Sadakat islami Forum

FORUM AKTİVİTELERİMİZ => VAKT-İ MUHABBET => Konuyu başlatan: russya - 22 Kasım 2005, 15:34:40

Başlık: İktibaslar
Gönderen: russya - 22 Kasım 2005, 15:34:40
Kaynaksız bir iktibasla...  

DEPREM
 
Her günkü gibi erkenden kalkıp namazını kıldı! Karısının hazırlamış olduğu sefertasını aldı! Evden çıkmadan bir daha çocuklarının odasına girdi! Yer yatağında yatan çocukların her biri bir tarafa saçılmıştı! Hepsini tek tek öpüp kokladı. Tam kapıdan çıkarken 5 yaşında olan en büyük kızına gözleri takıldı baktı, baktı, döndü tekrar öpüp bağrına bastı! İçi bir tuhaf olmuştu... Evden çıkarken hanımına:  - Hanım görüyor musun Rabbimin işini! Çocuklarımız yaşamıyor diye sızlanıyorduk bak Elhamdülillah bir odayı doldurdular!  - Öyle bey! Allah'ımıza hamd olsun. - Ben gidiyorum hanım! Selamun Aleykum!  - Güle güle bey! Ve aleykümselam!  Beyi gittikten sonra kapıyı kapatıp içeri girdi! Yataklarından çıkan çocukları yataklarına yerleştirdi. Namazını kıldı! El işini aldı sırtını duvara yaslayıp oturdu!..  Kulakları büyük bir gürültüyle inledi ya Allah deyip yerinden kalmak istedi yalpalayıp düştü! Yer zangır-zangır sarsılıyordu! Hareketsiz kalmıştı! Bir ara çocukların sesini duyar gibi olmuştu!  - Yavrularım! Diye inledi!...  Rauf bey evden ayrılıp otobüse bindi! Yol kavşağında inip patika yoldan fabrikaya giden yola saptı. Ağır adımlarla fabrikaya yaklaştı. Fabrikanın bekçisi onu kapıda karşıladı! Şaşırmıştı! Bekçinin:  - Rauf senin burada ne işin var?  Demesiyle daha da şaşırmış hatta ürkmüştü! Çünkü bekçi bunu söylerken dehşetten gözleri dışarı fırlamıştı!  - Niye ne oldu Selim?  - Şehir Rauf, Şehir yerle bir!  - Ne oldu kardeşim! Sakin ol!  - Deprem, deprem oldu! Şehir yerle bir oldu! Koş durma, git!  - FesuphanAllah! Dedi.  Ve hızlı adımlara evine yöneldi!...  Halime kadın daha kendini toparlamadan şoktan kurtulan komşular imdada yetişmişti! İlk olarak enkaz altında kalmış bir yaşındaki oğlunu çıkarmışlardı enkazdan ve herkes sevinç içinde:  - MaşAllah! MaşAllah! Hiç bir şeyi yok! Diye bağrışıyordu.  Onu büyük bir itina ile getirip Halime kadının yanına koydular! Ardından iki yaşındaki kızı yine aynı sevinç çığlıkları arasında enkazdan çıkarıldı! Onu da anneye teslim ettiler.  Sıra beş yaşındaki en büyük kızına gelmişti! Büyük bir uğraştan sonra onu da çıkardılar enkazdan. Olanları uzaktan seyreden anne yine sevinç çığlıklarını bekledi ama beklediği sevin çığlıkları atılmadı, yüzlerde büyük bir hüzün:  - Bu da iyi. Diye zoraki söylendiler!  Anne yerinden kalktı kızına doğru yürüdü! Pelte gibi yığılmış biricik vücuduna sarıldı! Herhangi bir hareket yoktu! Zorlukla açılan dudaklardan!  - Anne su! Diye bir ses duyuldu!  Ana yüreğinden vurulmuştu.  - Su! Su! Yavrum su istiyor!  Hem söyleniyor hemde su arıyordu o esnada çağrılan ambulans gelmiş, bebek ambulansa konmuş ve büyük bir hızla oradan uzaklaşmıştı!  Anne giden ambulansın ardından sicim gibi yaşlar döküyordu!...  Rauf soluk soluğa eve geldi! Ev yıkılmıştı! Etrafına bakındı inşAllah kimseye bir şey olmamıştır derken hanımını gördü! Ona doğru yürüdü. Islak gözleri görünce içinde bir sızı hissetti!  - Çocuklar nasıl?  - İyiler! Yalnız Meryem'i götürdüler!  - Nereye?  - Enkazdan yaralı çıkarılmıştı! Hastaneye götürdüler!  Ve yaşlar tekrar hücuma geçmişti! Sarsıla sarsıla ağlıyordu!  - Ağlama hanım Allah verdi isterse alır! Her şeye hazırlıklı olmalıyız.  Diyerek ona sabır aşılamaya çalışıyor fakat yüreği ateş gibi yanıyordu! Onu serinletecek gözyaşlarına ihtiyacı vardı ama ağlayamıyordu!..  Ailesini alıp köye gitti! Onları orada bırakıp tekrar şehire döndü! Hastane- hastane, dolaşıyor kızını arıyordu!  Aradan iki hafta geçmiş Meryemden herhangi bir haber alınamamıştı!  Bir gün yıkılan evinde çaresizlik içinde kıvranırken kuzeni Kamil yanına geldi:  - Selamun Aleykum!  - Ve aleykum selam!  - Nasılsın Rauf bey?  - Elhamdülillah! Derken sanki yanardağdan lav fışkırıyordu!  - Rauf!  - Efendim!  Kamil bir şey demeden eline bir zarf tutuşturdu!  Rauf zarfı eline aldı, Kamile baktı Kamil bakışlarını inadına ondan kaçırıyordu!  Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı! Elleri titriyordu! Kendisine ne olmuştu böyle birden! Tekrar Kamile baktı Kamil ona bakmamakta ısrarlıydı! Derin bir nefes aldı. İtina ile zarfı açtı! Nefesleri sıklaşmış ama hayır bir türlü ağlayamıyordu! Hem de sevgili biricik yavrusu Meryemin ölmüş resimleri elinde olduğu halde! Öyle baka kaldı resimlere!..  Uzun bir aradan sonra Kamile döndü!  - Nerede buldun bu fotoğrafları!  - Devlet Hastanesinin ilan duvarında!  - Cenaze nerede?  - Buradan 4 saat uzaktaki ilimizin hastanesinde! Oraya götürdükten 24 saat sonra tüm çabalamalara rağmen kurtarılamamış!  Hemen yerinden kalktı kardeşini buldu. Bir araba kiralayıp cenazeyi alıp köyüne getirdi!  Arabayı köy camisinin yanında durdurdu. Koşa koşa eve geldi. Hanımının yanına sokulup:  - Sakın ağlama sana Meryemi getirdim!  - Ne Meryem mi! Yavrum benim! Nerede?  - Sus! Ağlama! Meryem Camide! Tabutta! Elhamdülillah cenazesini bulduk ya!..  Bütün köy halkı toplanmış, herkes cenazeye iştirak etmişti! Küçük Meryem ölümünden iki hafta sonra defin edildi!..  Rauf işe başlamış köyden şehirdeki fabrikaya gidip geliyordu! Tabiki yolları olmayan köyüne motorlu araçlar gitmediğinden yaya gidip geliyordu.  Meryemi unutamıyor kor olan yürek ateşini dindirecek gözyaşları bir türlü boşalmıyordu!  Bir gün arkadaşlarıyla işten köye dönerken artık yanmakta olduğunu ve daha fazla dayanamayacağını anladı arkadaşlarından uzaklaşıp doya doya ağlamak isteği sarmıştı benliğini! Arkadaşlarından izin istedi:  - Bir an önce köye varmak istiyorum çok önemli bir işim var. Deyip hızlı adımlarla onlardan uzaklaştı!  Arkadaşları şaşırmışlardı! Hepsinden yaşlı olan Naci durumu kavramıştı! Ardından koştu.  - Rauf! Rauf!  Sesin sahibini tanımıştı! Durdu!  - Rauf!  - Efendim!  - Dinle beni Rauf! Allaha şükür evine gittiğinde avunacağın iki yavrun var! Ya ben! Ya ben Rauf! Beni aklına getir! 18 yaşında ölen yavrumdan sonra kimsem kalmadı!  Ardık dayanamadı Naci'nin omuzlarına yaslandı. Gök gürlüyor yağmur yağıyordu! O artık ağlıyor! Ağlıyordu!..   
   
[/b] 
Başlık: ESMAÜL hüsnadan
Gönderen: russya - 22 Kasım 2005, 17:35:38
RAHMAN ve RAHİM olan
RAHMAN ismi şerifi açtığımızda
1-rı
2-ha
3-mim
4-elif  
5-nun
 harfleri mevcut.Yani 5 harften müteşekkil.
Gelelim RAHIM ismi şerife
1-rı
2-ha
3-ye
4-mim
  Bu ise 4 harfden meydana geliyor.
Denilmiştir ki ;
  RAHMAN mevlanın DÜNYA ile alakalı olan ismi şerifidir.Manası ise "imanlı, imansız;İmanlı olup asi olan ve yarattığı tüm varlıklara karşı MERHAMETİ olan Allah demektir.  
 
  RAHIM İSE;ancak mevlamızın AHİRETE ta alluk eden ismi şerifidir ki anlamı"ahirette ancak İMANLI KULLARINA MERHAMETİ OLAN Allah IN ismi ile ...demektir
   ...Eğer Hz Allah ın Ahirete tealluk eden ismi şerifi RAHMAN dan bir harf fazla olsaydı Dünyada hiç bir İMANSIZ aldığı nefesi veremez,verdiği nefesden sonra yenisini alamaz ve HELAK olup giderdi.
 NOT:Tasavvuf inancı olanlara ithafen yazdım.Eğer TASAVVUFİ bir inanç yoksa aklı zorlamaya gerek yok.
 Kaynak : MALUMDUR !!!!!

     
Başlık: AŞK İŞGAL ALTINDA
Gönderen: russya - 24 Kasım 2005, 00:32:50
Bir başka iktibas
AŞK İŞGAL EDİLDİ  

Belki kahvaltı masanızda, zeytin tabağındaki yağa banmak için ekmeğinizi bölerken, gözucuyla okuyorsunuz bu yazıyı. Belki çocuğunuz, çocuklarınız yanıbaşınızda yaramazlıklar yapıyor. Ya da kahvaltınızı çoktan yaptınız da, bir sigara tellendirip bütün bir haftanın yorgunluğunu atıyorsunuz koltuğunuzda. Belki karınız odanın diğer köşesinde yavrucağınızı emziriyor. Perdelerinizin arasından odanıza giren günışığı, halınızda şavkıyor, oradan alnınıza değiyor ve yaşadığınıza şükrediyorsunuz. Belki de sevdalınızı bekliyorsunuz bir parkta; belki gelmesine çok az kalmış, oyalanmak için göz gezdiriyorsunuz satırlar arasında. Yollara bakıyorsunuz. Gelip geçen insanlar görüyorsunuz. Toprağın kokusunu, size saati soran birinin sesini, denizin çıpıltısını, rüzgarın saçlarınızla cilveleşmesini, güneşin utangaçlığını, ağaçların fısıltılarını duyuyorsunuz. Çünkü siz, yaşıyorsunuz...
Oysa siz, kapısı M-16 mermileriyle delik deşik edilmiş bir evin iki göz odasında, elleri göğsünde titreşen, kocasını çoktan toprağa teslim etmiş, ve daha birkaç dakika önce, 15 yaşındaki çocuğunu çelik miğferli, çelik yelekli, makineli tüfekli, nasırlaşmış yürekli askerlerin koynundan çekip aldığı, esmer, kalın dudaklı, siyah saçlı, hüzün bakışlı, ölüm kokulu Filistinli bir kadın olabilirdiniz.
Siz, bir kulağı radyoda, bir kulağı sokakta bekleşen, kızının bembeyaz gelinliğini bir süpürge sopasının ucuna bağlayıp teslim bayrağı olarak hazır tutan, RamAllahlı 74 yaşında 4 çocuklu bir baba da olabilirdiniz; sütü çoktan kesilmiş, umudu çoktan iğdiş edilmiş, beline kadar uzanan saçları, bir tank nişancısının kasaturasıyla kesilip çoktan dikiz aynasına asılmış Ceninli bir ana da...
Soyunuzun kanlarıyla yıkadığınız o daracık sokaklara çıkmanız yasaklanmış, tank namluları namusunuza çevrilmiş, rüyalarınız ağır makineli tüfek tarrakalarıyla delik deşik edilmiş, seccadelerinize kapanmış alınlar bir daha doğrulamamış olabilirdi. Siz, pimi kalbinizin tam üzerine yerleştirilmiş 16 kilo dinamiti bir kefen gibi giyinip, henüz o siyah gözlü, o uçurum bakışlı, o güneş sıcağı nişanlınızın körpeliğine bir kez olsun kendinizi akıtamadan; ölümün o büyük patlamasına bırakmak zorunda kalabilirdiniz 17 yaşınızın bütün masumiyetini...
Siz, kurtuluşa kelle koymuş bir Filistinli de olabilirdiniz, kutsal topraklarda günahın günahını işleyen bir İsrailoğlu da...
Ama ne mutlu ki; siz, gazete haberlerinden, televizyon kanallarından izliyorsunuz bütün bunları. Kapınız ne zaman çalınacak, çocuğunuz ne zaman gözleri bağlanarak koynunuzdan çekilip alınacak, erkeğiniz ne zaman evinizin kapısının önünde kurşunlanacak diye beklemiyorsunuz. Her ne kadar başbakanınızın dili sürçse de arada bir, doğunun ortasında, bütün dünyanın gözleri önünde soyunuz kırılmıyor...
Bugün resmi devlet söylemlerini bırakın. “Devletler arasında taraf belirlerken çıkarlarımıza bakmalıyız...” gibi ruhsuz, soysuz ve insanlık dışı politik analizleri bırakın. Bugün “İyi ama, bizim askerimize, polisimize kurşun yağdıran teröristler de o Filistin kamplarında eğitilmişti...” diyenlere gülüp geçin. Bugün bir kez daha bakın gazetelerdeki İsrail’in Filistin’i işgal etme haberlerine, televizyon kanallarındaki İsrail tanklarının, İsrail helikopterlerinin ürpertici manevralarına, bir kez daha okuyun bu konudaki köşe yazılarını. Bütün o haber fotoğraflarının, bütün o televizyon görüntülerinin, bütün o köşe yazılarındaki satırların arasından; bembeyaz olmuş saçlarını siyah beyaz bir poşuyla gizleyen, kısılmış gözbebeklerinde kanı ve ateşi yargılayan, 6 çocuğunu intifadada şehit bırakan, İsrail’in son roket saldırısında belinden aşağısı lime lime olan, işgal sırasında Filistin’de kalmış bir İsrailli barış gönüllüsünün verdiği kanla hayatta kalan, tepeden tırnağa işgal edilmiş biri gülümseyecek size; onun adı Samira...
Yani demem o ki, ey okuyucu; İsrail Filistin’i işgal etmedi aslında. İsrail aşk’ı işgal etti; 1948 Filistin doğumlu Samira’nın 54 yıllık “özgürlük aşk”ını...  
Uğur Özakıncı
Başlık: KÜRTAJ
Gönderen: russya - 24 Kasım 2005, 13:16:37
Kürtaj adına sanırım açık bir iktibas.

 
Cüneyt Suavi
Yataktaki adam, başucunda bekleyen genç doktora:
- Allah senden razı olsun evlâdım, dedi. Benim için yurtdışından zahmet edip buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım.
  Ameliyat edilen kişi, büyük bir hastahanenin başhekimiydi. Tedâvisi ancak yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, doktor arkadaşları onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamış ve kurtarma umudunun azlığına rağmen ameliyatı üstlenmeye karar vermişlerdi. Amaliyatın zor ve yeni bir ihtisas sahası olmasından dolayı biraz tereddütleri de var idi.

   Fakat o konuda sayılı bir uzman olan bu genç doktor nereden haber almışsa almış ve hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı. Yaşlı doktor, kendisine yapılan bu iyiliğe nasıl mukabele edeceğini bilemiyor ve hemen yanında oturan genç adamın ellerini sıkarcasına tutuyordu. Hayata yeniden dönmenin sevinciyle hiç durmadan konuşurken;
- Ameliyat için beni bayılttığınızda, her nedense gençlik yıllarıma döndüm, diye devam etti. Henüz toy bir asistanken, anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış ve onu bu şekilde yaşatmaktansa öldürmeyi düşünürken, kalb atışlarını duyup kıyamamıştım.
"Plânlama" bahanesiyle sapasağlam yavruları bile katleden canavarlara rağmen o yavrunun yaşamasını istediğim için, Allah seni imdadıma göndermiş olmalı.
 
   Genç doktor, ancak bir babanın evlâdına karşı gösterebileceği sıcaklıkla kavranan ellerini kurtarıp biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı "takma" olan bacaklarını gösterirken;

 -Allah, hiçbir iyiliği unutmaz efendim, diye gülümsedi.

  "Kurtardığınız o çocuk bendim."
Başlık: EVLENENLERE VE EVLENECEKLERE
Gönderen: russya - 24 Kasım 2005, 14:32:00
Kaynağını hatırlamıyorum.Özürdilerim.

EVLİLİK TAVSİYELERİ
 "Sizden biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman ona baksın."

İzahı: Evlenmek istediği kadının yüzüne ve eline üç kere iyice baksın.

  Evlenmek niye­ti yoksa, güzel mi, değil mi diye erkek ve kadınların birbirlerine bakmaları haramdır. Her iki taraftan evlenmek niyetiyle bakıldığı zaman, birbirini tanıması şart değildir. Birbirini takib ederler, sorarlar.
   Evlenmek isteyen kadın ve erkek, tenha bir yerde bulunamazlar.

   Şeyh Mustafa İmmare bu hadîsin şerhinde şöyle der: Bir delikanlı, genç bir kızla, Süveyş kanalının plajlarında sevişmişlerdi. Şeytan onları birbirine sevdirdiği gibi nihayet zinaya da sevk etmişti. Bilahere o genç, seviştiği kızı terk ederek başka biriyle evlendi. Evlendiği kız da bekaretini başka bir yerde zayi etmişti. Genç erkek, karısının bakire olmadığını fark edince, ilk seviştiği kızla evlenmediğine pişman olmuş, rahatsız edici düşüncelerle vicdan azabı içinde kıvranarak aklını zayi etmişti. Bu iki kız da, kızların ırzlarına musallat olan delikanlıları boğmaya azmettiler. Nitekim o gencin intikamını alalım diye, pek çok gençleri heder ettiler. Şimdi Mısır çarşısında her iki kız da mecnun olarak dolaşmaktadırlar.  

    Onları gördüğümde zamanın fitnelerinden çok endişe ediyorum. Ey gençler, şu hadîs-i şerîf ne büyük bir mucizedir:

   "Hiçbir erkek bir kadınla beraber tenha olarak bulunmasın. Çünkü bir erkek bir kadın bir arada bulunurlarsa bir üçüncüleri de şeytan olur."
 
  İmam Münavî şöyle söyler: Ey gençler, birbirinize haram olarak bakmayın. Haram olarak her iki tarafın .muvafakatiyle olursa, kalplerin de birbirine meyletmesine sirayet eder. O da sevgiye, şehvetin tahrikine sebep olur. İnsanın tabiatında bu meyil vardır. Kamil nefiste bile bu meyil mevcuttur. Söz konuşu meyil aşırı olursa, sevgi olur. Zira, her kalbin merkezinde aşırı sevgi vardır. Eğer bakmak kalbin merkezine sirayet ederse, nefis at gibi iken, ata binen gibi olur. Yani, sahibine biner. Şehvet de nefse bir dizgin olur. Nihayet insanı zinaya çeker.

   Binaenaleyh bu kuvvet bedene hakim olunca, insan zina isteği ile vicdan azabına girmiş olur. Muvaffak olmazsa dimağ hastalığına mahkum olur. Bu hikmete binaendir ki, En-Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerinde, önce harama bakmaktan, sonra zina etmekten sakınmak emri verilmiştir. O halde, şehvet putunun yıkılması harama bakmamakla, sakınmakladır.
Ey Müslüman genç kardeşlerim! Zehir gibi olan şehvetlerin tiryakı, adı geçen imamın sözüdür... imam bir taraftan hadîs-i şerifin sırrını, diğer taraftan da şehvetin illetinden kendimizi nasıl tedavi edeceğimizi beyan buyurmuştur. Cemiyete dikkat edersek, zina edenlerin, vicdan azabından dolayı yahut zinaya düşkünlükleri yüzünden sar'aya girmiş olduğunu görürüz.

   "Muhakkak ki kadın, dîninden, (malından, güzelliğinden veyahut asilzadeliğinden dolayı tercih edilir. Evlenmede dindar olanı tercih ediniz."
izahı: Yani kadın dört hasletten dolayı tercih edilir.

a. Dindarlık,

b. Servet,

c. Güzellik,

d. Asilzadelik aranır.

    Fakat kadın da erkek de dindarlığı tercih etmelidir. Dindarlık, serveti de meydana getirir. Her muamelede dindarlık aranır. Zira servet, güzellik geçicidir. Çok yerde asilzadelik de fayda vermez. Amma dindarlık ebedî bir saadettir. Dünya ve Ahîret saadetini de meydana getirir.
"Evlenin, çünkü evlilik size malı da getirir." Yani rızk endişesinden dolayı evlenmeyi terk etmeyin, demektir. İmam Suyutî şöyle anlatır: Rızklar, kulun zahmetleri nispetinde sevk olunur. Binaen aleyh iyi hal ne kadar ise rızk da ona göredir. Rızkın endişesinden dolayı evlenmek terk olunmaz.
 
   "Bakire kızlarla evlenin, çünkü ağızları güzel kokar. Doğurmaya kabiliyetlidirler. Aza da kanaat ederler."

  Yani, gözü şehvetten kapalı olan bakirelerle muamele çok kolaydır. Aynı bekaret erkeklerde de aranır. Namuslu gençlerin tabiatları çok güzeldir.
Ebu Zer'a şöyle anlatır: Doğurmaya kabiliyetli sözünden murat, güzel huylu ve salih olmaktır. Şu halde evlilerde itaat, güzel huyluluk, en güzel nimettir. Bekar erkek, dul kadın gibi miskindir (biçaredir).

  "Ey gençler sizden kim evlenmeye güç bulursa evlensin. Çünkü evlilik gözleri haramdan daha fazla kapatır. Irzı da daha iyi muhafaza eder. Evlenmeye güçlü olmayan ise oruç tutsun. Zira oruç insanı şehvetten men eder."

 Cenab-ı Hakk üç kişiye yardımcıdır:

1- Allah yolunda cihad edene,

2-Mukatibe (köleden, efendisine ahdettiği malı ödemeyi niyet edene.)

3-İffet nedeniyle evlenene, Allah yardımcıdır.

"Evlenmekte kendinize denk olanı seçin, denk olanı verin, denk olanı alın."
İmam Münavî hükemadan naklen şöyle buyuruyor: Evlenmekten maksat, nesil, ev eşyası ve malı korumaktır; mücerret şehvet değildir.

Şu halde evlilikte aranan vasıflar şunlardır:

a. Akıl, zeka ve kabiliyet.

b. İffet, namuslu olmak.

c. Harama meyletmemek ve hukuklara riayet etmek.

d. Konuşkanlık, doğruluk.

e. Haya, vakar, edep ve yumuşaklık.

f. Ev işinde kadının bilgisi nakış, dikiş, yemek pişirmek ve sairdir. Erkek hakkında ise, çeviklik, çabukluk ve çalışkanlıktır.

g. Evlendikten sonra itaattir.
Bu hasletleri nazar-ı itibara alan ve bunun üzerinde evlenen mesut olur, demişlerdir


NOT:Yazdıklarımı önce kendi yaşayabilmemi sonrasında istifade edilmesi temenni ve duasıyla...
Başlık: DUYGUSAL AMA !!!
Gönderen: russya - 24 Kasım 2005, 16:01:34
HASRET
      Ona, teravih namazına giderken rastladım. Sevinçten adeta uçar gibiydi. Aceleyle koşuşturup durarken
   -Hayrola Ömer ,dedim. Bu ne telaş böyle?
Nefese nefese:
   -" Babam geliyormuş,diye gülümsedi. Bayramı burada geçirecekmiş."
   
   Duyduğuma göre anne ve babası,Ömer henüz bebekken ayrılmıştı. Yavrucağızın yüzünü bile hatırlamadığı babası kısa süre sonra Almanya ya yerleşmiş,annesi de çocuğa bakmak için bir işe girmek zorunda kalmıştı. Şimdi 5-6 yaşlarında olan Ömer,yıllar boyu süren hasretini unutmuş görünürken:
   -"Babam geliyor,diye tekrarladı. Herkes onun dönmesini bekliyor. Şimdiden hazırlığa başlamışlar."
Tüy gibi vücudunu eğilip kucakladım. Kalbi,yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Bir öpücükten sonra:
    -Anlayamadım,dedim. Kimler bekliyormuş onu bakalım?
     -" Herkeeees,"diye cevap verdi. "Sağa sola bir çok yazı asmışlar. Bir tanesi de ilerde duruyor."

Meraka kapılmıştım. Saatime bir göz atıp:

     -Daha namaz çok var, dedim. Eğer uzak değilse,bana gösterir misin?
Böyle bir teklifi beklediği için nazlanmadı. Küçücük avucunu avucuma saklayıp ilerlemeye, biraz sonra da onun zoruyla koşuşmaya başladık. İki sokak aşıp caddeye çıktığımızda ,büyük bir gururla parmağını uzatarak:
   
     -Bak işte ! dedi. Hem de ne kadar kocaman yazmışlar.
Ömer in gösterdiği yere baktığımda,o ana kadar yaşamadığım,belki de yaşadığım halde unuttuğum duygularla sarsıldım. Gözlerini ayıramadığı yazıda babasının adı geçen Ömer,karşımızdaki muhteşem caminin minareleri arasına gerilmiş olan mahyayı gösteriyordu.
Işıklı yazıları birlikte heceledik:

- “ Hoş geldin Ramazan” yazıyordu.
Başlık: PUTİN
Gönderen: russya - 12 Aralık 2005, 02:35:53
İktibas olan bu yazının yeri burası değil ama yeni başlık yerine budan devam daha uygun olmalı galiba.
  Rusyada bulunduğum için rusya ile alakalı olsada paylaşmak istedim.Uzun olsada okumanızı tavsiye ederim.

Rusya'nın Yahudi Oligarhlarla dansı!
---

Rusya Lideri Vlademir Putin, dünya petrolünü tekeline almak isteyen ABD'nin Rusya darbesini 4 Yahudi Oligarh'ı safdışı ederek şimdilik durdurdu.
   En son Rusya’nın en zengin adamı Mihail Hadorkovski’yi vergi kaçakçılığı, sahtecilik, dolandırılıcılık ve başka iddialardan dolayı tutuklatıp hapishaneye koydurarak dikkatleri üzerine çeken Putin, yoksa bir Yahudi düşmanı mı? Rusya'da yeni bir Hitler vakası ile mi karşıkarşıyayız ?
 
  Putin, 2004 yılı başkanlık seçimlerinde altını oyan Yahudi petrol baronlarının ABD ile ortak hareket ettiğini düşünüyor olabilir. Haksızda sayılmaz. Rusya'nın ve kendi kaderi Yahudi Oligarhların temizlenmesine bağlı.  
**
Rusya'nın ekonomisi son yıllarda büyük oranda enerji ihracatlarından gelen gelire endekslendi. Petrol fiyatları düşerse ekonomik krize giren, yükselirse rahatlayan Rusya'da medya ve petrol baronlarının ortak özellikleri Yahudi olmalarıydı. Bu kuralı Hitler gibi değiştirmeye çalışan Putin, ülkenin dört büyük Yahudi Oligarh'ını da bakın nasıl kısa sürede diskalifiye etti.
 
  Putin'in ilk hedefi Nezamisnaya Gazetaa, İzvestiya gibi gazetelerin sahibi, BDT Genel Sekreterliği yapmış, esasen bir petrol baronu olan Boriz Brezevsky idi. Kremlin'de Yeltsin döneminde itibarlı bir konuma gelen bu Yahudi Oligarh'ı Putin, Çeçenlere silah sattığı için affetmedi. Brezevsky, Çeçenlere el altından silah sağlayan Rus generallerin paralarını Londra'ya hesaplarına yatırıyor, Çeçenlerden ise peşin alıyordu. Dudayev, Şamil Basayev ve Raduyev ile görüşmelerinin kayıtları sanırım Putin'i çileden çıkarmıştır. Brezevsky, pılıyı pırtıyı toplayıp Rusya'yı terkedeli dört yıldan fazla oldu. Londra'da Putin sonrası için hesaplar yapıyor. ABD-İsrail ve İngiltre üçgenine hizmet ediyor.

Putin'in ikinci hedefi, Rusya'da biraralar kaliteli, tarafsız, eglenceli yayınları ile Sovyet kalıntısı tvleri silmiş ve 100 milyon izleyici kapasitesine ulaşmış NTV Tv'nin sahibi Aleksandr Gussınsky idi. Bu medya imparatoruna KGB kalıntısı Putin'in sabrı uzun sürmedi. Sürekli Putin'i eleştiren NTV susturulmalıydı. O'da yurtdışına kaçarak yakayı kurtardı. Ancak geçen aylarda Atina'da yakalandı. ABD'nin devreye girmesi ile Yunanistan'ı terketmemesi şartıyla kefaletle serbest bırakıldı. Bu Yahudi Oligarh'da diğerleri gibi bir petrol baronuydu. Putin'e göre Batı'ya çalışan bir ajandı.

İngiliz Chelsea futbol kulübünün sahibini Roman Abramoviç de petrol baronu bir Yahudi Oligarh. Chelsea takımına 250 milyon dolar harcadı. Bugünlerde Chelsea'nın 1 milyar dolara malolacak yeni stadına 350 milyon dolar harcamaya hazırlanıyor. Onunda arası Putin ile açık. Yeltsin döneminde Rusya dışına çıkartılan 200 milyar dolara yakın Rus kara parasını izini takip eden Putin, adresin Abromoviç olduğunu keşfetmekte gecikmedi. Bu paraların büyük bölümü henüz Rusya'ya döndürülemedi.

Şahsi serveti 10-12 milyar civarında olduğu söylenen Rusya’nın en zengin kişisi Mihail Hadorkovsk, hakkındaki suçlamalar ispatlandığı takdirde en az 10 yıl hapiste kalacak. 40 yaşında genç bir Yahudi işadamı. Yeltsin döneminin özelleştirme zenginlerinden ve Rusya’da ‘Oligarklar’ denen 7-8 kişiden meydana gelen bu yeni zenginler grubunun en önemli üyelerinden olan Hadorkovski Moskova’da bir fabrikada çalışan bir mühendis ailenin tek erkek çocuğu. Sovyetlerden kalan kalıntıyı iç etmnin yollarını daha dağılmadan önce bulan Hadorkovski, kurduğu kooperatifi ve bankası ile kısa sürede milyarlar kazandı. 1991-93 yılları arasında bizzat kendisi de devlette görev alan; önce zamanın başbakanının özel ekonomi danışmanı, daha sonraları da Yakıt ve Enerji Bakanlığı’nda bakan yardımcılığı görevni yapan bu uyanık Yahudi, devlet memuru iken malı götürmüş. Ticaret şirketleri tahıl, petrol, şeker, maden pazarlayarak ya da satarak muazzam kârlar elde ederken; bankası Menatep de hem Moskova Belediyesi’nin ve hem de paralı önemli federal bakanlıkların hesaplarını üzerine alarak bu hesaplar sayesinde kısa zamanda milyar dolarlık bir banka olup çıkmıştı.

Bu dört kafadarın buluştuğu şirket ise Yukos ve yeni birleştiği ortağı Sibnefttir. Yukos ve Sibneft şirketlerinin geçen ay resmen birleşip YukosSibneft adını alan ve dünyanın dördüncü büyük petrol şirketi haline gelen bu dev şirketin mülkiyeti, kontrolü, hisseleri ve bunların geleceği konusu bu krizin en temel sebebi. Putin yönetimin başsavcılık kanalıyla hisselerin yüzde 44’üne el koyması ya da bunları dondurmasından önce YukosSibneft’in hisse dağılımı şöyleydi: Mihail Hadorkovski yüzde 26,48, bir başka oligark ve İngiliz Chelsea futbol kulübünün sahibini Roman Abramoviç yüzde 26,01, Hadorkovski’nin arkadaşları Leonid Nevzlin yüzde 3,56, halen hapiste olan Platon Lebedev yüzde 3,11, Mihail Brudno yüzde 3,11 ve Vasili Şaknovski yüzde 3,11... İsmi gözükmeyen Boris Brezevsky, Sibneft'in gizli ortağıdır...

Bu değişik hisselerden yüzde 44’ü bugün el konulmuş durumda ve bunlar üzerinde herhangi bir işlem yapılamıyor. Ne var ki, el konulan hisselerin büyük bölümünün sahibi olan Hadorkovski’nin hisselerinin başına geleceğini önceden iyi tahmin ettiği için bu konuda en az 2 ay önce çok özel bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma Hadorkovski ile ünlü Yahudi bankerlerden Lord Jakob Rothschild arasında yapılmış çok önemli bir özel anlaşma. Buna göre, Hadorkovski sahibi olduğu hisselerinin oldukça büyük bir bölümünü Lord Rothschild’e çok önceden devretmiş bulunuyor. Tahminlere göre, devredilen hisselerin değeri yaklaşık 8 milyar dolar ve Lord Rothchild bu hisselerle YukosSibneft’i kontrol edebilecek güce ve imkana kavuşmuş bulunuyor. Hadorkovski ile Lord Rothschild esasen çok iyi dostlar. Hadorkovski’nin Londra’daki Açık Rusya Vakfı’nda yıllardır birlikte çalışıyorlar. Herhalde hem bu yakın dostça ilişkilerden hem de Rothschildler’in gücüne duyduğu güvenden olsa gerek Hadorkovski kontrol hisselerini bu ünlü ve güçlü bankere emanet etmiş oluyor.

Hapishanede bulunan Hadorkovski’nin geçen hafta YukosSibneft’in icra kurulu başkanlığı (CEO)ndan istifasıyla yeni koltuğa şirket hemen Simon Kukes adlı bir Amerikalı yöneticiyi atadı. Yeni CEO Kukes yabancı yöneticilerin de yer aldığı 7 yöneticiden meydana gelen yönetim icra kurulunun yeni başkanı oluyor böylece. Aslen Rus asıllı bir Amerikan vatandaşı olan Kukes, Rus petrol dünyasının iyi bilen, bu dünyanın içinde yıllarca çalışmış bir yönetici. 1990’lı yıllarda Rus Tyumen petrol şirketini yönetmiş olan Kukes geçen yaz Yukos’a geçmişti. Kukes’e ilaveten bir başka Amerikalı yönetici de YukosSibneft’in icra kurulunda görev alacak muhtemelen. Bu şahıs YukosSibneft’in işletmeden sorumlu alt şirketi Yukos-Moskow’un başına geçen hafta Hadorkovski’nin arkadaşı-ortağı Vasili Şaknovsky’nin savcılık tarafından vergi kaçakçılığı takibatı başlatması üzerine getirilen Steven Theede adlı Kansaslı bir Amerikalı yönetici.

Rusya'yı karıştıran bu gelişmelerin baş oyuncusu ABD eski Dışişleri Bakanı Yahudi kökenli Henry Kissinger dan başkası değil. Putin'i isyan ettiren kriz onun Rusya’ya iki ay önceki ziyareti ve baba Bush vasıtasıyla Başkan Putin ile görüşmesiyle başladı. Hadorkovski’nin kurduğu, Londra’da hayır vakfı olarak tescil edilmiş Açık Rusya adlı vakfın mütevelli heyetinde bulunan yaşlı kurt, Putin'e bazı Amerikan petrol şirketleri adına Hadorkovski’nin Yukos-Sibneft’teki büyük hissesini satın alma sürecini başlatmak için geldiğini söyledi. Bu konuda kesin kararı verecek olan Başkan Putin’i razı etmek, onun muhtemel tavrını önceden öğrenmek isteyen Kissinger, Putin'in ABD ziyareti öncesi zemin hazırladı. Putin, Camp David'de Başkan Bush'a söz vermedi, hatta tek kelime dahi etmedi.

2004 yılı başından itibaren 12 milyar dolarlık Yukos-Sibneft dünyanın dördüncü büyük petrol şirketi ve dünya petrol piyasasının önemli oyuncularından biri olacaktı. Hadorkovski’nin Yukos-Sibneft’teki hisselerini Exxon-Mobil ya da Chevron-Texaco’nun satın almak istediğini belirten Kissinger'a Putin'in ne nasıl karşılık verdiğini Hadorkovski operasyonu ve yüzde 44'lükYukos hissesine el konulmasından sonra anladım. Putin, Yukos-Sibnefti tekrar Ruslaştırdı, millileştirdi ve ABD'nin dünya petrolünü tekeline alıp, petrol fiyatları ile oynama imkanı vermedi. Şirketin dev Amerikan petrol şirketlerince alınması dünya petrol piyasası bakımından şüphesiz çok önemli bir gelişme olacaktı. Böylece, üretim-arz durumundan fiyat teşekkülüne kadar bu piyasadaki Amerikan ağırlığı daha da artacak ve tabii gerçekleştiği takdirde OPEC de bu yeni durumdan önemli ölçüde etkilenecek; ayrıca zaten başlamış olan Amerikan-Rus petrol-enerji işbirliği sürecinde önemli bir adım daha atılmış olacak, daha doğrusu Rusya işgalsiz ABD kontrolüne tamamen girecekti.

Putin, bir Hitler değil belki ama Yahudi Oligarhlara ' Dur' demeyi başarması sürpriz bir durum. Yahudiler, 2004 yılı seçimlerinde büyük ihtimal Putin'e karşı yok edilemeyen son Oligarh petrol baronlar Rusı Viktor Çernomırdin ve Yahudi Oligarh ortağı Anatoli Cubais atlarına oynayacaklar. Bu dansın sonucunu merakla bekliyorum...
 

Akıllara zarar veren şey bunlar yaw.Dünyada daha kimbilir ne oyunlar dönmekte.Arzu edenler icin Kaynak :

http://sonsaniye.net/yazioku.aspx?id=405[/b]
Başlık: ŞEYTAN
Gönderen: russya - 20 Aralık 2005, 20:26:14
 Biraz Sabır ederek okumanızı rica edeceğim Arkadaşlar.Dikkata şayan bir yazı.Kaynak bilmiyorum

    Şeytanla Bir Görüşme!
  Şeytanla kabristanda karşılaştılar. Şeytan çok neşeliydi. Adam sordu:
„Bu ne hâl?“
„Altın devrimi yaşıyorum“ diye cevap verdi şeytan.

 Adam anlamazlıktan geldi: „Ne demek istiyorsun?“ - „Sen de pekâla biliyorsun“ dedi.
-„Asırlarca âhirzaman dedim durdum. Şimdi artık mutluyum. O Asr-ı Saadet'te neler çektiğimi bir ben bilirim. Hangi sahabeyi görsem dizlerimin takatı kesilirdi. Hele Ömer, onu görünce saklanacak delik arar, yolumu değiştirirdim. Daha sonra da rahat yüzü gördüm sayılmaz. Sahabeler gitti, müçtehidler geldi. Her asırda bir kutup, bir müceddid, nice alim, nice veli... Bana rahat yüzü mü gösterdiler? Geylânî gitti, Gazali geldi; o gitti, Rabbanî geldi... Selçuklunun çöküşüyle biraz rahat edeceğimi sandım. Ne gezer? Al sana Osmanlı... Ama şimdi altın devrimi yaşıyorum. Evet altın devrimi...“ Şeytan, daha sonra da bir nârâ atarak „Gün benim, devran benim“ diye ekledi.

Adam

„Milyonlarca, milyarlarca insanı nasıl yoldan çıkarıyorsun? Bunu hangi kuvvetle yapıyorsun?“ diye sordu.

   Şeytan bir kahkaha savurdu: „Allah'ın onlara verdiği kuvvetle!“ - „Nasıl olur!?“
-„Anlatayım“ dedi şeytan. „İnsana takılan bütün âletler, duygular, verilen bütün hisler, kuvvetler hep Allah'ın ihsânı. Ben o insana Allah'ı unutturuyorum. İçine vesvese atıyor, ne lâzımsa yapıyorum. Oyunlar tezgâhlıyor, tuzaklar kuruyorum. Sonunda bana uyarsa, Allah'ın bu ihsanlarını benim istediğim yönde kullanıyor. İşte bütün mesele bu kadar basit.“

Demek sen Allah'ı biliyorsun?“ diyerek hayretini belirtti adam.
Şeytan acı acı gülerek;

-„Öyle lâf ediyorsun ki, şaşıyorum“ dedi. „Hiç bilinmeyen bir Zât'a isyan edilir mi? Onu bilmeyen mi var? Ama kimisi Kur'an'ı dinler, emirlerine uyar. Kimisi de beni dinler, isyan yolunu tutar. Bu ayrı mesele.“

-Adam, şeytana silahlarını sordu.
- „Bunları ezberlemeye hafızan yetmez“ dedi şeytan. „En çok kullandıklarım dünya sevgisi, benlik dâvâsı, şehvet, gazap, hırs, haset, riya. Herkesin nabzına göre şerbet veririm. Birine aldanmazsa, diğerini sunarım. Kendime bağlayıncaya kadar peşini bırakmam. Bunu başardım mı işim kolaylaşır. Artık ben o kişinin ardına düşmem. O beni takip eder.“
Şeytan onu bir kabre götürerek „Bak!“ dedi. Adam baktı. Toprağın altı da, üstü gibi seyredilebiliyordu.
Şeytan, „Şu var ya“ dedi, „bil bakalım, erkek mi, kadın mı?“

„Ne bileyim ben?!“ diye cevap verdi adam.

Şeytan; „Vaktiyle“ dedi, „şu kemikler bir kadının, şu ileridekine de bir delikanlının bedenleri sarılıydı. İkisini de rahatlıkla parmağımda oynatıyordum. Bu kâinatı, ondaki harika hadiseleri, insanın mükemmel yaratılışını, ölümü, hesap gününü, kısacası, her hakikatı unutturdum onlara. Şehvetten başka birşey düşünmez oldular. Bir ömür boyu hayvan gibi yaşadılar. Şimdi de azap çekiyorlar.“

Mezarlıkta biraz ilerlediler. Şeytan bir başka kabri gösterdi:
-„Bil bakayım“ dedi, „bu kemikler zengin kemiği mi, fakir kemiği mi?“
„Kemiklerden birşey anlaşılmıyor“ dedi adam, „ama mezar taşından bu şahsın vaktiyle zengin biri olduğu belli.“

„Evet“ diye cevap verdi şeytan. „Ben bu adamı servetiyle gururlandırdım. Mal sevgisi gönlünde o kadar yer etti ki, işin birini bırakıp diğerine koşuyor, rüyalarında bile parayla uğraşıyordu. Ona rahat yüzü göstermedim. Gayri meşru kazançların peşinde koşturdum. Zâlim ettim, hırsız ettim, mağrur ettim... Bunlar onu mahvetmeye yetti; şimdi ilk hesabını veriyor. Şu berideki de bir fakirdi. Onu da bunun malına haset ettirdim. Kalbine kin ve nefret tohumları serptim. Bu kadarla da kalmadım, onu ruhî bunalımlara ittim. Sonunda kaderi tenkide kadar götürdüm. O da bir başka azap içinde. İşte bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir.“

Sözün burasında hiç alâkası yokken yine, „Şu Osmanlılar yok mu?!“ diye içini çekti, şeytan. „Kendileri gittiler ama, yine de bana çok çektiriyorlar. Fakat ben de intikamımı iyi aldım.“
„Nasıl aldın?“ diye sordu adam.
„Anlatayım“ dedi. Bunu söylerken göğsünü kabartmış, ellerini koltuklarının altına sokmuş, başını gururla dikmişti:  

„Asırlarca dinin, îmanın ve namusun bayraktarlığını yaptılar. Nice plânlarımı akîm bıraktılar. Nice insanları Allah'a secde ettirdiler. Fakat, şimdi ne oldu? Onların torunları benim peşimdeler.

  Hâyâ perdelerini sıyırıp çöpe attım. Şimdi birbirlerinin namusuna kötü gözle bakmayı hüner sayıyorlar. Bu manzara beni keyfimden çıldırtıyor. Dahası da var. Dün Osmanlının isminden dehşete kapılan Avrupalı, bugün memleketinize rahatlıkla giriyor. İstediği gibi eğleniyor ve meyhanelerinizde, kızlarınızın taşıdığı içkileri içiyorlar.“


Bu konuşmaları dinlerken adamın içinde bir sıkıntı belirmiş ve şeytanın kendisini ümitsizliğe düşürmek istediğini anlamıştı. Elbette daha fazla konuşturamazdı:

„Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.“ diye başladı söze. „İşte şimdi bu bahara girmek üzereyiz. Sözünü ettiğin pespaye gençliğe bedel din, vatan millet için gece gündüz çalışan çırpınan, göz yaşı döken yeni bir gençlik daha yetişiyor. Hem de akıl almaz bir hızla. Bunu sen de biliyorsun. Nitekim onlarla durmadan uğraşıyorsun. Öyle değil mi?“
Şeytan adamın söylediklerini inkâr edemezdi. Ve yanından ayrılırken „Evet“ dedi, „biliyorum. Ama yine de onlarla uğraşacağım.“ deyip, kaybolması bir oldu.