Diyetisyen M.Turgay Köseli renklerin hayatımıza etkisi ve beslenme şeklimizi ne derece etkilediğini anlatıyor.
Renklerin insan yaşamındaki rolünü görmezlikten gelmek mümkün değildir. İnsan psikolojisi üzerine olumlu ve/veya olumsuz etkileri bulunan renklerin, beslenme ve şişmanlık ile ilişkisi ise literatürlere geçmemiş, deneyimlerle sınırlı kalan bir konu olarak yerini korumaktadır.
Zemin algılamayı etkileyen bir faktördür. Beyaz renkte bir tabak içerisine pirinç pilavı, makarna koymak; sarı renkte bir tabağa patates kızartması koymak algılama üzerine az ya da çok gibi bir kanı oluşmasına engel olmaktadır.
Öte yandan psikologlara göre mavi renkte tabak kullanımı az yemeyi sağlamaktadır. Çünkü mavi renkte bir besin bulma şansınız yoktur. Ayrıca, aynı miktarda küçük ve büyük tabak içerisine konulan besinler de algıda farklılıklar oluşturabilir. Kilo problemi olanların küçük ölçü kapları ve tabakları kullanmalarını önerme nedenimiz budur.
Yeşil renk doğası gereği rahatlatıcı etkiler gösterir. Bilgisayarlarda arka plan olarak yeşil renk kullanımının önerilmesinin nedeni de gözleri fazla yormamasından kaynaklıdır. Özellikle yeşil renkli sebzeler sinir sistemi üzerine de etkili olabilecek bazı besin öğelerini içerdiklerinden ötürü tavsiye edilmektedir. Kırmızı ise acıktıran bir renk olarak görülmektedir. Sizce neden fast food restoranlarında da bu renk tercih edilmektedir?
"Evde zayıf ve kansız biri varsa pancar, domates, kırmızı lahana gibi kırımızı yiyecekleri seçerek bu kişiye eski gücü verilebilir" sözü için şunlar söylenebilir: Kansızlık yani demir eksikliği tedavisinde demir içeriği yüksek olan (karaciğer, dalak, kırmızı et, beyaz et, kuru baklagiller, yağlı tohumlar, yumurta sarısı, pekmez, koyu yeşil yapraklı sebzeler gibi) besinler önerilmektedir.
Biz diyetisyenler her zaman için besin çeşitliliğine önem veririz. O nedenle salatalarda ve diğer yemeklerde tek tip beslenmekten kaçınılması taraftarıyız. Sürekli aynı sebze veya meyveyi tercih etmektense, 4 mevsimin yaşandığı ülkemizde geniş bir yelpazede ürün bulma olanağı varken farklı renkteki alternatifleri bir araya getirmeye çalışmak her zaman için daha sağlıklı olacaktır.
Yeşil ve kırmızı mercimek arasında da besin değeri açısından pek farklılıklar bulunmamaktadır. Mısır, özellikle glisemik indeksi biraz yüksek olması nedeniyle uzak durulması gereken bir besin olarak görülse de salatalara vs renk katması amacıyla eklenmesinden hiçbir zarar gelmez.
Şeker ve böbrek hastalığı gibi herhangi bir sağlık sorunu olmayan bireyler ara sıra 1 koçan mısırı rahatlıkla yiyebilirler. Tabi fazla tuzlu olmamak koşulu ile...
Yeşil zeytinin enerjisi siyah zeytine göre "birazcık daha düşük" gibi görünse de kayda değer bir fark olmadığını belirtmekte yarar vardır. Öte yandan medyada bir diyet listesi veya örnek mönü verilecekse bu örneğin hangi yaş grubunda, hangi cinsiyette, hangi vücut ağırlığı ve boy uzunluğundaki bireylere hitaben hazırlandığı, "sağlık problemi olmayan kişiler için örnek niteliğindedir" şeklinde ibarelerin bulunması gerektiği unutulmamalı, hatta bu işin diyetisyenlere bırakılması gerektiği önem taşımaktadır.
Günümüzde birçok kronik hastalığın temel nedenini oluşturan şişmanlığın tedavisinde "diyetisyen" en yetkili ve etkin meslek mensubudur. Şişmanlığın ve birçok kronik hastalığın tedavisi, sağlık alanına mensup kişilerden oluşan ve ekip çalışması ilkeleri çerçevesinde tedavi edilmesi gereken komplike bir sağlık sorunudur. Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir.
Sağlık ekibinin temel direği olan hekim hastanın gerekli muayenesini yapar, tahlillerini yaptırır ve diyetisyen, kişinin özelliklerine uygun beslenme modelleriyle normal ağırlığa iniş sürecini başlatır. Tıbbi tedavi hekimin işi, diyet yazma, uygulama ve takip ise diyetisyenlerin işidir.
Bu tedavide fizik tedavi uzmanı veya fizyoterapist egzersiz konusunda, psikolog veya psikiyatr da psikolojik destek açısından tedavi ekibinde yer almalıdır. Dolayısıyla obezite için önerilen her diyet güvenilir değildir. Diyet "kişiye özel" olarak hazırlanmalıdır.
Diyetisyen M.Turgay Köseli
Beslenmede, besinlerin içerdiği protein, vitamin ve mineral gibi besin öğeleri büyük önem taşımaktadır. Besinleri satınalma, saklama, hazırlama ve pişirme ilkelerine dikkat edilerek oluşabilecek besin zehirlenmesi riski ve besin öğesi kayıpları en aza indirilebilir.
Yemek pişirmede kullanılan tencere ve tavalar çok çeşitlidir. Bu kaplar genelde alüminyum, demir, bakır, çelik, teneke, toprak, nikel ve krom gibi maddelerin tek başlarına ya da karışımlar haline getirilerek işlenmesiyle elde edilirler.
Önceki yıllarda pişirme kapları olarak genellikle bakır kullanılırdı. Bu kaplar ısıyı çok iyi bir şekilde iletmekte, ancak kısa sürede ısınan besinler yine çok kısa sürede soğumaktadır. Bakır kapta pişirilen ve bekletilen yemeklere kaptan bakır karıştığında, alınan bakır miktarı artmakta, bu da zehirlenmeye neden olmaktadır.
Bu nedenle, bakırın besinle doğrudan temas etmemesi için bu kaplar kalaylanarak kullanılmaktadır. Kalayın zamanla dökülmesi bakır kapların kullanımını her geçen gün azaltmıştır. Gelişigüzel kalaylanan kaplardan yemek içerisine sağlık için zararlı kurşun gibi maddelerin karıştığı bazı gözlem ve araştırmalar sonucunda saptanmıştır. Bu nedenle, sokaklarda kalaylatılmış veya kalayları yer yer dökülmüş bakır kaplar yemek pişirme ve saklama için uygun değildir.
Bakır kapların yerini zamanla alüminyum kaplar almıştır. Alüminyum kaplar işlenmiş "alumina" madeninden yapılır. Alüminyum besinin alkali ve asidinden etkilenir. Alüminyum kapların kararması su ve besinin alkali ortamından ileri gelir. Sirke, limon gibi asitli maddeler konduğunda siyahlıklar giderilebilir. Asitli maddeler kap içerisinde durdukça alüminyumda yavaş yavaş çözünme olur.
Çözünen maden besine karışır. Bu çok yavaş ve az olduğundan sağlığa doğrudan zararlı bir etki yapmaz. Ancak, bulaşma sonucunda yıllar sonra unutkanlık gibi yan etkiler görülebilir. Bu arada besinlerle alınan alüminyumun artması, kalsiyum, demir, fosfor, magnezyum gibi minerallerin vücuda olan biyoyararlılığını azaltır. Bu kapların temizlenmesi de zordur.
Son yıllarda emaye pişirme kapları yaygınlaşmıştır. Madenin, çok yüksek sıcaklıkta özel maddelerle kaplanmasıyla yapılır. Kolayca çözünmez, fakat yemek kaplara yapışır. Yanmış besin artıklarını kaptan ayırmak güçtür ve kapların rengi zamanla kararır. Emaye yıpranmadığı sürece sağlık yönünden bir sakıncası olmaz.
En son piyasaya sürülen pişirme kapları çelik, krom ve nikel alaşımıyla yapılmıştır ve "çelik tencere" adıyla satılmaktadır. Bu kapların görünümü güzeldir, kolay yıpranmaz, yemekler fazla yapışmaz, yapışanlar kolayca temizlenebilir. Kapakları iyi kapandığından ısı kaybı fazla olmaz, tabanına eklenen kaplamayla sıcaklığı tutar ve geç soğur.
Yeniden ev kuranlar için satın alacakları en uygun pişirme kapları çelik tenceredir. Yaşam boyu kullanılabilir. Ancak, halen evde emaye, alüminyum gibi tencereler varsa, bunları sağlıksız diye atıp çelik tencere almak savurganlıktır. Pişirme kapları yıkanmadan önce ıslatılırsa yapışan maddeler daha kolay temizlenir. Böylece kapları sert, madeni tellerle ovma gereği kalmaz. Madeni teller çizikler oluşturarak tava ve tencerelerin yıpranmasına neden olur.
En iyi saklama kabı, besinle alışverişi olmayan nötr kaplardır. Kaptan besine, besinden kaba geçiş olması besin kalitesini olumsuz etkiler. Besin saklamada kağıt, madeni, plastik, toprak ve cam gibi araçlar kullanılır. Ayrıca, yemek pişirme kullanılan (çelik, emaye, düdüklü tencere vs) bir kap kalan yemeğin saklanması adına da kullanılabilir.
Diyetisyen M.Turgay Köseli