Manevi Terbiye'de Metod
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, tasavvufta kalbi tasfiye ve nefsi tezkiye hususunda dikkat ettiği incelikleri şöyle beyan buyurmuşlardır:
"- Bizler mürîdi gerekli olduğu tarzda, yâni onun içinde bulunduğu hâle göre terbiye ederiz, icâbında cezbe, icâbında sülük yolunu tercih ederiz. Biliriz ki, sohbetimize gelenlerin bazılarının gönüllerinde muhabbet tohumu vardır, bazılarında yoktur veya dünyevî ve nefsânî alâkalardan dolayı çürümüştür. İşte bizim vazifemiz, bu fânî alâkaları temizlemek ve gönle muhabbet tohumu ekmek, ekilmiş olanları da hakikat zemzemiyle sulayıp yeşerterek mârifetullâh güneşiyle bir ihlâs fidanı hâline getirmektir.
Zikir telkinine gelince, o, bir kimsenin eline çakmak taşı vermek gibidir. Bundan sonraki netice, yâni çakmak taşını çakıp da aşk çırasını tutuşturmak işi, müride kalmıştır."
El-Hasıl:
Nasıl ki, bedene ait hastalıklar muhtelif ve onların tedavi yolları da birbirinden farklı ise, ruha ve gönle ait hastalıklar da böyledir. Bu bakımdan firâset ve basiret sahibi Allah dostları, mânevi terbiyede muhâtablarının durumlarına göre teşhis ve tedâvî yolunu tercih ederler. Kimine İbrahim bin Edhem'de görüldüğü gibi: «Tacı ve tahtını terket!» tavsiyesinde bulunurlarken, kimine de Fâtih Sultan Mehmed Han'da olduğu gibi: «Eğer bu vazifeyi bırakırsan ve senden daha liyakatlisi de gelmezse, vebale girersin!» îkâzında bulunarak, irşad ve teveccühlerini onların bulundukları makamda devam ettirirler.
Kimini su ile, kimini ateşle imtihan ederler. Dolayısıyla nasıl ki, bedenî bir hastalıkla muzdarip kimsenin şifaya kavuşması için tabîbe teslimiyeti ve verdiği reçeteyi tatbik etmesi zarurî ise, kalbî hastalıklarda da durum aynıdır; hattâ daha hassastır. Zîrâ beden tedavisindeki ihmâl, sadece bu dünyaya yönelik bir zarara uğratır; ancak gönül tedavisindeki ihmâl ise, ebedî bir hayatı hüsran eyler.
Rabbim maneviyyatda hakiki mürsidi kamilden ayirmasin
Amin.
Amin..
ellerinize sağlık Gül_Sultan kardeşim
Rabbim maneviyyatda hakiki mürsidi kamilden ayirmasin sayın müteallim kardeşim
Teşekkürler.
Aşk'a ciğerin yakmayan, mürşide doğru bakmayan, bahr-ı muhit'e akmayan, göl iken umman olurmu... Nakşibendi (k.s.)