Merkezî Sistemle Ezan, Va'z ve Namaz... -6-
Hangi sene olduğunu net olarak söyleyemeyeceğim ama 2000 senesinin ilk yıllarıydı. Gerçi arşivimde ne zaman olduğunun notu var, ama hangi sene olduğu o kadar da mühim değil. Çünkü, aşağıda da okuyacağınız gibi mühim olan aşağıda bahsedeceğim meselenin senesi değil, kendisi.
Evet!... Hangi sene idiyse, işte o seneki Ramazan ayında, televizyon kanallarında "Ezanların bundan böyle merkezî sistemle okunacağı" haberi verilmişti. Hatta câmi cemâatinin hassasiyetini yoklama babında ilk tatbikatı da yapıldı. Bunun üzerine, ilk önce İstanbul Fâtih'te olmak üzere câmi cemaati tarafından buna derhal itirazlar başladı...
Bunun üzerine, bu tatbikattan hemen vaz geçildi. Hatta o günün Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı tarafından derhal bir açıklama yapılarak, Diyanet'in böyle bir planı, projesi ve düşüncesi olmadığı ilan edildi. Açıklamaya göre, güya bu tatbikat Diyanet'e ait değildi, Diyanet'e mal edilemezdi.
Ama bakın sonra ne oldu?
Bu açıklama üzerine, câmi cemaatinin itirazları kesildi ve ezanlar İstanbul'da eskisi gibi okunmaya başlandı. O gündür bu gündür de İstanbul'da ezanlar bilindiği şekilde okunmaya devam ediyor. O senelerde Türkiye genelinde de durum aynıydı. Yani her câminin ezanını aynı caminin kendi müezzini okuyordu.
Yukarıda da söylediğimiz gibi, başkan yardımcısı seviyesinde yapılan bir açıklamayla, cemâatın itirazı kesildi ve İstanbullular artık işlerine güçlerine bakmaya başladılar.
İstanbullular tabii ki Türkiye'nin diğer kısımlarında neler olduğunu takip edecek değillerdi, ya etmediler de.
Etmediler ama diğer yerlerde acaba durum nasıldı ve nasıl oldu?
Şöyle oldu:
İlk itirazlar kesildikten sonra, ezanın merkezî sistemle okunması, fincancı katırlarını ürkütmeden, sessiz sedasız tatbik edilmeye başlandı.
Ama nerede?
Tabii ki İstanbul'da değil, Anadolu'da...
ACABA NEDEN?..
Acaba, İstanbul halkı diğer yerlerdekilere göre daha hassas bilindiği için mi İstanbul'da bu tatbikata geçilmedi? Onu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu:
O gündür bu gündür, (bu satırların kaleme alındığı 2013 senesi dâhil) senelerdir ezanlar Anadolu'nun birçok yerinde merkezî sistemle okunmaya devam ediyor.
Bu noktada, "Ezanların merkezî sistemle okunmasının doğru olup olmadığı" meselesine ve bu tatbikata niçin böyle bir usulle girildiğini sormuyorum. Ama şunu soruyorum:
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısına o açıklama o gün niçin yaptırılmıştı?
O açıklama daha sonra nerede kaldı?
Hani Diyanet'in böyle bir projesi yoktu?..
Bu soruları soran tek kişi elbette ben değilim. Birçok kimse de aynı soruyu soruyor. Onun için bunun cevabının verilmesi icap ederd ve eder.
Merkezî sistemle ezan okutma işi şöyle yapılıyor:
Vilâyet ve kazâlarda câmiler hoparlör sistemiyle birbirine bağlanmış, tek bir yerde okunan ezan bütün minârelerden verilerek tek müezzinin okuduğu ezanla, ezan meselesi halledilmiş oluyor...
Oluyor diyoruz ama, acaba oluyor mu? İşte esas mesele bu...
İslâmın şiârı/alâmeti olan ezan, vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnettir. Ezan hakkında, fıkıh kitaplarımızda ayrı bir bahis var. Dolayısıyla, ezan okunmasıyla ilgili bazı şartlar mevcut. Bu şartlardan biri de ezanı cansız/ teknolojik âletlerin değil insanların okumasıdır. Usulüne göre okunmayan ezanın yeniden okunması icap ediyor.
MESELENİN TEKNİK CEVABI...
Tam bu noktada ortaya şöyle bir soru çıkıyor:
Hoparlörle başka mekanlara duyurulan ezan, merkezdeki müezzinin okuduğu ezan mıdır yoksa âletin çıkardığı bir ses midir?
Buna cevap verecek olanlar elbette ki meselenin teknik mütehassıslarıdır. Onların verdikleri bilgi de şöyle:
Hoparlörle duyurulan ses, müezzinin sesi değil, mikrofon vasıtasıyla meydana gelen elektromanyetik dalganın, iletici kabloyla hoparlöre vardıktan sonra, ondaki ses çıkaran parçayı titreterek meydana gelen yeni başka bir sestir.
Asıl sese çok benzemesine rağmen, müezzinin sesi değil âletin çıkardığı bir sestir.
Çünkü bu ses, elektromanyetik dalganın, alıcıda, aynı frekansla oluşturduğu bir rezonanstır. Rezonans, bir dalganın alıcıyı titreterek harekete geçirmesidir.
Radyo, televizyon gibi telsiz elektronik cihazlarda, verici mikrofondan havaya yayılan elektromanyetik dalga alınarak aynı frekansta bir ses hasıl olmaktadır. Bu ses, müezzinin sesi olmayıp hoparlörün madenî levhasından titreşim neticesinde meydana gelmektedir. Önceki sese tıpatıp benzemektedir, fakat tamamen ayrı bir sestir.
Ses iletişim sisteminin çalışması özet olarak şöyle tarif edilebilir:
Bu iş için üç âlet kullanılır: Mikrofon, Amplifikatör, (yükseltici) Hoparlör.
Duyulması zor olan veya büyük topluluklara ulaştırılması gereken yerlerde kullanılan sistemin çalışması için önce mikrofona ihtiyaç vardır. Bahsettiğimiz bu âlet, içerisinde kondansatör plaka diye tabir ettiğimiz iki plakanın, gelen sesin şiddetine göre titreşimi neticesi meydana gelen sesin elektrik enerjisine dönüşmesiyle görevini tamamlar. Daha sonra elektrik enerjisine dönüşen ses, amplifikatör (yükseltici) dediğimiz âlet tarafından yükseltilerek dinleyiciye ulaştırılmak üzere hoparlöre gönderilir.
Mikrofonun aksi istikametinde bir çalışmaya sahip olan hoparlör ise elektrik enerjisinin içerisinde mabrem diye tabir ettiğimiz iki kâğıt levhanın titreşimi ile sese dönüşür.
Bunların hepsi aynı anda ve çok kısa zamanda elektrik hızıyla meydana gelir.
Buradaki mabremlerin titreşimi, gelen ses şiddetine göre değişir. Hatta kapasitesinin üzerinde gelen enerji, âletin bozulmasına sebebiyet verebilir.
İlk yani orijinal sesin, doğrudan veya değişik ve dolaylı şekilde duyulup duyulmadığı sorusunun cevabı ise şu sıralamadadır:
Önce konuşulan ses, sonra enerjiye dönüşen ses, sonra duyulan ses...
Görüldüğü gibi, ilk ses, hoparlörden duyulduğunda aynen aslı gibiyse de aynı ses değildir.
Önce değişip enerjiye dönüşmektedir.
AKS-İ SADÂ...
Fıkıh kitaplarımızda, aks-i sadâdan bahsedilir. Aks-i sadâya Türkçede sesin yankı yapması, veya ses yankılanması diyoruz. Yankı, sesin uzaktaki bir yere çarparak geri dönmesidir. Ses, çarptığı yeri titreterek, benzer bir ses olarak geri döner ve tekrar duyulur.
İşte bu ses asıl ses değildir. Sadece, ses dalgası çarpıp geri dönmüştür.
Fıkıh kitaplarımıza göre, aks-i sadânın/ses yankılanmasının bir hükmü yoktur. Dolayısıyla o yolla işitilen bir secde âyeti için secde yapmak icap etmez.
Âletlerle meydana getirilen yukarıda bahsettiğimiz şekildeki ses, yani hoparlörden duyulan ezan, aks-i sadâ gibi kabul edildiği takdirde bu sese itibar olunmaması icap ediyor. Yani bu şekilde okunan ezanlar okunmamış oluyor.
Âletlerle merkezî sistem olarak verilen ezan sesi, yukarıda izaha çalıştığımızın aksine sesin âlet vasıtasıyla orijinal haliyle nakli ise mesele yok. Fakat, uzmanların söylediğine bakacak olursak, bunun bir ses nakli olarak kabul edilmesi oldukça zor gözükmektedir...
İşi başka bir cihetten ele alalım:
Teknolojik âletler sesi değiştirmiyor da aynısını aktarıyorsa, o zaman bu âletlerin muhafaza ettiği sesler de orijinal sesin aynısı olur. Öyleyse gelin meseleye biraz karikatürize ederek bakalım:
Merkezî ezan için gerekçe şu:
"Bütün müezzinlerin sesleri güzel olmadığı için, sesi güzel olan müezzinlere ezanı merkezî sistemle okutturuyoruz."
Öyleyse, en güzel sesli müezzinin sesi âlete bir defa kaydedilip, her zaman banttan millete o duyurdulsun. Nasıl olsa orijinal ses ya...
İyi de efendim bunun bir de merkezî va'z boyutu var. Bir câmiden yapılan va'z, -ezan gibi minarelere değil- bütün câmilere verilerek bütün câmilerde dinlettiriliyor.
Vâizlerden tasarruf...
Câmiye giriyorsunuz. Bir va'z sesi var. Oraya bakıyorsunuz, buraya bakıyorsunuz, konuşan şahıs yok. Va'zı duvarlara bakarak dinliyorsunuz.
Aynen bir teyip dinler gibi...
O zaman merkezî va'zı canlı yapmaya da lüzum olmaz. Va'z önceden de hazırlanabilir. Hoca efendi önce teyibe konuşur, teyip de merkezden bütün câmilere konuşur. Ezanda nasıl müezzinden tasarruf ediliyorsa, va'zda da vâizden tasarruf edilir...
MERKEZÎ NAMAZ(!)..
Geldik şimdi namaza.
Namazları zaten çok yerde, imamın sesini hoparlörden duyarak kılıyoruz. Yavaştan yavaştan gelin onu da merkezîleştirelim...
Öyle ya! Ezan merkezî, va'z merkezî olduktan sonra namaz niçin merkezî olmasın ki!..
Nasıl mı olacak?
Evvel yoğidi, iş bu hocalar yeni çıktı diyebileceğimiz nevzuhur ilâhiyatçı müctehidlerimiz(!) ona da bir çözüm getirirler. Gerçi her şeyi onlar zaten bilirler de akıl vermek gibi olmasın ama meselâ şöyle olabilir:
Haritada gördüğünüz gibi, Türkiye'nin güneydeki en uç yeri Hatay. Zaten Kâbe de güneyde. Öyleyse ezanı âletle duyurduğumuz gibi yapılabilir pek âlâ. Meselâ Kâbe'ye en yakın il olan Hatay'da bir imam vazifelendirilir. Bütün Türkiye kıbleye dönerek teknolojiyle o imama uyup namazını kılar...
Efendim senelerdir merkezî ezan okunuyor da merkezî namaz niçin kılınmasın?
Bu söylediğim size çok da uçuk gelmesin. Şu anda zaten bunu kendi başına tatbik eden hocalarımız var. Ha ne olacak, tek başına yapılan bu tatbikat genelleştiriliverecek o kadar...
Tek başına bunu yapan kim mi? Televizyonda, her kelimeyi üzerine basa basa tek tek telaffuz ederek yaptığı dinî konuşmalarından tanıdığınız Ali Rıza Demircan...
Hani bazı televizyon kanalları Kâbe'de kılınan namazları naklen veriyor ya. Kendisinin bendenize söylediğine göre, Sayın Ali Rıza Demircan, İstanbul'dan televizyonla, Mekke'de namaz kıldıran imama uyuyormuş...
Bazıları, olmaz böyle bir şey dese de oluyor bile...
Bu şekilde namaz kıldığını söyleyen Ali Rıza Demircan, hatta bu konuda bir de makale yazmış...
Ali EREN | 28 Şubat 2013 Çarşamba | www.haberkita.com (http://www.haberkita.com/merkez-ce-sistemle-ezan-vaz-ve-namaz-6_31669.html)
İmamlar Dikkat!
Van da bir vatandaşın merkezi vaaz ve merkezi ezan sisteminden rahatsız olması Vanlılar olarak lanse edilerek kamuoyuna duyuruldu.
Tarih: 14-06-2013 - 21:47
Bu eLeştiriden bütün din görevlileri üzerine düşeni almalı ve gerekeni yapmalıdır.
Bazı illerde Merkezi vaaz ve merkezi ezan sistemi kademeli olarak kaldırılmaya devam ediyor. Van il müftülüğü de bu kapsama girmiş ve kademeli olarak Merkezi vaaz ve merkezi ezan sistemini kaldIrıyor. Bir anda kaldırmak bir çok sorunuda beraberinde getiriyor. Bazı il müftülükleri bunu denemiş ama çok sıkıntılar çekmişti.
-YORUMSUZ-
"İmamlar görevlerini yerine getirmiyor"
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından herhangi bir zorunluluk olmamasına rağmen kimi imamlar tarafından merkezi ezan ve vaaz sisteminin devam ettirilmesi halkın tepkisine neden oluyor. Vanlılar imamları görevlerini yerine getirmeye davet etti.
"Vaazlar ihtiyaca göre yapılmalı"
Merkezi vaaz sisteminin doğru olmadığını söyleyen Şahap Aslan, "Her imamın kendi bölgesindeki manevi eksiklikleri göz önünde bulundurarak, o beldenin ihtiyacı neyse o beldenin eksikleri yanlışlıkları ve doğrulukları ne ise o güne ait her imamın orada ona göre vaaz vermesi gerekir" dedi.
Merkezi sistemin imamları tembelliğe sevk ettiğini belirten Aslan, "Tek bir kalemden, her şey tek bir ağızdan çıktığı için yani basit bir memurluk gibi oldu. İmamlık, vergi memurluğu ile aynı duruma getirildi" şeklinde konuştu.
"İmamlar görevlerini yerine getirmiyor"
Merkezi sisteminin imamları çok tembelleştirdiğini ve olumsuz yönde etkilediğini belirten Ramazan Tuncer, "İmamlar zamanında gelip namazlarını kılmaları ve kendilerinin ezan okuması ve kendi vaazlarını kendilerinin vermesi gerekir ama yapmıyorlar" ifadelerini kullandı.
"Ezan yok vaaz yok sohbet yok!"
İmamların işinin düğmeyi açıp, kapamadan ibaret olmadığını aktaran, Ömer Kızıltaş ise, şöyle konuştu: "Ezan yok. Vaaz yok. Sohbet yok. Herhangi bir etkinlik yok. Düğmeyi aç kapa, başka bir şey yok. İmamlar gelsin camilerini açsın. Caminin herhangi bir ihtiyacı var mı? Yok mu? Bir baksınlar. Millete vaaz versinler. Buradaki tembelliğin daniskasıdır"
Eskiden bu tür şeylerin olmadığını söyleyen Ömer Faruk Alkış ise, "Eskiden böyle bir şey yoktu. İnsanların ihtiyaçlarına göre vaaz ve sohbetler yapılırdı" şeklinde konuştu.
"Merkeziyetçi sistem yanlıştır"
Merkezi sistemin imamları cemaatten kopardığını ifade eden Orhan Konca, "Sohbet vermeye vermeye kendi seviyelerini de düşürüyorlar. Merkeziyetçi sistem çok yanlıştır" dedi.
"Böyle yapan imamlar görevlerini yerine getirmemişler"
Sorunların imamların pasifliğinden kaynaklandığını belirten Vehbi Gökal, "Kendi vaazlarını yapmaları için izin verilmiş, kendileri vaaz vermelidirler, ama o cihazı açıp oradan dinletiyor. Bu tür imamlar görevlerini yerine getirmiyorlar, millet razı değil. Bunlar konuşsalar insanlar üzerinde etkileri daha fazla olur. Bunlar görevlerini yerine getirmelidir. Bu haktır, bunun için para alıyorlar" diye konuştu. (Fırat Arslan/Murat Dalgın-İLKHA)
dinihaberler.com