(http://image.haber7.com/haber/105848.jpg)
Halife Abdülmecit'in söylediği tek kötü söz
1 Kasım 1922’de, Ankara Hükümeti’nin saltanatı kaldırması, yeni bir dönemin başladığını net bir şekilde ortaya koydu.
Padişah Vahdettin, Gazi Mustafa Kemal ile temas kurmaya çalıştı ancak sonuç alamayınca17 Kasım Cuma günü, İngiliz işgal komutasına ait Malaya zırhlısına binerek İstanbul'dan kaçtı ve Malta’ya gitti.
Ankara Hükümeti, “İslam İmamlığı” olarak bilinen halifelik makamına bir ismin seçilmesi gerektiğini biliyordu. Hazırlanılan istiklal mücadelesi için bu makamın boş kalması düşünülemezdi.
Başvekil Rauf Bey, Meclis kürsüsünde kendisine yöneltilen bir soruya, “zemin ve zamana uygun Abdülmecit Efendi’nin seçilmesiyle birçok mahzurun kalkacağı”nı belirterek verdiği cevapta, kimin seçileceğini de ortaya koymuş oldu.
Gazi Mustafa Kemal, Nutuk'ta hilafet konusunu anlatırken şunları söylüyor:
“18 Kasım 1922 günü İstanbul’da Refet Paşa’ya yazdığım bir şifre telgrafname ile verdiğim talimatta, başlıca şu noktaları kaydettim. (Abdülmecit Efendi, halife-i müslimin ünvanını kullanacaktır. Bu ünvana başka sıfat ve kelime eklemeyecektir.)”
Büyük Millet Meclisi’ndeki gizli oturumda yapılan görüşmelerden sonra oylamaya geçildi. 163 milletvekilinin katıldığı oylamada 148 üye, Abdülmecit Efendi’ye, 2 üye Abdürrahim Efendi’ye, 3 üye Selim Efendi’ye oy verdi. 9 oy da çekimser kaldı.
Ankara mebusu Beyamlı Hacı Musa Efendi, bir dua okudu ve Meclis’in oturumu tamamlandı.
***
Kurtuluş Savaşı yapıldı. Hilafet makamının Türkler’in elinde bulunmasının maddi çok faydası görüldü. Cumhuriyet’in ilanından sonra, Halife Abdülmecit, İstanbul’da kalmaya devam etti. Bu sıralarda gazi, dul ve yetimlerin durumu içler acısı idi.
İktidarda bulunanların kendi durumlarını düşünmediğinden yakınan gazi, dul ve yetimler, muhalefet partisi olarak kurulmakta olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan destek isterler. Bu sırada Halife Abdülmecit ile de görüşürler. Bu görüşmenin gazetelerde geniş bir şekilde yer alması, Ankara hükümetini çok rahatsız eder.
Gazi Mustafa Kemal, 15 Şubat 1924’te İzmir’de yapılan Harp Oyunları tatbikatında gazetecilerle günlük gelişmelerle ilgili sohbet etmektedir. Bu sırada Başvekil İsmet Paşa’dan “mahrem” kaydı ile bir yazı getirdi. Notta, Halife Abdülmecit’in siyasetle meşgul olduğu belirtilmekte idi. Gazi açıklamasını yapar:
- - Saltanattan sonra hilafet de kaldırılacaktır.
Gazi Mustafa Kemal, 1 Mart 1924’te Meclis’te yaptığı konuşmada, hilafet konusuna değindi ve “tedbir” gerektiğini ortaya koydu. 2 Mart’ta Siirt Mebusu Halil Hulki Efendi ve 144 arkadaşı, Halk Fırkası Grubu’na Hilefetin ve Şeriye Vekaleti’nin ilgasını isteyen bir takrir (önerge) verdi.
3 Mart’ta karar alındı ve hilafet kaldırıldı: Osmanlı Hanedanı kadınlar ve damatlar dahil milli sınırlar dışına çıkarılacaktır.
Aynı günün gecesinde İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Sadettin Bey, Dolmabahçe Sarayı’na gitti. İki saat içinde hazır bekleyen araçlara binmiş olmaları gerektiği kesin bir dille Abdülmecit Efendi’ye bildirildi.
Abdülmecit Efendi, 3 eşi, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, kızı Dürrüşehvar Sultan, 19 kişilik maiyeti ile birlikte hazırlanan araca binerler. Şahsi eşyalar 4 valiz içine doldurdu ve 3 kapalı araba ile yola çıkıldı. Kapalı zarf içinde pasaportlarla birlikte toplam 2000 sterlin para verilmişti.
Hanedanın öteki fertleri için ise yurdu terketmeleri için 5 günlük süre tanındı.
Başmabeyincilik görevini yürüten Salih Keramet Bey, ilk günden başlayarak yaşadıklarını hatıratında bütün ayrıntıları ile yazdı. Abdülmecit Efendi ile birlikte yurt dışında bulundu. 14 Ekim 1924 tarihine kadar yanında bulundu. Daha sonra yurda döndüğünde Robert Kolej’de öğretim üyeliği yaptı.
Salih Keramet Bey, sürgünü ilk duyduğu andan itibaren yaşadıklarını anlatırken, “Aşağıya inince maiyet binasına dönmek, eşimle vedalaşmak, bavulumu almak istedim. Kapıdaki nöbetçi, (Siz artık oraya giremezsiniz. Eşinizi buraya çağırtır, bavulunuzu da getirtiriz) dedi. Böyle de oldu” diye yazar.
Halkın galeyana gelme ihtimali göz önünde bulundurularak konvoy Edirnekapı, Çekmece üzerinden yola devam etti. Çamurlu yolda arabaların ilerlemesi bir hayli zahmetli oldu. Çatalca’ya varıldığında gün öğleden sonra olmuştu. Rumeli Demiryolları şirketinin sahibi Musevi bir vatandaş idi. Her türlü izzet-i ikramda bulundu.
Simplon Ekspresi ancak geceyarısına doğru geldi. Teşekkür edilip ayrılırken, Musevi istasyon şefi, “Osmanlı Hanedanı Türkiye Musevilerinin velinimetidir. Onlara bu kara günlerinde, elimizden geldiği kadar hizmet etmek, bizim vicdan borcumuz” diyerek uğurladı.
9 Mart günü İsviçre’nin rivierası sayılan Leman gölü kenarındaki Terriet kasabasına ulaşıldı. Halife’nin geleceğini duyan İsviçre medyasının temsilcileri orada idi. Otelin gönderine Türk bayrağı da çekilmişti.
Abdülmecit Efendi öğleden sonra gazetecilerle görüştü. Kimi yalnız. Kimi 10 yaşındaki kızı Dürrüşehvar Sultan ile birlikte resimler çekti. Reuters, Havas, Wolf ve Stephanie ajanslarından gelenler vardı.
Dünyadaki farklı Müslüman ülkelerin temsilcilerinden telgraflar vardı. Mısır, Hindistan, Endonezya’dan. Türkiye’de hilafetin kaldırılmasından duydukları üzüntüyü dile getiriyor ve açıklama bekliyorlardı.
Abdülmecit Efendi açıklamasında özet olarak, “Yersiz ve yolsuz gördüğüm kararı hükümsüz saydığım ve tanımadığımı bütün Müslim cemaatlere bildiririm” dedi. Bu açıklamalar dünya medyasında geniş yankı uyandırdı.
Ertesi gün, İsviçre Dışişleri Bakanlığı’nın Yakındoğu Şube Müdürü, otele gelerek görüşme talebinde bulundu. Yapılan açıklamaların Türk hükümeti tarafından öfke ile karşılandığı ve “siyasi faaliyetlerde bulunmasına izin verilmemesi” talep edildiğini iletti.
Yapılan röportajlardan biri 15 Mart tarihli “L’Illuustration” gazetesinde geniş bir şekilde yer aldı. “Sürgündeki Haşmetli” başlığı ile yer alan röportajda Abdülmecit Efendi’nin şu sözleri yer alıyordu:
“İki yüz yıllık geri kalmamızı iki yılda ortadan kaldırmak istiyorlar. Çok hızlı gitmek doğru değildir. Tabiatın arada bir dinlenen gidişine milletlerin de ilerlemelerinde ayak uydurması gerekir.”
Mülakatı yapan Madame Noelle Roger, Abdülmecit Efendi için, “Kendini yurdundan ayıranlar hakkında (çok hızlı gitmek doğru değildir) sözünden başka bir tenkitte bulunmadığını” not ediyordu.
“L’Illuustration” gazetesinde bir gün sonra da Hintli alim Seyit Emir Ali’nin, “Hilafet herhangi bir Müslim devletin milli müessese ideğildir ki sırf o devletin kararıyla ilga olunabilsin” şeklindeki yazısı yer aldı.
Otele geleli bir hafta olmuştu. Bu sürede yapılan masraflar 200 sterlin tutarında idi. 2000 sterlin tutarındaki para hızla eriyordu. Salih Keramet Bey, Abdülmecit Efendi'ye Müslüman ülkelere birer mektup yazarak yardım talep edilmesini söyledi.
Salih Keramet Bey, önce Paris’e, oradan Londra’ya geçerek yardım konusunu görüşmek üzere harekete geçti.
Yapılan ilk temaslarda tabalo iç açıcı değildi. Bir çoğu genel sözler ederken, Paris’teki Afgan elçisinden gelen cevap çok net bir hayır idi:
“Hükümdarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin muvaffakiyetlerine hayrandır. Müracaatınız lehinde bir yardımda bulunamayacağımı, Halife Hazretlerine mazeret ve tazimle lütfen arzediriz.”
Arabistanlı mücevherci Seyit Muhammetali Zeynel Alirıza ile temas kurdu. Avenue des Champs Elsses’deti muhteşem malikanesinde Salih Keramet Bey’i kabul eden Seyit Alirıza net konuştu. Osmanlı Hanedanı’nın maruz kaldığı duruma üzüldüğünü belirten Alirıza, hilafet makamının fiili kudretten ayrı kalamayacağını söyledi. Bağımsızlığını ilan eden Hicaz Meliki’nin halife sayılması gerektiğini dile getirdi.
Alirıza yekunu azımsanmayacak bir rakam takdim etti. Terriet’e 14 Nisan’da döndüğünde otel masraflarını ödedi. Bu sırada Seyyid Emir Ali, mektubunun içine Dailiy Mail gazetesinin bir kupürünü ilave etmişti. Gazete, sürgündeki Halife’nin otel masraflarını ödemekte zorlandığı, üzüntüsünden sokağa bile çıkamadığını yazıyordu.
Yurt dışına çıkarken yanlarına maddi değeri bulunan hiçbir şey almalarına müsaade edilmeyen Abdülmecit Efendi ve beraberindekiler için zor günler başlamıştı. Yapılan temaslar sonunda 7 Haziran’da Mısırlı Muhammet Tahir Efendi’nin girişimiyle, bir miktar para gönderildi. Gelen rakam, Türk hükümetinin sürgüne gönderilirken verdiği rakamın üç misline yakın idi.
19 Temmuz’da ise Haydarabad Nizamı’ndan müjdeli bir haber geldi. Abdülmecit Efendi’yi 300 sterlin maaşa bağlamıştı ve ilk maaş İsviçre bankasına havale edilmişti. Eylül ortalarından itibaren Fransa’ya taşınılması kararlaştırıldı.
Nice kentine yerleşildikten sonra Salih Keramet Bey İstanbul’a döndü. Salih Keramet Bey, 7 ay, 11 günlük birliktelikten sonra İstanbul’a dönerken, Abdülmecit Efendi’nin umumi vekaletini de aldı.
Abdülmecit Efendi, hayatının kalan kısmını hep Fransa’da geçirmek zorunda kaldı. Kızı Dürrüşehvar Sultan, Hindistan bölgesinin zengin devletlerinden Haydarabad Nizamı’nın oğlu Azamcah ile evlendi. Neslişah Sultan ise Mısır Kral Naibi ile evlenerek Mısır’a yerleşti.
Abdülmecit Efendi, 23 Ağustos 1944 tarihinde 76 yaşında vefat etti. En büyük arzusu, cenazesinin Türkiye’ye gönderilmesi idi.
(http://image.haber7.com/haber/105847.jpg)
Sürgüne Gönderilirken Verilen Pasaport
(http://image.haber7.com/haber/105846.jpg)
Sürgün Günlerinden Bir Mektup: Bizi Unuttun Kızım
Abdülmecid Efendi'nin oğlu ve gelini Mısır’a yereleşti. Halife, çocuklarının ve torunlarının hasretini hep yüreğinde hissetti. Hasrete dayanma gücü için farklı bir yöntem denedi. Abdülmecid Efendi, kendisine mektub yazmazlarsa hasrete daha kolay alışabileceğini düşünerek bir mektup yazdı.
Mektubu, kendi çizimi olan hilafet antetli bir kağıda yazdı. Kızı Neslişah Sultan’a yazdığı mektup:
“Güzel, melek kızım, dört Teşrinsani (Kasım) tarihli güzel mektubunu aldım.
Pek sevindik. Büyük validenle beraber okuduk, aynı zamanda fazlasıyla müteessir olduk. Bizler burada hepinizin sıhhat ve selâmetinize hayır dualar ediyoruz. İnşaAllah-ı teâlâ pederinizin arzusu üzerine sizlere hayırlı ve güzel istikbal ihzar eyler de (gelecek hazırlar) bizler de burada yaralı kalplerimiz şifa bulur. On beş seneden beri hazırlanan teşebbüsât (girişimler) icra edildi.
Cenâb-ı rabbu’l-âlemin sizlere daima hayırlı saadetli günler göstersin. Bundan böyle iki ihtiyar baba ve anayı unutmak lâzımdır. Hasta ana sizler için her gün ağlıyor. Üç kere iyi oldu ve hastalığı yine tekrar etti. Istırap içindedir. Güzel, şefkatli kalbin gibi parlak gözlerinden öperek tekrar rica ediyorum ki bizleri unutunuz. Bizler pek ihtiyarladık. Yorgun kalplerimiz teheyyüce (heyecanlanmaya) müsaid değildir. Üçünüzün güzel gözlerinizden öper, sıhhat ve saadetinizin devamını Rabb-ı izzetten tazarru ve niyaz eyleriz. 17 Teşrinsani (Kasım) 1938.
Büyükbabanız Abdülmecid”
Yazıların Tamamı Ünal Tanık Bey'den İktibas Edilmiştir.