Ekber Şah hortlatılmak mı isteniyor?
Ekber Şah, önceleri Müslüman ve dindar bir kimse iken, dinleri birleştirip "Dîn-i İlâhî" adıyla yeni bir din ortaya koymaya çalışmasıyla bilinen, 16. asır bir Hint-Türk imparatorudur.
Çok dirayetli ve her tarafa hükmünü geçiren bir hükümdar olan Ekber Şah'ın, hükümdar olduktan bir müddet sonra hem kendi inancı bozuldu hem de dinî ve ahlâkî bozulmayı teşvik etti.
Yaptıkları ana başlıklarla şöyle:
Sırf İslamda serbest olduğu için kuzenler arasında evliliği yasakladı.
Zinayı yasak olmaktan çıkardı.
İçki ve kumarı serbest etti.
Cuma hutbelerinden Peygamberimiz'in ve dört büyük halifenin isimlerini kaldırttı.
Hicrî takvimin kullanılmasını yasakladı.
Devletin Arapça öğreten mekteplere yardımını kaldırıp Arapçayı ve İslâmî ilimleri öğrenmeye karşı cesaret kırıcı ve istekleri azaltıcı bir siyâset uyguladı.
İslâmî inanç ve yaşayışı tenkit eden kişileri sarayında topladı...
***
Ekber Şah bütün dinleri aynı derecede tutuyordu. Çünkü onun nazarında İslâm dini Allah'ın gönderdiği tek ve hak din değildi. Başka dinler de vardı. İslam, artık devrini tamamlamıştı. Yeni bir düzen getirilmeliydi.
İslama olan kin ve nefretinden dolayı bütün dinlere mensup bilginleri toplayarak, her şeyi alt-üst eden bir icraata başladı. "Din-i İlâhî" adıyla dinler karması olan uyduruk bir din ortaya kaymak için uğraştı.
Ama ne oldu? Ortaya koyduğu uydurma "Din-i İlâhî" safsatası onun ölümüyle beraber unutuldu gitti...
Şimdi ondan sonraki 5 asrı atlayıp zamanımıza gelelim.
İSLÂMÎ GERÇEKLERE ZIT "İSLAM GERÇEĞİ..."
Sene 1995...
Devletin talimatıyla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları içinde 197. yayın olarak yer alan...
O zamanki Cumhurbaşkanının da isteği ile 6 ilahiyatçıya hazırlattırılan...
İsmi "İslam Gerçeği" olduğu halde İslâmî gerçeklerle alâkası olmayan...
Aksine İslâmî meseleleri alt-üst eden...
Bir eser hazırlattırıldı.
Çok cılız ve havada kalan bir çalışma olsa da Ekber Şah devrini hatırlatması bakımından ibretlikti.
Ancak, "İslam Gerçeği" kitabı bu konuda yapılan tek çalışma değildir.
Günümüzde, İslam dininin tek hak din olduğunu gizleme...
Asliyeti bozulmuş Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri de Allah'ın peygamberlerinin tebliğ ettiği hak dinlermiş gibi gösterme...
Hem dinleri hem de ayrı din mensuplarını birleştirme gayretleri...
-Ekber Şah zamanındaki gibi- ama kurnazca, planlı halde ve israrla...
Devam ediyor...
Bu işlerin tatbikatı nasıl mı oluyor?
Bismillah deyip anlatmaya başlayalım...
Yıl 2000, Nisan ayının ikinci haftası...
Şanlı Urfa'da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü toplantısı yapıldı.
14 Nisan 2000 tarihli Zaman Gazetesi, bu toplantıyı manşetten şu başlıkla duyurdu:
İbrahim Halilullah, yıllar sonra, ayrı dinlerden insanları birleştirdi.
Bu habere göre, İbrahim Aleyhisselam "Allah birdir" diyen müslümanlarla "Hayır bir değil üçtür" diyenleri –hâşâ- birleştirmiş oluyordu.
"İbrahim Halilullah, yıllar sonra, ayrı dinlerden insanları birleştirdi" denilerek, o büyük peygamber -neûzü billah- Ekber Şah'a benzetiliyordu
Tabii ki Halilüllah/Allah'ın dostu olan bir peygambere bundan daha şeni' bir iftira yapılamazdı.
Gazetenin haberine göre, ayrı ayrı dinler de olsalar Hıristiyanlık da Yahudilik de Müslümanlık da hepsi –hâşâ- İbrahim Aleyhisselam'ın dini oluyordu. Yine gazeteye göre, bu üç ayrı din mensupları İbrahim Aleyhisselam'ın ismi üzerinde birleşmiş oluyorlardı.
Bin kere hâşâ...
HAZRETİ İBRAHİM'E İFTİRA...
Evet! Bu, İbrahim Aleyhisselam'a açık bir iftira idi. Çünkü bütün peygamberler gibi Hazreti İbrahim de Peygamberimiz'in tebliğ ettiği İslam dinini tebliğ etmişti. Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar asla İbrahim Aleyhisselam'ın dininden olamazlardı.
Zaten Kur'an-ı Kerim'in ifadesi açıktı:
"İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyandı. O Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı."
(Âl-i İmran sûresi, âyet: 67)
Allah kelamında böyle buyurulmasına rağmen, gazete at nalı gibi harflerle verdiği haberde şöyle diyordu:
İBRÂHÎMÎ HEYECAN... Üç büyük semâvî dinin temsilcileri, bu kudsî ağacın simgesi Hz. İbrahim'in memleketinde "kardeşiz" mesajını solukladı.
İslâmî ölçülere göre, baştan sona yanlış ve sakat bir ifade!
İBRÂHÎMÎ HEYECAN imiş...
Hangi heyecan?
Hak din olan İslam ile, tahrif edilmiş ve bâtıl hale gelmiş olan Hıristiyanlık ve Yahudiliğin karışımı, aynen bal ile zehirin karışımı gibidir. Bundan Müslümanlar asla heyecan duymaz, duysa duysa Müslümanları inanç bakımından zehirlemek isteyenler heyecan duyarlar.
Üç büyük semâvî din meselesi...
Üç büyük din diye bir şey de yok, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi asliyetini ve sâfiyetini kaybetmiş dinler semâvî de değil. İslâm tabii ki semâvîdir ama bugünkü Hıristiyanlık ve Yahudilik bizim inancımıza göre katiyen semâvî değildir.
İnsanlar eliyle değiştirilmiş ve bozulmuş olan Tevrat'a dayalı Yahudilik nasıl semâvî olur?
İnsan eliyle değiştirilmiş olan, üç yaratıcı inancına dayalı ve Hazreti İsa'yı ilah kabul eden, şirk dini Hıristiyanlık nasıl semâvî olur?
Bu dinlerin büyük olmasına gelince:
Milyarlarca insanın yaşadığı dünyada ancak 20-25 milyon mensubu olan Yahudilik mi büyük din?
KİM KİMİNLE KARDEŞ?..
Bir de kardeş olma meselesi var...
Her asır ve her zamanda insanlığın baş belası olan, dünyayı ellerinden geldiği kadar kan gölüne çevirmeye çalışan, daha yakında Filistin ve Mavi Marmara katliâmını gerçekleştiren Yahudiler mi Müslümanların kardeşidir?
Tarihî haçlı savaşlarında, Kudüs'te Müslümanların kafataslarından tepeler yapan, günümüzde de "Bu bir haçlı savaşıdır" diyerek yeni bir haçlı savaşı başlatıp "Irak ve Afganistan'a demokrasi getiriyoruz" diyerek uçaklarla oralara ölüm yağdıran, milyonlarca masum cana kıyan Hıristiyanlar mı Müslümanların kardeşidir?
Rabbimiz Hucûrât sûresi 10. âyette "Ancak/sadece mü'minler kardeştirler" buyurduğu halde, buna itiraz edercesine, mü'minlerin Hıristiyan ve Yahudilerle de kardeş olduklarını söylemek, dinleri birleştirmek gayretinden gelmiyorsa başka sebebi nedir?
Değerli okuyucu! O toplantıda iş bununla bile bitmiyor, iki İslâmî mesele de ayaklar altına alınıyordu.
Birincisi:
Gazetenin haberine göre, o sempozyuma katılan ve sözde oracıkta Müslüman olan bir gayr-i Müslim; haham, papaz ve müftünün huzurunda sözde kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olmuş.
Bu nasıl Müslümanlıksa, gazete bizlerle dalga geçercesine bu kişiyle ilgili haberinde şöyle diyordu:
"Kendisini hem Hıristiyan hem Müslüman olarak ilan etti."
Oysa iki dinli insan olmaz. Bir kimse hem Müslüman hem Hıristiyan olamaz. Başka bir ifade ile bir kimse hem Müslüman hem kâfir olamaz. Kendisinin hem Müslüman hem Hıristiyan olduğunu söyleyen kimse zaten kâfirdir/müşriktir.
Kâfirdir, çünkü "Ben hem müslümanım hem hıristiyanım" demek, "Ben hem tek hem üç yaratıcı olduğuna inanıyorum" demektir ki böyle bir kimsenin İslâma göre kâfir/müşrik olduğunda şüphe yoktur.
İkincisi:
Zaman Gazetesi, "İki dinli insan olmaz" diyeceği yerde, "Kendisini hem Hıristiyan hem Müslüman olarak ilan etti" denilen kişiden övgüyle bahsediyordu. Üstüne üstlük aynı şahıs bu Dinlerarası Diyalog toplantısında Müslüman bir kadınla evlendiriliyor, gazete de bundan "Diyalogdan düğüne" başlığıyla yine övgüyle bahsediyordu.
Yani iki ayrı din mensubu, dinleri birleştirme çabasının bir uzantısı olarak böylece birleştiriliyordu.
Başka bir ifadeyle: Câiz olmadığı halde, Müslüman bir kadın bir kâfire peşkeş çekilerek İslam fıkhı ayaklar altına alınıyordu.
YAPILANLAR BUNDAN İBARET DEĞİL...
Değerli okuyucu!
Dinleri birleştirme gayret ve faaliyeti Türkiye'de sadece bu toplantıdan ibaret değil. Bu birleştirme faaliyetleri birbiri arkasına sergilenmeye devam edip duruyor.
Sene 2004... 13-14 Mayıs...
Mardin'deki 7 asırlık Kâsımiye Medresesi'nde, yine bir Dinlerarası Diyalog toplantısı yapılmış ve medresenin duvarlarına yarım adam boyunda sayısız haçlar ve yahudi yıldızları asılmıştı. Toplantının devamı 15-16 Mayısta İstanbul'da, Çemberlitaş'ta Fırat Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Bu toplantıda, Yunanistan Ortodoks kilisesinin ABD'deki temsilcisi olan papaz konuşmasında şöyle dedi:
"Benim bir hayalim var: Ayasofya'nın kubbesi altında Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerin beraberce ibâdet etmeleridir."
Dikkat!
Bu adam Ekber Şah'ın hortlağı mıdır ki, Beraberce diyor. Açıkçası dinler çorbası istiyor, dinlerin birleşmesini istiyor.
O papaz bu cümleyi söyleyince ne oldu biliyor musunuz? Sinevizyonda ekrana getirilen Ayasofya'nın kubbeleri üzerine koskocaman bir haç görüntüsü geldi ve tam o sırada diyalogculardan bir alkış tufanı koptu!..
O 25 dakikalık haçlı Ayasofya görüntüsü, tarafımızdan hem videoya alındı hem de fotoğraflandı. Belge olarak elimizdedir.
Kurtlar Vadisi filmindeki Yahudi caniliğiyle ilgili kısa bir görüntüden dolayı, Türkiye İsrail'in protestosunu yemişti. İsrail, "Ne olacak canım, alt tarafı bir film" dememişti.
Şimdi biz, "Ne olacak canım, alt tarafı bir sinevizyon gösterisi" mi diyeceğiz? Bunun arkasında bir ideal yok mu?
13-14 Mayısta Mardin'deki o toplantıda tahtadan bir köprü yapıp "Bu, sembolik sırat köprüsüdür" deyip üzerinden hıristiyan ve yahudileri geçirmişlerdi. Biliyorsunuz, âhirette Sırat köprüsünden geçenler cennete girecekler. Diyalogcular da böyle yapmakla, Peygamberimiz'e ve Kur'an'a inanmayanların cennete gireceklerini söylemek istiyorlardı.
Diyalog organizetörleri içinde bulunan ve hazırladığı Kur'an meâlinde Tevrat ve İncil'e 639 defa gönderme yapan ilâhiyât profesörü Sayın Suat Yıldırım'a, ondan 15 gün kadar sonra Marmara İlahiyat'ın kitap satış kısmında bu sembolik sırat köprüsü hakkında şunu sormuştum:
"Eskiden Hıristiyanlar ve Yahudiler de cennete girer diyordunuz. Şimdi bunun tatbikatını yaptınız ve Hıristiyan ve Yahudiler işte böyle cennete girer demiş oldunuz. Peki Hazreti Resûlüllah'a ve Hazreti Kur'an'a inanıp inanmamak solda sıfır mı ki onlar da cennete girebilsinler?"
Ne cevap verdiğini merak ediyorsanız, lütfen beklemeyin. Çünkü hiçbir cevap ver(e)medi...
"LOKANTADA HAVLAMIŞ..."
Konumuza bir gazete haberini aktararak devam edelim.
Cemil İpekçi isminde lûtîliği cümle âlem tarafından bilinen, kendisi tarafından da zaten gizlenmeyen modacı bir vatandaş var. Türkiye'de erkek-erkeğe evlenmek yasak olduğu için, bu şahsın Bay Bekir Coşar'la Hollanda'da evlendiğine dair gazetelerde haberler çıkmıştı. 4 Mayıs 2007 tarihli Posta Gazetesi'nde de Ahmet Cumalı'nın aynı şahısla ilgili "LOKANTADA HAVLAMIŞ" başlıklı bir haberi yayınlandı. Cemil İpekçi ve Bekir Coşar'ın yan yana görüldüğü o haber şöyle idi:
"Modacı Cemil İpekçi özel arkadaşı Bekir Coşar ile geçen akşam sosyetik bir lokantaya gitmiş. Cemil İpekçi yemeğin ortasında birden kurt gibi ulumaya başlamış, sonra da havlamış. Şaşıran garsonlar Cemil İpekçi'yi nazikçe uyarmış. Cemil İpekçi "Lokantadaki sosyetikler çok şımarık ve yapmacıktı. Sağa sola hava atıyorlardı. Kokoş ablaları ve ağır abileri biraz şaşırtmak istedim. İçkili de değildim" dedi."
Sabataist bir Yahudi olan Cemil İpekçi, târihî bir şehir olan Mardin'deki Kâsımiye Mederesesi'nde 2010 senesinin Eylül ayında bir kıyafet defilesi yapmak istedi. Müsait başka birçok yer olmasına rağmen, defileyi ille de 7 asır boyunca İslâmî ilimlerin okunduğu ve bir bölümünde el'an namaz kılınan bu medresede yapmak istiyordu.
Böyle biri bu şekilde bir istekte bulunur da geri çevrilir mi! Çevrilmedi. Mardinli birçok sivil toplum kuruluşu ve halkının çoğu adeta ayağa kalkmasına rağmen Mardin valisi Hasan Duruer itirazlara kulak asmadı ve "Defilenin Kâsımiye Medresesin'de yapılacağını, başka bir yere alınmasının söz konusu olmadığını" söyledi, defileye izin verdi ve bu defile yapıldı...
Bu defileye Kültür Bakanlığı da destek veriyordu.
İbretliktir:
Mardin-Diyarbakır Hıristiyan Metropolidi Saliba Özmen, "Medresede defile olmamalıydı. Bizim manastırlarımızda olsaydı izin vermezdik" dedi.
Bu defilenin büyük bir planın tatbiki olup olmadığına şu 4 maddeyi okuyarak siz karar verin:
1- Nasıl haberleri olduysa ve nedense ABD, Almanya ve Hollanda olmak üzere 200 civarında yabancı basın mensubu defileyi izlemeye geldi. Oysa Türkiye'de ilk defa defile yapılıyor değildi.
2- Vali Bey'in, "Mardin'in tanıtılması için yapılacağını" söylediği defilenin yapılacağı podyumun ışıklandırmasını sevabına olmalı ki Hollandalı özel bir firma üslendi.
3- Defilenin yapılacağı podyum haç şeklinde düzenlenmişti.
4- Defilede, mankenlerden biri boynunda büyükçe bir haçla arz-ı endam etti.
Başka birinin üzerindeki elbisenin her tarafına hilal, haç ve yahudi yıldızları işlenmişti.
Başta bir manken ellerini iki yana açarak vücuduyla haç şekli sergiliyordu...
Öyleyse söyler misiniz değerli okuyucular! Şimdi bu bir kıyafet defilesi midir?
DİNLER DEĞİLSE DE SEMBOLLERİ BİRLEŞTİ...
Bir Yahudinin düzenlediği bu sözde kıyafet defilesinde sadece yahudi yıldızı değil, İslamı temsil eden hilal ile hırıstiyanlığı temsil eden haç da sergileniyordu.
Böylece, dinler birleştirilemese de dinlerin sembolleri bir medresede bir araya getiriliyordu.
Zaman Gazetesi bu manzaraya memnun olmuş olmalı ki meş'um defileyle ilgili haberde okuyucusuna şu bilgiyi veriyordu:
"Podyuma üç dinin sembolü ile çıkan manken büyük alkış aldı."
Yoksa Ekber Şah mı hortlamıştı? Çünkü açıkça tam bir dinleri birleştirme denemesi yapılmıştı...
Bitmedi...
Eylül 2005'te Hatay'da Mardin'dekine benzer bir Medeniyetler Buluşması toplantısı olmuştu. Bu toplantının davetiyesine, hilalin yanında Hıristiyan haçı ve Yahudi yıldızı basılmıştı.
Böyle şeyler dinleri birleştirme yolunda yapılan çalışmalar değilse nedir?
O zaman Hatay milletvekili olan Fuat Gezen, buna ne kadar engel olmak istediyse de muvaffak olamadı. Muvaffak olamaması bir tarafa, başına gelmedik de kalmamıştı.
***
Bu konudaki başka bir çalışma da Ku'ran, Tevrat ve İncil'den âyetler eşliğinde türkü söyleyen Mahsun Kırmızıgül'ün New York'ta Beş Minare isimli filmi...
Filmin bir yerinde şöyle deniliyor:
"...Hangi dinden olursa olsun, maksat Allah'a yakın olmak değil mi?"
Gördünüz mü verilmek istenen mesajı?
Bu söz ile dinler birleştirmek istenmiyor mu? Bütün dinler aynıdır denilmek istenmiyor mu?
Gelelim son habere.
Bu habere göre ayrılık-gayrılık yokmuş, bütün din mensupları birmişiz.
MEDENİYETLER KOROSU VE "BİRİZ" PROJESİ...
Haber şu:
"Türkiye'nin önde gelen sanatçılarından Demir Demirkan'ın etnik bütünleşmeyi 3 farklı kadın üzerinden anlatmak istediği "BİRİZ" projesinde; 6 inançta ilahiler okuyan Medeniyetler Korosu...
Demir Demirkan, "BİRİZ" projesi ile bu topraklardaki dinlerarası kardeşliği ve hoşgörüyü dünyaya yansıtmaya ve tüm dünyaya barış mesajı vermeye hazırlanıyor.
Etnik bütünleşmenin 3 farklı kadın üzerinden anlatılacağı "BİRİZ" projesinde; üç semavi dinden ve bu dinlere mensup farklı kültürlerden (Alevi, Sünnî, Katolik, Ermeni, Ortodoks, Musevîj) bir araya gelmiş rahipler, rahibeler, imamlar, kuyumcular, öğretmen ve öğrenciler gibi farklı meslek gruplarından oluşan Medeniyetler Korosu'nun seslendireceği 6 farklı dinde ilahiler...
Koroda üç semâvî dine ait toplam altı farklı inançtan şarkılar var. Bir Ortodoks ilâhîsini hem Mûsevîler, hem Katolikler, hem de Müslümanlar seslendiriyor. İşte bu, "BİRİZ" kelimesinin ve projesinin temelini oluşturuyor.
"BİRİZ" projesi, 6 Kasım 2010'da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Salonu'nda sanatseverlerle buluştu.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "BİRİZ" konserini izledi. Bağış, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'ndaki konsere, eşi Beyhan ve kızı Ecehan Bağış ile birlikte geldi. "Biriz" projesinde, üç semâvî dinden meslek gruplarından oluşan Medeniyetler Korosu da ilahiler seslendirdi."
Yoruma ve açıklamaya ihtiyaç olmayan haber burada bitiyor...
İbretlik başka bir haber:
Son senelerde Ayasofya ibâdete açılsın istekleri geliyor ya, Dinlerarası Diyalog yöreleri şöyle diyorlar:
"Ayasofya'da 6 gün Müslümanlar 1 gün Hıristiyanlar ibâdet etsinler. Ha ne olacak, Pazar günleri halılar bir kenara toplanır. Hıristiyanlar da o gün âyinlerini yaparlar. Zaten bizim Hıristiyanlarla bir meselemiz yok. Biz onlarla anlaşıyoruz."
Nasıl? Beğendiniz mi değerli okuyucu?
Haaaa! Demek ki bazı kimseler, "Ayasofya ibadete açılsın" derken meğer aslında "Hıristiyanlara açılsın" demek istiyorlarmış...
Var mı bunun başka türlü bir izahı?
Bu sözlerin sahipleri; Hıristiyan ve Yahudilerin kandırmalarına inanmaya ne kadar da hazırlar. Bilmiyorlar ki haham ve papazların her hareketi aldatıcıdır. Şu fıkrada olduğu gibi:
İMAM, PAPAZ, HAHAM DOSTLUĞU(!)..
Avrupa'da bir otelde yapılan, Uluslararası Dinler Diyaloğu Toplantısı yapılmakta imiş. Bu toplantıda bir katolik papaz, bir Müslüman imam ve bir yahudi haham dost olmuşlar. Öğle yemeği molasında, otelin yakınındaki bir parktaki göle giderek kiraladıkları bir kayığa binip gölde sohbet etmeye karar vermişler.
Kayığa binip hafif açılmışlar. Tam o sırada haham özür dileyerek, "Çok affedersiniz, Tel Aviv'e acele bir telefon etmem gerek, hemen dönerim" demiş.
Eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek, kıyıya çıkıp otele gitmiş.
Kısa bir süre sonra otelden çıkıp, gölün üstünde zıplaya zıplaya yürüyerek kayığa binmiş.
İmam, hahamın bu halini görünce çok şaşırmış. Bugün eldeki Tevrat'ın Allah'ın gönderdiği Tevrat olmadığını da, bugünkü Yahudiliğin Allah'ın hak dini olmadığını da unutmuş. Haham'ın bu halini görünce, "Allah Allah! Adamdaki iman gücüne bak yahu!.. diye derin derin düşünmüş.
Haham geldikten sonra papaz da izin istemiş. "Çok affedersiniz, ilacımı almam gerek, hemen dönerim" demiş. O da eteklerini toplamış ve gölün üzerinde o da zıplaya zıplaya yürüyerek, kıyıya çıkıp otele gitmiş. İmam, bu sefer de papazın suya batmadığına hayret etmiş.
Kendi kendine, "Mutlaka benim de bunlar gibi yapmam gerek, yoksa Müslümanlığa gölge düşürürüm, diye düşünerek papazın dönüşünü beklemiş.
Papaz kısa bir süre sonra otelden çıkmış ve yine gölün üstünde zıplaya zıplaya, yürüyerek kayığa binmiş.
Bu sefer imam, "Çok affedersiniz, gidip tesbihimi alıp gelmem gerek" deyip Besmele çekerek kendini göle atmış.
Tabii ki doğru suyun dibine gitmiş.
Papazla haham imamı tutup sudan çıkarıp, kayığa bindirmişler.
İmam bu işe, şaşırıp kalmış. "Ey yüce Allahım! Bu kefereleri suyun üstünde yürütüyorsun, beni ise dibe batırıyorsun. Acaba ne hikmettir, yüzümü ak çıkarma yarabbi!.." diyerek tekrar Besmele çekip tekrar atmış kendini göle. Tabii ki yine suya batmış.
Papazla haham, imamı tekrar gölden çıkarırken, haham papaza demiş ki:
"Yahu Peder, gel şu imam efendiye üstüne bastığımız taşların yerlerini gösterelim, yoksa adamcağız boğulup gidecek!..."
Evet!...
Onlarla aşık atan bizim tarafın insanları, gayr-i müslimlerin müslümanlara karşı daima birlikte hareket ettiklerini ve onların her hareketlerinde bir aldatmaca, bir hile ile üstün görünme plânları ve gizli kapaklı hileleri olduğunu anlamadıkları müddetçe, onlarla daha çoook diyalog yaparlar...
Ali EREN | 07.06.2013 10:42 | www.haberkita.com (http://www.haberkita.com/ekber-sah-hortlatilmak-mi-isteniyor_64411.html)
Bu yazıyı okuyunca 'Kalp görünce, göze ne gerek var' diyesim geldi.