Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => TARİHİ VE KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ => Konuyu başlatan: 33.yıldız - 12 Haziran 2010, 19:36:59

Başlık: Muhterem mi Sayın mı?
Gönderen: 33.yıldız - 12 Haziran 2010, 19:36:59
Necip Fazıl, bir Müslüman olarak, İsmet Paşa'yı hiç sevmezdi. Onun aleyhindeki yazıları toplansa birkaç cilt kitap olur. Bir keresinde, Paşa aleyhindeki zehir zemberek bir yazısının baş tarafına şu cümleyi koymuştu:

"Sana muhterem demiyorum, sayın diyorum..."

Sayın kelimesi muhteremin yerini tutmaz.

Bey ile Bay aynı manaya gelen iki eşit kelime midir? Hayır!..

Muhterem beyefendi ile Sayın bay bir olur mu hiç...

Bir toplumun lisanı bozulur ve dejenere edilirse o toplum tümden bozulur.

Türkçemizde kadın, karı, avrat, kancık, bayan, hanımefendi kelimeleri arasında farklar vardır.

Sayın bayan, muhterem hanımefendinin yerini tutmaz.

Kibar insanlar birbirine karın yahut kancığın nasıl  diye sormaz; eskiden medenî Osmanlılar zevce-i muhteremeniz hanımefendi derlerdi.

Padişah kızlarına sadece Sultan denilmezdi, iffetli Sultan denilirdi.

Mustafa Kemal Paşa, Son PadişahSultan Mehmed Vahidüddin Han'ın yâveriydi. Onun emriyle 1919'da Samsun'a çıktıktan sonra ona iki yazı göndermiş ve bunların başına "Atebe-i ulya-i Hazret-i Hilafetpenahîye" cümlesini koymuştu. İmzasını da şöyle atmıştı:

Birinde: Kulları Mustafa Kemal.

Ötekinde: Kulunuz Mustafa Kemal.

Eskiden kibar ve okumuş Türkiyeliler evim demezler, fakirhanem derlerdi.

Senin evin veya sizin eviniz demezler, devlethane-i âlileri derlerdi.

Türkiye maalesef 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra çok kabalaştı.

Adnan Menderes'in hayırlı işlerinden biri, CHP'nin ve Agop Dilaçar'ın (Türk Dil Kurumu sekreteri) öz ve duru Türkçe devrimine karşı zengin ve medenî 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasası) Türkçesine dönülmüş olmasıdır.

1950-60 arasında:

Milletvekili denilmez, meb'us denilirdi.

Cumhurreisi: Cumhurbaşkanı.

Başvekil: Başbakan.

Vekil: Bakan.

İcra vekilleri heyeti: Bakanlar kurulu.

Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti: Genelkurmay Başkanlığı.

Temyiz Mahkemesi: Yargıtay.

Şûra-i Devlet: Danıştay.

Divan-ı Muhasebat: Sayıştay.

Vekil beyefendi nerede, sayın bakan nerede...

Azerbaycan'da Türkçe, Sovyetler devrinde bile, bizdeki lisan kadar bozulmadı. Onlar Kültür Bakanlığı yerine Medeniyet Nezareti diyor.

Baylı, bayanlı, sayınlı, mayınlı, imgeli, simgeli, yargıçlı Türkçe ile şiir yazılmaz, derin tefekkür yapılmaz.

"Valide-i muhteremimiz teyzem nasıllar?" diye sormak başkadır, "Ulan anan nasıl beee?" diye hayvan gibi sormak başkadır. İkisi de aynı yola mı çıkar? Hayır hayır bin kere hayır.

Nerede "Muhterem Başvekil beyefendi...", nerede "Sayın Başbakan Bay Recep..."

Muhterem okuyucularım, Necip Fazıl'ın İnönü'ye "Sana muhterem demiyorum, sayın diyorum..." hitabını aklınızdan hiç çıkartmayın.

Sayın kelimesi Kalmukça mı, Moğolca mı, yoksa Nogayca mıdır bilmem ama bazen istihfaf, istihkar, terzil, tezlil manasına gelebildiğini bilirim.

Mehmet Şevket Eygi
Başlık: Ynt: Muhterem mi Sayın mı?
Gönderen: azizistanbul - 12 Haziran 2010, 21:30:36
Alıntı yapılan: 33.yıldız - 12 Haziran 2010, 19:36:59

"Valide-i muhteremimiz teyzem nasıllar?" diye sormak başkadır, "Ulan anan nasıl beee?" diye hayvan gibi sormak başkadır. İkisi de aynı yola mı çıkar? Hayır hayır bin kere hayır.

Mehmet Şevket Eygi



çok iyi
Başlık: Ynt: Muhterem mi Sayın mı?
Gönderen: Şecaatli - 13 Haziran 2010, 19:15:39
Son zamanlarda sayın kelimesi de azaldı mecliste.Kimi "bey" diyor kimi de lan  şe...

Artık sokak konuşmasıyla argoda şampiyonuz...

Sonumuz kötü..
Başlık: Ynt: Muhterem mi Sayın mı?
Gönderen: iniz_hay - 07 Aralık 2010, 16:06:54
Modern Ülke Fransa

    Öneri : Yazının uzunluğunu lütfen gözünüzde büyütmeyin. Herkesin okumaya ve bu bilgilere ihtiyacı vardır. Bu ülkeyi ileriye taşımak, okumakla mümkünd…ür. Parçanın küçük bir yerini okumanız, bitirmeniz demektir. Sevgilerimizle…
    —————————————————-
    Bilirsiniz; günümüzde moda, sanat, çağdaşlık, edebiyat, giyim, tasarım, dekor, teknoloji denilince herkes Fransa’yı örnek gösterir. Tabii, herkes demek belki hakârete girer. Bu sebeple; bâzı çağdaş, batıcı, modern (!) vatandaşlarımız diyelim. Bu vatandaşlar tutturmuş bir Paris türküsü, ağızlardan düşmüyor. Yok modern Paris, yok çağdaş Avrupa, yok medeniyetler zinciri Fransa falan filan… Ama bu vatandaşlarımızın unuttukları çok büyük bir ayrıntı var: “Şemsiye – Parfüm – Topuklu Ayakkabı” üçlüsü…
    Öyle, üstünden çok zaman geçmedi ha; yanlış anlaşılmasın ilk çağlardan bahsetmiyorum, 18. yy’dan bahsediyorum. “Niye şemsiye icat edilmiş? Niye parfüm ortaya çıkmış? Neden topuklu ayakkabı var?” sorularını sorduğumda cevap verebilecek insan sayısı pek nâdirdir. Çünkü, kimse bu üç unsurun neden ve nerede icat edildiğini bilmemektedir. Biz aydınlatalım…Çağdaş, modern Fransa’nın daha 1700′lü yılların sonlarında; yani 1790′lı yıllarda, evlerinde tuvalet ve banyo yoktu. Evet; şaka, espri, abartı, iftirâ falan değil. Bugün modern denilen Fransızlar daha 200 yıl önce tuvaletlerini evlerinde, sözgelimi oturma odalarında, çoluğun çocuğun, hanımın, büyüklerin gözü önünde yaparlardı. Anlatırken, “Çok afedersiniz” diyerek anlatmak isterdim; ama bu benim suçum ya da utanç kaynağım değil, bunu yapan modern denilen ülkenin suçu-utanç kaynağı. Kendi tuvalet ihtiyaçlarını ortalığa yapmakla kalmayıp, kürek ya da başka aletlerle camdan dışarı fırlatırlardı. Banyo kültürü ise hiç yoktu. Kendi vücutlarına yapışan idrar veya dışkıları temizlemezlerdi; o vaziyette gezerlerdi. Bu da, o dönemde Fransızların çok pis-inde ötesinde pis kokmalarına sebep olurdu. İşte Fransızlar, bu kokuyu bastırmak üzere “PARFÜM”ü icat etmişlerdir. Herkes parfüm kullanacak ve bu ağır koku bir nebze engellenecekti. O dönemde yüksek katlı binalarda oturanlar ise (en fazla 3-4 katlı evler); dışkılarını camdan aşağı fırlatırlar ve dışkılarının aşağıdan geçenlerin üstlerine düşmesinden rahatsız olmazlardı. İşte modern, çağdaş, ileri görüşlü Fransızlar buna da çözüm buldu ve şemsiyeyi icat ettiler. Şemsiye sayesinde, yukarıdan aşağı düşen dışkı, insanların üzerine düşmeyecek, şemsiye insanları koruyacaktı. Tabii, o zamanki şemsiye ile bu zamanki şemsiye aynı değil. Günümüzde, aç kapat şemsiyelerine bakarak aldanmayın. Bir değnek/sopa üzerine dik çakılmış bir tahta ya da kartonla yapılan şemsiyelerden bahsediyorum. Topuklu ayakkabıyı ise neden icat ettiklerini anlamış olmalısınız. Ben yine de söyleyeyim. Fransa sokaklarını dışkı götürmesi, insanların yolda yürürken sürekli dışkılara basmaları, onları topuklu ayakkabı üretmeye itti. Topuklu ayakkabılar sayesinde Fransızlar, dışkılar üzerinde daha rahat yürüyecekti. Ne büyük bir icat değil mi?
    O dönemin Fransa Kralı, Osmanlı Devleti’nde düzenlenen bir protokôle katılır. Osmanlı padişahı, Fransız kralın kokusundan kürsüde konuşamaz. Padişah hemen vezirini çağırır ve Fransız kralın Türk Hamamında yıkanması talimatını verir. Kral, hamamda bir güzel yıkanır ve Fransız kralın verdiği cevap, pek düşündürücüdür: ” Yıkanmak gerçekten insanı rahatlatıyormuş. Yılda BİR (!) defa yapsak hiç fena olmaz…”
    Söyleyecek çok söz var; ama ben bu sözü okurlarıma bırakıyorum. Hata biz de mi? yoksa başkalarında mı bilinmez. Tanzimat dönemi sanatçılarımızdaki Fransız hayranlığı nereden gelmektedir, çok büyük bir merak konusudur. Bizim kendi kültürümüzü bırakıpta, Fransa’yı ya da Fransa’dan pek farkı olmayan diğer avrupalı devletleri örnek almamız, onlar gibi olmaya çalışmamız niyedir? Ne de olsa tuvaleti bile onlara biz öğrettik değil mi?
Taharet kelimesi bildiğiniz gibi dilimizde 'temizlik' anlamında kullanılıyor. Fransızlar temizliği Osmanlıdan öğrendikten sonra buna 'toilet' yani okunuşuyla tuvalet demişler. Daha doğrusu temizliği de yarım yamalak aldıkları gibi kelimeyi de anca bu kadar dillerine uydurabilmişler.

Diyeceğim tuvalet kelimesinin aslı da islam coğrafyasından gelen taharet kelimesinın ta kendisidir.
    Kaynak:http://forum.shiftdelete.net/diger/129730-modern-ulke-fransa.html