Metabolizma, vücudun temel fonksiyonlarini devam ettirebilmek için bir günde ihtiyacı olan minimum enerji miktarıdır. Dinlenme anında vücudun kalori harcama hızına bakılarak ölçülür ve kişiden kişiye değişiklik gösterir. Yemek yeme, uyuma, temizlenme ve benzeri faaliyetler sirasinda vücudunuz devamli kalori yakar.
Metabolizma vücut bilesimleri tarafindan etkilenmektedir. Bu bilesimler, vücuttaki kas ve yag dokularinin birbirlerine oranidir. Kaslar, vücutta yaglardan daha fazla kalori kullanirlar. Kasli vücuda sahip olan kimselerin, daha az vücut yagina sahip olmalarindan dolayi, daha hizli metabolizmalari vardir. Örnegin ayni boy ve kiloda olan iki kisiyi ele alalim. Bunlardan düzenli olarak aerobik çalisma, vücut gelistirme, fitness ve benzeri aletli programlan uygulayan kisinin vücut yag orani daha düsüktür. Digeri ise hiçbir sportif aktivite yapmadigi için, vücut yag orani diger kisiye oranla daha yüksektir ve dolayisiyla metabolizma hizi da yavastir. Baska bir deyisle, birinci kisinin vücut fonksiyonlarini devam ettirebilmesi için, ikinci kisiden daha fazla kalori harcamasi gerekmektedir.
Metabolizma hızının kilo alıp vermede önemli etkisi var. Bazal metabolizma hızınız ne kadar düşükse, kilolu olma ihtimaliniz de o kadar yüksektir. Eğer hızlıysa şanslısınızdır, vücudunuz enerji sağlamak için daha hızlı kalori yakıyor demektir. Eğer yavaşsa çok fazla kalori almamalısınız,ihtiyacınızdan fazlası yağ olarak depolanacaktır. Kiloluysanız ilk işiniz metabolizmanızı hızlandırmak olmalı. Bunu yapmak için de kas dokusunu arttırmanız gerekli. Kas dokunuz ne kadar fazlaysa metabolizmanızda o kadar hızlanır, ince kalma şansınız artar. 40 yaşından sonra kas dokusu azalmaya başlamaktadır.
Bu nedenle düzenli egzersizle metabolizmayı hızlandırmak ve vücut fonksiyonlarının daha mükemmel olmasını sağlamak sağlıklı yaşam için bir koşuldur.
Yavaş bir metabolizmaya sahip olduğunuzda, üşüme, kuru bir cilt, yavaş nabız, düşük tansiyon ve peklik vs. gibi birçok rahatsızlığı da kabullenmiş olmaktasınız.
taylankumeli.com
Kış aylarında vücut ve metabolizma kendini koruma altına almıştır ve daha yavaş çalışmaya başlar. Kışın yeme ihtiyacı artan kişi çok fazla karbonhidratlı yiyecekler yeme ihtiyacı duyar.
Terleme de çok az olduğundan dolayı metabolizma hızı minimumdur. Bu yüzden bu dönemde dikkat edilmezse kilo artışı kaçınılmaz hale gelir. Soğuk havalara karşı bağışıklık sistemi, hastalıklara (grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi) karşı kendini korumak için yağ yıkımını engeller.
Bu durumda kış mevsimini sağlıklı geçirmek için bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek gerekmektedir. Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli beslenme yer almaktadır.
Kış aylarında metabolizmanın yavaşlamasına ek olarak fiziksel aktivitenin azalması da kilo artışına neden olmaktadır. Hormonal değişimlere bağlı olarak sindirim sisteminde kabızlık gibi problemler oluşabilir.
Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü'nden Dyt. Yeşim Çelik, metabolizmanın kışa hazırlanması konusunda şu önerileri verdi;
• Metabolizmanızı iyi çalışır duruma getirmek için mutlaka güne kahvaltı yaparak başlamanız gerekmektedir. İyi bir kahvaltı ile güne başlamak sizin hem direncinizi koruyacak hem kilo kontrolünde siz yardımcı olacak hem de metabolizma hızınızın yavaşlamasını engelleyecektir.
• Yazın sıcaklar nedeniyle rahatlıkla içtiğimiz suyu kışın rahatlıkla tüketemeyiz. Su vücudumuzdaki bütün metabolik reaksiyonların temel direğidir. Kışın su kaybımız daha az olduğu için susama hissimiz azalır, ancak su ihtiyacımızı yine de karşılamamız gerekmektedir. Kışın metabolizmanızı çalıştırmak için susamasanız bile günde 2-2,5 ( 10-14 bardak) litre su tüketilmesi gerekmektedir.
• Soğuk hava nedeniyle kışın favori içecekleri genellikle sıcak içeceklerdir. Sıcak içecek olarak genellikle kafein- tein içeriği yüksek olan çay- kahve tercih edilmektedir. Bu konuda bizim önerimiz bitki çaylarını tercih edilmesidir. Kuşburnu çayı C vitamini içerdiği için, rezene çayı gaz sorunlarına iyi geldiği için tercih edilebilir.
• Kış hastalıklarından korunmak, savunma mekanizmamızı güçlendirmek için de A ve C vitamininden yeterli beslenmek gerekir. Kış sebzeleri ve meyveleri de bu konuda bize yeterli oranda A ve C vitamini sağlayacaktır. Narenciye ( portakal, mandalina, greyfurt ) , havuç, kivi, lahanagiller ( karnabahar, lahana, brokoli, Brüksel lahanası ) , yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, tere, ıspanak ) A ve C vitamininden zengin besinlerdir.
• Gerek günlerin kısalması gerekse havaların soğuması ile birlikte fiziksel aktiviteler azalmaktadır. Lifli besinlerin tüketiminin de azalması sonucu kabızlık sorunu kendini göstermektedir. Bu nedenle kış mevsiminin vazgeçilmez yiyeceklerinden kuru baklagillerin, kepekli tahılların (esmer ekmek, bulgur, kepekli makarna / pirinç / erişte / un) ve özellikle C vitamininden zengin sebze ve meyvelerin tüketimine ağırlık verilmelidir.
• Kış yaklaştıkça, vücudumuz ısı değişikliğine uyum sağlayabilmek adına harcadığı enerjiyi düşürür. Azalan fiziksel aktiviteye paralel olarak yağ ve şeker tüketimi de kısıtlanmalıdır.
• Kış mevsiminde güneş yüzünü daha az gösterdiğinden, D vitamini gereksinmesini karşılamakta sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenle havanın güneşli olduğu günlerde 20-25 dakika kadar güneş ışığından direkt olarak yararlanmaya (hafif tempolu yürüyüşler olabilir) ve haftada 2 - 3 kez balık yiyerek kalp sağlığınızı korumaya ve kemiklerimizin de günesin eksikliğini ( D vitamini yetersizliği ) daha az hissetmesini sağlayabilirsiniz.
• Uzun süreli açlıklardan kaçınılmalıdır. Enerji ihtiyacının karşılanması için fast-food ya da yağdan, şekerden zengin gıdalara yönenilmemelidir. Kış mevsiminin soğuk günlerinde “Tatlı yersem ısınırım” mantığından vazgeçilmeli, gün içerisinde yeterli ve dengeli beslenerek vücudun ısı dengesinin korunması sağlanmalıdır.
Haber Aktüel
Son yıllarda en çok kullandığımız sözcüklerden biri de "metabolizma".
Bu yabancı sözcük özellikle kilo sorunu ile ilişkisi nedeniyle popüler hale geldi. Nedir, kimdir, ne işe yarar, neden hızlanıp, neden yavaşlar? Bu soruların yanıtlarını öğrenmek istiyorsanız yazıyı dikkatle okuyun.
Fransızların hoş bir deyimi var: "Kruvasan lezzetli bir Fransız çöreğidir, ağzınızda 30 saniye, midenizde 30 dakika, kalçalarınızda 30 sene kalır!" Glisemik değeri yüksek besinlerle beslenmenin zararlarını bu kadar güzel ifade eden pek az cümle olmalıdır. Şeker veya diğer karbonhidratlardan özellikle unlu besinler ve yağlardan aldığınız kalorileri abartırsanız hücreleriniz bu enerjileri yakıt olarak kullanıp size enerji sağlayacağı yerde, yağ olarak kalçanıza, göbeğinize yapıştıracaktır! Sonrası malum: Hoşgeldin şişmanlık ve merhaba metabolik sendrom!
Eğer metabolizmanız iyi işlemiyor ya da çalışırken sık hata yapıyorsa sağlığınızı korumanız güçtür. İyi işlemeyen metabolik süreçlerin sonucunun sadece kilo kontrolünün bozulması (kilo alma veya kilo kaybı) olduğunu zannetmeyin. Metabolizmanızın bozulması demek karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmalarının da bu olaydan etkilenmesi demektir.
HIZLI MI YAVAŞ MI
Karbonhidrat metabolizması bozukluğunun kan şekerinde artma veya azalma, protein metabolizması bozukluluğunun ürik asit seviyesinde yükselme, yağ metabolizması bozukluluğunun kan yağlarında artış demek olduğunu bilirseniz sorunun önemini daha iyi kavrarsınız.
Kısacası çok sık duyduğunuz hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), şeker hastalığı (kan şekeri yüksekliği), gut hastalığı (kan ürük asit seviyelerinin artışı), hiperkolesterolemi ve hipertrigliseridemi (dislipidemi) ve hatta karaciğer yağlanması gibi sağlık sorunlarının arkasında yatan temel sorun çoğu kez bozulmuş metabolik süreçlerdir.
NELER OLUYOR NELER!
Sağlıklı ve kaliteli bir hayattan söz ediyorsanız metabolizmanızın düzenli ve dengeli işlemesine dikkat etmeniz, metabolik süreçlerin ne düzeyde olduğunu yıllık sağlık kontrollerinizde mutlaka izlemeniz gerekiyor.
Bir kez daha hatırlatalım: Metabolizmanızın nasıl ve ne hızla işlediği çok önemlidir.
Metabolik sendromda karbonhidrat metabolizmasının etkilenmesi, şekere karşı toleransın bozulması veya şeker hastalığı, yağ metabolizmasındaki dengesizlik, trigliserid artışı ve HDL kolesterol azalışı, protein metabolizmasında hasarlanma söz konusu.
Bu ise ürik asit birikimine neden olmaktadır. Kanda artan insülin hormonu, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, karın çevresinde ve karın içi organlar etrafında aşırı miktarda yağ birikmesi ve kanın pıhtılaşmaya eğilimli bir hale gelmesinin altında yatan gizli güç de aynıdır: Metabolik bozukluk ve bu bozukluğun sonucu gelişen aşırı insülin birikimi!
Eğer pankreas bezinizden fazlaca insülin salgılanmasına yol açmayacak ya da onu aşırı insülin salgılamaya tahrik etmeyecek bir beslenme planı yapabilirseniz sahip olduğunuz metabolik bozukluğu tetiklemez, sorundan etkilenmezsiniz.
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Alıntı YapKruvasan lezzetli bir Fransız çöreğidi
çok severim :mhcp
paylaşımlar için teşekkürler Tuğra