MUSTAFA Armağan "Ayasofya Kime Satıldı?" başlığıyla yazdığı önemli yazıda Ayasofya'nın ibadete kapatılmasının hazin hikâyesini aktardı.
Şöyle ki; Ayasofya hâlâ Fatih Sultan Mehmed Vakfı'na ait, konunun muhatabı ise Vakıflar Genel Müdürlüğü. Üstelik yürürlükteki Vakıflar Kanunu hâlâ, bir vakfın, vakfedenin koyduğu amaçlar dışında kullanılamayacağını emrediyor.
Vakfeden ne demiş?
"Kim ki batıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya vakfın değiştirilmesi ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksat ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kastederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun..."
Çok sert, öyle değil mi?
Lakin, aynı zamanda vasiyet olan bu sözler, vız gelir tırıs gider muamelesi görmüş.
1934'te bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii müze yapılmış...
Gerekçeye de alay eder gibi, "Şark âlemi çok sevinecek" diye yazmışlar.
Mustafa Armağan başlıkta sorduğu soruyu yanıtlamıyor, çünkü yanıt aslında yeterince açık. Ayasofya Batı'ya satılmış dostlar. 1934 yılında, kimbilir hangi konjonktürel nedenlerle iyi geçinmemiz gerektiği düşünülen Yunanistan üzerinden...
Şimdi, bu mesele ister istemez insanı farklı sulara yelken açmaya sevk ediyor.
1- An itibarıyla altında Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün imzalarını içeren bir kanun hükmünde kararnameyle Ayasofya, Fatih'in vakfiyesinde murat ettiği amaca muhalif olacak şekilde Müslümanların ibadetine kapatılmış vaziyette.
2- Yine an itibarıyla, başımızda "halkın milli ve manevi değerleri" konusunda son derece hassas bir iktidar var, Cumhuriyet'in tek parti dönemiyle yüzleşmeye ant içmiş bir hükümet. CHP'nin halkı rencide eden uygulamalarını deşifre eden, onu "milli irade"ye uygunluk kriterleri üzerinden sürekli sigaya çeken bir hükümet.
3- Aynı hükümet Standard & Poor's'a haddini bildirebiliyor; halkı cahil olarak gören Batılı hal ve düşünce tarzlarına ikna etmek için konumlandırılmış bürokratlara da sanatçılara da açıktan tavır alabiliyor. Türkiye'nin bölgede hiç olmadığı kadar söz sahibi olduğuna bizi ikna ediyor. Yükselişi Avrupa'nın kekeleme dönemine denk geldiği için dünya çapında da öne çıkıyor ve göz dolduruyor.
4- Ancak bütün bunlara rağmen şüpheler dinmek bilmiyor.
İstanbul Baro Başkanı, Türkiye'nin "işgal" altında olduğunu iddia edebiliyor misal.
Muhalefet partisi 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkarma yapmaya filan hazırlanıyor.
Suriye konusunda hükümetin; "küresel güçlerle iyi geçinme" bahsinde İslami kesimin en büyük sivil toplum hareketinin dışarlıklı destekler, ihaleler aldığı yolundaki tezler, iddialar tükenmek bilmiyor.
O halde sizce de "Madem öyle, Ayasofya için ezan vakti gelmiş de geçiyor" demenin zamanı gelmemiş mi?
Türkiye içinde olduğumuz zaman diliminde "Batı" karşısında hiç olmadığı kadar söz sahibiyse, ama birileri buna inanmamakta ısrar ediyorsa, o birilerinin iddialarını boşa çıkarmanın yolu bellidir:
Batı'ya göz kırpmak, jest yapmak için ibadete kapatılıp müzeye çevrilen Ayasofya'ya orijinal statüsünü geri vermek.
"Yapılan jest geri alınmaz" deniliyorsa, ona da hal çaresi bulunur. Müze vasfı korunarak, temel bölümlerin bazıları ibadete açılabilir, o dahi iş görür. Yeni Türkiye için bunu yapmak çok zor olmasa gerekir.
Böylece hem Türkiye'nin, özellikle bölgedeki faaliyetlerinde ve politikalarında bağımsız hareket edip etmediği konusunda şüpheleri olanların endişeleri izale edilmiş olur, hem de "Şark âlemi" bu kez gerçekten "sevinir"; milletin kültürel kodlarına sinmiş ve aslında hâlâ üstesinden gelinememiş "yenilmişlik" hissi ve yarası tedavi edilir.
Bu girişim Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması talebine öteden beri iyi gözle bakmayanların huzursuzluğunu da açığa düşüreceğinden, hükümet gayrimüslim vatandaşlarını tatmin etmek açısından pürüzsüz bir zemin elde etmiş olur.
"Maalesef Ayasofya nazik bir mesele, o konuda yetki bizde değil" denilirse o zaman da şunu anlamış oluruz: Burnumuzun dibinde bile boyumuzu aşan işler var ve çalınan davullar gerçek bile olsa, düğün başkalarının...
Nihal Bengisu Karaca
İznik Ayasofya'da 91 yıl sonra ilk teravih
Geçtiğimiz Kurban Bayramı namazında ibadete açılan Bursa İznik Ayasofya Camisinde, 91 yıl sonra ilk teravih namazı kılındı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kararıyla geçen yıl Kurban Bayramı'nda ibadete açılan İznik'teki "Ayasofya Camii"nde (Orhan Camii) yıl sonra ilk teravih namazı kılındı. Bizans kaynaklarında adına ilk kez 787'de rastlanan Ayasofya Kilisesi, 1331 yılında şehrin Orhan Gazi tarafından fethedilmesinin ardından camiye dönüştürüldü. Orhan Gazi Vakfı'na tescil edilerek 1920 yılına kadar cami olarak kullanılan tarihi bina, 1920 yılında Yunanlıların işgal ettikleri İznik'i terk ederken yakıp, yıkmalarının ardından 2007'ye kadar atıl vaziyette bırakıltı.
2007 yılında yapılan tadilat sonrasında 6 Kasım 2011'de Kurban Bayramı namazında ibadete açılan Ayasofya Camii'nde o tarihten bu yana beş vakit namaz kılınmakta. 91 yıl aradan sonra Teravih namazı kılınan Ayasofya Camisine akın eden vatandaşlar tarihi camide ibadette bulunmanın mutluluğunu yaşadı. 7’den 70’e camiye akın eden İznikliler, yıllar sonra tarihi binada teravih kılmanın mutluluğunu yaşadı.
Ayasofya Camii imamı Mehmet Şahin’in namaz öncesi vaaz verdi. Namaz saati yaklaştıkça vatandaşlar camiye akın etmeye başladı. Camiye gelen vatandaşlar 91 yıl sonra Ayasofya Camisinde teravih namazı kılınacak olmasından dolayı kendilerini mutlu hissettiklerini belirttiler. 91 yıl sonra bu camide ilk teravihi kılacak olmanın mutluluğunu yaşadıklarını belirten cemaat bir zamanlar bunu hayal dahi edemediklerini belirttiler.
Ayasofya Camii'nde yıllar sonra teravih namazının tekrar kılınırken, cami günler öncesinden teravih namazı için hazırlandı. Temizlik başta olmak üzere ses sistemleri kontrolden geçirilen Ayasofya Camii'nde kadınlara da yer ayrıldı. Erkekler için cami içinde 200 kişilik alan bulunurken, kadılara da 100 kişilik yer ayrıldı. Sıcak havalara denk gelen Ramazan’dan istenildiği takdirde 500 kişi de cami avlusunda teravih namazı kılabilecek.
HIRİSTİYANLIKLA İLGİLİ 7. KONSÜL BURADA TOPLANDI
İznik Ayasofya Camii, İznik'in tam ortasında, surlarla çevrili kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde inşa edilmiş. Hıristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı 7. Konsül 787 yılında bu kilisede toplandı. 1331'den sonra Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürüldü. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ise Mimar Sinan tarafından bir mihrap ilave edilerek yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturuldu. 2007 yılında yapılan restorasyon öncesi minareye dönüştürülen çan kulesi çok harap ve yıkık durumda iken onarıldı. Ayasofya Camisine özellikle yabancı turistler yoğun ilgi gösteriyor
Haber 7.com
'Ayasofya cami olsun' eyleminde gerginlik
Trabzon’da Ayasofya Müzesi'nin camiye dönüştürülmesini isteyen bazı sivil toplum örgütü mensupları, müze önünde açıklamalarda bulundu.
Bu isteğe karşı çıkanlar ile müzenin camiye dönüştürülmesini isteyenler arasında gerginlik oldu.
Ayasofya Müzesi'nin camiye dönüştürülmesi tartışmaları, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın İstanbul’da bir açılış töreninde yaptığı konuşmanın ardından başladı. Arınç'ın, Trabzon'daki Ayasofya Müzesi'nin camiye dönüştürülerek ibadethaneye açılacağını söylemesi, Trabzon'da destek görürken, bazı kesimler tepk gösterdi.
Bazı sivil toplum örgütlerine mensup yaklaşık 20 kişi bugün Ayasofya Müzesi önünde toplandı, Arınç’ın açıklamalarına destek vererek Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesi gerektiğini savundu. '500 yıllık cami müze kalamaz' ve 'Ayasofya müze değil camiidir' yazılı dövizler taşıyan grup yapılan açıklamaları ardından dağılırken, müze çevresinde oturan bazı kişiler ile esnafların tepkisine maruz kaldı. Camiiye dönüştürme fikrini eleştiren esnaf ve vatandaşlar ile müze önünde açıklama yapan grup arasında kısa süreli gerginlik oldu. Ayasofya Müzesi’nin kent turizmine önemli katkıları sağladığını belirten mahalle sakinleri müzenin camiye dönüştürülmesinin çok yanlış olacağını dile getirdi. Grupta bulunanlar, açıklamaların ardından dağıldı.
Bu arada, eylem sırasında Ayasofya Müzesi'ne girmekte güçlük çeken turistler ise, eylemin ardından müzeyi gezebilme fırsatı buldu.
DHA
” Ayasofya'nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. Her mâna, her hikmet, her münasebet Ayasofya'ya bağlı... Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 70 milyon ve altındaki 30 milyon Müslüman’ın semâları tutuşturan lanetine hedef olmaktır...
Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem!
Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.
Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek...
Ayasofya açılacak! Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak...
Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak...
Bekleyin gençler! Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır.
Fatih ve Onun Yeni Nesline Selam!
Ayasofya'da yetki kimin?
(http://www.mimarsinaneserleri.com/fotograf_albumu/Istanbul_Ayasofya_Camii/slides/Istanbul_Ayasofya_Camii_4.jpg)
Bazıları kızacak belki. İki de bir aynı konuyu gündeme getirdiğim için. Fakat bu mesele Türkiye'nin bağımsızlığı ile ilgili bir meseledir. Türkiye'de birçok mevzu gibi bu da bir müddet gündeme geldi, sonra unutuldu.
Ayasofya meselesi, her yıl Mayıs ayında gündeme gelen basit bir hadise olmamalı. Bakınız, geçenlerde Fener Rum Papazı, Ayasofya Camisinin müze olarak kalması gerektiğini, bunun tartışma konusu bile yapılamayacağını söyledi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2012 Mihraplar Takvimi'nde Ayasofya'dan cami olarak bahsetmişti de herkes sevinmiş ve bunu mabedin ibadete açılacağına yorumlamıştı. Anadolu Gençlik Derneği de geçtiğimiz Mayıs ayında binlerce kişi ile Ayasofya önünde namaz kılmıştı. Mabedin gerçek kimliğine kavuşturulması için dualar edilmişti.
Ayasofya ile ilgili yazdığım son yazıda "Ayasofya Camisinin ibadete açılması, Türkiye'nin tam bağımsız olduğunun bir ispatıdır." diye yazmıştım. Hakikat aynen öyledir.
Ayasofya Camisinin aslına tekrar dönmesi için birtakım resmî işlemler de yapılmıştı. Sümela Manastırı başta olmak üzere müze kapsamındaki birçok kilise ve manastırın ayinlere açılmasından sonra BBP de Kültür Bakanlığı'na bir dilekçe vererek Ayasofya Camisinde bayram namazı kılmak istediklerini belirtmişlerdi de bu istek reddedilmişti.
Demek ki Türkiye Ayasofya Camisi'ni ibadete açmaya hem yetkili değil hem de muktedir değildir. O hâlde ne yapılması gerekir? Mesela Yunanistan Hükümeti, White House ya da AB Parlamentosuna dilekçe ile müracaat edilse sonuç ne çıkar bilinmez, ama sanırım yetki ve iktidarı oralarda aramak gerekir.
Milletimiz iyice duyarsızlaştı. Ayasofya Camisi'nin ibadete açılıp açılmaması başta olmak üzere birçok problem kimsenin umurunda değil. Refah, zenginlik arttıkça insanlarımız aymazlaştı.
Zenginleşen halkın kaybedecek çok şeyi olur. Dolayısıyla etliye sütlüye karışmadan işini yürütmek ister. Hassasiyetleri azalanlar işin kolayına kaçar, kendilerini sorumluluktan azade sanır. Oysa bu aşamadan sonra bütün sorumluluk kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlardadır. Hangi STK halkı, Ayasofya için meydanlara çağırdı? Öyle bir dertleri yok ki. Derdi olmayanlarla aynı yola çıkılır mı?
Belki iddialı bir tez olacak ama şunu belirtmemde fayda var. Nasıl ki bölücü örgütü bitirmek için bdp veya örgüt ile değil İngiliz Hükümeti veya İsrail ile müzakere edilmesi daha uygunsa, Ayasofya'nın ibadete açılması için de Atina Hükümeti veya AB Parlamentosuna müracaat edilmesi gerekir. Bu işin asıl merkezleri orasıdır, vesselam.
Mustafa Durdu. Haber Vaktim.com,Ayasofya,İbadet
Ayasofya'nın manevi kıymeti bin camiye bedeldir
Bir köşe yazarı öfkeden tepiniyor ekranda:"Bu gidişle dinciler Ayasofya'yı bile cami yaparlar."
Tuhaf! Çünkü Ayasofya zaten cami… Hem de Peygamber müjdesi fethin sembolü bir cami…
Hem Peygamber müjdesi, hem fethin sembolü, hem Fatih'in vasiyeti ve emaneti…
Böyleyken, "Ayasofya camii"ni neden hâlâ Müslümanların ibadetine açmıyoruz?
Asıl sorulması gerek sual budur!
Osmanlı Devleti'nin kuruluş amacı İstanbul'un fethi, fethin dayanağı, Peygamber-i Âlişan Efendimiz'in fethe ilişkin müjdesi (Ahmed bin Hanbel'in, Müsned'inde de yer alan; [c.4, s.335] meşhur hadis-i şerif), müjdenin yüreği ise Ayasofya'dır.
Ayasofya'yı sıradan bir "cami" olmaktan çıkarıp sembolleştiren şey budur: Bunun yanı sıra, Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmed'in vakfiyesi olduğunu da hatırlamak gerekiyor.
Fatih, Ayasofya'ya o kadar önem verdi ki, cami kimliğini kıyamete kadar koruyabilmesi için önce tapusunu kendi üzerine çıkardı, sonra da vakfetti. "Ayasofya Vakfı"na gelir olması bakımından da İstanbul'un Okmeydanı semti dâhil, şehrin muhtelif yerlerindeki 2 bin gayrimenkulünü bıraktı.
Fetih ordusu, ilk Cuma namazını bu camide kıldı. Böylece Ayasofya, "fetih Sembolü"ne dönüştü.
Fetihten sonra, Fatih'in verdiği ilk emir, Ayasofya'nın camie çevrilmesi emridir. Bu iç içe girmiş semboller sebebiyle, Ayasofya, Osmanlı Asırlarında çok önemsenmiş, o kadar ki, Ayasofya İmamına saray protokolünde yer verilmiştir.
İstanbul Osmanlıların eline geçtiğinde hem şehir, hem de Ayasofya haraptı. Muhteşem mozaiklerinin çoğu yağmalanmış, altın, gümüş gibi değerli eşyalar, bir zamanlar Bizans'ı kurtarmak için İstanbul'a gelen Haçlılar tarafından yağmalanıp bölüşülmüştü.
Kubbesinin tepesindeki altın haç bile çalınmıştı… Ayasofya birkaç sene daha ihmal edilse kubbe de çöküp gidebilirdi.
Fethin şahitlerinden Müverrih Tursun Bey, gördüğü manzarayı şöyle anlatıyor: "Onun rahnesine taş koyacak bir mimar kalmamış, mamur (sağlam) olarak sadece bir kubbesi kalmıştı. Padişah-ı Cihan (Fatih) bu binayı harab ve yebab (yıkık) görünce, ahır harap olmasun deyü tamirini ve bakımını emretti."
İşte bu yüzden "Ayasofya, Hıristiyan Roma'dan çok bir Osmanlı eseridir" diyen müsteşriklerin (oryantalist) sayısı az değil. Bunlardan Paul Wittek şöyle yazıyor: "Ayasofya'nın, bu muhteşem kilisenin muhafazasını, asırlar görmüş yapının zamanın tahribatına karşı müdafaasını, sırf Türklerin sahip olduğu teknik maharete ve iktisadî kaynaklara borçlu olduğumuzu itiraf edelim."
Kısacası, en başta Fatih olmak üzere, her padişah Ayasofya ile yakından ilgilenmiş, onu ayakta tutacak tedbirler almış, dönem dönem ciddi onarımlardan geçirilmiştir.
Osmanlı'nın ilgisi ve bilgisi sayesinde Ayasofya yeniden hayat buldu. Ayasofya'ya ilişkin onarımlar o kadar detaylıdır ki, bugün, "Ayasofya bir Osmanlı eseridir" demekte, hiçbir mahzur yoktur.
Sözü İstanbul'da yapılması düşünülen yeni camilere getireceğim ve şunu söyleyeceğim: [/color]Bence Ayasofya'yı ibadete açmak, bin tane yeni cami inşa etmekten daha tutarlı, daha yararlı, daha sevaplı ve daha güzel bir iştir.
Böylece hem Peygamber müjdesi tekrar hayata geçecek, hem de Fatih'in vasiyeti yerine gelecektir.
Şu haliyle Ayasofya, "hilkat garibesi" gibi duruyor. Ne yapılış amacına uygun, ne de fetih tefekkürüne: Dolayısıyla ne Müslüman'a yarıyor, ne de Hıristiyan'a…
"Müze" kimliği, âdeta bir "kimliksizlik âbidesi"!
Hıristiyan vatandaşlarımızı incitmemenin bir yolu bulunabilir…
Ancak Müslüman vatandaşlarımızın daha fazla incinmelerini önlemenin tek yolu, Ayasofya'yı namaza açmak suretiyle, fatihlerin secde ettiği yerde, bütün Müslümanların secde etmesini sağlamaktır.
Unutmayalım ki, rahmetli Başbakan Adnan Menderes, fabrika-yol yaparak değil, ezanı aslına döndürerek tarihe geçti…
Müslüman yüreklerde de taht kurdu.
Şimdiki Başbakanımız da Ayasofya'yı aslına döndürerek tarihe geçebilir ve Müslüman yüreklerde taht kurabilir.
Çok da dua alır.
Heyecanla bunun müjdesini bekliyoruz!
Yavuz Bahadıroğlu - Yeni Akit.HaberVaktim.com
Ufuk hala kırmızı, gün nedense doğmuyor.
Bulut yine üstümde, heyhaat yağmur yağmıyor.
Akan bunca kanlı yaş, zulmü hala boğmuyor.
Fakat! Fakat boğacak birgün, bunu sende böyle bil,
Eyyy! Asrın maduru, asrın mazlumu nesil.
Afakı sarmış bugün, bugün ecdat ağlıyor.
Yerde binlerce mazlum, gökte ervah ağlıyor.
Anam, bacım, kardeşim, herkes eyvaah ağlıyor.
Sil bahtsız milletimin, sel olan yaşını sil.
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Karabağda yüreğim karaları bağlarken,
Nahcivanda, bosnada analarım ağlarken,
Mazlumların feryadı sineleri dağlarken,
Kulak tıkayanları, göz yümanları bil.
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Balinaya, martıya ayağa kalkan Dünya,
Müslüman kırılırken sadece bakan Dünya,
Heryanından sahtelik, kalleşlik akan Dünya,
Maskeleri yırtacak bir nesil geliyor bil.
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Tükür kalleş Dünyanın yalan sözüne tükür,
Çifte standardına, iki yüzüne tükür,
Mürai yapısına sahte özüne tükür.
Al önsafta yerini cesur, vakur ve asil.
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Paris şartı, Helsinki, Agik, İnsan hakları,
Müslüman Türkü insan saymaz bunun çokları,
Yamyamlar bile hürken biz oynarız yokları,
Bu esaret zincirin kopsun yiğidim asıl,
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Varsın nemelazımcı ev desin, geçim desin,
Varsın politikacı oy desin seçim desin,
Sen yiğidim apayrı boydasın biçimdesin,
Senin ruhun cevherdir, senin seciyen asil,
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Ayasofyam genemi madur, mazlum kalacak,
Yinemi İstanbulum bana gurbet olacak,
Ervahımın genemi tebessümü solacak,
Çekilirmi bu çile, kopsun yiğidim asıl.
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Yegane ümit sensin, sensin gurur kaynağım.
Sensin iftiharımız, sevinç ve surur kaynağım.
Sensin artık son çare! Sen ey çile yumağım.
Yürü Allah Allah de! Küfleri pasları sil
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Alıntı YapVarsın nemelazımcı ev desin, geçim desin,
Varsın politikacı oy desin seçim desin,
Sen yiğidim apayrı boydasın biçimdesin,
Senin ruhun cevherdir, senin seciyen asil,
Eyyy! gazi yadigarı şehit torunu nesil.
Çok güzel bir şiir paylaşım için eline sağlık...
***********************************
Ağla AyasofyaHani katılmıştın ya Osmanlı toprağına,
Hani gülmüştü yüzün güzel sancağıma,
Hani kulak vermişti çanlar okunan ezana;
Artık ezan sustu sende ağla Ayasofya...
Hani Eyüp Ensari gelmişti ya yanına,
Hani simgeydin ya hritiyan küffara,
Hani sonra eklendin ya camiler kervanına;
Artık sen bir müzesin, ağla Ayasofya......
Adil Ataşcan
*******************************
Ayasofya İle Hasbihal Bir bahar günüydü. Hani âlemin elvan elvan çiçeklerle dolup taştığı, Itrî'nin bestelerinin, kuş cıvıltıları varımda sönük kaldığı günler olur ya, öyle bir gün. Tıpkı o fetih müjdesinin kulaktan kulağa dolaşıp, gönülleri mesrur ettiği kutlu gün gibi. Böyle bir günün seher vakti Ayaşofya'nın yanından geçiyorum. Ne mi arıyorum o vakitte? Yolum düştü. İşte, gelmez olaydım ya. Kimseye görünmeden sıvışmak isterken, sırtıma dokunan bir el silûeti ile irkildim. Geriye döndüğümde, başı sis budanmış karşımda duruyordu. Mahzun ve dolu dolu bakışından utanıp, bakışlarımı kaçırdım. Bu hüzün serencamesinden bir an evvel kurtulmak için medet umarken, nerden çıktıysa; Sultan Ahmet'in semayı delen minarelerinden
Ezan-i Muhammedi başladı. Bu ilahî sâdanın ahengivle bütün alem sanki vecde gelmişti. Derken, uykunun mahmurluğunu üzerinden atan bütün minareler, bir bir bu ilahî koroya iştirak ediyordu. Yer gök bu besteye dem tutuyordu. Bu büyülü alemde terennüm eden tatlı sesin derin hazzından bir an sıyrılıp arkama, tüm haşmetiyle karşımda duran Ayasofya'ya baktım;
"Ama, o da nesi Ayasofya?", "Ne olur yapma", "Hani nerde o endamın, bak yakışmıyor sana"Ama dinlemiyordu Ayasofya. Nasıl dinlesin ki; Yaralı sinesine bir zehirli hançer daha yemişti sanki. O koca gövdesi sarsılıyordu. Ve sonra hıçkırıklar boğazında düğüm düğüm oldu. Şimdiye kadar içine akıttığı gözyaşlarını artık pervasızca salmış; iki gözü iki çeşme, çocuklar gibi ağlıyordu.
Bütün minarelerin sükunete inat, semayı yırtarcasına tekbir getirdiği, Ezan-ı Muhammedi'nin gönüllerde şehbal açtığı, ve ezanların, seher yelinin kanatlarında pervaz edip, sahibine ulaştığı şu anda; dili bağlı, gönlü bağlı Ayasofya'm daha fazla dayanabilir miydi?
Ezan sesleriyle yeri göğü ihtizaza getirmek varken, çaresizliğini yudumlamak ve susmak Ayasofya'yı kahretmez miydi?İşte böyle her ezan vakti, ağzı var dili yok Ayasofya'm hıçkırık nöbetlerine tutuluyor, ölüp ölüp diriliyordu.
Nasıl etkilenmem? Hicranı yüzünden okunan Ulu Mabed'e karşı, vefasızlığın muzdarip kıldığı bir gönül için, bu pek hazin manzara tahammüle gelir mi? Yüreğimin feri sönmüş, dizlerimin bağı çözülmüştü. Perişaniyetimi gizleyip, yere yığılmamak için çabalarken; kırık hissiyatım, ıslak kirpiklerimde birikip taşmış ve Ayasofya'nm kanlı yaşlarına karışmıştı.
Neden sonra yatıştı. Gözyaşları kurudu. Hayali yüzyıllar öncesine, şanlı serdar Fatih ve askerlerini selamladığı, o kutlu mayıs günü kadar eskiye gitti. Hiç bu kadar mesut olmuş muydu acaba? Çehresinde buruk bir tebessüm farkettim. Sonra yüzyıllar boyunca şadırvanından akan suyla abdest alanların, insanı mest eden şırıltısını ve duvarlarına çarpıp gönüllerde ma'kes bulan Kur'an nidalarını hatırladı. Zaman bu nidaları kulaklarından silip atamamıştı...Fersiz bakışlarımı çevirip uzaklaşırken,
"ağla Ayasofya'm" dedim, içimden. Daha kimbilir ne kadar ağlayacaksın...
Hızır gibi kurtarıcı bir elin yetişip dilindeki bağları çözerek, diriltici bir soluk üfleyip; "Haykır Ayasofya'm, gün senin günündür" diyene kadar ağla.Ama;
seni hayasızlara peşkeş çekip, matemlere boğan, seni Frenk Ebrehelerinin kahrolası napak ellerine ram eden biz vefasızları da affet, gönül koyma, olur mu?Çünkü biz seni gerçekten sevdik. Sen yüzyıllarca bizim en asude baharımız oldun.
Bağrımızda açan gül, uçan kuş oldun. Gönlümüzün ziyası, yüreğimizin feri, Fethimizin müjdesi, Fatih'imizin emaneti oldun. İhanet edenler utansın Ayasofya'm... Ufkumuzda hazanın estiği, binbir keşmekeşin uçuştuğu şu günlerde de; hüznümüzdeki sevinç pırıltısı, susuz ruhlarımızda ab-ı hayat şırıltısısın."
Hülyalarımızda uçan güvercin, rüyalarımızda açan ümit tomurcuğusun. Ve biliyor musun "GÖZBEBEGİMİZ"sin. İnsan gözbebeğini böyle mi korur diyeceksin? Ne diyeyim bilmem ki..!
Şayet siz de, bir bahar günü, seher vaktinde, geçerseniz önünden yüreğinizde hissedip elini Ayasofya'nın:
"Gitme ey yolcu, beraber ağlaşalım,
Yüküm tek yüreğin kârı değil, paylaşalım"diyen feryadını duyun ve üç beş dakikalık hasbihali ona çok görmeyin, n'olur!
Sonra da, boğazındaki kör düğümleri bir kılıç darbesiyle çözecek Kutlular Sultanı'ndan ve başı bulutlara değen minarelerine çıkıp semaları fetih toplan gibi "
AllahÜ EKBER" sadalarıyla inletecek Kudsîler'den kucak dolusu müjdeler götürün...
Metin Özdemir / Sosyoloji sizıntı.com.tr.
Ayasofya'yı camii olarak faal edecek olanlar; ancak ve ancak mehdi a.s ve (veya) askerleridir. Kim nederse nedesin. Kimsenin de buna gücü yetmez.
Ayasofya'nın İslam tarihinde ve İslam dinin de ayrı bir yeri vardır. Ayasofya'yı ibadete açmak demek,fetihlerin kapısını da açmak demektir. İnşAllah bir gün gelecek o da olacak. Osmanlı'nın da söylediği gibi İnşAllah bu hizmet MEHDİ (as) askerlerine nasip olur....
Ayasofya camii oldumu?
bu sizce mümkün mü? Kadir mısıroğlundan dinlemiştim ayasofya ibadete açıldığı gün yunanistan türk halkının kutsal atatürkünün kim olduğunu belgeleriyle ortaya döker , bu korkuya kalsa bile ayasofyayı açamazlar diyor...
Biz göremeyizde , bizim evlatlarımız görürler inşaAllah...
Ayasofya'nın ibadete açılması yönünde çalışmalar:
Zincirleri Kıralım
Tüm dünya müslümanları için nasıl ki İstanbul ülkemiz sınırlarını aşan bir tarihi bir misyona sahiptir aynı şekilde Ayasofya da İslam ümmeti için önemli bir semboldür. Kudüs davasına, Mescid-i Aksa davasına sahip çıkan müslümanlar elbette Ayasofya'nın şimdiki konumundan da muzdariptirler. Ayasofya Camii'nin minarlerinden okunacak ezanların şehadetleri tüm müslümanların yüreklerinde bir sürur oluşturacaktır.
Anadolu Gençlik Derneği olarak, 15 Nisan Pazartesi gününden itibaren başlatacağımız kampanya öncelikle tüm Türkiye'ye ve tüm Dünya'ya haykıracağız.
Tüm kardeşlerimizi bu hayırlı çalışmamıza destek vermeye davet ediyoruz.
Aşağıdaki formu doldurarak destek olabilirsiniz.
http://www.zincirlerikir.com/
Ayasofya Fethin Sembolü
Özgür Ayasofya Platformu’nun başlattığı anket çalışmasının ilk sonuçları açıklandı. İlk anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 95’den fazlası, “Ayasofya camidir, cami olarak kalmalıdır.
Özgür Ayasofya Platformu’nun başlattığı anket çalışmasının ilk sonuçları açıklandı. İlk anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 95’den fazlası ‘Ayasofya camidir, cami olarak kalmalıdır’ yönünde oy kullandı. İstanbul’da, Özgür Ayasofya Platformu yetkililerince yapılan ve halen devam etmekte olan anket çalışması kamuoyuyla paylaşıldı. Yapılan açıklamada anket çalışmalarına katılımın yoğun olduğu ve katılımcıların yüzde 95’inden fazlasının Ayasofya’nın yeniden mescide çevrilmesi yönünde oy kullandığı ifade edildi. Katılımcı sayısının kısa bir sürede sekiz bine ulaştığı çalışmada, katılımcılara Ayasofya hakkında çeşitli sualler soruldu. ‘Ayasofya camidir, cami olarak kalmalıdır’ sualine katılımcıların yüzde 95.10’u kesinlikle katılıyorum derken, katılmıyorum diyenlerin sayısı yüzde 3.45’de kaldı. Ayasofya’yı fethin sembolü olarak görenlerin sayısı ise yüzde 93.07 olarak belirlendi. Ayasofya’nın dış baskılardan ötürü kapatıldığını düşünenlerin oranı yüzde 74.64 olarak belirlenirken, katılımcıların yüzde 85.54’ü mescid olan Ayasofya’yı bağımsızlığın ölçüsü olarak gördü. Katılımcıların yüzde 79.64’ü ise mevcut durumun hukuki olmadığını düşünüyor. Yüzde 78.28 Ayasofya’yı ibadete açma yolunda siyasi iradeye işaret ederken, en çarpıcı sonuç ise Ayasofya’nın kapısında yaşandı. Katılımcıların yüzde 92.48’i kapıdaki bilet gişelerini ‘onur kırıcı’ bulduklarını ifade etti.
Özgür Ayasofya Platformu Genel Koordinatörü Tolga Aral, “Anket sonuçlarının fazla söze gerek bırakmadığını’ belirterek, ‘artık bu keyfi uygulamaya son verilmeli ve fethin sembolü olan Ayasofya’mız yeniden ibadete açılmalıdır” dedi. Platformun iletişim koordinatörü Muhammet Oran ise, “Anketimize katılan halkımız içerisinde Ankara, Bursa, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Konya, Sakarya, Samsun, Sivas, Trabzon ve hatta Tunceli illeri azımsanamaz bir yer buldu. Sultan Ahmet Camisi’nin boş kaldığından yakınan başbakanımızın bu durumu nasıl değerlendireceğini merak ediyoruz” şeklinde konuştu. Anket sonuçlarını değerlendiren BBP Genel Başkan Yardımcısı Bayram Karacan da, Ayasofya’yı Türk-İslam medeniyetinin bin yıllık emeğinin sembolü olarak gördüklerini ifade ederek, “Merhum üstat Necip Fazıl Kısakürek’in rahle-i tedrisatından geçen pek çok iktidar mensubuna, üstadın ‘biz kimden neyi istiyoruz?’ Sualini hatırlatmak isteriz” dedi.
YENİAKİT
08 Mayıs 2013 Çarşamba 00:33.Habervaktim.com
Özellikle Anadolu Gençlik gibi bir çok sivil toplum kuruluşunun Fatih’in İstanbul’u fethinin imzası olan Ayasıfya’nın tekrar ibadete açılması için başlattığı imza kampanyaları VE oluşturulan kamuoyu Başbakan Erdoğan’ı açıklama yapmak zorunda bıraktı. Herkes olumlu bir netice beklerken Erdoğan’dan beklenmeyen bir çıkış geldi… Haber şöyleydi:
”Başbakan Erdoğan’a sorulan sorular arasında Ayasofya’nın ibadete açılmasına ilişkin bir çalışma olup olmadığı da vardı.
Erdoğan bu soruya, “Sultanahmet çok boş. Sultanahmet dolarsa Ayasofya’yı da gündeme alabiliriz” şeklinde cevap verdi.”
Alıntı
Bahadıroğlu'ndan Erdoğan'a Ayasofya Uyarısı
Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, Erdoğan'ın ''Sultanahmet, dolsun ondan sonra Ayasofya'ya bakarız'' sözüne itiraz etti.
Mustafa Belevi'nin sunduğu Tarihçe programında ibadete açılıp açılmayacağı tartışılan mekanın dini ve kültürel önemini anlatan Yavuz Bahadıroğlu, "Ayasofya bir cami olmanın ötesinde fethin sembolüdür. Fatih bunu vakfetmiş. Vakfın ihtiyacına uygun bir şekilde açılması gerekir. Ayrıca Fatih'in çok ciddi bir bedduası var. Bundan tüm hükümetler sorumludur. Artık fetih ruhundan intikam almanın sonuna gelinmelidir. O yüzden Ayasofya açılmalı." dedi.
Bahadıroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Ben, 'Sultanahmet, dolsun ondan sonra Ayasofya'ya bakarız, sözüne inanmıyorum. Madem dolması gerekiyorsa o zaman Çamlıca'ya ya da Taksim'e neden cami yapıyorsun? Bence Ayasofya cami olacak. Ama dilerim ki Tayyip Bey yapsın. Çünkü çok uykusuz geceleri oldu. Çok hizmetler yaptı. Bir de İsrail'i 'one minute' çekme iradesini ortaya koyan bir Başbakan, Ayasofya konusunda da 'one minute' çektin. Altı üstüne mi gelir. Bir gelsin. Bakalım altı daha hayırlıdır."
Ayasofya'yı Bizans inşa etti ama o Fatih'in camisidir. Her şeyden evvel simgesel anlamı da çok büyüktür." ifadelerini kullandı.
Bahadıroğlu, Adnan Menderes'i tarihe geçiren en önemli olayın ezan yasağını kaldırması olduğunu belirtirken, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yol, baraj, tren gibi şeylerle tarihe geçemez. Bunun için Ayasofya'yı cami yapması gerekiyor." dedi.
Programda yakın tarihe değinen Bahadıroğlu, tek parti dönemini ve idari yapıyı şöyle anlattı:
"İsmet Paşa dönemi tam bir diktatörlük dönemidir. Atatürk nasıl Ebedi Şef olmuşsa İsmet Paşa da Milli Şef olmuştur. Atatürk öldükten sonrada hemen Cumhurbaşkanı olmuş ve Mustafa Kemal'in fotoğraflarını paradan çıkarmıştır. Devlet şehirlerde polis baskısı, köylerde jandarma baskısı, maliye baskını, vergi baskını denildi mi korkuyorlardı. Jandarma, polis, vergi ve maliye korkusu vardı. Kürtler zannediyorlar ki sadece dil bize yasak. Öyle bir şey yok. Bizim köyde Lazca türkü söyleyen Çolak Amca, 'Sen Türkçe dışında neden dil konuşuyorsun' diye dayak yedi. Bütün Türkiye sathında binlerce cami kapandı. Demokrat Parti kuruldu. 1946'ya girildi. Vali CHP'nin il başkanı. Hitler yöntemi. Açık oy gizli tasnif. Cesaret ister Demokrat Parti'ye oy vermek. Sandık başkanı ve sandık kurulu onlardan. Demokrat Parti levhası asamıyorsunuz ilçeye. Bunlar yaşandı 1946'da. Yine bir varlık gösterdi. Bu defa 1950 yılında gizli oy açık tasnifle yapıldı. O korku devam etmesine rağmen Demokrat Parti çok büyük oy farkı olmadan galip geldi. Millet korkudan başka cesaret gösteremiyor."
http://www.haberler.com/bahadiroglu-ndan-erdogan-a-ayasofya-uyarisi-4610389-haberi/
Belçika'nın en büyük kentlerinden Gent'te 2007 yılında yürürlüğe konan ve başörtülülerin gişelerde çalışmasını yasaklayan kararın Gentli vatandaşların 10 bin imza toplamasıyla yürürlükten kaldırılması, bana yıllardır Ayasofya ile ilgili yürütülen çalışmaları ve toplanan milyonlarca imzayı hatırlattı.
Ayasofya, Cumhuriyet tarihinin en gizemli, en mahrem ve en tabu konularından biri. Yıllardır üzerinde konuşulur, tartışılır, eylemler düzenlenir ama nedense bu konuda karar verme durumunda olanlardan hiçbir ses çıkmaz. Bu durum, demokratik açılımların zirve yaptığı Menderes ve Özal devirlerinde değişmediği gibi yüzde elliyi aşan çoğunlukla 11 yıldır iktidarda bulunan Erdoğan zamanında da değişmedi. Değişmesi şöyle dursun, konuşulmadı bile.
Bu ülkede Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması meselesi açıkça tartışılabilirken, hükümet her fırsatta okulun açılması konusunda her türlü desteğin verileceğini dile getirirken, kimsenin yaşamadığı bir adada bulunan ve yıllardır harabeye dönen tarihi Ahtamar Kilisesi restore edilip 95 yıl sonra ibadete açılırken, Bursa'nın Nilüfer ilçesinde bulunan tarihi Aziz Pandeleimon Kilisesi'nde 90 yıl, Trabzon'daki Sümela Manastırında 88 yıl, Diyarbakır'da bulunan Surp Gragos Ermeni Kilisesi'nde 31 yıl aradan sonra ilk kez ayin düzenlenirken Ayasofya'nın bırakın ibadete açılması, tartışmasının bile yapılmaması, en hafif deyimiyle fethe, Fatih'e ve tarihe ihanettir. Kiliselerin restore edilmesine ya da oralarda Hristiyan vatandaşların ibadet etmesine elbette diyecek bir sözümüz olamaz. Bizim sözümüz, kiliseler ihya edilirken Ayasofya'nın 79 yıldır sessizliğe ve ibadetsizliğe mahkûm edilmesinedir.
Terör gibi her alanda ülkenin önünü tıkayan kangrene dönüşmüş bir sorunu çözme iradesi gösteren, çeteler ve cuntalarla mücadele ederek ülkenin demokratikleşmesi yönünde önemli adımlar atan, Türkiye'nin Ortadoğu'da dengeleri kontrol eden en önemli güçlerden biri ve Avrupa ile boy ölçüşme aşamasına gelindiğini iddia eden, IMF'ye olan borcu bitirmekle övünen, Balkanlar'da, Orta Asya'da ve Afrika'da açılımdan açılıma koşan ve yüzlerce kiliseyi restore ederek ibadete açan hükümet, nedense iş Ayasofya'ya geldiğinde sessiz kalmayı tercih ediyor.
Ayasofya ile ilgili yapılması gereken en önemli iş, öncelikle Ayasofya üzerindeki bu gizemin kaldırılmasıdır. Ayasofya'nın nasıl müzeye çevrildiği ve niçin açıl(a)madığı tüm yönleri ile birlikte çıkılıp açıkça halka açıklanmalıdır. Önceki yıllarda Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi sürecinde yaşanan sahte imza tartışmaları ve ilgili Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete'de yayınlanmaması gibi konular açıkça halkla paylaşılmalıdır.
Fethin yıldönümü hangi yüzle kutlanıyor?
Ayasofya ile ilgili hiç konuşulmuyor derken, Başbakan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamadan habersiz olduğum sanılmasın. Konuyla ilgili ilk kez konuşan Başbakan Erdoğan'ın sözleri, Ayasofya ile ilgili yıllardır yetkili ağızlardan gelecek bir müjde kırıntısına ayarlı Müslüman yüreklere su serpmekten ziyade ipe un sermekten öteye gidemedi. Hatta daha da ötesi Müslüman yüreklerde yeni ve derin bir yara daha açtı. "Etraftaki diğer camiler dolsun, ondan sonra düşünürüz." anlayışındaki başbakanın öncelikle Ayasofya'nın sadece bir camiden ibaret olmadığını bilmesi gerekiyor. Kültür eski Bakanı Ertuğrul Günay'ın, "Böyle kalması daha iyi!" şeklindeki açıklaması ise başbakanın açıklamalarına rahmet okutacak cinsten olmuştur.
İlginç olan diğer bir nokta da Fatih'in, fethin sembolü olarak nitelemesine ve camilikten çıkarılmasına karşı açık bedduasına rağmen yıllardır sessizliğe mahkûm edilen Ayasofya ortada dururken her yıl İstanbul'un fethinin kutlanmasıdır. İçerisinde ibadet etmeye cesaret dahi edemediğin camileri bulunan bir kent, fethedilmiş sayılabilir mi?
Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi, en basit deyimiyle fethin sulandırılmasıdır, bir ülkenin egemenliğine karşı apaçık bir saldırıdır, 481 yıl aradan sora fethin rövanşının alınmasıdır.
Yıllardır bu duruma seyirci kalan mirasyedi torunlar olarak hangi yüzle fethin yıldönümünü kutluyoruz?
Tarihe saygı, her yıl ihtişamlı gösterilerle fethin yıldönümünü kutlamakla ya da köprülere isim vermekle olmaz. Ayasofya'yı ibadete açın da görelim saygınızı!
Haber Vaktim.com.
Ziya Müezzinoğlu / Habervaktim.com.31 Mayıs 2013 Cuma 13:43
Yukarıdaki yazıya yazılan yorumları aşşağıdaki linkden okuyabilirsiniz.
http://www.sadakat.net/forum/tarihi_ve_kulturel_degerlerimiz/ynt_vakif_duasi_ve_vakif_bedduasi-t60897.0.html;msg271393;topicseen#msg271393
Camisiz Atina inadı...
Yunanistan'ın başkenti Atina'da, büyük çoğunluğu Afganistan, Irak ve Pakistan kökenli, yaklaşık 200 bin Müslüman yaşıyor. Fakat Atinalı Müslümanların, özgürce ibadet edebilecekleri, bir camileri bile yok.
Yunanistan'da, ikisi Atina'da olmak üzere, kırktan fazla Osmanlı eseri cami bulunuyor. Ancak bu camilerin tamamı, şu veya bu sebeple, ibadete kapalı tutuluyor.
Atina'daki Mustafa Ağa Camii, seramik müzesi olarak kullanıyor. Fatih Sultan Mehmet Han ya da Fethiye olarak adlandırılan diğer camii ise, antik eser deposu olarak kullanılıyor.
Camiler ibadete kapalı olduğundan Atinalı Müslümanlar, apartman dairelerinde, bodrum katlarında, garajlarda ya da depolarda ibadet edebiliyorlar. Bayram Namazlarını, meydanlarda ya da spor salonlarında kılıyorlar. Cenaze işlerini ise Batı Trakya'da ya da büyük masraflarla gönderdikleri kendi ülkelerinde hallediliyor.
Uluslararası anlaşmalara ve Yunan Anayasası'ndaki 'dinler arası hoşgörü' ilkesine rağmen, Atina'ya cami yapımı tam 80 yıldır sürüncemede tutuluyor.
Atina'ya cami yapılmasına ilişkin ilk yasa tasarısı, 1939 yılında hazırlandı. İkinci yasa tasarısı, 2004 Atina Olimpiyat Oyunları öncesinde, PASOK Hükümeti tarafından 2000 yılında onaylandı.
Atina'ya cami inşaasına ilişkin üçüncü karar, Temmuz 2006'da, Kostas Karamanlis liderliğindeki Yeni Demokrasi Partisi Hükümeti tarafından alındı. Şehir merkezine yakın olması ve ulaşım kolaylığı sebebiyle, caminin Votanikos bölgesinde inşa edilmesine karar verildi.
Cami inşaatı için 2006 yılında 56 dönüm arazi tahsis edildi. Tahsis edilen arazi, ikinci toplantıda 42 dönüme, üçüncü toplantıda 25 dönüme ve en sonunda 17 dönüme indirildi. Kilisenin de onay verdiği bu karara göre, 2009 yılı sonunda bitirilmesi planlanıyordu. Fakat, cami inşaatına bile başlanamadı.
Yunanistan Parlamentosu, 7 Eylül 2011'de oy çokluğuyla dördüncü bir kararı onayladı. Caminin, bir önceki kararda olduğu gibi, Votanikos bölgesindeki Eleona semtinde inşa edilmesi kararlaştırıldı.
Alınan son kararda, minareye onay verilmedi. Atinalı Müslümanlar beş yüzü bile yetersiz bulurken, cami kapasitesinin üç yüz elli kişilik olması öngörüldü. Müslümanların ısrarla talep ettikleri kültür merkezinden ise hiç bahsedilmiyor.
Cami inşaatı dediğimize de bakmayın, aslında yapılacak olan, Yunanistan Deniz Kuvvetlerine ait eski bir hangarın camiye dönüştürülmesinden ibaret. Yunanistan Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı, Deniz Kuvvetlerine ait eski oto tamirhanesinin camiye dönüştürülmesi için 946 bin Euro'luk ödeneği sağladı. İhale sürecini ise Altyapı Bakanlığı yürütüyor. Ancak bugüne kadar açılan üç ihale de teklif verecek firma bulunamadığından (!) iptal edildi.
Cami projesinin mevcut halinden memnun olmayan Yunanistanlı Müslümanlar, aslında, bir camiye kavuşabileceklerinden bile emin değiller. Çünkü yıllardır sümen altı edilen cami projesine; Yunan Kilisesi ve Yunan ırkçıları şiddetle karşı çıkarken, oy kaybetmekten çekinen siyasiler de büyük bir irade eksikliği yaşanıyor.
Camii inşaatı çalışmaları, önce dönemin hükümet ortaklarından, aşırı sağcı ortağı Ortodoks Halk Partisi-LAOS'a mensup Altyapı Bakanı Makis Voridis tarafından durduruldu. Tam bu engel de aşıldı derken, Pire Metropoliti Serafim, Atina Güzelleştirme Derneği, iki bahriye binbaşısı, bir akademisyen ve beş bölge sakini, camiye onay veren yasanın iptali için Danıştay'a başvurdu. Böylelikle süreç bir kez daha kesintiye uğradı. Danıştay'dan çıkacak muhtemel bir olumsuz karar, süreci yeni bir belirsizliğe sürükleyecek.
Aslında bu, Pire Mitropoliti Serafim'in ilk İslam tahammülsüzlüğü değil. Serafim, 2010 yılında da, Kocia Meydanı'nda Bayram Namazı kılınmasına müsaade edilmesini 'sorumsuzluk' olarak nitelendirmişti.
Cami inşaatı ihalesiyle başlangıçta 24 firma ilgilenirken, bu yıl içerisinde açılan üç ihaleye, teklif verecek tek bir firma bulunamamasında; Pire Mitropoliti Serafim ve ırkçıların parmağı var. İhalenin gerçekleştirileceği alan, her üç ihalede de, göstericiler ve çevik kuvvet ekipleri tarafından çevrildi. Birçok firma, çıkabilecek olaylardan ve hedef gösterilmekten çekinerek, teklif vermekten vazgeçti.
Atina ile Pire kentlerini içine alan Atika bölgesindeki 700 bin Müslüman'ın özgürce ibadet etmesini sağlayacak Atina Camii projesinin, özellikle bir din adamı tarafından, sürekli engelleniyor olması gerçekten üzüntü verici.
Her fırsatta, 'demokrasinin beşiği' olmakla övünen Yunanistan, bugüne kadar, bu unvanı hak etmekten çok uzak kaldı. Bakalım bundan sonra hak edebilecek mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Ayhan Demir. Yeni Akit Haber Vaktim.com.
10 Eylül 2013 Salı 00:08
ayhan_demir@hotmail.com