrıntıları,
Kıvrılıp kırılmış bilekleri,
Kemikten yakılmış etleri,
Kuma serilmiş cesetleri,
Büyük ajansların yaydığı resimleri,
Bir seyirci gibi görsün dursun,
Bir kadın gibi ağlasın..
Beyrut yengeç kıskacında,
Çoğu müslüman kafir yanında,
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin.
Sen Filistin, hokkaları doldur kanla,
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar, bir şamar olsun.
Filistin, sen işine bak, kar toprağını,
Yoğur gazabını Yaradanın..
Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?
Çam ormanlarının salınışında,
Kuşların cıvıldayışında,
Otların serin tenlerinde.
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini,
Bir ateş bulutu var en bildik yerde,
En emin yerde.
Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar
Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler,
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar.
Farzet körsün, olabilir,
Elele tut,
Taş al ve at,
Kafiri bulur.
Hani ceylanların,
Hani cihat marşın?
Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?
En arka safta bile kalmadın,
Cengi attın, dünyaya daldın,
Tezeğe konan sinekler gibi.
Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Bir gün ister istemez,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.
Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın...
* * *
Cahit Zarifoğlu (1940 - 1987)
ACZ ( A.C.Zarifoğlu)
Vefatının 19.Yıldönümünde Şair-Yazar Cahit Zarifoğlu adına düzenlenen “Yürek Safında Şair” konulu panelde konuşmacı : Rasim Özdenören idi.
Program davetiyesinde,
Adem Turan
Hüseyin Akın
Hüseyin Kaya
Mevlana İdris Zengin
Özcan Ünlü
Mehmet Şah Erincik
Yusuf Özkan Özburun
Şairin özgün şiirlerinden örnekler sunacaklar notu düşülmüştü. Davetiyenin tabiriyle “Tüm Zarif Yürekliler” davetliydiler.
Kültür Merkezinin Tiyatro Salonunda saat 20.30 da başlayacak olan etkinlik akşam namazı vaktiyle çakışması sebebiyle 21.00 gibi başladı.
1000 kadar koltuk kapasiteli salonda yaklaşık 200 kişi ancak vardı.35.000 üniversite gençliğine ev sahipliği yapan ilin katılım oranının düşüklüğü göz önüne alındığında gençlerimizin ne denli sanattan,edebiyattan, okumadan uzak televole kültürüyle yetiştiklerinin göstergesiydi adeta.
Yapılan istatistiklerde ilin okuma yazma oranı %98 dir.Üç-beş yıl önce o zaman ki hükümetin başlattığı bilmem kaçıncı okuma yazma seferberliğinde, görev yaptığım ilçesinde bir tek Van’dan gelmiş 80 yaşlarında teyzenin okuma bilmediği ortaya çıkmıştı.Öyle ki ilçedeki yaşlı hanımların bile ilkokul diploması vardı.Onların zamanında ilkokul 3 yıl imiş.
Panelden ,ilin eğitime ilişkin yapısına,dokusuna gelişim şundan;İlin nüfusunu oluşturan halkın yapısına baktığımızda hem üniversite gençliğinin çok olması,hem de yerli halkın okuma oranının yüksek olması bile bu tür kültür etkinliklerine katılım oranının yüksek seviyede gerçekleşmesine vesile olamamıştır.Sanki Türkiye’nin kültüre ilişkin yüzünün bir parçasını yansıtırcasına!
Program merhum Cahit Zarifoğlu’nun tren yolculuğu görüntüleri eşliğinde en çok sevdiğim şiirlerinden “Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle” başladı.Sinevizyon gösterisi şeklinde hazırlanan bu giriş kısmında kendisiyle beraber yaşamış,paylaşımları olmuş usta kalemlerin ve fikir adamlarının Zarifoğlu’na ilişkin anılarından kesitler anlatmalarını içeriyordu.Ne dediklerini anlayamadık.Zira ses düzeni çok kötüydü.Kulakları tırmalayan bir ses kirliliği ekranda akan tren yolculuğuyla birlikte Türk Edebiyatının tüm bu önemli şahsiyetlerinin söylediklerini de adeta alıp götürüyordu.Sinevizyon gösterimini kesmek zorunda kaldılar.
Nihayet panele geçildi.Sayın Özdenören’e masaya oturuş düzeninde ortada bir yer verilmişti.Hemen sağında paneli yöneten Mehmet Şah Erincik yer alıyordu.Açıkçası Özdenören’den başka içlerinde yakından tanıdığım yoktu.Adem Turan ve Hüseyin Akın’a bir kulak aşinalığım haricinde.Elbette bu benim cehaletim.
Daha sonra araştırdığımda Hüseyin Akın,Adem Turan ve Hüseyin Kaya’nın iki ayda bir “Sühan” adlı bir edebiyat dergisi çıkardığını öğrendim. Yine Mevlana İdris Zengin’in çocuklara yönelik hikayelerinin ve aynı zamanda güzel şiirler yazdığına vakıf oldum.Bu öz eleştiriden sonra tekrar panele dönersem;
İçlerinde en genci olan Erincik’in paneli yönetmesi hoştu.Hep alışmışız en yaşlının,tecrübelinin ve ünlünün sözün idaresini eline almasına .Ya da eline teslim edilmesine. Aklıma hemen Peygamberimizin 17 yaşında ki Usame’yi Ebu Bekir ve Ömer’in de bulunduğu orduya komutan yapması geldi.
Adı paneldi ancak alışılmışın aksine öyle planlı programlı ,önceden hazırlanılmış sunum yoktu.Sanki 8 dost bir evde toplanmışlar aralarından ayrılmış bir başka dostlarını rahmetle yad edip “kulaklarını çınlatıyorlar”.
Adem Turan’a söz verildiğinde Üniversitedeyken Özdenören’in “Gül Yetiştiren Adam” kitabını irdelemesine ilişkin anılarını anlattı .İlk bu kitapla Özdenören’i tanıdığını, onun vasıtasıyla da Zarifoğlu’nu tanıyıp nasıl ufkunun genişlediğini dile getirdi.
Özcan Ünlü lise yıllarında arkadaşlarının tavsiyesiyle Zarifoğlu okumaya çalıştığını,hiçbir şey anlamadığını, sanki adam anlaşılmasın için yazıyor diye söylendiğini belirtti.(Adını anlayamadığım bir) yazara bundan bahsedince “Yarın seninle bir yere gideceğiz” dediğini, gittiklerinde Zarifoğlu ile karşılaştığını ve mahcup olduğunu söyledi.İlk işim “Yaşamak” adlı kitabını okumak oldu diyor.
Katılımcılardan Mevlana İdris’de ; Zarifoğlu’nun çocuklar için yazdığı şiir ve hikayeleri ilk başlarda kendisinin olduğu gibi büyüklerin bile anlamakta zorlandığını, sonraları kendisine örnek aldığını en çok önemsediği ediplerden olduğunu söyledi.Dün ”Masal” adlı şiirini okuduğumda Zarifoğlu’nun ayak izlerini takip etmeye çalıştığını müşahade ettim.
Yusuf Özkan Özburun tasavvufi yönüne değinerek, o konuda örnekler sundu.
Erincik’in ifadesiyle “Biz gençler Zarifoğlu’nu hayattayken görüp tanıma şansına sahip olamadık.Ancak yazınlarıyla,şiirleriyle büyüdük “ diyerek “A.Turan,Ö.Ünlü ve R.Özdenören’in haricinde aramızda onu gören olmadı” diyordu.
Rasim Özdenören’in tevazusu,insana huzur veren sakinlikteki konuşma üslubu,tecrübesi hemen fark ediliyordu.Birbirinden sıcak,samimi bir o kadar da insanın içini acıtan anılardı anlattıkları.Panel sona erince ,bir kardeşimin selamını iletmek üzere Rasim Bey’in yanına vardığımda kendisi oturuyordu.Ben ayakta konuşurken o kadar rahatsız oldu ki.”Ama siz ayaktasınız hanımefendi! Ben oturuyorum.Lütfen siz de buyrun oturun.”dedi.”Geç oldu efendim.Üzerimde kalmasın sizden çok güzel bahsetti,selam yolladı “ dedim. Mahcup gülümserken “ Sizde selamlarımı ona iletin lütfen” diye cevap verdi.(Maalesef hatırlayamadı kardeşimin adını söylediğimde. Muhtemeldir yaşı veya yol yorgunuydu.)
Bu panelin bana en önemli katkısı şuydu;
Zarifoğlu’nun kitaplarını okurken sanki kırk kilit altına alınmış bir sandık.İçine girebilmek,anlayabilmek için müthiş bir zihin eforu sarf etmek zorunda kalıyorsunuz.Tabir caiz ise kan ter içinde ki mücadelenin sonunda ulaşılan daha önce kendisine ait bir başka şiirinde bile rastlamadığınız güzellikte bir hazine!
Elbette bu farklı yönünde fıtratına münhasır kabiliyeti var.Ancak yaşadıklarının da büyük katkısı olduğunu Özdenören’i dinlerken fark ettim.Çocuğun doğup büyüdüğü ortam,yaşam şartları kişiliğinin oluşumunda en önemli hatta ilk sırada önemli bir etken.
Örneğin;
Babasının annesinin üzerine kuma getirmesi ve sürekli dövmesinden dolayı babasına kin demeyeyim de en azından hınç beslemesi,
Yolda yürürken (babasının) ailesinin 3-4 adım önünde yürüyüp hiçbir zaman onlarla aynı hizada,kol kola olmayıp üstünlüğünü empoze etmesi,kişiliklerini ezmesi.
Yine, hep fakir bir hayat yaşayıp üzerine bir kerecik yeni kıyafet almayıp,bit pazarından giyinmesi.Böyleyken bile zevkli,uyumlu giyinmeyi başarıp kısaca “Zarif” olabilmesi,
Çok içine kapanık yapısıyla özelini hemen hiç kimse ile paylaşmaması.Kalabalıklar arasında bile yapayalnızlığını yaşaması,
İki kez Avrupa’ya gidip otostopla gezmesi,hiç kimseye nerede olduğunu bildirmeyip adeta izini kaybettirmesi,
Mavera dergisini çıkaracaklarında Ankara’da yolda yürürken Özdenören’in hararetle neyi,nasıl yapacakların anlatırken iki sokak önce yanından ayrılması.Elini tutup “Sen ne diyorsun Cahit?” sorusuna dönüp baktığında yanındakinin hiç tanımadığı bir bey olduğunu görünce şaşırdığını görünce “Abi! Arkadaşınız iki sokak önce sizden ayrıldı.O kadar güzel şeyler anlatıyordunuz ki geriden duydum.O ayrılınca yanınızda sizi dinleyerek gelen bendim” deyişi,
Özdenören’in (rahmetli olan) kardeşi ve Sezai Karakoç’la randevuları olduğunu önemli bir sorun yüzünden beklettikleri için Karakoç’un geldiğinde bu mazereti de izah ederek “hakkınızı helal edin ,beklettim” sözlerine karşılık Zarifoğlu’nun “ben helal etmiyorum .Bir saattir bekliyoruz o halde ben gidiyorum” deyip çekip gitmesi,
Bu kadar önemli bir edebiyatçının liseyi üç yıl geç bitirmesine sebep edebiyattan ikmale kalıp üç yıl üst üste veremesine yol açtığını,
Bir yıl Cem müstear adıyla her işini bırakıp İstanbul’da bir balıkçının yanında boğaz tokluğuna çalışması,
Ankara’da TRT’de çalışırken iki bayan meslektaşını Özderören’e “ bunlar benim sevgililerim”diye tanıtması.Hanımların telaşla ve ısrarla arkadaşıyız demelerine aldırış etmeden tekrar aynı sözlerle tanıştırması. Özdenören “ Ben bu tanıştırma şeklini hiç garipsemedim.Biliyordum ki o sevgili sözcüğüne yüklediği anlam sevdiğim,değer verdiğim, dostum manasını içeriyordu, çünkü bana ve diğer dostlarına da sevgilim diye hitap ederdi” diyor.
Saat 00.30 sularında bu samimi ve şiir dolu gece sona erdiğinde dönüp baktım salonun arka sıralarından bir hayli firar edenler olmuştu.Yaklaşık iki yüz kişi civarı başlayan panel elli kişi kadar fireyle yüz elli kişi civarı tamamlanmıştı. Ön sırada (her zaman olduğu gibi ) oturan protokol zerzavatının(!) da saat 24.00 gibi utanmadan, salına salına ayrıldıklarına üzülerek tanık oldum.
İlde çok sık düzenlenmeyen bu tür etkinliklerden, davetiyenin tespitiyle “Zarif yüreklilerin” kaldığı doyumsuz bir gece geçirdiklerine inanıyorum.En azından ben mutlu ayrıldım.
Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur….
Rabbim Zarifoğlu kuluna da rahmet ve merhametiyle muamele eylesin.
(duaekseni)
Yazınızı okurken sanki o gece de oldum eşsiz bir geceymiş,değerinin bilinmemesi üzücü..duanıza yürekten amin..
BAŞIM EĞİK DİLİM KAPALI GÖZLER
Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir
Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz
Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan
Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi
Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN
Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben
Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar
Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil
Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil
Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar
Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim
Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm
Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi
İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri
Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır
Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın
Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının
Korkuyorum o nedenle
Başım eğik
Dilim kapalı