Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Mehmet Şevket Eygi Bey'in Günlük Yazıları => Konuyu başlatan: Mücteba - 08 Şubat 2012, 13:24:24

Başlık: Laik İslam Türeticileri
Gönderen: Mücteba - 08 Şubat 2012, 13:24:24
Laik İslam Türeticileri

BİRTAKIM aykırı ilahiyatçılar ve İslamcılar şimdi de laik/seküler İslam modası çıkartmak istiyor.

Eski hikayeler... İslam devleti yokmuş... Vaktiyle Mısır'da Abdurrazık adında biri İslam devletini inkar eden bir kitap yazmış ve ulema tarafından şiddetle tenkit ve takbih edilmişti.

Şu anda Türkiye'de güçlü ve yeterli bir ulema sınıfı yok, bizim aykırı ilahiyatçılar ve İslamcılar meydanı boş bulup kuru sıkı atıyorlar.

Dilimiz alışmış, İslam dini diyoruz. İslam deyince yanına din kelimesini eklemek gerekmez.

Arap alemindeki İslamcı aktivistler, "İslam din ve devlettir" diyorlar. İslam'ın devleti, zaten İslam kelimesinini içindedir.

Osmanlı din ü devlet dermiş.

İslam'da din ve devlet, din ve dünya, dünyevî ve ruhanî ayırımı yoktur.

İslam bir bütündür ve bütün beşerî faaliyetlerle ilgili hükümleri vardır.

Allah temizlik işlerine, ibadetlere, namaza, oruca, ahlaka dair emirler, yasaklar koyacak, öğütler verecek ama siyaset, devlet, dünya işlerine karışmayacak. Ne saçma bir düşüncedir bu. İslam alimleri, bilgeleri, münevver kişileri İslam'da devlet idaresine dair nice kitap yazmıştır.

İslam sekülarizmi kesinlikle kabul etmez.

Bir Müslüman dinine ne kadar sıkı şekilde bağlıysa ve onun hükümlerini hayatına eksiksiz uyguluyorsa o derecede iyi bir dindardır.

Dinden uzaklaşma aydınlık değil, karanlık ve kaos getirir.

Müslüman bir homo religiosistir.

İslam tevhid dinidir. Allah'a imanda tevhid, beşerî faaliyetlerin tanziminde tevhid.

"Benim dinim imanım İslam, medeniyetim Avrupa medeniyeti" diyen kimse ne büyük bir çelişki sergilemektedir.

Ateistler, çağdaşlar, İslam karşıtları var güçleriyle Müslümanları laik ve seküler yapmaya çalışıyor.

Biz Müslümanlar ise var gücümüzle Kur'an, Sünnet, Şeriat ve İslam ahlakı hüküm ve ilkelerine sarılmalıyız.

Bir Mason, Türkiye'nin masonik prensiplere göre idare edilmesini isteyecek, lakin ben bir Müslüman olarak İslam prensiplerine göre idaresini isteyemeyeceğim. Böyle hürriyet, böyle eşitlik olur mu?

Tekrar ediyorum:

İslam devleti vardır.

İslam'da din ve dünya, din ve devlet ayırımı yoktur.

Asıl soru şudur:

Nasıl bir İslam devleti?

Şehirli ve medenî olmayan, bedevî zihniyetli, ilim, irfan ve ahlakları yetersiz; Kur'anı, Sünneti, Şeriatı, tarikatı bilmeyen, karakteri düzgün değil, mürüvvetsiz ve fütüvvetsiz, nefs-i emmarelerine tapan kimseler elbette İslam devletini kuramazlar ve hasbelkader kurulsa ve başına geçseler de idare edemezler..

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ve Selef-i Sâlihînden sonra İslam devletinin âqil kişileri ve bunlardan oluşan değişmez şûrası vardır. Birkaçını sayayım:

Abdülkadir Geylânî... Ahmed- er-Rufaî... İmamı Rabbanî... İmamı Gazalî... Selahaddin Eyyubî... Şeyh-İmam Şâmil... Ve bu ayarda yüz kişi...

Gerçek İslam devleti, bu büyük zevattan mânevî nasihat alan, onların rehberliği ile hareket eden; âdil, insaflı, mürüvvetli, fütüvvetli, muttaqi, muhlis, aydınlanmış, aydınlatan, kendisi doğru yolda, başkalarını yola getiren kimselerle kurulur.

İslam'da din siyasete ve şahsî menfaate kesinlikle alet edilemez.

İslam'da, siyaset dine alet edilir.

İslam devletinde din ve maneviyat büyükleri devlet büyüklerinin ayağına ve kapısına gitmez, devlet onların ayağına gelir.

Adı İslam da olsa, bir düzen âdil değilse, o gerçek İslamî düzen değildir.

Adı İslam ama adamlar iktidarı kapmış, malı götürüyor. Böyle bir düzen adı İslam olan kendisi İslamî olmayan bir düzendir.


Mehmet Şevket EYGİ - 8 Şubat 2012 Çarşamba
Başlık: Ynt: Laik İslam Türeticileri
Gönderen: mazhar - 31 Mayıs 2012, 07:04:16


İmansız Müslümanlar İslamsız Müminler  




Para, koltuk, imkanlar, rahat, tehdit algısından kurtulma...

Bu saydıklarıma merhale merhale kavuşan Müminlerin bir kısmında içten içe baş gösteren çözülme ve çürüme, İslam Alimlerini "İmansız Müslümanlar" konusunu daha derinden araştırmaya itmiş görünüyor.

Bugüne dek yüksek baskı ortamı ve Müminlerin merkezde değil çevrede bulunmaları nedeniyle bu konu -İslam literatürünün içinde olsa da- pek konuşulmadı. (İttihatçılara İslamsız Mümin diyen İslam alimleri dönemi hariç)

İslamcıların İslami pratiğinin olmaması, konuşulan ama pek de yazılmamış bir alandı bugüne dek.

Son yıllarda özellikle Türkiye bazlı değişen şartlar nedeniyle fakihlerin üzerinde ciddiyetle durduğu bir konu bu.

El Kaide üzerindeki tartışmada Ezher'de bu son derece derin biçimde masaya yatırıldı.

Uluslararası alanda da ciddi araştırmalara konu oldu.

El Kaide üyelerinin dini yaşantılarının olmayışına ilişkin Olivier Roy, bunları 70'lerin anarşist gruplarıyla benzeştirdi ve İslam'ın sadece bu insanları sistem karşıtlığında birleştirdiğini savundu: "İslam sadece bir ideolojidir, imana göre hayat ikincil bir konudur..."

Türkiye'deki İslamcıların ise, sadece adlarının "İslamcı" kalıp, kendilerinin sekülerleşmesiyle ilgili olarak Cihan Tugal'ın Pasif Devrim adlı kitabında ilginç tespitler var.

Pek çok yönden eleştirilebilecek kitap, özellikle Müslümanların kapitalistleşmesi ve sekülerleşmesi üzerinde duruyor.

Kapitalizm tarafından absorbe edilmiş Seküler Müslümanlar, sermayenin pasif devrimidir.

Müslümanlığın sadece taraftarlığını yapan, başörtüsünü, din ve inanç özgürlüğünü savunan, İslamiyet'le ilgili bir hakaret olduğunda buna cevaplar veren; ama amele yönelik İslamiyet'in ibadet yönünü hayatına geçirmeyen bir İmansız Müslüman sınıfı sözkonusu olan.
 
 
Bütün peygamberler "Allah'a, Ahiret gününe iman ve salih amel" üzerinde durdular.

İmansız Müslümanlar ise imansız teslim olanlar sınıfına girerler.

Hucurat Suresi'nde "Bedeviler 'Biz imana erdik' derler. Deki: 'Siz (daha) imana ermediniz, teslim olduk demeniz daha doğrudur. Çünkü iman henüz kalplerinize girmiş değil."

Teslim olmayla iman etmiş olma arasındaki fark çok önemli.

Kalbe girmiş bir imanın göstergesi ameldir zira.

Allah'a kalben inanmış birinin namaz kılmaması mümkün görülmez.

Ahiret'te kurtuluş için iman ile salih amel beraberliği İman-İslam beraberliği olarak görülür ve şart statüsündedir.

İmansız Müslümanların olduğu bu nedenle ittifaken kabul edilen bir görüştür.

Günümüzde kendilerini "Seküler Müslüman" olarak tanıtanlar ise ayrı bir kategoridir.

Pazarları kiliseye gitmeyenlere Seküler Hıristiyan denmesiyle başlayan bu tanımlama günümüzde İslamiyet'e uygulanmıştır.

Bu tabir siyaset bilimi açısından kullanılır.

Lakin, İslamiyet'in içinde herhangi bir yere oturmaz.

Zira İslamiyet, günümüzün Hıristiyanlığından tamamen farklıdır.

Kur'an'ı süsleyip duvara asmanız Rab katında bir şey ifade etmeyeceği gibi, süslü cümlelerle "Seküler Müslüman" olmak da bir şey ifade etmez.

Tek ifade ettiği şey ise 28 Şubat'ın başarılı olduğudur.

28 Şubat'ta ezildiği ve hor görüldüğü ortamda namazını aksatmayan pek çok ismin; şimdi yüksek ücretler, makamlar ve mevkiler içinde rahatta olduklarını ama namaz kılmadıklarını görüyoruz.
[/color
] İşte bunlar mümin sınıfından "İmansız Müslüman" sınıfına gerilemiş olanlardır.

Genel Müdür, Genel Yayın Yönetmeni, Ankara Temsilcisi, Milletvekili, Vali, Emniyet Müdürü olmanız önemli değildir.

Namaz kılmanız önemlidir.

İman ve salih amel...

Dünya onların, ahiret bizim olmalıdır.

Ezilmiş, hak ettiği makam verilmemiş ama imanından ve ibadetinden zerre kadar taviz vermeyen bir memur, alnı secdeyi unutmuş bir genel müdürden evladır.

Dolayısıyla dün İslamcı olup bugün twitterdan rakı içtiğini reklam edip yeni mahallelerine yaranmaya çalışanlar Hucurat Suresi'nin 14. ayetinin muhatabıdır.


Yener Dönmez. Haber Vaktim.Com