Sadakat islami Forum

EDEBİYAT KÖŞESİ => EDEBİYAT => Konuyu başlatan: İsra - 28 Şubat 2008, 06:30:05

Başlık: Varlığımın Sebebler ötesi Sebebi Efendim
Gönderen: İsra - 28 Şubat 2008, 06:30:05
Merhamet dilendiğim kelimelerin gölgesinde içimin yankısını sana yollamak istiyorum.

Yüreğimde çağlayanlar var, dinmeyen gözyaşlarım var efendim. Sana yolluyorum tüm hasretlerimi, aşarak yüreğimin çöl kumlarını. Demet demet yıldızların kutlu rehberlerimdir, kapına yöneldiğim gecenin şu ıssız saatlerinde. Gönül heybemde gözyaşlarım, geçtiğim yollara serpiyorum sadakam diye. Yürek tezgahında dokuduğum sancılarım var sadağımda, kuşandığım acılar var. İşte geldim kapına efendim, dilimde senden dilendiğim şefaatin var.

Ey Nebi, inan ki sensiz gündüzlerimiz bile geceye döndü. Alnımızı üfül üfül okşayan rahmet yüklü soluğundan mahrumuz yıllardır. Senin yokluğun, ölü ruhlara can veren nefesinin yokluğu, bizi ağyar ateşinde yaktı. Deden Hazret-i İbrahim'e yakılan ateşten daha acımasızdı yandığımız ateşler.

Medet Sultanım! Hicranınla yanan ruhumuza parmaklarından yine boşaltmaz mısın kevserlerini oluk oluk? Utancımız büyük. Adını bir bayrak gibi dalgalandıramadık gönül semalarında. Giremedik kalplere, adını sunamadık sana muhtaç sinelere. Büyük utançlara kundaklandık; ama sen sultansın Efendim, ne olur himmetini esirgeme boynu bükük, yüreği yaralı ümmetinden. Yaralı yüreğimizi, Hazret-i Eyyub'a bahşedilen ab-ı hayat gibi çağlayanlarla yıkayacağın günü bekliyoruz.

Bir gün gözlerimizden perdelerin kalkacağı ümidiyle yaşadık hep. Temessülünle şerefkudum buyurduğun Ahmet Rufai hazretlerine imrenir olduk. Biz de, günahkar dudaklarımızı senin o pak ellerine dokunduracağımız günün hasretiyle bekliyoruz efendim.

Sen, çiçek çiçek donanmış vefalarla kucaklayan Uhud'un bağrındaydın hani... En has şühedanın vefa kokan cennet mekanlarını ziyaret etmiştin... Ve orada demiştin ya, 'Kardeşlerime selam olsun!' diye... Ey Nebiler Sultanı Efendim! Bizleri, işaret buyurduğun o garip devirde gelen kardeşlerin sayıp ziyaret etmeyecek misin? Ayağı ve alnı beyaz sekili atların say bizi, aldığımız abdestlerimiz var günde beş vakit. Ne olur efendim, Mekke'den Medine'ye hicret eder gibi gel. Sen gel ki, güneşin bizi terk ettiği karanlık gecelerimize dolunaylar doğsun. Yeniden bestelensin 'Tale'al Bedru'lar. Hiç günahı olmayan çocuklarımız seslendirsin yine o yanık nağmeleri. Ellerinde demet demet güllerle bekleyen kadınlarımız, gözyaşı çağlayanlarıyla yıkasın yollarını.

'Ey sevgili, en sevgili' Efendim! Seni anlayamayan nazarlara keşke, sana perdedar olan bir örümcek kadar vefalı olabilseydik. Anlayabilseydik kıymetini... Seni anlatabilseydik... Keşke bir güvercin olabilseydik, dünyanın dört bir tarafına nur dağıtan ellerinden uçurduğun. Senin çağları aşan o kudsî çağrılarını taşıyabilseydik çağlardan çağlara ve deniz aşırı diyarlara.

Ne olur gel Efendim! Çağın yetimleri var seni bekleyen. Sana kasideler yazan bağrı yanık aşıkların var, ağıt yakanların var. Ağıdı dindirecek öksüzlerin var. Ve talihsiz devrin Asiye yüzlü, Meryem iffetli yetimleri var. Gözyaşlarına sünger olacağın sürmeli ceylanların var. Sakat vicdanlarda çarmıha gerilmek istenen Mesih soluklu yiğitlerini ne olur daha fazla bekletme Efendim. Ateşe atılmak istenen İbrahimlerimiz var, Senin gül bitiren yağmurlarını bekliyorlar. Bıçak altında tevekkülle bekleyen İsmaillerimiz var; yoluna kurban olmayı bekleyen koç yiğitlerimiz var.

Biliyoruz, aşkına pervane olamadık. Yanlış ateşlerde yandı ruhumuz. Yanlış pazarlara sürüldük. Yalancı şafaklarla kandırıldık yıllar yılı. Sensizliğin girdabında zehrini yudumladık hayatın. Onca günahlarımıza, bize yakışmayan kusurlarımıza rağmen, senin büyüklüğün kadar büyüttük umutlarımızı. Dağlar kadar günahlarımız olsa da sen kadar umutlarımız var. Hani diyorsun ya Efendim, 'Benim şefaatim, ümmetimden günah-ı kebair işleyenleredir.' Kim bilir kaç günah kirinin içinde büyüttük bembeyaz umutlarımızı. Tutunduk verdiğin söze. Müjdenin ipekten çehresine sarındık.

Ey Nebi, kendisine yollanan salatu selamları işiten vefalı Dost. Sana yolladığımız salatu selamların sımsıcak gölgesinde beyaz dualarımızın aydınlığıyla yöneldik kapına. Temessülünle, meftunlarını sevindireceğin zamanı bekliyoruz. Sireten şekil değiştirecek kadar büyük günahı olanların imdadına, sırf sana yolladıkları salatu selamlar hatırına yetişmiştin Efendim. Ve biz ahirzamanın garip insanları, bir kere daha temessül edip imdadımıza yetişeceğin günün hasretini çekmekteyiz.

Yetiş imdada ya ResulAllah, ne olur imdadımıza yetiş! Gönül Kabe'sinde, günahlarımıza rağmen yine de bir yer var Efendim teşrif buyuracağın. Yüreğimizin yanıklığıyla tütsülediğimiz gözyaşı dolu mahzenlerirniz var. Uyku nedir bilmeyen kirpiklerimiz var Seni bekleyen. Ne olur gel, gel ki:

‘Kadem bastın gönül tahtına

A Sultanım sefa geldin,'

diyelim bağrı yanık aşıkların gibi.

Ey, 'Levlake...' hitabının Nazlı Sultanı, naz makamının efendisi! Yıldızların, yoluna kaldırım taşları gibi dizildiği, yüreği bulut bulut olan Sevgili! 'Yağarsın, taşlar bile yemyeşil filizlenir.' Sen olmasaydın eğer, taşlardan daha katı yüreğimizde hiç yeşerir miydi yepyeni umutlarımız! imanın gökkuşağı renkleri belirir miydi yağmur sonrası gibi! Yüreğimizin yamaçlarında boy verir miydi hiç, sen kokan güller, olmasaydın Efendim!

Ve bir de Efendim, 'Damar damar seninle, hep seninle dolsaydık', koruyabilseydik 'vefa'mızı... Açsaydı daim bizim de gönlümüzde vefa çiçekleri... Bir Molla Cami de biz olsaydık, ashabına kıtmir olmayı canı gönülden dileyen... Kıtmirin olabilseydik ey Şah-ı Rusül! Sana sadık olabilseydik... Adına ve ashabına sahip çıkabilseydik ta haşre kadar... Ashab-ı Kehf'in kıtmiri gibi olsaydık... Onca günahlarımıza rağmen, 'Senin ashabın cennete giderken ben nasıl cehenneme giderim?' diye inleseydik... İniltilerimizde bestelenseydi ümitlerimiz...

Kabul eder misin bizi Efendim, ashabının kıtmiri olarak?

Zira Efendim, 'Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım' diyerek başımızı koyduğumuz olmuştur yastığa, tutunduğumuz an olmuştur düşlere.

Ne olur;

'Gel ey Muhammed bahardır

Dudaklar ardında saklı

Aminlerimiz vardır

Hac'dan döner gibi gel

Miraç 'dan iner gibi gel

Bekliyoruz yıllardır.'

Bir demet gül var elimizde, titreyen yüreğimiz var. Güllerimiz solmadan, gül kurusu ağlamadan yüreğimiz, ne olur gel Efendim!

Osman Alagöz
Başlık: Sen Gidince Efendim
Gönderen: duha - 15 Mart 2008, 21:38:09
(http://img288.imageshack.us/img288/8637/m44on8.png)

Sen Gidince Efendim


Sevgili!(SallAllahu Aleyhi Wesellem)
Sen gitmiştin...
Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi.
Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda...
Sen gitmiştin...
Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi.
Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda.




Sevgili!
Nasıl iltica edelim sana ;
huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!.
Ve duyurabilsin mi sesini!?.
Efendim, duyar misin sesimizi?..




Sevgili!
Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde
hilal.
Biz bir bakışının dilencisi,
biz dolunay tutkunları,
biz bayramı gözleyen oruçlar.
Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz.
Sen imrenme, biz ayıplanma.
Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar.



Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı.
Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,
kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa.
Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver Efendim,
düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver.
İtivermezsin elinin  tersiyle bizi, değil mi Efendim?..





Sevgili!
Sen gitmiştin...
Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da.
Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı.


Sen gitmiştin...
Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;
ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi.
Sen gitmiştin...




Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda.
Hasretinden akıllar yitirildi efendim,
gönüller gölgelere düştü.
Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,
dudak dudağa denizlerimiz kurudu
ve sen gitmiştin  Efendim.
Sen gitmiştin...




Seninle birlikte her şeylerimiz gitti.
Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;
kanlarımız sahralar doldurdu.
Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,
Kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına...




Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, Efendim,
hiç kâr elde edemedik.
Aldandık, hep aldandık.
Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik.
Dillerimiz dilim dilim edildi Efendim.




Bize sevmeyi unutturdular ilkin;
Sonra sevginin ne olduğunu...
Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık.
Vurgunlar yedik peş peşe Efendim..
Ve Sen gitmiştin.




Sevgili!
Sen gitmiştin...
Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın.
Hayırları söyleyip gitmiştin,
biz şer işler olduk.


Uzun uzun emellere kapıldık,
kapılanıp kaldık umutların kapısında.
Yolunda yürümekten üzerimize düşen,
baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep Efendim.



Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;
böğrümüzde kaldı ellerimiz.
Hanım idik halayık olduk;
bay idik köle edildik.



Sen gitmiştin...

Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,
dönüşlerinin ahengini kırdılar.
Bölük bölük kadınlarımız,
grup grup erlerimiz,
demet demet çocuklarımız,
kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini.
Ve sen gitmiştin efendim...






Sevgili!
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada.
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani.

Güzelliğin olmasa Efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı.
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu Efendim...
Ve sen gitmiştin...





Sevgili!
Derd ile ağlayandın...
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin.


Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın.

Sen gidince, ey Sevgililer Sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine.


Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde.
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda.

Kendimizi unuttuk, Seni bilmez olduk...



Sana muhtacız!..
Sana en fazla muhtacız.
En fazla sana muhtacız.
Uyandır bizi uykumuzdan...



Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden...
Sana muhtacız...



Sana en fazla muhtacız...

   




Prof. Dr. İskender Pala
Başlık: Ynt: Varlığımın Sebebler ötesi Sebebi Efendim
Gönderen: Gül_Sultan - 17 Mart 2008, 22:34:37
Allah (c.c.) razı olsun İsra ve Duha kardeşlerim. Acaba bizlere de nasip olacak mı , bizlere de gel beri denecek mi? İnşaAllah tüm kardeşlerime ve bizede o mübarek beldeye gitmek , layıkıyla yaşamak nasip olur.
Başlık: Ynt: Varlığımın Sebebler ötesi Sebebi Efendim
Gönderen: duha - 17 Mart 2008, 22:41:44
Allah (c.c.) cümlemizden razı olsun Gül_Sultan kardeşim

Alıntı YapİnşaAllah tüm kardeşlerime ve bizede o mübarek beldeye gitmek , layıkıyla yaşamak nasip olur.
.

Amin