(http://s.aktifhaber.com/images/news/84694.jpg)
"Çocuğum için her şey feda olsun!" diyenler, kendini beğenmiş, hazırcı çocuklar yetiştirir.
"Çocuğum için her şey feda olsun!" diyerek onu kral ve kraliçeler gibi yetiştiren anne-babalar, aslında kendini beğenmiş ve devamlı hizmet alan bir insan yetiştirdiklerinin farkında değil. Her işi ebeveyni tarafından yapılan çocuk, "Hak ettiğim şeyi almam için fazla çabalamama gerek yok" düşüncesiyle hayata atılır ve çoğu zaman mutsuz olur.
Kuşkusuz tüm insanlığın ortak heyecanlarından biridir anne-baba olmak. Küçücük bir beden olarak dünyaya gelmiş bebeğiniz, varlığını devam ettirmek için varlığınıza muhtaçtır. Onu besleyip büyüterek en iyi şekilde hayata hazırlamayı asli görev edinirsiniz bir anda.
Omuzlarınızdaki yükün ağırlığına bir de duygularınız eklenir. Çünkü canınızdan parça olan bir birey sizin ellerinizde şekillenecektir.
Hatta bazen öyle abartılır ki, özellikle anne, çocuğun kendi karşılayacağı ihtiyaçlarına bile müdahale eder. Çocuk için yatağını toplamak, yemeğini hazırlamak bile zor bir uğraş halini alır zamanla.
Uzmanlar, anne-babanın karşılık beklemeden çocuğa sürekli bir şeyler vermesinin, çocuğun gelecek hayatıyla ilgili ciddi problemler yaşamasına sebep olabileceğini vurguluyor.
Medical Park Fatih Hastanesi Klinik Psikoloğu Sinem Demir, fedakârlık yapma-karşılığını bekleme açısından en sorunlu ilişkinin ebeveyn-çocuk ilişkisi olduğunu belirterek, çocuğun 'aşırı derecede alma' ile bencilleşebileceğini ifade ediyor.
Demir, hep alarak yetişen bir çocuğun, "Her zaman hak ettiğim her şeyi almak için fazla çabalamama, meziyetlerimi geliştirmeme gerek yok." gibi bir algı geliştirebileceğini, ailelerin buna karşı dikkatli davranması gerektiğini önemle vurguluyor.
"Anne-baba tabii ki fedakârlık yapacak." diyen Demir, fedakârlığın sadece ebeveyn olma içgüdüsüyle, karşılıksız olarak değil, çocuğa karşılıklı kazanımları olacağı bilincini vererek yapılması gerektiğini söylüyor. Örneğin; "Bugün çok fazla ödevin olduğu için yatağını ben topluyorum, sen de ödevlerini güzel bir şekilde yapmalısın." gibi.
Sevginin, ilginin, maddi imkanların sınırsız ve şartsız bir şekilde verilmesinin, çocuğun dış dünya ile ilişkisini doğrudan etkileyebileceğini belirten Psikolog Sinem Demir, "Özellikle kendi çocukluğunu yaşayamamış, çabalamak zorunda kalmış bir anne-baba, çocuğuna hep vererek, aslında kendi çocukluğundaki yoksunluklarını gidermeye çalışabilir." diyor.
Yani ebeveyn kendi çocukluğunda sahip olamadıklarını çocuğuna fazlasıyla sağlayarak bilinçaltına itilmiş duygularını tatmin edebiliyor. Örneğin, kendi giyemediklerini fazlasıyla çocuğuna alıyor ya da çocukluğunda çalışmak zorunda kaldıysa kendi çocuğuna bunu yaşatmamak için onun her işini kendisi halletmeye çalışıyor.
Psikolog Demir, ebeveynin bu tutumunun çocuğu zamanla çevresindeki insanlarla ilişkisinde hep ilgi bekleyen, ne yaparsa yapsın kabul edilmek isteyen biri haline getirebileceğini belirtiyor: "Böyle bir çocuk veya yetişkin, durumunu fark edip, kendi çabasıyla veya tedavi ile kişisel senaryosunu değiştirmezse hayattan hep alacaklı hisseder. Ancak çevresinin ona borcu hiç bitmez. İnisiyatifi yeterince gelişmeyeceği için, daha fazlasını isterken, daha azını yapar."
Sinem Demir, anne-babanın çocuğa gösterdiği aşırı fedakarlığın bir başka sebebinin de sahip olduklarını (soyadını, unvanını, maddi gücünü... vb.), narsist, özsever bir şekilde, bir 'güç' olarak algılaması, çocuğunu da kendi 'imparatorluğunun veliahdı' olarak görmesi olabileceğini kaydediyor.
Yani anne-babanın hayata karşı adalet anlayışının 'biz her şeyi fazlasıyla hak ediyoruz' şeklinde çarpıklaşabileceğini, bu anlayışı çocuğuna aktarabileceğini kaydediyor
Aktif Haber
Çocukları Sinirli Yapmanın Bir Kaç Garantili Yolu ve Bencil Çocuk Yetiştirme Teknikleri
Çocukları Sinirli Yapmanın Bir kaç Garantili Yolu ve Bencil Çocuk Yetiştirme Teknikleri
Öncelikle Çocukları Sinirli Yapmanın Bir kaç Yolunu ele alacağız.
Çevremizde tepinen, bağırıp çağıran, isyan eden, söylediklerimizin tam tersini yapan onlarca çocuğa şahit olmuşuzdur. Aslında bu çocuklar bir kaç hünerli anne-baba e çocuk yakınlarının eseridir!!!. Ne kadar iftihar etseler azdır. !!!
Çocukların sinirli ve öfkeli davranmaları genetik değil, daha çok öğrenilen bir davranışın sonucudur. Çocuğunuzun sinirli davranışlarını aynı sertlikle bastırarak , bu durumu sinir harbine dönüştürebiliriz. Bu şekilde çözmek daha doğru olacaktır !!!.
Mutfakta çocuğun yemeğini hazırlarken, bir taraftan da kara kara düşünüyordu Emel Hanım. Acaba beş yaşındaki oğlu Emre, hazırladığı yemeği güzelce yiyecek mi yoksa yeni bir sinir harbi mi başlayacaktı?
Babasına çekmiş Zaten kocası da çok sinirliydi Emel Hanım`ın. `Acaba bu çocuk da babasına mı çekti?` diye düşünmeden edemiyordu. Çocuk ne zaman zoru görse veya istemediği bir şey ona yaptırılmaya çalışılsa bağırıp çağırıyor, kıyametleri koparıyor ve bazen de kendini yerden yere atıyordu. Gerçekten de Emre babasına mı çekmişti? Onun için mi bu kadar sinirli davranışları vardı?
Çocuğum neden böyle sinirli?
Çocukların sinirli davranışlar göstermesi genetik bir miras değil; ondan daha çok, öğrenilen bir davranıştır. Örneğin, küçük çocuklar yemek yemek istemediğinde önce ağzını kapatır. Başını sağa sola kaçırmaya çalışır, olmadı kendisi kaçmaya çalışır; ama sonuç nafile. Anne onu yakalar ve yemeği ağzına dolduruverir.
Çocuk bütün yolları denemiş ama kurtulamamıştır. Son çare avazı çıktığı kadar bağırır. Sonra bir bakar ki bu yöntem işe yarıyor, bağırıp çağırınca annesi yedirmekten vazgeçiyor; bundan sonra her istediğini yaptırmanın yolunu öğrenmiş oluyor.
Nasıl baş edeceğim peki?
Çocuğun bir kişiliğinin olduğu ve seçme hakkı olduğunu unutmayın. Bazı çocuklar bir iki yemeği seçerken bazıları sadece hep aynı şeyi yemek isterler. Bir iki yemek seçen çocuğa saygı duyulmalı ve onları seçmesine izin verilmeli. Yok ama hepsini seçen ve belki de hep aynı bir iki çeşit yemeği yiyen çocuğa da değişik çeşitler yedirilmelidir. Ancak bu ağzına tıktım zorlamasıyla olmaz; yoksa çocuk bağırır çağırır. Çocuk diyelim sadece çikolata ekmek yemek istiyor. Ona, "Her zaman çikolata olmaz, hadi söyle bakalım şimdi sana mercimek çorbası mı ısıtayım yoksa pilav mı?" diyerek ve bir iki alternatif sunup arasından seçme özgürlüğü verelim.
Başınıza gelecekleri önceden tahmin ederek tedbir alın Çocuğun muhtemel sinirli hareketleri, önceden yaşadığımız tecrübelere bakılarak tahmin edilebilir. Biz de böyle tahminler yürütüp önden tedbir alabiliriz. Örneğin çocuğunuz komşunun çocuğunun oyuncağını almıştır. Elinden alsanız kıyametler kopacak, bunu tahmin edebilirsiniz. Bunun için önce çocuğunuzun çok sevdiği başka bir oyuncağı ona gösterir, "Hadi şimdi bununla oynayalım mı?" dersiniz veya "Aaa burada ne varmış?" diyerek dikkatini başka bir obje üzerine çekerek dikkatini dağıtarak oyuncağı uygun bir şekilde alırsınız. Her çocuğun doğuştan, farklı ve kişisel özellikleri olduğundan kimi çocuk sinirlenme davranışına daha meyilli kimisi daha uzak olabilir. Ancak sinirlenme genetik bir geçiş değil, hayatın içinde öğrenilen bir davranıştır.
Tek çocukluklu ailelerde Bencil Çocuk Yetiştirme Teknikleri
Her isteği kısa süre içinde yerine getirilen çocuklar, bu imtiyazın hayatlarının her döneminde sürmesini bekleyebiliyor. İstekleri karşılanmadığında ise bencilce tepkiler veriyor ve hayal kırıklıkları yaşıyabiliyorlar.
Şehir hayatında geniş ailelerin yerini çekirdek aile almış durumda. Çalışan annelerin sayısı ise giderek artıyor. İş yoğunluğu içinde birden fazla çocuğa yeterli ilgiyi gösterememe endişesi ve ekonomik olarak ikinci çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamama düşüncesi tek çocuklu ailelerin yaygınlaşmasına sebep oluyor.
`Biricik` evladını yetiştirirken özenli olma kaygısı taşıyan ebeveynler, aşırı koruma ve kollama gayreti sergiliyor. Çocuklarının daha özgür, daha sorumlu, zorluklar karşısında ayakta durabilen bireyler olmasını isteyen anne-babalar, bunun yolunun sınırları kaldırmak olduğunu sanabiliyor. Ailesine tüm isteklerini yaptıran çocuk, başka çocuklarla oynamayı arzuladığında sessiz, pasif, çekingen ve utangaç oluyor. İletişim kurmakta güçlük yaşıyor ve sorunlarını çözmek için anne-babasına ihtiyaç duyuyor.
Sürekli ailedeki yetişkinlerle olmaya alışan çocuğun temel güven duygusu gelişiminin sekteye uğramaktadır, bunun da çocuğun yetersizlik duygusu geliştirmesine ya da her ortamda ayrıcalık istemesine neden olabilmektedir.
Ailedeki tek çocuğun ruhsal ihtiyaçlarına cevap vermenin kolay olmadığını biliriyoruz. Büyüttükleri ilk çocukta anne babaların deneyimsiz olması ve temel ihtiyaçlarının karşılanması sırasında sabırsız davranan çocuğun imdadına yetişen ailelerin sınırları belirlemekte güçlük yaşayabilirler. Her isteği kısa süre içinde yerine getirilen çocukların bu şartlanmaya çabucak uyum sağlayamaz ve devam eden süreçte de aynı beklenti içine girer. Bu durumdaki çocuk doyumsuz, sınırsız, bencil, paylaşmakta zorlanan ve mutsuz olabilir.
Benmerkezciliği pekiştirilen çocukların aynı ilgiyi ileriki yaşantısında da beklerler. Bu tarz çocuklar okulda, işte, yakın ilişkilerinde ilgi göremediğinde, öncelikli konuşma, karar verme hakkı ona verilmediğinde hayal kırıklığı yaşayabiliyor. İstek ve ihtiyaçlarını ertelemekte güçlük yaşayan, annelerine bağımlı, eleştiriye tahammülsüz, uyum sorunları yaşayan bireyler hâline gelebiliyor. Çevresine karşı agresif davranabiliyor ya da yeterince sevilmeye değer olmadığını düşünüp içine kapanabiliyor.
Çocuğun kişilik gelişiminin aile ve çevre tutumlarıyla bağlantılıdır. Tek çocuğa ailelerin daha fazla zaman ayırır, bu durumun avantajlarının yanı sıra, dezavantajları da bulunmaktadır. Çocuk ev içinde kendini oyalamayı, yalnız oynamayı, kendi işlerini yapmayı, sorumluluk almayı başarmalıdır. Eğer aile çok koruyucu, her an gözlemci durumdaysa, çocuk da onlar olmadan bir şey yapamayacağını düşünür ve kendine güveni gelişmez.
Çocuğa engellenmeyi, isteklerini gerektiğinde ertelemeyi, dürtü kontrolünü öğretmenin ebeveynlerin görevidir. Anne-babaların çocuğuyla güven ilişkisini oluşturması gerekmektedir. Çocukların sosyalleşmesi için yaşıtlarıyla ve diğer kişilerle iletişim kurmasına kontrollü izin verilmelidir.
Çocuğun anaokuluna gitmesi; yaşıtlarıyla oynaması, paylaşmayı öğrenmesi, otoriteye uyum ve becerilerini geliştirmesi açısından faydalı olur. Bu mümkün değilse, çocukların yaşıtlarıyla sık sık bir araya gelmesi yararlı olacaktır. Tek çocuklu aileler ne yapmalı?
Yaşına uygun kurallar koyun. Bu kuralları kararlılıkla uygulayın. Beklemeyi ve sabretmeyi öğretin. Her istediğini anında karşılama çabasına girmeyin. 3 yaşından sonra yaşıtlarıyla ya da başka çocuklarla bir arada olmasını sağlayın. Kreşe gönderme imkânınız yoksa çocuğu olan ailelerle sık sık görüşün. Mükemmel olmasını beklemeyin. Söz hakkı verin ama tüm kararları ona bırakmayın. Uygun karar seçenekleri sunun, birisini seçmesini sağlayın. Bireyselliğinin gelişmesini destekleyin.Giyinme, soyunma, yemek yeme, temizlik gibi her türlü öz bakımını kendisinin yapmasına fırsat verin. Bu sırada ortaya çıkabilecek sorunlardan dolayı eleştirmeyin.
Kaynak:www.724danismanlik.com
www.ekremculfa.com
Sual: Çocuğu nasıl terbiye etmelidir?
CEVAP
Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher olup, mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsulü alınır. Onun için Ağaç yaşken eğilir demişlerdir. Bunun gibi çocuk da neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı âdet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara iman, Kur'an ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her kötülüğün günahı, ana-baba ve hocasına da verilir.
Müslüman, emri altında bulunanlardan mesuldür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.) [Müslim]
(Çocuklarına Kur'an-ı kerim öğretenlere veya Kur'an-ı kerim hocasına gönderenlere, öğretilen Kur'anın her harfi için, on kere Kâbe-i muazzama ziyareti sevabı verilir ve kıyamette, başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir.) [S.Ebediyye]
(Bir çocuk ibadet edince, kazandığı sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna fısk, günah öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse babasına da, o kadar günah yazılır.) [S.Ebediyye]
(Çok Müslüman evladı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gidecektir. Çünkü bunların babaları, yalnız para kazanmak ve keyf sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlatlarına Müslümanlığı ve Kur'an-ı kerimi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır. Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler Cehenneme gidecektir.) [S.Ebediyye]
Kendinin yapması haram olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, haram işlemiş olur. Çocuklarına içki içiren, kumara alıştıran, müstehcen neşriyatı okumasına sebep olan, yalancılık, hırsızlık gibi kötü huylara alıştıran, kıbleye karşı ayak uzatmasına sebep olan kimse, günah işlemiş olur. Dinimizin temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara Emr-i maruf yapmayı emrediyor. Yani, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz buyuruyor. Nehy-i münker yapmayı da emrederek, yasak ettiğini bildirdiği haramların yapılmasına razı olmamamızı istiyor.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Kendinizi ve aile efradınızı Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]
Kur'an-ı kerimde, nefslerimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Elli-yüz senelik kısa bir hayat için evladımızı dünya felaketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedi felakete düçâr olmaması için ahiretini de korumamız lazımdır. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı ve farzları ve haramları öğretmekle ve ibadete alıştırmakla ve kötü arkadaşlardan ve zararlı neşriyattan korumakla olur.
Bütün fenalıkların başı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, onun, küstah, yalancı, hırsız ve saygısız olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.
Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükafatlandırmalıdır! İnsanların yanında bazen onu övmelidir. Amcası benim çocuğum böyle yaptı diyerek iyiye teşvik etmelidir. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmemezlikten gelmeli, (onu yapma) dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesaretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikaz edilmelidir! Yapılan iş, dine aykırı ise işin zararı, fenalığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mani olmalıdır.
Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir! Anne, çocuğu babası ile korkutmalıdır!
Her gün bir müddet oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy hasıl olur ve kalbi körleşir. Hiç kimseden para istemesine müsaade etmemeli, fazla konuşmamasını, büyüklere saygıyı öğretmelidir. İyi insanların güzel hallerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar gibi olmamaya dikkat etmesi öğretilmelidir.
Çocuğa her istediğini almak ve lüks içinde yaşatmak uygun değildir. Büyüyünce de her istediğini ele geçirmeye çalışır; fakat bunda muvaffak olamayınca sükutu hayale uğrar, isyankâr olur. Kendimiz helal yediğimiz gibi çocuklarımıza da helal yedirmeliyiz. Haramla beslenen çocuğun bedeni, necasetle yoğrulmuş çamur gibi olur. Böyle çocuklar da pisliğe, kötülüğe meylederler.
Çocuğa, israf etmemesini, kanaatkâr olmasını öğretmelidir. Bazen de yavan ekmek yemeye alıştırmalıdır. Kötü yerlere gitmesine mani olmalıdır! Çocuk kötülerin yanında ahlaksız, yalancı ve hayasız olur.
Baba, ne devamlı asık suratlı durmalı, ne de çocukla fazla yüz göz olmalı, konuşmasının heybetini korumalıdır. Çocuğa babasının malı ile, rütbesi ile övünmemesi tembih edilmelidir! Tevazu sahibi ve kibar olması öğretilmelidir! Başkalarından bir şey almanın zillet olduğu, veren elin alan elden üstünlüğü bildirilmelidir! Cimriliğin çirkinliği öğretilmelidir!
Başkalarının yanında edepli oturması, ayak ayak üstüne atmaması, lâubâli hareketlerden uzak durması telkin edilmelidir!
Fazla konuşmaktan çocuğu men etmelidir! Fazla konuşmanın hayasızlığa yol açtığı, çenesi düşüklüğün kötülüğü belirtilmelidir! Çocuk nasıl olsa konuşmasını öğrenecektir. Maksat, ona icap edince susmasını ve büyüklerin sözünü dinlemesini öğretmektir.
Doğru da olsa, çokça yemin etmesine izin vermemelidir! Vara yoğa yemin, kötü bir alışkanlıktır. Büyüklere hürmetin, yerini onlara vermenin ve herkesle iyi geçinmenin önemi anlatılmalıdır.
Çocuğu daha küçükken namaza alıştırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir. Başkasının malını çalmayı, haram yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır! Böyle yetiştirip büluğa erince, bu edeplerin inceliklerini ona söylemelidir.
Her işi âdet olarak yapmaması, niyetle, şuurla yapmasının lüzumu anlatılmalıdır. Mesela, yemekten maksat, kulun Rabbine ibadet etmesi, insanlara, vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması, insanların saadeti için çalışması olduğu öğretilmelidir. Dünyadan maksadın, ahiret için azık toplamak olduğu, zira dünyanın kimseye kalmadığı, ölümün çabuk ve ansızın gelebileceği anlatılmalı, (Ne mutlu o kimseye ki, dünyada iken ahiret azığı elde eder, Cennete ve Allahü teâlâya kavuşur) demelidir. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse, taş üzerine yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bütün çocuklar, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Daha sonra bunları, ana-babaları hıristiyan, yahudi ve dinsiz yapar.) [Taberani]
Hadis-i şerifte Müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, çocuklukta ve gençlikte olduğu bildirilmektedir. O halde, her Müslümanın birinci vazifesi, evladına İslamiyet'i ve Kur'an-ı kerimi öğretmektir. Evlat nimetinin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagogie), yani çocuk terbiyesi, çok kıymetli bir ilimdir.
Müslümanlar din cahillerinin hilelerine, yalanlarına aldanmamalı, çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dinimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur. Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için Peygamber efendimiz, (Ahlakınızı güzelleştirin) buyurdu. Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur.
En vahşi hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzumlu aşı ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan bazı arzular yok edilemez, fakat terbiye edilebilir.
Terbiyede dayak atılmaz
1- Çocuğu dövmek ahlakının bozulmasına, hırçınlaşmasına sebep olur.
2- Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz.
3- Dövülmek, çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünmez, kendini suçlu görmez, kendini döveni suçlar.
4- Dövülen çocuk, kızdığı zaman, o da şiddete baş vurur, bir başkasını döver. Böylece dayak, saldırganlığa sebep olur.
5- Sözden anlayacak yaştaki çocuğa dayak atılmaz. Sözden anlamayan çocuğuna hafifçe vurmak yeter. Başa, yüze tokat atmak, sopa ile dövmek çok zararlıdır. Bu ancak işkenceciye yaraşır.
Çoluk çocuğu terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezalanabileceği hissini vermek gerekir. Peygamber efendimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezalanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları gerektiğini bildirmiştir. Bu husustaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
(Ev halkınızı terbiye için bastonunuzu onların göreceği yere asın!) [Taberani]
Çocuklarımızı nasıl terbiye etmeli
Sual: Çocuklarımızı nasıl terbiye etmeli, terbiyede esas olanlar nedir?
CEVAP
Terbiyede, bunu yap, şunu yapma demek yerine, örnek olmak gerekir. Bunun için, Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır denmiştir. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha etkilidir.
Bir örnek:
Bir ticaret kervanı gelip, gece Medine'nin dışına kondu. Yorgunluktan uyudular. Halife Hazret-i Ömer, bunları görünce, Abdurrahman bin Avf'a, (Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Ama bize sığınmıştır. Eşyaları çok ve kıymetlidir. Yabancılar, yolcular bunları soyabilir. Gel, bunları koruyalım) dedi. Sabaha kadar bekleyip, sabah namazında camiye gittiler. Kervandaki bir genç uyumayıp, bunları takip etti. Soruşturdu, bu iki kişiden birinin Halife olduğunu öğrenince, gelip, arkadaşlarına anlattı. Halifenin bu hareketinden, İslamiyet'in hak din olduğunu anlayıp, hepsi Müslüman oldu.
Baba, sigara içiyor, kumar oynuyorsa, çocuğuna bunları yapma demesi o kadar etkili olmaz. Bunlar kötü olsa babam yapmaz der. İyi şeyler, fedakârlıklar yapılırsa, örnek teşkil eder. Çocuğa iyilik yapmanın faydası anlatılmalı. Böylece çocuk bencil olmaktan kurtulur. Bencil yetişenler kendilerini topluma uyduramaz, hatta örf, âdet ve kanun tanımaz olur.
Terbiyede esas olanlar:
Zeka: Çocuk, ilk gördüğü eşyayı tetkik etme, kurcalama ve sorup öğrenmeye heveslidir. Onun için çocuklara hep iyi ve güzel şeyler gösterilmeli ve soruları doğru cevaplandırılmalı. Böyle çocuğun düşünme kabiliyeti gelişmiş olur. [3-6 yaş arası buna çok dikkat etmeli. Bu zaman dilimi, beyin ve zeka gelişmesi için en önemli devredir.]
Ruh: Hassas ve alıngan çocuklara acı da olsa gerçekleri görmesi ve tahammül edebilmesi öğretilmelidir. Katı ruhlu çocuklar ise onu duygulandıracak, örnekler vererek, hassas olmasına çalışılmalı.
İrade: Güçlü iradeye sahip olmasına çalışılmalı. Zayıf iradeli çocukları biraz serbest bırakıp kendine olan güvenini arttırmalı. İradesi kuvvetli çocuklarda ise terbiye daha sert olmalı. Ancak yine sevgi ve anlayış göstermek şarttır.
Terbiyede şunlar önemlidir:
Din: Allahü teâlânın iyi, çalışkan ve dürüstleri sevdiğini, onları Cennete koyacağını, kötüleri sevmediğini ve bunları da Cehennemde cezalandıracağını öğretmeli.
Sevgi: Terbiyede sevgi gibi, ciddiyet de çok önemlidir. Ana babanın geçimsizliği, hele ayrılığı çocuk ruhunda fırtınalar koparır.
Ceza ve mükafat: Bunu yaparsan, şunu vermeyiz, sokağa çıkarmayız gibi bazı cezalar uygun ise de, kesinlikle dayak atılmamalı. Ceza kalb kırıcı olmamalı, kimsenin önünde de yapılmamalı. Yerinde yaşına göre oyuncak veya bisiklet almak gibi mükafat verilmeli. "Bu bisikleti Kuran-ı kerimi hatmettiğim için babam bana aldı" diyebilmeli.
Oyunlar: Yaşına uygun olarak, çeşitli sporlar bedenin ve zekanın gelişimini sağlar.
Çevre: Hadis-i şerifte, (Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir) buyuruldu. İyi çevre ve iyi arkadaş edinmelidir.
En değerli yatırım
Sual: Çocuklar evde tutturdular ki bize her hafta dergi alın. Biz de bir bakalım dedik, araştırmak için. Çünkü korkuyoruz, yanlış bir şey okuturuz diye, zira onlar bizim her şeyimizdir. Bize tavsiye edeceğiniz bir yayın var mı?
CEVAP
Gayretiniz için sizi tebrik ederiz. Çünkü bugün insanların en çok konuştuğu konulardan biri ekonomidir. Birçok sohbetin konusu, arsa, borsa, euro, dolar, altın, hisse senedi, devlet tahvilleri vs. İnsanlar; en değerli yatırım aracı hangisi ise, haklı olarak ona yönelmek istiyor. Bu normaldir, yadırganacak tarafı yoktur.
Unutmamalı ki bu yatırımlardan çok daha önemli bir yatırım daha var. O da çocuğa yapılan yatırım, insana yapılan yatırımdır. Dünyanın en zor işi insan yetiştirmektir. Bir insanın yetişmesinde birçok unsur rol alır. Bunlar içinde en önemlileri; aile, çevre, okul ve medyadır.
Dünyadaki bütün ülkeler, kendi çocuklarının ve gençlerinin dürüst, çalışkan, güzel ahlaklı, başarılı, kültürlü, topluma faydalı, vatansever, eğitimli ve kendi öz değerlerine saygılı insanlar olarak yetiştirmek ister. Bunun için çaba harcar. Bunu başaran ülkelerin, diğer sıkıntıları daha kolay ve daha çabuk çözülür. Çünkü, her şeyin başı insandır. İnsanın iyi yetişmesi için hiçbir masraftan ve güçlükten kaçınmayanlar, başarının ve medeniyetin zirvesine yükseldiler. Osmanlı böyle yaptı. Amerika ve Avrupa şimdi [Osmanlıyı taklit ederek] böyle yapıyor.
Büyük şehirler başta olmak üzere, çevremiz pek tekin değil. Yani, dışarısı tehlikelerle dolu.
Görüntülü ve yazılı medyanın büyük bir bölümü şiddet ve cinsel konulara ağırlık veriyor...İnsanın edep duygularını zedelediği ve çeşitli kötülükleri cazip hâle getirdiği için izlenmesi, okunması sakıncalı bir sürü yayın var.
Geriye ne kaldı... Bir tek aile...
Bütün ebeveynlerin biricik derdi, çocukların iyi bir şekilde yetiştirmektir. Bu konuda kendi gayretleri yeterli değil. Çocukları, kötü arkadaşların, görüntülü ve yazılı medyanın zararlarından korumak lazım.
Evet, size de tavsiye edeceğimiz, bu konuda yıllardır yüzümüzü ağartan bir yayın var. Biz ona "En iyi arkadaş" diyoruz. İyi ki var. Çocuklarımızı, birer hanımefendi birer beyefendi olarak yetiştirmek için gayret sarf ediyor. Onlara vatan-millet-bayrak sevgisini, ecdada saygıyı, kendi kültürüne ve değerlerine sahip çıkmayı öğretiyor.
Onlara çalışkan, sabırlı, kibar ve zarif olmayı, başarılı olmanın yollarını öğretiyor, anne babaya saygıyı öğretiyor. Okuma alışkanlığı kazandırıyor. Onları eğlendirirken, çok değerli bilgiler veriyor. Zekalarının gelişmesi için özel bulmacalar, zeka oyunları hazırlıyor. Sözün kısası, ebeveynlerin özledikleri çocuk modelini Türkiye Çocuk Dergisi yetiştirmeye çalışıyor. Bu konuda anne babaların yükünü oldukça hafifletiyor. Çocuğunun iyi yetişmesini isteyenlere; onu,Türkiye Çocuk Dergisi ile tanıştırmalarını tavsiye ederiz. [Web adresi: [Only Registered Users Can See Links. Click Here To Register...]]
Tek başına bir çocuğu yetiştirmek de mümkün değildir. İyi bir çevreye gitmeli, iyi insanlarla komşuluk etmelidir. Türkiye Gazetesi yayınları, Türkiye Çocuk gibi faydalı eserler okumalı ve okutmalıdır.
Her şeyi, zıddı kırar. Kötü huyları, iyi huylar yok eder. Bu bakımdan kendini zorla da olsa iyi işler yapmaya alıştırmalı, onları âdet haline getirmelidir. Çocuk, işleri ve ahlakı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse, güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bu esaslar dahilinde çocuklar yetiştirilirse dünya ve ahiret saadeti elde edilir.
Huy değişir mi?
Sual: Can çıkar, huy çıkmaz deniyor, kötü huy değişmez mi?
CEVAP
Can çıkar, huy çıkmazsözü, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Nasihat ile insan terbiye edilebilir. Onun için Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]
Huyu değiştirmek mümkün olduğu için, çocuk terbiyesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuğu güzel terbiye, evladın babasındaki haklarındandır.) [Beyheki]
(Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!) [İbni Mace]
(Çocuğu terbiye etmek, tonlarla sadakadan daha sevaptır.) [Tirmizi]
Çocuk terbiyesinin önemi
Genç bir yazarın bizzat uyguladığı çocuk terbiyesi ile ilgili hususların özeti şöyledir:
* Çocuğa dert ve sıkıntılar söylenmemeli, neşe ve sevincimizi anlatabiliriz.
* Çocuğu aileden birisi azarlarsa, diğeri ona arka çıkmamalı.
* Onun yanında hep güler yüzlü olmaya çalışmalı. Üzüntülü isek çocuk hemen etkilenir.
* Onu başkalarının yanında azarlamamalı.
* Kusurlarını kabul etmesi öğretilmeli. Kusurlarını bilip yapmamaya çalışması hayatta başarılı olmasına sebep olur.
* Çocuğu yalancılıkla suçlamamalı.
* Kardeşler arasında ayırım yapmamalı.
* Kibrin kötülüğü anlatılıp kibirlenmesi önlenmeli.
* Çocuğun yanlışları olur. Hemen cezalandırmamalı. Yanlışı izah edilmeli, zararı anlatılmalı.
* ''Sen adam olmazsın'', ''Senden köy kasaba olmaz' gibi suçlamalardan kaçmalı. Bunlar, çocuğun kendine güvenini azaltır, kişilik sahibi olmasını engeller.
* Çocuk büyükleri taklit eder. Bunun için onlara iyi örnek olmalı.
* Çocuğun sevilmeye, oynamaya sohbete ihtiyacı vardır. Çocuk kendisine soğuk, sert, kaba ve kırıcı davranan büyüklerinin kendisini sevmediğini zannedip bunalıma girer. Bu sebeple onlara şefkatli, güler yüzlü davranmalı.
* Çocuğa nasihat vermek yerine bizzat uygulamalı iş yaptırmak daha uygun olur. Mesela yemekten önce ellerini yıka diye yüz defa demektense, birkaç defa, hadi ellerimizi yıkayalım diyerek birlikte yapmaya çalışmak daha etkili olur.
* Ona verilen işi takip etmeli, yapıp yapmadığını kontrol etmeli ki, takip edildiğini bilsin.
* Çocuğun yapmayacağı bilinen şeyleri söylememeli. Yapacağı şeyleri de artık yapmaz.
* Evliya menkıbelerinin, çocuğun zekasının gelişmesinde ve onlardan alacağı derste rolü büyüktür. Bunlar hassas şekilde seçilip anlatmalı.
* Yerine getiremeyeceğimiz sözü vermemeliyiz. Bunlar söz verir yapmaz dedirtmemeli.
* (Kişinin dini arkadaşının dini gibi olur) hadis-i şerifi esas alınmalı, iyi arkadaş edinmesi sağlanmalı.
* (Çocuktan al haberi) sözünü unutmamalı, sırlarımızı çocuğa duyurmamalı.
* Çocuğa karşı ne kadar sabırlı ve anlayışlı olursak o kadar başarılı oluruz.
* Sözlerine önem verilmeyen veya sürekli eleştirilen çocuk; suskun, içine kapanık, güvensiz, huysuz ve saldırgan olur.
* Onun yanında başkaları kötülenmemeli.
* Hep şiddet kullanılarak çocuğu yönlendirmeye çalışan ana baba; çocuğun korku içinde asabi ve saldırgan olmasına, kendi problemlerini şiddet yoluyla çözmeye çalışmasına sebep olur.
* Çocuğun yüzüne ve başına kesinlikle vurmamalı.
* Çocuğa söylenecek sözden çok ne zaman ve nasıl söylediğiniz önemlidir.
* İyi iş ve davranışları ödüllendirilmeli, kötülerinin ise zararı tatlı dille anlatılmalı.
* Tenkit gibi aşırı takdir de uygun değildir. Aşırı sevgi ve takdir, çocuğu şımartabilir.
* Çocuğu suçlamak, lakap takmak, alay etmek, tehdit etmek uygun değildir. Git gel gibi emir yerine gider misin, gelir misin gibi ifadeler kullanmalı.
* Çocuk edepli konuşmalı. "Lütfen, teşekkür ederim, özür dilerim, peki efendim" gibi kelimeler kullanmasını öğretmeli.
* Hatalı olunca hatamızı kabul edip özür dilememiz, onun da hatası olursa özür dilemeyi öğrenmesine yol açar.
Çocuklara dini sevdirmek
Sual: Küçük çocuklara dinimizi nasıl sevdirebilir, nasıl terbiye edebiliriz?
CEVAP
Bunu yap, şunu yapma demek yerine, örnek olmak gerekir. Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha etkili olur. Kendimiz, hâl ve hareketlerimizle güzel örnek olursak, yarı yarıya bu işi başarmış sayılırız. Daha sonra, Peygamber efendimizin, Eshab-ı kiramın, din büyüklerinin, Evliyânın sevgisini aşılamalıdır. Bu sevgi verilirse, onların ismini söyleyerek Allahü teâlâyı anlatmak, dinimizin emir ve yasaklarına alıştırmak kolay olur. İnsan, sevdiğine benzemek ister; insan, sevdiğinin sözlerine uyar. Büyükler, talebelerine, önce namazdan, oruçtan, haramlardan bahsetmezlerdi. Mesela, İmam-ı Rabbani hazretlerini, kendi hocalarını anlatırlar, bu büyükleri sevdirirlerdi. Ondan sonra, bunlar; karada, denizde, havada yani her yerde namazı, dinimizin emir ve yasaklarını düşünürlerdi. Büyüklerin sevgisi, her derde ilaç gibidir. Onların sevgisi ve bereketi ile dinimize uymak çok kolay olur.
Allah sevmez demek
Sual: Çocukları terbiye ederken, hırsızlık edeni Allah taş eder, yalan söyleyeni Cehennemde yakar gibi sözler söylemek uygun mudur? Yahut bunun tersini mi söylemek gerekir? Mesela hırsızlık etmeyeni, yalan söylemeyeni Allah sever mi demek gerekir?
CEVAP
Hırsızlık edeni taş eder denirse, o da hırsızları görünce bunlar niye taş olmadı diye düşünerek ana babasına itimadı kalmayabilir. Hem Allahü teâlâ, gerçekte de kötülük edenleri taş etmiyor. Hep şunu yapmazsan Allah seni sevmez diye devamlı söylenirse, bu sefer de, sevmezse sevmesin diyebilir. İyilik edenlerin Cennete, kötülük edenlerin Cehenneme gideceğini uygun bir dil ile anlatmak gerekir. Her yanlış hareketine Allah seni şöyle yapar demek uygun olmaz. İyilik edince ödüllendirmeli, kötülüklerin ise, bazısını görmemeli. Kötülüğü de uygun şekilde cezalandırmalı.
En kestirme yol
Sual: Çocuklarıma Allah korkusunu nasıl öğreteyim?
CEVAP
Çocuklarımıza Allah korkusunu öğretmeye çalışmak, en başta gelen vazifemiz olmalıdır. Bunun için önce Allah sevgisi olmalı. Bunun elde edilmesi için de Peygamber efendimizin sevgisi verilmeli. Bu olursa, her nimetin anahtarı ele geçmiş olur. Bu saadet anahtarına kavuşmanın en kestirme yolu da, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatları sevmek, eserlerini okuyup, itikadını onların bildirdiği şekilde düzeltmektir.
Mal ve evlat fitne mi?
Sual: Hadis-i şerifte (Ya Rabbi, beni sevene, hayırlı mal ver! Bana düşmanlık edene de çok mal, çok evlat ver!) buyuruluyor. Mal ve evlat kötü mü de böyle buyuruluyor?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.) [Tegabün 15]
Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka manalara da gelir. Mal ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur, fitne olur.
Bela, imtihan için de gelir. Bakalım kul, Allahü teâlânın gönderdiği belaya razı olacak mı, olmayacak mı? Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Şüphe edilen altın, ateşle muayene edildiği gibi, insan da, bela ile imtihan olur.) [Taberani]
İnsan, genel olarak malını iyi yolda kullanmaz. Bu bakımdan malı kendisi için düşman olmuş olur. Aslında mal, kılıç gibi bir nimettir. İyi kullanılmazsa sahibini keser. Evlat da, bir nimet iken, iyi terbiye edilmezse, ana-babaları ile birlikte Cehenneme gider. Nimet, düşman olmuş olur. Çoğunluk bu imtihanı kazanmadığı için, mala ve evlada fitne denilmiştir. Mesela, İskoçyalılar, genelde cimri oldukları için, her İskoçyalıya cimri gözü ile bakılır. Belki de içlerinde çok cömert olanları da vardır. Kayserililer, gözü açık olarak bilinir. (Okur-yazar değilim ama Kayseriliyim) denir. Kayseri'de gözü açık olmayan da vardır. Hüküm ekseriyete göre verilir. Peygamber efendimiz, (Zenginlerin ve kadınların çoğunu Cehennemde gördüm)
(Sizin çokluğunuzla, diğer ümmetlere karşı iftihar ederim) ve (Velud [doğurgan] kadınla evlenin) hadis-i şerifleri, evlenmeyi teşvik etmektedir. Gerekli İslami terbiye verilemediğinden gençler, namaz kılmamakta, dinden uzaklaşmakta, hatta bir kısmı dinsiz ve anarşist olmaktadır. Peygamber efendimiz elbette, böyle gençlikle övünmez. İbni Asakir'in bildirdiği (İki yüz yılından sonra en iyiniz, hanımı ve çocuğu olmayandır) hadis-i şerifi, ortam müsait olmayınca, çoluk çocuk sahibi olmamanın daha iyi olduğunu göstermektedir.
__________________