Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Mehmet Şevket Eygi Bey'in Günlük Yazıları => Konuyu başlatan: Mücteba - 29 Ekim 2012, 14:01:01

Başlık: Türkiye'nin onbir büyük müzmin derin derdi | Böyle Tesettür Olur mu? | Sağlık
Gönderen: Mücteba - 29 Ekim 2012, 14:01:01
Türkiye'nin onbir büyük müzmin derin derdi

TÜRKİYE'nin on müzmin derin derdi, krizi, zor işi vardır. Bunlar bütün vehametiyle devam etmektedir. Bunların çözümü için çareler bulunup hayata geçirilmedikçe geleceğimiz karanlıktır.

Birincisi LİSAN yahut TÜRKÇE KRİZİDİR. Bugünkü arızduru fukara kuş dili Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz. 1920'lerin zengin medenî Türkçesine dönülmesi şarttır ama nasıl dönülecektir? 1950'de Adnan Menderes iktidara geçince 1921 Türkçesine geri dönülmüştü. 27 Mayıs 1960'da tekrar A. Dilaçar (Agop Martayan) Türkçesi yürürlüğe kondu. Bugünkü birkaç yüz kelimelik çarşı pazar sokak günlük iletişim Türkçesiyle sağlıklı ilerleme, güçlü eğitim,nurlu istikbal olmaz.

İkincisi ALFABE KRİZİDİR. Anadili Türkçe olan halkımız atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar kara cahil kalmış, bırakılmıştır. Latin alfabesi millî Türk alfabesi değildir, adı üstünde Latindir, yabancıdır. İslam ve Kur'an yazısını bin yıldan fazla kullandığımız için asıl millî yazımız odur.

Üçüncüsü GAYR-İ MİLLÎ İDEOLOJİK KÖTÜ EĞİTİMDİR.

Dördüncüsü HUKUK ve ADALET krizidir.

Beşincisi KABA BEDEVİLİK ANTİ-KÜLTÜRÜNÜN toplumu kanser gibi sarmış olmasıdır.

Altıncısı SİYASETİN SON DERECE KİRLENMİŞ ve VASIFSIZ HALE GELMİŞ OLMASIDIR.

Yedincisi KADIN HAYSİYETİNİN ayaklar altına alınmış olmasıdır. Devletin TC başlıklı vesikalarla KDV'li kadın satışına, seks ticaretine izin vermekte olması büyük bir faziletsizliktir.

Sekizincisi BÜYÜK MEDYANIN iliklerine kadar BOZULMUŞ OLMASIDIR.

Dokuzuncusu DİN KÜLTÜRÜNÜN, DİNÎ HİZMETLERİN yozlaşmış olmasıdır. Cami imamlarının büyük kısmının namaz kıldırma memuru durumuna düşürülmüş olması toplumu yıkmaya yeter. Ehl-i Sünnet İslamlığının yıkılıp yerine BOP gereğince bir İslam Protestanlığı getirilmek istenmesi son derece vahim ve tahripkâr bir gelişmedir. Din sömürüsü korkunç boyutlara ulaşmıştır.

Onuncusu ÇILGIN BİR İNŞAAT YAPILAŞMA BETONLAŞMA çığırı açılmış olması ve ülkenin, halkın sermayesinin, varının yoğunun binaya yatırılmasıdır.

Onbirincisi TOPLUMSAL BARIŞ ve UZLAŞININ her geçen gün tahrip ve berhava edilmesidir.


* (İkinci yazı)

Böyle Tesettür Olur mu?


BİR Müslüman hanım yazar, Şeytanî tesettür başlıklı yazıma içerlemiş... İsrar ediyorum: Tesettür ikiye ayrılır, Şer'î tesettür ve şeytanî tesettür.

Şer'î tesettür Kur'ana, Sünnete, Şeriata, icmâ-i cumhur-i ulemaya uygun tesettürdür.

Şeytanî tesettür Kur'ana, Sünnete, Şeriata, icmaya uygun değildir.

Genç bir kadın göze çarpan, parlak renkli, vücut hatlarını gösteren dar bir kıyafete bürünmüş, başına bir de rengarenk eşarp örtmüş, sokakta salına salına yürüyor, herkesin dikkatini çekiyor, Allah aşkına söyleyin bana, böyle bir kıyafete (sırf başı örtülü diye) İslamî tesettür denilebilir mi?

Hele bazı İslam kadın ve kızları saçlarını deve hörgücü gibi yapıyor, hattâ kimisi fazladan bir de yün yumağı koyarak büsbütün hörgüçleniyor. Hz. Peygamber bunlar için "Cennetin kokusunu alamayacaklar" buyurmuştur. Haberleri yok mu?

Tesettür örtünmek demektir.

Tesettür kıyafeti, Müslüman kadını seksî ve şehevî bakışlardan setr eder, gizler.

Bugün öyle tesettürlüler görülüyor ki, erkeklerin bakışlarını, açık ve dekolte kadınlardan daha fazla çekiyor. Yahu bu ne biçim tesettürdür?

Tesettürlü İslam kadını makyaj yapmaz.

Evinin dışındaki açık mekanlarda parfüm sürünmez.

Yabancı bakışları ve dikkatleri üzerine çekmez. Aksine, bakış ve dikkatlerden uzak durur.

İdeal tesettür çarşaf ve peçedir. Yoooo!.. Öyle parlamayın hemen. Yakup Kadri'nin 1915'te kaleme almış olduğu "Çarşafa ve Peçeye Dair" başlıklı nefis ve harika yazısını bulun ve okuyun. (İnternette bulabilirsiniz). Yakup Kadri o edebî yazıyı dinî bir gayretle değil, bir estet olarak yazmıştır.

Şu modern hanımlara bakınız:

Üstündekileri sayayım: Tunique... Pardessus... Robe... Pantalon... Escarpin... Blouse... Boynunda foulard... Başında echarpe... İçinde combinaison... Yahu, bu hanımın üzerinde bir tek millî ve yerli giysi yok. Hepsi Avrupaî... Men teşebbehe bikavmin... Bir kavme benzeyen onlardan olur buyurmuş Hz. Peygamber (Salat ve selam olsun ona).

Biz Müslüman erkeklerin kıyafeti, Avrupaî tesettürlü hanımlardan daha az mı kötüdür? Hayır, Müslüman erkekler de nâdir istisnalar dışında kıyafet ve serpuş bakımından dökülüyor.

Peki bu durum karşısında ne yapmak lazım?

Eğri otursak da doğru konuşmalıyız.

Biz Müslümanlar kılık kıyafet ve ahlak bakımından kendimize, kendi kültür, sanat ve medeniyetimize dönmeliyiz.

Olumlu olmak şartıyla özeleştiri yapmalıyız.

Çare ve çözüm aramalı, hayata uygulanabilir teklifler getirmeliyiz.

Hindistandaki Mecusî kadınlar kadar olamıyoruz. Onlar millî sarilerine sarınıyor.

Hindistan başbakanı başında mavi sarık ve sırtında millî Hint kıyafeti ile dolaşıyor. Bir kere bile Avrupa kıyafeti giymemiştir.

Yirmi küsur senedir kılık kıyafete, serpuşa, tesettüre, dekorasyona dair nice yazılar kaleme aldım. Bu konuları açıkça ve samimi olarak tartışmalıyız.

Askerî vesayet rejimlerinde bazı tabular ve yasaklar vardı. Artık o engeller yok.

Kadınlar için İslamî ve şer'î tesettür, erkekler için İslamî kıyafet ve serpuşlar icat etmeliyiz.

Bendenizi tenkit eden tesettürlü hanımlara teklif ediyorum: Ulemadan, fukahadan, ziyalı dindar Müslümanlardan bir bilirkişi heyeti toplansın ve onların tunique'li, echarpe'lı, pardessus'lü kıyafetlerinin islamî ve şer'î olup olmadığına karar versin.

Münekkid hanımefendilere hürmetlerimi sunarım.


* (Üçüncü yazı)

Sağlık


BİR ordu kadar doktor var. Doktor sayısı aritmetik diziyle artıyor, hasta sayısı geometrik diziyle...

Resmî, özel, halk tipi, lüks, süper lüks hastanelerin sayısı arttıkça hastaların sayısı daha fazla artıyor...

Adım başında bir eczane, binlerce çeşit ilaç... Halkın yarısı ilaç yutuyor durmadan. İlaç tüketsinler ki, fabrikalar kâr etsin.

Sağlık sağlık... Hasta hasta... Hastane hastane... Öksürük ilacı... İshal ilacı... Süper vitamin... Sülfazortin... Serinofortin... Espinazatin...

Sağlık işleri ve hizmetleri... Milyarlarca dolar yutan korkunç bir makine... Con Ahmed beyin devr-i dâim makine-i pür harikası...

Halk çok kötü besleniyor... Piyasadaki gıda maddeleri içinde üç yüzden fazla kimyevî madde, aroma, boya, koruyucu var. Ayrıca hormonlar... Genetiği değiştirilmiş gıda maddeleri ölüm saçıyor. Domuz eti ve yağı hasta ediyor.

Yirmi beş seneye kalmaz halkın yarısı kanserden ölürmüş, bir uzman böyle diyor. O ne biçim laf, ağzından yel alsın!... Sağlık hizmetleri ne güne duruyor, kanser olurlarsa doktor mu yok, hastane mi yok, ilaç mı yok? Vicdansız adam, nasıl böyle konuşuyorsun sen?

Hastalar... Sağlık... Dolarofortin... Euromorfin... Sağlık sigortası... Sağlık bütçesi... Dolarat ve dinarat...

Önce güzelce hasta ediyorlar, sonra tedavi ediyorlar.

Halk sağlıklı yaşasa, sağlıklı beslense ve hasta olmasa daha iyi olmaz mı?

Peki halk sağlıklı olursa, hastalıklar ve hastalar çok azalırsa doktorlar ne iş yapacak?... Hastaneler boş mu kalsın?... İlaç sanayii iflas mı etsin? Tıp Fakülteleri kapansın mı?


Mehmet Şevket EYGi - 29 Ekim 2012 Pazartesi
Başlık: Ynt: Türkiye'nin onbir büyük müzmin derin derdi | Böyle Tesettür Olur mu? | Sağlık
Gönderen: mazhar - 29 Ekim 2012, 17:37:28
ÇARŞAFA ve PEÇEYE DAİR

Yazan: Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)

Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhîtin (ortamın) yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir Yalnız bunlardır ki, gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzûsunu veriyor

Niçin onlardan müştekî (şikâyetçi) gibisiniz? O mazrûfa (zarfın içindekine), bu zarftan daha muvâfık (uygun) ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum


***

Siz bizim aşkımızın, hürmetimizin, siz bizim kıskançlığımızın mutî (uysal) mahbûseleri değil misiniz? Vücudunuzun şeklini alan bu dil-firîb (cazibeli, alımlı) mahbesi, sizin etrafınıza, sizin yüzünüz üstüne biz ördük; bizim ihtimâmımız, bizim muhabbetimiz ördü Sizi güneşten, havadan, sizi kem nazardan sakındık da böyle yaptık Yazık değil mi ki, o saçlara güneş vursun, o yüzü havalar, tozlar hırpalasın! Yazık değil mi ki, -ma’azAllah- o gözlerin harîmine kolayca lâubâli bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın?

Düşündük ki, belki bilmeyerek, belki farkına varmayarak birine gülüverirsiniz Nazarlarınız belki, bilâ-ihtiyar (elde olmayarak), birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir (duruverir) Onun için yüzünüzü örttük Zira tebessümlerinizin, bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor, biz biliyorduk Gönlümüz onların öyle lüzumsuz yere heder olmasına acıdı da, bir ipek mahfaza içinde muhâfazalarına lüzum gördü Çünkü siz hilkaten (yaratılıştan) müsrifsiniz (elindeki kıymeti boşa harcayan), hazinelerinizin bahasını bilemezsiniz

***

İnsanlar, kadınlara tehakküm (hüküm) ettikleri gündür ki tabîate gâlip geldiler Cemiyetlerin (toplumların) ve medeniyetlerin esasını bir erkeğin kıskançlığı kurdu Memleketlerden, vatanlardan evvel, ilk müdafaa edilen kadındı Bana inanınız bütün bu evler, bu mâbedler ve bu şehirler sizin için yapıldı ve sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık mahbesini yıktığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mâbedler harap oldu, şehirler çöktü Çünkü, sizin mahbesleriniz, o yerlerin surları idi, kaleleriydi

***

Niçin başka cinsten (toplumlardan) kadınlara bakıp da başınızda garip mütâlealara (görüşlere) meydan açıyorsunuz? Onlardan size ne? Siz başlı başınıza bir âlemsiniz Ben o âleme girdiğim dakikadan itibaren hariçte bir başka mevcudiyet var mı, yok mu, unuttum bile Siz niçin kendinizde herkesi unutmuyorsunuz?

***

Söze başlarken size demiştim ki, bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir Memnun ve müsterih (huzurlu) yaşamak için bu kanaat size kifâyet etmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor: Peçeniz ve çarşafınız… Bunlardır ki, bana muhabbeti öğretiyor; hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor, bâhusus (özellikle) memlekete muhabbeti…


Zira sizin bu örtüleriniz, bu süsleriniz değil midir ki, minarelerden ve o al râyetten (kırmızı bayraktan) sonra bu serseri ruha bir râz-âşinâ melce (dost sığınak) ve bir emin mersâ (güvenli liman) saadeti veriyor Peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki, bir yabancı elin ona uzanması ihtimâli bile, gayz nedir, hırs nedir, intikam nedir, kin nedir hiç bilmiyen bu tenbel ve yorgun ruhda, beldeler yıkacak, burc ü bârûlar (kaleler ve kuleler) devirtecek bir ateş alevliyor

***

Gördünüz mü? Peçenizden bahsederken, haşin adımlarla, yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemeye başladım Belki, bunların hiç birini yapmıyacağım, fakat emin olunuz ki, şu dakikada çok samimiyim Size, sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince (yönelince), kendimi her şeye kadir (gücü yeter) farzediyorum Tarih, menâkıb-ı beşeriyeyi (insanlık destanlarını) dolduran en büyük kahramanlıklar, bana birer çocuk oyunu gibi geliyor

***

Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız Bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin ortasında, asâlet (soyluluk) ve zerâfete yegâne dâl (delil ve âlâmet) olarak, bunlar, sade bunlar kaldı İnsanlar senelerden beri, insanlığı terzîl (rezil etmek) için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler Bu gürûha (şuursuz kalabalık) peyrev olmak (peşinden gitmek) size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde (üstünde), onların haricinde (dışında) biliyorum Siz mestûr (örtülü, gizli, hayalı, namuslu) ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvî bir dinin İlâhı, sizi bu sıfatla sâir mahlûkat arasında mümtaz (seçkin) kılmamış mıydı? Siz O’nun halkettiği (yarattığı) cennet-âsâ (cennet gibi) âlemin meleklerisiniz O, “Kitab”ında (Kur’an-ı Kerim’de) sizin isminizi zikretti O vakitten beri siz, mukaddesat meyânına (arasına) girdiniz Artık ne hâle (bugüne), ne mâzîye (geçmişe), ne de âtîye (geleceğe) mensupsunuz… Yalnız unutmayınız ki, size bu mertebeye (yüksek dereceye), bizim aşkımız, bizim hürmetimiz, bizim kıskançlığımız is’âd etti (yükseltti) (Aralık 1915)

Bu yazıyı okuduktan sonra bununla ilgi aşşağıdaki linke yeni eklediğim yazıyı da lütfen okuyun

Yine Yakup Kadri'nin bu yazıyı neşrinden bir müddet sonra "Hakimiyet-i Milliye" gazetesine başyazar olduğunu..

http://www.sadakat.net/forum/serbest_kursu/ynt_bunlari_biliyormuydunuz-t53424.0.html;msg267579;topicseen#msg267579