Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Mehmet Şevket Eygi Bey'in Günlük Yazıları => Konuyu başlatan: Mücteba - 18 Nisan 2014, 11:03:12

Başlık: Beyaz Türkler ve Padişah Tuğrası
Gönderen: Mücteba - 18 Nisan 2014, 11:03:12
Beyaz Türkler ve Padişah Tuğrası

27 Mayıs 1960 askerî darbesinden bir müddet sonra, Dolmabahçe Sarayının ana caddeye bakan ihtişamlı giriş kapısının üzerindeki TC levhası kaldırılmış, altındaki tuğra meydana çıkartılmıştı.

Aradan elli küsur yıl geçtikten sonra, İstanbul Üniversitesinin anıtsal kapısının üzerindeki tuğra da açılmış bulunuyor.

Tuğranın ortaya çıkartılması tebrike ve övgüye layık bir hizmettir.

Ne yazık ki, bazı Beyaz gazeteler ve gazeteciler bunu kötülediler.

Fransa krallık rejimini yıktı ama kral heykellerini, kral isimlerini, kral eserlerini kaldırmadı.

İstanbul Üniversitesi binası eskiden Seraskerlik (Genelkurmay Başkanlığı) idi. Bugünkü kapı Sultan Abdülaziz zamanında yapılmıştır ve üzerinde Türk hat sanatının şaheserleri listesinde yer alan büyük sülüs yazılar vardır. Ortada "Dâire-i Umûr-i Askeriyye" yazılıdır. Millî Türk yazısı yasaklandıktan sonra bazı yobazlar bu yazıları kazımaya kalkışmışlarsa da, Darülfünun müderrislerinden İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu cinayeti önlemiştir. Yazılar yerinde kalmış, üzerine mermer levhalar konularak kapatılmıştır.

1950 demokrasi inkılabından sonra büyük yazıların üzerindeki örtücü mermerler kaldırılmış, sadece en üstteki tuğranın üzeri açılamamıştı.

Nihayet aradan seksen küsur yıl geçtikten sonra Abdülaziz Han tuğrası da açılmış bulunuyor.

Bir kısım Beyaz Türklerin, bu açılışı tebrik ve tahsin edecekleri yerde kötülemeleri ayıptır.

Bahaneleri de şu: TC harfleri kaldırılmış... Yalan söylüyorlar!.. TC, İstanbul Üniversitesi kelimelerinin başına konulmuştur. Yani hem tarihî bir eser ortaya çıkartılmış, hem de TC muhafaza edilmiştir.

Bir kısım Beyaz Türklerin ne kadar hoşgörüsüz, ne kadar holigan, ne kadar militan, ne kadar bağnaz, ne kadar tahammülsüz ve hazımsız, millî değerlere ne kadar saygısız oldukları bir kere daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Onlar kabul etmeseler bile, Abdülaziz Han ve diğer Selatin-i Âl-i Osman Türkiye halkının çoğunluğunun ecdadı ve atasıdır. Onların eserlerinin, hatıralarının korunması gerekir.

Müslümanlar gelenin hatırı için gidene sövmek alçaklığını ve denaatini irtikab etmezler.

Müslümanlar, gerçek tarihe, tarih ve kültür devamlılığına aykırı hiçbir inkılâbı kabul etmezler.

Faşist tek parti zamanında, Padişahlık zamanından kalan birçok mermer kitabe maalesef vandalca ve düşmanca kazınıp tahrip edilmiştir. Bunlardan biri Sultanahmetteki Cevrî Kalfa mektebinin binasının iki kitabesindeki tuğra ve bazı beyitlerdir. Bana inanmayan gidip görebilir.

Tek parti zamanında memleket sathında on binden fazla cami, mescid, medrese, tekke, taş mektep, imaret binası da yıkılmış, satılmış, kiraya verilmiştir.

Tarihî İslam kabristanlarının çoğu da, ya tamamen, ya kısmen tahrip edilip düzlenmiştir. Sadece Üsküdar Bülbülderesi'ndeki Sabatay Sevi dinine mensup Selanikli Beyaz Türk Dönmelerin tarihî mezarlığına dokunulmamıştır.

Şu anda Sur içi Fatih bölgesinde 400'e yakın caminin, mescidin, tekkenin isimleri vardır, binaları yoktur.

Beyaz Türkler, yakın tarihimizde yapılan bu tahribatın ve vandallığın hesabını vermekle yükümlüdür.

Bu hesap onlardan âdil şekilde sorulmalıdır.


Mehmed Şevket Eygi | 18 Nisan 2014 Cuma 00:40
Başlık: Ynt: Beyaz Türkler ve Padişah Tuğrası
Gönderen: mazhar - 04 Haziran 2014, 07:32:43
Kim bu Beyaz Türkler...[size=1.725em]Bir entegrasyondan bahsederken, 'dışarılıklı' bir toplumsal unsurun 'içeridekiler' veya 'evsahipleri' ile 'uyumu' ima edilir. Bir evvelki yazıda 'Beyaz Türklerin halka entegrasyonu' meselesini sorunsallaştırmaya çalıştım. Bunun için bazı gözlemlerimi aktardım. Şahsıma ve arkadaşlarıma uzun süredir yapılan linç yeni değil ve pek umurumuzda da değil. Bu linç daha büyük bir sorunun sadece bir semptomu, ama bunun bu ülkede neredeyse çoğu ailede yaşandığını biliyorum. Bir okuyucum sürekli Ulusal TV'yi izleyen 84 yaşındaki annesinin nasıl çıldırdığını, kendi ailesi içinde de 'hacı amca' muamelesi gördüğünü ifade ediyordu.[/size][/color][/size]
[size=1.725em]'Beyaz Türkler' sıfatı bence isabetli, ama içeriğinin iyileştirilmesi gerekiyor. Beyaz Türk derken, gayrımüslimlerin malları ile zenginleşmiş, devlet bürokrasisinin tepe noktalarını ele geçirmiş, medyada söz sahibi İttihatçı elitlerden bahsetmiyoruz sadece. Yani mesele birkaç yüz aile değil. Öyle olsa, sorun nispeten daha kolay halledilirdi. Bu anlamda Erdoğan'ın Koç ailesinin fabrika açılışına gitmesi de çok yerinde, olgun bir davranış olmuştur. Bizim ötekileşmeye, ötekileştirmeye ihtiyacımız yok, bizim sorun çözmeye, kucaklaşmaya ihtiyacımız var.[/size][/font]
[/size][size=1.725em]'Beyaz' kendisini üstün görmekle 'Siyah'ı tanımlar veya 'Siyah'ın eşitlik talebi 'Beyaz'ı belirginleştirir. Türkiye, bir yarı sömürge mantığı ile kurulmuş, böl-yönet taktiği ile idare edilmiştir. Devlet imkânları, şiddet veya özendirici önlemler ile (Ötekilerin, sonra da devletin yağmasından küçük paylar) toplum mühendisliği yapılmış, 'siyahlardan' bir 'beyazlar' topluluğu ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu kolonyal stratejidir ve tüm sömürge coğrafyalarında yıkıcı bir sosyolojik çelişkiye neden olmuştur.[/size]
[/size][size=1.725em]Biz Türkiyeliler çok daha şanslıyız. Tam değil, yarı sömürge, Avrupa'ya komşu bir imparatorluk bakiyesi olduğumuz için tedrici bir değişimden geçiyoruz ve dindarlar, Kürtler gerçekten iyiniyetli ve yapıcı davranıyorlar.[/size]
[/size][size=1.725em]Ama bu şans, kolonyal çelişkinin toplumu yarmasını engellemeye yetmiyor. Kendi kimliği ve içinden çıktığı toplumu beğenmeyen, aslında kendi kendinden nefret eden bir sosyolojinin çıldırmasına tanık oluyoruz. Erdoğan, biraz da bu mühendisliğin çökmesini ima ettiği için nefret objesi haline geldi. 80 yıl boyunca kendilerine anlatılanların koca bir yalan olduğunu tek başına kanıtlayan bir paratoner oldu Erdoğan. Bu sosyolojide, Erdoğan ve dindarlar başarılı oldukça, Türkiye güçlendikçe patolojinin artıyor olması son derece normal.[/size]
[/size][size=1.725em]Bu insanlar, bazı holdinglerin sahipleri veya onların dolgun ücretli çalışanlarından mürekkep değil. Onlar, işte bizim komşularımız, bazen annemiz, iş arkadaşımız, bazen bir öğretmen, bir esnaf, bir bakkal, bir akademisyen veya bir işçi... Aslında Türkiye'nin ayağa kalkmasından menfaati olan kesimler. Ama genler ile öyle oynanmış, insanlar öyle kendilerine yabancılaştırılmış ki, son 12 yılın gelişmeleri, ciddi bir kimlik bunalımına yol açmış durumda. Ağırlık merkezlerini, hayata tutundukları bağları, amaçlarını kaybetmiş gibi hissediyorlar.[/size]
[/size][size=1.725em]Sorun sadece bu insanların depresyonundan kaynaklansa, mesele daha basit halledilebilirdi. Bir de bu çelişkiye sert bir 'egemenlik savaşı' eşlik ediyor. 'Siyah'lar, vatandaşlık haklarını elde ederken dünyada söz sahibi bir güç haline gelmeye başlıyorlar. Bu egemenlik savaşı, belirli bir toplumsallığa oturtulmak zorunda. İşte burada, Gülen Cemaati'nin de yoldan çıkmasıyla, ellerinde siyaset, paralel bürokrasi ve medya güçleri bulunan ittifak yaralı insanların patolojilerinden bir kaldıraç yaratmaya çalışıyor.[/size]
[/size][size=1.725em]Egemenlik savaşının yarattığı aparatlar, bu yaralı sosyolojinin üzerinde mühendislik yapmaya devam ederek bir Dr. Frankenstein rolüne soyunmuş halde. 80 yılın tüm imtiyazlarından yararlanarak, aslında çok çeşitliliğe sahip bu sosyolojinin her köşe başını tutmuş durumdalar. Sol, azınlıklar, çevreciler, LGBT, insan hakları kuruluşları ve STK'lar, Kürtler, Aleviler, milliyetçiler, mukaddesatçılar, cemaatler, iş dünyası vs... Her yerde o çevreye iliştirilmiş veya devşirilmiş ya da uyuyan hücreleri ile kontrol sağlama savaşı veriyorlar.[/size]
[/size][size=1.725em]Oldukça da başarılılar. Kapalı toplum özelliği işlerini kolaylaştırıyor. Bir Yılmaz Özdil bir milyon kaplan gücünde, çünkü okuyucuları, başka yerden beslenmeyecek kadar içlerine kapalı halde yaşıyorlar. Bu alanda strateji, nihai yenilgi ve ittifakın dağılmasına kadar değişmeyecek.[/size]
[/size]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MarkarEsayan/kim-bu-beyaz-turkler/54164[size=1.725em][/font]