Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Ali EREN Bey'in Kaleminden => Konuyu başlatan: Mücteba - 12 Haziran 2013, 10:48:03

Başlık: Karaman'ın Koyunu, Ortadadır Oyunu
Gönderen: Mücteba - 12 Haziran 2013, 10:48:03
Karaman'ın Koyunu, Ortadadır Oyunu

Prof. Hayrettin Karaman, Bir önceki makalemizde bazı ilâhiyatçıların devirdiği çamlardan bir nebze bahsetmeye çalışmıştım.

Ama bu cins ilâhiyâtçılar o kadar çok ki, devirdikleri çamları ne saymak mümkün ne de yaza yaza bitirmek. Ama olsun. Nasıl onlar bıkıp usanmadan çam devirmeye devam ediyorlarsa, biz de onların devirdiği çamları bıkmadan usanmadan yazmaya devam edeceğiz. Tâ ki o tip ilâhiyatçıların İslâm dinine yaptığı hizmetler(!) anlaşılmış olsun.

Ama bu bolluk karşısında insanın, acaba hangi ilâhiyatçıdan ve hangi konudan bahsetmeli diyesi geliyor.

Ey iyisi galiba en çok tanınan birisinden, nevzuhur müctehidden(!) başlamak. Diğerlerinin müctehid kabul ettiği ve kendisinin de kendisini müctehid gördüğü kişiden yani.

Öyleyse buyurun; huzurunuzda Sayın Hayrettin Karaman...

Gazeteci Ahmet Hakan, fî tarihinde Kanal 7'de iken "Günümüz meselelerine cevaplar" başlıklı bir program için Sayın Hayrettin Karaman'ı ekrana çıkarmıştı. Programın başında Karaman'a ilk cümlesi ve ilk sorusu şu oldu:
"Efendim şimdi soracağımız sorulara bir müctehid olarak mı cevap vereceksiniz?"

Bu soruyu sormakla, İslâm âlimlerine mahsus olan en yüksek makamı bir tepsi içinde Hayrettin Karaman'ın önüne koymuş oluyordu.

Eeee, şimdi Hayrettin Bey ne yapsındı? Çünkü o anda birçok kimse kendisini seyrediyordu. Şimdi bu soruya evet mi demeliydi yoksa hayır mı? Ama çok da çabuk karar vermeli fırsatı kaçırmamalıydı. Evet dese, "Hayrettin Karaman kendisini müctehid olarak görüyor" diye suçlayanların eline koz vermiş olacaktı. Hayır dese bu sefer de kendi ağzıyla müctehid olmadığını söylemiş olacak ve önünde altın tepsiyle duran müctehidliği elinin tersiyle itmiş olacaktı.

Hayrettin Bey, oturduğu yerde şöyle geriye doğru bir yaslandı ve "EVET" diyerek kendisinin müctehid olduğunu açıkça ilan ediverdi. Biz de böylece kıyâmet alâmeti olarak bir âhırzaman müctehidi görmüş olduk.

DİĞER BİR MİSAL...

O zamanlar, Merhum Esad Coşan'a ait Ak TV vardı. Sayın Karaman bir Pazar günü Ak TV'de konuşuyordu. Programa telefonla Zaman Gazetesi yazarı Hekimoğlu İsmail de katıldı ve "Hayrettin Karaman, kendisine hürmet duyduğumuz müctehid bir hocamızdır" dedi. Böylece, o da Hayrettin Bey'i tanımakta ne kadar şuurlu olduğunu(!) ortaya koymuş oldu.

Biz bu makalemizde, Hekimoğlu İsmail'in, "hürmet duyduğumuz müctehid bir hocamızdır" dediği, müctehid ola-çıka-gelen bu zattan, Hayrettin Karaman'dan söz edeceğiz.

7/11/2010 tarihli "Karaman'dan ŞOK sözler!" başlıklı bir haberle başlayalım. Haber şöyle:

"TRT Haber'de, dün gece 'Kozmik Oda' programının konuğu, ünlü İslam hukuku profesörü Hayrettin Karaman'dı. Rıdvan Memi'nin sorularını yanıtlayan Karaman, başörtüsü, kadın-erkek ilişkileri ve Cemevlerine ibâdethane statüsü verilmesi tartışmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu."

Haberde Karaman'ın şu sözlerine dikkat çekiliyordu:

"İnsanlar günah işlememek için günah imkânlarının ortadan kalkmasına talip oluyorlar. Halbuki Allah böyle istemiyor. Din böyle istemiyor. Din şöyle istiyor:
Günah işleme imkânı bulunacak, fakat siz iradenizle, Allah'a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz."

Söze bak hizaya gel...

Karaman'a göre "Bize de tesir eder de günahkâr oluruz" düşüncesiyle günah mekânlarının ortadan kalkmasını istemeniz yanlışmış. Doğru olan günah işleme imkânının bulunması imiş. Üstelik Allah her türlü günah işleme imkânının insanlar için hazır olmasını istiyormuş...

Lâ havle... Peki Karaman bunu hangi âyet veya hadise göre söylüyor?
İşte bunun cevabı yok. Olamaz da. Söylediği sözler hiçbir âyet ve hadise dayanmıyor ki olsun. Sadece kendi sakîm düşüncesinin mahsulü.

"İnsanlar günah işlememek için günah imkânlarının ortadan kalkmasına talip oluyorlar" derken, yanlışa düştüklerini söylediği insanlar tabii ki Müslümanlar...

Beyefendi, "Günah yollarını kapatmaya çalışmalı" demiyor da günah işleme imkânı bulunmalı diyor.

GÜNAH EVLERİ Mİ AÇMALI?..

Sevap peşinde koşan, meselâ namaz kılmak isteyen bir kimse, namaz kılacak bir mekânın bulunmasını ister. Günah mekânlarının ve günah işleme imkânlarının bulunmasını da elbette ki o günahları işlemek isteyenler. İster ki elinde imkân olsun ki o günahı işleyebilsin.

İçki içmek isteyenler, isterler ki her istedikleri yerde hem meyhane olsun hem de içki fiatları düşük olsun. Nitekim her içki zammı olduğunda, içki mübtelaları, "İçki satışı kısıtlanıyor" diye barım barım bağırıyorlar.
Ne dersiniz? İçki içilerek rahatça günah işlenebilmesi için her sokak başına meyhane yapılması için kampanya mı başlatmalı?

Uyuşturucu kullanmak isteyenler, her aradıkları yerde uyuşturucu bulmak isterler. Zina yapmak isteyenler her yerde bu kötülüğün işlendiği yerlerin bulunmasını isterler...

Hayrettin Bey'e sormalı:

Şimdi bu günah mekânlarının bulunması Allah'ın isteği mi? Bu mekânların bulunmaması ise Allah'ın isteğine zıt mı oluyor?

Eğer işin doğrusu böyleyse, her sokak başına bir esrarhâne, her mahalleye de bilmem ne hâne mi açmak icap edecek.

Ey anne babalar! Ne dersiniz, böyle mi yapalım?

Sayın Karaman ne derse desin, sözünün yanlışlığı ortada. Ayrıca "Din günah işleme imkânı olmasını istiyor" demek dine açık bir iftiradır. Çünkü Allah –hâşâ- günah işleme imkânı olmasını istemiyor, bunu destekleyen hiçbir âyet ve hadis de yoktur ve olamaz.

Sayın Karaman, "Günah işleme imkânı bulunacak fakat siz iradenizle, Allah'a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz" diyor.
Eğer Allah günah işleme imkânının bulunmasını istiyorsa, insanlara bu imkânı temin edecek olanlar da Müslümanlar olmalı?

Kâfirler zaten inançsız oldukları için Allah'ın emirlerini yerine getirmiyorlar. Öyleyse bu vazifeyi Müslümanlar mı yapacak? Yani Müslümanlar sevap işlenecek yerler değil de günah evleri mi açacaklar?

Bu ne tür bir mantıktır?

Devlet olsun vatandaş olsun, günah yolları ve günah yerleri açmak yerine bu yolları kapatırsa günah mı işlemiş olacak?

Madem din günah işleme imkânı olmasını istiyormuş, öyleyse böyle mekânları açanlar bayağı büyük sevap işliyor olmalılar. Meselâ meyhane veya bilmem ne hâne işletenler...

KUR'AN NE BUYURUYOR, BU ZAT NE DİYOR?..

Sayın Karaman!

Bilmiyor musunuz ki, İslâm dini günah işleme imkânlarının bulunmasını bir tarafa bırakın, günaha giden yolları bile kapatıyor.
Meselâ Kur'an-ı Kerim, Allah'ın sınırlarını çiğnemeyin demiyor, "Bu Allah'ın hudududur. Sakın onlara yaklaşmayın" buyuruyor. (Bakara sûresi, âyet: 187)
Sarhoş sarhoş namaz kılmayın demiyor, "Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın" buyuruyor. (Nisâ sûresi, âyet: 43)

Zina etmeyiniz demiyor, "Fuhşiyâta, (zina, livata ve diğer gayrimeşrû işlere) onlardan açık olana da gizlice olana da yaklaşmayın" buyuruyor. (En'âm sûresi, âyet: 151)

Müşrikler Mescid-i Haram'a girmesinler demiyor, "Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar" buyuruyor. (Tevbe sûresi, âyet: 28)

Yetim malını yemeyin demiyor, "Yetimin malına yaklaşmayın" buyuruyor. (En'âm sûresi, âyet: 152 ve İsrâ sûresi, âyet: 34))

Zina yapmayın demiyor, "Zinaya yaklaşmayın" buyuruyor. (İsrâ sûresi, âyet: 32)
Evet Kur'an böyle buyururken siz de kalkmış, insanların günah işleme imkânları olmalı diyor, üstelik bunu bir de dinin istediğini söylüyorsunuz.
Ama Kur'an, hiç de sizin dediğiniz gibi demiyor. Yani, "Memleketin her il, ilçe hatta köyüne – çok affedersiniz- meyhâneler, bilmem ne hâneler açın ki her yerde günah işleme imkânı olsun, ama insanlar Allah'a olan sevgi ve saygılarından dolayı orada işlenen günaha düşmesinler" demiyor.

İslâm dininin hedefi, insanların ellerinde her günahı işleme imkânı olsun ama bu imkânları kullanmasınlar diye bütün günah yollarını insanların emrine vermek değil, aksine bütün günah yollarını kapatıp, yeryüzünden bütün günahları kaldırmaktır.

İslamın hedefi, bütün ahlâksızlık yollarını hem insanların emrine verip, hem de mantıksızca "Sakın bu yollara girmeyin" demek değildir.

İslamın hedefi, Peygamberimiz'in, "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurduğu için, bütün kötülükleri kaldırıp onun hedefi olan en güzel ahlâkı hâkim kılmaktır.

EĞER ONUN DEDİĞİ GİBİ OLSAYDI...

Eğer Karaman'ın söylediği gibi olsaydı, Sevgili Peygamberimiz "İnsanların elinde günah işleme imkânı olsun ama Allah'a olan saygılarından dolayı günah işlemesinler diye, ben günah işleme imkânlarını temin etmek için gönderildim" buyururdu.

Var mı böyle bir hadis? Zaten böyle bir şeyi düşünmek bile insanın imanını titretir...

Peygamberimiz, "Kim bir kötü şey ortaya koyar da insanlar o kötülüğü işlerlerse, o kötülüğü işleyenlerin günahlarının bir misli de o kötülüğü başlatana yazılır" buyurmuyor mu? Onun içindir ki, insan öldürenlerin günahlarının bir misli de yeryüzünde ilk katil işini yapan Kâbil'e yazılmıyor mu?

İslam dininde aslolan kötülüklere engel olmak değil mi? Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) "Kim bir kötülük görürse, ona eliyle engel olsun, buna gücü yetmiyorsa diliyle engel olsun, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle o kötülüğe buğzetsin. Ama bu imanın en zayıf halidir" buyurmuyor mu?
Peygamberimiz böyle buyurduğu halde, Hayrettin Karaman da çıkmış "İnsanlar günah işlememek için günah imkânlarının ortadan kalkmasına talip oluyorlar. Halbuki Allah böyle istemiyor. Din böyle istemiyor" diyor.

Bu durum karşısında isteyen Karaman'ın dediğini kabul eder isteyen de Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in.

Hayrettin Karaman yukarıdaki haberdeki sakîm sözlerine şöyle devam ediyor:
"Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Bu günah aracını mümkünse evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Sınırı aşma dediğim işte bu. Sınırı tarih boyunca aşmışlar. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş."

Ne büyük hata!

Müslümanlar kadını günah aracı gördükleri için mi cennetin anaların ayakları altında olduğuna inandılar?

Müslümanlar, kadını günah aracı olarak görüp onları evin içine hapsetmediler, ama Müslüman kadınlar evden dışarı çıkmaya ihtiyaçları olmadığı zaman dışarı çıkmayıp kendi istekleriyle evlerinde oturdular. Yani tellenip-pullanıp, süslenip-püslenip dışarıda fink atmadılar.

Hayrettin Bey acaba ne söylediğinin farkında mı?

Şimdiye kadar "Müslümanlar kadını dört duvar arasına hapsetmişlerdir" gibi sözleri biz hep inançsız kimselerden ve kadınları daima sokakta görmek isteyenlerden duymadık mı?

Peki Hayrettin Bey'e ne oluyor? O niye onlar gibi konuşuyor? Hayret ki, o da onların dilinden konuşarak Müslümanların tarih boyunca kadınları evin içine hapsederek sınırı aştığını söylüyor? İlaveten de "Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş" diyor.

Allah Allah! Peygamberimiz kadınların dışarı çıkmaları için mücadele etmiş öyle mi?

Sayın Karaman, bu sözünün Allah Resûlüne yapılan bir iftira olmadığını isbat etmek ve müfteri sıfatından kurtulmak için, iddasının dini delillerini ortaya koymak zorundadır.

RESÛLÜLLAH'A DA İFTİRA GERÇEKLERE DE İFTİRA...

Hayrettin Bey'in yukarıdaki cümleleri Allah'a ve onun dinine iftira mânâsı taşıyordu, bu cümlesi de İslâm âlimlerine, ashâb-ı kirama ve Peygamberimiz'e iftira mânâsı taşıyor.

Hem durup dururken bilhassa inançsız kimselerin istismar ettiği kadın meselesini kaşımak niye? Başka meselesi mi yok bu zatın? Veya Müslümanların halledilecek meseleleri mi kalmadı?

Niyeti üzüm yemek olmadığı için, Hayrettin Bey meseleyi eksik de ele alıyor. Şöyle ki:

Günah aracı sadece kadın değil. Mal-mülk, para ve ağızdan çıkan sözler da icabında birer günah aracıdır. Hatta kendini beğenerek kılınan namaz bile...
Bu misalleri çoğalt çoğaltabildiğin kadar...
Kadınlara gelince:

Az da olsa çalışan kadın varsa da ekseriyetle çalışanlar erkeklerdir. Kadınlar ise evdedir. Yani vazifeleri icabı kadınların vakitlerinin çoğu zaten evlerinde geçer. Kadınların, evinde yani işlerinin başında olmaları, onları eve hapsetmek değil aksine vazifelerinin başında bırakmaktır. Kaldı ki, şehirlerde birçok kadın zamanımızda birçok sektörde çalıştığı gibi, köylerde de bağ-bahçe ve tarlada yani ev dışında çalışmaktadırlar.

Ayrıca, bazı erkeklerin icabına göre evde kaldıkları gibi, kadınlar da ihtiyaç oldukça dışarıya çıkabilirler ve çıkagelmişlerdir. Yani kadınları eve hapsetme gibi bir durum yoktur.

Hem de kadınların dışarı çıkma ihtiyacı oldu da İslam âlimleri "Kadınlar hiçbir şekilde dışarı çıkamazlar" diye fetvâlar mı verdiler? Yok böyle bir şey. Var demek İslâm âlimlerine iftira olur.

Velhâsıl, kadın zaten çok zaman evindedir. Yemek yapar, bulaşık yıkar, çocuğuna bakar, evinin temizliğini yapar, dışarıya çıkma ihtiyacı olduğu zaman pekâlâ dışarıya da çıkar.

Öyleyse Sayın Karaman'ın –haydi derdi ne, zoru ne demeyelim- isteği ne? Kadının, saydığımız bu vazifelerini yapmayıp, vaktini dışarılarda geçirmesini mi istemektedir?

Geçmiş asırlarda yaşayan kadınların, şimdi olduğu gibi tek başlarına her istedikleri yerde erkekler gibi gezemeden vefat etmiş olmalarını içine sindiremiyor da onları müdâfaa ederek aklınca onların ruhlarını memnun etmek mi istemektedir?
Öyle ise bile zamanımıza bakarak müsterih olabilir. Bugün; isteyen kadınlar, istedikleri yerlerde, istedikleri gibi, istedikleri kadar gezip tozmakta ve istedikleri açıklıkta elbiseler giyerek, istedikleri kadar dışarıda arzı endam etmektedirler.
Dolayısıyla Hayrettin Karaman'ın yukarıdaki isteği yerini bulmakta, kadınlar vasıtasıyla günah işlemek imkânı herkes için bol bol bulunmaktadır.
Sayın Karaman, dünyanın her tarafının artık plajlar gibi olduğu ve her günahı işleme imkânının bol bol bulunduğu günümüz manzarasına ne diyor acaba?
Her halde "Hah işte böyle günah işleme imkânı olmalı!" demiyordur. Dese dese "Bu kadarı da fazla canım. Ben bunu demek istemedim" diyordur. Öyledir değil mi Sayın Karaman?

En azından bizim kendisinden beklentimiz böyle. Veya baştan beri yazdıklarımızla biz bir yanlış anlayış içindeysek doğrusu nedir, bilmek isteriz.

TEKRAR HATIRLAYALIM...

Karaman'ın yukarıdaki sözlerini tekrar hatırlayalım. Şöyle diyordu:
"Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Bu günah aracını mümkünse evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Sınırı aşma dediğim işte bu. Sınırı tarih boyunca aşmışlar. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş."

Karaman böyle söyleyedursun, biz şunları hatırlayalım:

* Peygamberimiz kadının mescidinin, namaz kılacağı en makbul yerin evinin bir köşesi olduğunu buyurmuştur.

* İslam fıkhına göre, kadınların namazlarını cemaatle kılmak için mescide/câmiye gitmeleri erkekler gibi olmayıp bazı şartlara bağlıdır.
* Kadınlar itikafı mescidde/câmide değil evlerinin bir odasında yaparlar.
* Müslüman hanımlara örnek olan Peygamberimiz'in hanımları olan annelerimiz, vakitlerini Hâne-i Saâdet'te geçirirlerdi. Hatta zevcelerinden biri Peygamberimiz'in irtihalinden sonra, vefatına kadar evinden hiç çıkmamıştır.
* Kur'an-ı Kerim'de, "(Peygamberin hanımlarından) gerekli bir şey istediğiniz (veya bir şey sorduğunuz) zaman perde arkasından isteyin" buyuruluyor. (Ahzâb sûresi, âyet: 53)
Bu gerçekleri Sayın Karaman da bilir. Bilmeye bilir de hem bilip hem de Peygamberimiz'e ve ashab-ı kirama iftira dolu yukarıdaki cümleleri söylemekteki niyet ve gayesinin ne olduğunu ah bir de biz bilsek.
Yukarıdaki sözünde ""Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş" diyor.

Oysa bu iddiası desteksiz bir atıştır ve tarihte böyle bir mücâdele yoktur. Eğer varsa, Peygamberimiz bu hususta ashab-ı kiramla mücadele etmiş olmalı. Çünkü Resûlüllah Efendimiz hayattayken böyle bir yanlış yapıldıyla bunu yapanlar ashab-ı kiram olması lâzım.

Ve bu iddianın gerçek olması için, Peygamberimiz'in ashab-ı kirama "Kadınları günah aracı olarak görüp de evlere hapsetmeyin" demiş olması, ashab-ı kiramın da inadına Peygamberimiz'in bu sözüne itiraz etmesi, bunun üzerine de Peygamberimiz'in onlara bunu kabul ettirebilmek için onlara karşı mücadele vermiş olması icap ederdi.

Ama ne ashab kadınları günah aracı olarak görüp evlere hapsetmiştir, ne Peygamberimiz ashaba "Kadınları günah aracı olarak görüp de evlere hapsetmeyin" demiştir, ne onlar buna itiraz etmiş ve ne de Peygamberimiz böyle bir mücadele vermiştir.

Tarihte böyle bir şey yoktur. Var olan, sadece şanlı ashaba ve Peygamberimiz'e yapılan iftiradır.

YANLIŞLAR YUMAĞINI AÇMAYA DEVAM...

Hayrettin Karaman'ı dinlemeye devam edelim:

"Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış. Ama erkekler kadınların hizasında olsalar...

Mezhep imamları bu konuyu tartışmışlar. Mesela Hanefiler demişler ki, kadın önde olursa ya da erkeğin hizasında olursa erkeklerin namazı bozulur. Ama diğer imamlar bozulmaz demişler...

Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar ve erkekler aynı hizada durabilirler."
Değerli okuyucu! "Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar erkekler yan yana durup namaz kılabilir" diyerek İmam Muhammed, İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Âzam Hazretleri'nin kısaca bütün Hanefî müctehidlerinin ictihadlarını bir çırpıda kenara atan ve bu tavrıyla "Onların bu yanlış sözlerine kulak vermeyin" demek isteyen bu zata hatırlatalım:

Siz ve sizin gibiler, 1970'li yıllarda mezhepsizlikle suçlandığınızda bu suçlamaya itiraz ediyordunuz. Ama şimdi basbayağı Hanefî mezhebinin ictihadına itiraz ediyorsunuz. Peki buna ne demeli?

Söyler misiniz, "Namazda Kadınlar ve erkekler aynı hizada durabilirler" diyen biri olarak hangi mezheptensiniz?

"Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış" diyen sizsiniz. Siz de biliyorsunuz ki bu sıralamayı yapan bizzat Peygamberimiz'dir.

O halde size 3 soru:

1- Kadın ve erkeklerin aynı hizada, yan yana namaz kılmaları mahzurlu değildi de Peygamberimiz niçin kadın ve erkeklerin aynı hizada namaz kılmalarına izin vermedi / vermiyordu?

2- Peygamberimiz niçin, "Günah işleme imkânı bulunacak fakat siz iradenizle, Allah'a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz" demedi ve kadın ve erkeklerin yan yana namaz kılmalarına niçin izin vermedi?
3- Peygamberimiz'in tatbikatı mı doğrudur yoksa sizin yukarıdaki iddianız mı?

KENDİSİNİN YAPTIĞI NE?..

Sayın Karaman, Ramazan ayında kaleme aldığı 15/8/2010 tarihli yazısında -aşağıda altı çizili satırlarda göreceğiniz gibi- bazı medya kuruluşlarından şöyle şikâyette bulunuyordu:

"Her zaman ama özellikle Ramazan'da, İslam, medyanın gündemine giriyor. Bir kısmı müminlere hizmet, kendileri için de kazanç olsun diye erbabına İslam'ı anlattırmayı tercih ediyorlar ve onları rahatsız edecek, kafa karıştıracak, huzur bozacak davranışlardan ve konuları tartışma zeminine çekmekten uzak duruyorlar.

Bir kısmı ise fırsat elvermişken İslam'ı veya ona ait gösterilen bazı konuları tartışma mevzuu yapıyor, kendilerince İslam'ın yumuşak karnı gördükleri meseleleri piyasaya sürüyor, bundan sonuç almaya (insanları İslam'dan uzaklaştırmaya) çalışıyorlar."

Değerli okuyucu!

Yukarıdaki satırların sahibi olan Sayın Karaman, "İslam'ın yumuşak karnı gördükleri meseleleri piyasaya sürüyor, bundan sonuç almaya (insanları İslam'dan uzaklaştırmaya) çalışıyorlar" derken, memleket gündeminde olmayan bu meseleleri köşesinde günlerce işleyerek piyasaya bizzat kendisi sürüyordu. Hem de ehl-i sünnet mensubu ulemânın izahlarına ters olarak.
Yazısında, insanların kafalarını karıştırmak için bazı medya kuruluşlarının tartışma konusu yaptığını söylediği meseleleri 9 madde halinde şöyle sıralıyordu:

".....Recim, kadınların sünneti, çok kadınla evlilik, mirasta kadına az, erkeğe çok verilmesi, el kesme cezası, kocanın karısını dövme hakkı, kölelik, tasadduk (muhtaçlara yardım), tesettür... konuları günümüzde Doğu'da ve Batı'da sıkça tartışılan ve kötü niyetli olanların istismarına açık bulunan konulardır."

Sayın Karaman, sıraladığı bu 9 madde hakkında, "Bu meseleler Doğu'da ve Batı'da sıkça tartışılan ve kötü niyetli olanların istismarına açık bulunan konulardır" dediği halde, ortada fol yok yumurta yokken aynı meseleleri bizzat kendisinin gündeme taşıyıp günlerce üzerinde durmasını ne ile izah edecek acaba? Madem bunlar istismar ediliyor da durup dururken bu meseleleri gündeme taşımamak icap etmez miydi?

Karaman yazısının devamında şöyle diyordu:

"....Bunlar İslam'da yok ise yok diyelim, sahip çıkmayalım, İslam'a mal ederek ona zarar vermeyelim. Var ise "bugün Müslümanların meseleleri bunlar mı" diye soralım ve oyuna gelmeyelim."

Evet gelmeyelim...

Gelmeyelim ama oyuna gelmemek, aynen bu meseleleri istismar edenler gibi gündeme taşıyıp günlerce üzerinde durmakla mı oluyor?

Bu meseleleri istismar edenler de zaten aynı şeyleri yapmıyorlar mı?
Öyleyse, sizin yaptığınızın, kötü niyetliler dediğiniz kimselerin yaptıklarından ne farkı kalıyor Sayın Karaman?

Değerli okuyucu!

Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, bazı ilâhiyatçılarımızın devirdiği çamları katarlar taşıya taşıya bitiremez. Varsın onlar çam devirmeye devam etsinler. Biz de onların devirdiği çamları Müslümanlara göstermeye, hatta çamların alev almasıyla meydana gelen yangınları söndürmek için elimizden gelen gayreti göstererek su taşımaya devam edeceğiz...


Ali EREN | 12.06.2013 09:11 | www.haberkita.com (http://www.haberkita.com/karamanin-koyunu-ortadadir-oyunu_67014.html)
Başlık: Ynt: Karaman'ın Koyunu, Ortadadır Oyunu
Gönderen: mazhar - 13 Haziran 2013, 01:42:55
Arınç: Silkelenmemiz lazım
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Haliç Kongre Merkezi'nde, Akabe Vakfı tarafından düzenlenen "Hıtamuhu Misk-Esma-i Hüsna" Programı'na katıldı.
09 Haziran 2013 Pazar, 23:13
Yazar Mustafa İslamoğlu'nun 2008'den bu yana sürdürdüğü "Esma-i Hüsna" derslerinin kapanışı niteliğindeki programa, Akabe Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Karakaş, Yardımeli Derneği Başkanı Sadık Danışman ile siyaset, akademi ve sivil toplum kuruluşlarından davetliler katıldı.
basın...

*****************
Sadece Karamanın değil, karaman gibi daha miileti doğru yoldan çıkarmaya çalışan bir sürü oyuncu var.İslamoğlu da onlardan bir tanesi...
Silkelenmeye ihtiyacı olanların başakasına faydası beklenemez
Mustafa İslamoğlu kimdir.?

med Mahmud ÜNLÜ - Arifan dergisi
MUSTAFA İSLAMOĞLU 'BEŞERİN EN ÜSTÜNÜ'NÜN BÂZI ÜSTÜNLÜKLERİNİ İNKÂR EDERKEN BİZ O SEVGİLİYE VEFÂ BORCUMUZU NASIL ÖDEYEBİLİRİZ?
http://sapitanlar.tr.gg/MUSTAFA-%26%23304%3BSLAMO%26%23286%3BLU-REZ%26%23304%3BLL%26%23304%3B%26%23286%3B%26%23304%3B-.-.htm

*******************

MUSTAFA İSLAMOĞLU : O'da Efgani mezhebsizini savunanlardan. Türkiye'deki mezhepsiz reformcuları kaynak alarak kitaplar yazanların içinde kalemi güçlü bir isim.

İmamlar ve Sultanlar kitabında (sh: 178) İmam-ı Yusuf (rh.a.) gibi bir müctehidi yargılaması haddini bilmezlik olsa gerek.Bu mübarek imamı yargılamaktan geri durmayan birinin, mezhepsiz olduğu bilinen Mevdudi'yi de aynı sayfada İmam Yusuf'a nispet edercesine övmesi enteresandır.
http://www.sadakat.net/forum/islami_sorulariniz_ve_cevaplari/mustafa_islamoglu_hakkinda_ne_dusunuyorsunuz-t35482.0.html