"Her varlık kusursuz yaratılmıştır"
Kur'an-ı Kerim'de Doksanıncı sûre Beled Sûresi'dir. Bu sureyi fırsat bulduğunuz ilk anda okumanızı tavsiye ediyorum. Sure 20 ayetten müteşekkildir. Beled Suresi bize insanın kusursuz yaratıldığını beyan ediyor.
Hani insanlar gözleri görmeyene, eli kolu vazife yapmayana, bacağı topal olana "ÖZÜRLÜ" diyorlar ya bu Allah (c.c.)'a yapılmış en büyük iftiralardan biridir. Allah'ın yaratma sıfatında eksiklik bulmadır. Allah (c.c.) Hâlık (Yaratan)dır. Yarattığı hiçbir şeyde ne eksiklik ne de kusur yoktur. Böyle insanları son zamanlarda tarif ederken "engelli" kelimesiyle ifade ediyorlar. Bu kelime isabetli bir tespittir. Ne o durumda olanı, ne de Yaratıcı'yı bu kelime incitmez.
Allah (c.c.) Beled Suresi'nde bu gerçeği açıklar. Bu surede insanın:
* Yaratılışından,
* Onun bazı davranışlarından,
* İnsana verilen üstün vasıflardan,
* Vasıflarını iyiye kullananların mutlu geleceklerinden söz edilir.
Mahlukat içinde bütün varlıklar kusursuz yaratılmıştır. Allah'ın yarattıklarında zinhar kusur/eksiklik bulamazsınız. Şu kusurlu, bu eksikli, şunda iğrençlik var diyenlerin beyinlerinde, bakışlarında, kavrayışlarında ve ifadelerinde kusur vardır. İnsan kusuru ve eksikliği kendinden aramalıdır. Anlayan kusurunu giderir ve anlayışını değiştirir. Böyle bir durum fazilettir. Bu fazileti göstermek adam gibi adamların harcıdır.
Engellilerden bakıma muhtaç olanlar vardır. Böyle durumda olanlar için Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz devlet başkanı olarak: "Bakıma muhtaç olanların sorumluluğu bize aittir." buyurarak kıyamet sabahına kadar gelecek Müslümanların bu hususa dikkatlerini çekmiştir. (Buhari, Ferâiz 25)
Kimse engellinin halini sebep sayarak onlarla alay edemez. Ederse bedelini öder. Böyleleri için Peygamberimiz (s.a.v.): "Kardeşinin derdine sevinip gülme. Sonra Allah ona merhamet eder de, seni onun sahip olduğu derde müptela kılar." buyurmuştur. (Tirmizi, Kıyamet 54, 4/6620)
İslam devletinin hakim olduğu dönem ve bölgelerde engelli ve mağdur kimselere çalışabiliyorlarsa iş, yoksa devlet hazinesinden yoksulluk veya engellilik maaşı bağlanmıştır. İslam toplumunda engelliler asla horlanmamıştır. Çalışamayan kimsesiz engelli ve mağdurlar için:
* İmarethaneler,
* Aş ocakları,
* Koruma yurtları,
* Dârulacezeler,
* Şifa yurtları... gibi müesseseler yapılmış, istifadeye sunulmuştur.
Sultan İkinci Abdülhamid Han kendi servetinden 72 bin altın sarfıyla Darulaceze müessesesini kurmuştur. Bugünkü akıl hastanelerinin temelini oluşturan Daruşşifalar da buna benzer amaçlar için, ama sadece İslam toplumunda vücuda getirilmiş müesseselerdendir. Günümüzde bu hizmetlerden mahrum kalan engelliler dilencilik sınıfını doğurmuştur. Bugün köşe bucaklar kendilerine engelli süsü veren dilencilerle doludur. Müslüman şefkat ve merhametini sömüren bir sınıf doğmuştur: Dilenciler sınıfı. Bu kanayan yarayı devlet mutlaka dindirmelidir.
Mehmet Şevket EYGİ - 3 Aralık 2011 Cumartesi