Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => Konuyu başlatan: Vuslat Yolcusu - 15 Eylül 2007, 13:28:01

Başlık: Migrenin şifresi çözülüyor
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 15 Eylül 2007, 13:28:01
Oruç bozmayan migren bandı

Alınan ilaçlara rağmen bir türlü geçmek bilmeyen baş ağrılarının da artık bir çaresi var. Rahatlatsın diye alnınıza koyduğunuz ıslak bezler, soğuk şişeler ve buz torbalarından bahsetmiyoruz. Türkiye’de satılmaya başlanan ‘soğuk terapi bantları’, baş ağrısı çekenlerin imdadına yetişti.
Geçtiğimiz yıl İngiltere’de oldukça ilgi gören migren bantları artık Türkiye’de. Herkesin hayatında mutlaka çekilmez baş ağrıları ile kıvrandığı olmuştur. Alınan ilaçlara rağmen bir türlü geçmek bilmeyen baş ağrılarına karşı biraz olsun rahatlatsın diye alına koyulan ıslak bezler, soğuk şişeler, buz torbaları artık tarih oluyor. ‘Stop Ever-Migraine & Headache Cooling Patch’ Soğuk Terapi Bandı, alına yapıştırıldığında 6 saate kadar serinletici etkisini koruyan özelliği ile migren sebebiyle hayatı zindana dönenlerin rahatlamasını sağlıyor. Herhangi bir ilaç içermediği için ilaç tedavisi ile birlikte kullanılabilen soğuk terapi bantlarının yan etkisi de yok. Bant, yüksek su oranı ve ateş düşürmeye yardımcı mentollü içeriği ile migren ve baş ağrısı çeken yetişkinlerin yardımına koşuyor.


Soğuk terapi bandı nedir?

Migren ve baş ağrısı çeken birçok insan, tedavi amaçlı ilaçların yanı sıra, migrenin sebep olduğu ağrıları hafifletmek amacıyla (ıslak bez, buz torbası gibi) klasik soğuk terapi yöntemlerine başvurur. Migren ağrısı çeken birçok kişi için soğuk terapi, migrenle mücadele etme yöntemlerinin bir parçasıdır. Ancak bu yöntemlerin etkisi çok kısa sürelidir ve suyun vücut sıcaklığı ile ısınması sonucu faydalı olma özelliğini kaybeder. İthal bant ise uygulandığı cilt yüzeyinde 6 saate kadar soğutucu etkisini sürdürüyor. Uzmanlar, bantın, migren ve baş ağrısının ilk belirtilerinin görüldüğü andan itibaren kullanılmasını tavsiye ediyor. Islak bez ve buz torbası gibi diğer soğuk terapi yöntemlerinden farklı olarak, ‘Stop Ever-Migraine & Headache Cooling Patch’ özel tasarlanmış jel yapısı ile hastanın hareket etmesine engel olmuyor, uygulandığı yüzeye sıkıca tutunur. Soğuk terapi bandı, vücudun hareket etmesi ile uygulandığı cilt yüzeyinden düşmüyor. Böylece hasta alnında bant varken günlük çalışmalarına kolayca devam edebiliyor. Ayrıca bant ilaç tedavisi gibi orucu da bozmuyor.  

alinti.zaman gazetesi 15-09-2007
Başlık: Oruç bozmayan migren bandı
Gönderen: uhra - 15 Eylül 2007, 13:52:24
yakın çevremde, çok migren ağrısı çeken var. paylaşımınız için teşekkürler.
Allah razı olsun.
Başlık: Oruç bozmayan migren bandı
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 15 Eylül 2007, 18:18:51
denemek lazim insAllah sifa bulurlar
Başlık: Oruç bozmayan migren bandı
Gönderen: uhra - 15 Eylül 2007, 20:18:31
Alıntı yapılan: "Vuslat Yolcusu"
denemek lazim insAllah sifa bulurlar


deneyecekler.İnşaalah şifa bulurlar.
Allah sizden razı olsun Vuslat Yolcusu kardeşim.

_________
Başlık: Migrenin şifresi çözülüyor
Gönderen: Amade - 29 Aralık 2007, 02:44:39
 
 
Kalbe ilaç ararken migrene çare buldu
 
 
 
 
 Kalp için kullanılan bir ilacın migrene de iyi geldiğini keşfeden doktorların araştırmaları sonuç verdi.

Kalp tedavisi için kullanılan bir ilacın migrene de iyi geldiğini keşfeden İngiliz doktorun araştırmaları sonuç verdi. Kanda pıhtılaşmaya karşı kullanılan ilacın migren ağrılarını da dindirdiği belirlendi.

LONDRA’daki Guy’s Hospital London’ın kardiyoloji danışmanı olan Dr. John Chambers, kan pıhtılaşmasına karşı kullanılan "Clopidogrel" adlı ilacı, beş migren hastası üzerinde denedi. Bazı deneklerde "olağanüstü başarılı" sonuçlar veren ilaç, 280 migren hastası üzerinde daha denenecek. İngiliz doktorun ilk deneylerde aldığı sonuçlar, önümüzdeki yıl yapılacak araştırmalarda da doğrulanırsa, migrene kesin çare bulunmuş olacak.

MİGRENİN KAYNAĞI

Dr. Chambers, daha önce denenmeyen bu ilacı kullanmadan önce, migrenin kalpte oluşan küçük kan pıhtılarının beyne ulaşmasıyla oluşabileceğini öne sürdü. Bu hipoteze göre, beyne giden kan pıhtıları, kan akışını engelliyor ve migren nöbetine neden oluyor. Baş ağrısı, zonklama, mide bulantısı ve ışığa karşı hassaslık gibi belirtileri olan migren nöbeti, yaklaşık her 10 insandan birini etkiliyor. Bu tür nöbetler bazen üç gün sürebiliyor ve her yıl ortalama 13 nöbet geçiren hastalar, tüm enerjilerini günlerce kaybediyorlar. Hormonal değişiklikler nedeniyle özellikle kadınlarda daha çok görülen hastalık, hareket edilmesi halinde ağrıyı daha da artırıyor.

YAPIŞKAN TROMBOSİT

Günümüzde migrene karşı uygulanan tedavilerde tansiyon düşürücü ilaçlar, sakinleştiriciler ve ağrı kesiciler kullanılıyor; ancak bunlar kesin çözüm sağlamaktan uzak. İngiliz doktorun ilk kez kullandığı ve aslında kalp hastalarına reçeteyle verilen "Clopidogrel" adlı ilaç ise kanın daha zor pıhtılaşmasını sağlıyor. İlaç, kanda bulunan ve bir damar zarar gördüğünde pıhtılaşmaya yardımcı olan trombositi "daha az yapışkan" hale getiriyor. Alyuvar ve akyuvarlardan sonra kanda en çok bulunan madde olan trombositin fazla yapışkan olması durumunda, aşırı pıhtılaşma oluşuyor ve bu felce bile neden olabiliyor.

KALP-MİGREN İLİŞKİSİ

Trombositin, migrende çok önemli bir rol oynadığına inanan İngiliz doktor Chambers, "Kimse migrene neyin yol açtığını tam bilmiyor. Bir başka tedavi yöntemi bulmak çok yararlı olabilir. İlacı ilk denediğim hasta 20 yıldır her gün migren nöbeti yaşıyordu. Tedaviyi uyguladım ve nöbetler zamanla yok oldu. Hayatı değişti" dedi. Kalp ameliyatı olan bazı hastaların daha sonra migrene yakalandığı gerçeği de, Chambers’ın tezini doğruluyor. İngiliz doktor, yeni tedaviye cevap veren hastaların kalbinde teşhis edilmeyen çok küçük bir delik olabileceğini ve bu yüzden kanda hafif bir pıhtılaşma oluşabileceğini söylüyor.

BEYİNDEKİ MERKEZİ FRANSIZLAR BULDU

Fransız bilim adamları ise migren ağrılarının beyindeki kaynağını buldu. Gönüllü deneklerin beyin tomografilerini inceleyen Toulous’daki Rangueil Hospital uzmanları, beynin tabanındaki hipotalamus bölgesinin migren nöbetleri sırasında daha faal olduğunu keşfetti. Headache Dergisi’nde yayınlanan keşif, gelecekte daha etkili ilaçlar üretilebilmesini sağlayacak. Açlık gibi durumlarda fizyolojik tepkileri düzenleyen hipotalamusun migren konusunda da kilit bir rol oynadığı daha önce tahmin ediliyor, fakat bu kanıtlanamıyordu. Bazı bilim adamları, beynin birden fazla bölgesinin migren nöbetlerinde faaliyete geçtiğini savunuyor.
 
 
 
 
 Kalp için kullanılan bir ilacın migrene de iyi geldiğini keşfeden doktorların araştırmaları sonuç verdi.

Kalp tedavisi için kullanılan bir ilacın migrene de iyi geldiğini keşfeden İngiliz doktorun araştırmaları sonuç verdi. Kanda pıhtılaşmaya karşı kullanılan ilacın migren ağrılarını da dindirdiği belirlendi.

LONDRA’daki Guy’s Hospital London’ın kardiyoloji danışmanı olan Dr. John Chambers, kan pıhtılaşmasına karşı kullanılan "Clopidogrel" adlı ilacı, beş migren hastası üzerinde denedi. Bazı deneklerde "olağanüstü başarılı" sonuçlar veren ilaç, 280 migren hastası üzerinde daha denenecek. İngiliz doktorun ilk deneylerde aldığı sonuçlar, önümüzdeki yıl yapılacak araştırmalarda da doğrulanırsa, migrene kesin çare bulunmuş olacak.

MİGRENİN KAYNAĞI

Dr. Chambers, daha önce denenmeyen bu ilacı kullanmadan önce, migrenin kalpte oluşan küçük kan pıhtılarının beyne ulaşmasıyla oluşabileceğini öne sürdü. Bu hipoteze göre, beyne giden kan pıhtıları, kan akışını engelliyor ve migren nöbetine neden oluyor. Baş ağrısı, zonklama, mide bulantısı ve ışığa karşı hassaslık gibi belirtileri olan migren nöbeti, yaklaşık her 10 insandan birini etkiliyor. Bu tür nöbetler bazen üç gün sürebiliyor ve her yıl ortalama 13 nöbet geçiren hastalar, tüm enerjilerini günlerce kaybediyorlar. Hormonal değişiklikler nedeniyle özellikle kadınlarda daha çok görülen hastalık, hareket edilmesi halinde ağrıyı daha da artırıyor.

YAPIŞKAN TROMBOSİT

Günümüzde migrene karşı uygulanan tedavilerde tansiyon düşürücü ilaçlar, sakinleştiriciler ve ağrı kesiciler kullanılıyor; ancak bunlar kesin çözüm sağlamaktan uzak. İngiliz doktorun ilk kez kullandığı ve aslında kalp hastalarına reçeteyle verilen "Clopidogrel" adlı ilaç ise kanın daha zor pıhtılaşmasını sağlıyor. İlaç, kanda bulunan ve bir damar zarar gördüğünde pıhtılaşmaya yardımcı olan trombositi "daha az yapışkan" hale getiriyor. Alyuvar ve akyuvarlardan sonra kanda en çok bulunan madde olan trombositin fazla yapışkan olması durumunda, aşırı pıhtılaşma oluşuyor ve bu felce bile neden olabiliyor.

KALP-MİGREN İLİŞKİSİ

Trombositin, migrende çok önemli bir rol oynadığına inanan İngiliz doktor Chambers, "Kimse migrene neyin yol açtığını tam bilmiyor. Bir başka tedavi yöntemi bulmak çok yararlı olabilir. İlacı ilk denediğim hasta 20 yıldır her gün migren nöbeti yaşıyordu. Tedaviyi uyguladım ve nöbetler zamanla yok oldu. Hayatı değişti" dedi. Kalp ameliyatı olan bazı hastaların daha sonra migrene yakalandığı gerçeği de, Chambers’ın tezini doğruluyor. İngiliz doktor, yeni tedaviye cevap veren hastaların kalbinde teşhis edilmeyen çok küçük bir delik olabileceğini ve bu yüzden kanda hafif bir pıhtılaşma oluşabileceğini söylüyor.

BEYİNDEKİ MERKEZİ FRANSIZLAR BULDU

Fransız bilim adamları ise migren ağrılarının beyindeki kaynağını buldu. Gönüllü deneklerin beyin tomografilerini inceleyen Toulous’daki Rangueil Hospital uzmanları, beynin tabanındaki hipotalamus bölgesinin migren nöbetleri sırasında daha faal olduğunu keşfetti. Headache Dergisi’nde yayınlanan keşif, gelecekte daha etkili ilaçlar üretilebilmesini sağlayacak. Açlık gibi durumlarda fizyolojik tepkileri düzenleyen hipotalamusun migren konusunda da kilit bir rol oynadığı daha önce tahmin ediliyor, fakat bu kanıtlanamıyordu. Bazı bilim adamları, beynin birden fazla bölgesinin migren nöbetlerinde faaliyete geçtiğini savunuyor.
Başlık: Ynt: Kalbe ilaç ararken migrene çare buldu
Gönderen: Tuğra - 13 Ocak 2008, 15:12:50
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op Dr. Zekeriya Kul “Endoskopik Migren Cerrahisi”
hakkında bilgi verdi.

Yüz germe ameliyatı yaptığımız aynı zamanda migren şikayetleri mevcut olan hastalarda ağrıların ortadan kalktığı görülünce endoskopik migren cerrahisi doğdu. Zaten alın germe ve kaş kaldırma ameliyatları sırasında kestiğimiz bazı kasların bu sinirlerin üzerindeki baskının kalkmasına neden olduğunu gördük. Ve böylece sıklıkla migren hastalarında bu tedaviyi uygulamaya başladık.
Ameliyat nasıl gerçekleştiriliyor?
Tetik noktaların sayısına bağlı olarak lokal veya genel anestezi altında gerçekleştirilebiliyor. Her bir nokta için yapılacak işlem yaklaşık 1 saat sürüyor. Alın bölgesindeki ve şakak bölgesindeki sinirler için saçlı deri içerisinden özel endoskopik aletler ve kamera eşliğinde girerek bu bölgelerdeki sinirlerde bası etkisi olan kasları serbestleştiriyoruz. Ense bölgesindeki tetik nokta için ise sinirin çıkış noktasına uyan bölgede yapılan küçük bir kesi ile giriyoruz.

Ameliyat sonrası ne kadar sürede iyileşme gerçekleşiyor?
Eğer lokal anestezi ile yapıldıysa işlem, hemen sonrasında normal hayata dönülebilir. Genel anestezi altında yapılan işlemde ise 1 günlük dinlenme öneriyoruz.

Migren cerrahisi standart ameliyatlar arasına girdi mi?
Ağrı, normalde plastik cerrahinin alanına girmiyor. Migren cerrahisi yeni bir teknik. Ama hiçbir ameliyat migren cerrahisinin yerini tutmaz. Çünkü migren ciddi bir hastalık, 10 kişiden birinde görülüyor. Ve hastaların ataklar döneminde iş ve sosyal hayattan ne kadar koptuklarını düşünürseniz onlara vereceğiniz iyilik halleri ve mutlulukları tarif edilemeyecek kadar büyük olacaktır

Ameliyat yüzde başka sorunlara yol açmıyor mu?
Ameliyatta serbestleştirilen sinirler motor sinirler değil. Ağrı duyusunu taşıyan duyu sinirleri. Kaldı ki ameliyatta bu sinirleri kesmiyoruz sinirler gene eski fonksiyonlarını koruyor. Sadece üzerlerindeki baskıyı ortadan kaldırıyoruz.

Tek ameliyat yetiyor mu?
Hastanın ağrı şikayetlerine bağlı. Migrenin tetikleyen tüm noktaları önceden biliniyorsa tek ameliyat yetebilir.
Tetikleyen noktaları nasıl belirliyorsunuz?
Hastanın verdiği bilgi önemli.Öncelikle nöroloji uzmanı ile konsülte ediyoruz hastayı. Örneğin, sabahları şakaklardan başlayan ağrıdan bahsedilince o bölgedeki sinirlere yönleniyoruz. Ama önce o bölgeye botoks yapıyoruz. Geçici rahatlama sağlarsa ameliyata geçiyoruz. Kesin çözüm için ameliyat uygulanıyor.

Hastanın yaşı önemli mi?
Hayır. Ameliyat ettiğim en genç hastam 16, en yaşlısı da 75 yaşında. Hastalar ağrıdan kurtulmak için her şeyi deniyor. Ameliyat ettiklerim arasında en mutlu olanlar migren ağrıları kesilenler. Hayat boyu minnettar kalıyorlar. Bu ameliyat, biz cerrahları da ödüllendiriyor.

Yani artık migrenliler de plastik cerrahiye mi başvuruyor?
Evet. Ama aralarında fark var. Plastik cerrahinin aciliyeti yoktur. Migren cerrahisinde ise hastalara ameliyat dışında seçenek kalmamıştır. Migrenliler arasında ayda 10 kez ciddi ağrı yaşayanlar var.
Village Türkiye
Başlık: Ynt: Kalbe ilaç ararken migrene çare buldu
Gönderen: Amade - 13 Ocak 2008, 21:38:19
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op Dr. Zekeriya Kul “Endoskopik Migren Cerrahisi”

mümkünse adresi ve telefonu verilirse hizmet etmis oluruz,
Başlık: Migrenin şifresi çözülüyor
Gönderen: osmanli - 24 Haziran 2009, 23:12:43
Migrenin şifresi çözülüyor     
Türk araştırmacılar, toplumda yüzde 20 oranında görülen migren hastalığına büyük oranda neden olan bir faktörü ilk kez tanımladı.

Araştırmacılar, yeryüzünde rüzgarla yer değiştiren sahra çölü tozlarının migrene neden olduğunu ve hastalığı tetiklediğini laboratuvar ortamındaki deneylerle kanıtladı.

ABD'deki Harvard Üniversitesi'nde baş ağrıları üzerine araştırmalarıyla tanınan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Nöropsikiyatri Merkez Müdürü Prof. Dr Hayrunnisa Bolay ve Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam'ın ortak çalışmasında, rüzgarla taşınan ve atmosferde su ve güneşle değişime uğrayan sahra çölü tozlarının migrene neden olduğunu ve bunların belli dönemlerde hastalığı tetiklediği ortaya çıktı.

Bu tozlardan verilen deney hayvanlarının beyinlerinin ağrı merkezinin aktif hale geçtiğini keşfeden araştırmacılar, bunların alerji, astım gibi hastalıkları da tetiklediğini öngörüyor.

AA muhabirine bilgi veren Prof. Dr. Bolay, bahar dönemlerinde lodosun artmasıyla birlikte baş ağrısı, yüksek tansiyon, astım ve halsizlik gibi yakınmalarda artış gözlendiğini anlattı.

Bolay, migrenin toplumda görülme sıklığının yüzde 20 oranında olduğunu, hastalığı tetikleyen nedenlerin ve mekanizmaların yalnızca bir kısmının tanımlanabildiğini, bu eksikliğin de yeni mekanizma ve ilaç arayışlarına gereksinimi arttırdığını ifade etti.

-''TOZLAR ATMOSFERDE DEĞİŞİME UĞRUYOR''-

Literatürde de ani hava değişimlerinin baş ağrılarını arttırdığına dair yayınların bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Bolay, Prof. Dr. Saydam'la birlikte yaklaşık 4 yıl önce başlattıkları çalışmalarda sahra tozunun arttığı dönemlerle baş ağrılarının ilişkisinin olup olmadığını araştırmaya başladıklarını dile getirdi.

Dünya ülkelerinin çeşitli çöl kaynaklarının tozlarından etkilendiğini, Türkiye'yi en çok etkileyen tozların da Afrika'daki Sahra Çölü'nden kalkan tozlar olduğunu dile getiren Bolay, şunları kaydetti:

''Bu tozlar, atmosferde bulutlarla Avrupa ve Amerika gibi başka kıtalara da hareket ediyor. Bu sırada güneş ışığının ve bulutun içindeki suyun da etkisiyle tozla birlikte virüs ve bakteri gibi mikroorganizmalar üremeye başlıyor. Ardından bunlar hızla çoğalıyor ve mikroorganizmaların yanında bazı aminoasitler ve demir gibi moleküller ortaya çıkıyor. Bu tozları Türkiye'ye taşıyan ise lodos rüzgarı.''

-TOZ VERİLEN HAYVANLARDA BAŞ AĞRISI-

Sahra çölü tozlarının ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde artış gösterdiğini vurgulayan Bolay, çalışmayla ilgili şu bilgileri verdi:

''Laboratuvarda atmosferik hava koşullarını taklit edecek bir ortam oluşturduk. Deney hayvanlarının bir kısmına bu tozlardan verirken, bir kısmına vermeyerek testlerimize başladık. Tozları su ve güneş ışığını taklit edecek enerjiye maruz bıraktık. Bunları, yaklaşık 24 saat sonra deney hayvanlarının soludukları havanın içine katkı olarak verdik.

İki saatin ardından temiz havada bulunan hayvanlara göre bu ortamı soluyan hayvanların beyinlerindeki ağrı merkezlerinin aktive olduğunu gösterdik. Bunu beyin dokularını özel metotlarla inceleyerek gördük.''

-''TOZUN İÇİNDEKİ ORGANİZMALAR ETKİLİ''-

Sahra tozlarının ağrıyı tetiklediğini gösteren bu bulguların bir sonuç çıkarmak için yeterli olmadığını bu nedenle de ikinci aşama deney çalışmalarına başladıklarını aktaran Bolay, ''Çünkü tozun kendisi de ağrıya yol açıyor olabilirdi. İkinci deneyde de tozlara radyasyon vererek içindeki bütün canlıların ölmesini sağladık. Böylece tozun içinde virüs, bakteri gibi mikroorganizmalar kalmadı. Bunlar öldükten sonra aynı tozu tekrar aldık ve yine hayvanların soluduğu havanın içine verdik'' bilgisini verdi.

Deney hayvanlarına tozu mikroorganizmalardan arındırarak verdiklerinde tozlu olmayan ortamdan farklı bir reaksiyona rastlamadıklarını bildiren Bolay, ''Bu da etkinin tozun kendisinden değil, birlikte taşıdığı mikroorganizmalardan geldiğini kanıtlıyor'' dedi.

''Filtreleme'' yöntemi kullanarak yaptıkları bir başka deneylerinde ise 450 nanometrenin altındaki partiküllerin migren ve baş ağrısını tetikleyebildiğine dair bazı ön bilgiler topladıklarını aktaran Bolay, ''Bu boyut ise şu an bildiğimiz bakterilere göre çok küçük bir boyut. Bu nedenle de etkinin mikroorganizmaların kendisinden değil ama onlarla birlikte taşınan bazı ürünlerden kaynaklanabileceğini ortaya koyduk'' diye konuştu.

-''DÜNYADAKİ İLK ÇALIŞMA...''-

Bolay, ''Bu etkileri dünyada ilk kez biz bu çalışmayla gösteriyoruz'' diyerek, çalışmanın atmosferde bugüne kadar bilinmeyen bir faktörün etkisini ortaya koyması bakımından önemli olduğunu vurguladı.

Sahra tozunun yalnızca migren ya da diğer gruptaki baş ağrılarını tetiklemediğini, aynı zamanda astım, alerji ve yüksek tansiyon gibi diğer hastalıkları da tetiklediğine dair öngörüleri bulunduğunu dile getiren Bolay, ''Bu çalışmadan çıkacak sonuçlar çok fazla. Bulunması ve araştırılması gereken cevaplar çok. Bu nedenle çalışmaya destek bekliyoruz'' dedi.

Bolay, yapılacak çalışmalarla ilgili olarak vücutta hangi yollarla ağrıyı tetiklediğinin bilinmediğini, Harvard Üniversitesinde yaptığı çalışmalarda gösterdikleri nitrogliserinin etkisine benzer bir etki olabileceğini vurguladı ve bu mekanizmaların aydınlatılması ile hastaların hava durumuna göre önceden haberdar edilerek ilaç kullanabileceklerini bildirdi.

Bolay, ''Örneğin 'iki gün sonra toz gelecek veya Mart ayı süresince toz taşınıyor o nedenle o ay için şu ilacın kullanılması gerekecek'' şeklinde mevsimsel tedavilere gidilebileceğini ifade etti.

''Bu çalışma hastalıklara ve tedavi şekillerine bakışımızda yeni bir ufuk açıyor'' diyen Bolay, çalışmanın uluslararası dergilerden ''Sefalalji'' isimli dergide yayımlandığını ve çalışmanın sonuçlarının Dr. Hacer Doğanay tarafından tez haline getirildiğini anlattı.

-ÇÖL TOZLARININ HAREKETLERİ''-

Prof. Dr. Cemal Saydam ise çöl tozlarının dünya üzerindeki hareketleri üzerine 15 yıldır çalıştığını, 1994'de Türkiye'de ilk uydu alıcı istasyonunun kurulmasıyla bu tozların hareketinin anında görülmeye başlanmasıyla konunun üzerine daha çok gittiğini anlattı.

Sahra tozlarıyla sağlığın ilişkisini kurmasında eşinin migren ve alerji rahatsızlıklarının etkisinin olduğunu dile getiren Saydam, eşinin Mersin'de belli dönemlerde artış gösteren rahatsızlıklarının çöl tozlarının artış gösterdiği döneme denk geldiğini ifade etti.

Kurduğu internet sitesinden tozların arttığı dönemde ağrıların arttığını gösteren mailler aldığına işaret eden Saydam, daha sonra Gazi Üniversitesi ile çalışmalara başladıklarını kaydetti.

-''KUSURA BAKMAYIN AMA BİZ BULDUK''-

Çalışmanın, Türkiye'deki çeşitli çevrelerce başka bir ülkede daha önce yapılmadığından, ''bilimsel'' olarak nitelendirilmediğini aktaran Saydam, ''Biz de onlara 'Bu dünyada ilk çalışma. Kusura bakmayın ama bunu biz bulduk' diyoruz'' diye konuştu.

Saydam, sahra tozlarının yoğunluğunda Türkiye'de en fazla risk altında olan bölgenin Akdeniz olmasına rağmen, Türkiye'nin hemen hemen her noktasının lodosa maruz kaldığından risk altında olabileceğini söyledi.

Bu tozları kullanarak yağmurun da yağdırılabileceği üzerine çalışmalarının da bulunduğunu anımsatan Saydam, bu çalışmaların üzerine gidilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Başlık: Ynt: Kalbe ilaç ararken migrene çare buldu
Gönderen: tefhim - 21 Temmuz 2009, 23:38:06
Bir.migren.hastası.olarak.soruyorum.
Asık.yüzlü.insanlarmı.migren.oluyor.yoksa
Migrenmi.insanlara.yüzlerini.astırıyor.
Başlık: Migrenin Sevmediği Besinler...
Gönderen: Tuğra - 16 Aralık 2009, 11:15:28

Çölyak ve migrenin sevmediği besinler ve gebelik diyabetinde beslenme...

Çölyak bir ince bağırsak hastalığıdır. Tahıl ürünleri içinde bulunan gluten proteinine karşı ince bağırsağın ömür boyu sürecek emilim bozukluğudur. Görülme sıklığı olarak 1/500 ile 1/3000 arasında değişir ama son yıllarda daha çok duyulmaya başlandı. Bu hastalığın tedavisi için maalesef herhangi bir ilaç yoktur. Kişi ömür boyu glutensiz bir diyetle beslenmek zorundadır.

Çölyak hastaları beslenmelerinde buğday, arpa, yulaf, çavdar ürünlerini tüketmemelidir. Ekmek, bisküvi, kek, çörek gibi bu tahıllardan yapılan her türlü yiyecek bağırsaklarda toksik etki yapmaktadır.

Artık bu hastalık için yapılmış ürünleri bulmak kolaydır. Belediyenin yine glutensiz ekmeği bulunmaktadır. Arpa, buğday, çavdar ve yulaf yerine mısır unu, pirinç ve pirinç unu, nişasta tüketilebilir.

Yenmemesi gereken yiyeceklerden bazıları da şunlardır; bulgur, makarna, şehriye, erişte, bisküvi, kraker, simit, tarhana, irmik, börek, pasta, börek, boza, ketçap , hazır salça ve unla yapılmış soslar…

Serbest olarak tüketilebilecek yiyecekler; süt, yoğurt, bütün sebze ve meyveler, kuru baklagiller, et, tavuk,balık, yumurta, peynir, reçel, bal, pekmez, salep, ıhlamur, çay, ayran, meyve suyu, baharatlar, tuz ve ev salçasıdır.

Gebelik Diyabetinde Nasıl Beslenmelisiniz?

Gebelik döneminde başlayan ve ilk defa bu sırada görülen diyabete gestasyonel diyabet diyoruz. Eğer hamileliğinizde diyabet çıkarsa tedavi şekli değişebilir.

• Beslenme
• İnsülin
• Egzersiz

Sadece diyetle tedavi gerekebilir, ya da insülin ve diyet tedavisi birlikte gerekebilir. Beslenme tedavisi çok önemli olup temel olarak kan şekerini düzenleyecek tedavidir.

Buna ek insülin gerektiği durumlarda yine beslenme düzeniniz diyabetli bir kişinin beslenmesi gibi olmalıdır. Ama her halükarda egzersiz yapmak tedavi için gereklidir.

Diyabette beslenme tedavisinden daha önce bahsetmiştim. Kısaca gözden geçirirsek öğün sayısını arttırmak ve günde 5-6 öğün yemek gerekmekte. Karbonhidrat tüketimi ve cinsi önemli, beyaz unlu yiyecekler ve şekerli yiyeceklerden uzak durmalısınız.

Tahıllı yani posalı karbonhidratları tercih etmelisiniz. Ve tabi ki kilo artışınız çok önemli, hamileliğe ideal kilonuzda başladıysanız en fazla 10-12 kg almalısınız. Eğer ideal kilonuzun üzerinde hamile kaldıysanız daha az kilo alarak hamileliği bitirmelisiniz.

Migren Ağrısını Arttıran Yiyecekler

Migren kadınlarda erkeklerden daha sık görülen çok yaygın bir baş ağrısı hastalığıdır. Bazı yiyecekler migren için tetikleyici olabilir. Baş ağrısı çeken kişilerde besin alerjisi de çok sık görüldüğünden öncelikle besinlere olan duyarlılığınızı tespit etmelisiniz.

Bunun için alerji testleri yaptırabilirsiniz ya da hangi besinlerin ağrıya neden olduğuna dikkat etmelisiniz.

Dikkat edilecek başlıca besinler, çikolata, eski peynirler, alkollü içkiler ve kabuklu deniz ürünleridir. Bazı kişilerde aspartamın baş ağrısı yaptığı da bildirilmiştir. Nitrit ve monosodyum glutamat da migren ile ilgisi görülen ögelerdir. Bunlar için monosodyum içeren hazır gıdalara ve genelde işlenmiş et ürünlerinde, salam, sosis vb. bulunan nitrite dikkat edilmelidir.

Migren için gerekli minerallerin başında magnezyum ve B6 vitamini gelmektedir. Besinlere olan duyarlılık herkes için değişebilir bunu takip etmek en önemli noktadır.

Serap Güzel/ Radikal
Başlık: Işığın migreni neden tetiklediği bulundu
Gönderen: İsra - 12 Ocak 2010, 10:38:40
Bilim adamları, ışığın migren ağrısını tetiklemesinin nedenini tespit etti. İtalyan haber ajansı ANSA'da yer alan habere göre, Boston'daki Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi'nde görev yapan bilim adamları, migren hastalarının ışığa karşı duyarlı olmalarının nedeninin, gözdeki ışık hassasiyeti olan hücrelerle migren atakları sırasında harekete geçen bir grup nöron arasındaki bağlantı olduğunu ortaya çıkardı.

Migren hastalarının yüzde 85'inin aynı zamanda fotofobisinin (ışığı tolere edememe durumu) olduğu belirtilen haberde, migren atakları sırasında sadece birkaç saniye ışık görmenin dahi ağrıyı artırdığına, ancak bunun nedeninin bugüne değin açıklanamamış olduğuna işaret edildi.

Görme özürlü 20 migren hastasını, ışığa karşı tamamen duyarsız olanlar ve ışığın varlığını hissedebilenler olarak ikiye ayıran bilim adamları, sadece ikinci grubun üyelerinin fotofobik olduğunu gözlemledi. Bu durumun, fotofobinin arkasında optik sinirin bulunduğunun bir göstergesi olduğunu belirten bilim adamları, araştırmalarını migrenli fareler üzerinde sürdürdü. Retina tabakasında bulunan melanopsin adlı ışığa duyarlı hücrelerin optik sinir vasıtasıyla beyne ulaştığı bölümde migren atakları sırasında harekete geçen bir grup nöron keşfeden bilim adamları, bunun, ışığın migren üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyduğunu söylediler.

(zaman)
Başlık: Her 4 kadından birinin korkulu rüyası
Gönderen: Tuğra - 13 Ocak 2010, 13:24:01

Türk Nöroloji Derneği Baş Ağrısı Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Zarifoğlu, 2008'de tamamladıkları "Türkiye'de Baş Ağrısı ve Migren Epidemiyoloji Çalışması"nın sonuçlarına göre, Türkiye'de her 4 kadından birinde migren olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Zarifoğlu, Türk Nöroloji Derneği Baş Ağrısı Çalışma Grubu tarafından, İE Ulagay-Menarini Group'un desteği ile 2008 yılında başlanan ve 3 ayda tamamlanan "Türkiye'de Baş Ağrısı ve Migren Epidemiyoloji Çalışması'nın sonuçlarıyla ilgili bilgi verdi.

Yüz yüze yapılan görüşmelerle 21 ilde, 33 hekim tarafından gerçekleştirilen araştırmanın, 18-65 yaş arası, yarısı erkek, yarısı kadın olmak üzere 5 bin 323 kişiyi kapsadığını belirten Zarifoğlu, kadınların yüzde 24'ünde, erkeklerin yüzde 8.5'inde, ortalamada ise yüzde 16.4 oranında toplumda migren olduğunu açıkladı.

Migrenin büyük şehirlerde, köy ve kasabalara göre daha sık görüldüğünün altını çizen Zarifoğlu, "Bölgeleri karşılaştırdığımızda hastalık, Doğu, Güneydoğu, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde diğer bölgelere göre daha yüksek. Grupları incelediğimizde ise eğitim ne kadar düşükse, gelir ne kadar düşükse migrenli oranı o kadar yüksek" dedi.

Prof Dr. Mehmet Zarifoğlu, araştırmanın, migrenin sanıldığından daha sık görülen bir hastalık olduğunu gösterdiğine işaret ederek, "Araştırmada baş ağrısı çekenlerin yüzde 49'unun, migrenlilerin ise yüzde 29'unun doktora başvurmadığı ortaya çıktı. 1998 yılında yapılan araştırmada, baş ağrısından rahatsız olup doktora başvuranların oranı yaklaşık yüzde 40 idi. Bu oran 10 yıl sonra yaklaşık yüzde 10 artarak, 2008 yılında yüzde 51 oldu, ama halen doktora gitme oranları çok düşük" diye konuştu.

"Türkiye'de Baş Ağrısı ve Migren Epidemiyolojisi Çalışmas ı" tarzındaki araştırmaların artması ve sonuçlarının daha fazla kişi ile paylaşılması sayesinde, migren ve baş ağrısına yönelik bilinç düzeyinin az da olsa yükseldiğine dikkati çeken Zarifoğlu, şöyle devam etti:

"Migren de baş ağrısı da bir hastalıktır ve tedavisi mü mkündür. Migrenli hastaların, ancak yarısının tetkik ve tedavi amacıyla doktora başvurduğunu gördük. Bu hastalıkla ilgili olarak doktora gitmek konusunda Batı ülkelerine göre halen gerideyiz. Hastaların, baş ağrısı çekmek yerine doktora başvurmaların ı öneriyoruz. Bizim yürüttüğümüz bu ve benzer araştırmalar, toplumun bu konuda bilinçlenmesine katkıda bulunuyor."

Prof. Dr. Zarifolu, baş ağrılarının yüzde 90'ının birincil nedeninin, "migren" veya "gerilim baş ağrısı" olduğunu anlatarak, migren oranının oldukça yüksek olduğunu vurguladı.

"Çalışmaya göre, her 4 kadından 1'inde migren var" diyen Zarifoğlu, hormonsal nedenlerin, strese daha fazla maruz kalma ve genetik özelliklerin, kadınları erkeklere göre migrene daha yatkın yaptığını vurgulayarak, "Kadın migrenlilerin yüzde 75'inde, az ya da çok adet dönemleriyle ilişki varlığını görüyoruz ki bu da hormonsal faktörün önemini ortaya koyuyor" ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Mehmet Zarifoğlu, migren, sinüzit ve diğer baş ağrılar ının nasıl ayırt edilebileceğine ilişkin ise baş ağrılarının başlangıç şekli, ağrının şekli, stresin ne ile artıp ne ile azaldığı ile bazı tetkiklerin, bunları ayırıcı tanılarını koymakta kolaylık sağladığını ifade etti. Zarifoğlu, hastanın kendi baş ağrısı ile ilgili vereceği bilginin önemli ve tanı koydurucu olduğunun önemine değindi.

"Baş ağrısı kanserin belirtisidir" inanışının da yanlış olduğunu savunan Zarifoğlu, "Tabii ki baş ağrısı, özellikle beyin tümöründe önemli bir belirtidir. Genele baktığımızda baş ağrısının, hastalarda beyin tümörüne neden olma oranı çok düşüktür, ama olduğunda da çok önemlidir. Bu şüpheyi de ancak bir hekim giderir" dedi.

Prof. Dr. Zarifoğlu, çalışmaya göre, hastalığın nedenleri arası nda, ö ncelikli olarak kişilerin çocukluk döneminde geçirdikleri taşıt tutması, alerji, baş dönmesi gibi rahatsızlıkların, migrenin parçası olabileceğine işaret ederek, ailede özellikle annede baş ağrısının çocuk için risk taşıdığını, migren ve baş ağrısını tetikleyici unsurlar arasında stresin birinci sırada yer aldığını söyledi.

Zarifoğlu, araştırmanın sonuçlarına göre, migrenle ilgili şu bilgileri verdi:

"Migrenlilere, sıklıkla, hatalı olarak sinüzit veya sinirsel baş ağrısı tanısı konuyor. Hastalar, ayda ortalama 6 gün ağrı çekiyor ve her atağın süresi ortalama 35 saat sürüyor. Hastaların yüzde 90'ında ataklar orta ya da ciddi şiddette görülüyor. Migren, yine yüzde 90'ında devamlı ya da kısmen hayat kalitesini, yüzde 50'sinde aile içi ilişkileri, arkadaş ilişkisini, iş ilişkisini ve okul başarısını bozuyor.

Yüzde 25'inde ekonomik kayıplara yol açıyor. Hastaların ancak yüzde 40'ı doktor önerisiyle ilaç alıyor. Her migrenli ayda ortalama 7 gün ağrı kesici kullanıyor. Hastaların yüzde 8'inde aşırı ilaç kullanımı var. İlaç dışı uygulama olarak en fazla başı tülbentle sıkma, masaj, sıcak-soğuk uygulama ve başa patates yapıştırma geliyor. Migrenlilerin yarıdan fazlası, genelde şiddetli ve sık ağrılar yaşıyorlar.

Hastaların bilinçsiz ilaç kullanım oranı halen yüksek. Migrenliler, migrene özgü ve iyileştirme gücü en yüksek olan ilaçları en düşük oranda kullanıyorlar. Migrende koruyucu amaçlı ilaç kullanımı oranı, Türkiye'de oldukça az. Bilinçsizce çok sık kullanılan ağrı kesiciler ise hastalarda kronikleşen baş ağrılarını ortaya çıkarmaktadır."

Haber Aktüel
Başlık: Bunlar baş ağrıtıyor !
Gönderen: Tuğra - 28 Ocak 2010, 02:16:14
Türk Nöroloji Derneği, migreni tetikleyen gıdaları kişiye özel bir antikor testiyle belirlemeyi başardı.

Listede baharatlar, kuruyemiş, deniz ürünleri, bazı sebze ve meyveler başı çekiyor...

Türkiye’de genel popülasyonda yüzde 16.4 oranında görülen migrenin, kadınlarda görülme sıklığı yüzde 24.6’lara kadar çıkıyor. Migreni tetikleyen faktörler ise, kişiden kişiye değişiyor.

 Başlıca tetikleyiciler arasında stres, rüzgar, açlık, uykusuzluk, parlak ışık, sigara dumanı, kokular, fazla uyku kadar bazı besinler de başı çekiyor. Ancak ‘kırmızı şarap’ dışındaki tetikleyici gıdalar, hastalar tarafından net ayırt edilemiyor.

Migren tetikleyecileri arasında gıdaların rolünü yüzde 11.4 olarak belirleyen Türkiye Migren Prevelans Çalışması’nın ardından yapılan yeni bir çalışma, migren ataklarında tetikleyici gıdaların etkisini ortaya koydu. Araştırmada, migren teşhisi için geliştirilen bir antikor testiyle, 266 gıdaya karşı hastaların antikor düzeyleri ölçüldü.

Bu çalışma için iki ayrı diyet reçetesi oluşturuldu. Hastaların etkilendiği gıdalar ölçü alınarak, kişiye özel gıdalar içeren ‘provokasyon diyeti’ ve bunlardan arınmış ‘eliminasyon diyeti’ adında beslenme reçeteleri hazırlandı.

 Altı hafta boyunca bu reçeteler hastalara uygulandı. Sonuçlara bakıldığında, ‘eliminasyon diyeti’ sırasında atak sıklığı, baş ağrılı gün sayısı, baş ağrısı için kullanılan ilaç sayısında anlamlı bir düşüş belirlendi. Araştırmaya göre, hastaların yarısında ağrılı gün sayısının azaldığı, migren atak sayısının ise yüzde 30 düştüğü görüldü.

Dünyada ilk çalışma

Türk Nöroloji Derneği Baş Ağrısı Çalışma Grubu üyesi ve Türkiye Nörolojik Bilimler Vakfı İkinci Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş, önümüzdeki günlerde yayınlayacakları çalışma hakkında şunları söyledi: “Migrenli hastanın kanından 266 gıdaya karşı duyarlılığını araştırdık. Yüksek ve düşük pozitifliği bulunan gıdaları farklı zamanlarda verip, karşılaştırdık.

Hastaların yarısına duyarlı olduğu gıdaları verdik. Diğer yarısında ise o gıdaları azalttık. Altı hafta sonra hastaları iki haftalık dinlenme sürecine aldık ve gruplar yer değiştirdi. Çalışma sırasında, ne hasta ne de onu izleyen hekim, hastanın duyarlı olduğu besinleri bilmiyordu. Sonunda riskli gıdaları verdiğimizde her iki grupta da migren atakları arttı, kısıtladığımızda ise çok azaldı. Bu çalışma bize bu tip bir testle saptadığımız gıdaları kısıtlarsak atakların azalacağını kanıtladı.”

MİGRENİ TETİKLEYEN YİYECEKLER

(PUANLAMA 30 ÜZERİNDEN)

 Baharatlar : 27
 Çekİrdek, fındık, cevİz : 24
 Denİz ürünlerİ : 24
 Nİşasta : 22
 Gıda katkıları : 21
 Sebzeler : 21
 Peynİr : 20
 Meyveler : 20
 Şeker ürünlerİ : 20
 Yumurta : 14
 Süt ürünlerİ : 14
 Salatalar : 10
 Mantar :  9
 Maya :  5
 Et : 5

Migrenle ilgili 6 çarpıcı gerçek

-Migrenlilerde ‘taşıt tutma’ sorunu yüksek görülüyor. Taşıt tutmasına migrenlilerde iki kat daha fazla rastlanıyor.
-Migreni olmayanlarla kıyaslandığında migrenlilerde allerji riski 1.5 kat, astım riski ise iki kat fazla. 
-Migrenlilerde vertigo (baş dönmesi) riski üç kat daha fazla görülüyor.
- Depresyon riski de 2.5 kat daha çok.
-Felç riski ise 15 kat yüksek.
-Migrenli kişilerin koku duyguları oldukça hassas. Yüzde 80’inde çok güçlü bir koku hissi sözkonusu. Bu kişiler en çok parfümden, boya kokularından ve çamaşır suyu kokusundan rahatsız oluyorlar.

Migrenlilerde felç riski neden yüksek?

‘Aura’ denilen nörolojik belirtiler gösteren migrenlerde, menopoz döneminde kullanılan östrojen ya da doğum kontrol hapı hastanın felç geçirmesine yol açabiliyor. Bu hastaların trombositleri yani pıhtılaşma hücreleri migreni olmayan kişilere göre daha farklı bir özellik gösteriyor. Bu da diğer kişilere göre daha kolay pıhtı oluşturup, damar tıkanıklığına yol açıyor.

Bu hastalar sigara içerlerse veya doğum kontrol hapı kullanırlarsa felç riski topluma göre çok artıyor. Bu nedenle tanı konulduktan sonra baş ağrısıyla ilgisiz gibi görünen öğütler veriliyor; “Doğum kontrol hapı kullanmayın, sigara içmeyin yoksa felç geçirebilirsiniz.”

Milliyet / Ayşegül Aydoğan Atakan
Başlık: Lodos migreni tetikliyor
Gönderen: Ay Işığı - 10 Mart 2010, 22:41:58
İnsanda halsizlik, bitkinlik gibi etkilere yolaçan lodos, en çok migren hastalarını etkiliyor. Lodos rüzgarlarının getirdiği rutubetli hava ağrıların ortaya çıkmasına neden oluyor.
 
Migren, işteki performanstan,  hastaların tüm yaşamını etkileyebilen çok ciddi bir hastalık. Migren ataklarını tetikleyen faktörlerin başında uykusuzluk, açlık ve stres geliyor. Atakların başlama nedeni ise kişiden kişiye değişiyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar sıkça gündeme gelen tetikleyici faktörlerin yanı sıra hava değişikliklerinin de hastalar üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarıyor. Lodos bu faktörlerin başında geliyor.

Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Dr. Oğuzhan Onultan, lodosun migren ataklarını tetiklediğini belirtti. Mevsim değişiklikleriyle birlikte hastaların şikayetlerinin arttığını söyleyen Onultan, yapılan araştırmalar sonucu özellikle biyoritmi bozan lodosun migren ataklarını tetiklediğini vurguladı. Lodoslu havaların migrenli hastaların kabusu haline geldiğini vurgulayan Onultan şu bilgileri verdi:

"Lodos, vücuttaki elektronik dengeyi bozuyor. Hava değişimine adapte olamayan vücutta baş ağrısı ve halsizlik oluşuyor. Bu gibi durumlarda hastalar mümkünse hava şartlarından etkilenmeyecek şekilde tedbir almalı. Etkilenmesi halinde ise eğer ağrı başlamışsa, tanısı kendi kendine koyup tedavi uygulamak yerine tıbbi tedavi yolu seçilmeli, bir hekimden destek alınmalıdır. Migren hastalarının yaklaşık yüzde 90'ı hastalık nedeniyle yaşam kalitesinin azaldığından yakınıyor. Ancak bir çoğu doktora gitmediği için tedavi yollarından haberdar değil."

Migreni, hava değişiklikleri dışında başka faktörlerin de tetikleyebileceğini belirten Onultan, bu faktörleri şöyle sıraladı: "Migren atakları iç ve dış bir çok faktörden etkilenebilir. Stres, yorgunluk, uyku süresindeki değişiklikler, çikolata, bazı peynirler, kırmızı şarap, turunçgiller, monosodyum glutamat, aspartat ve nitrat içeren yiyecekler bunlar arasında sayılabilir."

(CİHAN)

habervaktim.com
Başlık: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: Tuğra - 23 Mart 2010, 21:21:08
Migren için melisa, kalp ağrılarınız için kediotu...

İnsan sağlığı giderek makineleşen dünyaya ayak uydurmakta zorlanıyor. Aşırı stres, yoğun trafik, hormonlu gıdalar, zorlayıcı geçim standartları insanı adeta yiyip bitiriyor. Bu bitiriş hem bağışıklık sistemimizi hem de zihinsel sağlığımızı tehdit ediyor. Hastalıklar çığ gibi büyüyor. Kimi zaman doktorlardan kimi zaman da doğadan gelen şifa yöntemleriyle çare arıyoruz.

Son yılların en gözde tamamlayıcı (doğal, destekleyici) tıp yöntemleri, kimi zaman kanser tedavisinin yan etkilerini gidermek, kimi zaman kilo vermek, kimi zaman da hastalıklara karşı koruyuculuk sağlamak için kullanılıyor.

KİMYASALA TEPKİ ARTIYOR

Doğaya dönüş, ekolojik üretimin, kimyasallara karşı tepkilerin giderek artmasıyla birlikte şifalı bitkilerin çeşitli alanlarda kullanıldığını görüyoruz. Sağlık ve güzellik alanında şifalı bitkilerin öneminin yadsınamayacağını söyleyen uzmanlar, bitkilerin doğru toplanıp, bilinçli kullanıldığında bir çok hastalığın tedavisinde tamamlayıcı unsur olacağını belirtiyorlar.

122 ÖNEMLİ BİTKİ ALANI

Türkiye'nin bitki cenneti olduğunu anlatan uzmanlar, Türkiye'de yetiştirilen bir çok bitkinin diğer ülkelerde bulunmadığına dikkat çekiyor. "Türkiye'deki Önemli Bitki Alanları" isimli kitabın yazarlarından Sema Atay, Türkiye'de yaklaşık 122 önemli bitki alanın olduğunu belirtiyor.

Atay, "Türkiye'nin her bölgesinde şifalı bitki var. Örneğin sahlebi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, adaçayı'nı Akdeniz'de görebilirsiniz" diyor. Bitkiler, binlerce hastalığa deva oluyor. Boğazınız iltihaplandı ise sığırkuyruğu bitkisinin çiçeğiyle gülhatmi var...

Soğuk algınlığı mı geçiriyorsunuz, Barış Manço'nun şarkısına ilham kaynağı olan nane, limon kabuğunu bir güzel kaynatıp içine bir tutam da hatmi çiçeği katabilir.

MİGREN İÇİN MELİSA OTU

İnce hastalığın yoklayacağından ya da kansız kalacağınızdan korkuyorsanız arslan kuyruğu yaprağına ne dersiniz? Kalp ağrılarınız varsa alış, mayıs çiçeği, kediotu, kara ısırganı deneyin. Uyku düzensizliğinden yakınanlara rezene otu çayı bire bir... Sinirleri gergin olanlara arslan kuyruğu, su tırfılı ve çam yaprağı...

Dayanılmaz baş ağrılarına neden olan migren için melissa otu, basura karşı civanperçemi, kırlangıçotu çiçeği, dizanteride mürver var. Şifalı bitkileri bu kadarla sınırlı olmadığını ifade eden Türkiye'nin ilk bitki bilim ve güzellik uzmanı Suna Dumankaya, bitkilerden gelen sağlığın yüzyıllardır insanlığın hizmetinde olduğunu vurguladı.

NOSTRADAMUS'DAN GUNUMUZENOSTRADAMUS'DAN GUNUMUZE

Bundan beş yüzyıl önce Gü-ney Fransa'da yaşamış simya bilgini, kahin, tıp doktoru, şifalı bitkiler uzmanı, kozmetiklerin ve meyveleri korumakta kullanıla maddelerin mucidi olan Nostra-damus 19 yaşında dedelerinden aldığı eğitimle ve okulda öğrendikleri ile çok başarılı bir doktorluk kariyeri yaptı. Doktorluktaki ününün pekişmesi ise, şarbon hastalığı salgınında kan akıtarak tedavi yapmak yerine, hastalarını temiz hava, su ve bitkilerle tedavi etmesi olmuştu. Nostradamus, tüm zamanların en çok tanınan kahinidir.

Şifalı bitkilerin en yaygın kullanıcısı olan kahinin yanı sıra pek çok ünlü, ünsüz hekim de şifalı bitkilerin mucizevi gücünü araştırmış ve çeşitli tedavi yöntemleri geliştirmişlerdir. Bunlardan en bilineni Lokman Hekim ve İbni Sina'dır. Her ikisi de doğadan gelen mucizelerin farkına varıp, insanlık yolunda kullanmışlardır.

Bitkilerin şifalarıyla ilgili çeşitlibilgiler hadislerde de vardır. Bugünden başlayarak şifalı bitkilerin yararlarını, neler e ve ne zaman iyi geldiklerini uzmanların dilinden aktaracağız. Sadece sağlığın değil güzelliğin de merhemi olan doğanın mucizelerinin özel formüllerini vereceğiz...

Teknolojik gelişmeler ve doğal olmayan ürünlerin yol açtığı sorunlar, insanları tabiata yönlendiriyor. Türkiye'nin ilk güzellik ve bitki bilim uzmanı Suna Dumankaya, bitkilerin yıllardır bir çok alanda kullanıldığına dikkat çekti.

Bitkilerin toplanmasından kullanılmasına kadar bütün aşamaların büyük bir titizlikle gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydeden Dumankaya, "Bu aşamalar, doğru gerçekleştirildiğinde bitkileri, bir çok hastalığın tedavisinde destekleyici ürün olarak rahatlıkla kullanılabiliriz" dedi.

ZENCEFİLİN GÖVDESİ, KARANFİLİN ÇİÇEĞİ

Bazı bitkilerin köklerinin, bazı bitkilerin ise yapraklarının kullanıldığını kaydeden Dumankaya, "Sade yapraklarının kullanılması gereken bir bitkinin, sapını kullanırsan hiçbir işe yaramaz. Örneğin zencefil, tarçın gibi bitkilerin gövdelerinden yararlanılırken, karanfilin çiçeğinden yararlanılır. Nane, kekik, merzengüç gibi bitkilerin yaprakları kullanılırken, hardal ise tohumundan faydalanılır" dedi.

iyilikgüzellik
Başlık: Ynt: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: tefhim - 24 Mart 2010, 12:10:26
Sayın Tuğra sizi Sadakatin Lokman Hekimi yarışmasına aday gösteriyorum.Ve ilk oy benden.
Başlık: Ynt: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: Tuğra - 24 Mart 2010, 13:38:52
Teşekkür ederim hocam.
Başlık: Migren ağrılarına karşı nane yağı
Gönderen: selcuklu - 02 Aralık 2010, 00:43:41
 Migren ağrılarına karşı nane yağı


Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, ''Tıbbi nane yağı, haricen uygulandığında artrit ve kas ağrılarının yanı sıra migren şikayetlerini de azaltır'' dedi.

Yeşilada, konuya ilişkin yazılı açıklamasında, tıbbi nane çayının hazımsızlık, mide krampları ve gaz şikayetlerinin giderilmesinde yararlı olduğunu belirtti.

Reflü şikayeti olanların nane çayı içmesinin önerilmediğini ifade eden Yeşilada, nane çayının rezene ve papatya çayından biraz daha farklı bir konumda olduğunu, yemeklerde kullanılan nane ile şifa özelliği olan nane arasında lezzet ve etki bakımından önemli farklılıklar olduğunu bildirdi.

Kullanılan nane türünün hedeflenen amaca göre büyük önem taşıdığını belirten Yeşilada, şunları kaydetti:

''Bilimsel kaynaklarda yer alan tedavi önerileri, aksi belirtilmedikçe, tıbbi nane olarak düşünülmelidir. Bu bakımdan nane çayından istenilen yararı sağlamak için kullandığınız nanenin kaynağı önemlidir. Tıbbi nanenin bilinen yararları büyük ölçüde uçucu yağının içerisinde bulunan mentol ve türevlerine bağlıdır. Bu bakımdan nane çayı hazırlanırken uçucu bileşenlerinin uçarak kaybolmasına yol açabilecek aşırı sıcak su ilavesi ya da çay suyunu kaynatmaktan kaçınmak gerekir. Tıbbi nane çayı hazımsızlık, mide krampları ve gaz şikayetlerinin giderilmesinde yararlıdır. Gaz şikayetlerini giderici etkisinin, midenin üst tarafında yemek borusundaki kasları gevşeterek midedeki gazın çıkmasını sağlamasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Bu bakımdan özellikle reflü şikayeti olanların tıbbi nane çayı kullanması önerilmez.''

Tıbbi nanenin spazm giderici etkili bileşenin de uçucu yağı içerisindeki mentolden kaynaklandığını bildiren Yeşilada, ''Tıbbi nanenin safra artırıcı özelliği de bulunuyor. Safra işlevleri üzerinde etkisi nedeniyle safra kesesi şikayetlerinin giderilmesinde, bazı durumlarda safra taşlarının eritilmesini sağlar. Ancak safra taşı olanların taşın kanalı tıkaması riskine karşı dikkatli olunmalıdır'' dedi.

-MİGREN AĞRILARINI AZALTIYOR-

Tıbbi nane yağının temel bileşeni olan mentol nedeniyle, etkisinin nane yaprağı çayından daha farklı olduğunu ifade eden Yeşilada, nane yağının bağırsak düz kaslarının kasılmasını hafifletmesi nedeniyle irite bağırsak sendromunda (IBS) yararlı etkileri olduğunu kaydetti.

Ancak bu şekilde etkili olabilmesi için nane yağının bağırsaklarda çözünen özel kapsüller halinde verilmesi gerektiğini belirten Yeşilada, açıklamasına şöyle devam etti:

''Nane yağı taşıyan kremlerin haricen ağrıyan yere sürülmesi artrit ve diğer kas ve kemik rahatsızlıklarında ağrının hafifletilmesi için yararlı oluyor. Burada hem ağrı uyarısını hafifleterek ve hem de lokal olarak kan akımının hızlanması suretiyle ağrı hissinin dağılmasını sağlıyor. Tıbbi nane yağı, haricen uygulandığında artrit ve kas ağrılarının yanı sıra migren şikayetlerini de azaltır. Nane yağının koklanması ise migren tipi ağrıların ve tansiyona bağlı baş ağrılarının hafifletilmesinde etkili olarak, ağrı kesici ilaç gereksinimini en aza indirir. Bu tip ağrılarda, koklamanın yanı sıra alın ve şakakların nane yağı ile ovulması da daha iyi bir etki sağlar. Özellikle nane yağı koklanması halinde ameliyat sonrası bulantılar hafifler. Bu hastalarda kullanılan kusmayı önleyici ilaçların miktarında azalma sağlanır. Nane yağının fazla miktarda ve çok sık kullanılması özellikle hassas cilt yapısına sahip kişilerde cilt ve mukoza üzerinde tahrişe yol açabilir, bu yüzden doğru kullanımı önemlidir.''
Başlık: Ynt: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 12 Aralık 2010, 00:36:03
Teşekkürler.Migrenliler çikolata yemekten de kaçınmalılar.
Başlık: Migren; Belirtileri ve Tedavi Yolları
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 12 Aralık 2010, 00:37:56
1. MİGREN TANIMI:

Halk arasında yarım baş ağrısı diye bilinen, en belirgin özelliği periyodik olarak gelen ve soğuk bir terleme ile birlikte başın ve yüzün yarısını kaplayan tek taraflı özel bir baş ağrısıdır. Migrenli kişileri en fazla rahatsız eden ve bazı günlük işlerini ve görevlerini aksatabilen veya tam engelleyen temel özellik, baş ağrısıdır.
Migren baş ağrısının bir diğer ismi de vasküler, yani damarsal baş ağrısıdır. Günümüzde migreni başlatan nedenin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Beyindeki bazı kimyasal maddelerin bu işte önemli rol aldığı kabul edilmektedir. Bu kimyasal maddelerden özellikle serotonin isimli madde önemli olup damarlar üzerindeki etkide önemli görevi vardır.

Geleneksel sınıflandırmaya göre migren, klasik ve basit migren olarak adlandırılır. Klasik migrende baş ağrısından önce “aura” diye adlandırılan bir dönem yaşanır. Aura esnasında görme ve koku alma duyularında değişiklikler gibi bazı durumlar yaşanabilir. Basit migrenin aura dönemi yoktur. Migren atakları genellikle 16-35 yaş arası başlar. 50 yaş civarında sıklığı azalır. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir.

Migren tanısı mutlaka ilgili uzman hekim tarafından konur.

2. MİGREN NEDENLERİ:

Migrenin başlamasına sebep olabilen başlıca faktörler:

* Stres (Migren stresli ortamda iken tetiklendiği gibi bu ortamdan çıktıktan sonra da başlayabilir. Örneğin bazı çalışanlar iş ortamından çıktıktan sonra migren geçirmektedirler. Bu tip migrene "Hafta sonu Migreni" denmektedir),

* Hormonal değişiklikler (Migrenli kadınların yaklaşık %70'inde ataklar adet döneminde sıklaşır ve şiddetleri artar. Hamilelik de krize neden olabilir),

* Yiyecek ve içecekler (Örneğin tiramin içerdiği bilinen bazı peynir çeşitleri, süt, tereyağı, salam, sucuk, sosis, kırmızı şarap, deniz ürünleri, çikolata, kahve, çay, turunçgiller, domates, patates, susam, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, dondurma, nikotin),

* Uyku düzeni (Çok veya az uyku, uyku saatlerini değiştirme),

* İklimsel değişiklikler ve kişisel bazı alışkanlıklar (Sigara, bazı ağır kokular migreni provoke edebilir).

Migren hastalığında genetik olayın rolü kesin olmamakla birlikte ailevî tipinde 19. kromozomda bozukluk olduğu bilim adamlarınca saptanmıştır.

3. MİGREN BELİRTİLERİ:

• Migrenli kişilerin büyük çoğunluğunda baş ağrısı en azından atağın (krizin) başlangıcında başın bir tarafından başlar. Israrla aynı tarafta görülebileceği gibi bazen başın karşı tarafında da görülebilir. Bu özelliği sebebi ile yarım baş ağrısı olarak da bilinir.

• Şiddetli bir ağrı krizidir. Çoğunlukla başlangıçta batıcı, oyucu ve zonklayıcı olduğu söylenir; ama sonradan künt ve devamlı bir hal alır, giderek şiddetlenir ve genişler, kafa yarısını veya tamamını etkiler. Ağrının şiddeti ve süresi değişkendir (Genelde atak süresi 3 saatten az değildir). Çok şiddetli olabileceği gibi orta veya hafif şiddette olabilir.

• Migren atakları bazı hastalarda haftada birkaç kez olurken diğer bir kısım hastada çok seyrek olabilir. Ancak genel bir ortalama ayda 2-3 atak şeklindedir.

• Beraberinde bulantı veya bulantı ile birlikte kusma, ışık ve gürültüden, sesten rahatsız olma vardır. Normal ışık ve sesler çok rahatsız edici olabilir. Gözünün önünde siyah benekler, bulanık lekeler uçuşur. Elde, yüzde ve vücutta iğnelenme, uyuşma ve karıncalanma meydana gelebilir. Bu yüzden bir kısım hastalar karanlık ve sessiz bir odada yatmayı tercih ederler.

4. MİGREN ATAĞI SIRASINDA NELER OLUR?

Migren atağı dört döneme ayrılabilir; ancak migreni olan insanların çoğu bu dört dönemin hepsini birden yaşamaz. Bu dönemler sırasıyla:

1. Uyarı Dönemi:

Genellikle birkaç saat, bazen birkaç gün sürebilir. Yorgunluk, esneme, ruh hali değişiklikleri, bazı yiyecekler için açlık ve ışık-ses-kokulara karşı artmış duyarlılık gibi uyarıcı belirtiler vardır. Yaklaşık olarak migreni olan her 10 kişiden 6’sı uyarı dönemini yaşar.

2. Aura:

Auralar beynin içinden kaynaklanan, baş ağrısı atağından genellikle 20 dakika ile 1 saat öncesinde oluşan belirtilerdir. Migreni olan her 10 kişiden ortalama 2’si aura belirtilerini yaşar. Bunlar genellikle görme ile ilgili, çakan ışıklar, zig-zag çizgiler veya görmenin grileşmesi gibi problemlerdir. Aynı zamanda işitme veya konuşma problemleri, zihin bulanıklığı ve vücudun bazı bölümlerinde veya yüzde karıncalanma hissi olabilir.

3. Baş ağrısı Dönemi:

Çoğu insan için migren atağının en kötü dönemidir. Ağrı genellikle yürüme veya merdiven çıkma gibi fiziksel aktivitelerle şiddetlenir. Ancak migren ‘yalnızca bir baş ağrısı’ değildir. İnsanların çoğu aynı zamanda bulantı hisseder, bazısı da kusar. Migrendeki baş ağrısına eşlik eden ve sık görülen diğer belirtiler arasında, ışığa, sese ve kokulara aşırı duyarlılık da yer alır. Migrenli insanlar, çoğu atakları sırasında karanlık ve sessiz bir oda ararlar. Eğer hiç tedavi edilmezse, migren tipik olarak 4 saat ile 3 gün arasında sürer; ancak süre ortalama 1 gündür.

4. Ağrının Geçme Dönemi:

Baş ağrısı durduktan ya da geçtikten sonra, kişinin kendini yeniden normal hissetmesine kadar geçen süredir.

Migren, Baş Ağrısı Öncesi veya Ağrı Süresince Vücuda Nasıl Etki Eder?

- Kabızlık veya ishal olunur. Yani sindirim sistemi etkilenir.

- Sinir sistemi etkilenir, sinirlilik gözlemlenir.

- Mide bulantısı veya kusmalar görülebilir.

- Işığa karşı aşırı duyarlılık olabilir.

- Gürültüye karşı aşırı tepki duyulabilir.

- Kan damarlarında gözle görülebilir derecede genişlemeler gözlemlenebilir.

- Boyun ve omuz ağrıları hissedilir.

- Boyun ve omuzda tutukluklar hissedilir.

- El ve ayaklarda sızı hissedilir.

- Dokunma hissi azalır.

- Aşırı hassasiyet ortaya çıkar.

5. MİGREN TEDAVİSİ:

Ağrı geldiği zaman, karanlık bir odada sırt üstü yatmak oldukça etkilidir. Ayrıca, hazımsızlığı önlemek, haftada iki kere ılık banyo yapmak, sebze yemek ve kahve, çay, sigara, içki gibi zararlı şeyleri terk etmek gerekir.

Ağrı kesiciler, baş ağrısını giderir; ancak ağrının nedenini ortadan kaldırmaz. Ağrı ilk ortaya çıktığında alınırlarsa en iyi etkiyi gösterirler. Ancak daha çok ilaç içmenin daha çok rahatlama sağlayacağı düşüncesi büyük bir yanlıştır. Ayrıca bu durum, ilacın gereğinden fazla kullanımına bağlı baş ağrılarına da neden olabilir (rebound baş ağrıları).

Migren ağrısını önlemeye yönelik ilaçlar, ağrıların sıklığını gidermek için kullanılmaktadır. Ağrı kesicilerden farklı olarak baş ağrısı olmasa bile her gün alınmaları gerekmektedir. Bu ilaçlar baş ağrılarını önlemese bile baş ağrısı yaşama sıklığını ve ağrıların şiddetini azaltmaktadır. Diğer yandan migren tedavisinde ilaç almaktan başka yaşam biçimi değişikliği de faydalıdır.

Migrenin ilaç tedavisinde iki yol izlenir:

1. Akut tedavi (atak tedavisi): Atak tedavisi için basit ağrı kesiciler kullanılabilir, ya da migren ataklarına özel ilaçlar alınabilir.

2. Önleme tedavisi: Özellikle ataklar çok sıksa ve yaşam kalitesini çok bozuyorsa önleme tedavisi uygulanır. Bu tedavide migren atağı olsun olmasın, her gün ilaç alınır. Önleme tedavisi atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yöneliktir.

Yaşam biçimi değişiklikleri:

Migren ataklarını önlemek için alınacak önlemlerden ilki, parlak ışık, rüzgar, keskin kokular gibi tetikleyicilerden uzak durmaktır. Düzenli ve vücudu aşırı zorlamayan yürüyüş, yüzme, bisiklet gibi egzersizler kaslardaki gerginliği azaltır, dolaşımı artırarak atakları önler.

Ancak, sık olmamakla birlikte baş ağrılarının daha ciddi rahatsızlıkların habercisi olabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle aşağıdaki gibi baş ağrıları varsa muhakkak bir doktora danışmak gereklidir:

 Baş ağrısı aniden ortaya çıkıyorsa,

 Geçmiyorsa,

 Çift görmeye neden oluyor, halsizliği artırıyor veya duyu kaybına neden oluyorsa,

 50 yaşından sonra ortaya çıkmışsa,

 Başa gelen bir darbe veya kaza sonrası ortaya çıkmışsa,

 Boyunda sertlik veya ateş şeklinde kendini gösteriyorsa,

 Alışılmadık bir durum yaratıyorsa,

 Şu ana kadar hiç böyle ağrımadığı düşünülüyorsa.

6. MİGREN DİYETİ

Aşağıda verilen şekilde bir diyet listesine uymak migren ataklarından sakınmada faydalı olabilir.

Müsaade edilenler: Kafeinsiz kahve, meyve suları, soda (kahve, çay, kola gibi kafeinli içecekler günde 2 fincanı geçmemelidir), donmuş veya taze her türlü et, her türlü unlu mamul (kepek ekmeği, buğday, yulaf ezmesi), pirinç, sınırlı olmak üzere süt, yoğurt, peynir (ancak bazı peynir cinsleri yenmemelidir), meyveler (örneğin kaysı, elma, armut), şeker, bal.

Sakınılması gerekenler: Çikolata, kakao, alkollü içecekler, işlemden geçirilmiş konserve veya eskimiş etler, salam, sucuk ve sosis gibi yiyecekler, tuzlanmış ve kurutulmuş balık, çikolatalı süt, eski peynir, rokfor, mozeralla ve cheddar tipi peynir, peynir içeren ekmek ve krakerler, kakaolu kek, ekşi mayadan yapılan ekmek, çikolata veya fındık-fıstık-ceviz gibi kuru yemişleri ihtiva eden ekmek ve tahıl mamulleri, pancar, mercimek, bezelye, bakla, soğan, zeytin, bazı meyveler (avokado, incir, kuru üzüm, kırmızı erik), çikolatalı şekerlemeler, keçiboynuzu, pizza, dondurma, soya sosu, monosodyum glutamat içeren yiyecekler (örneğin Çin yemekleri), kabuklu yiyecekler ve tohumlar (yer fıstığı, susam, ayçiçeği ve kabak çekirdeği), turşu ve salamura halindeki yiyecekler.

Genel olarak dikkat edilmesi gerekenler:

• Günde 3-6 öğün yemeli ancak yenen miktarların az olmasına dikkat edilmelidir.

• Uzun süre aç kalmaktan kaçınılmalıdır.

Uzm.Dr. Candan OFLUOĞLU
Başlık: Ynt: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: Lika - 12 Aralık 2010, 00:43:06
Kaplama meshinin miğrene şifa olduğunu dinlemiştik hocalarımızdan.
Başlık: Ynt: Migrene melisa, kalbe kediotu
Gönderen: mazlum - 25 Şubat 2011, 02:58:50
Sayın Tuğra sizi Sadakatin Lokman Hekimi yarışmasına aday gösteriyorum.Ve ilk oy benden.
Bu ne güzel iltifat Tuğra'ya , İsra'nında hakkını yememek gerek !
Tuğra ve isradan Lütf ederlerse . Uyku hakkında bir çalışma bekleriz .
Uykuyla alakalı ,Saglık Maneviyat Zaman ve İsraf ,kısacası Nerdeyse hayatımızın üçte birini kimilerinde daha fazlasını kapsayan  uyku ,bütün bunları kapsayan tek bir başlıkta toplayıp uykuyla alakalı , Zahiri ve Batini yönüyle ,araştırıb bizler'le paylaşır sanız menmun oluruz saygı ve Slm lar .
Başlık: Kekik Ve Faydaları
Gönderen: Tuğra - 25 Haziran 2011, 18:22:56
Kekik, binlerce yıldan beri faydaları bilinen ve kullanılan bir şifa kaynağıdır. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde bol miktarda yetişir. Bazı üniversitelerde yapılan araştırmalara göre kekik; ihtiva ettiği maddelerle “antioksidan”, kanser oluşumunu engellemesiyle “antikanserojen”, diyabet hastalığına mani olduğundan “antidiyabetik” ve vücuttaki kolesterolu ayarladığından “antikolestremik” olduğu tesbit edilmiştir.
 
Kekik yaşlanmayı geciktirir, vücütta tümör oluşumunu engeller, şekeri düşürür ve gıdaların bozulmasını geciktirir, mide, karın ve baş ağrılarında, ani spazmların çözülmesinde, bağırsak ve karaciğer iltihaplarının giderilmesinde, damar tıkanıklığı, böbrek ve idrar kesesi hastalıklarında, baş dönmesi, boğmaca ve öksürük krizlerinde, yorgunluk ve halsizliklerde faydalıdır.
 
Türk mutfağında lezzet arttırıcı baharat olarak da kullanılır. Tabiatta bol miktarda bulunan kekik hayvanların
 sağlıklarının korunmasına katkısı olduğu gibi bilhassa et kalitesini de artırır.

 Kekik, yaş ve kurutulmuş olarak kullanıldığı gibi, çayı, suyu ve yağı çıkarılarak da kullanılır.
 Kekik çayı; hazmı kolaylaştırır, mide ağrılarını giderir, iştah açar. Organizmayı güçlendirir ve ergenlik
 sivilcelerini engeller.

Kekik suyu; bağirsaklardaki parazitleri düşürür, teskin edici, yatıştırıcı ve spazm çözücüdür. Organizmanın
 düzenli çalışmasmı sağlar .Kolestrolü düşürür. Böbrekteki kum ve taşların tedavısınde ıyı sonuç verır. Kekık
 suyu gargarası ağız, diş ve boğaz iltihaplarını iyileştirir.

 Sara krizini önler. Vücuttaki fazla yağların yakılmasını sağlar.

 Kekik yağı; sızma zeytinyağı ile birlikte ağrının olduğu bölgeye masaj yapılırsa ağrıyı dindirir. Mide ağrısı
 için kesme şeker üzerine bir kaç damla damlatılarak kullanılabilir.

http://sihhatmerkezi.com/kekik-ve-faydalari/

Not; Faranjit için günde bir kaç kez gargarası çok faydalıdır.
Başlık: Dünyanın En Faydalı 12 Bitkisi
Gönderen: Tuğra - 03 Ocak 2012, 15:26:21
Dünyanın En Faydalı 12 Bitkisi

Çağlardan beri insanlar tedavi amacıyla bitkilere yöneliyor. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaç fiyatlarının yüksek olması. İşte doğal tedavi amaçlı kullanılan faydalı bitkiler...

1.Aloe Vera

Toplum arasında en çok bilinen ve kullanımına en çok rastlanılan bitki olan aloe vera, güneş veya kazalar sonucu oluşan yanıkların tedavisinde tercih ediliyor. Bitkinin asıl yararlı kısmı aloe vera yaprağı. Aloe vera yetiştirmek için tek gerekli şey ise su. Yaprağın içinden çıkan su yanıkların neden olduğu acıyı azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.

2.Kızılcık Suyu

Kızılcık suyunun en çok bilinen yararı boşaltım sistemi sorunlarını çözmekteki etkisidir. Bakteriyel enfeksiyonu tedavi ederek sorunların çözülmesini sağlar. Kızılcık suyu, yüksek kolesterol ve kalp yetmezliği gibi sıkıntıları olan hastaların kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. C vitamini yönünden de oldukça zengin olan kızılcık suyu, dişlerin çürümesini ve plak oluşumunu engeller. Kızılcığın içinde bulunan asitler bileşikler ise böbrek ve tümör oluşumunu önler.

3. Ekinezya

Ekinezya Amerikan yerlilerinin yaraları iyileştirmekte kullandıkları ve bilinen hiçbir yan etkisi olan bir bitkidir. Ekinezyanın içinde bulunan maddeler grip ve nezle virüslerine karşı etkili olduğu için özellikle grip mevsimlerinde tercih edilmektedir. Ekinezya bağışıklık sistemini güçlendirerek daha hızlı bir iyileşme sağlar. Boğaz ağrıları, öksürük ve tıkanıklık ekinezya bitkisi sayesinde kolayca atlatılmaktadır.

4. Siyah Yılan Kökü

Siyah yılan kökü, menopoz için önerilen ve bu yönüyle bilinen bir bitkidir. Siyah yılan kökü sinirlerin gevşemesine ve dolayısıyla menopoz döneminin kolay atlatılmasına yardımcı olur. Siyah yılan kökü, menopoz döneminde oldukça sıkıntı veren ateş basması ataklarını önler. Üreme sistemi üzerinde oldukça etkili olan siyah yılan kökü hormonları dengeleyerek menopozun yanı sıra adet öncesi sendromu ve kaslarda meydana gelen kramplar gibi durumların tedavisinde de kullanılır.

5. Günlük

Anadolu Sığla ağacı olarak da bilinen günlük ağacının gövdesinden elde edilen sakız, özellikle eklem iltihabı ve bursitin tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda ishal ve solunum yolları şikâyetleri gibi sorunların tedavisinde de oldukça etkilidir. Ayrıca yüksek kolesterol, damla hastalığı, bel ağrıları, kas yangısı, fibromiyalji, obezlik, dizanteri ve göğüs hastalıklarına da iyi geldiği bilinmektedir.

6. Papatya

Genellikle çayı yapılarak içilen papatya, bağırsaklarda oluşan sorunları rahatlatmasıyla bilinir. Ayrıca mide bulantısı ve gastroentirit tedavisinde de kullanılır. Papatyanın rahatlatıcı özelliği hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde etkilidir. Uyumakta zorluk çeken çocuklarda güvenle kullanılabileceği gibi stres altında hissedildiği zamanlarda da yetişkinler tarafından tercih edilebilir.

7. Hayıt Ağacı

Hayıt ağacı menstural dönemi düzenler ve kadınlarda progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Hayıt ağacı meyveleri yavaş etki eden ve ancak uzun süreli kullanımda etkilerini gösteren bir bitkidir. Hamile kalma sorunu yaşayan bayanlarda 1–2 yıl süreli kullanılır ve hamilelik başladığında kullanımına son verilir. Ayrıca adet öncesi dönemle ilişkilendirilen kramplar ve göğüs bölgesinde hassaslığa neden olan prolaktin hormonu üretim seviyesini de düşürür.

8. Kahve

İçerdiği kafein nedeniyle çoğu beslenme önerisinde yer almayan kahve, bazı durumlarda olumlu etkilere de sahiptir. Acının algılanmasını bloke ederek ağrıların azaltılmasında, bronşları açarak grip, soğuk algınlığı ve astım gibi rahatsızların tedavisinde kullanılabilir. Koreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre kahvenin içinde bulunan kafein, fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.

9. Çuha Çiçeği Yağı

Çuha çiçeği yağı, genellikle romatoid artiridin etkilerini azaltmada ve kolesterolü düşürmede kullanılır. Çuha çiçeği obezlik, sindirim sorunları ve solunum yolları şikâyetleri için de tercih edilen bir bitkidir. Ayrıca adet öncesi sendromunu şikâyeti olan bayanlar tarafından da kullanılır. Ancak hamilelik söz konusu olduğunda kullanılmaması gerekmektedir.

10. Gümüş Düğme

Dayanılmaz ağrıya neden olan migrenin tam nedeni bilinmiyor. Bazı uzmanlar bu sorunun nedenini baştaki kan damarlarının genişleyerek sinirlere baskı yapmasından kaynaklandığını savunuyor. Gümüş düğme beyinde bulunan kan damarlarını rahatlatarak duyulan acıyı azaltıyor. Gümüş düğme bitkisinin diğer yararları ise doku ve eklemlerde meydana gelen iltihaplar azaltması. Ayrıca yüksek ateşin düşürülmesinde de oldukça etkili olan gümüş düğme, vücutta aspirin gibi işlev görürken yan etkileri olmadığı için daha çok tercih edilebilecek bir bitki.

11. Keten Tohumu

Susam tanelerinden biraz daha büyük olan keten tohumu, Omega–9 ve Omega–3 asitleri, lif, protein, manganez, magnezyum, çinko ve diğer bir dizi mineral açısından oldukça zengindir. Keten tohumu birçok soruna çözüm getirmesi nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih edilir. 

12. Sarımsak

Sarımsak pek beğenilmeyen bir kokuya sahip olmasına rağmen sağlık açısından oldukça yararlı bir bitkidir. Mikroplara ve virüslere karşı vücuda direnç kazandırdığı bilinmektedir. Sarımsak kolesterol ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, kan şekerini dengelemede, kanserle mücadelede, bronşitin belirtilerini azaltmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelmektedir.
 
hastane.com
Başlık: Baş ağrıları ve EMDR
Gönderen: mazhar - 27 Ocak 2014, 05:54:58
Baş ağrıları ve EMDR
 
     Değerli okuyucular, baş ağrıları nedeniyle yılda 10 milyondan fazla insan doktorlara, acil servislere gitmektedir. Günlük yaşantımızı altüst eden baş ağrıları 2 gruba ayrılır;
-Primer baş ağrısı: Migren, gerilim tipi baş ağrısı ve küme baş ağrısı. Baş ağrılarının %90’ından fazlası bu gruba girer.
-Sekonder baş ağrısı: Başka bir hastalık nedeniyle ortaya çıkan baş ağrıları (enfeksiyonlar, kafa tümörleri gibi
  En sık görülen baş ağrısı tipi gerilim tipi baş ağrısıdır. Bu tip baş ağrısı genellikle 20 yaş civarında başlar ve ilerki yaşlarda azalır. Kadınlarda erkeklere oranla biraz daha fazla görülür. Bu ağrılar günün herhangi bir saatinde ortaya çıkabilir. Bu baş ağrısı türünün altında yatan sebepler; duruş ve pozisyon alışkanlıklarına bağlı olarak kaslardaki gerginlik ve kasılma, çevresel faktörlerin değişmesi, aşırı sorumluluk yüklenme, düş kırıklıklarıdır. Ailesel ve ekonomik sorunlar gibi insan hayatındaki önemli değişikliklere bağlı anksiyete ve depresyon tetikleyicidir.
 Gerilim tipi baş ağrısı migrenin aksine genellikle tek bir bölgede oluşmaz. Daha yaygın bir seyir gösterir, saatler boyu sürer. Genellikle basınç, sıkışma, ağırlık tarzında olup seyrek olarak zonklayıcı tarzdadır. Fiziksel aktiviteden pek etkilenmez ve günlük hayatı etkileyici değildir. Migrende ağrı öncesinde görülen ışık ve sesten rahatsız olma, gerilim tipi baş ağrısında çoklukla yoktur. Ayrıca migrende olduğu gibi hızlı bir başlangıç göstermez, hastaların çoğu ne zaman başladığının farkında olmayabilirler, ağrı yavaş yavaş yaygınlaştığında hissedilir hale gelir. Migrenli hastalar sessizlik ve dış etkenlerden uzaklaşma eğiliminde olurlar; ancak gerilim tipi baş ağrısı çekenlerde tam tersi durumlar gözlenir. Bu da aslında ağrının kaynağı olan gerilimden kurtulmayı ve rahatlamayı getirir.
  Değerli okuyucularım, bedensel hastalıklar, ruhsal hastalıklara göre her zaman toplumda daha fazla anlayışla, hoşgörüyle karşılanan bir niteliktedir. Ruhum ağrıyor diyemeyiz de bedenim ağrıyor deyiveririz. “Kızgınım”, “sana kırıldım” demektense, “kolum ağrıyor”, “ellerim uyuşuyor”, “tansiyonum yükseliyor” demek daha kolay gelir. Bir bayan danışanım bu durumu seansta şöyle ifade etmişti: “Kıvanç hanım, dört yıldan beri evliyim. Bir çocuğum var. Çocuğum iki yaşında ve çok huysuz bir erkek çocuğu. Eşim görev gereği çok yoğun ve stresli bir ortamda çalışıyor. Bu yüzden oğlumuzun en ufak bir ağlamasında sinirleri bozuluyor, çocuğun sesine katlanamıyor. Bu yüzden çok sık tartışıyoruz. Başımda uyuşmalar başladı, sanki tepemde karıncalar geziyordu. Bunun fiziksel bir sorundan kaynaklandığını düşündüğümden boşu boşuna dahiliye, nöroloji doktorlarına başvurdum ama bir sonuç alamadım. Psikiyatri doktoruna muayene olunca baş uyuşmalarımın psikolojik olduğunu öğrendim. Oysa ben kendime ruhsal sıkıntıları konduramamıştım. Eşim ve ailesi bu durumu öğrenirlerse ne derler bana, ne bahane bulurlar diye düşündüm. ”
  Baş ağrılarımız kimi zaman da günlük sevimsiz bir işle karşılaştığımızda ortaya çıkabilir. Danışanım olan Serap hanımın, kocasının ailesine gidecekleri her seferde baş uyuşmaları oluyordu. Sonunda kocasının akrabalarının mesleki açıdan yüksek niteliklere sahip oldukları ve kendisine yukarıdan baktıkları, bu nedenle de danışanımın kendisini tehdit altında hissettiği ortaya çıktı.
İlerleyen seanslarda Serap hanımın kocasının akrabalarına, kendisinden daha rahat bir hayat sürdükleri için içerlediği ve bu nedenle onlarla konuşmak istemediği ortaya çıktı. Onlar tarafından yapılan her sohbet girişimi, danışanım tarafından derhal engellenmişti. Diğer kişiyi ya görmezlikten geliyordu ya da kırıcı bir cevap veriyordu. Zamanla o aile de kendisiyle konuşmamaya başladı. Danışanım da bu durumu tepeden bakmak olarak yorumladı. En çok korktuğu şeyin gerçekleştiğini gördü. Kocasının akrabalarını ziyaret etmeye gidecekleri her seferde başının ağrımaya başlaması bir bakıma o kadar kötü değildi. En azından vicdanını rahatlatıyordu; çünkü onlara gitmemek için geçerli bir mazereti vardı.
Danışanım kıskançlık duygularını bertaraf etmekte zorlandı. Ancak akıllı bir hanımdı ve hem ziyaretlerinde nahoş ortamın hem de baş ağrılarının kendi aşağılık kompleksinden kaynaklandığını anladı. Sorunun altında yatanın ne olduğunu anlayınca tutumunu değiştirdi ve baş ağrılarından kurtuldu. Ayrıca danışanımın geçmişte yaşadığı olumsuz travmaların rahatsız edici olumsuz etkileri EMDR tekniği ile çözümlendi.
  Kronik ağrı tedavisinde en yeni ve güncel olan tedavi tekniği teorisini, Bilgi işleme yaklaşımından alan “Göz hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden Yapılandırma (EMDR) tekniğinden alır. Bu yaklaşıma göre; kronik ağrı, daha önceden yaşanmış ağrı atakları tarafından oluşturulmuş bir tür travmatik yaşantıdır. Tekrarlayan ağrı, korku tepkilerinin uyarılmasına yol açar. Ağrı ile ilgili olumsuz anılar birkaç yolla öğrenilmiştir. İncinme, ağrıya neden olur, bu olumsuz duygularla eşleştirilir. Sonraki ağrı epizodları, çözümlenmemiş bu duygular için ipucu olur. Bireylerde ağrının verdiği rahatsızlık anksiyete ile birleştirilerek koşullandırılmış tepkilerin hissedilmesi ve yakınmayı ortaya çıkarır. Buna ek olarak, ağrı travmayı oluşturan medikal bir problemin, psikolojik bir problemin gelişmesine yol açar. (Grant 1998)
  Kronik ağrının EMDR tekniği ile ele alınışında yapılan kısaca; terapi seansı içersinde terapist eşliğinde ağrıya ilişkin geçmişten başlayarak rahatsız edici anıların, yeniden anımsanarak bunların terapiye özel tekniklerin uygulanması yoluyla yeniden işlemlenerek azalmasını sağlamaktır.   Baş ağrısı tedavisinde son yıllarda önemli adımlar atılmıştır. Ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçların yanısıra depresyona karşı kullanılan ilaçlar tedavide önemli rol oynamaktadır. Baş ağrılarını önlemede stresi arttıran durumları belirlemek ve onlardan uzak durmak çok önemlidir. Düzenli egzersiz yapmak ve yeterli düzenli uyumak ağrı şikayetlerinin gerilemesini sağlayacaktır. Mizah duygusunu koruyan, hayata pozitif ve şükrederek bakan kişilerde özellikle gerilim tipi baş ağrıları daha az görülmektedir.
 Ağrısız, sağlıklı günler geçirmeniz duasıyla Allah’a emanet olunuz.
Danışma  Telefonu: 0 506 401 79 91-0 212 503 79 95
Kıvanç Tığlı. Yeni Akit. Habervaktim.com.
26 Ocak 2014 Pazar 11:00
Başlık: Migrenin Nedeni Vitamin ve Mineral Eksikliği (D, B12, CoQ10, Magnezyum)
Gönderen: Mücteba - 31 Temmuz 2016, 16:06:22
Hangi Taşı Kaldırsak Altından D Vitamini Eksikliği Çıkıyor!

Migrenin nedeni vitamin eksikliği mi?

Günümüzde çok sayıda insanı etkileyen migrene neyin yol açtığı her hastada belirlenemiyor. Sebebi belli olmayan migrenin tedavisi de zor oluyor ve istenen sonucu vermiyor. Yeni araştırmalar ise bazı baş ağrısı tiplerinin altında yatan nedenin vitamin eksikliği olduğunu gösteriyor.

Baş ağrısının sağlık hizmetlerinde doktora gitme nedenleri arasında önemli bir yer tuttuğunu belirten İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Canfeza Sezgin, migrenin baş ağrısına yol açan en önemli sorunlardan biri olduğunu belirtti.
Migreni olanların baş ağrısı, bulantı ve görme sorunlarına karşı çaresizliği çok iyi bildiğini ve çözüm aradığını aktaran Sezgin, “Doktorlar bile migrene neyin yol açtığını bilmiyorken çözüme ulaşmak zordur. Ancak yeni araştırmalar bazı baş ağrılarının vitamin eksikliğinden kaynaklandığını göstermektedir” dedi.

Amerikan Baş Ağrısı Derneği’nin Haziran 2016’da 58. Toplantısını yaptığını ve burada bazı yeni bulguların paylaşıldığını dile getiren Sezgin, o yeni bulgular hakkında ntv.com.tr’ye şunları söyledi:

VİTAMİN DÜZEYLERİ İLE MİGREN BAĞLANTILI MI?

 “Bu toplantılarda, bazı vitamin düzeylerinin migrenden kaynaklı baş ağrılarına etki edebileceği potansiyeli üzerinde duruldu. Araştırmacılar, çocuklarda, gençlerde ve erişkinlerde sık görülen migrenin muhtemelen azalmış D vitamini, riboflavin (B12 vitamini) ve koenzim Q10 (CoQ10) düzeyleriyle ilgili olabileceğini söyledi. Bu vitaminler hücrelerimizin düzgün çalışması için enerji üretim yerleri olan mitokondriler için oldukça önemli.” Sezgin, bu bulguların şaşırtıcı olmadığını, bilim dünyasının daha yeni kabul ettiği bu durumun tamamlayıcı tedavi ile uğraşan doktorlar tarafından yıllar önce dile getirildiğini vurguladı.

Tam Şifa kitabında migrenin tıbbi tedavisi yanı sıra bahsedilen takviyelerle başarılı tedavisi hakkında araştırma ve önerileri paylaştığını belirten Prof. Sezgin, az sayıdaki bilimsel kanıtların daha yeni kabul görmeye başladığını söyledi: “Migrene neden olan işlev eksikliği muhtemelen eksik vitamin alımından kaynaklı olup, bu durum enerji eksikliğine yol açarak migreni arttırıyor olabilir.” Prof. Sezgin’in aktardığına göre, toplantıda sunulan çalışmada Hershey ve arkadaşları 7691 genç migren hastasının D vitamini, B12, CoQ10 ve folat seviyelerini mevcut kayıtlarına göre analiz ettiler. Katılımcıların % 15’inde normal düzeylerinden daha düşük riboflavin seviyeleri gözlendi. Katılımcıların % 30’unda düşük CoQ10 seviyeleri ve neredeyse % 70 kadarında önemli ölçüde düşük D vitamini seviyeleri gözlendi.

VİTAMİN DESTEĞİ HAFİF MİGRENİ ENGELLEYEBİLİR

Aynı zamanda, müzmin migreni olan kişilerde CoQ10 eksikliğinin, ataklar halinde gelen migrene sahip bireylere göre daha sık olduğu gösterildi. Kızlar ve genç kadınlarda erkeklere göre CoQ10 eksikliği daha çok görülürken, erkeklerde ise D vitamini eksikliği daha fazla göze çarptı.
Çalışmayı değerlendiren ve bu eğilimlerin nedenlerini bulmak için daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Prof. Sezgin, “Hafif migrenlilerde destek ve takviye uygulamasının yakınmaları azaltma veya engellemede yararlı olabileceği düşünülmektedir” dedi.

Sezgin’e göre, D vitamini eksikliğinin en sık nedenleri; katı vegan diyet (D vitamininin en doğal kaynakları, sığır eti, karaciğer, balık ve balık yağları, yumurta sarısı, süt gibi hayvansal temelli besinler), güneş ışığından yeterince faydalanmamak ve koyu ten rengine sahip olmak.(Melanin pigmenti, cildin D vitamini yapma yeteneğini azaltır).

TEKNOLOJİ İÇERMEYEN OYUNLAR “ÇÖP” OLARAK GÖRÜLÜYOR

İngiltere’de yapılan bir ankete atıfta bulunan Sezgin şöyle devam etti: “Ankete katılan ebeveynlerin % 62’si çocuklarının dışarıda oyun oynama olasılıklarının geçmişe göre daha az olduğunu belirtti. Belki de çok daha önemlisi, ebeveynlerin %77’si çocuklarının teknoloji içermeyen oyunları ‘çöp’ olarak gördüklerini söylemeleri. Bu katılımcıların 4’te 3’ü çocuklarının dışarıda gerçek bir spordansa içeride sanal bir spor oyununu tercih ettiklerini de eklemiş. Bu durum, küresel ekonominin sarmala aldığı bütün gelişmiş ülkelerde vahim tablonun özetidir aslında. Güneş ışığının yetersiz alımı, D vitamini eksikliğinde önemli bir rol oynamaktadır.”

BEŞ ÇOCUKTAN BİRİ DIŞARI ÇIKMIYOR

İngiltere’de çocukların günlük dışarıda bulunma süreleri 30 dakika ya da daha az. Yani çocuklar, cezaevindeki bir mahkûmdan daha az dışarıda duruyor. Beş çocuktan biri ise asla dışarı çıkmıyor.

ÇOCUKLARDA KANSER VE DİYABET RİSKİ DE ARTIYOR

Bizde de durum çok farklı değil. Ülkemizde çocukların giderek bilgisayar oyunu/cep telefonu/AVM/fast food bağımlısı bir kuşak haline geldiğini belirten Prof. Sezgin sadece migren değil, şişmanlık, kanser, diyabet ve kalp-damar hastalığı riskinin çocukları tehdit ettiğini söyledi.

O KUŞAĞI GELİYOR

X, Y, Z kuşağı derken hareketsizliğe bağlı O (obez) kuşağının geldiğini belirten Sezgin, bunun engellenmesi için eğitim ve çocukların rol modellerinin yardımıyla sağlıklı yaşama teşvik edilmeleri gerektiğinin altını çizdi.

Kaynaklar: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/head.12832/epdf
Canfeza Sezgin, Migren. Tam Şifa

Bizim aldığımız kaynak:
http://www.ntv.com.tr/saglik/migrenin-nedeni-vitamin-eksikligi-mi,SP0BSzIzEkWsd2zN-yIulw?_ref=infinite

(https://scontent-frt3-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/13737047_626150437563500_1161911713_n.jpg) (https://www.instagram.com/p/BIc7sH9gHB-/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom)