Sadakat islami Forum

SADAKAT MEDRESESİ => FIKIH DERSLERİ => Konuyu başlatan: Miftahulkuluub - 11 Ağustos 2007, 14:25:50

Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Miftahulkuluub - 11 Ağustos 2007, 14:25:50
Düne aşrin fi aşrin diye kuyularla ilgili hükümler geçmekte malum kitapta.

Bu küçük kuyunun miktarı muallakta. Sınırı hakkında malumatı olan var mı?
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 12 Ağustos 2007, 01:53:49
Alıntı yapılan: "rahname"
Sınır 10 zira olması lazım. Yani bu ölçünün altında olan her kuyu küçük hükmünde oluyor ve necaset düştüğü zaman kullanılmıyor.


evet 10 *10  zira   uzunlugu ve genisligi on zira olan sular kücük su hükmünde hesabini yapabilirsiniz
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: kenz - 12 Ağustos 2007, 02:27:28
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: mütevazi - 12 Ağustos 2007, 02:29:30
Alıntı yapılan: "kenz"
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
:x
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Miftahulkuluub - 12 Ağustos 2007, 15:31:08
Alıntı yapılan: "müteallim"
Alıntı yapılan: "rahname"
Sınır 10 zira olması lazım. Yani bu ölçünün altında olan her kuyu küçük hükmünde oluyor ve necaset düştüğü zaman kullanılmıyor.


evet 10 *10  zira   uzunlugu ve genisligi on zira olan sular kücük su hükmünde hesabini yapabilirsiniz


Genişliğini anladıkta hocam, derinliğinin bir ölçüsü yok mu?

1 zira 50 cm. Dolayısı ile sizin yazdıklarınızdan anlaşılan 5 metre genişlik, 5 metre uzunluk. Derinlikte ölçü kriteri yok mu?
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 13 Ağustos 2007, 01:49:43
Alıntı yapılan: "Miftahulkuluub"

Genişliğini anladıkta hocam, derinliğinin bir ölçüsü yok mu?

1 zira 50 cm. Dolayısı ile sizin yazdıklarınızdan anlaşılan 5 metre genişlik, 5 metre uzunluk. Derinlikte ölçü kriteri yok mu?


 :roll: derinliginde bir sinir bilmiyorum
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: rahname - 13 Ağustos 2007, 13:40:46
Suyu iki el ile avuçlayacak  kadar yani aşşa yukarı 1 karışlık.
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: mütevazi - 13 Ağustos 2007, 17:36:56
Alıntı yapılan: "rahname"
Suyu iki el ile avuçlayacak  kadar yani aşşa yukarı 1 karışlık.


ya biraz derin olursa o zaman büyük göl mü sayilir. :?:
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: rahname - 13 Ağustos 2007, 21:20:59
Kuyunun derinlik ölçüsü :Su avuçlandığı  zaman  dibi açılmayacak. Zaten açılan suda  akıcı olmadığı müddetce  bu hükümler geçerli olmaz heralde çünkü su yok denilecek kadar az oluyor.
Derinlik meselesi de ; kuyu hernekadar derin olursa olsun kullanıldığı taraftan yada necaset düştüğü yerden  diğer tarafa  ulaştırcıysa yani 10x10 zira uzunlugu ve genisligi altı ise  kuyu  küçük kuyu hükmüne geçiyor. Ayrıntısını  Fetavayı hindiyye veya diğer fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz.
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Miftahulkuluub - 13 Ağustos 2007, 21:40:44
Teşekkür ederiz bilgiler için. Sitemizin bir işe yaradığını görmek ne kadar güzel  :lol:
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: rahname - 13 Ağustos 2007, 22:06:29
Alıntı yapılan: "Miftahulkuluub"
Teşekkür ederiz bilgiler için. Sitemizin bir işe yaradığını görmek ne kadar güzel  :lol:


Haklısınız sayesinde bir çok şeyi kah araştırıp kah okuyup  öğrendik.
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Oruc_Reis - 14 Ağustos 2007, 18:23:24
Alıntı yapılan: "kenz"
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
:x
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Himmet - 14 Ağustos 2007, 18:29:36
Unutmuşuz bu detayları vesile olduğunuz için teşekkür ederiz.Bu bölüme devam edelim inşaAllah.
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 15 Ağustos 2007, 00:32:50
Alıntı yapılan: "Himmet"
Unutmuşuz bu detayları vesile olduğunuz için teşekkür ederiz.Bu bölüme devam edelim inşaAllah.

insaAllah.
Başlık: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Fatihan - 15 Eylül 2007, 16:04:17
Teravih Namazı Bahsi

Teravih(1) namazı erkek ve kadınlara [2]sünnet, bunun cemaatle kılınması ise sünnet-i kifâyedir.

Teravihin vakti, yatsı namazından sonradır. Vitir namazı teravihten önce de kıknabilir, sonra da...

Teravih namazının, gecenin üçte birine yahut gece yarısına kadar tehir edilmesi müstehaptır. Hatta (gece yansından) sonraya bırakılması dahi mekruh olmaz, (İleri sürülen görüşlerin) doğrusu budur. Teravih yirmi rek´at olup on selâmla (kılınır).[3] Her dört rek´at arasında (dört rek´at kılacak) kadar oturmak, aynı şekilde beşinci teravih (selâmın)dan ve vitir namazından sonra da (bir bu kadar) oturmak müstehaptır. Ay içerisinde, teravih namazlarında Kur´ân-ı Kerîm´i bir kere hatmetmek sünnettir. (Konuyla ilgili öne sürülen görüşlerin) doğrusu da budur. Hatim insanların usanma­larına[4] sebep olduğu takdirde, Kur´ân-ı Kerîm´den onların usan­mayacağı kadarını okumalıdır. Tercih edilen görüş de budur. Teravih namazının her teşehhüdünde[5] Peygamberimiz (Aleyhis-salâtü vesselam)´e, insanlar usansalar bile, salevât getirmeyi ih­mal etmemelidir. Aynı şekilde (teşehhüdlerden) sonra "sübhaneke" duasını, rükû ve secdelerdeki[6] tesbihatı da terketmemelidir. Cemaatın usanması halinde (teşehhüdlerde okunan salevâtlardan îonraki, "Rabbena âtina" ve "Rabbenağfirlî" gibi) dualar[7] okun­mayabilir. Teravih namazı kaçırıldığı takdirde, ne tek başına ve ne de cemaatle kaza edilmez.[8]


AÇIKLAMALAR

[1] Terâvîh: Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup dinlenme demektir, oturma da bir nevi tervîha´dır.

Fıkıh ulemasına göre ise terâvîh, namaz kılanların dört rek´at namazın sonunda oturmalarıdır. Bu namazların sonunda istirahat için oturulduğundan (gerek bu dinlenmelere ve gerekse dinlenerek kılman) bu na­mazlara "terâvîh" denilmiştir.

Buhârî ve Müslim´in, Âişe (Radıyaüahu anha)´dan rivayetlerine göre, "Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam) bir gece Mescid-i Nebevî´de (terâvîh) namazı kılmış, insanlar da kendisiyle birlikte kılmışlardı. Ertesi gece de aynı şekilde kılınca insanlar fazlalaşmış, üçüncü ve dördüncü gecelerde insanlar topluca gelmiş bulunduklarından Rasûlullah bunların arasından ayrılamamıştı. Sabah olunca Efendimiz:

´Yaptıklarınıza şahid oldum ve buhareketiniz benim sizin aranızdan ayrılmamı engelledi. Ne var ki (bu namazın) sizin üzerinize farz olmasından korktum" buyurdular."

[2] Rivayete göre Râfizifler, teravihin kadınlara değil, erkeklere sünnet olduğunu, bir başka rivayette ise, teravihin esasında sünnet olmadığını söylüyorlar.

[3] Hz. Peygamber (Aleyhissalâtü vesselam)´in teravihi sekiz rek´at kıldığı sabittir. Buharı ve Müslim´in naklettiğine göre Âişe (RadıyAllahu Çnha), şöyle söylemiştir: jî

"Rasûlullah ne ramazanda ve ne de başka zaman on bir rek´attan fazla kılmazdı." Üç rek´atlı vitir namazı da bunun içindir. Rasûlullah (AUy* hissalâtü vesselam) vefat edince bu uygulama, Ebû Bekir (RadıyAllahu anh)´in zamanına aynen intikal etti. Sonra Ömer (RadıyAllahu anh) zamanında bu uygulamaya bir miktar ilâve yapıldı ve Hz. Ömer insanları, Übeyy b. Kâ´b´m yanında topladı, ramazan ayında kalkıp birlikte cemaatla yirmi rek´at kıldılar ve artık teravih bu şekilde kılınır oldu.

Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurmuştur:

"Benim sünnetime ve benden sonra da hulefâ-i Râşidîn´in sünnetine sımsıkı sarılınız."

[4] Burada, cemaat, ay içinde hatimle uzun uzadıya teravih kılmaktan sıkılırlarsa, Kur´an´dan onların sıkılmayacağı kadarının okunması gerekir denilmek isteniyor.

[5] Bizim mezhebimizin ulemasına göre teşehhüdde Rasûl (Sallalahu aleyhi ve sellem)´e salevât getirmek sünnet iken, tmam Şafiî (RadıyAllahu anh) ve arkadaşlarına göre farzdır. Onlar nazarında salevâtsız namaz sahih (ve doğru) olmaz; binâenaleyh salevâtın terki doğru değildir. Namazın doğruluğunu temin ve (mezhebler arasındaki) bu ihtilaftan kurtulmak için,

insanlar sıkılsalar dahi salevâtı hiç ihmal etmemeliyiz. Çünkü salevâttan tembeller sıkılır ve bu da ancak huşûdan

yoksun olanların işi olup nazar-ı itibara alınmaz.

[6] Bizim mezhebimizin âlimlerine göre rükûda teşbih, müekked sünnet ve İmam Ebu Hanîfe´nin talebelerinden olan Ebu´1-Mutî´ el-Belhî´ye göre farz, bir grup ulemaya göre ise vaciptir. Peygamber (Aleyhissalâtil vesselâmje salevât hakkında söylenenler bu hususta da geçerlidir.

[7] Burada dua ile anlatılmak istenen şey, teşehhüdden ve Rasûlullah (Aley-hissalâtü vesselâm)´a salevât okuduktan sonra namaz kılan kimsenin "Rab­bena âtina-, Rabbenağfirlî" gibi okuduğu dualardır.

[8] Mezhebimize göre en doğru olanı budur. Sebebine gelince, kaza (farz ve) vaciplere has bir şeydir. Teravih kaza edildiği takdirde (kılınan bu namaz) teravih olmaz, nafile olmuş olur. Çünkü teravih, bizzat o vakte âit bir sünnettir.
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Fatihan - 02 Ekim 2007, 23:22:19
İ´tikaf

İ´tikâfın Tarifi


İ´tikâf, içerisinde bilfiil cemaatla beş vakit namaz kıhnan bir amide bu niyetle kalmaktır.[1] içerisinde beş vakit namazın kılın-nadığı bir camide i´tikâfa girmek caiz değildir. Tercih edilen görüş le budur.

Kadınlar i´tikâfa, evlerinin mescidinde, yani evlerinin namaz çin ayırdıkları odasında girerler.



İ´tikâf Çeşitleri


İ´tikâf üç çeşittir:

(1) Vacip olan adanmış i´tikâf,

(2) ramazan iyinin son on gününde girilen kifâye ve müekked sünnet olan ´tikâf ile

(3) bunların haricinde uygulanan müstehap i´tikâftır.

Oruç, sadece nezredümiş i´tikâf için şarttır.

Nafile i´tikâfa (belli bir zamanla sınırlı olmayıp i´tikâf niyetiy­le caminin içinde) dolaşarak (bile olsa) çok az müddet için girilebi­lir. Fetva da buna göre verilmiştir.



î´tikâfta Olan Kimsenin Camiden Çıkması Ne Zaman Caizdir Ne Zaman Değildir?


Camiden, ancak

(1) cuma namazı gibi şer´î,

(2) idrar yapmak gibi tabiî, yabut

(3) caminin yıkılması gibi zarurî bir ihtiyaçtan do­layı çıkılabilir.

(4) (Öte yandan) bir zâlimin zorla çıkarması,

(5) (cami) cemaatinin dağılması,

(6) zorbaların can veya mala vereceği zarardan korkulması halinde de camiden çakılabilir,

(7) fakat aynı | saat içerisinde bir başka camiye girü(mek suretiyle i´tikâfa devam edü)ir.

(8) Geçerli bir özre dayanmaksızın (camiden) bir saat için çı­kıldığında, vacip olan i´tikâf bozulur, vacibin dışındaki i´tikâflar ise sona ermiş olur.

İ´tikâfa giren kimse camide yer, içer ve uyur, gerek kendisinin ve gerekse ailesinin ihtiyaçları için (camide) alış veriş yapabilir.[2]

. .

İ´tikâfa Girenlere Yapılması Mekruh Olan Şeyler


(1) Satılacak şeyin camiye getirilmesi,

(2) orada ticarî faali-i yette bulunulması mekruhtur.

(3) (Bir de i´tikâfta bulunan kimse­nin) kurbet niyetiyle (konuşmayıp) susması mekruh olduğu gibi,[3]

(4) hayırlı ve faydalı olmadıkça konuşması da mekruhtur.



î´tikâfçıya Haram Olan ve İ´tikâfı Bozan Şeyler


(1) (İ´tikâfçmın) cinsel ilişkide bulunması ve buna yol açacak davranışlara teşebbüs etmesi haramdır.[4]

(2) İ´tikâf, cinsel ilişkiyle ve buna yol açıcı sebeplere teşebbüs yüzünden meninin gelmesiyle bozulur.[5]

(3) Gündüzleri i´tikâfa girmeyi nezreden kimsenin geceleri de i´tikâflı olması gerektiği gibi,

(4) geceleri i´tikâfa girmeyi nezreden-lerin, ara vermeksizin gündüzleri de i´tikâflı bulunmaları icab eder, isterse günler arasında ara vermemek şart koşulmamış ol­sun. Rivayetin zahirine göre de bu böyledir.

(5) iki gün i´tikâf için nezredenlerin aynı zamanda iki geceyi de i´tikâflı geçirmeleri gere­kir.

(6) Geceleri hariç tutarak, gündüzlere mahsus olmak üzere i´tikâfa niyet etmek caizdir.

(7) Sadece ay (içindeki) gündüzleri ve­ya sadece geceleri kasdederek bir ay i´tikâfta kalmaya nezredilme-si halinde, (meselâ geceleri hariç bir ay i´tikâfta kalmayı nezredi-yorum gibi) bir istisna açıklaması yapmadan (yalnızca düşünce planındaki) bu niyete göre hareket etmek olmaz.



İ´tikâfı n Meşruluğu Hikmet ve Fazileti


İ´tikâf, Kitap ve Sünnet ile (sabit ve) meşrudur.[6]

İ´tikâf, ihlâs (ve samimiyet) ile yapıldığında amellerin en şe-(ve en üstün) olanlarmdandır.

İ´tikâfin güzel yanlarından biri de kalbi dünya meşgalelerin-uzak tutup kendisini Allah´a teslim etmek, O´nun evinde ken-ni ibadete vermek ve O´nun koruması altına girmektir.

Atâ (Rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir : "İ´tikâfa giren kim-bir ihtiyacının karşılanması için büyük bir kapıya sürekli gelen ise gibidir. İ´tikâfçı (sanki) şöyle söyler: "(Ya Rabbi), beni affet-dikçe kapından aynhnayacağım."

Allah´a hamdolsun ki, işbu Nûru´1-îzâh kitabının şerhi,

O´nun muvaffak kılmaaıyla tamamlanmış bulunuyorJ

Bu amelimizi rızasına uygun kılmasını, tıpkı aslı gibi işbu şerhininde faydalı ve yararlı olmasını Cenab-ı Hak sübhânehn ve teâlâ´dan diliyorum. O bize yeter ve O ne güzel Vekildir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] i´tikâfın fıkıh uleması nezdindeki tarifi budur. Lügat manasına gelince, birşeye kapanmak ve ona devam etmek demektir. Meselâ "Filan kimse oku­mak üzere Kur´an´m üstüne kapandı" ifadesindeki devam etti manasına ge­len "kapandı" kelimesi de bu anlamdadır.

Camilerde i´tikâfa girmek İslâm öncesi eski şeriatlarda da-mevcut idi. Bu geleneği İslâmiyet de kabul etmiştir, t´tikâfin eski şeriatlarda mevcut olduğuna, Allah Teâlâ´nın:

"İbrahim ve İsmail´e; tavaf edenler, ibâdete kapananlar (i´tikâfçüar), rükû ve secde edenler için Evim´i temiz tutun, diye emretmiştik" (Bakara, 125) mealindeki âyet-i celilesi delil teşkil etmekte olup âyette İbrahim ve İsmail (Aleyhimesselâm}emir verilmektedir.

İ´tikân İslâm´ın da kabul ettiğine şu husus bir delildir ki, Peygamberi­miz Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) ömrünün sonuna kadar ramazan aylarının son on gününde i´tikâfa girmiş olup hatta irtihâlinden sonra mü´minlerin anaları ve onun muhterem ve temiz zevceleri de i´tikâfa girmişlerdir.



[2] Yani bu gibi şeylerin caminin dışında yapılması i´tikâf sebebiyle caiz değildir. Öyle ki bunları yapmak üzere i´tikâf mahallinin dışına çıkılması halinde i´tikâf bozulur. Kullandığı suyla kirletmediği takdirde i´tikâfçı, ba­şını camide yıkayabilir, kirletmesi söz konusu ise başım yıkamasına engel olunur. Çünkü camiyi temiz tutmak vaciptir, (t´tikâfçı) bu hususları göz önünde bulundurmak şartıyla camide bir kabın içinde abdest alabilir. Ama itikâfçı olmayanların, bir kabın içinde de olsa camide abdest almaları mek­ruhtur.

[3] Çünkü bu, Kitab Ehli1 ne has bir oruç nev´idir. (Mütercim)

[4] Nitekim Allah Teâlâ: "Mescidlerde ibadete çekilmiş (i´tikâflı) olduğunuz martlarda kadınlarla birleşmeyin" (Bakara, 187) buyuruyor.

[5] İster bunu bilerek yapsın, ister bilmeden; ister gönüllü olarak yapsın, ister baskıyla; ister gece yapsın, ister gündüz, bunların hepsi birdir. î´tikâfin unu­tarak yapılan bir hareket sonucunda bile bozuluyor olmasının hikmeti, i´tikâfin, namaz ve hac gibi uyanık bulunulması gereken bir hal (bir ibâdet) olmasından dolayıdır. Ama oruç öyle değil, oruçta uyanık bulunulması şartı yoktur. Bunun içindir ki unutarak yapılan bir hareket sonucu oruç bozulmaz.

[6] İ´tikâfin Kitab´daki yeri, Allah Teâlâ´nın, "Mescidlerde ibadete çekilmiş (i´tikâflı) olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin" (Bakara, 187) mealindeki âyet-i celîlesidir.

Sünnet ve hadisle meşruluğuna gelince, Âişe (RadıyAllahu anha) ve

Ebû Hüreyre (RadıyAllahu anh)´m naklettiklerine göre, Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) Ramazanın son on

gecesinde i´tikâfa girerlerdi. Ztihrî ise: "Rasûlullah birşeyi (bazen) yapar (ve bazen de) terkederdi. Ama o, i´tikâfı

vefatına kadar hiç terketmediği halde insanlar onu nasıl terkedebi-liyorlar hayret!" demiştir.

Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: Fatihan - 25 Ekim 2007, 17:57:25
Hedy Kurbanı

Hedy´in Mânâsı:

Hedy, Harem´e hediye edilen şey demektir.

Hedy´in Çeşitleri:

Hedy´in en azı, bir yaşında bir koyundur. Hedy, sığırdan ve­rilmek istendiğinde sığırın iki yaşında olanı, deveden ise beş ya­şında olanı verilir.

Koyunun Yeterli Olduğu ve Olmadığı Yerler:

Davar (sınıfına giren hayvan)lar arasında koyun; rükün tava­fını cünüp olarak yapmak, yahut Arafat´ta durduktan sonra ve sa­çını henüz tıraş etmeden veya kısaltmadan önce cinsî münasebette bulunmak suçu müstesna, herşeye yeterli olur. Bu iki halde ise, bir sığır veya bir deve (kesmek) gerekir.

Hedy´in Şartlan

Hedy (için verilen hayvan)´in körlükten, topallıktan ye benze­ri ayıplardan uzak bulunması şarttır.

Hedy Kurbanının Kesilme Zamanı

Hedy kurbanının, eğer kıran yahut temettü´ için kesilecekse, zamanı kurban bayramının üç günüdür. Bu ikisi için değil de baş­ka bir sebepten dolayı kesilmesi halinde, şer´î yönden herhangi bir zaman tahdidi yoktur.

Hedy Kurbanının Kesilme Yeri

Hangi hedy kurbanı olursa olsun bunların kesilme yeri Ha-rem´dir, Mina´ya mahsus değildir.[Bayramın üç gününde kesilmesi halinde Mina´da, diğer günlerde ise Mek­ke´de kesmek sünnettir. Ancak bunlar nafile kurbanlar için söz konusudur.] Ancak hedy´in nafile olarak ke­silmesi (halinde Mina´da kesilebilir, yahut hayvanın) bir noksan­lıkla yüz yüze gelmesi durumunda bulunduğu mahalde kesilebilir.
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: elfida - 29 Şubat 2008, 23:54:16
namazı bozanlarda "ya yahya huzil kitabe" gibi kendisi ile cevap vermeyi kast ettiği her şey... bu ibareyi açıklayabilir miyiz?
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 02 Mart 2008, 01:36:46
namazı bozanlarda "ya yahya huzil kitabe" gibi kendisi ile cevap vermeyi kast ettiği her şey... bu ibareyi açıklayabilir miyiz?

disaridan birisi bir sey sordugu veya syledigi zaman ayet bile olsa ona cevap mahiyetinde okunan her sey namazi bozar.
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: elfida - 03 Mart 2008, 09:57:04
namazı bozanlarda "ya yahya huzil kitabe" gibi kendisi ile cevap vermeyi kast ettiği her şey... bu ibareyi açıklayabilir miyiz?

disaridan birisi bir sey sordugu veya syledigi zaman ayet bile olsa ona cevap mahiyetinde okunan her sey namazi bozar.
teşekkür ederim hocam.Allah razı olsun.
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: elfida - 03 Mart 2008, 23:02:47
secdeyi sulbiye nasıl yapılır?
musalli uyumakta iken eda ettiği ruknü uyandıktan sonra iade eder mi?nasıl?
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 05 Mart 2008, 01:44:35
secdeyi sulbiye nasıl yapılır?
musalli uyumakta iken eda ettiği ruknü uyandıktan sonra iade eder mi?nasıl?
konuyu biraz acmanizi rica ederim.zira uyurken bir rükün gectigi zamannamz nasil olur.
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 23 Temmuz 2008, 02:39:14

كتاب الطهارة المياه التي يجوز التطهير بها المياه التي يجوز التطهير بها سبعة مياه ماء السماء وماء البحر وماء النهر وماء البئر وماء الثلج وماء البرد وماء العين اقسام المياه ثم المياه على خمسة أقسام الأول طاهر مطهر غير مكروه وهوالماء المطلق والثاني طاهر مطهر مكروه وهو ما شربت منه الهرة ونحوها وكان قليلا والثالث طاهر غير مطهر وهو ما استعمل لرفع حدث أو لقربه كالوضوء على الوضوء بنيته ويصير الماء مستعملا بمجرد انفصاله عن الجسد ولا يجوز بماء شجر وثمر ولو خرج بنفسه من غير عصر في الأظهر ولا بماء زال طبعه بالطبخ أو بغلبة غيره عليه بم تكون الغلبة والغلبة في مخالطة الجامدات بإخراج الماء عن رقته وسيلانه
ولا يضر تغير أوصافه كلها بجامد كزعفران وفاكهة وورق شجر والغلبة في المائعات بظهور وصف واحد من مائع له وصفان فقط كاللبن له اللون والطعم ولا رائحة له وبظهور وصفين من مائع له ثلاثة كالخل والغلبة في المائع الذي لا وصف له كالماء المستعمل وماء الورد المنقطع الرائحة تكون بالوزن فإن اختلط رطلان من الماء المستعمل برطل من المطلق لا يجوز به الوضوء وبعكسه جاز والرابع ماء نجس وهو الذي حلت فيه نجاسة وكان راكدا قليلا والقليل ما دون عشر في عشر فينجس وإن لم يظهر أثرها فيه أو جاريا وظهر فيه أثرها والأثر طعم أو لون أو ريح والخامس ماء مشكوك في طهوريته وهو ما شرب منه حمار أو بغل
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: müteallim - 22 Şubat 2009, 00:02:46
ويسمى سؤرا الأول طاهر مطهر وهو ما شرب منه آدمي أو فرس أو ما يؤكل لحمه والثاني نجس لا يجوز استعماله وهو ما شرب منه الكلب أو الخنزير أو شيء من سباع البهائم كالفهد والذئب والثالث مكروه استعماله مع وجود غيره وهو سؤر الهرة والدجاجة المخلاة وسباع الطير كالصقر والشاهين والحدأة وكالفأرة لا العقرب والرابع مشكوك في طهوريته وهو سؤر البغل والحمار فإن لم يجد غيره توضأ به وتيمم ثم صلى فصل في التحري في الأواني والثياب لو اختلط أوان أكثرها طاهر تحري للتوضؤ والشرب وإن كان أكثرها نجسا لا يتحرى إلا للشرب وفي الثياب المختلطة يتحرى سواء كان اكثرها طاهرا أو نجسا
فصل في احكام الآبار وتطهيرها البئر الصغيرة تنزح البئر الصغيرة بوقوع نجاسة وإن قلت من غير الأرواث كقطرة دم أو خمر وبوقوع خنزير ولو خرج حيا ولم يصب فمه الماء وبموت كلب أو شاة أو آدمي فيها وبانتفاخ حيوان ولو صغيرا البئر الكثيرة المياه ومائتا دلو لو لم يمكن نزحها وإن ماتت فيها دجاجة أو هرة أو نحوهما لزم نزح أربيعن دلوا وإن ماتت فيها فأرة أو نحوها لزم نزح عشرين دلوا وكان ذلك طهارة للبئر والدلو والرشاء ويد المستسقي مالا ينجس البئر ولا تنجس البئر بالبعر والروث والخثي إلا إن يستكهره الناظر أو أن لا يخلو دلو عن بعرة مالا يفسد الماء ولا يفسد الماء بخرء حمام وعصفور ولا بموت مالا دام
له فيه كسمك وضفدع وحيوان الماء وبق وذباب وزنبور وعقرب ولا بوقوع آدمي وما يؤكل لحمه إذا خرج حيا ولم يكن على بدنه نجاسة ولا بوقوع بغل وحمار وسباع طير ووحش في الصحيح وإن وصل لعاب الواقع الى الماء أخذ حكمه وجود حيوان في البئر ووجود حيوان ميت فيها ينجسها من يوم وليلة ومنتفخ من ثلاثة أيام و لياليها إن لم يعلم وقت وقوعه
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: uysall - 21 Ocak 2013, 16:19:56
nurul izah soru ve cevapları
Başlık: Ynt: Nur'ul izah bölümü
Gönderen: şeftali - 22 Mart 2015, 23:13:45
Nurul izah kitabının 43. sayfasındaki şu ibareye nasıl açıklayabiliriz?
و عفى عن رشاش البول كرءوس الابر