İnsanoğlu sanayi toplumu haline geldi geleli hep sağa sola koşuşturup durmaktadır. Hele büyük şehirlerde bu koşuşturmaca ve hayatı ucu ucuna yaşamak artık bir yaşam tarzı olarak yerleşmiş halde . Kimsenin umursadığı yok. “Yahu niye oturup adam gibi yemek varken, koşuştururken atıştırıyoruz ?” diyen yok da, “Fast-food bizi dengesiz besliyor!” diye şikayet eden çok.
Anlaşılan benim de aklım yeni başıma gelmiş ki geçenlerde sabah traş olurken sordum kendime: “Yahu bu koşuşturmaca niye ?”. Elbette ben biliyorum niye, ama yine de soruyorum içimdeki “Ben” e. Evlilik masrafları, ev eşyası borçları, ev taksidi borçları, çocukların okul masrafları, bina aidatları, aylık diğer giderler…onu öde, bunu öde…koşuşturmayıp da ne yapacaktık yani ? O da eskilerin tabiriyle “müstehzi” bir ifadeyle aynada bana gülümseyip şöyle yapıştırıyor cevabı. “Yaşam standardını bu kadar yükseltmeseydin, bu kadar koşuşturmana da gerek kalmayacaktı.”
Tabii umduğunuz gibi bunu duyunca tırsıyorum ama anlaşılan sinirleniyorum ki çenemin altını kesiveriyorum. Çünkü içimdeki “Ben” doğru söylüyor. Daha mütevazı yaşam tarzı için belki de bu kadar koşuşturmaya gerek kalmazdı. Ama yaşanan günler geri gelmez artık. Hayatım gözümün önünden geçiyor. Hep kendime ayıracağım vakti emekliliğe erteleyip koşuşup durmuşum. Eşim yüzümün halini görünce “traştan mı çıktın, savaştan mı ? “ diye soruyor. “Savaştan” diyemiyorum.
Ve kahvaltı için mutfağa giriyorum.
Eşim mutfak robotunu çalıştırınca bir gürültü oluyor ve birbirimizi duyamıyoruz.
Tabii bu aman vermez hızlı yaşam temposu içerisinde mutfağımız da hızlanıyor.
Blender, robot, mikser, meyve sıkacakları, kahve ve çay makinaları ile mutfak laboratuara dönmüş bile.
Oysa geleneksel mutfağımız hızlanmaya hiç de uygun değil. Neden mi değil ? Çünkü zeytinyağlılarımıza bir göz atınca görülüyor ki, suyunu salıp çekmesi gerekiyor. Hamurişleri için ince yufka gerekmekte, çorbalarımız genellikle bakliyatlı olduğundan özlenme süresine ihtiyaç var. Hele dolmalarımız, sarmalarımız ? Hazırlanması ne kadar vakit alıcı.
Gerekli vakti koyabilecek ninelerimizin yokluğundan değil mi evlerde artık baklava, burma gibi tatlıların yapılamaması ?
Mutfağa eskisi gibi vakit ayrılamaması mutfak kültürümüzde değişikliklere yol açmakta.
Ne gibi mi ? Mesela, başka kültürlerin kolay yemeklerinin baştacı edilmesi gibi. Makarna hazırlama süresi en fazla on dakika. Yanına da bir yoğurt. Alın size bir öğün yemek. Oysa makarna bize yabancı damat.
Ne gibi mi ? Zeytinyağlıların su katılarak pişirilmesi gibi. Zeytinyağlılara hiç su katmayıp uzun sürede pişirilmesinin vereceği lezzet yerine su katıp kısa sürede kaynatıp lezzet azalmasını sineye çekebiliyoruz.
Ne gibi mi ? Mutfağımızda hazırlayabileceğimiz çoğu şeyi dışardan hazır almamız gibi. Hadi baklayı, yoğurdu, tarhanayı anladık da böreği, muhallebiyi, turşuyu niye dışarıdan alıyoruz ?
Bir de hazır çorbalar var. Kaynar suyun içine dök ve karıştır… çorbanız 10 dakikada hazır. Laf aramızda son zamanlarda hazır çorbalar hem nefasetleriyle hem de geleneksel çeşitlemelerle “çabuk olanın da güzel olabileceğini” ispatladı.
Çayımız için bile demleme süresinden dolayı out …. sallama in oldu.
Hele kahvemizi hiç sormayın. Güzelim Türk kahvesini cezve başında bekleyecek vaktimiz olmadığından bu nesle unutturduk. Şimdi çocuklarımız nefis bir fincan Türk kahvesine dudak büküp elindeki kupadan toz veya filtre kahve içer oldu.
Derler ki 20.yüzyıl sanayi toplumu süreci idi ve bu koşuşturma dönemi de onunla birlikte bitti. Şimdi 21. yüzyılın başındayız ve insanlığın bilgi toplumu olma süreci başladı. Ve yine derler ki bu süreç devam ettiğinde çoğu kişi evini ofis yapıp orada üretecek ve bu koşuşturmaya da gerek kalmayacak.
İnşAllah sağlıkla o süreyi yaşar da eskisi gibi koşuşturamayacağımız ileri yaşlarımızı hep birlikte daha sakin ve vaktin nakit olmadığı ortamlarda geçiririz.
DENİZ GÜRSOY