Tarikatlar ve Cemaatler Ticaret ve Bankacılık Yapmamalı
İslam tarikatlarının ve dinî cemaatlerin holdingleşmeleri, ticaret, bankacılık, sanayi işleri yapmaları çok sakıncalıdır ve doğru değildir.
Çünkü bu gibi kurumlar dini temsil ederler, din kutsaldır, ticaret ve bankacılık işleri ise kirlidir, kirletir
Peki birtakım hizmetler nasıl yapılacaktır?
Tarikatlar ve cemaatler kendilerine bağlı Müslümanları teşvik ederler, onlar şirketler kurar, fabrikalar açar, ticaret yapar… Kazandıkları paraların bir kısmını da hizmetlere tahsis eder.
Dine, imana, Kur’ana, Sünnete, Şeriata hizmet eden has hizmetkarların, bu hizmetleri esnasında mukaddesatı alet ederek yüklü gelirler elde edip zenginleşmeleri asla caiz değildir.
Has hizmetkarlar zâhid olur, dünyaya sırt çevirir, para ve zenginliği ayak altına alır.
Din, iman, Kur’an hizmetleri ticarete alet edilirse ihlas bozulur. İhlas olmayınca hizmetler bereketli olmaz.
Din hizmetkarlarının israflı, şatafatlı, debdebeli ve sefih bir hayat sürmeleri asla câiz değildir.
Din, iman, Kur’an hizmetleri yapılırken kimler örnek alınacaktır?..
Resulullah sallAllahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Ashab-ı Güzin.
Ehl-i Beyt-i Mustafa… Sâdat-i Kiram…
Tâbiîn… Tebe-i Tâbiîn… Selef-i Sâlihîn…
Eimme-i müctehidîn…
Her asırda yaşamış müceddidler, büyük ulema ve fukaha, gerçek şeyhler, kamil mürşidler…
Evliyaullah…
Hiçbir şeyh, mürşid, İslam hizmetkarı Hint mihraceleri gibi israflı, şatafatlı, ihtişamlı, tantanalı, debdebeli, gururlu, kibirli, sultanî bir hayat süremez.
Helal servetleri de olsa süremezler…
Hizmet paralarının bir kısmını zimmetlerine geçirenler, o paralarla lüks ve israflı bir hayat sürenler hâdim (hizmet edici) değil hâdimdir (yıkan, çökertendir).
Hizmet için toplanan paralar, son kuruşuna kadar ihlasla, istikametle, titizlikle, İslam ahlakının hükümlerine uygun olarak akıllıca gerekli hizmetlere harcanmalıdır.
Müslümanlardan toplanan paralarla kendilerine lojman, otomobil alan, şahsî masraflarını, otomobilini yakıtını o paralarla karşılayan kimseler gerçek hizmetkar değildir.
Zekat paralarıyla cami bile yapılmaz.
Hizmet ve cihad paralarını zimmetlerine geçirenler haindir!
Son yirmi beş yıl içinde Türkiyede İslama hizmet için yüz milyarlarca dolarlık yardım parası toplandı. Bu paranın bir kısmı hizmet için harcandı. Bir kısmı ise harcanmadı.
Hizmet paralarının bir kısmı (ne kadarı?) çar çur edildi.
Sabah namazlarında içi boş olan şatafatlı ve müzeyyen cami binaları yapıp, onların mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak icazetli ulema yetiştirmemek… Bu nasıl hizmettir?
Öğrencileri beş vakit namaz kılmayan din okulları açmak… Bu ne biçim hizmettir?
En büyük hizmet, Müslümanları birleştirmek, tek bir Ümmet çatısı altında toplamak, tek bir İmam-ı Kebire biat ve itaat ettirmek değil midir?..
Lüks, ihtişamlı, israflı, şatafatlı, tantanalı turistik umre seyahatleri ve turları niçin tenkit edilmiyor?
Türkiye Müslümanlarının niçin müşterek bir hizmet plan ve programları yoktur?
Bunca hizmet cemaati bir federasyon veya konfederasyon çatısı altında niçin bir araya gelmiyor?
Şuculuk buculuk oculuk filancalık falancalık feşmekâncılık, bizden olanlar, öteki Müslümanlar; asabiyet, militanlık ve holiganlıkları, İslamın hak ölçüleri nazarında bir tür ırkçılık değil midir?
Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları ne zaman uyanacağız ve Kur’anın, Sünnetin emr ettiği şekilde birleşeceğiz?
* (İkinci yazı)
Ehl-i Sünneti Savunmak İçin Hangi Konular İşlenmelidir?
1. Ehl-i Sünnet’in herhangi, sıradan, ötekiler gibi bir mezhep, fırka, hizip olmadığı; İslam’ın kendisi, Kur’an’ın ve Sünnet’in doğru yorumu olduğu.
2. İslam’ın hükümlerini, öğretilerini, Kur’anın yorumunu yaparken “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri dışında bunlar Cehennemliktir; Cehennemlik olmayan bölüm, benim ve Ashabımın yolundan gidenlerdir” hadîsine vurgu yapılmalıdır.
3. Ehl-i Sünneti Mutezile, Haricilik, Mürcie ve diğer sapık ve bozuk fırka ve mezheplerle bir tutmak çok büyük bir adaletsizlik ve sapıklıktır.
4. Ülkemizde, Ehl-i Sünnet dışı iki Orta Doğu Devleti yıkıcı mezhep propaganda yaptırmaktadır. Bunlar büyük miktarda para dağıtmaktadır. Bu iki ülkenin isimlerini ve mezheplerini vermiyorum, ikisi de bilhassa itikat sahasında son derece bozukturlar. Halkın bunlara karşı, fitne ve fesat çıkartmayan bir üslupla uyarılması, bilgilendirilmesi, aydınlatılması gerekir.
5. Ehl-i Sünneti yıkmak isteyenlerin bir kısmı müteşabih ayet ve hadisleri, lügavî manalarına alarak, kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Teala Hazretlerine cisim, şekil, el ve ayak gibi organlar, inmek ve çıkmak, cihet gibi noksan sıfatlar izafe etmektedir. Bunlar tenkit edilmelidir.
6. Ehl-i Sünneti yıkmak isteyen modernistler ve reformcular, dinimizin ikinci kaynağı olan sünneti açıkça veya sinsice yıkmak istiyorlar. Bunların sünnet aleyhindeki yalanları, iftiraları, hileleri, mekirleri, iddia ve isnatları çürütülmelidir.
7. Ülkemizde Ehl-i Sünnet’i yıkmak isteyen bid’at ve dalalet fırkalarının başını Fazlurrahmancılar çekmektedir. Fazlurrahmancılık çürütülmelidir.
8. Belli başlı Ehl-i Sünnet âlimleri, fakihleri, müftüleri, ziyalıları, kurumları en kısa zamanda çok ciddi bir “Ehl-i Sünnet Şurası” çatısı altında toplanmalı, halkın anlayacağı bir bildiri yayınlayarak Müslümanları uyandırmalı ve aydınlatmalıdır.
9. Ehl-i Sünnet muhalifleri en fazla Kur’an-ı Kerim mealleri, tercümeleri, tefsirleri sahasında tahribat yapmışlardır. Şu anda piyasada iki yüzden fazla meal, tercüme ve tefsir bulunmakta olup bunların yirmi-otuz kadarı dışındakiler re’y ve heva ile yazılmıştır ve vahim hatalar içermektedir. Bunlarda otuz kadar büyük yanlış bulunmalı, red ve cerh edilmeli, küçük bir kitapçık şeklinde en az yüz bin adet basılarak halka duyurulmalıdır.
10. Ehl-i Sünnet düşmanları, Peygamberimiz’in (Salât ve selam olsun ona) Sünneti’ni, sahih ve mütevatir hadisleri AB normlarına ve feminizm prensiplerine göre ayıklamak istemektedir. Bu zihniyet teşhir ve tenkit edilmelidir.
11. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ahir zamanda Mehdi’nin zuhur ve İsa Aleyhisselam’ın nüzul edeceğini, manevi tevatür derecesindeki hadislere dayanarak kabul etmektedir. Sünnet münkirleri ehl-i bid’at bu iki inancı reddetmektedir. Bu inkarlar, halkın anlayacağı şekilde çürütülmelidir.
12. Mezhebe lüzum yok, hepimiz Müslümanız diyerek Sünnîliği, Şiîliği, Vehhabîliği, Hariciliği aynı kefeye koyan mezhepsiz zihniyet çürütülmelidir.
13. Farmason Afganî, Farmason Abduh, onun tilmizi Reşid Rıza zemmedilmeli ve çürütülmelidir.
14. BOP’un gizli plan ve protokolleri Müslümanlara duyurulmalı ve halk bu konuda uyarılmalıdır.
15. Dinlerarası diyalog ve hoşgörü hareketinin içyüzü, hatâları ve amacı anlatılmalıdır.
16. İslam Feminizmi ideolojisinin İslama uymayan bozuk bir doktrin olduğu anlatılmalıdır.
Mehmet ŞEVKET EYGİ - 15 Şubat 2013 Cuma
Dini yeniden yapılandırmak
Geçen yazımızda; "Küçük, açıklanabilir, tolere edilebilir ve varlığı rahmet hükmünde olan ihtilafları büyütmek ve bu vehme yaslanarak dini yeniden yapılandırmaya kalkışmak gibi" modern eğitimin tezgahından geçmiş insanlara cazibeli gözüken bir tehlikeye işaret ederek yazıyı bitirmiştik. Bugün kaldığımız yerden devam edelim...
Evvelemirde şunu teslim edelim; Müslüman Ümmeti oluşturan ana yapı tâ başından beri Ehli Sünnet'tir. Bugün de İslâm içi ama Ehli Sünnet dışı dinî kimlikler ümmetin takriben yüzde 15'ini, yani azınlığı teşkil eder. Ve bu kimlikler birbirine yakın olabildiği gibi birbirinden çok farklılık da arzedebilmektedir. Meselâ Şiîlikle Hâricilerin yaşayan kolu İbâdîlik gibi.
İslâm denince Batılıların da ilk aklına gelen Ehli Sünnet'tir. Son dönemlerde içten ve dıştan bu ana yapıya yönelik bir itibarsızlaştırma faaliyeti var. Bu hamle aslında ümmetin omurgasını çökertmeye yönelik yıkıcı bir hamledir.
Teknik tanımı bir tarafa bırakırsak, bizim Ehli Sünnet'ten kastımız Sahabe neslinin Allah Rasülü (sas)'den bize naklettiği söz ve amele mebnî din, bir diğer ifadeyle Müslümanların merkezi kriterleri ve tutarlı bir usûle dayanarak bunun etrafında tecelli etmiş dünya görüşüdür.
Kısacası Müslümanların fikrî ve amelî tarih tecrübesi. İnşa ettikleri medeniyetlerin kurucu ruhu. İslâm futuhatının muharrik gücü. Yıkıcı Moğol istilasına ve Haçlı Seferleri'ne karşı direnen öz...
Ehli Sünnet'in ürettiği tarih tecrübesi, kendi sistematiği içerisinde, referans kaynakları aynı olmakla beraber farklı yorumlar da geliştirmiş, hak dairesi içinde birçok mezhebe vucüt vermiş biricik bir tecrübedir. Bu da canlı hayatı İslâm'la üretmek üzere yapılan içtihatların zaruri bir sonucuydu.
Şimdi bu zengin birikime dayanarak hayatı yeniden üretmek, modern ve postmodern meydan okumalara karşı koymak varken, bu zengin birikimi bir ayak bağı, ve hatta "İslâm'a kurulmuş sistemli tuzak" olarak göstermenin bir manası olabilir mi?
İzahı mümkün, metodolojik dayanakları olan, nassların yapısı gereği neşet etmiş Ehli Sünnet içi ihtilafları köpürterek sanki ortada temel meselelerde birbirine zıt ve telifi mümkün olmayan birden fazla din varmış gibi bir fikir terörü estirmek kimin işine yarar?
Bunların bir kısmı içine düştükleri trajikomik durumun farkında bile değiller. Şöyle ki, bunlar Şia ve Ehli Sünnet, Alevilik ve Ehli Sünnet arasındaki temel itikadi meselelerdeki ayrılıkları ümmetin vahdeti adına görmezden gelebiliyorlar. Bu konuları önemseyenleri ümmetin vahdetini bölenler olarak da gösterebiliyorlar. Hakikatin izahı adına söylenen ve telifi mümkün olmayan birbirine taban tabana zıt görüşlere furûat muamelesi yapabiliyorlar.
Paradoks da burada başlıyor zaten. Ehli Sünnet içi küçük ihtilafları büyütürken, fırkalar arası büyük ihtilafları küçülterek sadece hakikatin flûlaşmasına hizmet ettiklerini görmüyorlar..
Anlatmak istediğimiz şey; ne farklı dinlerin ne de ehli bidat fırkaların Müslüman toplumda yaşama hakkıyla ilgilidir. Onların varlığını kabul etmek ve hukuki olarak onların haklarını teslim etmek ayrıdır, onların küfür veya bidatlarını beraber yaşama iradesi adına tasdik etmek, yahut fitne çıkmasın diye hak paydasında basit birer içtihat derecesine indirmek ayrıdır.
Bu tarz bir tutum hakikati göreceli göstermekte ve parçalamaktadır. Tam bir postmodern yanılgı. Büyük ihtilafları önemsizleştirmek postmoderne uysa da usûlden ve nassların yapısından neşet eden küçük ihtilafları büyütmek tam bir akıl tutulmasının ürünüdür.
Serdar Demirel / Yeni Akit.Habervaktim.com
10 Ekim 2013 Perşembe 00:02
serdard22@hotmail.com