Resmî ideoloji ve vesayet rejimi belâsı
Bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti resmî ideoloji ve vesayet rejimi belasından kurtaracak şahıslar ve cemaatler, büyük tarihî bir hizmet etmiş olacaktır. Bu hizmetlerinden dolayı Türkiyelilerin büyük çoğunluğu kendilerine müteşekkir ve minnettar kalacaktır.
Resmî ideoloji ve vesayet rejimi, millî kimliğimize ve kültürümüze taban tabana zıttır ve bizi geri bırakmıştır.
Hepimizin cevabını araması gereken soru şudur:
Türkiye niçin Ortadoğu'nun Japonya'sı olamadı?
Bizim topraklarımız, mevkiimiz, imkânlarımız Japonya'dan üstündü ama onun çok gerisinde kaldık.
Çünkü resmî ideoloji, vesayet sistemi, egemen azınlıkların hegemonyası bizi köstekledi, engelledi.
Artık bu zincirler kırılmalıdır.
Millî kimlik ve kültür taraftarı olarak isteklerimiz nelerdir?
1. İngiltere'de olduğu kadar/gibi din, inanç, inandığını yaşamak, çocuklarımıza dinî eğitim verebilmek hürriyeti istiyoruz.
2. Lisan, eğitim, kılık kıyafet, serpuş, hafta tatili, hukuk konusunda; insan haklarına ve millî kültüre aykırı baskılar, tabular, dayatmalar, zorlamalar istemiyoruz.
3. İnsanlarımızın (şiddeti davet etmeyen, âdil hukuka aykırı olmayan) inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden dolayı mahkemelere verilip cezalandırılmalarını, zindanlara atılmalarını, zaman zaman öldürülmelerini, işkenceye tabi tutulmalarını, ezilmelerini istemiyoruz.
4. Egemen azınlıkların, Kriptoların, çoğunluktan daha hür ve daha eşit olmaları garabetine son verilmesini istiyoruz.
5. Ülkemizin ve devletimizin bilgeliğe uygun olarak ve âdil şekilde idare edilmesini istiyoruz...
Evet, bunları gerçekleştireceklere teşekkür edeceğiz.
Ancak şu husus da gözden uzak tutulmamalıdır.
Vesayet, resmî ideoloji ve egemen azınlıklar sisteminin yerine getirilecek sistem veya rejimin mutlaka âdil, millî kimliğe ve kültüre uygun, insan haklarına bağlı ve saygılı olması gerekir.
Bunun birinci şartı bugünkü kokuşmanın ve kirliliğin giderilmesi, uluslararası temizlik ve şeffaflık anketlerinde Türkiye'ye en az (10 üzerinden) 7 not kazandırılmasıdır.
Ülkemizde fazilete ve hikmete dayalı bir rejim istiyoruz.
Dinin siyasete alet edilmesine karşıyız.
Popülizme karşıyız.
Nepotizme karşıyız.
Her türlü sömürüye, soyguna, talana, kara ve kirli para birikimine karşıyız.
Din ve mukaddesat sömürüsüne çok karşıyız.
Hangi kesimden olursa olsun bazı politikacıların siyasete bir ceketle başlayıp kısa zamanda Karun gibi zengin ve maldar olmalarına karşıyız.
Din ve mukaddesat devletin ve siyasetin üzerinde tutulmalıdır.
Bu isteklerimin hayata geçirilebilmesi için bugünkü gayr-i millî, çarpık, iflas etmiş ideolojik eğitim sisteminin kökten değiştirilmesi gerekir.
Doğru bilgi ve kültür, ahlâk ve karakter terbiyesi ve estetik boyutu olan ciddî bir eğitim istiyoruz.
Bugünkü cahillikle, vesayet sistemi değiştirilse bile Türkiye düze ve selamete çıkamaz.
Atalarının Türkçe mezar kitabelerini, 1928'den önce yazılmış ve basılmış Türkçe kitapları okuyamayan nesiller nasıl aydınlığa çıkacaklar?
Resmî ideoloji, vesayet sistemi ve egemen azınlıklar yakın tarihimizde dine karşı savaş açmışlar, Sovyetler Birliği'ndeki Bezbojnikler gibi militan dinsizlik yapmışlardır. Bu kopukluk tamir edilmeli ve din ile devlet barışık olmalıdır. İngiltere'de ve medenî ülkelerde olduğu gibi.
Türkiye'nin selamete kavuşması için bir buçuk milyon Kripto Yahudi ve bir buçuk milyon Kripto Hıristiyan vatandaşımızın durumları adalete, insafa, bilgeliğe uygun şekilde vuzuha kavuşturulmalıdır.
Bu yapılamazsa sosyal barışı ve toplumsal mutabakatı sağlamanın imkânı olmaz.
Her kesime mensup âqil insanlarımızı, gerçek aydınlarımızı, bilgelerimizi bu konuları olumlu ve faydalı şekilde tartışmaya, müzakere etmeye çağırıyorum.
Hepimiz Türkiye gemisinin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz gark olacağız.
Kavga etmeyelim, çekişmeyelim, çare ve çözüm arayalım.
Mehmet Şevket EYGİ - 18 Haziran 2012 Pazartesi
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi din anlayışı
Bir "devletin resmi yüzü"nü "hukuki yapı"sına bakarak anlayabilirsiniz. Devletin "resmi din anlayışı"nı görmek için "hukuk metinleri"nde "dinin nasıl tanımlandığı"na veya "dine biçilen rol"e bakmalısınız.
T.C.'nin resmi din anlayışını merak edip hukuk metinlerine şöyle bir bakayım dedim. Gördüklerimi sizlerle paylaşıyorum.
Anayasanın Başlangıç kısmında Allah'tan başkasına, Atatürk'e "ölümsüzlük-eşsizlik" vasıfları isnat edilir. Devletin "din"den bağımsız, "Laik" olacağı hükme bağlanır; "Laiklik'in gereği" olarak, din asla "devlet işleri"ne müdahil olamayacaktır. Başlangıç'ta ve 6. maddede, Allah'a ait egemenlik hakkı, dine aykırı yasalar çerçevesinde "toplum"a verilir. 2. maddede sayılan "devletin nitelikleri" arasında "din" yoktur, ama "dine vicdanlar dışında hayat hakkı tanımayan Laiklik" vardır.
10. madde, hangi dinden olursa olsun, herkesin eşit olduğuna hükmeder; Müslüman ile "gâvur"u eşit sayar ve devletin tüm kurumlarını buna uymaya icbar eder.
24. maddeye göre herkes vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir, ancak 14. madde ile, dini ibadet ve törenler, devletin laik niteliğine dokunmaması kuralına tâbî tutulur. Yani "Laiklik"in müsaadesi kadar dindar olunacaktır. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi "Laik devlet"in gözetim ve denetimi altına alınır. "Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırmak" yasaklanır; böylece din için "vicdanlara hapsedilmiş bir biçim" tanımlanır.
Anayasanın 42. maddesine göre eğitim ve öğretim, İslam'ı hayattan uzaklaştıran "Atatürk ilkeleri ve devrimleri"ne göre yapılacaktır; "Atatürkçülük"e aykırı eğitim-öğretim yerleri açılamaz. "Dine dayanmayan Anayasa"ya sadık olunmayacaksa, "eğitim ve öğretim hakkı" yoktur. 58. maddede, din işe karıştırılmaksızın, gençliğin "Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda" yetiştirilmesine hükmedilir.
Milletvekilleri (Madde-81) ve Cumhurbaşkanı (Madde-103) için düzenlenen yemin metinlerinde "din" yoktur; bilakis dini hayattan uzaklaştıran "Laik devlet yapısına sadakatle bağlı kalınacağı"na yemin edilir.
"Dini düşünce" es geçilirken, 134. maddeyle "Atatürkçü düşünce"yi, "Atatürk ilke ve inkılâpları"nı yaymak amacıyla anayasal bir kurum oluşturulur. Buna karşın, 136. madde kapsamındaki Diyanet İşleri Başkanlığı "dine göre" değil, "Lâiklik ilkesi doğrultusunda" çalışacaktır.
Anayasanın 174. maddesinde ise, İslam'ı devlet ve toplum hayatından silip atan "devrim kanunları"na "anayasal koruma" getirilir.
Ceza Kanunu'nun 3. maddesiyle, "kanun önünde" kişiler arasında "din bakımından ayrım" yapılamaz, hangi dinden olursa olsun aynı kanunlara tâbî tutulur. Böylece dinin "ceza kanunu"na dair hüküm koyamayacağı esasa bağlanır. 122. maddeye göre devlet, "dini farkılıklar"a aldırış etmez, herkesi eşit sayar. Eşit olarak tâbî olunacak hükümler ise "kaynağını dinden almayan hükümler"dir.
115. maddedeye göre dinin, kendi kurallarını kendi mensuplarına uygulama yetkisi yoktur. Dinin, hükümlerini uygulamayanlara öngördüğü yaptırımlar yok sayılır; bunları uygulamak cezayı gerektirir. 125. maddeyle "dince kutsal sayılan şeyler"e hakaret yasaklanır, ancak inanan insanın dini kutsallara göre yaşama hakkı yoktur. "Devletin düzenini dine dayandırmak" suç sayılır.
Ceza Kanunu, 153. maddeyle "din"e ibadethaneler ve mezarlıklar dışında bir alan bırakmaz. Bir "dinî inanış"ı benimseyen toplum kesimini tahkir suç sayılırken, "o inanışa göre yaşamaya çalışmak" da suç sayılarak, din vicdanlara hapsedilir.
216. maddenin önceki versiyonları 163 ve 312 idi. Bu maddeye göre, "dini inanışlar ve yaşayışlar arasındaki farklılık"a işaret etmek, dikkat çekmek, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" olarak tanımlanır ve şiddetle cezalandırılır. Yani din, "devletin iteklediği alan"ın dışına çıkamaz.
219. maddeye göre, "imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve Devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse", cezalandırılır.
Dine aykırı devlet düzenini ve yasaları eleştirmek ve reddetmek suçtur. Aynı eylemi yapan iki kişiden birinin dini sıfatı varsa, ona daha fazla ceza öngörülür. Yani kimse, "dinine dahleden devlet sistemi"ne dahledemeyecektir. Böylece din, tamamen zapturapt altına alınır.
Ceza Kanununun 230. maddesiyle, İslam'ın -şartları mucibince- müsaade ettiği "çok evlilik" ve "resmi muamele" olmaksızın kıyılan "dini nikâh" suçtur. Maddenin son fıkrasıyla, "yasal evlenme akdi" yapıldığına dair belge olmadan evlenme için dini törene ceza öngörülür.
Hülasa: Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi din anlayışı İslam'a hayat hakkı tanımaz.
Faruk Köse.Haber Vaktim.com