Kâinat dilinde bilir efendisi,
Âlemlere rahmet, Allah sevgilisi
Kutlu olsun doğum günün evveli
Ne kadar sevinsek az, ne coşkun haber…
Kâinat titredi nasıl bayram etti,
Doğum evinde bir tek şeytan azattı,
Her yerde rahmetin, yayıldı furkanın…
Her gölgen güzellik cemalin sanattı!
Altıncı yaşına geldiğinde yetim
Ana, baba deden anılarda resim,
Ebu Talip şefkati, unutturdu özlem
Allah melekleriyle korundun büyüdün…
Emin bilinirdin, Mekke güvenirdi
Hacer-ül Evsed’i yerine koyandın
Kâbe imarına ellerin dokundun
Kimseyi üzmedin doğruya adandın…
Cebel-i Nur “Oku! ” diye inliyordu
Korkuyla “Bilmem ki…” dedin Cebrail’e
Tekrar soruyordu benzer ebabil’e
Betin benzin solmuş dönmüştün Habil'e…
Peygamberlik o gün sunuldu müjdesi
Teselli ve iman etti ki zevcesi
Bekir Zeyd ve Ali ilkti şeceresi
Yirmi üç yıl tebliğ, bize Kur’an verdin…
İslam’ın yaşanan Mekkeli yılları
İşkence bilirdi müşrik akılları
Hatice anamız teselli dalları
Kâfir azgın olsa da, esastı sabır...
Ömer’in biatiyle erişince kırklar
Yürüdüler Kâbe’ye tekbirle ayaklar,
Sokaklar ilahi cengâver ataklar,
Sahabe duruşu her yer görecekti…
Hüzünlüydü gece Ali yatağında,
Yasin okuyarak evinden çıktılar
Kimse göremedi, hicrete aktılar
Gözyaşı içinde geriye baktılar…
Ebu Bekir dostluk modeli yangınlar
Her şeyini feda ederdi bir ona,
Paylaşmaya hazır arardı bahane,
Sevr mağarasında hem baba hem ana…
Ensar her şeyini verdi muhacire,
Tanımak değildi derdi tek kaide,
“Ver…” derken akardı infak maideye!
Resulün ağzından çıkacak söz yeter…
Çöl kuraklığında her adımın cennet
Şemsiyen bulutlar esen yel afiyet
Sahaben yanında İslamiyet devlet
Her yer güvendeydi veda hutbesinde…
Elleri ağzında sessizce gülerdi
Gerektiği kadar söze katılırdı
Öğleden öncesi mutlak yatılırdı
Cemaline bakan cennete düşerdi…
Sahaben konuşsa dikkatle dinlerdin
Dünyalıksa sözler doğruyu söylerdin
Güzel dillenirse keyifle izlerdin
Hareketi sünnet sözleri hadisti…
Ne uzun ne kısa hoş sakalı vardı
Gözlerine bakan kainata yardı
Dünya emanet der ömür kadar kordu
Sümbüllerde kokar güldeydi izleri…
At deve yarışı izler, yarışırdı
Sıradan bir insan gibi dolaşırdı
Ne makam padişah nede atışırdı
Sevgiydi yüreği hayır dileği…
Cebinde taşırdı koku ayna tarak
Elbisesi temiz kir teninden uzak
Her işi elinde istemezdi uşak
Hizmette ederdi gelince misafir…
Kötü söz bilmezdi dilinde iltifat
Ne kinci ne kızgın sunardı şefkat
Hiç israf etmezdi her şey emanet
Ne varsa verirdi muhtaç olana…
Torunlar üstünde bir gün secdede
Kalmıştı uzunca hareketsiz öyle
Çocuklar inince neşe içinde
Secdeden doğrulup namaza başladı…
Yirmi yıllık İslam düşmanı İkrime,
Hamza’yı öldürten Süfyan’ın nedime
Günahlara tövbe eden bizimledir
Diyerek affettin mübarek Mekke’de…
Her sözde emindin yalanı bilmezdin
Doğruyu tavsiye ederdin yılmazdın
Çirkini sevmezdin ağzına almazdın
Sukut altın derdin, çok konuşma ki boş…
Uhud’ta teninden yaralar almıştın
Taif’te Zeyd’le taş selinde kalmıştın
Kabe’de namazdan ağıtla gelmiştin
Yinede kâfire beddua etmedin…
Uhud savaşından sonra her yıl gelir,
Mübarek dilinle yaşananı bilir,
“Uhud bizi sever bizde Uhud’u” der
Şehitlere bakar gözyaşın dökerdin…
Amcan Ebu Talip kâfirin yanında
Sevse de resulü gelenek kanında
Din değiştirmek zor vazgeçmek şanından
Ne kadar üzüldün ölünceye kadar…
Cebel-i Nur indi, tefekkür kalesi
Kâbe’yi seyrettin derince halesi
Eğimler kıvrımlar yürürken hanesi
Tıkanmadan nefes usanmadan heves…
Günahkâr nefsimiz zorlanmakta her an
Tırmanırken nefes nefese solar can
Koklarken kayası mis kokun yaygın
Hala izleri var, özlem yaşıma yar…
Her şey ana yenik olsa da emanet
Yiyin için israf etmeyin cemaat
Müslüman kardeşin, onda bul sefahat
Ensar gibi paylaş yığmayın malları…
Savaşta kim aman dilerse öldürme
Dinsiz bile olsa canını verdirme
Nerede olursan gıybet ettirme
İntihar edipte canlara kıymayın…
Mekke alınırken kâfirde korkular
İhtişamlı ordu herkesi sorgular
Hüzünlüydün o gün maziden öyküler
Her taşı havası Kâbe’de dönence…
Toprağa karışmış amcası Hatice
Cennet-i Mualla özlemdi netice
Billal-i Habeş’i okuyorken ezan
Şükürler dilinde görüntü ne yaman…
Mekke’de kalmadın Medine’ydi şehrin
Doğduğun yer değil verdiğin yer mihrin
Ölünceye kadar zafer gördü mührün
Asr-ı saadet’ti ilahi egemen…
Hz. Muhammed(SAV) sonsuz manevi efendim,
Sünnetin yaşarım her anım-son andım,
Sahabe gözünde düşlerinde yandım
Görmek dilerim hep, aciz ben fakir...
Saffet Kuramaz
Kirpi mızraklı tene değer hislerim
Ürdün vadisinden inerken yeşillikte
Zencilerin ürettikleri sebze ve meyveler
Yakıcı sıcaklığı unutturur denizin dört yüz metre altında
İsrail sınırına doğru ilerliyor arabamız
Korkularımız, ön yargılarımız sıcakla bunaltıyor
Ya içeri giremezsek?
Genç kızlar, yirmi –yirmi bir belki
Akla gelmedik sorular, şımarık görüntüler
Tavuk gibiyiz onlar tilki!
Kırk yaş altında üç kişi var-yok
Sordukça zorluklar, setler, örüntüler onlara
Neyse mesai bitince bırakıyorlar…
Yağmur yağmış, kuru yerlerde akşam namazları kılınıyor
Birkaç Yahudi burukça bakıyor bizlere!
Bin altı yüz metre yükseliyoruz…
Yollar çok güzel, doğa bakımlı
Vadiye iniyoruz… Burası Kudüs diyorlar.
Yollar dar, eski yerleşim her yer
Giriyor otobüs otele zar zor
Yemek vakti… Her yer kırk yaş üstü Hıristiyan kafile
Bize, bekleyin diyorlar…
Odaya yerleşiyor ve iniyoruz yemeğe!
Kanuni zamanında yapılmış surlar
İçinde sıkışmış eski evler, İsa’nın Azap yolu
Karanlık bir gece,
Hani Mescid-i Aksa’yı görelim dedik birkaç kişi
Ama içimizde korku dolu!
Sabah namazına bırakalım dedik elli yüz metre gittik…
Korku sevdi bizi!
Seherde kalabalık bir kafile ile
Mescidin kapısına geldik
Elinde silah yirmi- yirmi birinde gençler- Yahudi
Reisin ağzından çıkan kelime ile
Sonunda içeriye girdik!
Şükür…
Kapıda bekleyen Filistinli üzgün
Almıyorlar içeri ne kadar dursa düzgün
Geriye bakakaldım… Yüreği yüreğimde demirlenmiş gibi
Taş yol… Sağda solda zeytin ağaçları
Altın kubbeli Kubbetüs Sahra heyecanla karşılamakta bizi
Ömer’in izi soluğu dizi
Aldı sonra bizi esas mescide
Kalabalık içinde, kur’an okunuyor… Gelenler kardeşimiz!
Sanki Kâbe, Mescid-i nebevi
Aynı safta cemaatler eşimiz…
Bayram gibi, içimizde sabah namazı serinliği
Kim bilir doldurdu boşlukları melekler
Öylesi kalabalık…
Saffet Kuramaz
Külahta dondurma durur gibi enfes
Yağmurda semaya bulut gibi kafes
Gözyaşı diriltir cennet gibi heves
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
Dil serilmiş gönülde gibidir sevdalı
Nefsine cehennem gibidir kavgalı
Bütünü tamamlar gibidir kancalı
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
Çıplaklık hisseder açılınca saçlar
İş için dirilir boynu bükük suçlar
Acısı derin iz, yenik biter maçlar
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
Ey örtüye karşı korkuyla bakan göz
Aynı hissi yaşar o kadında sonsuz
Empati yapsan da bakarken olsun yüz
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
İstiklal harbinde mermi taşıyan o
Özgürlük uğruna siper kazıyan o
Allah için seven, şerre acıyan o
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
İnancıma ayna vaadime şahit
Kendimden sorumlu Allah’adır akit
Ölünce kim haklı görülür o vakit
Ayşe Anamızda giyerdi başörtü!
Saffet Kuramaz