Nasihat
1. Beş vakit namaz kılmayan bir Müslümana ne yapılır?
O Müslümanın sevdiği, saydığı, dinlediği bir büyüğü veya kardeşi ona nasihat eder, "Benim muhterem ve sevgili kardeşim namaz kıl" der. O kılar veya kılmaz ama bu nasihat kendisine mutlaka yapılmalıdır. Nasihatin de tabii incelikleri vardır. Herkes hod be hod yapamaz.
2. İsraf eden bir Müslümana ne yapılır?
Sevgili kardeşim israf haramdır bu haramı işleme, kanaatli ve iktisatlı ol denir.
3. Hiç lüzumu ve ihtiyacı olmadığı halde üç yüz bin liralık lüks bir otomobil alan Müslümana ne denir?
Bu bir israftır, bu otomobili sat, sana yetecek yüz bin liralık yine güzel bir otomobil al, bu senin için daha hayırlı olur denir.
4. Futbol kulübü tutar gibi holiganlık, militanlık, fanatizm (=bağnazlık, taassup) yapan bir Müslümana ne denir?
Öncelikle ümmet şuuruna sahip olmak gerektiği anlatılır. Cemaat holiganlığı iyi bir şey olmadığı, Müslümanları "bizim cemaatten olanlar ile bizim cemaatten olmayanlar" diye iki kısma ayırmanın çok yanlış ve yıkıcı bir ayrım olduğu söylenir.
5. Kadıncağız başını örtüyor ama saçlarını yukarıda topuz gibi topluyor, o da yetişmiyor fazladan bir yün yumağı veya topağı daha ekliyor, başı deve hörgücüne benziyor. Bu hatuncağıza ne denir?
Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar hakkında ağır konuşmuş, onlar Cennet'in kokusunu alamayacak demiştir, aman böyle yapma, yaparsan senin için iyi olmaz denir.
6. Bir Müslüman devamlı olarak iyi, lüks, pahalı, ağır yemekleri gerekenden fazla yani doyduktan sonra yiyip duruyor. Bu yüzden de semiriyor. Buna ne denir?
Kardeşim doyduktan sonra yemek haramdır. Arada bir misafirlikte, Ramazan'da iftarda biraz ölçüyü kaçırabilirsin ama her gün böyle tıkınmak Müslümana yakışmaz. Müslüman yemek için yaşamaz, yaşamak için yer. Devamlı olarak ve bol miktarda lüks ve ağır yemek yiyenler ileride vahim hastalıklara duçar olurlar, mesela gut hastalığına yakalanabilirler. Benim canım kardeşim az ye denir.
7. Farz namazlarını hep münferiden (=tek başına) kılan musalli bir Müslümana ne denir?
Allah kabul etsin... Dinimiz ve Şeriatimiz, hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılmalarını emrediyor. Târik-i cemaat olma... Hiç olmazsa arada bir cami cemaatine katıl, camiye gidemezsen birkaç Müslüman cemaat olup öyle kılın denir.
8. Bin yıllık milli ve İslamî yazımızla okuma ve yazma bilmeyen Müslümana ne denir?
Muhterem kardeşim, tezelden, an kaybetmeden bin yıllık Osmanlıca Türkçesi'ni okumayı ve yazmayı öğren. Senin gibi bir Müslümanın bunu bilmemesi büyük noksanlık ve ayıptır. Nihayet senin lisanındır, kısa zamanda öğrenirsin, öğrendikten sonra da ilerletmeye çalışırsın denir.
9. İlmihalini bilmeyen bir Müslümana nedir?
İlmihal bilgilerini öğrenmek, erkek kadın her Müslümana farzdır. Muteber, ehl-i Sünnet kitaplarından ve hocalarından sana yetecek miktarda ilmihalini öğren, cahil kalma denir.
10. Kardeşiniz Müslüman ama marka fetişizmine batmış. Markalı giysiler, ayakkabılar, eşyalar almak için israf yapıyor, beyinsizlik sergiliyor. Markalı lüks giysileriyle övünüyor, hatta prestij için lüks restoranlara gidiyor. Böyle bir Müslümana ne yapılır? Nasihat etmeye ehliyeti ve icazeti olan kimse onu uyarır, aziz kardeşim markacı olma, yüz elli liraya alacağın cekete bin beş yüz lira verme, lüks restoranlarda tıkınmak için avuçla para ödeme. Şayet bu nasihati dinlemezsen ceket ve paltonun içindeki markayı söktür yakana diktir bari denir.
Bendeniz gerçek şahıslara isim vererek nasihat edemem. Böyle bir şey beni aşar. Yukarıdaki yazım anonim bir yazıdır. Ortayadır... Ehliyet, liyakat ve icazeti olmayanlar, samimi olmadıkları kimselere nasihat ederlerse üzücü reaksiyonlar, tepkiler alabilirler.
İslam dini zaten nasihattir... Kur'an insanlığı nasihat etmektedir. Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) hem insanlığa, hem ümmetine nasihat etmektedir. Hadis-i şerifte "Din nasihattir" buyurulmaktadır.
Müslüman bir toplumda nasihat ortadan kalkarsa o toplum dejenere olur ve bozulur.
Keşke Müslüman gazeteler, dergiler, televizyonlar halka her konuda devamlı olarak nasihat etseler. Kısa kısa... Etkili=tesirli şekilde
Yazık ki toplumumuz büyük ölçüde nasihatsiz kalmıştır.
(İkinci yazı)
Tevhid-i Tedrisat Kanunu Kaldırılmalıdır
Tevhid-i Tedrisat Kanunu faşist bir kanundur. Bu kanun Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini çiğnemektedir. Bu kanun İslam'a karşı çıkartılmıştır. Türkiye Ortadoğu'nun Japonya'sı olamadıysa böyle adaletsiz ve ideolojik kanunlar ve baskılar yüzündendir. Türkiye'deki Kemalist eğitim sistemi iflas etmiştir. 1928'den önce yazılmış ve yayınlanmış romanları ve hikâye kitaplarını okutamayan bir eğitime müflis (=iflas etmiş) sıfatından başkası yakışmaz. Laik Fransa'da olduğu gibi (orada Katolik okulları var) ülkemizde de genel eğitim veren İslam okulları açılmalıdır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu millî kimliğimize, millî kültürümüze, kendi medeniyetimize aykırıdır. Açılacak özel İslam mekteplerini devlet elbette denetleyecektir ama resmî ideolojinin ve vesayet sisteminin ilkelerine göre değil; insan haklarının, âdil hukukun, millî kimliğin, millî menfaatlerin, bilgeliğin ışığında denetleyecektir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türkiye'de, İngiltere'deki Eton Koleji ayarında mükemmel liseler açmak ve vasıflı bir gençlik yetiştirmek mümkün değildir. Çocuklarımızın, gençliğimizin doğru inançlı, geniş kültürlü, ahlaklı, karakterli, faziletli, sanat ve estetik boyutuna sahip olması için genel kültür, yazılı lisan ve edebiyat, tarih, felsefe (Psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, estetik), beşerî ve iktisadî coğrafya, sanat kültürü ve tarihi doğru dürüst ve sağlam şekilde öğretilmelidir. Bir aldatmaca olan test sınavlarına son verilmeli, kompozisyon sınavları yapılmalıdır. Tevhid-i Tedrisat eğitimi genç nesilleri Türkçe bakımından cahil bırakmıştır. Bugünkü mecburî din dersleri bir aldatmacadan ve göz boyamadan ibarettir. Gençliğe yeterli ahlak ve karakter terbiyesi verilememektedir. En büyük klasik şairimiz olan Fuzulînin Divanını orijinal metninden yanlışsız okuyabilen ve şerh edebilen bir tek liseli bile yetişmemektedir... Bu köstekleyici, ideolojik, baskıcı, temel insan haklarına aykırı faşist kanunun kaldırılması için TBMM'ne kanun teklifi veren Diyarbakır milletvekili Altan Tan beyi tebrik ediyorum.
Mehmet Şevket EYGİ | 06 Mart 2013 Çarşamba
Çocuklarını Tağutî Okullarda Okutan Müslümanlar
Yeterli tarih kültürü olan her Müslüman bilir ki, Osmanlı devletinin ve İslam Hilafetinin yıkılmasında dolaylı olarak en büyük rolü misyoner mektepleri oynamıştır.
Bunların başında da şu meşhur Robert College gelir.
1950’den bu yana vatanımızın her yerinde camiler yapılıyor.
Keşke bu camilerle birlikte en az yüz güçlü ve vasıflı İslam Mektebi de açılmış olsaydı.
Camiler iki payanda ile ayakta durabilir: İslam Medreseleri, İslam Mektepleri ve Şeriata uygun tasavvuf tarikatları.
Cami yaptıran Müslümanlar çocuklarını, Tevhid eğitimi veren İslam Mekteplerinde değil, büyük ölçüde Tağutî eğitim veren laik eğitim kurumlarında okutuyor.
Müslümanın çocuğunu Tevhid ve İslam Mektebinde okutmaması büyük bir eksikliktir.
Korkunç bir çelişkidir.
Bir intihardır.
Sistemin bütün okullarında mecburî din dersleri var itirazına çok gülmek gerekir. Bu eğitim gerçek bir İslamî eğitim değil, bir aldatmacadır. İçinde Şeriattan, Ümmetten, Hilafetten bahs etmeyen; başında tam sayfa Paşa resmi, onun karşısında tam sayfa Gençliğe Beyannamesi yer alan Besmelesiz din kitapları!..
İslam Mekteplerinde her gün bir saat din ve Kur’an dersleri okunur.
Bu dersleri icazetli sarıklı cüppeli ehliyetli din alimleri ve fakihler verir.
İslam Mekteplerinde vakit namazları, bir eksiksiz bütün talebenin katılımıyla okul camiinde, okulun resmî imamının ardında kılınır.
İslam Mektepleri kız erkek karışık olmaz.İslam Mektepleri, İngilteredeki Eton Kolejinden üstün olur. Bu üstünlüğü gayr-i Müslimler de kabul eder.
İslam mektepleri geleceğin Nizamülmülklerini, Salahaddinlerini, büyük devlet adamlarını, büyük ve derin düşünürlerini, hizmet ve himmet erbabını yetiştirir.
İslam Mekteplerinde Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Hikmet-i İslamiyeye, irfana uygun eğitim yapılır.
O okullara cahil giren alim çıkar.
Nakıs giren kamil çıkar.
Tevhid-i Tedrisat ilkesiyle Tevhidî eğitim yapılamaz.
Rahmana iman ve kulluk eden bin Müslüman, oğlunu kızını Tağut eğitimiyle okutamaz.
Ana dili veya kültür dili Türkçe olan Müslümanların yazısı alfabesi İslam ve Kur’an yazısıdır.
Onların yazılı, edebî kültür dili Osmanlı lisanıdır.
Bütün Müslüman öğrencilerin farz vakit namazlarını hep birlikte cemaatle kılmadığı, kılamadığı bir mektep İslam Mektebi olmaz.
İslam Mektebinde yalancı, düzmece, uydurmaca tarih öğretilmez.İslam Mektebinde Deccalların ve Kezzabların övgüsü yapılmaz.
İslam mekteplerinde bozuk, sapık, gayr-ı ilmî Darvin nazariyesi, doğru ve bilimselmiş gibi gösterilmez.
İslam mekteplerinde şahıs portreleri, büstleri, heykelleri bulunmaz; Kelime-i Tevhid, ayet, hadîs levhaları bulunur.
İslam mektebinde mükemmel Osmanlıca, Arapça ve İngilizce okutulur ve öğretilir.
İslam mekteplerinin öğretmenleri (muallim ve müderrisleri) Tağut okullarının ve üniversitelerinin öğretmen ve profesörlerinden üstün olur.
Müslümanların, yukarıda bahs ettiğim, Tevhidî ve İslamî eğitim kurumları açmaları ve çocuklarını buralarda okutup yetiştirmeleri üzerlerine farzdır.
Bunu yap(a)mazlarsa çökmeye, yıkılmaya, zelil ve rezil olmaya mahkumdurlar.
İslam İlahî, Rabbanî bir eğitimdir ve her eğitim sistemi gibi onun da kendi okulları vardır.
Eskiden Türkiyede benim bu yazım gibi yazılar yazmak yasaktı, yazanı ağır cezada yargılar ve perişan ederlerdi.
Çok şükür artık ülkemizde oldukça hürriyet vardır.
Müslümanların dikkat bakışlarına İslam eğitimi, İslam Medreseleri, İslam mektepleri, Tevhidî eğitim, Tağutî eğitim konularını sunuyorum.
Bu anlattığım okullar sadece iyi niyetle, kuru kuruya istemekle açılamaz.
Sadece parayla da olmaz.
Dünya çapında kültürlü, vasıflı, iyi niyetli, ihlaslı, ehliyetli, kabiliyetli, becerikli, müeyyed elemanlar, eğitimciler lazımdır bu iş için.
Böyle büyük işleri, ceplerindeki telefonları bin liralık, kalemleri bir liralık olan kimseler yapamaz.
Dinimiz istişare dinidir. Bu hayatî işi kuvveden fiile çıkartmak için ehliyetli kişilerle istişare etmek şarttır.
Mehmet Şevket EYGİ | 01 Temmuz 2013 Pazartesi 00:00
http://www.sadakat.net/forum/mehmet_sevket_eygi_beyin_gunluk_yazilari/gezi_volkani_patladi_lavlar_akitti_cocuklarini_taguti_okullarda_okutan_musluma-t62866.0.html;msg271785;topicseen#msg271785
Eski eğitim-yeni öğretim
19 Şubat 2014 Çarşamba 09:33
.
Osmanlı'da ilkokula başlama yaşı dört ilâ altıdır. Bu zamana kadar çocuk ruhen eğitime hazırlanır, okula başlama günü geldiğinde de merasimle evinden alınır, bütün öğrencilerle, velilerle birlikte marşlar eşliğinde okula gidilirdi... Buna "Âmin Alayı" denirdi.
İlkokul süresi genel olarak dört yıldı. Ancak yıllar değil "öğrenme" esas alınır, çocuk temel bilgileri alana kadar ilkokulda okurdu. İlköğretim fakir çocuklara ücretsiz (artı iki öğün yemek, elbise ve cep harçlığı), varlıklı ailelerin çocuklarına ücretliydi.
Okulları daha ziyade vakıflar kurardı. Genel bir eğitim programı elbette ki vardı, ama her okul istediği konulara ağırlık vermekte özgürdü.
kimi lisana, kimi sanata, kimi din bilgilerine ağırlık verir, okullar vakıflar tarafından açıldığı için müfredat, vakıf sahipleri tarafından belirlenirdi.
Meselâ, bizim Feridun Bey olarak tanıdığımız edebiyatçımız Ahmed Feridun Paşa, vakfettiği "Muallim-hâne-i Sübyan"da (ilkokul) Türkçe, Arapça ve Farsça öğretilmesini şart koşmuştu.
Kabiliyetler ilkokullarda belirlenir, çocuklar buna göre eğitilirdi. konusunda, hat sanatına yatkın olanlar hattatlığa yönlendirilir, ağırlıklı olarak bu derslerle ilgilenmesi sağlanırdı.
Meşhur bestekârlarımız Hammamizade İsmail Dede Efendi ile Hacı Arif Bey böyle bir okulda
Çocuklar, bize telkin edildiği gibi "cahil adam"lar tarafından eğitilmez, iyi yetişmiş bilge hocalar tarafından yetiştirilirdi.
Bunu ben söylemiyorum, Alman eğitimci Hellert söylüyor: "İlkokul öğretmenleri umumiyetle iyi yetişmiştir. İstanbul, dünyanın bütün başkentlerinden daha fazla eğitim ve öğretim kurumlarına sahiptir."
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı Devleti'ni gezen Fransız gezginlerden Belon ise şöyle diyor: "Her köyde mutlaka bir mektep vardır ve yalnız erkek çocuklar değil, kızlar da okumaktadır."
"Osmanlı insanı cahildi, okuma-yazma oranı düşüktü" diyenlerin belki yüzü kızaracak, ama 17. Yüzyıl ortalarında İstanbul'da 2.000 civarında, Amasya'da 200, Erzurum'da 110 sıbyan mektebi (ilkokul) vardı.
Bu sayıları şehirlerin o zamanki nüfusuna orantılarsanız, Osmanlı Devleti'ndeki okullaşmanın ne kadar yaygın olduğunu görürsünüz...
Hele de üst düzey bürokrat yetiştirmek amacına yönelik olarak düşünülen eğitim kurumu Enderun: Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias "Platon'un 'İdealimdeki okul' dediği okul Enderun'dur" derken, Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zekâ testini bulan kişi), "Öğrencilerin zekâ seviyesini ölçmek için ilk defa test sistemi Enderun'da uygulanmıştır" diyor.
Malum: Yabancılar söyleyince "bilim", biz söyleyince "övgü" oluyor.
"Osmanlı insanı eğitimsizdi, cahildi, okul yoktu, okur-yazar sayısı azdı" gibi yaklaşımların, Cumhuriyet sonrasında başlatılan "kara propaganda"nın parçası olmaktan öte bir anlam ifade etmediği ortada...
Her Müslüman Osmanlı en azından Kur'an okuyabiliyordu. "Kur'an alfabesi" ile okul alfabesi, şimdiki gibi ayrı olmadığından, her Müslüman Osmanlı, okuma bilirdi.
Zaten halkının ekseriyeti "cahil" olan bir milletin o kadar uzun süre zirvede kalması şöyle dursun, hatta yaşaması bile imkânsızdır.
Bir de gelin şu halimize bakın: Milli Eğitim sistemimiz tam anlamıyla yaz-boz tahtası. Teknoloji geliştikçe saçmalama alanı da genişliyor. Kara tahta yerine "akıllı tahta", yazıp-çizme yerine "tablet", düşünmeyi öğretme yerine "a-b-c-d şıkları" arasında tercihe zorlama... Bu eğitim sisteminden "düşünen insan" zor yetişir!
Batı sisteminden Anglosakson sistemine kadar denemedik sistem kalmadı, ama kendi özgün sistemimize bir kez olsun dönüp bakılmadı.
Selçuklu/Osmanlı eğitimi bunca insan yetiştirmiş. Bunun alt yapısında Medrese var, Tekke var, Zaviye var, dergâh var ve o sistem içinde yetişen değerli isimler var. İnsan "Bunlar nasıl yetişti?" diye hiç merak etmez mi? Bizim eğitimciler bu konulara pek meraklı değil! Zaten eğitim
sistemimiz, merak aşılama üzerine değil, taklit ve ezber üzerine temellenmiş.
Haber Vaktim.com.Yavuz Bahadıroğlu