Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Mehmet Şevket Eygi Bey'in Günlük Yazıları => Konuyu başlatan: Mücteba - 23 Eylül 2012, 08:19:38

Başlık: Rabıtaya Şirk ve Küfürdür Diyen Aşırılar / İçimizdeki Hâinler
Gönderen: Mücteba - 23 Eylül 2012, 08:19:38
İçimizdeki Hâinler

Müslümanlara en büyük zararı açık harbî dış düşmanları mı veriyor, yoksa içimizdeki cahiller, gafiller, hainler mi? Benim kanaatim ikincilerin verdiğidir.

İçimizdeki cahiller ve gafiller iyi niyetli olabilirler ama bilmeden, istemeden zarar veriyor. Hainler öyle değil, onlar bile bile veriyor.

Kimdir bu hainler?

Bazısı vaktiyle radikal mücahitlik taslayan, "Batsın bu kötü düzen!" diye haykıran, sonra ellerine fırsat geçince mücahitlik postunu atıp müteahhit kılığına giren din sömürücüleridir.

Onlar mukaddesatımızı kendi şahsî menfaatleri, nüfuz ve prestijlerine alet ederler.

Vaktiyle bu düzen pisti, kötüydü, kakaydı ama şimdi cici... Niçin? Çünkü haram gelirler, haram rantlar, haram yağlı kemikler var...

Ümmet birliğini ve şuurunu zayıflatan herkes haindir.

Müslümanları aldatan herkes haindir.

Kur'an edebiyatı yapıp da Kur'anın emirlerini yerine getirmeyen, yasaklarını işleyen bütün fâsık-ı mütecâhirler haindir.

Ehil ve layık olmadığı emanetlere talip olup dâvamızı ve din hizmetlerini mıncıklayan herkes haindir.

Adam cahil ve gafil ama zarar ve tahribatını maddî menfaat karşılığında yapmıyor. Bu samimî cahil ve gafildir.

Bir de, hem zarar verip, tahrip edenler ve hem de malı götürenler var. İşte onlar katmerli haindir.

Çok şeyin ticareti yapılabilir ama bazı şeylerin ticareti yapılmaz. Din ticareti, mukaddesat bezirganlığı ticaretlerin en şenii, en alçakçası,

en rezilanesidir.

Karı satmak, affedersiniz p...nklik yapmak da çok rezil ve pespaye bir iştir ama din sömürüsü ondan bin kere, milyon kere daha kötüdür.

Din kutsaldır, ona sadece ve sadece ihlasla hizmet edilir, o asla istihdam edilemez.

Adına hizmet demekle her yapılan iş hizmet olmaz.

İşlek yerdeki camiye sıcak sulu hela yaptıracak, günde binlerce kişiden birer lira alacak ve hizmet olacak. Yok canım!

Din, iman, Şeriat elden gitmiş, bizimki sıcak sulu modern, konforlu ve turistik helayla uğraşıyor. Hizmetmiş... Sevsinler...

Din hizmeti Hz. Peygamberin (Salat ve selam olsun sona), Selef-i Sâlihînin, her asırda gelip geçmiş rabbanî ulemanın, mürşidlerin metoduyla yapılar.

Din hizmeti Allah rızası için ihlasla yapılır.

Zekat parası ve malıyla din hizmeti yapılmaz, çünkü Şeriat zekat parasıyla cami yapılmasına bile izin vermez.

Hizip, fırka, cemaat, tarikat militanlığı ve holiganlığıyla hizmet yapılmaz, hezimet yapılır.

Reformculukla, dinde değişim ve yenilik rüzgarları estirmekle hizmet olmaz.

Bizim Hazretü'l-Hazerat'ımız pek büyüktür, pek muhteremdir, pek hazrettir edebiyatıyla hizmet mizmet olmaz.

Ruhbanları erbab haline getirip putlaştırmakla hizmet olmaz.

Sözde hizmete bir ceketle başlayıp kısa zamanda Karun gibi zengin olanlar...

Re'y ve heva ile Kur'an tercümesi, meali, tefsiri yazanlar...

Müslümanları birleştirmek yerine param parça edenler...

İman, İslam, Kur'an, mukaddesat; para, mal, zenginlik, senlik benlik, nefsaniyet, hubb-i riyaset, euro dolar, müzeyyen kâşâneler, lüks yazlıklar, mükellef otomobiller, Nemrudî sofralar... Yiyin efendiler yiyin!..

Sabah namazlarında camiler boş... Duaların müstecab olduğu o vakitlerde bizim hizmet erbabı nerelerdedir?

Ah gafiller, cahiller, hainler!.. Kirâmen kâtibîn melekleri her şeyi yazıyor, kaydediyor. Onların bilemediğini AIlâmü'l-guyûb olan Rab Teala biliyor. Kalplerdeki en gizli niyetleri, düşünceleri bile...

Ah, biz nasıl hesap vereceğiz?


* (İkinci yazı)

Rabıtaya Şirk ve Küfürdür Diyen Aşırılar


Rabıta konusunda birbirine zıt fetvalar, görüşler var. Bazıları rabıtanın şirk ve küfür olduğunu, yapanın müşrik ve kafir olacağını, kanının heder, malının helal olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyor.

Rabıta sadece Nakşilikte değil, diğer tarikatlarda da vardır.

Rabıta nedir?.. Bir veliye, alim sâlih ve taqvalı bir zata, kamil bir mürşide bağlanarak, onu düşünerek, onun gibi iyi bir Müslüman olmak, onun vasıtasıyla Resulullah Efendimize manen ulaşmak demektir ki, bunda hiçbir sakınca yoktur.

Bir Müslümanın Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) düşünmesi, ona biatli ve itaatli olması, onunla arasında kopmayan bir bağ bulunması, bütün işlerinde "Efendimiz ne der, nasıl yapmamı ister, bana ne tavsiye eder" demesi gerekmez mi?

Rabıta dolayısıyla milyonlarca Müslümanı şirk ve küfürle suçlayanlar ne kadar fanatik ve dar görüşlü insanlardır.

Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıble olan bir Müslümana müşrik ve kafir derken vicdanları hiç sızlamıyor mu?

Mü'mini tekfir edenin kafir olacağı kuralını bilmiyorlar mı?

Kimdir bunlar?

Mezhepsizler... İbn Teymiye'nin peşinden giden Selefîler... Vehhabîler...

Vehhabîlere kalırsa dünyadaki Müslümanların yüzde 90'ı müşrik ve kafirdir.

Onlar mevlid okumayı, Delail-i Hayrat kitabı okumayı, tesbihi, kabir yapmayı, mevtaların mezarlarına taş dikmeyi ve daha nice şeyi de bid'at sayarlar.

Ellerinden gelse Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) türbesini de yıkıp düzlemek isterler. Allah fırsat vermesin.

Onlar tasavvuf ve tarikat evliyasına evliyauşşeytan derler.

Şeyh-i Ekber hazretlerine Şeyh-i Ekfer derler.

Kimseye zorla filan şeyhe rabıta yapacaksın diyen yok. Yapanlara kafir ve müşrik demek ayıptır, günahtır, bühtandır.

Rabıta konusunda olumsuz fetva verenler gırtlaklarına kadar bid'atlere batmıştır.

İslamda kader yoktur diyen bid'atçi kişinin rabıtaya şirk ve küfür demesine şaşılmaz.

Ehl-i Sünnet Müslümanları böyle kimselerin saçma sapan ictihadlarına ve fetvalarına kulak asmamalıdır.

Evliyaullahı, kamil mürşidleri, rabbanî muttaqi ulemayı, gerçek şeyhleri sevmek, onlarla rabıtalı olmak ne güzel şeydir.

Onlar ilimleri, irşadları, öğütleri ile insanları Resulullah Efendimize mânen ulaştırır. Resulullah Efendimize ulaşan kimse zamandan ve mekandan münezzeh olan Allahü Teala ve Tekaddes hazretlerine manen ulaşmış olur.

Farmason Afganîyi imam kabul edenlerin Ehl-i Sünnet tasavvufundaki rabıtayı karşı olmalarına pek şaşmamak gerekir.

Onlar da Afganîye rabıta yapıyorlar.

İhtilaflı bir konuda doğru karar verebilmek için lehte ve aleyhte olanları dinlemek gerekir.

Rabıta aleyhinde olanların bütün itiraz ve iddiaları çürütülmüştür.

Bir tarikata mensup olsun veya olmasın, bütün Müslümanların gerçek ulemaya, gerçek fukahaya, kamil mürşidlere, gerçek din imamlarına (ulularına) ve onlar vasıtasıyla Resul-i Kibriya Efendimiz hazretlerine rabıtalı olması gerekir.

Peygambere rabıtalı olan, ona biat ve itaat eden mü'min kişi Alemlerin Rabbine manen ulaşmış olur.

Uyanık olduğumuz bütün zamanlarda hep Resulullah Efendimizi düşünmeli, ona sormalı ve danışmalıyız.

Tatile gidiyoruz. Üç yıldızlı mı, beş mi, yedi yıldızlı otelde mi kalalım, sormalıyız. Bizim şahsî ilmimiz, kültürümüz, firasetimiz yetişmez; Efendimizin bu devirdeki varisleri, vekilleri, halifeleri olan icazetli gerçek ulemaya, icazetli gerçek fukahaya, kamil mürşidlere, gerçek şeyhlere sormalıyız.

Hem ilmimiz yetersiz, hem irfanımız... Kendi heva ve hevesimize tabi olursak, şeytanı şeyh ediniriz de haberimiz olmaz.

İmanımızı yitirmek felaketine ve bedbahtlığına düşmek istemiyorsak; reformcu, aykırı, bid'atçi, dall ve mudil, gulüvve sapmış, mü'mine kafir ve müşrik diyen bozuk kimselerden uzak duralım.


Mehmet Şevket EYGİ - 23 Eylül 2012 Pazar
Başlık: Ynt: Rabıtaya Şirk ve Küfürdür Diyen Aşırılar / İçimizdeki Hâinler
Gönderen: mazhar - 23 Eylül 2012, 09:18:33

RABITANIN İSBATI


Eğer denilirse,rabıtaya sabit delil var mıdır? Biz de deriz ki evet vardır.Kitap, sünnet ve kıyas-ı fuhaka ile delil sabittir

Kitap ile sübutu Hak Tealanın: Vebtağuu ileyhil-vesiileti kavli şeifidir.Manayı latifi:”Allahu Tealanın tarafına takarrub ve yaklaşma için vasıtayı arayınız”demektir.

        Eğer burada vesileden murad rabıta başka bir şey denilirse; biz derizki:mana da umumidir.Vesile aramakla emir sabit oldu ise ; rabıta vesilelerin en faziletlisidir.Çünkü vesile “Peygamberimiz” allalllahü teala aleyhi ve selemdir yahut vekilleridir.

Yine Hak Tealanın:“Kul in küntüm tuhibbüü-nellahe fettebiuu-nii yuhbib-kümullahü ve yağfirü leküm  zünüü-beküm.vAllahü ğafüü-rurrahiim”
http://www.sadakat.net/tasavvuf/rabitaninisbati.htm
*******


RABITA
Anlatılan bu makamların rabıtası dahi üç yönlüdür.
Birinci rabıta şöyle olacaktır :
Bu yola giren salik mürid; hemen her gezip oturduğu yerde, şeyhinin eli elindeymiş ve daima huzurunda oturuyormuş gibi bir duyguya sahib olacak.
İkinci rabıta şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhinin ruhaniyetini; bir hırka veya bir cübbe gibi giymiş, bir peçe şeklinde üzerine örtmüş gibi bilecek.. Daima onunla gezip otur­duğu duygusuna sahip bulunacak..
Üçüncü rabıta ise, şöyle olacaktır :
Mürşid şeyhinin mübarek hırkası içinde, koltuğu altında kendisini
http://www.sadakat.net/miftahulkulub/mif/mif%205kisim.htm
*******

Râbıtayı inkâr ve itirazlara verilen cevaplar
Her devirde olduğu gibi, bu devirde de râbıtayı inkâr edenler bulunmuş; İslâm’da râbıtanın olmadığını, hatta bunun Hind yogasından tarîkatlere girdiğini iddiâ edegelmişlerdir. İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin ifâdesi ile bunlar; kötü âlimlerdir, din hırsızlarıdır! Onların; halk nazarında bir makam-mevki ve itibar sahibi olmaktan başka arzu ve istekleri yoktur... Fitnelerinden Allâh’a sığınırız.

Evet, âlimlerin en fazîletlisi, mahlûkâtın da en üstünüdür. Hatta, Beyhâkî’nin (rh.) İbn-i Mes‘ûd’dan (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulur: “Âlimlerin mürekkepleri, kıyâmet günü, Allah yolunda şehit olanların kanları ile tartılır; âlimlerin mürekkepleri daha ağır gelir.”(1)

Kezâ, insanların en kötüsü de, âlimlerin en kötü ve fenâ olanıdır.(2)

Binâenaleyh insanların kurtuluşu, âlimlerin varlığına bağlı olduğu gibi, âlemin hüsrânı da aynı şekilde onlara bağlıdır! Bu sebeple Ehl-i Sünnet âlimleri, dilleri ve kalemleri ile bu kötü âlimlerin hücumlarına mukâbele etmişler, onların inkâr ve itirazlarına cevap vermişlerdir.
Dilerseniz şimdi bunlara bir göz atalım...

Meselâ deniliyor ki;
“Mürîde, şeyhini tasavvur sûretiyle yapması emredilen râbıtanın me’mûrun bih olması gerekir... O zaman da, bu husustaki hükmün, vâcib veya mendub olması îcap eder. Bunlar, her ikisi de şer‘î birer husus olması hasebiyle, kendilerine edille-i şer‘iyeden delil lâzımdır. Binâenaleyh râbıtanın câiz olduğuna delil nedir? Ayrıca, Peygamberimiz (s.a.v.) ashâb-ı kirâmın şeyhidir; bütün zikir ve fikirleri ondan öğrenmişlerdir... Bununla beraber ashâbına, sûretinin tasavvur edilmesini emretmemiştir. Halbuki onun sûreti, insânî sûretlerin en kâmilidir.”

Bu ve benzeri itirazlara değişik tarzlarda cevaplar vermek mümkün... Şöyle ki:

Her şeyden evvel dünyada râbıtasız insan yoktur... Hemen herkes hatta her şey mutlaka bir yerlere, bir şeylere bağlıdır.(3) Bu sebeple aklı başında bir insanın, râbıtayı inkâr etmesi mümkün değildir. Hatta inkâr eden insan, bir lahza düşünse, inkâr ettiği şeyin kendisinde var olduğunu görecektir. Meselâ, namaz kılacak olan bir kimse, şayet gâfillerden ise, namaza durduğunda aklı, çeşitli evhâm ve efkâra dalar; Rabb’inden yüz çevirir... Ya çoluk-çocuğu ile, ya malı-mülkü veya bir başka sevdiği şeyle meşgul olur... Onlara bağlanır, onlara râbıta yapar! Fakat, namazdan sonra da râbıtasını inkâr eder!(4)

Râbıta-i şerife; gafleti giderme, hâtırâtı def‘etme ve nûr-i İlâhî’yi celbetme vâsıtalarının en başta gelenlerindendir.

İslâm dîninde, vâsıtalar için, maksatların hükmü vardır. Meselâ, zina haram olduğu gibi, zinaya götüren öpmek, şehvetle bakmak, kendisine nikâhı düşen birisi ile halvet, yani başkalarının izinsiz giremeyeceği hususi bir mekânda başbaşa kalmak da haramdır.

Müslümanlar’ın Mevlâ’ya yönelip, feyz-i İlâhî ile nurlanmaları maksud ve matlub olunca, bunu temin eden râbıta-i şerife ile zikr-i kalbî de matlub ve maksud olur. Allâh’ın sevgili kullarını tasavvur etmenin faydasız olduğunu söylemekse, kesinlikle mümkün değildir.

İnsan; haram ve çirkin olan bir şeyi düşündüğü zaman, kalbini ve rûhunu kirlettiği gibi; güzel olan şeyleri, Allâh’ın Habîbi’ni ve onun vârisi olan Allah dostlarını tasavvur ettiği zaman da, feyz-i İlâhî’ye mazhar olur.

Demek ki râbıta-i şerife, şerîatın dışında bir husus değildir.(5)

DİPNOTLAR
(1) el-Mektûbât, 2, 30.
(2) İmâm Süyûtî (rh.), İmâm Beyhakî’nin (rh.) İbn Mes‘ûd’dan (r.a.) merfûan rivâyet ettiğini ifade ediyor. M. İ. R. hâşiye, c. 1, s. 166.
(3) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 1, 194.
(4) Evet, bu âlemde her şey râbıta ile kaimdir, onunla ayakta durur, varlığını, nizam ve intizâmını bir başka şeye râbıta ile devam ettirir. Meselâ Dünya, Ay ve diğer bazı gezegenler Güneş’e râbıtalıdır... Güneş ise, Arş-ı A‘lây’a, o da sıfât-ı İlâhî’nin nûruna râbıta hâlindedir.
(5) Hüseyin ed-Devserî, er-Rahmetü’l-Hâbita…, Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni, c. 1, s. 218-219.
Halis Ece.com
*******


Râbıtayı inkâr ve itirazlara verilen cevaplar

Râbıta nedir, ne değildir?    
Râbıtayı inkâr etmek mümkün mü?
Yolların en kestirme olanı râbıta yoludur    
Ebu’l-Hasan Harakanî, Kars ve bazı hakikatler    
Râbıta ve tevessül    
   
İslâm'da Râbıtanın Şer’î Deliller ile İsbâtı    Yazar:
Zahirî ve Batınî ilimler

http://www.halisece.com/rabita.html