Laik Eğitim Elden Gidiyormuş
Eğitim konusunda ortalık toz duman. Feryatlar yükseliyor: Laik eğitimden dinî eğitime geçiliyor!.. Yanlış... Önceki eğitim laik değil laikçi ve din düşmanıydı.
Ülkemizde Müslüman çocuklarını okutan Katolik ve Protestan misyoner okullarına ses çıkartmayanlar, İslam denilince küplere biniyor.
Saint Benoît veya Notre Dame de Sion lisesi olabilir ama Hazret-i Fâtıma kız okulu, Ömer bin el-Hattab, Ebû Hanife, İmamı Gazalî, Abdülkadir Geylanî, İmkamı Rabbanî liseleri olamaz.
Okullara seçmeli Kur'an-ı Kerim dersleri konulması, iktidarın din hürriyeti konusunda attığı küçük adımlardan biridir.
Zaten bu dersi hakkıyla okutacak yeterli sayıda kaliteli ve uzman öğretmen var mı, o da şüpheli.
Kur'an dersinin kitaplarını kimler yazacak.
Mason Afganî'nin bağlıları ve hayranları yazacaksa, vay başımıza geleceklere!..
Kur'anın hakkıyla okutulup öğretilebilmesi için bu derslerin mutlaka icazetli Ehl-i Sünnet ve Cemaat uleması ve fukahası tarafından yazılması gerekir.
Müslüman halkın din hürriyetine, Kur'an derslerine kimler karşı çıkıyor?
Egemen azınlıklar karşı çıkıyor... Kimlerdir bunlar?
Kripto Yahudiler... Kripto Hıristiyanlar... Ateistler... Fanatik Kemalistler... Resmî ideoloji fanatikleri... Vesayet rejimi hayranları...
Fazla korkup tedirgin olmalarına da lüzum yok.
Otuz yıldır bütün okullarda mecburî din dersi veriliyor da ne oldu?
Bu Müslüman memlekete din hürriyeti, devletten ve rejimden tamamen bağımsız gerçek İSLAM MEKTEPLERİ açılmadıkça gelmez.
Bu okullarda, (yatılıysa) günlük beş vakit namaz, yatılı değilse ders saatlerine tesadüf eden namazlar, bütün öğrenciler tarafından, okul camiinde, okulun sarıklı ve cüppeli imamının ardında cemaatle kılınacaktır. Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray Sultanîsinde (lisesinde) olduğu gibi.
İslam Mekteplerinde haftada beş buçuk gün (cumartesi öğleye kadar) eğitim yapılacak ve her gün ilk ders din, Kur'an, ahlak dersi olacaktır.
Bu okullarda Osmanlıca (seçmeli değil) mecburî ders olarak okutulacaktır.
Bu okullardaki eğitim seviyesi dünyanın en kaliteli liselerinin ayarında, hattâ üstünde olacaktır.
Uluslararası öğrenci yarışmalarında, İslam Mektebi öğrencileri sosyal, edebî, tarihî, felsefî, sanatla ilgili kültürde hep birinci olacaktır.
İslam Mekteplerinde yazılı ve edebî gerçek Türkçenin yanında en az üç yabancı dil öğretilecektir.
Dinsizler şu yazdıklarımdan dehşete düşmesinler. Çünkü şu anda Türkiye Ehl-i Sünnet Müslümanlarının, istisnalar dışında, böyle okullar açıp idare edecek kapasiteleri yoktur.
Türkiye'nin kurtulması ve yücelmesi, Ortadoğu'nun Almanya'sı veya Japonya'sı olabilmesi için böyle okullar lazımdır.
İslam mekteplerinden İslamcı değil, vasıflı ve örnek Müslümanlar yetişecektir.
İslam mektepleri bir cemaatin, tarikatın, hizbin, fırkanın, grubun, kliğin, sektin değil Ümmetin okulları olacaktır.
İslam Mektebi öğrencileri Kitabullahın birkaç cüzünü ezbere okuyabilecektir.
Bu okulların talebeleri hangi sınava, hangi yarışmaya girerlerse birinci olacaklar, bütün ödülleri kazanacaklardır.
İslam Mektebinde okuyan çocuklar, senede iki bayram dışında tatil yapmayacaklar, gece gündüz planlı ve programlı şekilde adam olmak; dine, millete, vatana, insanlığa hizmet etmek için takat ve vüs'atlerinin yettiği kadar çalışacaklardır.
İslam düşmanları böyle okullardan korksunlar...
Tevhid-i tedrisat eğitimi ülkeyi bugünkü hale getirdi.
Müslümanları Tevhidî eğitim, İslam Mektepleri kurtarır ve yüceltir.
Mehmet Şevket EYGİ - 01 Nisan 2012 Pazar
Din eğitimi'yle kavga
Ülkemizde, başlangıcı eskilere dayanan bir 'kavga' yaşanıyor. Bu kavgayı, 'din eğitimi kavgası' olarak isimlendirmek her halde yanlış olmaz. Millet, "kendime ve çoluk çocuğuma istediğim kadar ve istediğim şartlarda din eğitimi vermek, verdirmek istiyorum" demiş.
Türkiye'nin idarecileri ise, "Dur bakalım! Ne kadar din eğitimi alman gerektiğine ben karar veririm. Ancak benim istediğim kadar ve şekilde bu eğitimi alabilirsin. Daha fazla talepte bulunursan, seni 'mürteci' ilân ederim" demiş ve bu politika yıllarca uygulanmış.
Tabii ki din eğitimi en temel insanî hak ve ihtiyaçlardan biri olduğu için, bu eğitimin verilmediği nesiller, sonraki yıllarda bu eğitimi vermeyenlerin bile başını ağrıtmaya, canlarını sıkmaya başlamış. Köylerde ve şehirlerde cenazeleri kaldırabilecek kadar olsun din bilgisine sahip olan insanlar bulunamamaya başlamış. Bir yandan da hiç bir nizam ve intizam tanımayan 'anarşist'ler ortaya çıkmış. Bütün bir milleti din eğitiminden mahrum bırakanlar yaptıklarının yanlış olduğunu kısmen kabul etmişler ve "kontrol altında bir din eğitimi" verilmesine müsaade etmeyi planlamışlar. Fakat milletimiz, bu 'kontrol altında eğitim'i tasvip etmemiş, yeterli görmemiş ve hakkı olan daha fazlasını istemiş. 1950'deki sandık neticelerini biraz da böyle okumakta fayda var.
28 Şubat 1997 sürecinde yapılanlar da, din eğitimini engellemeyi hedefleyen adımlar olarak tarihe geçti. Bugün şaka gibi gelebilir, ama o süreçte ilköğretimi bitiremeyen çocuklarımızın yaz tatilinde olsun, camilere gidip Kur'ân-ı Kerim okumayı öğrenmesi yasak idi! Ne için? "Ne kadar din eğitimi almanız gerektiğine ben karar veririm" diyen yönetici ve bürokratların keyfi için!
Postmodern darbenin bu noktada ördüğü duvarlar büyük ölçüde yıkıldı, ama hâlâ atılması gereken adımlar var. Meselâ, Kur'ân-ı Kerim dersi (seçmeli olarak) şimdilik sadece 5. ve 9. sınıflarda var. Niçin 1. sınıfta, hatta anaokulu sınıflarında olmasın? Kabul etmek lâzım ki eğitim, anaokulunda bile başlamaz. İnancımıza göre eğitim, doğumla, hatta daha öncesinde, anne karnında başlar. Bir adım daha atalım: Eğitim, dededen, nineden, anneden, babadan başlar. 'Söz'de başlar, düğünde başlar, nikâhta başlar. Çünkü inancımıza göre hayat bir bütündür ve 'din' bu bütünün her anıyla, her safhasıyla ilgilenir. Dolayısı ile eğitimi sadece okullara bile bırakamayız. En büyük okulun aile olduğu sadece 'söz güzeli' değildir. Aileye gerekli emeği vermeyenlerin okulları da çocukları iyi eğitemez. Bu açıdan bakıldığında 'din eğitimi' de ailede, çocukların doğumuyla başlamalı. Ancak bu "Din eğitimi evde başlasın, evde bitsin. Okullarda din eğitimi verilmesin!" anlamına gelmemeli. Çocuklarımız okula adım attığında da, ailede başlamış olan din eğitimi devam edebilmeli. Hiç değilse bu imkân isteyene verilmeli.
Bu cümleden olarak Türkiye Camii ve Kur'ân Kursları Dernekleri Federasyonu, "Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı" derslerinin ilkokul 1. sınıftan itibaren verilmesini istemiş. Muhtemelen bu tesbite de itiraz edenler çıkacaktır, ama itiraz edenlerin unuttukları bir gerçek var: Avrupa'nın bir çok ülkesinde dinî eğitim anaokulunda başlıyor.
Milleti yanıltarak iş görenler, başka ülkelerdeki okullarda dinî eğitim verilmediği havasını, yalanını dillendirirler. "Çağdaş Avrupa'da böyle şeyler yok. Kur'ân öğretilmesi laikliğe aykırıdır" derler. Onlara göre "Ezan-ı Muhammedî" de 'gizli' okunmalıdır, ama bugün Avrupa'nın bazı ülkelerinde 5 değilse bile 3 vakit ezan okunan camiler vardır. Dününün ki bunlar, nüfusun ekseriyetinin Hıristiyan olduğu ve aynı zamanda "İslâm korkusu"nun körüklendiği ülkelerde oluyor.
Tarih şahittir ki, 'din ve din eğitimi ile kavga' edenlerin elleri ve kolları kırılmıştır. O halde 'kavgacılar' tarihteki yanlışları tekrar etmesinler ve milletin arzu ettiği ölçüde dinlerini ve diyanetlerini öğrenmeleri önündeki barikatları kaldırsınlar...
Faruk Çakır.Haber Vaktim.com