Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => TARİHİ VE KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ => Konuyu başlatan: Mahi - 28 Mayıs 2008, 13:05:25

Başlık: İstanbul Fetihnamesi
Gönderen: Mahi - 28 Mayıs 2008, 13:05:25
Gâzî Fâtih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nln İstanbul'un fethine dâir Molla Gürânî Hazretleri'ne yazdırıp Mısır sultanına gönderdiği fetihnameden:
"Kostantîniyye (istanbul) şehri, bir tarafı kara, üç tarafı denizle çevrili ve surlarının dayanıklılığı ile meşhur büyük bir belde olup bu defa Rodos, Katalan, Venedik, Ceneviz ve şâir nice beldelerin hükümdarları, birçok askerler gönderip muhafazasına ihtimam etmişlerdi. Bunun fethi için bu mübarek senede bütün askerimizle kendimiz karadan, gemilerimiz denizden gelip 857 senesi Rebîulevveli'nin yirmi altıncı günü (6 Nisan 1453) beldeye vardık. Evvelâ ahalisine islâm'ı kabûl etmelerini teklif etmiş isek de kabul etmediklerinden muhasara ve elli dört gün mukâtele ve muharebe olunarak Allâhü Teâlâ'nın inayeti ve Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'in yardımıyla bu senenin Cümâdelûlâ'sının yirminci Salı günü (29 Mayıs 1453) fetih ve zafer müyesser oldu. En evvel öldürülen, düşman zümresinin reisi olan imparator oldu. Düşman askerlerinden isyan ve muhalefetinde ısrar edenlerini katledip geri kalanlarını da esir ederek şehrin hazine ye defineleri ele geçti ve bilcümle kiliseleri de İslam mescidi kılındı.
Kostantıniyye'nin kuzey kısmında büyük bir liman olup bunun sahilinde Galata denilmekle meşhur, Ceneviz taifesi ile dolu bir kale vardır. İstanbul'u muhasara ettiğimiz zaman düşmanımıza yardım etmemek şartıyla bu taifeye eman verip antlaşma yapmıştık. Fetihten sonra öldürülenler ve esirler içinde bu taifeden insanlar görülüp şu hâlde bunların gizlice istanbul halkına yardım etmiş ve ahitleri aleyhinde bulunmuş oldukları açıkça görüldüğünden cezaları verilmek üzere askerimizi o tarafa sevk ettiğimizde eman dileyerek bir daha böyle cürüm ve kabahat işlemeyeceklerine dâir söz verdiler. Biz de affedip mülklerini ellerinde bırakarak cizyeye tâbi tuttuk.
Bu büyük fethin bildirilmesi hususundaki bu mektubumuzu siz zât-ı devletlerine hediyelerimizle birlikte takdim etmek üzere gönderdik.
Selâm Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'e ve ona tâbi olanların üzerine olsun."

(28 Mayıs 2008 Fazilet Takvimi)
Başlık: İstanbul'un Fethine Manevi Ricalin Yardımı
Gönderen: Mahi - 28 Mayıs 2008, 13:07:30

Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiye'nin on sekizinci halkası, Ubeydullah-ı Ahrâr Hazretlerinin torunu Hâce Muhammed Kasım anlatıyor: "Ubeydullah-ı Ahrâr Hazretleri bir gün, öğleden sonra, aniden atının hazırlanmasını istedi ve binip Semerkand'dan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup takip ettiler. Biraz yol aldıktan sonra, Semerkand'ın dışında Abbas Sahrasına doğru atını hızla sürdü. Mevlâna Şeyh adıyla tanrnmış bir talebesi, bir müddet daha onu takip etti. Bu talebesi, gördüklerini şöyle anlattı: "Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri ile sahraya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu."
Ubeydullah-ı Ahrâr Hazretleri daha sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sordular. O da 'Türk sultanı Muhammed Han, kâfirlerle harp ediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardıma gittim. Allâhü Teâlâ'nın izniyle galip geldi, zafer kazanıldı." buyurdu. Hâce Muhammed Kasım, babası Hâce Abdülhâdi'nin şöyle anlattığını nakletmişti: "Bilâd-ı Rum'a (Anadolu'ya) gittiğimde, Fâtih Sultan Mehmed Han'ın oğlu Sultan Bâyezid Han, bana babam Ubeydullah Ahrâr'ın şemailini tarif etti ve:
"O mübarek zâtın beyaz bir atı var mı idi?" diye sordu. Ben de tarif ettiği bu zâtın, babam Ubeydullah Ahrâr olduğunu ve beyaz bir atının olup, bazen ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine Sultan Bâyezid Han "Babam Fâtih Sultan Mehmed Han bana şöyle anlattı: İstanbul'un fethinde muhasarasının en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullah Hazretlerinin imdadıma yetişmesini istedim. Şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir atın üstünde bir zât hemen yanıma geldi ve bana "Korkma!" buyurdu. Ben de "Nasıl korkmayayım, bir türlü kale düşmüyor." dedim. Elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm, "işte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defa kös vurdur ve orduna hücum emri ver." buyurdu. Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücuma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı ve İstanbul'un fethi müyesser oldu." (Osmanlı Târihi, Çamlıca)