Sadakat islami Forum

EDEBİYAT KÖŞESİ => SERBEST KÜRSÜ => Konuyu başlatan: İsra - 06 Aralık 2011, 23:40:15

Başlık: Özürlüyüm, özürlüsün, özürlü..
Gönderen: İsra - 06 Aralık 2011, 23:40:15
Özürlüyüz evet.



Şu kainat kitabını;

Her yıl tazelenen mevsimleri,

Her gün doğan-batan güneşi,

Meleklerle kolkola inen yağmur tanelerini, karı,

Tebessüm eden çiçekleri,

Biz bozmadıkça tıkır tıkır kusursuz işleyen şu vücud makinasını,

Yanıbaşında kendisine sevgiyle bakan bir çift gözü görmeyen, kör değil de nedir?



Görme, işitme ve konuşma özürlüyüz.



Duygu, düşünce özürlüyüz..



Sevgi engelli, muhabbet yoksunu, yoksuluyuz.



Maalesef.



*



En yakınlarına yüz çevirenler,



Apartman komşularını dahî tanımayanlar..



Bırakın bayramı seyranı, ev ziyaretlerini, merdivende, asansörde, yolda görünce bir selamı, bir tebessümü bile esirgeyenlerle dolu etrafımız..



Belki biz, biz de öyleyiz kimbilir..



....



Nasıl böyle iletişim özürlü, sevgi engelli bir toplum olduk ki?



Kendinden önce gayrını düşünen, tek ve en kazançlı yatırımı; yürekler kazanmak olan o muhteşem sevgi toplumundan, duyarsız, sevgisiz bunca insan nasıl yetişti?



Biz bizi nasıl unuttuk?

....

....



Aslında biz O’nu unuttuk dostlar!..



Evet. Kendimize şah damarından da yakın olanı, Rabbimizi unuttuğumuz için hep bunlar..



O’na vefasız olan, artık kime vefa gösterecek ki?



O’nu sevmeyen kimi sevebilir ki?



O’nu unutan kimi hatırlasın?



Ve.. O’ndan utanmayan, kimden utansın?



*



Halbuki, sevdiğini söylemek sünnet, “tebessüm sadaka” diyor, Gül efendim..



“Çorbanın suyunu çok koy, komşuna da ikram et” denmiş,



Gönül almak için hep teşvik edilmişiz..



İş bitiricilik sadaka. Dert dinlemek sadaka.



Hediyeleşmek muhabbet arttırıcı..



Selam vermek sünnet ve muhabbete vesile..



E o zaman?

....

Geçen gün iş yerinde çalışanlardan işitme ve konuşma engelli bir arkadaş, bayram münasebetiyle, eşimin avucuna küçük bir kağıt bırakmış

Kağıtta şunlar yazıyor:



“Esselamu aleykum bayramınız kutlu olsun.

Nasılsın, iyi misin? Elhamdulillah ben iyiyim.

Fahd Essulemi-Sağır ve dilsiz”



Görünce öyle duygulandım ki gözlerim doldu hemen..



Yazıp sizlere de ulaştırmak istedim, bu duyarlı, zarif insanın yürek türküsünü..



Ve.. Asıl engelli olan O değil, biziz, bunu anladım..



O engelli olsaydı, konuşamıyor olsaydı sesi sanal aleme ve sizlere kadar ulaşmazdı..



Bakın işte Fahd burada, aramızda, tebessüm ediyor ve hepimizin bayramını kutluyor..



*

Demek ki yürek engel tanımıyor..



İnsan isterse, görmese de, konuşmasa da, duymasa da iletişim kurabilir çevresiyle.



Ama seviyorsa...Yüreği unutmamışsa sevmeyi, insan yüreği taşıyorsa..



İbret olsun konuşabildiği halde en yakınlarıyla konuşmayanlara..



Gördüğü halde görmezden gelenlere..



Duyduğu halde duymamış gibi davrananlara..



Yüreği olup ta sevmeyenlere..



Düşünce engellilere..



Hepiniz özürlüsünüz!



Hepimiz ö-z-ü-r-l-ü-y-ü-z.





Ayşe Reşad

Başlık: Ynt: Özürlüyüm, özürlüsün, özürlü..
Gönderen: Mütebahhir - 30 Nisan 2013, 16:34:58



                                               Ben neymişim;



Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...



Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:



- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"



Çocuk, ona dönerek:



- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".



- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."



Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:



- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."


Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:



- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"



- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer vicdn yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..."



Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:



- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"



Çocuk, başını yanlara sallayıp:



- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"



- "Indirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder."



Çocuk biraz düşünüp:



- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"



- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."



Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:



- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.



- "Ikiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."



- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"



Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. Içerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek


- "Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."



- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"


- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."





Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:





- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "Indirim mevsimini başlattınız ya!"



Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti."





* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,

* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur

* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur

* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir

*Işte bu yüzden kendine hiç tahmin etmediğin kadar değer ver....

Sen değerlisin unutma..
Başlık: Ynt: Özürlüyüm, özürlüsün, özürlü..
Gönderen: son yolcu - 01 Mayıs 2013, 12:40:38
rabbim razı olsun mütebahir kardeşim, gerçekten çok manidar , çok ince, çok güzel bir paylaşım olmuş...