Aşağılık Kompleksine Bir Sebeb
Hz. Musa'nın kavmi içinde bir cinayet işlenmiş ve Hz. Musa'dan kâtili bulmasını istemişlerdi: "Musa, kavmine: -Allah size bir inek kesmenizi emrediyor, demişti. -Bizimle alay mı ediyorsun? dediler. -Cahillerden olmaktan Allah'a sığırım! dedi." (Bakara/67)
İnek kesilip, bir parçası ile maktûle vurulacak, o da dirilip katili söyleyecekti. Nitekim öyle de oldu. Meselenin tafsilâtına girmeden, bilhassa şu hususun üzerinde duralım. Kur'ân'ın bu en uzun suresine; "EI-Bakara" yani kesilen, kurban edilen inek mânâsına, bu isim verilmiştir. Acaba inek yerine niye deve, koyun veya keçi kesilmesi emredilmemiştir. Niçin Musa Aleyhisselâm, Allah size bir inek kesmenizi emrediyor, deyince İsrailoğulları, peygamberleri olmasına rağmen kendisine: "Bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdi.
Bu soruların cevaplanması için meselenin tarihî ve psiko-sosyal yönünün ele alınması, hattâ dinler tarihi açısından değerlendirilmesi gerekir.
Bilindiği gibi Mısır; Kumistan ve Büyük Sahra'nın bir parçası olduğundan, Nil'e ve ziraate muhtaçtır. Değilse cehenneme benzer, o sahrada yaşamak çok zordur. İşte orada cennete benzer, feyizli, bereketli Nil nehrinin ve ziraata uygun çevrenin telkiniyle, Hak dinden uzakta kalan insanlar, çiftçiliği ve ziraata vasıta olan öküz ve ineği de mukaddes hâle getirmişlerdi. O zaman insanlar, heykellerini yaptıkları Apis Boğası'na tapıyorlardı. Bu anlayış daha sonra Hindistan'a geçmiştir. Orada da Nil nehri gibi, Ganj nehri mukaddes sayılmış; öküz ve inekler de tapılır hâle gelmiştir.
İşte Mısır'da; öküze ve ineğe tapma derecesinde bir kudsiyetin verildiği dönemde İsrailoğulları Mısır'da bulunuyorlardı. İçlerinde tevhidi telkin eden bir peygamber bulunmasına rağmen, İsrailoğulları bu putperestliğin tesirinde kalmışlardı. Çünkü üstün sınıfın, yani kendilerinin üstünde bulunan Mısır idarecilerinin dini 'Apis Boğası' heykellerine tapma şeklinde kendisini gösteriyordu.
Onun için, içlerine: "Acaba, bunların üstünlükleri bu inanç ve ibadetten mi ileri geliyor?" diye kurt düşmüştü. Bu kompleks, bütün ezilen ve aşağılananlar da az-çok vardır. Nitekim bizde de bir zamanlar -hem de Büyük Millet Meclisi'nde- Esat Mahmut Bozkurt gibi bu komplekse sahip kişiler: "Avrupalıların ilerlemiş olmaları, Hıristiyan olmalarından; bizim geri kalmamız da Müslüman olmamızdandır. Onun için biz de ilerlemek, medeni milletler seviyesine çıkmak için Hıristiyan olmalıyız." demişlerdi.
Nitekim üç hâdise, İsrailoğulları'nda bakarperestlik mefkûresinin gönüllerinde yer ettiğini gösteriyor.
Birincisi: Firavun'un zulüm ve işkencelerinden Musa Aleyhisselâm kendilerini kurtardıktan sonra İsrailoğulları; -"Bir zaman da 'Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız', dediniz." (Bakara/55) ve "İsrailoğullarını denizden geçirdik, kendilerine mahsus bir takım putlara tapan bir kavme rastladılar: -Ey Musa, dediler, (bak) bunların nasıl tanrıları var, bize de öyle bir tanrı yap! (Musa) dedi: -Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz." (Araf/38)
İkincisi: Mısırlılardan alışkın oldukları için, Samiri'nin altından yaptığı buzağıya tapmaya başlamaları: "(Samiri) onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Dedi ki, -Bu sizin de tanrınız, Musa'nın da tanrısıdır; fakat o (Musa) unuttu." (Taha 88) "Bir zamanlar üzerinize Tur (dağını) kaldırıp sizden kesin söz almıştık -Size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun, dinleyin. (demiştik). 'Dinledik ve isyan ettik.' dediler, inkârlarıyla, kalblerine buzağı sevgisi içirildi." (Bakara/93)
Üçüncüsü: "Musa, kavmine -Allah size bir inek kesmenizi emrediyor, demişti -Bizimle alay mı ediyorsun?' dediler." (Bakara/67)- âyetlerinden de anlaşıldığına göre kalblerine kadar işleyen öküze, ineğe, buzağıya tapma inancı, onlarda ineğin kudsiyetine dair temel bir kabullenmenin verdiği reaksiyondu. Onun için, "İnek gibi mukaddes bir şey nasıl kesilir? Sen böyle olmayacak bir şeyi bize nasıl söylersin?" diye Hz. Musa'ya karşı çıkmışlar, onu itham altında tutmuşlardı.
İşte böyle bir anlayışın kökünü kazımak ve sığırların bir mâbut, bir ilâh olmadıklarını göstermek için, o hâdisede diğer hayvanlar içinde, sadece o cinsten ineğin kesilmesi tercih edilmişti. Böylece ineğin kesilmesiyle, bu müşrik inancı temelinden kesilip atılmış olacaktı.
Buradan şunu anlıyoruz: Eğer İslâmiyet'in bütün dünyaya yayılmasını, insanların kalplerinde yer etmesini istiyorsak, önce kendi insanımızı komplekslerden kurtarmamız gerekir. Bunun için de; ilimde, fende, teknikte ve teknolojide dolayısıyla devletler muvazenesinde üstün bir yere sahip olmamız gerekir. Çünkü; böyle olmazsak, hem kendi insanımız inancını başkasına telkin etmek için kendinde bir cesaret bulamayacak, hem de karşı taraf; "Sizin inancınız iyi olsaydı siz böyle geri kalmazdınız." diyecektir.
Daha önce Fiji adasında yerliler, köpek balıklarına tapıyorlardı. Hıristiyanlar, o zamanın teknik imkânlarıyla onları cezbederek, dinlerinden koparıp Hıristiyan yaptılar.
Nitekim, Saba Melikesi Belkıs'ın Müslüman olmasında bunun rolü açıkça görülmüştür. Çünkü Süleyman Aleyhisselâm'ın, o güne göre yüksek bir teknikle yaptırdığı sırçadan sarayı ve Belkıs'ın tahtının bir anda üç aylık mesafeden getirilmesi gibi üstünlükler Belkıs'ın gözünü doldurmuştur: "Ona (Belkıs'a) köşke gir! dedi. Köşkü görünce zemini su sandı. (Çünkü Süleyman Aleyhisselam Saray salonunun zemininde havuz yaptırmış, içine deniz hayvanları salmış, üstünü beyaz kristalle kapatmış, tahtını da bu salonun ortasına koydurmuştu.) Belkıs kristali fark etmediği için suya gireceğini zannetti de, inciklerini sıvayıp açtı. Süleyman: 'O, cilalı, şeffaf sırçadandır.' dedi. Belkıs: 'Rabbim ben kendime zulmetmişim, (artık) Süleyman ile beraber âlemlerin Rabbi Allah'a teslim oldum, dedi." (Neml, 44-45) Zaten, Belkıs'ın tahtı, kendisi Süleyman'ın yanına gelmeden önce getirilip önüne konulunca, 'Senin tahtın da böyle mi?' dendi. 'Tıpkı o', dedi. 'Zaten bize daha önce bilgi verilmişti (Allah'ın kudretini ve ey Süleyman senin peygamber olduğunu anlamış) ve müslüman olmuştuk.' dedi." (Neml, /42)
Bütün bu misallerden anlaşılmaktadır ki, diğer milletlerden ve toplumlardan geri kalma; ezilme ve aşağılanma bazı komplekslere kapılmanın da sebeplerindendir.
Safvet SENİH