Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Ali EREN Bey'in Kaleminden => Konuyu başlatan: Mücteba - 19 Eylül 2014, 11:50:23

Başlık: Tarih diyor ki...
Gönderen: Mücteba - 19 Eylül 2014, 11:50:23
Tarih diyor ki...

Eski Hind hukukunda hiç ama hiç bir hususta kadına hak tanınmazdı. Bunun tabii neticesi olarak kadın evlenme ve vâris olma hakkından mahrumdu. Kadın orta malıydı. Onun için, Eski Hintte âileden ve âile saadetinden bahsedilmezdi.

Budizmin kurucusu Buda, önceleri kadınların kendi dinine girmesini bile kabul etmiyordu. Buna bağlı olarak onların içinde âile saadeti de yoktu. Ana kendisi mutlu değildi ki çocuklarına mutluluk versindi.
Meşhur Hamurami Kanunlarında, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanmış, bunun neticesi olarak birçok kadın metres olmuştu. Metres hayatında mutluluk olmayacağı ise açıktı.

İsrailoğulları kanunlarında âilenin tek hâkimi erkek idi. Kızlar kendi babalarının evinde adeta hizmetçi idi. Baba, istediği zaman kızını istediğine satardı. Kızların vâris olabilmeleri için, ölenin kızından başka kimsesinin olmaması şarttı. Böyle bir cemiyette de âile huzurunun olmayacağı açıktır.

Yahudilerde kız, evlenmek için erkeğe drahoma adı altında külliyetli miktarda para vermek zorunda idi. Bir yahudinin kızı olursa, onu evlendirmek için âilenin drahomayı nasıl tedarik edeceği başlı başına bir mesele idi. Drahoma eskiden değil, 20. asırda da vardı.

( İslamda erkeğin kadına verdiği mehir nerde, Yahudilerde kızın erkeğe vermek mecburiyetinde olduğu drahoma nerde!... )

İran'da erkek kendi kız kardeşiyle evlenebilir ve bu iş insanlar tarafından ayıplanmaz hatta teşvik edilirdi. Soy ve sopun hiçbir mânâsı olmayıp ana ve kız kardeşlerin hiç bir değeri de huzuru da yoktu.

Eski Roma ve Yunanlılarda kadının hiçbir değerinin olmadığı bir gerçek olarak tespit edilmişti. Onlarla evlenmekteki tek gaye şehevî istek ve arzuları tatmin ve bir erkek çocuk sahibi olmaktı. Kadın mala mülke sadece bir bekçi ve eve bir hizmetçi idi. Âilede kadın olarak bir köle olma hakkı vardı, huzur yoktu.

Eski Çinlilerde kadın insan bile sayılmıyordu. Onun için Çinliler kızlarına isim vermeyip bir, iki, üç diye sayı ile çağırırlardı.

Eski zamanda İngiltere'de kocaların karılarını sattıkları tarihî bir gerçektir.

Arabistan'a gelince...

Bilhassa Peygamberimiz'den önce kadınların durumu acınacak bir haldeydi. Kız evlatları diri diri toprağa gömülmeye başlanmıştı. Kadının mirastan hak sahibi olması gibi bir şey hayaldi. Kocası ölen kadın sanki bir maldı. Onun üzerine ceketini ilk atan kimse onun sahibi olurdu.

Bir adam ölür de başka kimsesi olmazsa, mecburen ona kızı varis olur ama bu sefer de erkekler bu yetim kızlarla malları için evlenir ve mallarına konarlardı. Böylece, kızlar yine mirastan mahrum hale getirilirlerdi. Bu durumda da böyle âilelerde huzur ve saadetten bahsetmek abesten öte geçmezdi...

Bilmem zamanımızdaki dünyadaki âilelerden bahsetmeye lüzum var mı? Bahsedeceksek kimlerden bahsedelim?

Fuhşun her türlüsünün işlendiği milyarları bulan Hıristiyan topluluğundan mı?

Adı fuhuşla anılan ülkelerden mi?

Fuhuşta ve uyuşturucu kullanmakta sınırları aşan azgın topluluklardan mı?

Yoksa önüne gelen kadınları taciz eden üst düzey devlet yöneticilerinden mi?

Bu toplulukların hiç birinde, âile huzuru şöyle dursun, huzursuz olsa bile âileden söz etmek mümkün mü?...

Bazılarının hayran olduğu ve örnek gösterdikleri Avrupa'da, gece yarısı ıssız bir yollarda her gelen arabaya el kaldıran sarışın âşüftelerin de bir âileleri var; eğer ona âile denirse!. Onlar da "huzur" diye bir kelime biliyorlar. Ama sadece biliyorlar. Bulamıyor ve yaşayamıyorlar.


Ali EREN | 19 Eylül 2014, 09:08 | http://www.haberkita.com/tarih-diyor-ki-makale,219859.html