Bizim kültürümüzde, insan, kemâle ererdi. Nefsini yener; şerden, kötülükten, günahtan arınır, insan-ı kâmil olurdu. Ancak, kemâle eren, yani olgunlaşan insan, asla tamlık iddiasında bulunmazdı. Çünkü tamlık iddiasının hamlık olduğunu bilirdi. Kâmil insanı; etrafı, dostları, ahbabı bilir, takdir eder, örnek alırdı. Ancak bu örnek alış dahi alâyişli, nümâyişli, gösterişli olmaz, tam tersine, sessiz sedâsız gerçekleşirdi. Zira insan-ı kâmilin güzelliği, bahar çiçeklerinin kendiliğinden kokularını yayması gibi yayılır giderdi…
Kâmil insan, yaptığı hayırları açıklamaz, iyilikleriyle övünmez, mahâretlerini sayıp dökmezdi. Aslında çok susup az söylemek, hatta her soruya bile cevap vermemek, olgunluğun şiârıydı. Onlar, kendilerinden, “bendeniz”, yani köleniz diye bahsederler, evlerini, saray yavrusu bile olsa, “fakirhâne” diye anarlardı.
Onlarda kırmanın hiç bir türlüsüne rastlanmazdı. Ne kırarlar, ne de kırılırlardı. Tahrip, kaba kuvvetin işiydi. Oysaki kâmil insan beyefendi, ya da hanımefendi olarak, hep yapmaya talipti. En önemli zevki gönüller yapmak ve mahlûkatı sevindirmekti.
Kâmil insan, her şeyi Allah’tan bilir, “Yapan, yaptıran Allah’tır.” derdi. Böyle bir iman penceresinden baktığı için de, hayatında şikâyetin yeri olmazdı. Hayrın da, şerrin de yaratıcısına hep şükür içinde bulunur, ”Hayır, Allah’ın seçtiğindedir.” diyerek kâdere ve dolayısıyla da kaderin sahibine teslim olurdu. En ağır hastalığında bile şikâyet etmez, tevekkül ve teslimiyetini bozmazdı. Elbette doktora, ilaca başvurur, her meselede tedbire riâyette hassas olurdu. Ancak, şükür üslûbunu en zor zamanda bile büyük bir özen göstererek korurdu. Ağır hastalıklarında, doktorların, ”Ne şikâyetiniz var?” sorusuna, “Şikâyet mi? Elhamdülillah, hiçbir şikâyetim yoktur.” cevabını verirlerdi. İşte o güzel insanlardan biri, hastalanmış ve amansız bir öksürüğe duçar olmuştu. Dostlarından biri, onun adına dertlenmişti de, “Aman! Bu öksürükten illAllah.” demişti. O güzel adam, hemen müdahale etmişti: “Niçin böyle söylüyorsun? O, bana bir misafirdir; ben onu evime gelen bir misafir gibi hoşlarım.”
Vehbi Vakkasoğlu
Allah (c.c.) razı olsun isra kardeşim senden ve Vakkasoğlundan.
Ne güzel hasletler,
Rabbim bizleri de kemale erenlerden eylesin,
karşımıza böyle güzel insanlar çıkarsın.
Teşekkürler.
Allah cümlemizden razı olsun
Alıntı yapılan: lalegül - 05 Şubat 2009, 14:41:18
Rabbim bizleri de kemale erenlerden eylesin,
karşımıza böyle güzel insanlar çıkarsın.
Amin
Allah razı olsun
Alıntı yapılan: lalegül - 05 Şubat 2009, 14:41:18
Ne güzel hasletler,
Rabbim bizleri de kemale erenlerden eylesin,
karşımıza böyle güzel insanlar çıkarsın.
Teşekkürler.
Allah razı olsun değerli isra kardeşim,çok değerli bir paylaşım olmuş...
Vakkasoğlu da yazılarını,kitaplarını beğeniyle okuduğum bir yazardır.Allah kendisinden razı olsun...Bu yazıyı okurken Yunus Emre'nin şu dörtlüğü zihnimde canlandı:
Biz gelmedik kavga için,
Bizim işimiz sevgi için.
Hakkın evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik.
Yıkmaya değil yapmaya gelmek,ancak kamil,olgun insanın güzel hasletidir.Kamillerden olabilmek duasıyla...