Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => YİYECEK VE İÇECEKLER => Konuyu başlatan: Tuğra - 23 Şubat 2010, 01:47:53

Başlık: Besinlere dair ilginç gerçekler
Gönderen: Tuğra - 23 Şubat 2010, 01:47:53

Sarımsak yiyince neden kokarız, süt ürünleri kilo aldırır mı ?

Yaşayan her şey gibi biz de yaşlandıkça yoruluyoruz. İşin kötüsü yorulan yanımızın yalnızca bedenimiz olduğunu zannediyoruz. Oysa asıl yorulan bedenlerimiz değil, ruhlarımız. Biz hayatı ıskaladıkça ruhumuz bizden kopuyor. Koptukça yalnız ve yorgun düşüyor.

Kışın neden kilo alınır?

Vücudumuzun kış aylarında genlerden aldığı mesajlar "yağ dokunu koru" emirleriyle doludur. Kış aylarında fazla enerji harcamak istemeyen bedenimiz bu sorunu yağ dokusunu korumakla çözmeye çalışır. Bu nedenle kış aylarında özellikle tatlı, unlu, şekerli gıdalara yöneliriz. Farkına varmasak da eskiye oranla daha az hareket etmeye başlarız.

Kış kilolarının başka nedenleri de var. Mesela uzun kış gecelerini atıştırmalıklarla geçiştirmek bunlardan biri. Kış kilolarından kurtulmak için yavaş yavaş harekete geçmekte fayda var.

Sarımsak yiyince neden koku yayarız?

Sarımsak yiyince ortaya çıkan nefesteki kötü koku sorununun sebebi sarımsaktaki sülfürlü bileşiklerdir. Sarımsağın sağlığa yararları konusunda her gün yeni birşeyler öğreniyorsunuz. Ona bu güçlü tıbbi özelliklerini kazandıran yani onu sağlığa yararlı sebzelerin başköşesine yerleştiren de aynı bileşiklerdir. Bunların çoğunun doğruluğuna emin olabilirsiniz. Sarımsak kötü kolesterolü azaltıyor içindeki allisin maddesiyle bağışıklığı güçlendiriyor hatta antibiyotikler gibi bir etki de gösterebiliyor.

Ayrıca kanserden koruyucu faydalarının olduğu da kesin. Cinsel güç için de tavsiye ediliyor. Bütün sorun oluşturduğu koku. Eğer kokuyu göze alıyorsanız her gün 2-3 diş sarımsak yiyin. Çiğ sarımsak pişmişinden, ezilmiş ufalanmış olanı bütün yutulanından daha faydalı. Sarımsak piştikçe, pişme süresi de uzadıkça etkinliği azalıyor.

Süt ürünleri kilo almayı kolaylaştırır mı?

Zannedildiğinin aksine süt ürünleri kilo kontrolünü bozmaz. Kilo vereceğim diye yoğurttan, peynirden vazgeçmeniz gerekmiyor. Yapacağınız tek şey yağlardan fedakârlık edip yarım yağlı veya yağı azaltılmış yoğurt ve peynirleri tercih etmek.

Amerika'da yapılan bir çalışma (Dr. Michael Zernel/Tennessee Üniversitesi) az yağlı yoğurt tüketiminin kilo kaybını özellikle bel çevresindeki yağların kaybını arttırdığını gösterdi. Dr. Zernel araştırma yaptığı gönüllülerden yarısının her gün üç küçük kutu az yağlı yoğurt tüketmelerini istedi. Gönüllülerin tamamı eşit miktarda kalori tüketmelerine rağmen yoğurt yiyen grupta diğer gruba göre daha fazla yağ kaybı oldu.

Üstelik bu yağ kaybı daha çok bel çevresindendi. Yoğurt ve peynirin kilo kaybını destekleyici etkisinin içerdikleri yüksek kalsiyumdan kaynaklandığı düşünülüyor. Fazla miktarda kalsiyum kazanımının bağırsaklarda yağ emilimini azalttığı kanıtlandı. Ayrıca kalsiyumun metabolizmayı etkileyerek yağ hücrelerindeki yağın kaybını da hızlandırdığını gösteren bulgular var.

Bu bulgulardan hareket ederek bazı zayıflama merkezleri kilo kaybı kürleri esnasında hastalarına günde 800-1000 miligram civarında kalsiyum desteği veriyorlar. Yani ister yüksek kalsiyumlu bir diyet yapın (az yağlı süt, yoğurt, peynir tüketin), isterseniz ağız yoluyla kalsiyum desteği alın kilo kaybınız hızlanacaktır.

Az miktarda kahve sağlığa faydalı olabilir mi?

Sorun kahveden değil, içindeki kafeinden kaynaklanıyor. Kahve bilinen en önemli kafein kaynağı. Kafein kana karışınca beyinde görev yapan adenosin isimli sakinleştirici bir başka kimyasalın görevini yapmasına engel oluyor. Adenosin uykuya da yardımcı olan doğal bir kimyasal. İşini yapamayınca uyanıklık hali artıyor.

Eğer uykuya yakın saatlerde kafeinli bir içecek alırsanız mesela bir fincan neskafe ya da espressoyu Türk kahvesini afiyetle içerseniz, adenosin işini yapamıyor, uykunuz kaçıyor. Kafeinin olumsuz etkisi yalnızca uykuyu kaçırmakla da sınırlı değil. Değişik mekanizmalarla nabzı hızlandırabiliyor kan basıncını yükseltebiliyor.

Belki sizi daha dikkatli tutuyor ama bu dikkat bazen aşırı sinirlilik dozuna yaklaşabiliyor. Kısacası kafeinin fiziksel performansı arttırdığı doğru ama bu katkı bir süre sonra zararlı hale gelebiliyor. Sağlıklı bir insanın günlük kafein kazanımının 400 mg.ı geçmemesinde fayda var. Ben bu rakamı kilo başına 5 miligramla sınırlamanızı öneririm.

Rakam yükseldikçe toksik etki olasılığı artıyor. Bir fincan filtre kahvede 100, çayda 50, neskafede 75 miligram civarında kafein var. Espressodaki kafein miktarı daha da yüksek. Son zamanlarda pek moda olan bitter çikolatalarda da yüklü miktarda kafein bulunabileceği aklınızda olsun. Enerji içeceklerindeki oran bazen 100 hatta 200 miligrama çıkabiliyor.

Kolalı içeceklerde ise 40 miligram civarında kafein var. Kısacası makul miktarda kafein tüketmekte pek bir sorun yok. Tabiî ki taşikardiye tansiyon yükselmesine uyku problemine yol açmıyorsa... Herhangi bir soruna yol açmasa bile 300 miligram üzerindeki dozları kimseye tavsiye etmem.

Besinlerdeki kolesterol kandaki kolesterolü ne kadar yükseltiyor?

Sağlıklı bir vücudun günde bir gram civarında kolesterole ihtiyacı var. Bunun 700-800 miligramını kendi üretiyor. Geri kalanı besinlerle kazanılıyor. Bazı besinler kolesterolden çok zengin. Örneğin yumurtada, kabuklu deniz ürünlerinde, iç organlarda (dalak, karaciğer, böbrek, beyin) fazla miktarda kolesterol var.

Eğer kolesterol sorunu olan biri değilseniz kolesterolü yüksek olan yiyeceklerle ilgili ciddi bir sınırlama yapmanız gerekmez. Çünkü sağlıklı ve genetik yönden riski olmayanlarda kolesterolden zengin beslenmenin kalp-damar hastalığını sıklaştırdığı, felç-inme gibi sorunlara yol açtığını gösteren ciddi bir veri yok. Hatta son zamanlarda besinlerle kazanılan kolesterolün kan kolesterol seviyesini zannedildiği kadar arttırmadığını gösteren bulgular var.

Sağlıklı biriyseniz, kalp damar hastalığına ilişkin kötü bir sağlık geçmişiniz veya genetik mirasınız söz konusu değilse, karaciğerinde aşırı miktarda kolesterol üreten veya iyi kolesterolü (HDL) düşük biri değilseniz kolesterolden zengin beslenmenin, aşırı derecede frenlemenin pek bir anlamı yok.

Bu durumda olanların aşırıya kaçmamak koşuluyla tereyağı ve benzeri doymuş yağlarda aşırı kısıtlamalar yapmaları da şart değil. Ama eğer daha önceden kalp damar hastalığı geçirdiyseniz, felç-inme atlattıysanız ve kanınızda kolesterol dengesizliğine ilişkin işaretler var ve bu nedenle ilaç kullanıyorsanız, kolesterolden zengin besinleri sık sık tüketmemenizi tavsiye ederim. Kararında kalmak koşuluyla yiyip yemeyeceğinizi ise doktorunuzla konuşmanızda fayda var.

Elektronik postama gönderilen aşağıdaki mesaj bu hafta size anlatmak istediklerimin mükemmel bir özeti. Kelimesine değil, virgülüne bile dokunmadan size aktarıyorum:

Bir gün bir felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis toplarıyla doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler.

Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker. Böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da "evet doldu" derler.

Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde yine "evet" cevabını verirler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler güler!

KAVANOZ BİZİM HAYATIMIZ

Profesör, öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "evet" der; "Ben bu kavanozun bizlerin hayatımızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. Şöyle ki: Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.

O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir. İşiniz, eviniz, arabanız vs... Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldurursanız, çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yer kalmaz.

Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.

KAHVEYE HEP YER VAR

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle, dostunuzla yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.

Bu ara bir öğrenci sorar 'Peki, O iki fincan kahve nedir?'

Profesör tebessümle: 'Hayatımız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarımız ve sevdiklerimizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır.(*)

Ne zaman hayatınızda bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat size kısa gelmeye başlarsa mayonez kavanozu ve iki fincan kahveyi hatırlayınız!"

(*)Ozan Baygın ve Mustafa Atagün'e sevgilerimle...

Hürriyet / Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
Başlık: Beyaz Şeker Zararlı mı?
Gönderen: Tuğra - 19 Ekim 2010, 00:10:32
Şekeri ihtiyacımızdan çok daha fazla tüketiyoruz. Yalnız çaya, kahveye, tatlılara değil, sıradan yiyeceklere bile çok fazla şeker ekliyoruz. Ve ne yazık ki çoğumuz bunun çok ama çok önemli bir sağlık yanlışı olduğunu bilmiyoruz. Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Aşırı şeker tüketimi önemli bir sağlık yanlışı, çünkü vücudumuz beyaz şekerden faydalanacak tarzda tasarlanmış değil! Maalesef ne metabolik yapılanmamız, ne hormonal ayarlarımız, ne hücresel organizasyonumuz tatlı ihtiyacımızı doğrudan beyaz şekerden -ya da kahverengi şekerden- karşılayacak şekilde organize edilmemiş.

Keşke öyle olsaydı da kilo korkusu olmadan, şeker'di, tansiyon'du, kilo sorunu'ydu diye tasalanmadan bol bol tatlı yenilip içilebilseydi!

Ne yazık ki tatlı ihtiyacımızı sağlıklı bir şekilde karşılamanın çaresi beyaz şekerden yapılmış şeylerden değil, doğal şekerden zengin yiyecekleri sofralarımıza konuk etmemizden geçiyor. Kısacası tatlı ihtiyacımızı meyve, bal, pekmez gibi doğal yiyeceklerden karşılamamız daha doğru bir yol.

İnsanlığın beyaz şekerle, daha doğrusu sanayi şekeriyle tanışması 19. yüzyılın başlarından sonra olmuş. Sanayi devrimi ile birlikte şeker kamışı, pancar ve diğer bazı kaynaklardan ucuz şeker üretiminin başarılması bir taraftan ağzımızın tadını arttırırken, diğer taraftan pek çok hastalığa davetiye çıkarmış durumda.

ŞEKERLE İLGİLİ HASTALIKLAR

Günümüz dünyasının en önemli sağlık sorunları olan kilo probleminin ve bununla bağlantılı olarak şeker hastalığı, kalp damar hastalığı, hipertansiyon ve benzeri sağlık sorunlarının bu kadar önemli problemler haline gelmesinin arkasında şeker tüketiminin kontrolsüz bir şekilde artışı var. 1850'lerde ortalama yılda 5-10 kilo şekeri rüyasında görse inanmayacak olan insanoğlu bugün bazı ülkelerde yılda 200 kilodan fazla şeker tüketir hale gelmiş durumda.

Bir kez daha altını çizmemizde fayda var: Son yıllarda sağlık gündemimizi işgal eden kilo sorununun, hipertansiyon, şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı, inme, hipoglisemi ve benzeri pek çok sağlık probleminin büyük bir hızla yayılması da şeker tüketimindeki artışın ciddi bir katkısı vardır. Son yıllarda yaptığımız üç önemli beslenme yanlışından biri sanayi şekeri tüketimini arttırmamızdır.

Kendimizi de çocuklarımızı da daha az şekerli bir hayata hazırlamanızda fayda var. Sağlıklı bir hayat sürmek için buna mecburuz.

Meşrubatlardaki şekere dikkat edin!

Kolalı veya kolasız meşrubatlar gereksiz ve fazla şeker tüketiminin en önemli nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Bazı meşrubatların bir kutu veya şişesinde neredeyse 8-10 kesme şekere eşdeğer şeker var.

Meşrubat üretiminde kullanılan şekerin "fruktoz şurubu" kökenli olması daha da önemli bir konu. Özellikle çocuk obezitesinin yaygınlaşmasında meşrubat tüketimi ve fruktoz şurubu kullanımı ciddi bir problem olarak gösteriliyor.

Çocuklarının kilo almaya başladığını görerek endişelenen ailelerin onların tükettikleri meşrubat miktarını takip etmelerini tavsiye ederim. Çocukların meşrubat yerine tam meyve suyu (taze sıkılmış veya yüzde 100 meyve suyu) ya da ayran içmeye teşvik edilmelerinde yarar var.

Amerika'da gittikçe yoğunlaşan obezite savaşı sürecinde aşırı meşrubat tüketimi konusu çok ama çok önemseniyor. Yakında başlatılacağı ilan edilen "obezite ile savaş programı" sürecinde umarım bu konuda dikkate alınacaktır.

Kahve sağlıklı bir içecek değil

Son yıllarda hayatımıza sokulmak istenen bazı yeni beslenme alışkanlıkları var. Bunlardan biri de kahve! Kahve ve kahveden üretilen yiyecek ve içeceklerin fazlasının sağlığa zararlı olduğu bilinen kafeinden zengin olduğu bilinmesine rağmen "antioksidan" özellik gibi bazı sağlık yararları bahane edilerek gençlere, hatta çocuklara bile kahve veya kafein zengini yiyecek ve içecekler tavsiye edilmeye başlandı.

Bu sağlıklı beslenme açısından çok olumsuz bir gelişme. Ailelerin bu konuda uyanık olmaları kafeinin sağlığa zararlı bir madde olabileceğini unutmamaları gerekiyor.

Kafeinin özellikle 150-200 mg.dan fazlasının sağlık için olumsuz sonuçları var: Tansiyon yükselmesi, uykusuzluk, çarpıntı, mide ağrısı bunların en önemlileri. Fazla miktarda kahve ve kafeinin migren ataklarını tetiklediği, kemik yoğunluğunu azalttığı da biliniyor.

Benim tavsiyem kendinizi de, çocuklarınızı da kahve ve kafeinden, kafeinden zengin yiyecek ve içeceklerden uzak tutmanızdır.

- Doğal Tatlandırıcılar ve Şeker - Prof.Dr. Mehmet ÖZ

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Başlık: Ynt: Besinlere dair ilginç gerçekler
Gönderen: ahdevefa - 21 Ekim 2010, 02:32:59
Bu degerli bilgiler icin emeginize saglik Tugra.. Allah (c.c.) razi olsun...
Tesekkürler paylasim icin...