Selamun Aleykum
Merhaba Değerli Kardeşler.
Önceliği kendi yazdıklarımıza yada kendimize en yakın hissettiklerimize vererek bu bölüme denemeler yazalım inşaAllah. Vesselam.
; 5 Nisan 2004
Girift sancılar esiyor karayeli katıp önüne, rüzgarlar yorgun gaileleri getirir uzaklardan, kan tutmuş gökyüzünü hala dönüyor. Gökyüzünün damarları ruha vurmuş, Bir hüznü kamçılıyor penceresinden baktığım ay ışığı. Telefonun öbür ucunda bir ürkek ses, ağlamaklı. Biraz küskün hayata birazda kızgın, sermayesi cebindeki şekerler olan bir çağda anladı bu koskoca okyanusta yalnız kaldığını. "Femmel yetiyme fela takher." oysa etrafını saran eller anlamamıştı bu ilahi uyarıyı.
Çocukluğundan kalan bir kaç andaç vardı. Annesinin bir kutuya konup nereye gittiğini sorduğunda henüz üç yaşındaydı. Bir kutuya baktı, birde Annesinin örmesini istediği saçlarına. Annesi kutudaydı, ama biliyorduki Annesi kutudan çıkıp örecekti saçlarını. O gece öylece yorgun uyuyakaldı. Ertesi gün şekerlerini unutup Annesini istemeye başladı, Anne şekerden daha tatlıydı.
Sonra büyüdü, etrafındaki insanlarla arasında bağı bir türlü yakalayamadı, hayat insanları farklı şekle bürümüştü. O ise itikadının sütbeyaz olmasını düşlüyordu.Acılarını sırtlamış dört mevsim zemheri yaşamış yüreğinin dupduru bir vahiyle yıkanması gerektiğine karar vermişti. Bu yolda attığı tüm adımlarda etrafındaki insanların birer birer döküldüğünü gördü, artık meltemler yerini ayaza bırakmıştı. Örtüsüne bürünüp sokağa ilk çıktığında kimi alaycı gözle bakıp, kimi kaale almamıştı. Melekler sıraya dizilmiş ümitle bekliyor, zaman umutbaharı vuruyor, Bir Mü'mine doğuyordu.Çeteleler yerini Aşka bıraktı, gönlündeki mezarlara bir yenisini daha kazıp sahte aşkları attı ve üzerini kireçle kapattı. Kürreden zerreye tüm varlığı yaratana adadı kendini. Sevinç çığlıkları maveranın doluluğunda yankılandı, hiç tanımadığı kardeşlerinin duasına nail oldu. Bir Mü'mine doğmuştu, zaman umutbahar dı.
O kutunun tabut olduğunu çok sonra anlamıştı ve saçlarını Annesinin öremeyeceğini. Gözyaşları ağladı kimi zaman bu haline, o sevdasını göğün kubbelerine sığdırdı, Rahmanın sevdası herşeyin üstünde dem vurdu.
Telefondaki ses ağlamaklıydı, bir an geçmişini getirdi gözünün önüne ve şimdiki yaşantısını, gölden çıkıp büyük denizlerde boğulmak istemiyordu, acısını paylaştığı kardeşlerinin sevgisi bir yürek desteği olmuştu. Dualarının semaya fışkırdığı kardeşleri vardı. Bir can düştü Rabbin aşkına sema oldu, üzülme ey kardeşim, Rahmanın Ey İnsan dediği Peygamber de Yetim...
20 Mart 04,Cumartesi
Baharda geliyor bak,meyve vermek için dallarda çiçekler.Gökyüzü nasılda gülümsüyor sabaha.Umut tohumlarına gebe caddelerdeki taşlar.Tarlalar yeşil çimenleri ne de özlemiş.Sonsuzluğa uzanan bir koy gibi yollar.Sabah erken saatlerde başlıyor yolcularıyla hasret gidermeye.Şu karşıda duran amcaya bak,besbelli uyku tutmamış gözlerini ki etrafa bakıp dalıyor sanki.Kimbilir belki de askerdeki torununu düşünüp kendi anılarına dönüyor.Ah dede, ah nasıldı değilmi canla başla vatanın güzel ve acı ve doyumsuz kavgaları.Unuturmusun hiç eşini ve bir çocuğunu bırakıp seve seve gittiğin o günleri.
Şu karşıda çantalı küçük çocuğa bakın hele. Olanlardan Habersiz ve umarsız tek başına yürüyor okuluna doğru.Çantasında bir dünya yük var belli.Kendisini zor götürüyor çanta ile beraber.Ardından camdan sarkmış bakıyor annesi.
Baharda geliyor ya, açıyor gülyüzlü annelerin gözlerinde güller.Ençok analar anlar,nasıldır kışı terkedip baharı yaşamanın tadı.Çocukları doğduğunda öyle olmamışmıydı.Kardelence bir sevdaya benzetirim ben anaları.Kimi mutlu ve mezut her daim,kimi taş basmış bağrına.Ah ana,sen, sen ağlar mısın hala?
Ne luzümsuz şeylere ağlar olduk son zamanlarda.Herşeyi Allah uğruna bırakıp giden ,eşini bir çocuğunu bırakan ve aşkla aşukuna koşan bir er olamadık. Şehid Salih Turan olamadık,Bilal olamadık,Mehmet Öğüt olamadık.Yiğitlik istedik ama yiğitliği bulamadık.
Şimdi yeni doğmuş gibi bir kalp taşırım yüreğimde,akşama kadar ihtiyarlayan bir kalp.Sabah sessizliği yerini gürültüye devrettikçe bir o kadar daha yaşlanır olduk.Evet güneş en tepede!Kalbin atışı en zirvede.İnsan neyi arzu etti ise yürekden Rabb onu verir en nasibinden.Geride kalan yaşanmışlıklara inat geleceğe daha hırsla bakmayı biliyor insan.Dünya bir meta, ahirete adım atmanın yollarınıda bilmeli insan.Güneşin en tepede kalbin en dorukda attığı bugünde kıymetini ve insanlığını bilmeli insan.
Bahar geliyor evet,
kuşlar cıvıldaşıyor
ve insan bir hışımla atıyor kendini yaşanılanların ortasına.
İnsan kıymet bilmiyor,insan kışıda baharıda yazı da bitince anlıyor!
Hoşgeldin ey gürül gürül gelen bahar.Hoşgeldin tazecik çiçek,hoşgeldin parıldıyan güneş.Doğ ey güneş.Doğ içimize, doğ!
...
En zor Salı'nın ardından,baktığım güzel günlere dair...Dostluğunla...
Yazınız çok güzel.Moderatörlüğünüz de hayırlı olsun.
Saygılar selamlar :)
Muaz Ferzan Kardeşime
Nedir bu koşuşturmaca, nedir bu heyelan ve hangi mahmur bakışların derin aralıklarına kadar uzanan.
Unutuyormuş bazen insan, nisyan kökünden türetildiğini, baharın bir adıda yanlızlıkmış meğer, aldatılmış kelimeleri söküyorum gönül haznemden, kiraz dallarında konaklıyor uçurtmalarım, baharlar kuşların kanatlarına takılmış şimdi, rüzgarlara eşlik ediyor kırık bir saz, yıldırımlar düşüyor uyku aralıklarıma, nefesim, nefessiz kalan geceye....
Cebimde saklıyorum son umutlarımı, Persona Non Grata yım kimi zaman, yarına dek hicretler planlıyorum tasavvurumun çöllerinde, kuruyor boğazımdaki okyanuslar. Sana dek uzanıyomu sesi, sıraya girmiş hasretler ruhumu bıçaklıyorlar.
Kardelen Sevdası
kardelen sevdası düştü bize en zirvede en soğukta yani bütün olumsuzlara rağmen açmak ,karı delip açmak,soğuğu yenip açmak zemheriye inat ,kardelen sabrı düştü bizlere yalancı baharlara inat..
Bizimkine de yaşamak denirse asalakçasına yani üretmeden yani ..kaybederek yani tükenerek yaşamak…
Bodrum katında rutubetten ölen dedeyi bilmeden simitçi çoçuğun yaşını silmeden ,cerrahpaşada ölene ahu vah etmeden bize yaşamak düştü böyle umursamadan …
18ine basmadan kahveye girmek düştü bize ,popstarlar peşinde saçı başı yolmak düştü bize ..
hastalanmışken koca bir ümmet bize gökten 3 elma düştü biri ABD ye biri AB ye biri İMF ye bizede şarkı söylemek düştü …
“pır pır ederken canlandı ellerim bak boş kaldı”ellerimiz boş gecelerimiz loş kaldı,yarımız sarhoş yarımız mayhoş kaldı…
elmaları yediler bize geri dediler ..
aslında değiştiriceğiz terslikleri ama vaktimiz yok yapılacak şey ne çok ,fifa 2004 oynamak varken okeye 4 lü bulmak varken ,cafelerde nargile içmek varken ,satmışım anasını dünyanın demek varken …evet çok erken beklemek bişeyleri biz önce kendimize dönmeliyiz yani şahdamarımıza yani kanımıza şimdi gözüyaşlı analar ,burnu sümüklü donsuz bebeler ,evine ekmek götüremeyen babalar ,çeyizini tasadduk eden gelinler evet kardelenler şimdi bizi bekler ..kalk ve ses ver demiyeceğim milyarlara bişey yapasanda kalk ve oturma tarafımız belli olsun ..boyumuz uzun gözüksün duruşumuz dik olsun ..vahiy taşayacaktır bizi peşinden insan iki ayaklı dua değimli bu gözler yaş nedir bilmez bu kulak vahye kapalı bu eller aciz bu hayat sefil ..ya eşref-i mahlukat ya esfel-i safilin kararını ver seçim senin ..kınalı koçlar verdiysek savaşlarda .kır çiçeklerini kuzulara emanet ettiysek sevdiysek yaratandan ötürü..şimdi hadi öyleyse …sevmek evrensel bir sevdayı arkana bakmadan …sevmek acıyı gözünü kırpmadan ..sevmek mecnuncasına …karanfiller atalım buldozerlere sapan kaşlılar sabrı kuşansın ..rachelcesine ,Muhammet dürrecesine ,Edward saidcesine.. puşileri dolayalım omza …ve tüm gözler çevrilsin ufka…tealel bedru aleyna…
hadi çıkaralım gönlümüze giyirilen kara lekeleri bir ok gibi atılalım çirkef üstüne sen ey yol ayrımındaki hüzün kalesi dünyaya takoz olmak ya da sevdaya mütemmim cüz ..persona non grata ilan edilsende her yağmur tanesini her karı bir melek indiriyorsa gözyaşlarını da bin melek indirecek emin ol yere ..şimdi mevsimlerden zemheri hüzün çoğrafyası kan ağlıyor..insanlık kurtuluş arıyor kendisi yoksa gül kokusu var es efendim layık olmasakta yardıma,es efendim kıbleden, lodos bizi devirmeden…
asra ve geceye and olsun ki..kaybetmedin yüreğini ve bir siper gibi aklını kurcalaya sorulara aldırmadan..daldaki şerceyi kaldırmadan..yürü durmadan..pusulan olsun 600 sayfalık kullanma klavuzun yol uzar açılar kapılar ne badeler sunarlar ateş içinde kor ..alnındaki 5 vakit hasır izlerinden tanıyacağım seni ve korkma malzemesizlikten su bulamasak teyemmüm yaparız..topraktan gelmedikmi….e niye sırt dönmek şimdi namertcesine haydi kulak ver sesime…
kiramen katibi gülümsedi sana hadi sende dön sağ tarafa ve selam ver ona…
esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatüh …
sevdanız davanız mübarek ola…
Muaz Ferzan Kardeşime Teşekkürler
Eline taşlar sıkıştırılmış düşlerim var, hırsım sapan lastiğine örülmüş, yanan meşaleler gibi kıvrım kıvrım dönen gözü yaşlı bulutların ayak seslerini hissediyorum. Aklımın bir köşesi seni çağırıyor, seni özlüyor, haberin varmı? güvez rengine bürünmüş sokaklardan geçiyorum, topuklarımda bir papatya tacı ve çamura bulanmış yeşiller. Seni düşünerek adımlıyorum duvarlarında mitralyözlerin imzaları olan bu sokakları. Zaman gece, zaman yalnızlık, zaman ölüm....
Biraz sonra gece binbir parçaya yarılacak, ve içinde kara, kapkara, aşkkara bir yük akacak. Senin yerinede toplayacağım kayan yıldızları, aramızdaki mesafelere inat, zamanı palamarlara bağlıycam, bir ucunu sen tutacaksın bir ucunu ben, tıpkı zincirler gibi, oradan sen kıracaksın, buradan ben ve sonunda birleşecek ellerimiz. Cebimde sakladığım son umutlarımı yüreği kan kesilmişlere vermiycem, Andacımızı hatırlayıp bir kez daha bakıcam gökyüzüne, şimdi zaman gece...
Aslında hiç yabancı değildik birbirimize, Dostum, sen bende bir can oldun, candan öte. Güneşi bekledik seninle, gecelerce, sabaha ermemiş Anaların muştularını imbat yaptık göğsümüze, hani dağların ardından açmasını beklediğimiz kardelenleri düşlerdik güneşe yaslanarak, korkumuz yoksa kimseden, vahyin çocuklarıydık biz. Ben koklamayı severdim gülleri, sen bağrında açtırırdın. Seninle az düşler kurmazdık, anlatırdın bana o kutlu misafirlerin haberlerini, bir çocuk gibi paylaşırdın tüm sevinçlerini, birlikte yürürdük şimdi yalnız yürüdüğüm bu sokaklarda. Gözlerimizdeki "Aşk"a bu alem şahid ti. Söyle ey dostum, ne oldu bize bak bir başımıza kaldık, şimdi zaman yalnızlık...
Şimdi ölümü kokluyorsun, biliyorum. Çocukların ölüyor Vücudunun Gazze' sinde, RamAllah' ın da, Kudüs' ünde. Tur' un Sina' n kanıyor, biliyormusun yürekler senle birlikte yanıyor. Koskocaman okyanustan sana bir damla gönderemeyen ben, Sinesine tohum düşmüş topraklara ağlayan gökyüzüne, kaldıramıyorum başımı. Duvağına kan sıçramış umutlarımın parıltısını görüyormusun, sana ötelerden sallanan mendilleri, Sana Selahaddin olamayan benim sancılarımı hissedebiliyormusun? Ağlıyorum, şimdi zaman ölüm..
Mus'ab 13/04/2004 Salı / İstanbul
En ufak sarsıntıda
insana dair ne varsa düşünmek, belki, insanın aklına hayaline sığmaz.İnsan vücudu da kainat ibidir.Eşsiz güzelliklerle donatılmıştır.Öyle ince ayrıntılarla donanmıştır ki düşünüp şükretmemek akılkarı değildir.En önemlisi insanın merkezi olan kalptir.İçimizde , beynimizde ne varsa onda gizlidir.İnsanın kalbinin inşası tüm bedenin inşasına eşittir.Kalbi kirli tutmak, arındırmama gayreti, inşanın temelini zedeler.Kainatta hafif bir sarsıntıda nasıl yerimizde duramaz isek, insanın kalbinin sarsıntısıda öyle dengeyi zedeler.İnsan kalbi öylesine hassastır.Öyle ise bunun korunması için ne yapmak gerekmektedir.Birincisi, temeli sağlam ise kalbin inşası bozulmaz ama garantisi de yoktur ve bakım ister yürek, her daim.İkincisi, temelinde sağlam olduğunu varsayar isek , tüm bedeninde bir bütün halinde sarsıntıya karşı güçlü olması gerekmektedir.Bunun sağlanmasıda iman yolundan geçmektedir.Bu şartlar olur ise, insan tüm sarsıntılardan galip çıkacaktır ve tüm bedenini olduğu gibi en önemli olan insan kalbide yeniden inşa ile tekrar dirilecektir.
Tüm bu yolların temel kaynağı tektir.Bu konuda 'Hayatın yeniden inşası için' adlı eserinde Mustafa İslamoğlunun da belirttiği gibi insan kendi kendini tanımalıdır evvela.Şöyle bir cümle geçmektedir: 'Kendi kendini kaybeden neyi kazanabilir ki?'.Evet , doğru olanı bulmayı arzulayan insan birçok yollardan geçmiş ve İslam'ın o eşsiz güzelliği ile kendini bulmayı arzu ederek kendi kendisiyle barışık hale gelmiştir.
Bedenin ödeyeceği bedeller elbette vardır.Ve insan bedeninin en ufak sarsıntıda ayakta durabilme çabası da bu bedellerden biridir.
Önderinin yolunda giden bir kalp kendi kendini sağlam temellerde bulacaktır.
Tek yol, tüm yollardan tek yola varabilmek için yapılması gerekenleri düşünmektir.Tek yola varabilmek ilk önce kendi kendini bulmaktan başlar.Ve buda yüreği bakıma almakla olacak bir durumdur.
Dizleri neden bükülmez, elleri neden açılmaz, yüreği neden susarsa insanın , tüm bunlar verilmemiş yada aranmamış cevapların sonuçlarıdır.Soruların cevapları kainatta değil evvela kalbdedir.Bunu algılayamassa insan , o zaman sadece bir beden olarak kalacaktır boş ve anlamsız.
şimdi söyle sarsıntılara hazırmısın ey insan!
...
30.kasım.2003
Sensiz bir bahar bekleyemedim ben hiç...Sensiz bir kış olmadı hayatımda.İlk senle açtım gözlerimi,sevdiğim.Öğrettin yaşamayı sen bana...Olmaz dedin ,sevdiğim ...Beni en çok sokaklar ve yaralı kuşlar anlayacak dedin.Olmaz...Sarfetme dedin en güzel kelimeleri bana,En güzel yanlarını nasıl gizlerdim sevdiğim...Nasıl bırakılmışlığın doruklarında yaşardım baharlarımızı.En çok ben sevdim seni derdim.En çok ben sevmiştim seni, apansız yaralarına en çok ben merhem olmak istemiştim...Bir bahar düşlemiştim, kan revan götürmemiş...Olmadı sevdiğim,olamadı...
hala içimde o kan revan olmuş düşlerim saklı...
Olsun gözümün nuru,olsun varsın acı en çok yakışan olsun bize.Kapandığı zaman tüm yaralar, bizimkisi en çok izi kalan olsun.Ben seni yine hiç paylaşamayayım ,hiç yitiremeyeyim içimde .Olsun bu baharlarda böyle olsun, sevdiğim.En çok yitirdiğim, en çok özlediğim ve en çok sözünü dünlediğim...
hala içimde o sözlerin gizli...
Bir ömrün gözaçıp kapayana kadar geçtiği bir anı gibi yaşadım seni...Yaşamak dedim ,adına.Yaşamak ve hicretin dorukdaki hali...Bilmeden gizlemeden sevdim seni...Hicretim oldun ,1400 yıl öncesine...Yolculukların en güzelini yaşadım seninle.En çok bu bahardan o bahara koşmayı sevdim...
Unut gitsin, kötü düşleri.Bir terennüm olsun içimizde, yalnızlığın şarkısı...En çok sevdiğimiz hani...Kimsenin bilmediği...
hala içimde ,pencereme vuran bir ayışığı...
YORULDUM…!
Acısız , sıkıntısız bir güne uyanmayı özledim…
Ağrısız ve sakin…
Yitip gitmişliğin sınırlarında sakinliği özledim
Huzuru arıyorum kargaşa arasında…
Ve beynim…
Ve aklım ve kalbim ağrıyor biraz daha gün geçtikse
Gördüğüm ışıklar ne kadar uzaktaymış oysa ki…
Kanat çırpmaktan yoruldum kör karanlığa…
Mum ışığına alışmışım güneş dururken…
Ve ellerim arkadan sımsıkı bağlı…
Halen teşekkür ediyorum en sevgili dostlarıma
Çaresizliğimi yüzüme vururken…
Muhammed İkbal H.