XVIII. yüzyılda Postî (Post sahibi) mahlasıyla şiirler yazan bir Galata kadısı ve onun da Hayâtî (hayatla ilgili) mahlasını kullanan Eyüp kadısı bir arkadaşı yaşamıştır. Eyüp kadısının kardeşi de yine İstanbul'da görev yapan kadılardan olup o da şiirlerinde Mematî (ölümle ilgili) imzasını kullanırmış. Hayatî Efendi, Galata kadısına takılmak için bir kağıda güya içinden çıkamadığı bir soruyu yazıp fetva ister mahiyette göndermiş:
Sual:
- İt postı, domuz postı debâgatle temiz olur mı?
(ايت پوستى دوموز پوستى دباغتله تميز اولورمى)
Osmanlı Türkçesi imlasına göre "postı" kelimesi postî şeklinde yazılmak durumunda olduğundan Galata kadısı arkadaşının "Köpek ve domuz derisi tabaklanmakla necislikten kurtulur mu?" sorusunun altında aslında kendisine it ve domuz yakıştırmaları yapmaya çalıştığını anlayıp fetvanın cevabını aynı imla biçimiyle ve "ölüsü de dirisi de murdardır" anlamında şu şekilde yazıp iade etmiş:
El-cevab:
- Hayatı da murdardır, mematı da!
(حياتى ده مورداردر. مماتى ده..)
Görünüşe bakılırsa Postî ile Hayatî'nin kayıkçı kavgasında kabak, bîgünah Mematî'nin başında patlamış
Teşekkürler Hocam çok güzledi.
"Tahir Efendi bana kelb demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Mâlik'i mezhebim benim zira
İtikadımca kelb Tahirdir."
(Nef'î)
Tahiru'l-Mevlevi Kulelil Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaparken, okula yeni bir edebiyat öğretmeni daha tayin edilir. Yeni hoca gençtir, biraz da ukalacadır. Adı da SADIK'tır. Tahiru'l-Mevlevi'ye durmadan takılır... Bir dönemin soylularından Tahir Efendi'nin şair Nef'î'ye "kelb" diyerek sataşmasına ve Nef'i'nin buna verdiği tarihe geçen -yukarıdaki- cevabi dörtlüğüne atıfta bulunarak,
- Yahu hoca, der, şu kelbin (köpeğin) tahir (temiz) olup olmadığı hâlâ vuzuha kavuşmadı mı?
Bir, iki, üç, derken..., yine bir gün kalabalık bir davetli kitlesinin önünde aynı münasebetsiz soruyu sorar...
Tahiru'l-Mevlevi'nin artık "sabır çanağı" taşmıştır... O meşhur cevabını yapıştırır:
- Kelbin tahir olup olmadığı el'an meşkük... Ammaaaa!.. Kelbin "SADIK" olduğunda şüphe yok! der.
s33)) &))
Sağolasın tarihman ve ankebut_57 çok güzeldi ...
evet madem konu ünlü şairlerin atışmaları şeklinde devam etmektedir.. Bende kardeşimin durmadan anlattığı bir kıssa'yı anlatmak istiyorum.
Fuzuli ile ruhi beraber otururlarken bir köpek görmüşler. Ruhi :
"şu köpek ne kadar fuzuli " demiş
bunun üzerine Ruhi'de
"Köpeği öldürürsem içinden çıkar ruhi" demiş...
dipnot: Yahu şairlerinden hep atışmaları köpek üzerine midir nedir...
Fuzuli ile ruhi beraber otururlarken bir köpek görmüşler. Ruhi :
"şu köpek ne kadar fuzuli " demiş
bunun üzerine Fuzuli'de
"Köpeği öldürürsem içinden çıkar ruhi" demiş...
Aslında daha doğrusu bu
Alıntı yapılan: Slience - 15 Ekim 2007, 19:26:44
Fuzuli ile ruhi beraber otururlarken bir köpek görmüşler. Ruhi :
"şu köpek ne kadar fuzuli " demiş
bunun üzerine Fuzuli'de
"Köpeği öldürürsem içinden çıkar ruhi" demiş...
Aslında daha doğrusu bu
"Tut kuyruğundan vur yere, arkasından çıksın ruhi" bende böyle duymuştum.
:) :)
Allah'da sizi güldürsün. :hihi :hihi :hihi
Buyurun Bir Tane Daha........
Kanuni Sultan Süleyman, kızı mihirmah sultanı; zekî, hırslı, geleceği parlak bir devlet adamı olan Rüstem Paşa’ya vermek istiyormuş. Rüstem Paşa bu sırada Diyarbakır valisi imiş. Kanuni sarayın hekimbaşını çağırarak cüzzam hastalığının en çok tanınan belirtisinin ne olduğunu sormuş. Hekimbaşı cüzzamlı bir kimsede bit barınamayacağını söylemiş. Bunun üzerine Diyarbakır’a adamlar gönderilmiş. Bunlar gizlice Rüstem Paşa’nın çamaşırlarını kontrol etmişler ve bu sırada bir bite rastlamışlar. Böylece Rüstem Paşa’nın cüzzamlı olmadığı anlaşılmış. Bu olay üzerine devrin bir şairi şu iki dizeyi yazmış:
Olacak bir kimsenin bahtı kavî, tâlihi yâr
Kehlesi (biti) dahi mahallinde onun işine yarar.
Önceki Yıllarda Bir Takvim Yaprağının Arkasından Okuduğum Nükte....
Boynuzsuz koç...
Osmanlı imparatorluğunda yetişmiş bir iki kadın şairden biri olan Fitnat Hanım ile çağdaşları olan Koca Ragıp Paşa ve Şair Haşmet arasında geçtiği rivayet edilen bir çok olay anlatılmaktadır. Bu üç kişi ellerine fırsat düştüğünde birbirini kıyasıya iğnelemekten de geri durmazlarmış. Ragıp Paşa’nın da, Haşmet’in de Fitnat Hanıma aşk duyguları besledikleri de bilinmektedir.
Bir kurban bayramı arefesinde, Fitnat Hanım kurbanlık almak için Beyazıt çevresinde dolaşıyormuş. Şair Haşmet de oradaymış. Haşmet gökte ararken yerde bulduğu Fitnat Hanımı görünce hemen önünde bir reverans yapıp bir emri olup olmadığını sormuş. Fitnat Hanım bir emri bulunmadığını, bayram için kurbanlık bir koç alacağını söylemiş. Haşmet takılmadan edememiş:
- Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı?
- Maalesef olmaz, çünkü bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim.
Alıntı yapılan: ankebut-57 - 15 Ekim 2007, 12:54:42
"Tahir Efendi bana kelb demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Mâlik'i mezhebim benim zira
İtikadımca kelb Tahirdir."
(Nef'î)
Tahiru'l-Mevlevi Kulelil Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaparken, okula yeni bir edebiyat öğretmeni daha tayin edilir. Yeni hoca gençtir, biraz da ukalacadır. Adı da SADIK'tır. Tahiru'l-Mevlevi'ye durmadan takılır... Bir dönemin soylularından Tahir Efendi'nin şair Nef'î'ye "kelb" diyerek sataşmasına ve Nef'i'nin buna verdiği tarihe geçen -yukarıdaki- cevabi dörtlüğüne atıfta bulunarak,
- Yahu hoca, der, şu kelbin (köpeğin) tahir (temiz) olup olmadığı hâlâ vuzuha kavuşmadı mı?
Bir, iki, üç, derken..., yine bir gün kalabalık bir davetli kitlesinin önünde aynı münasebetsiz soruyu sorar...
Tahiru'l-Mevlevi'nin artık "sabır çanağı" taşmıştır... O meşhur cevabını yapıştırır:
- Kelbin tahir olup olmadığı el'an meşkük... Ammaaaa!.. Kelbin "SADIK" olduğunda şüphe yok! der.
Bu hadiseden sonra olsa gerek, Tahirü'l-Mevlevi Şöyle Bir Dörtlük Yazar
Zehr-i hicvi cihana neşredenin
Dili bi-şek zeban-ı efidir
Kelp Tahir olmaz amma
Beşere nefi vardır öyleyse Nef-i dir. Der.
Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde dolaşırken armut ağacına bir karınca ordusunun musallat olduğunu ve ağacın bu gidişle çürüyeceğini görünce şeyhülislamına şu beyti hâvî bir pusula yazıp göndermiş:
Dırahta ger ziyân etse karınca
Ziyânı var mıdır anı kırınca
Şeyhülislam Efendi fetvasını aynı vezin ve kafiyede verir:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Alıntı yapılan: tarihman - 16 Ekim 2007, 12:27:02
Bu hadiseden sonra olsa gerek, Tahirü'l-Mevlevi Şöyle Bir Dörtlük Yazar
Zehr-i hicvi cihana neşredenin
Dili bi-şek zeban-ı efidir
Kelp Tahir olmaz amma
Beşere nefi vardır öyleyse Nef-i dir. Der.
Hocam açıklamasını da rica etsek. :dragur: :dragur:
Bu hicvin zehrini dünyaya neşreden kişinin dili, şüphesiz olarak bir engerek yılanının dili gibidir. (Yani engerek yılanının saçtığı zehir gibi zehir saçar.) Köpek asla temiz olmaz, fakat insanlara faydalıdır. Öyle ise köpek Nef'i (yani faydalı)dır.
Teşekkürler hepsi güzel...