Aşktan Dönüş
Kesin dönüş yolcuğundayım
Varışım çelişkili hislere gebe
Epey sonra düşümde ağlayacağım
Bekle beni ince yorgan, kirli kanepe
Yüküm aşkımdan artakalanlar
Sıcak birkaç damla kan, bir kızıl kurşun
Bir de kardan soğuk yalanlar
Ve söylenenlerin en yalanı : üzülme unutursun
Gördüğüm yolculara selam vereceğim
Konakladıkları ağaç altlarını soracağım
Sabırsızlanmayın kör odam,çolak kapım
Size kötü haberden önce varacağım
Acelem yok yavaş olun ayaklarım
Islığım bitene kadar vaktim var
Hangi yol yağmurluysa oradan geçeceğim
Hiç bir şeyi özlemedim ıslak toprak kokusu kadar
Ardıma bakmaya cesaretim yok
Sallanan bir el görürüm diye ödüm kopuyor
Gitmeliyim hayır dosdoğru gitmeliyim
Aklım karıştıkça yolum hüzne sapıyor
Yol boyunca boş durmadım elbette
Sevgiliden kalan göz izlerini sildim can çiçeğiyle
Ne derin yaralar almışım meğer vadiler kadar
İnsan bu kadar mı savaşır sevdiceğiyle
İşte göründü yurdumun göğü, denizi, dağı
Kucaklayın beni, çırılçıplak geldim kucaklayın
İki siyah göz takip etmiş olabilir beni
Ne olur bulamasın, en mahrem yerinizde saklayın
Her yolculuğun dönüşü ilkinden kısa gelir
Yalnız aşktan dönüşler uzar da uzar
Ve bir de bildim ki şairler en yaslı şiiri
Geri dönerken yazar
Mehmet Erdal Kaya
Şehr-i İstanbullu Güzel
Ey, Şehr-i İstanbul kokan güzel
Kokunu yüzüme sür, ben de kokayım
İstanbulu gül diye
Sol göğsüme takayım...
Ey, Şehr-i İstanbul tüten güzel
Tütsünden bana da ver, ben de tüteyim
İstanbulu duman duman
Aç karnına yutayım.
Ey, Şehr-i İstanbul bakan güzel
Bakışını bana ver, ben de bakayım
Sırf İstanbul görmek için
Mistanbullar yakayım.
Ey, Şehr-i İstanbullu güzelim
Seninle İstanbulu karış karış gezelim
İstanbul konu olsun
Biz şiirler dizelim....
İstanbul konu olsun
Biz şiirler yazalım....
Mehmet Erdal Kaya
****
İstanbula Dair
İstanbul görmüşleri nedense kıskanırım
İstanbulu görmedim diye hayıflanırım
Ne Venedik, Ne Paris, Ne Kahire, Ne Kudüs
Cennetin tek varisi İstanbuldur sanırım
İstanbulu düşündüm eşim doğum yaparken,
İstanbul kadar güzel olsun diye çocuğum
İstanbul hayalimde gözlerimi kaparkan
İstanbuldan öteye geçmesin yolculuğum,
İstanbul, son arzumu sende bulmak isterdim
Kutsi dehlizlerinde hep kaybolmak isterdim
Öylesine sinmiş ki yüreğime hasretin
Sende doğmadım amma sende ölmek isterdim
Mehmet Erdal Kaya
***
Yalancı Güneş
Hani ya gözlerinde doğacaktı güneşim
Var olan ışıltım da kayboldu dehlizlerde
Hani hep gözlerindir diye umutlandığım
Yakamozu yaldızlı ışık denizi nerde.
Asılsız şafakların hüsranını yaşarken
İkindi ezanında celallendi ateşim
Akşamüstü mehtabı gölgelemen kar etmez
Hani ya gözlerinde batacaktı güneşim.
Mehmet Erdal Kaya
****
Annemle Sonsuza Dek
Bir zamanlar
İkimiz bir bedendik.
Sonra ayrıldık.
O zaman anladım ki hayat dipsiz bir ganne.
Bak ne diyorum;
Ölünce ikimizi bir mezara gömsünler
Seninle geldim,
Seninle gitmek istiyorum ANNE.
Mehmet Erdal Kaya
***
Huzur
Gül kokulu fidandır bahçemize dikilen.
Huzur, bir yeşillenip bir sararan yapraktır
Bir bahar akşamında yar yoluna dökülen.
Ter kokulu seyyahlar ıslanır çeşmemizde.
Huzur, iki pencere arasında cereyan
Eden serin rüzgarlar gibidir içimizde
Zemheri güçsüz kalır bizlerin ikliminde.
Huzur, sıcak sobanın sol yanına kıvrılıp
Karbeyaz düş görmektir karbeyaz mevsiminde.
O son mevsim ağlarız sevinçten keyfimizce.
Huzur, ömür denilen has bahçede gezinmek
İçin sessizce gelmek ve gitmektir sessizce
Mehmet Erdal Kaya
***
Muhtaç
Can çiçeğim, ömür suyum, şifalı sevdam
Çeşmesinden avuç avuç hayat içtiğim
Bak, sen gidince yıkıldı gövdem
Devrildi üstüme takatsizliğim.
Yenik bir savaşçı bakışları var
Eskiden yeşil olan mor gözlerimde
Gidişinden halsizlik kaldı yadigar
Kapakları kanayan kel dizlerimde.
Şifalı sevdanla harman yapılıp
Kanayan yerlerime merhem sürülsün
Haydi sal sahrama ömür suyunu
Canım çiçek açsın, gövdem dirilsin.
Mehmet Erdal Kaya
****
Senle Karışık Yağmurlar Yağıyorken
Demirden soğuk karlar getir bana
Henüz masum firarlara imkan varken
Sana yakın, uzak diyarlar getir bana
Haydi çık yollara vakit seherken
Hasretine ait zamanı savıyorken
Ben o bilmediğimiz yerlerde olacağım
Senle karışık yağmurlar yağıyorken…
Gözüme merhem topla dağlardan
Çiçek balını tadayım sana bakarken
Sarhoş etmeyen üzüm getir bağlardan
Yudum yudum vatanıma akarken
Sensizliğe ait son anı kovuyorken
Ben o bilmediğimiz yerlerde olacağım
Senle karışık yağmurlar yağıyorken…
Damına sadık kuşlar getir bana
Kuşluk vaktini bekleme hadi daha erken
Ekmeğim kurumadan keleçoşlar getir bana
Aç kalmamı ister misin seni beklerken
Gelişlerin gidişlerini dövüyorken
Ben o bilmediğimiz yerlerde olacağım
Senle karışık yağmurlar yağıyorken…
Gün görmedim,gününden getir bana
Gün, gelişinin şerefine bebek gibi doğarken
Üşüdüm Erzurum yününden getir bana
Zamanı yolboyunca gıdım gıdım sağarken
Yokluğuna ait son demi boğuyorken
Ben o bilmediğimiz yerlerde olacağım
Senle karışık yağmurlar yağıyorken…
Senle karışık yağmurlar yağıyorken…
Mehmet Erdal Kaya
****
Külden Kula
Aşkın ile tutuşurken yanıp yanıp kül oldum
Tutuşurken huzurunda kırmızı bir gül oldum
Yanıp yanıp kırmızı bir gül iken en sonunda
Kül oldum, gül oldum, en sonunda kul oldum
Mehmet Erdal Kaya
Alıntı yapılan: Sevdalinka - 01 Ekim 2009, 10:16:46
Külden Kula
Aşkın ile tutuşurken yanıp yanıp kül oldum
Tutuşurken huzurunda kırmızı bir gül oldum
Yanıp yanıp kırmızı bir gül iken en sonunda
Kül oldum, gül oldum, en sonunda kul oldum
Mehmet Erdal Kaya
Y. Sultan Selim'in bir dörtlüğü vardı, bunu o tarzda yazmışsınız sanırım...
***
Umut Döngüsü
Dün bana verdiğin umutların
İkisini tükettim
Bir tanesini yarına sakladım.
Yarına sakladığım umut neydi biliyor musun?
Ertesi gün için de
Bana yeni umutlar vermen!!!
Mehmet Erdal Kaya
**
Gül Kokusu
Ey can,
Bugün varsın, yarın yoksun
Anlaşılan o ki
İki cihana birden çoksun
Öyleyse
Bu dünyada öyle bir gül yeşert ki
Öbür dünyada koksun
Mehmet Erdal Kaya
***
İnsan Ve Hayvan
İnsan düşünen bir hayvan,
Der ise bazı alimler
Hayvan da düşünmeyen insan,
Der benim gibi cahiller
Mehmet Erdal Kaya
***
En Güzel Ölüm
Ağladığım duyulmasın
Güldüğümü söyleyin siz
Kahkahaya yenik düşüp
Öldüğümü söyleyin siz
Mehmet Erdal Kaya
***
Akşamüstüm
Sen hakim olasın diye zamana
Bütün vakitleri suya çaldım.
Artık gün ve gece gözünü yumsun.
Ey sevgili,
Ben bu vakitsiz evrende kimim diye içlenme;
Sen benim akşamüstümsün.
Mehmet Erdal Kaya
***
Yitik
Gözlerini yumdun
Dudaklarını kapadın
Şimdi içinden çıkılmaz bir haldeyim
Nerende olduğumu sen bile bilmiyorsun
Galiba simsiyah bir göldeyim
Mehmet Erdal Kaya
***
Vasiyet
Kendimi kaptırdım sele
Göçtüm uhrevi uzağa
'Bedenimi verin yele
Ruhumu gömün toprağa'
Mehmet Erdal Kaya
***
Suya Dönüş
Gün doğar nefessiz güzeller beldesine,
Nefertiti saçlarını yel'e bırakır.
Ses alamazsa karasevdalı adam sesine,
Aşk değmemiş vücudunu Nil'e bırakır
Mehmet Erdal Kaya
***
Sevdiceğim
Ey benim sevdiceğim
Gül kokulu çiçeğim
Bu kadar güzel kokma
Kendimden geçeceğim
Ey benim sevdiceğim
Minik uğur böceğim
Öyle uğurlusun ki
Uğrunda öleceğim
Mehmet Erdal Kaya
***
Yandım
Yandım yandım, sana yandım
Aşkınla bin sene yandım
Sen savurdum küllerimi,
Ben tutuştum gene yandım
Mehmet Erdal Kaya
***
Dolunay Küskünleri
Dolunay Küskünleri
Gözlerinde birikir karanlığın cümlesi
İçlerinde yıldızlar eridikçe mum olur
Son ateş böceğinin kar etmez son hamlesi
Dolunay küskünleri geceye mahkum olur
Her nefes verişinde bir mumu söndürürler
Karanlık düşkünleri peşlerini bırakmaz
Gözlerini kapatıp karanlığa yürürler
İnadı terkedip de hiç biri ateş yakmaz
Yarasa kanatları çırpar avuçlarında
İronik bir ağıttır cesaret ıslıkları
Masumiyet aranır en cani suçlarında
Köprülerin altında diner yalnızlıkları
Nadiren ateş yanar birkaçının içinde
Karanlık hazmedemez parlayan yüzlerini
Şafakların koynunda sabırsız bir biçimde
Sırasıyla beklerler sanki gündüzlerini
Kulaklar kapatılır çocuksu bir muştuya
Analar kapılarda boşa bekler onları
Yıldızsız bir gecede dalarlar son uykuya
Aydedeyi görmeden, dolunay küskünleri
Mehmet Erdal Kaya
***
Geçmiş Zaman Düşkünü
geniş zamanla sürtüşmem olmadı asla
şimdiki zamanı sorma.gözlerim yaşlı
hele gelecek zamandan hiç umudum yok
geçmiş zaman düşkünüyüm,üstelik mişli
Mehmet Erdal Kaya
****
Yemin
Şimdi sen yoksun
Diye kahbe karanlık batar gözlerime.
Sabır tanrısaldır biliyorsun,
Görmesem de bakacağım.
Sakın ateş yakma
Mühlet verdim gündüzlerime,
Değmezse irislerime şavkın
Günleri yakacağım
Mehmet Erdal Kaya
***
Satlık Malım Yok
Bugün ceplerimi hüzün doldurdum
Bozdurup bozdurup harcayacağım,
Boşuna yeşillenme güzelim
Beş sevinç versen bile
Mehmet Erdal Kaya
***
Yas
Bir güvercin kondu kafese
Kafesin içinde bülbül vardı
Birşeyler dedi güvercin nefes nefese
Zaten sarıydı ya bülbül
Daha bir sarardı.
Sonra uçtu güvercin uzaklara
Çook uzaklara.
Gelip gelmeyeceği belli değildi.
Amma geldi,
Ve lakin geldi.
Kızıl gagasında getirdiği
Vurulmuş bir güldü
Bıraktı meftayı bülbülün kanadına
Bülbül kızıla boyandı.
En koyusundan bir vaveyla koptu dilinden.
Bülbül yaslı, gül cansız yatıyorken kafeste
Güvercin saklıyordu gözyaşlarını bahar yelinden...
Mehmet Erdal Kaya
***
Yalnızlık Hakkında
Geçimsiz bir evin son kaçkınıyım
Terkedilmiş bir han gibi bedenim
Yalnız bir adamın son üç günüyüm
Gelenim var mı ki olsun gidenim.
Islı bir vadinin ıssız yolunda
Kaybolmuş bir koyun hali benimki
Bahtsız bir memleketin kırsalında
Unutulmuş köyün hali benimki.
Orada, burada yahut şurdayım
Dümensizin sandalıyım besbelli
Herkesler içerde ben dışardayım
Dış kapının mandalıyım besbelli.
Kaç yıldır selama hasret kulağım
Dilim merhabayı unuttu sanki
Bir dost meclisine basmaz ayağım
Dostlardan ümidi kesmişim çünkü.
İzbelerde gözyaşı dökmeyeni
Yalnız bırakmayın olamaz emin
Sağlığında yalnızlık çekmeyeni
Öldüğünde toplu mezara gömün.
Kenetlensin hesabından korkanlar
Ben Sıratı tek başıma yürürüm
Mahşer yeri sizin olsun insanlar
Ben hesabı kuytularda veririm.
Mehmet Erdal Kaya
***
İhkak-ı Hak
Anne, sakla beni anne
Ben bir adam öldürdüm
Anne, koru beni anne
Ben şeytanı güldürdüm.
Gözlerindeki kan çiçekleri kışkırttı beni anne.
Yanaklarındaki mor sümbüller döndürdü başımı
Hele kollarındaki kara mühürler yok mu anne
Onlar çıkarttı ataşımı.
Söyle bana anne
Gözlerindeki kan çiçekleri,
Yanaklarındaki mor sümbüller
Ve kollarındaki kara mühürler
Doğuştan mı, Haktan mı? !
Yoksa...........
Babamdan yediğin dayaktan mı?
Anne,
Ben dün gece pusuya durdum,
Anne,
Hoyrat bir kurşunu göğe savurdum,
Anne,
Anneler gününde babamı vurdum
Mehmet Erdal Kaya
****
Meridyen Aşıkları
Meridyen Aşıkları
Onlar bir çift güvercinmiş
Meridyen aşıkları.
Bilmişler ki,
Uçmasını bilene aşk daima yakınmış.
Bilmişler ki,
Sevmesini bilene aşk herşeyden tekinmiş.
Onlar, paralel aşıkları olmamışlar hiç.
Bilmişler ki,
Paralel aşıkları bir daha kavuşmazmış,
Yolları düz yolsa da.
Bilmişler ki,
Meridyen aşıkları muhakkak kavuşurmuş,
Sonu kutup olsa da.
Mehmet Erdal Kaya
***
Kendini Arayan Adam
Kendimi kaybettim senin yolunda
Gözüne çarparsam bana haber ver
Mecnunlar semtinin karakolunda
Olabilir miyim? Bir dem bakıver.
Bedenim bir yanda, ruhum bir yanda
Kayboluş büyür de büyür çığ gibi
Tam kendimi buldum dediğim anda
Benliğim elimden kayar yağ gibi.
Sana çıkan yollar neden kapalı
Neden çıkmazlara düştüm güzelim
Sensizlik yoluna saptım sapalı
Gördüğüm manzara elim mi elim.
Belki senden öte belki beriyim
Ve lakin kendimin uzağındayım
Arsız şehvetine kanmış biriyim
Nefsinin şeytani tuzağındayım
Tellallar çağırsın yitik adımı
Çarşıda, pazarda, izbe yerlerde
Beni onlar bile bulamadımı
Sor dehşet içinde. Bu adam nerde?
Hadi gel beraber bulalım beni
Sen dağları tara ben denizleri
Olur ya ölümü bulursan hani,
Yüreğinde sakla benden izleri.
Mehmet Erdal Kaya
****
Kalkmamalıydım
Üç kişiydik kantinde
Bir de diğer insanlar
Konuşuyorduk havadan sudan
Bahsediyorduk türlü mevzudan.
Birden gözlerimde bir göz çaktı
Vuruldum
Az önce coşkun biriyken
Söndüm, duruldum.
O da gözlerini çaktı bana
Mıh gibi, çivi gibi
Nasıl bakıyordu tanrım
Zührevi gibi.
Sonra yeller esmeye başladı başımda
Kavak ağaçları yeşerdi sağımda solumda
Onun da yanakları pembeleşti
Dudağında gül açtı.
Nasıl bir simaydı Allahım
Yüzü ne kadar güleçti.
Sonra nasıl oldu anlamadım
Ayağa kalktım
O da kalktı
Nedensiz geri çekildi
Biraz daha çekildi
Çekildi, çekildi...
Kaybolana dek çekildi.
Ve ben sonra anladım ki
Büyük bir aşk daha
Koltuk değneklerime takıldı
Mehmet Erdal Kaya
***
Gözlenen Manzaralar
Yıldızlar parlamıyor, güneş ışık vermiyor
Ay ne gündüz ne gece yüzünü göstermiyor
Bulutlar öyle kara, öylesine kara ki
Toprak yağmurdan yana o kadar fukara ki.
Çözülmüş gökkuşağı, yedi renge ayrılmış
Yedi renk düşman olup birbirine darılmış
Ağaç dalına küskün, dalları yaprağına
Ne çiçek filiz vermiş, ne gül girmiş çağına
Kurutulmuş pınarlar, musluk musluk kanarlar
Bırakın su vermeyi, susuzluktan yanarlar
Bülbüller susturulmuş, kargalar söyler olmuş
Borazanın yanında kaybeden ney'ler olmuş
Ezgilerin tınısı haz vermez yüreklere
Şarkılar teslim olmuş güdük dümbeleklere
Şiir manadan uzak, şair ufkunda kayıp
Övünüp duruyorlar bir şeyler yazdık sayıp
Hattat'ın mürekkebi hat bitmeden kurudu
Nakkaşın nakışları çeyizlerde çürüdü
Namerdin namertliği serdi merti mindere
Gezemez oldu yiğit göğsünü gere gere
Dedeler torunları, torunlar dedeleri
Anlamaz oldu şimdi çocuklar edeleri
Ağlayanın yanına ağladığı kar kalmış
Gönüllerde ızdırap dilde ahu-zar kalmış
Keyfim yok ey insanlar, keyfim yok bu aralar
Moralimi bozuyor gözlenen manzaralar
Yine de umutlarım bir kapıyı aralar
Elbet bir gün gelecek özlenen manzaralar
Mehmet Erdal Kaya
***
Gizli Şeyler
Varoluş sevmenin sırrında gizli
Yanmak yüreklerin ferrinde gizli
Kalp gözü kör olan anlayamaz ki
Aşıkların hayrı şerrinde gizli
Mehmet Erdal Kaya
Katliamerika
Bugün gül topladım ölenler için,
Et kokusu sinmiş yapraklarına.
Bıraktım içimden canlar koparak
Mezar-ı iftihar topraklarına.
Ey tarih, üstünden geçen paletin
Altında bebekler diş çıkarıyor,
Felluce denilen o memleketin
Dağında çocuklar vatan arıyor.
Yılmayın dağlarda ateş yakanlar
Güneş göstermeyin zulüm büstüne.
Bağdatta toprağa gömülen kanlar
Teksasta çıkacak toprak üstüne
Mehmet Erdal Kaya
Gül Kokusu
Ey can,
Bugün varsın, yarın yoksun
Anlaşılan o ki
İki cihana birden çoksun
Öyleyse
Bu dünyada öyle bir gül yeşert ki
Öbür dünyada koksun
Mehmet Erdal Kaya
**************************
Kaçak
Kırmızı ışıkta geçenler gibi
Geçip gittin kurallara uymadan
Yangın meydanından kaçanlar gibi
Kaçıp gittin çığlıkları duymadan
Ben kutupyıldızı sen kayan yıldız
Kayıp gittin yörüngeme girmeden
Ben resim defteri sen sarı yaldız
Pul pul oldun ellerimi sürmeden
Kayboldun dağlarda oldun muamma
Bıktım artık senin vurkaçlarından
Yüksek tepeleri kolladım amma
Rüzgar gibi geçtin yamaçlarımdan
Usanır, son durakta inmek istersen
Seni bekleyeceğim, ağlamaklı
Maceran bitip de dönmek istersen
Anahtar paspasın altında saklı
Mehmet Erdal Kaya
********************
Kurdun Yurdu
Ben çürük elmaydım sen minik kurdum
Yıllarca içimi kemirip durdun
Eğer ki huzuru bende bulduysan
Kemirmeye devam.!!!. Ben sana yurdum
Mehmet Erdal Kaya
***********************
Yemin
Şimdi sen yoksun
Diye kahbe karanlık batar gözlerime.
Sabır tanrısaldır biliyorsun,
Görmesem de bakacağım.
Sakın ateş yakma
Mühlet verdim gündüzlerime,
Değmezse irislerime şavkın
Günleri yakacağım
Mehmet Erdal Kaya
Alıntı yapılan: günbatımı - 01 Ekim 2009, 10:39:33
Alıntı yapılan: Sevdalinka - 01 Ekim 2009, 10:16:46
Külden Kula
Aşkın ile tutuşurken yanıp yanıp kül oldum
Tutuşurken huzurunda kırmızı bir gül oldum
Yanıp yanıp kırmızı bir gül iken en sonunda
Kül oldum, gül oldum, en sonunda kul oldum
Mehmet Erdal Kaya
Y. Sultan Selim'in bir dörtlüğü vardı, bunu o tarzda yazmışsınız sanırım...
Çok hoş gerçekten
Muhtaç
Can çiçeğim, ömür suyum, şifalı sevdam
Çeşmesinden avuç avuç hayat içtiğim
Bak, sen gidince yıkıldı gövdem
Devrildi üstüme takatsizliğim.
Yenik bir savaşçı bakışları var
Eskiden yeşil olan mor gözlerimde
Gidişinden halsizlik kaldı yadigar
Kapakları kanayan kel dizlerimde.
Şifalı sevdanla harman yapılıp
Kanayan yerlerime merhem sürülsün
Haydi sal sahrama ömür suyunu
Canım çiçek açsın, gövdem dirilsin.
Mehmet Erdal Kaya
Huzur, iki pencere arasında cereyan
Eden serin rüzgarlar gibidir içimizde
Zemheri güçsüz kalır bizlerin ikliminde.
Huzur, sıcak sobanın sol yanına kıvrılıp
Karbeyaz düş görmektir karbeyaz mevsiminde.
teşekkürler....
GİDİYORUM
Haydi artık veda et
Yazgım çıkmaz yola sapmadan
Yağmur altında son kez bak bana
Pembe şemsiyeni kapatmadan
Bir elinle yaşını sil
Diğer elini hüzünle salla
Çekinmezsen anlatabilirsin beni
Çocuklarına şiirle, masalla
Hemen örtme kapını
Islığım kesilene kadar dinle
Eşlik et son sevdalinkama
Ağıdına yenilmiş sesinle
Ayrılana yol uzun gelir
Kalanın gecesi bitmez de bitmez
Ayrılıkçı iki yüreğin gücü
Bir masum aşka yetmez
MEHMET ERDAL KAYA