Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => Konuyu başlatan: Tuğra - 14 Ocak 2008, 20:51:49

Başlık: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 14 Ocak 2008, 20:51:49
Açlık duygusunu ne kadar tanıyorsunuz? Fizyolojik açlığı, psikolojik açlıktan ayırdedebiliyor musunuz? Açlığınızla ilgili tüm sorularınızın cevapları burada.


İş yerinizdesiniz, masabaşında çalışıyorsunuz ve açlık birden midenizin kapısını çalıveriyor. Mideniz gurulduyor, konsantrasyonunuz pencereden dışarı pike yapıyor ve sizi bu durumdan tek kurtarabilecek şey de yemek. İyi de bu yoğun arzuya sebep olan ne ve ipleri tekrar nasıl elinize alabilirsiniz? İşte sorular ve cevapları...

Niçin aç hissediyorum?
Vücudunuz, yiyeceğe ihtiyaç duyduğunda, sizin dikkatinizi çekmeye çalışır. Böylece onu besleyebilirsiniz. Bunu da açlık sinyalleri göndererek yapar. Yaşantımıza devam edebilmek için, enerji almak o kadar önemlidir ki, vücut bu ihtiyacı duyurmak için her türlü mekanizmaya sahiptir.

Pek çok kişinin işlerin midede gerçekleştiğini sanmasına rağmen, beyinde bulunan hipotalamus bölgesi baş roldedir. Vücudun enerji elde edebilmesinin yollarından biri, bazı besinlerin, kan şekeri olarak da bilinen glikoza çevrilmesidir. Kan şekeri seviyeniz, gün içerisinde belli aralıklarla düşer ve bu da bazı hormonların salgılanmasına sebep olur.

Bu işaretleri alan hipotalamus, sinir sistemini kullanarak 'Beni besle' mesajları göndermeye başlar. Bu mesajın bir kısmı midenizdeki guruldamaya sebep olurken, diğeri de sizi ne yiyeceğinize doğru yönlendirir. Ancak yeme arzusunu başlatan tek neden fizyolojik değildir ki, çoğu kişinin normalde ihtiyaç duyduğundan daha fazla kalori almasının sebebi de budur. Tat, koku, görüntü ve düşünce gibi psikolojik etmenler de yeme üzerinde etkilidir. Alışkanlıklar da gene aynı oranda önemlidir.

Örneğin her sinemaya gidişinizde patlamış mısır yiyorsanız, yeni yemek bile yemiş olsanız, daha biletinizi alırken gene mısır alırsınız, çünkü böyle bir alışkanlık geliştirdiniz.

O zaman gerçek açlığı psikolojik olandan nasıl ayırdederim?
Vücudunuzun, dikkatinizi çekmek için hangi sinyalleri kullandığını bilmek bu durumda etkili olabilir. Kendinize bunun için bir mini test uygulayabilirsiniz: Bir öğün yemek yemeyin ve bunu izleyen bir-iki saat içerisinde vücudunuzun verdiği tepkileri gözlemleyin. Mideniz boşmuş gibi, ya da zayıf düşmüşsünüz gibi veya dikkatiniz dağılmış ya da yeme düşüncesinden başka bir şey düşünemez halde olabilirsiniz. Bazılarında hafif bir baş ağrısı ya da mide bulantısı olabilir. Vücudunuzun açlığa verdiği tepkileri tanımaya başladığınızda, gerçek açlığı psikolojik açlıktan ayırdedebilir hale gelirsiniz ve bu durumda da fazladan aldığınız kalorilerin önüne geçebilirsiniz.

Kahvaltı ettiğim zamanlarda, kahvaltı etmediğim zamanlara oranla çok daha çabuk acıkıyorum.
Sizin probleminiz kahvaltı etmek değil, kahvaltı için yanlış seçimler yapmak.

Şekerli mısır gevreği gibi basit şekerli karbonhidratlar, kan şekerini birdenbire yükseltirler çünkü çok kolay bir şekilde sindirilirler. Bu kadar çabuk yükselen kan şekeri, yükseldiği hızda da düşer.Kan şekerindeki bu düşüş, açlığa benzer bir duygu yaratır. Mesela kepek ekmekli, beyaz peynirli ve içinde domatesle salatalık da bulunan bir sandviç yeseydiniz, çok daha yavaş sindirileceği için bu problemi yaşamayacaktınız. Tabii kahvaltıda neyi yediğiniz kadar, ne miktarda yediğiniz de önemli. Kahvaltıyı bir dilim ekmekle geçiştirmeyin. Bu öğüne en az 400-500 kalori ayırmanız gereklidir.

Aç olduğum zaman niçin yorgun ve zayıf düşmüş hissediyorum?
Glikoz, oksijenle birlikte beynin enerji kaynağıdır ve vücudunuzdaki glikoz seviyesi düştüğünde, duygusal durumunuz, zihin performansınız gibi bir çok şeyden sorumlu beyin, bunun ceremesini çeker. Kan şekerindeki bir düşüş, aynı zamanda da kortizol adlı stres hormonunun salgılanmasına sebep olur ki bu da alınganlık ve sıkıntı gibi duygulara sebep olur. Ancak işin ilginç yanı, bu herkese olmaz, ancak bunun nedenleri bilinmiyor.

Eğer yavaş yersem, daha az yiyeceğime dair bir şeyler duydum. Bu doğru mu?
Kesinlikle doğru. Yemek yediğinizde, mide, ince bağırsak ve karaciğerinizden gönderilen hormonal sinyaller, size artık aç olmadığınızı söylerler. Bu sinyallerin gönderilmesi içinse 20 dakika geçmesi gerekir. Eğer aceleyle, bir anda yemek yerseniz, vücudunuza, bu doygunluk sinyallerini göndermesi için yeterince zaman tanımamış olursunuz. Bu nedenle de normalde yiyeceğinizden daha çok yiyip, daha çok kalori alırsınız.

Egzersiz yapmak benim iştahımı köreltirken, kardeşiminkini iyiden iyiye azdırıyor. Neden bu kadar farklıyız?
Bu farklılığın sebebi, yeme saatleriniz ya da yaptığınız egzersiz türünden kaynaklanabilir. Yoğun bir şekilde yapılan egzersiz, açlığı bir iki saat için bastırabilir çünkü kan akışınız sindirim sisteminizden, kaslarınıza yönelir. Ancak orta yoğunlukta bir egzersiz, aynı etkiyi yaratmaz. Ayrıca yemek ve atıştırma saatlerinizin de bu durum üzerinde etkisi vardır. Eğer öğlenden beri hiçbir şey yemediyseniz ve iş sonrasında egzersiz yapıyorsanız, çalışmadan önce bir şeyler atıştırmalısınız. Bir tane meyva bile yeseniz, bu, açlık hissinizi alır.


Çok yemek midemi esnetip, beni daha mı aç yapar?
Eğer her gün bir önceki günden daha fazla yemeye başlayıp, bu yeme şeklini birkaç hafta devam ettirirseniz evet, mideniz genişler. Böylece genişleyen midenizi doyurabilmek için daha çok yeme ihtiyacı hissedersiniz. Neyseki bu işlem tersine de işliyor, yani porsiyonlarınızı küçülterek midenizi eski ölçüsüne getirmeniz de mümkün
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 14 Ocak 2008, 20:54:20
Ağırlık çalışmasını egzersiz planınıza dahil edin
Haftanın üç günü koşmanın ya da yürümenin ve bisiklete binmenin kilo almanızı önleyeceğini düşünüyorsanız, buna bir de ağırlık çalışmasını ekleyip o zaman görün. Ağırlığın uyguladığı dirence karşı çalışacağınızdan, daha çok enerji harcayacaksınız. Ayrıca vücudunuz sıkılaşarak şekle girecek ve inceleceksiniz.

Ağırlık çalışmasının bir diğer yararı da metabolizmanızın hızını artırmasıdır. Fitness uzmanları, eğer haftada 20'şer dakikadan üç kez ağırlık çalışırsanız, 3 aydan sonra kilo kaybetme hızınızda bir değişiklik göreceğinizi belirtiyorlar.
Egzersiz rutininizi interval çalışmasına çevirin
Daha etkili bir çalışma için, her zaman yaptığınız koşu ya da yürüyüşü interval çalışmasıyla değiştirin. Interval çalışmasında, aynı egzersizi belli bir süre boyunca yapmak yerine, aynı egzersizde hızlanıp yavaşlayarak, ya da aralara farklı egzersizler katarak karma bir çalışma yapıyorsunuz.

Yeni başlayanlar, iki dakikalık seri bir yürüyüşle başlayıp, daha sonra iki dakika koşup, ardından tekrar yürüyüşe dönebilirler. Bunu haftada 3 kez, 20 dakika boyunca uygulayın. Aynı hızda

yürümek ya da koşmaktan daha fazla kalori yaktığınızı fark edeceksiniz.

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 16 Ocak 2008, 15:53:34
Yoğurt yemek için 18 neden

Lynn Grieger

1974’ün yazında Almanya’da bir bursla öğrenciyken farklı beyaz ve keskin kokulu bir madde yediğimi hatırlıyorum. O benim yoğurdu ilk keşfedişimdi. 1970’lerde çoğumuzun yoğurdu denememiş olmamıza rağmen, bugün Amerikalılar her yıl kişi başına ortalama 2,25 kg yoğurt tüketir! Hatta Avrupalılar 2 kat daha fazla yoğurt yer. Belki de okyanusun karşısından bir tüyo almalıyız.

Yoğurdun Besinsel Yararı

Proteince zengindir. (Fincan başına 8 gram)
İyi kalsiyum kaynağıdır. (Sade yoğurt fincan başına 400 mg kalsiyuma sahiptir. 1 fincan kaymaksız süttekinden daha fazla kalsiyum içerir.)
Bir adet muz kadar çok potasyum içerir.
B vitamini enzimi olan riboflavinin mükemmel kaynağıdır.
Laktaz enzimi üretimiyle laktoz sindirimini artırır. (Süt ürünlerindeki karbonhidrat)
Bazı yoğurt tiplerinde bulunan aktif kültürler, ishale karşı korur ve bağışıklık sistemini güçlendirmede yardımcı olur.
Bağışıklık sistemini saldırılara karşı geliştirerek, göğüs ve kolon kanseri riskinin azalmasında yardımcı olabilir.

En besleyici yoğurt nasıl seçilir?

Serpintilerden ve parlak renklerden uzak durun ve bu önemli konularda yerinde seçimler yapın:

Yoğurdun ktusunda Lactobacillus acidophilus ya da Bifidus gibi “canlı ve aktif” kültürleri içerdiği açıkça belirtilmeli. Bu tür kültürler sindirim sistemimizi güçlü ve sağlıklı tutmaya yadımcı olur.
Servis başına en azından 300 mg kalsiyum içermeli.
Son kullanma tarihlerine dikkat edin, bu tarihten sonra yararlı aktif kültür miktarı azalır.
Yoğurt günün her anında çok lezzetlidir!
Ayçiçeği tohumları, doğranmış kuruyemişler ya da buğday tohumuyla hoş ve besleyici bir karışım elde edebilirsiniz..
Yoğurda doğranmış taze meyveler ekleyin.
Tatlı yoğurt seviyorsanız bal serpiştirin.
Nefis bir kahvaltı ya da öğleden sonra atıştırmalığı için, az yağlı tahıl gevreğini süt yerine yoğurtla kaplayın.
Öğleyin yoğurt tüketin.
Sos ve salatalarda mayonez ya da ekşi krema yerine yağsız sade yoğurt kullanın. Kremsi bir doku için, bir fincanın yoğurdu geceden kahve filtresinde süzün. Kalan su ekmek, çorba ya da soslarda kullanılabilir.
Nefis bir yemek sonrası tatlı için taze meyveyle vanilyalı yoğurdu kat kat yapıp tüketin.

village.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 16 Ocak 2008, 16:11:59
GIDALARIN SIRRI RENGİNDE

Renkler sadece yiyecekleri hoş göstermez, ne kadar yararlı olduğunu anlatır. Unutulmaması gereken ise, bir yiyeceğin rengi daha koyuysa daha fazla yararlı olduğu... İşte renklerine göre gıdaların yararları...
 
Kırmızı
Kırmızı renkli yiyecekler likopen bakımından zengin ve anser riskini azaltıyor. Kırmızı renkli yiyeceklerin başında domates, karpuz, pembe greyfurt sayılabilir.
 
Mor
Mora yakın yiyecekler de, aynı özelliğe sahiptir. Üzüm, kırmızı şarap, böğürtlen, ahududu ve kırmızı elma bu tür yiyeceklerin başında gelir.
 
Portakal sarısı
Bu tür yiyecekler alfa ve beta keroten içeriyor, kanserin yayılmasını önyeici ve hücreleri yenileyici... Havuç, mango, kış meyveleri ve tatlı patates.
 
Sarı ve portakal sarısı
Bu tür yiyecekler başta C vitamini olmak üzere hücreleri koruyor ve beta-kriptoksin gibi bir çok bağışıklıkla ilgili mineraller içeriyor. Portakal, yeşil fasulye ve avakado bu grupta anılıyor.
 
Sarı ve yeşil
Bu tür yiyecekler lutein, keraten içeriyor ve göz sağlığı için yararlı. Ispanak ve diğer yeşil sebzeler, taze mısır, yeşil fasulye, taze baklagiller ve avakado bu tür yiyeceklere örnek.
 
Yeşil
Yeşil renkli yiyecekler ise, genlerin bozulmasını engelliyor, kemik kanserine ve diğer kanserlere karşı önleyici özellik taşıyor. Brokoli, brüksel lahanası, karnıbahar, lahana bu tür besinlerin başında geliyor.
 
Beyaz/Yeşil
Bu tür yiyecekler hücrelerin ince zarını koruyor. Soğan, sarımsak, kereviz, armut, beyaz şarap bu grupta yer alıyor.

Mynet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 16 Ocak 2008, 16:21:03
teşekkür ederiz çok faydalı bilgiler
elinize sağlık
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 17 Ocak 2008, 01:40:14
Faydalı bilgiler gerçekten teşekkürler Tuğra
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 19 Ocak 2008, 12:31:32
SAĞLIK İÇİN ESNE!

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir doğada bile hayvanlar esneme yöntemini sıklıkla kullanırlar. sokakta bir kedinin vücudunu gererek kendi kendine esneme hareketleri yaptığına hepimiz rastlamışsınızdır.

Uzmanlara göre esneme hareketleri vücudun en temel hareketlerindendir. Sağlıklı bir iskelet-kas yapısı için esneme ve gerilme hareketlerini hayatımızın ufak bir parçası haline getirmeliyiz. Günlük egzersizler sırasında sertleşen ve zararlı vücut kimyasalları biriken kaslarınızı esneterek açmalıyız böylece tutulmalarını engellemeli ve dolaşımımızı daha düzenli hale getirmeliyiz. Eklenlerimizi esnetmenin bir çok yolu vardır ancak, bunları uygularken dikkatli olmalıyız çünkü, olası bir sakatlanmaya neden olabiliriz.

Her sabah kalktığımızda yatağın hemen yanı başında uygulayabileceğimiz 10 dakikalık esneme hareketleri güne daha zinde başlamamıza, kan dolaşımımızın hızlanmasını ve kendimizi güne hazır hissetmemizi sağlar.

Ayrıca iş yerinde de ara sıra, oturduğumuz yerde dahi olsa kol ve bacaklarımızı germeli, böylece olası bir kas tutulmalarına karşı önlem almalıyız.

Esneme hareketlerini düzenli yapmak kaslarınızın sağlığını da olumlu yönde etkileyeceğinden yapmak istediğiniz spor dallarında da daha başarılı olur, daha geç yorulur ve kendinizi daha zinde hissederiz. Esneme bütün bunların yanında oldukça kolay, keyifli ve acı vermeyen bir egzersiz türüdür ve spordan uzak kaldığınız saatlerde kolayca sportif bir kaçamak yapabilmenizi sağlar. En fazla 10 dakikanızı alır.

Başlık: Turp Gibi Sağlam Olmak İçin
Gönderen: enfa - 27 Ocak 2008, 21:03:34
Kırmızının yanısıra son yıllarda Japon turpu olarak da bilinen beyaz turp üretimindeki artışa rağmen, uzmanlar sağlık için turpun kırmızısını öneriyor.

Diyetisyen Özgen Arı, ataların geçmişten günümüze kadar halk arasında sıkça kullanılan "turp gibi sağlam" sözünün, bu sebzenin sert yapısının yanısıra içeriğindeki vitamin değerlerinden kaynaklanıyor. C vitamini, kalsiyum, potasyum ve demir kaynağı turp, cildi güzelleştirip, bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanısıra çok sayıda hastalığa doğal şifa kaynağı olarak gösteriliyor. Mide ve bağırsağı çalıştıran, sindirimi kolaylaştıran, öksürüğe, romatizmaya ve damar sertliğine iyi geldiği yaygın olarak bilinen turp, bağırsakları adeta dezenfekte ediyor.

YENİŞAFAK
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 16 Şubat 2008, 02:20:41
Teşekkürler enfa

Vücut hareket ister
İnsan organizması hareket üzerine kurulmuş. Çalışan, işleyen organ gelişir, güçlenir. Çalışmayan ise zaman içinde iyice yıpranır.

Sinir sistemi sayesinde organlar birbirlerine bağlanır. Bu bağ, organizmanın birlikte gelişmesini sağlar. Örneğin; kollarını çalıştıran bir insan sadece o kollardaki kaslarını değil, kalbinin ve dolaşım sistemlerinin de çalışmasını sağlar. Kan dolaşımı hızlanır, kalp, damar ve solunum sistemi gelişir. Hareketsiz bir anda kalp 5 litre kan pompalar. Bu kanın sadece 1 litresi kaslara gider. Buna karşılık hareket eden bir insanda pompalanan kanın miktarı 25 litredir ve bunun 20 litresi kaslara gider. Bunun bize sağladığı yararları şöyle:

Kalp kasları genişler, çeperleri büyür ve daha fazla kan toplayıp pompalayabilir. Yani damarlarda daha fazla kan dolaşır. Organlar çok daha iyi beslenir. Koroner kalp hastalarının en büyük sıkıntısı vücutlarında kan dolaşımının yetersiz olması ve organlarının iyi beslenememesi. Bütün bu yararların elde edilmesi için, düzenli bir biçimde spor yapılması gerekir. Bunun için de spor, çocukluk çağından itibaren hayatımızın bir parçası olmalı.

village
Başlık: Bu besinler zekayı geliştiriyor!
Gönderen: enfa - 02 Mart 2008, 22:43:01
The Sun gazetesinin uzmanları, bilimsel araştırmaları inceleyip zeka gelişimine en çok katkı sağlayan 10 gıdayı belirledi. İşte zekayı geliştiren 10 besin:


Bu besinler zekayı geliştiriyor!

Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.

Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.

Bitter çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.

Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.

Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.

Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.

Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.

hurhaber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Asfa - 02 Mart 2008, 23:08:52
sağlık için esneme)ilk defa duydum :) teşekkürler
Başlık: Çabuk sinirlenenlere marul!
Gönderen: Nakkaş - 07 Mart 2008, 00:24:04
Faydaları saymakla bitmeyen marulun sinirleri gevşetmede etkili rolü var.

C vitamini deposu olan, bağırsakları çalıştıran marulun sinirleri gevşettiği saptandı. Özellikle akşam yemeklerinde salata olarak tüketilmesi tavsiye edilen marulun, gün içinde yaşanan stresi önlemede etkili olduğu da belirtildi.

Uykusuzluğu gideren marul sinirlere iyi geldiği için çarpıntıyı da gideriyor bu anlamda kalp hastaları için de tavsiye ediliyor.

Marulun daha önce belirlenen faydaları arasında ise şunlar yer alıyor: kabızlığı önlüyor, hazmı kolaylaştırıyor, kandaki şeker miktarını düşürüp, kanı temizliyor. Nekahat devresinin kolay atlatılmasına yardımcı oluyor.

Bugün
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: müteallim - 07 Mart 2008, 00:59:26
bu haber güzel tam bana göre
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Asfa - 09 Mart 2008, 16:08:11
bu haber güzel tam bana göre
:D
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: BALYALI - 09 Mart 2008, 23:27:19
sağlık için esneme)ilk defa duydum :) teşekkürler

bende ama daha duymadigimiz neler var neler...
Başlık: Kolesterolü düşüren sebzeler
Gönderen: Ber-ceste - 11 Mart 2008, 20:31:37
İşte kolesterolü doğal yolla düşüren bitki ve sebzeler:
 
Keten tohumu yağı, ceviz, fındık, zeytin, soya ürünleri, kırmızı biber, sarımsak, soğan, havuç, enginar, brokoli, domates, maydanoz, limon, elma, greyfurt, portakal, limon ve tahılların, kalp-damar hastalıklarına yol açan kolesterolün düşürülmesinde faydalı olduğu bildirildi.

Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Utku Çopur, fazlası damar sertliği ve tıkanıklığına neden olan kolesterolün vücutta hormon, D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerinin üretiminde kullanıldığını söyledi. Diyette posalı besinlere bol miktarda yer verilmesi, meyve-sebzenin daha çok tüketilmesi ve kızartmalardan uzak durulmasının önemine işaret eden Çopur, yulaf, arpa ve pirinç kabuğunda bulunan posanın, karaciğerde kolesterol sentezini engelleyerek, kan kolesterolünün düşürülmesinde etkili olduğunun kanıtlandığını vurguladı.

bugün
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 11 Mart 2008, 23:56:41
İşte mutfağınızdaki eczane

En çok kış aylarında ihtiyaç duyarız besin değeri yüksek olan gıdalara. Grip virüsleri, zorlu hava koşulları bedenimizin savunmasız kalmasına neden olur. Rutin kış hastalıklarına yakalanmamak ve vücudunuzun direncini artırmak için mutfağınızdaki cevherlerden yararlanın.


Meyveler:

Elma
Ona kısaca meyvelerin sağlık pınarı veya meyvelerin kraliçesi diyebiliriz. Günde 1 – 2 elma yemek sağlık açısından oldukça yararlı.
Besin değeri: Bol miktarda C vitamini ve potasyumun yanı sıra elmada daha birçok yararlı besin değeri bulunuyor. Bunların başında organik asitler, eterik yağlar ve petkin geliyor. Petkin vücudu toksinlerden arındırır, kolesterolü düşürür ve şekeri dengede tutar. İçerdiği maddeler bakterilerin vücudunuzu etkilemesini önler.
Önerimiz: Elmayı daima kabuğuyla yiyin. Çünkü vitamin ve değerli maddeler kabuğun altındaki kısımda bulunuyor.

Portakal

Portakal için 'tanrıların armağanı' denir. Bu iddianın gerçeklik payı çok büyük. Çünkü yüksek miktarda beta karoten ve C vitamini içeren portakal, enfeksiyonlara karşı mükemmel bir koruma sağlıyor. Ayrıca portakalın beyaz etinde ve kabuğunun altında kanser ve kalp krizi riskini azaltan maddeler bulunuyor.
Besin değeri: C vitamini ve selenyum açısından çok zengin olan portakal, stres ve ateşli hastalıklara iyi geliyor.
Önerimiz: Sıvıyağ veya margarin sürülmüş ekmek eşliğinde tüketin. Böylece vitaminin vücut tarafından alımı kolaylaşır.

Üzüm
İster meyvesini tüketin ister suyunu, üzüm daima sağlık açısından yararlı ve bol bol tüketilmesi gereken bir meyve.
Besin değeri: Potasyum, demir ve bol miktarda magnezyum içerir. Bu maddeler fiziksel ve ruhsal açıdan enerji verir.
Önerimiz: Üzümleri sıcak suyla iyice yıkayın. Ancak bu şekilde üzerine yapışan tarım ilaçlarından arındırabilirsiniz

Mango
Sarı ve turuncu arasında değişen bu hoş kokulu meyvenin tadına en çok olgunken varabilirsiniz. Mümkün olduğunca çiğ olarak tüketin.
Besin değeri: C vitamini, Provitamin A ve B vitamininin tüm türlerini içerir. B vitaminleri sinirler, cilt ve saçlar için çok yararlıdır.
Önerimiz: Buzdolabında saklamayın. Oda sıcaklığında olgunlaşmasını bekleyin.

Limon
Limon asidi yönünden zengin olan bu meyve, hazmı kolaylaştırır. Olgunlaşmış limonun suyu ise kalbi güçlendirir.
Besin değeri:C vitamini, magnezyum ve bakır içerir. Soğukalgınlığı ve strese karşı birebirdir.
Önerimiz: C vitamini oranı daha yüksek olduğundan iyice sararmış olan limonları almayı tercih edin.

Sebzeler:

Brokoli
Kansere iyi geldiği bilinen 10 sebze türü arasında birinci sırada brokoli bulunuyor. Bolca potasyum ve az miktarda sodyum içerdiğinden kalp ve böbrek hastalıklarına da iyi geliyor.
Besin değeri: Potasyum, demir, karoten ve kalsiyum içerir. Kemikleri ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
Önerimiz: Sapları ile birlikte tüketin. Saplarında bağışıklık sistemini güçlendiren selenyum bulunuyor.

Domates
Kalorisi düşüktür. Vücudun fazla suyu atmasını sağlar ve tansiyonu düşürür. Uzmanlar, romatizmadan şikayetçi olanlara günde bir bardak domates suyu içmelerini tavsiye ediyor.
Besin değeri: Domateste anti oksidan etkisi gösteren A, C ve E vitamini bulunuyor. Strese iyi geldiği biliniyor. Ayrıca bol miktarda vitamin içerdiğinden kanseri önlediği de öne sürülüyor.
Önerimiz: Domatesle aynı oranda besin değerine sahip olduğundan bol miktarda ketçap da tüketebilirsiniz.

Enginar
İster haşlanmış olarak ister soslu veya sossuz; damak zevkine düşkün olanların ilacı enginar her türlü yenebiliyor. İçerdiği en önemli madde olan Cynara scolymus dalağın ve metabolizmanın daha iyi çalışmasını sağlıyor. Ayrıca enginar kolesterolü de düşürüyor.
Besin değeri: Cynara scolymus ve beta karoten. Romatizma, gut, obezite, yüksek kolesterol ve mide asidi gibi metabolizma rahatsızlıklarında olumlu etkileri var. Ayrıca mideyi de rahatlatıyor.
Önerimiz: Mideniz yağ hazmetmekte zorlanıyorsa, enginar yemeyi deneyin.

Kırmızı pancar

Alternatif tıbba bakılacak olursa, kırmızı pancar mucizeler yaratıyor. Özellikle kırmızı pancar suyunun kansere karşı bire bir olduğu ileri sürülüyor. Bunun nedeni ise, vucüdu kanserden koruyan önemli maddeler içermesi.
Besin değeri: Folik asit, potasyum, mangan ve magnezyum. Ayrıca içeriğindeki demir ve bakır, kan yapımını destekliyor. Özellikle doğurganlık çağında bulunan kadınlar için önemli. Çünkü bu çağlarda folik asit eksikliği görülebiliyor.
Önerimiz: Besin değerini yitirmemesi için taze olarak tüketin.

Sarmısak
Yararlı asitlerin üretilmesini destekleyen sarmısağın faydalarını saymakla bitiremeyen Amerikalı uzmanlar, ona "mucizevi ilaç" ismini vermişler.
Besin değeri: Eterik bir asit olan alisin ve selenyum. Kan dolaşımını destekler ve dezenfekte edici özelliği vardır.
Önerimiz: Sarmısağı çok fazla pişirmeyin. Hafif sarı bir renge dönüşmesi uygundur. Aksi halde acı bir tat alır.


Baharatlar:

Zencefil
Hindistan ve Çin’de uzun süredir tedavi amaçlı kullanılıyor.
Besin değeri: Eterik yağlar içeriyor. Mide bulantısı ve özellikle hazımsızlık sorunlarına iyi geliyor.
Önerimiz: Zayıflatıcı özelliği vardır. Taze zencefili dilimleyip sıcak suda 7 dakika demlenmesini sağlayın. Ardından çay olarak tüketin.

Tarçın
Tarihe mal olmuş güzel kadınların aşk iksiri arasında mutlaka tarçın yer alırdı. Bu kadınlardan biri de Kleopatra. Anason, karabiber ve Hintcevizinin yanı sıra tarçın kullanmayı da ihmal etmezdi.
Besin değeri: Eterik yağlar. İştahsızlık, mide, karın ağrıları ve hazımsızlığa karşı iyi geldiği biliniyor.
Önerimiz: Ruh halini olumlu etkilediğinden kadınlara regl döneminden bir hafta önce tarçın tüketmeleri tavsiye ediliyor. Örneğin yulaf ezmesini tarçınla tüketebilirsiniz


Balık:

Somon balığı
Ne yazık ki günümüzde tatlı suda doğup sonra denizde yaşayan ve üremek için tekrar tatlı suya dönen yabani somon balığı bulunmuyor. Bunun yerine suni olarak üretilen somon balığı sunuluyor.
Besin değeri: D, B6 ve B12 vitamini, iyot ve potasyum içeriyor. Somon balığı bol miktarda yağ içerdiği halde, yüksek orandaki Omega 3 yağ asidi kanı sulandırıyor.
Önerimiz: Haftada 1 – 2 kez balık yiyin.


Yağ:

Zeytinyağı

Asırlardır bir sağlık kaynağı olarak kabul gören saf zeytinyağının kalp krizi riskini azalttığı ve kanseri önlediği biliniyor.
Besin değeri: Basit doymamış yağ asitleri ve bitkisel maddeler. Kolesterolü düşürür ve damar tıkanıklığına karşı korur.
Önerimiz: Sızma zeytinyağı vücut tarafından daha iyi değerlendirilir ve kan dolaşımını kolaylaştırır. Bundan dolayı sızma zeytinyağı tüketmeyi tercih edin.

Süt ürünleri:

Yoğurt

Kolay hazmedilir ve kalorisi düşüktür. 100 gr yoğurtta yüzde 1,5 yağ ve 44 kalori bulunuyor. Süt asidi, özellikle albümin hazmını kolaylaştırıyor.
Besin değeri: Albümin, kalsiyum ve A vitamini.Yoğurt bileşimi sayesinde hazmı destekliyor ve dengeliyor.
Önerimiz: Süt asidi bakterileri eklenmiş yoğurt türlerini her gün tüketmek bağırsakları güçlendirir.


Çerez:

Badem

Kadınlara özgü bir çerez olarak tanımlanıyor. Bunun nedeni ise; bademin hamileler için bir güç kaynağı olması ve kadınlara has bel ağrılarına çok iyi gelmesi. Bademin aynı zamanda cildi güzelleştirici etkisi de bulunuyor.
Besin değeri: E, B2 vitamini, magnezyum, kalsiyum ve mangan. Beden ve zihin yorgunluğunu gideriyor.
Önerimiz: Akşamdan bir bardak süte 5 adet badem atıp sabaha kadar bekletin. Sabah bademi tüketin. Mutlaka çok iyi çiğneyin. Aksi halde hazmedilmeden vücuttan tekrar atılır.

Kabak çekirdeği

Kabak çekirdeğini kavrulmuş veya kavrulmamış olarak temin edebilirsiniz. Bilimsel açıdan etkisi henüz tam olarak kanıtlanmadıysa da, kabak çekirdeği özellikle erkekler için biyolojik bir mucize olarak görülüyor.
Besin değeri: Albümin, magnezyum, çinko ve E vitamini. Prostat üzerinde olumlu etkileri olduğu gibi, aynı zamanda idrar yollarına da iyi geliyor.

Önerimiz: Cips yerine bunu çıtlatmayı deneyin.

Ailem ve Ben Dergisi
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Asfa - 12 Mart 2008, 14:05:13
enfa kardeşim bu yazıda çok güzel hatta en sonda verdiğin öneride çok mantıklı gerçekten
 Önerimiz:Cips yerine bunu çıtlatmayı deneyin. :)
Başlık: Sarımsağın sağlığa etkisi
Gönderen: enfa - 16 Mart 2008, 19:27:12
Çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketenlerde, mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanserinin daha az görüldüğü bildirildi.

Amerikan Diyetetik Derneğinin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, sarımsağın yapısında bol miktarda su, şeker içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunduğunu belirtti.

Sarımsağın ayrıca yüksek miktarda fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerdiğini belirten Dönmez, ''Uygarlık tarihi boyunca sarımsağın tıp alanında özellikleri değerlendirilmiş ve birçok hastalığın tedavisi amacıyla kullanılmıştır'' dedi.

Dönmez, sarımsağın bugün de atardamarları etkileyen hastalıklar, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağrılı eklem hastalıkları gibi birçok kronik hastalığın önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanıldığına işaret ederek, şunları söyledi:

''Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri, vücuttaki zehirli toksik maddeleri atmaya yardımcı olma (antioksidan) potansiyelidir. Sarımsağın bu özelliğinin, içinde bulunan organik kükürt bileşiklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta da antioksidan potansiyel vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve
böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir.''

Diyetisyen Dönmez, sarımsağın, organizmada birçok işlevi olduğu gösterilen, insan vücudunda doğal olarak üretilen nitrik oksiti artırıcı etkisi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Bu mekanizmalar sarımsağın damar sertliği ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklamaktadır. Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla kanser yapıcı etkenleri engelleyebileceği, bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği bilinmektedir.
Başlık: Neden gıdıklanıyoruz?
Gönderen: enfa - 17 Mart 2008, 22:53:50
Bir insan gıdıklanınca, derinin yüzeyinde bulunan küçük sinir lifçikleri herekete geçer. Özellikle tüyle okşama, böcek yürümesi gibi olaylara hassas olan bu lifçikler aldıkları sinyalleri beyne gönderilir. Fakat araştırmacılar bu sinyallerin beyinde nereye kaydedildiğinden pek emin değiller. Beynin gıdıklanmaya tepkisi, kaşınmaya olan tepkisi gibi gönülsüz yapılan bir tepkidir. Gıdıklama ile kan basıncı artarken, nabız ve kalp atışı hızlanıyor, beynin uyanıklığı artıyor. Fakat gıdıklanmanın biyolojik olduğu kadar psikolojik bir yanı da var. Bu durum başlangıçta zevkli olsa da, gıdıklama işine devam edilmesi durumunda korku ve paniğe de dönüşebiliyor. Onun için dikkatli olmak da yarar var.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Asfa - 18 Mart 2008, 21:38:58
Çok teşekkürler maaşAllah sizde bilgiler yok yok
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 19 Mart 2008, 01:05:17
TÜKETİRKEN BUNLARA DİKKAT
Doğal Tıp Derneği Başkanı Dr. Ender Saraç, sebze ve meyvelerin insan hayatında bir ilaç kadar önemli olduğunu söyledi. Saraç, günde yarım kilo sebze ve meyve tüketilmesi gerektiğini vurgulayarak, dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
 Besin değerinin kaybolmaması için sebzeler az suyla, buharlı tencere veya toprak güveç kaplarında zeytinyağıyla pişirilmeli
 Havucu rendelemek B ve C vitaminlerinin kaybolmasına yol açar
 Sebze ve meyveleri vitaminlerinin kaybolmaması için kalın doğramak gerekir
 Meyveleri tok karnına değil, aç karnına ya da yemekten 2 - 3 saat sonra tüketilin.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 20 Mart 2008, 13:33:58
SABAH KAHVALTISI
Öğünler içinde en mühim olanı sabah kahvaltısıdır. Kahvaltıda alınan gıdaların, günün verimli geçmesinde tesiri vardır. Akşam yemeği ile sabah kahvaltısı arasındaki uzun sürede vücut mevcut gıdalar kullanır.

Sabahleyin kahvaltı yapılmadığı takdirde yorgunluk, baş ağrısı, dikkat ve anlama azlığı, asabilik gibi sıkıntılar olabilir.

Kahvaltıda, protein ihtiyacı yumurta, süt, peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerinden, salatalık veya domates gibi sebzelerden karşılanabilir. Yaşa göre değişse de ortalama 1 veya 2 kibrit kutusu kadar peynir, bir insanın günlük protein ihtiyacını karşılayabilmektedir.

Gelişme çağındaki çocukların kahvaltısında bir bardak süt bulunmalıdır. Süt içmeyi sevmeyen çocukların peynir veya yoğurt yemeleri sağlanmalıdır. Günlük vitamin ve mineral meyve, tabii meyve suları ve sebzelerden alınır.

Şiratü’l-lslam’da kahvaltıyla alakalı olarak şöyle denilmiştir: “Sabah kahvaltısını erken yapmalıdır. Vücuda ve insan tabiatına çok faidesi vardır. Hikmet sahibi zatlardan biri, oğluna verdiği nasihatte; “Ey oğlum, evinden hilmini almadan, yani sabah kahvaltısı yapmadan çıkma!” demiştir. Zira kahvaltı yapmamak asabiliğe sebep olur.

lmam-ı Gazali Hazretleri de “Genç ve dinç kalmak isteyen sabah kahvaltısını erken yapsın.” buyurmuştur.

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 23 Mart 2008, 13:20:29
En Yararlı Meyve ve Sebzeler
 
Beslenme Uzmanı Sue Gilbert

Uzmanlar günde 5 defa meyve ve sebze yemenizi öneriyor. Eğer yaşamak için 5 sebze ve meyve yemeniz gerekseydi hangilerini seçerdiniz? En yararlı sebzeler ve meyveler hangileri?.. 

En yararlı 5 meyve

Karpuz
C vitamini, karoten, bol lif ve düşük kalorili bir meyvedir.

Papaya
C vitamini, karoten, bol lif ve potasyum kaynağıdır..

Portakal
Sadece suyunu içmeyip tamamını yerseniz C vitamini, folik asit, bol lif kaynağıdır.

Greyfurt (Sarı ya da Pembe)
C vitamini, karoten, kolesterolü düşüren bol lif tipi pektin ile fotokimyasalların (flavonoid, terpenes, limonoid gibi)  kaynağıdır.

Kayısı
Beta-karotenle yüklü kayısı, potasyum, lif, biraz C vitamini içerir. Kurutulmuş kayısı C vitamini içermez ancak iyi bir demir kaynağıdır. Konserve ya da sarartılmış C vitamini tazenin yarısı kadar C vitamini ve taze kadar beta-karoten içerir.

En yararlı 5 sebze

Ispanak
Harika bir beta-karoten, C vitamnini, folik asit, demir, potasyum ve kalsiyum kaynağıdır.

Patates
Potasyum, C vitamini, beta-karoten ve lif kaynağıdır.

Kara Lahana
Süper bir beta-karaton, C vitamini, folik asit, kalsiyum ve lif kaynağıdır.

Havuç
Beta-karoten ve lif yüklüdür.

Tatlı kırmızı biber
Harika C vitamini, beta-karoten ve lif kaynağıdır.

Village
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 26 Mart 2008, 00:53:57
İşte Japonların kilo almadan yıllarca genç kalmalarının sırları..

Gözlerinizle yiyin

Japonların yemek sırrı yavaş ve ufak parçalarla küçük porsiyonlarda yemek.. Yemeğinizi yavaş yerseniz beyninizde tokluk hissi oluşacak ve az yiyeceksiniz. Kaloriyi azaltmak acı vermez. Ekstra bir yiyecek yemeksizin, çikolata, cips, bisküvilerin yerine meyve, sebze ve çorbaları tercih edebilirsiniz.

Küçük porsiyonlar

Porsiyon güçtür. Japonlar yemeklerini küçük tabaklarda ve kaselerde alırlar. Akşam yemeklerinde herşey azar azar tadılır.

Ufak porsiyonlar belki de sağlıklı yaşamalarının ve zayıf kalmalarının en önemli yoludur. Araştırmalara göre ise, büyük servislerde sunulan yemekler bitirilmeye çalışıldığınmdan kilo almaya neden oluyor.

Büyük tabaklarda servis edildiğinde kişi % 45 daha fazla yiyebiliyor. Bu hem iyi hem de kötü haber! Düşünmeden yenildiği için kötü, yiyeceklerin değerini değiştirmeye yardımcı olduğu için iyi haber. Daha az yemeye alışılabilir öyl değil mi?

Temel besin kaynağı pirinç

Japon diyetinde pirincin büyük yeri var. Bir kişi günde 6 kereden fazla pirinç yiyebilir. Kahvaltı dahil hemen hemen her öğünde küçük bir kasede pirinç servis edilir. Yağ oranı düşük, kompleks karbonhidrata sahip pirinç birkaç kalorinin yükselmesine neden olabilir. Hamur işi ve bisküvileri göbeklenmeye neden olabileceği için azaltmanız gerekir. Kalbe yararlı yağlar içeren pirinç, Japonya'da sadece haşlanarak yenir, yağ eklenmez.

Sebzeler lezzetlidir

Japon kadınları haşlanmış, karışık sebzeleri yemeye bayılırlar. Kırmızı biber, kabak, taze fasulye, patlıcan, soğan, domates, yeşil biber, salata, havuç, ıspanak, pancar, şalgam, patates, mantar, deniz sebzeleri, patates gibi sebzeler beslenme alışkanlıklarında önemli yer tutar. Bir öğünde en az 4-5 farklı sebze yemeği servis edilir. Hiç kimse sabah kahvaltısında salata yemenin veya çorba içmenin garip olduğunu düşünmez.

Ana yiyecek balık

Özellikle somon, tuna, sardalya, uskumru ve ringa balığı gibi yağlı balıklar, kalbe yararlı omega-3 kaynağıdır. Japonlar dünyanın % 2'sini oluşturmalarına rağmen dünya balığının % 10'unu tüketirler. Dolayısıyla Japonlar daha az kırmızı et tüketirler ve kırmızı etin neden olabileceği hastalık risklerinden korunurlar.

Soya yararlıdır

Soya yetiştirilmeye ve tüketilmeye başladığından beri, kırmızı et kadar yararlı olduğu ancak daha az yağ içeridiği biliniyor. Bu nedenle Japon yemeklerinde daha çok soya yağı kullanılır. Bunun yanı sıra soya, mayalanmış çorba olarak da tüketilir.

Sağlıklı tatlılar

Japon tatlıları mevsim meyvelerinin karışımıdır. Dondurma ve kek gibi tatlı türlerini daha çok seven Japonlar, tatlıdan sonra bir fincan Japon yeşil çayı içmeyi ihmal etmez. Sadece birkaç düzenleme ile Japon diyetinizi uygulayabilir ve daha sağlıklı yaşayabilirsiniz. Öncelikle her yerde olan beyaz yerine, kahverengi pirinç tüketin. Sushi'yi tercih ederken 2-3 damla soya sosu ilave etmeniz yeterli olacaktır.
Başlık: Artık sadece hatırı yok!
Gönderen: enfa - 13 Nisan 2008, 19:05:19


Üstelik sağlığa yararlı olduğu bilinen yeşil çaydan 6 kat daha yararlı...         

Kahve tıp dünyasının en çok tartıştığı tüketim maddelerinden biri. Son yıllarda yapılan çalışmalar, kahvenin faydalı özellikleri olduğunu gösteriyor. Kahvede bulunan polifenollerin antioksidan özelliklerinden dolayı insan sağlığına faydalı olduğu biliniyor.

Kalp damar hastalıkları ile kanser riskini azalttığına dair de bulgular olan bu bileşiklerin Alzheimer hastalığının başlangıcını da geciktirdiği çalışmalarla destekleniyor. Polifonel açısından zengin bitkilerden biri de kahve çekirdekleri. Diyetisyen Ece Nevra Durukan 6. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi'nde kahveyle ilgili ilginç bir oturum gerçekleştirdi.

Durukan, "Bir fincan kahvede 150-550 miligram polifenol var. Tip 2 diyabet, Alzheimer ve mental sağlık üzerinde olumlu etkileri mevcut. Kahvenin antioksidan aktivitesi yeşil çaydan 6 kat fazla. Günlük ihiyacımızın yüzde 64'ü kahveden sağlanabiliyor. Vücuttan su kaybına negatif etkisi var. Parkinson'a yakalanma riskini yüzde 30 azaltıyor.

Star
Başlık: Soya
Gönderen: enfa - 15 Nisan 2008, 20:24:47

Son birkaç yıldır popülaritesi tüm dünyada hızla artan soya, ülkemiz için yeni, daha doğrusu 'keşfedilmemiş' bir bitki sayılır. Oysa etten bile daha yüksek protein içeriyor. İşte soyanın mucizeleri.

Baklagiller arasında soya fasulyesi, yüzde 38 oranı ile bol miktarda protein içeriyor. Bu değerle soya, yüzde 12 - 22 oranında protein içeren et çeşitlerini solluyor.

Soya fasulyesinde bolca bulunan "lecitin", insan vücudundaki hücrelerin ihtiyacı olan bir yağ. Bu madde karaciğerde yağ birikmesini önlüyor. Sinir sistemimiz için ise 'olmazsa olmaz' rolünde.

120 gr soya fasulyesi bir yetişkinin günlük E vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor. Kolestrol içermeyen soyanın faydaları saymakla bitmez. Biz en önemli faydalarına bir gözatalım.

 
*Kadınlarda menopoz döneminde 'sıcak' basması gibi şikayetleri azaltıyor.
*Meme kanseri ve prostat kanseri riskini azaltıyor.
*Kalp hastalıklarından koruyor.
*Kemikleri güçlendiriyor ve böylece osteoporoz, yani kemik erimesini önlüyor.
*Kolestrol içermediği gibi kolestrolü de düşürüyor.
*Yaşlanma ve yaşlanmaya bağlı hastalıkları önlüyor.
*Alzheimer ve AIDS gibi bir çok hastalığa karşı koruyucu.
*Sindirim sisteminin çalıştırarak hazmı kolaylaştırıyor.
*Bu yönü ile kabızlığı da gideriyor.
*Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
*Vücudun ve zihnin yorgunluğunu gideriyor ve enerji veriyor.
*Kandaki şeker oranını dengelediği için şeker hastalarına da yararlıdır.

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 27 Nisan 2008, 00:42:20
Dilinizi de fırçalayın 

İstanbul (AA)-
Memorial Hastanesi İç Hastalıkları Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Yavuz Baykal, ağız kokusunun yüzde 87 oranında ağız içi kaynaklı olduğunu belirterek, dişlerle birlikte her gün dilin de fırçalanması gerektiğini bildirdi.

Prof. Dr. Baykal yaptığı yazılı açıklamada, ağız kokusunun oldukça sık rastlanılan bir durum olduğunu ve bunun kişinin sosyal hayatını olumsuz etkilediğini ifade etti.
Bu durumu önlemek için dil sırtında yerleşik bakteriyel birikimleri ortadan kaldırmanın önemli olduğunu belirten Baykal, açıklamasında şunları kaydetti: "Ağız kokusunun sebeplerinin yüzde 87'si ağız içi kaynaklıdır. Bunların yüzde 51'i dil, yüzde 32'si diş ve diş eti, yüzde 17'si ise bunların karışımına bağlıdır. Kişi her gün diş fırçalamaya ve bu sırada dilini de fırçalamaya alışmalı. Özellikle dil kökünün sert ve güzel olarak fırçalanması gerekir."

Prof. Dr. Baykal, sakız çiğnemenin dil sırtına yıkama etkisi oluşturduğunu ve bakteri çoğalmasını kısmen engellediğini dile getirerek, çinko içeren gargaraların da ağız kokusu tedavisinde faydalı olduğunu bildirdi.

Prof. Dr. Yavuz Baykal açıklamasında, "Ağız dışı koku nedenlerinin yüzde 7'si kulak-burun-boğaz kaynaklıdır. Sindirim sistemi kaynaklı olanlar ise yüzde 1 civarındadır" dedi.
Başlık: Bu çekirdekte yok yok
Gönderen: enfa - 01 Mayıs 2008, 16:17:10
Birçoğumuz çekirdekli üzüm yemeyi sevmez. Ama asıl faydaları da orada.. Burun kıvırdığımız çekirdeklerin vücuda o kadar çok faydası var ki.. Bakın onlar neler:



Bu çekirdekte yok yok

Üzüm çekirdeğinin temel görevi antioksidan olmasıdır. Vücudu, kendi içinde oluşan ya da dış kaynaklı serbest oksijen radikallerinden ve diğer radikallerden korur.

Üzüm çekirdeğinin antioksidan özellikleri çok tanınmış antioksidan vitaminler olan C vitamininden 20 kat ve E vitamininden ise 50 kat daha üstündür.

Üzüm çekirdeği damar yozlaşmasını önler ve damarlarınızı sağlamlaştırır.

Hipertansiyon, kalp krizi ve felç olasılığını minimale indirir.

Diabetli ve varisli kişilere son derece yararlıdır.

Gözü maküler dejenerasyon ve kataraktan korur.

Üzüm çekirdeği sürekli bilgisayarın başında olan kişilerin göz sağlığının korunmasında da önemlidir.

Üzüm çekirdeği DNA hasarını azaltarak kanser oluşum riskini de minimale indirir.

Üzüm çekirdeği cildin bağdokusunda bulunan kollajeni sağlamlaştırır. Deriyi dinçleştirdiği için kozmetik sanayinde merhem olarak da kullanılır.

Üzüm çekirdeği damarların kollajen dokusunu da sağlamlaştırdığı için damar sertliği ve damar sertliği ile ilgili çok sayıda hastalığı önler.

Üzüm çekirdeği histamin salgısını azaltarak alerjiyi önler.

Üzüm çekirdeği iltihabi prostaglandinlerin sentezini azaltarak romatizmal hastalıklar, ağrı ve endometrioz gibi durumlarda yararlı olurlar.

Merkezi sinir sisteminde oksidatif stresin arttığı durumlarda güçlü bir antioksidan etki gösterirler, algılama ve hafıza bozukluğunun gelişimini önlerler.

Bu özellikleri nedeni ile, oksidatif strese karşı direnci arttırarak, hasara uğrayan dokuların korunmasında etkin rol oynarlar.

İnternet haber
Başlık: Yağları Kasa Çeviren 8 Mucize Besini Açıklıyoruz!
Gönderen: Ber-ceste - 02 Mayıs 2008, 19:16:14
Doğru beslenerek kilo almadan kas yapın... Newsmax haber sitesinin sağlık editörü Sylvia Hubbard kilo almadan kas yapmanızı sağlayan 8 "süper besini" sıraladı. İşte mucize 8'li...

* Yumurta: Kırmızı etten bile daha fazla protein bulunduruyor.

* Badem: Kasların güçlenmesi için gerekli alfa-tokoferol bakımından zengin.

* Somon balığı: Yeni kaslar oluşturulmasını sağlayan proteinlerden normalden 2 kat daha fazla bulunuyor.

* Yoğurt: Kasların gelişmesi için gerekli olan karbonhidrat ve protein yoğurdun içinde fazlasıyla mevcut.

* Kırmızı et: Kas oluşumu için vazgeçilmez olan çinko ve demir içeriyor.

* Zeytinyağı: Kasların zayıflamasını, içerdiği E vitaminiyle engelliyor.

* Su: Kasların yüzde 80'inin sudan oluştuğunu söylemek bile yeterli.

* Kahve: Uzmanlar kafeinin kasların harekete geçmesi için ne derece önemli olduğunu belirtiyor.

 

Kadınca Kararınca
Başlık: Mide rahatsızlıklarına zencefil tedavisi
Gönderen: enfa - 04 Mayıs 2008, 15:15:31
 Zencefilin, mide kaynaklı sindirim sorunlarının, seyahatte, hamilelik döneminde ve kemoterapi nedeniyle oluşan mide bulantısı ve kusma şikayetlerinin önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanıldığı bildirildi.
 
Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, zencefilin yeşil, mor çiçekleri bulunan, Asya, Hindistan ve Arabistan'da tedavi amaçlı kullanılan aromatik yağ açısından zengin, tropikal bir kök bitkisi olduğunu söyledi.
 
Eski zamanlarda zencefilin eklem iltihabı, kolit ağrıları, ishal ve kalple ilgili hastalıkların tedavisinde kullanıldığını ifade eden Dönmez, şöyle dedi: ''Zencefil, uzun yıllardır yemeklerimizi lezzetlendiren önemli bir baharat olarak tüketilmektedir. Zencefil, soğuk algınlığı, grip, nezle gibi hastalıkların belirtilerini, baş ağrılarını ve regl dönemi
ağrılarını azaltmak için tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.''Dönmez, taze zencefilin B6 vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, potasyum, manganez ve lif açısından yüksek besin değerlerine sahip olduğuna belirterek, şöyle konuştu:
 
''Günümüzde zencefil kökleri, yaygın olarak mide kaynaklı sindirim problemlerinin tedavi edilmesinde kullanılır. Seyahat sırasında gelişen, hamilelik döneminde ve kanser kemoterapisi nedeniyle oluşan mide bulantısı ve kusma şikayetlerinin önlenmesi ve tedavisi amaçlı kullanımı önerilmektedir. Zencefil, kalp hastalıkları, kanser gibi önemli hastalıklarda da kullanılmaktadır.''
 
Zencefilin 2 yaşın altındaki çocuklara verilmemesi gerektiğini vurgulayan Dönmez, 2 yaşın üstündeki çocuklarda ise baş ağrısı, mide bulantısı ve sindirim sistemi kramplarının tedavi edilmesi için kullanılabileceğini belirtti.
 
Yetişkinlerde ise zencefil tüketiminin günlük 4 gramı geçmemesi gerektiğini ifade eden Dönmez, zencefilin aşırı dozda tüketilmesi halinde göğüste hafif yanma hissedilebileceğini kaydetti.

Mynet
Başlık: Ynt:Çikolatanın İyisi Nasıl Anlaşılır
Gönderen: Tuğra - 07 Mayıs 2008, 19:01:04
(http://ivillage.mynet.com/images/ivillage/gurme/cikolata.jpg)

Çikolatanın tarihi 19.yy'da başlasa da öyküsü çok eskilere dayanıyor. İspanyol kaşifler Christophe Colomb ve Hernan Cortes, 16 yy'da orta Amerika'ya yaptıkları gezilerden yanlarında içecekle döndüler. Çokolatl isimli bu içecek Mayalar ile Azteklerin kakao çekirdeklerinden elde edilen bir içecekti. Fransa ve Avrupa'ya ancak 17. yy'da yani 100 yıl sonra yayılabilen çokolatl'a 1700'lerde İngilizler süt de ilave ederek tadını geliştirdiler. Yumuşak, tatlı ve yenebilir çikolata yapma yöntemi 19.yy'ın ortalarında Deivid Chaillou tarafından bulundu. 1825'te Antonie Brutus Menier, Noisel-sur-Marne'de ilk çikolata fabrikasını kurdu.

Çikolatanın iyisi nasıl anlaşılır?
Kokusu, rengi, parlaklığı ve kadifemsi dokusundan belli olur. Ne çok acı, ne çok tatlı olmalıdır. Çikolata kırıldığında kenarı düz olmalı, kırılma sesi duyulmalı. Ağızda kolayca erimeli, dilinize pürüz gememeli.

Çikolata nasıl tadılır?
Çikolatayı ağzınıza koyduktan sonra ağzınızda erimesine izin verin. Daha sonra birkaç kez çiğneyerek küçük parçalara ayırın. Yavaş yavaş erimesini bekleyin.

Nasıl saklamalısınız?
Çikolatanın tadının bozulmaması için güneşte bırakmayın, oda ısısında 10 - 15 santigrad derecede ve kapalı bir kapta koruyun.
mynet
Başlık: Ynt: Yapay tatlandırıcılar kilo aldırıyor
Gönderen: Tuğra - 08 Mayıs 2008, 00:47:47
NEW YORK (İHA) - Amerikalı bilim adamları, yapay tatlandırıcı kullananların kilo alma riskinin, normal şeker kullananlardan daha fazla olduğu uyarısında bulundu.
 
Fareler üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, yapay tatlandırıcı verilen farelerin, normal şeker verilenlerden daha fazla yemek yediği tespit edildi. Araştırmacılar, sıfır kalorilik yapay tatlandırıcıların, insan vücudunun yüksek kalorili şekerli yiyecekleri algılama düzenini bozduğunu, bunun da insanın ne kadar yediğini kontrol etmesini zorlaştırarak normalden daha fazla yemesine sebep olduğunu açıkladı.

Purdue Üniversitesi Beslenme Davranışı Araştırma Merkezi'nde araştırma yapan Susan Swithers ve Terry Davidson, iki fare grubundan, birincisine tatlandırıcılı, diğer gruba ise normal şekerli yoğurt verdiklerini ve birinci grubun uzun süre yemeğe devam ettiğini gözlemlediklerini söylediler
mynet
Başlık: Ynt: Terletmeyen Egzersizler
Gönderen: Tuğra - 09 Mayıs 2008, 12:32:51
Kollarınızı omuz hizasında kaldırın ve dirseklerinizi doksan derecelik açı yapacak şekilde kapalı bir kapıya dayayın. Ardından da dirseklerinizle kapıyı itmeye çalışın. Bu sırada kürek kemiklerinizi, sanki aralarında bir kalem var da onu tutmak istiyormuş gibi aşağıya doğru sıkıştırın. Bu egzersiz sırt kaslarınızı çalıştırıyor.


Bir tabureye dimdik oturun. Kalçanız sabit, sırtınız gergin olsun. Ellerinizi dizlerinizin hemen üzerine koyarak kuvevetli bir şekilde bastırın ve karın kaslarınızdaki gerginliği hissedin.


Diz çökün ve belden yukarısını tabureye yüzü koyun uzatın. Sırtınızı gergin tutarak, ellerinizi ensenizde birleştirin. Ardından da bakışlarınızı yere sabitleyerek göğüs kafesinizi tabureden hafifçe kaldırın. Sırtınızda gerginlik hissedinceue kadar 5 dakika beklemeye çalışın.


Yere oturup bir sandalyeyi iki bacağınızın arasına sıkıştırın. Ellerinizle yerden destek alarak vücudunuzu geriye doğru verin. Sırtınızı dik tutmaya çalışarak, omuzlarınızı geriye doğru verin. Sırtınızı dik Ardındanda tüm gücünüzü kullanarak dizlerinizle sandalyeye baskı uygulayın.


Sırtınızı duvara dönerek ellerinizle duvara yaslanın. Bu sırada vücudunuzun ve bacaklarınızın hafifçe eğik olmasına özen gösterin. Sırtınızı dimdik tutarak, ellerinizle duvara kuvvet uygulayın. Bu egzersizi tekrarladığınızda zamanla kollarınızın güçkendiğini göreceksiniz.


Ayaklarınızın altından geçirdiğiniz şal yada ipi ellerinizle sımsıkı tutun. Sırtınızı duvara yaslayıp sanki sandalyede oturuyormuş gibi bir pozisyon alın. Dirseklerinizi de vücudunuza da 90 derecelik açı yapmasına özen gösterin ve şala - ipe rağmen kollarınızı yukarı doğru kaldırmaya çalışın. Bu egzersiz hem pazularınızı hem de bacaklarınızı çalıştırır.

mynet
Başlık: Hileli Gıdalara Dikkat
Gönderen: Tuğra - 15 Mayıs 2008, 12:05:34
Kiremitten kırmızı biber,Pamuk yağından zeytin yağı, soya fasulyesinden fıstık yapıldığı bildirildi.
 
Gaziantep İl Tarım Müdürlüğü Gıda Kontrol Şube Müdürü Sait Demirkıran, açıkta ve tezgah altında satılan pek çok üründe hileyle karşılaşıldığını belirterek, "Vatandaşlarımız alışveriş yaparken üretim izni olan paketli ürünleri tercih etmeli" dedi.
 

Demirkıran, yaptığı açıklamada, yaptıkları denetimlerde; özellikle açıkta satılan, paketlenmemiş ve üretim izni olmayan pek çok üründe hile olduğunu tespit ettiklerini belirtti. Glikozla bal aromasının karıştırılıp vatandaşlara bal olarak satıldığını belirlediklerini ifade eden Demirkıran, "Sahte bal diye nitelendirdiğimiz bu balın rengi biraz daha açıktır, normal balın kokusu yoktur. Normal balın kıvamı biraz daha katıdır" dedi.
 

Sait Demirkıran, geçen yıl 5 ton ve bu yıl 1 ton sahte bal yakaladıklarını da bildirdi. Farklı sektörlerde kullanılan toz Antep fıstığı, toz fındık, toz yer fıstığı gibi ürünlerde de hileyle karşılaşıldığını, bunlardan rengine göre leblebi tozuna tuz, fıstık tozuna bezelye, bazı ürünlere ise kireç tozu ve boya maddeleri karıştırıldığını kaydeden Demir, vatandaşların hileli olduğundan şüphelendikleri bu gibi toz ürünlerin yerine fıstık, fındık ve yer fıstığını evlerinde ezerek toz haline getirebileceklerini ifade etti.
 

Demirkıran, "Yoğurtta, zeytinyağında ve kırmızıbiberde de çeşitli hilelerle karşılaşılabiliyor. Örneğin yoğurdu daha katı hale getirmek için büyükbaş hayvanların yağından elde edilen toz halindeki jelatin kullanılabiliyor. Vatandaşlara da bu yoğurtlar köy yoğurdu diye satılıyor. Köylerden sütler alınarak merdiven altı işletmelerde bunlar yoğurt haline getiriliyor" görüşünü aktardı.
 

Zeytinyağına ise pamuk yağı karıştırılabildiğini, bu ürünlerdeki yağ asitlerinin normal zeytinyağından farklı çıktığını anlatan Demirkıran, fiyatı çok düşük olan zeytin yağından şüphelenmek gerektiğine işaret etti. Kırmızı biberin içinde de tuz, tohum, boya maddeleri ve kiremit tozu karıştırıldığını belirten Demirkıran, bu tür ürünleri yakaladıkları zaman imha ettiklerini kaydetti.
 

Demirkıran, şu uyarılarda bulundu: "Vatandaşımız, piyasada üretim izni olan ve paketli ürünleri tercih etmeli. Açık ve paketsiz olan ürünlerde çok daha fazla sahtekarlık ve hileyle karşılaşılabiliyor. Halkımız yaptığı alışverişlerde bilinçli olmalı. Nerede ne hile olabileceğini az çok görebilmeli. Tezgah altında satılan ürünler alınmamalı. Vatandaşlarımız karşılaştıkları herhangi bir olumsuzlukta ise bize başvurmalı. Promosyonlar hariç çok düşük fiyatlı ürünler tercih edilmemeli."
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: turab - 15 Mayıs 2008, 12:25:43
faydalı bilgiler için teşekkürler :)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Miftahulkuluub - 15 Mayıs 2008, 12:58:48
Çok teşekkürler maaşAllah sizde bilgiler yok yok
Tuğra kardeşimiz maşAllah forumumuzun sağlık bakanı

Sadakat Polikliniği açsak kendisini administrator yapardık heralde. :)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Himmet - 15 Mayıs 2008, 20:37:35
Artık gidip bir dağ başında yaşamaya karar verdim.Kendi gıdamı kendim üretmek istiyorum.
Ne yiyeceğimizi şaşırdık.Kurban eti dahi olsa kesinlikle et tüketemiyorum.Neticede hangi koşullarda yetiştirildiğini bilmiyoruz.Yumurta eğer memleketten gelirse ve üretenden eminsem gönül rahatlığı ile yiyebiliyorum.Kendimiz için neyse ama bu koşullarda sağlıklı bir nesile nasıl sahip olabiliriz bilmiyorum.En çok sevdiğimiz, doğup büyüdüğümüz İstanbul'umuzdan gitgide soğumaya başladım.Cadde üzerindeki evlerde büyüyen çocuklarda Allah muhafaza buyursun bazı önemli hastalıkların görülme olasılığı çok daha fazla olduğu söyleniyor.Oyun alanları yok denecek kadar az.Henüz ruhları bile verilmeden bir sürü zehirli madde ile büyüyorlar.Ne yapsın bu çocuklar?
Büyük şehirlerde çocuk sahibi olmanın çok mesuliyetli olduğunu düşünüyorum.Emanete ihanet etmek gibi geliyor.

Alıntı
Ben teşekkür ederim,umarım forumdaki kardeşlerimizin işine yarıyordur. 

Yaramaz olurmu kardeşim.Bu sayede paranoyalarımız artıyor..  e56))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Himmet - 17 Mayıs 2008, 13:20:03
Ömrü veren elbette hz.Allahdır.Ama ömrümüz olduğu sürece sağlıklı beslenirsek fena olmazdır herhalde. :)

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş.Bir kere ağzımız yandı herşeyden şüphelenmek durumundayız.Sonuç nesebe dayanıyorsa yediğimizden ve içtiğimizden mesulüz demektir kardeşim.. e56))
Başlık: Şifalı Bitkiler Hakkında Bilmediklerimiz
Gönderen: Tuğra - 17 Mayıs 2008, 22:43:17
1) Bitkileri ıhlamur gibi kaynatıp balla tatlandırarak içiniz. Fokur fokur uzun süre kaynatmayınız. Sıcak suda akşamdan sabaha kadar bekletin, sıcak-soğuk tavsiyeye göre içiniz.

2) Devamlı kullandığınız marul, soğan, roka, ceviz vs. gıdaların yan tesirine ve telafilerini gözönünde bulundurun, çok önemlidir.

3) Bitkilerle tedavi, yan tesirini ve telâfisini bilince çok yönlü ve ucuz tedavi şeklidir. Yalnız uzun süre kullanmak gerekebilir.

4) Usaresi (özü) acı olan bitkiler şifalıdır.

5) Usaresi (özü) ekşi olan bitkiler (limon gibi) kabızlık yapıcı ve kan temizleyicidir.

6) Çoğu bitki ve meyvelerin yan tesirini yine aynı bitkinin kendisinin başka yeriyle telâfisi Allah'ın (cc) kudret ve azametinin bir delilidir. Sineğin bir kanadı zehir, diğer kanadı panzehir, fındık sivilce ve kaşıntı yapıyor, yaprağı önlüyor, kayısı ishal yapıyor, çekirdeğinin içi ishali önlüyor.

7) Meyvelerin (Kayısı, incir, şeftali gibi) hazmı kolaylaştırma etkisi, kuru bitkilerden daha fazladır.

8) Bir bitki içilerek bir hastalığı tedavi ediyorsa, sürülerek de aynı hastalığa faydası vardır. Bir bitki sürülerek bir hastalığı tedavi ediyorsa, içten (yenerek-içerek) aynı bitkiyle tedaviyi de uygulamak gerekir. (Sarımsak yağı romatizmaya faydalıdır, sarımsak yemek daha çok faydalıdır.) Bazı zehirli bitkilerin yenmesi zararlıdır.

9) Nohut, mercimek, fasulye, pirinç, gibi baklagillerin suları iyi temizleyicidir. Islatılıp bekletildikten sonra çamaşır makinasına konursa bu sular beyazlatıcı görevi yapar. Sirke çamaşır makinasına yıkama esnasında konursa çamaşırları dezenfekte eder.

10) Eğer bitkiyi kendiniz topladınızsa, mutlaka gölgede kurutun.

11) Çoğu yaş bitkiler kurusundan daha tesirlidir.

12) Kitabı okuyup da, şu hastalığa şu, şu bitki iyi geliyor diye not alıp 10-20 çeşit bitkiyi karıştırıp kafanıza göre terkip yapmayın, çünkü karışım çoğaldıkça, bitkilerin tesir gücü azalıyor ya da kayboluyor. Bitkilere şifayı veren, bitkilerde mevcut olan kimyasal elementlerdir, bunlar birbiriyle fazla tepkimeye girince farklı bir kimyasal bağ oluşuyor.

13) Tedaviyi, iyi bildiğiniz, severek yiyip içtiğiniz, evinizde ve manavda bulunan temel meyve, hububat ve sebzelerle uygulayın. Eğer dikkatlice bunları incelerseniz çoğu hastalıklar şifa olarak, salata olarak yediğimiz bitkilerle tedavi edilebilir, biz size sadece yol gösterdik. Un var, şeker var, helva yapmasını tarif ettik.

14) Bir bitki ya da meyve size dukunuyorsa, çok da seviyorsanız, mutlaka telâfısiyle beraber kullanın. Atin Ölümü arpadan olsun zihniyetinden vazgeçin.

15) Bal, çörek otu, misvak, incir, hurma, sarmısak gibi tıbbı nebevide tavsiye edilen bölümleri iyi okuyun ve yerken "Resûlullah (sav) Efendimiz tavsiye ettiği için yiyorum" diye yiyin. Bunlar, tabiplerin tabibi Efendimiz (sav) tarafından seçilmiş çok yönlü şifa verici, Allah'ın kullarına ihsan ettiği nimetlerdir. Hem şifa, hem gıda, hem sünnet sevabı kazanmak için buyrun afiyet olsun.

16) Her işte olduğu gibi bitkilerle tedavide de "amellerin hayırlısı orta olandır", "amellerin hayırlısı az ve devamlı olanıdır" hadislerinin ışığı altında az fakat uzun süre kullanımı tercih edin. Ne olacaksa olsun deyip çok kısa sürede çok fazla tedavi uygulamak beden makinasının sistemini bozar. "Kütük gibi kısa ve kalın olmak yerine, ince ve uzun olmak daha iyidir."

17) Önce hastalığınızın mahrecini, nereden kaynaklandığını iyi tespit edin. Ondan sonra ona uygun bitkiyi deneyip tedaviye devam edin.

18) Batı'da doktorlar tarafından önce bitkisel tedavi tavsiye edildiğini, bir gün tüm dünyada bu sisteme geçileceği gerçeğini aklınızda bulundurun.

19) Bitkilerle ilgili Hadis-i Şeriflere uydurma diyenlere, Resûlullah (sav) Efendimizin insan olduğunu, onun da bedeni olduğunu, yiyip-içtiğini ve irtihal ettiğini hatırlatın.

20) Baldıran gibi zehirli otlardan uzak durun, çocuklarınıza zehirli olduğunu tembih edin, köylerde birçok çocuk bu otu yediğinden Ölmüştür. Socrates hakkında verilen idam cezası, baldıran içirilerek infaz edilmiştir.

21) Bazı kitaplarda, Batı'dan direkt tercüme olduğu için bitkilerin alkolde bekletilip içilmesi önerilmektedir. Alkolün çözücü özelliği olduğundan mıdır? Yoksa haramı şifa kabında sunup içirmek için midir bilemiyoruz. "Alkol, bitkinin olan şifasını da alır, içene sarhoşluk kalır."

22) Allah (cc), şifa verdiği hastalığın sırrını bitkide belirtmiştir. Bu bazısında çok bariz (ceviz beyin şeklinde), bazısında rumuzlu, (dulavrat otu pıtrağı sakal bölünmesine karşı) bazen de tadında, kokusunda veya renginde (san olgun salatalık sanlığa karşı) hastalığın şifası gizlidir. Rabbim kâinatı zaten Kitabullah olarak yaratmış. Kuran-ı Kerim'de de "Siz, hiç göğe, deveye bakmaz mısınız; nasıl yaratıldı?" diye bize kâinatı ibret nazarıyla incelememiz emredilmiştir. İbrahim (as), Halik-ı Zülcelâli, Kitabullah olan kâinatı incelerken bulmamış mıydı?

23) Bu bağlamda bütün diken familyaları (türleri) ucu sivri, iğne gibi olduğundan, tıkanıklık çözücü, idrar söktürücü ve özellikle karaciğer tıkanıklıklarını çözücü, karaciğeri güçlendirici diyebiliriz.

24) Özellikle yabani hayvanlar Allah'ın (cc) ilhamı ile (iç güdüleriyle) hastalandıklarında kendileri hastalıklarına deva olan otu bulurlar. Yılan, kış uykusundan uyanınca, rezeneye gözlerini sürter. Ehilleşmiş hayvanlarda bu içgüdü körelmiştir. Allah (cc), ehilleşmiş hayvanın sorumluluğunu da sahibi olan insana yüklemiştir. Yabani hayvanlar takip edilerek (ciddi bir çalışma ile) otların şifası tespit edilebilir.

25) İçinde sümüksü madde bulunan bitkiler, (ıhlamur, keten tohumu, sinirli ot gibi) yara, iltihap üzerine etkilidir. Cilt temizleme Özelliğine sahiptir.

26) Bütün ağaç sakızlarının yara iyileştirici özelliği vardır.

27) Bitkilerden yeme-içme, pansuman dışında, aynı şifayı el-ayak şifalı suda yarım-1 saat bekletilerek istifade edilebilir. Çünkü parmak aralarından vücuda sirayet eder.

28) Şifalı bitkilerle hayvan hastalıkları da tedavi edilebilir. Hayvanın sevdikleri lahana-kekik-yonca-kabak, palamut vs. direkt yedirilir. Yemedikleri mürver-civanperçemi vs. yeme karıştırılıp yedirilir.

29) Anne sütünü arttıran anason-mürver-lahana- rezene vs. gıdalar, hayvanın sütünü de arttırır. Süt artırmak için her yola başvuran yem fabrikalarının dikkatine arz olunur. Anason, hayvanda, (cola gibi) alışkanlık da yapabilir. Aynı zamanda yerne rayiha (aroma) katar. Hayvanın hazım ve gaz gibi problemlerini de halleder.

30) Bebeklerin tedavisinde, anneye rahatsızlığı gideren gıdalar yedirilir. Anne sütünden çocuğa bu şifa geçer. Meselâ bebelerde sık sık görülen sarılık vakasında anne san salatalık rendesiyle bal karışımını bol bol yer, bebeye de az yedirir. Biz buna şifa içinde şifa metodu ismini uygun gördük.

 Kaynak : Şifalı Bitkiler ve Emraz

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 20 Mayıs 2008, 00:58:21
Çatlakları suyla yenin     

Deri çatlaklarının önüne geçmek için, düzgün beslenin, bol su için ve spor yapın. Kadınların pek çoğunda görülen deri çatlakları cildin aşırı gerilime maruz kalması ile oluşuyor. Sıvı alımı deri çatlaklarında önemli bir yere sahiptir.

Çünkü vücuda giren su miktarı az olduğunda cildin elastikiyeti azalır ve çatlaklar daha kolay oluşur. Aksine, sıvı miktarı yeterli olan cilt gerilmeye karşı daha dayanıklı hale gelir.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 20 Mayıs 2008, 01:43:51
Teşekkürler İsra,çok doğru bir tespit.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Himmet - 20 Mayıs 2008, 21:42:16
Alıntı
20) Baldıran gibi zehirli otlardan uzak durun, çocuklarınıza zehirli olduğunu tembih edin, köylerde birçok çocuk bu otu yediğinden Ölmüştür. Socrates hakkında verilen idam cezası, baldıran içirilerek infaz edilmiştir.
Baldıran (Baldırgan) Otu

(http://img356.imageshack.us/img356/6111/baldran2ac6.jpg)

(http://img122.imageshack.us/img122/5809/baldiranotuyv9.jpg)

Küçük yerlerdede bu tür sorunlar var.Ayrıca çocukların yılan, akrep ve gelincik gibi zehirli hayvanatla karşılaşmalarıda mümkün.
Allah muhafaza buyursun... e44))
Başlık: Açık süt mü, şişe sütü mü, kutu sütü mü içmeli?
Gönderen: Tuğra - 28 Mayıs 2008, 12:23:03
Amin.
...........................
Açık süt mü, şişe sütü mü, kutu sütü mü içmeli? 

Bizim çocukluğumuzda, bırakın ‘kutu sütlerini' ‘şişe sütü' bile  icat edilmemişti. Sütü de bir çok başka şeyi de, meselâ yoğurdu… hatta balığı bile kapıdan geçen seyyar satıcılardan alırdık.
 
Sütçüler genellikle atlarının iki tarafına astıkları güğümlerle satış yaparlardı. Kupa şeklinde galvanizli tenekeden değişik boylarda ölçekleri olurdu; biz evden tencere ile gider annemizin istediği kadar süt alırdık.
 
Sütü aldıktan sonra onu hemen ocakta kaynayıncaya kadar ısıtmak biz çocukların görevi idi. Ateşteki süt kaynamaya başlayınca da taşmaması için ocağı biraz kısar ve kabaran sütün köpüklerinin üzerine üflerdik. Sonra sütü ateşten indirir ve bir süre beklerdik. Ancak iyice soğuduktan sonra  buzdolabına (demek ki buzdolabı varmış o zaman) koyardık. Sütün üzerinde neredeyse yarım santim kalınlığında kaymak oluşurdu.
 
Devir kutu sütü devri
Zamanımızda en çok tüketilen kutu sütleri. Bunların gazetelerde, televizyonlarda, sinemalarda… her gün her yerde müthiş reklâmları yapılıyor. Ayrıca, bu sütleri öyle eski usul kaynatmaya gerek yok, çünkü bunlar UHT denilen sistemle, yani çok yüksek ısılara maruz bırakılarak, meselâ 135-150 derecede 2-4 saniye tutularak içlerindeki tüm mikroplar öldürülüyor. Bu sütler kutuları açılmadığı taktirde 4 ay bozulmadan kalabiliyorlar.
 
Ağzı kapalı günlük şişe sütlerine gelince. Bunlar pastörizasyon denilen bir yöntemle, meselâ 72 derecede 15 saniye tutularak mikroptan arındırılıyor. Şişe sütlerini hem her markette ve her zaman bulmak mümkün değil ve hem de bunların ömürleri kutu sütüne göre çok kısa; ancak 3 gün.
 
Günümüzde büyük şehirlerde artık açık süt veya çiğ süt bulmak neredeyse imkânsız. Satılsa da alan da olmaz herhâlde, çünkü bunların ‘hastalık yapan mikrop saçtıklarına' dair müthiş bir negatif propaganda var. Tabii bir de günümüz insanının, kapıdan sütçünün geçmesini bekleyecek… sütü alıp ocakta ısıtacak zamanı ve sabrının olmadığını da hesaba katmak lâzım.

İŞİN PÜF NOKTASI NEREDE?
Sütün içilmeden ve değişik şekillerde kullanılmadan önce yüksek ısılara tabi tutulmasının sebebi, içinde bulunabilecek zararlı mikropların öldürülmesi; başka bir deyişle sütün ‘kesilmesinin' önlenmesidir.
 
İşin püf noktası da burada zaten. Sütte hastalık yapabilen mikroplar bulunabildiği gibi, probiyotikler de denen vücut için faydalı ‘dost mikroplar' da bulunuyor. Bunlar, bırakın hastalık yapmayı, tam aksine sağlıklı yaşayabilmemiz için mutlaka gerekli olan mikroplar. Bağırsaklarımızdaki mikropların yüzde 85' inin bu dost mikroplardan oluştuğunu ve bunların hastalık yapıcı olanlarının üremelerini önlediklerini de belirtelim ki, mesele daha iyi anlaşılsın.
 
İşte, bu ısıtma işlemi sırasında da zararlı mikroplarla beraber ‘sütü süt yapan', onu asıl faydalı kılan probiyotikler ve bunların ürettikleri enzimler ve vitaminler de istenmeden tahrip oluyor.
 
Isıtma yöntemleri içinde sağlığımız açısından en iyisi bizim çocukken yaptığımız ‘süt pişirme' işlemi, yani sütün bir taşım kaynatılması. Pastörizasyon ve özellikle de UHT denilen yöntem ise ‘iyi-kötü-çirkin tüm mikropları' öldürdüğü için sütü süt olmaktan çıkarıyor. Çünkü, süt içinde bulunan probiyotikler sebebiyle çok faydalı bir içecek, onları yok ettiniz mi inek sütünün sinek sütünden bir farkı kalmıyor.

Gelelim neticeye
Varsa ve güveniyorsanız daima açık sütü tercih edin, yoksa şişe sütü, o da yoksa kutu sütü alın.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi
 mynet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 28 Mayıs 2008, 13:38:19
Limon hastalıklara birebir!

Limon C vitamini başta olmak üzere A ve B vitaminleri açısından zengin bir besindir. Meyvenin içinde beyaz tohumları (çekirdekleri) yer alır. Bu tohumların biçimi oval ve bir ucu sivridir. Limon meyvesinin sıkılmasıyla elde edilen suyu, bazı çorba, yemek ve salatalara katılır. Limonatası yapılıp serinletici olarak içilir. Kimi sebze yemekleri ve reçeller yapılırken kararmamaları için içine limon suyu eklenir. Limon kabuğundan elde edilen esans, kozmetik maddeleri ve içki yapımında kullanılır.

LİMONUN FAYDALARI

Vücuda güç verir. İştah açıcıdır. Sindirimi kolaylaştırır ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir. İdrar söktürücüdür. Damar sertliğini ve tıkanıklığını önler. Kanı temizler ve kan dolaşımını kolaylaştırır. Soğuk algınlığı, nezle, grip ve öksürük şikâyetlerini azaltır. Mikrop öldürücüdür. Besin zehirlenmelerinde ve böcek ısırıklarında yararlıdır. Rahatlatıcı etkisi ile vücuttaki ağrıları hafifletir, ateşi ve tansiyonu düşürür. Mide bulantısını ve baş dönmesini giderir. Kansızlığa karşı etkilidir. Diş ve dişetlerini kuvvetlendirir ve dişleri beyazlatır. Sivilceleri ve nasırı azaltır.

LİMON NASIL KULLANILIR?

Daha çok Limonun suyu salata ve yemeklerde kullanılır. Ayrıca çiçeklerinden, kabuklarından ve yapraklarından da faydalanılır. Kabukları haşlanıp suyu içilirse vücudu kuvvetlendirir ve vücuttaki kurtları dökmeye yardımcı olur. Limon suyu ile gargara yapılırsa ağız, boğaz ve bademcik iltihaplarına iyi gelir. Limon, kabuklarıyla birlikte banyo suyuna sıkılıp bu su ile banyo yapılırsa kan dolaşımını hızlandırır ve cildi canlandırır.

hurhaber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 29 Mayıs 2008, 14:06:19
Aspirin'den 10 kat daha güçlü ağrı kesici meyve!

Yaz aylarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olan kirazın güçlü bir ağrı kesici olduğu belirtildi. 20 kirazda 12- 25 miligram arası antosiyanin maddesi bulunuyor ve bu maddenin ağrı kesici etkisi Aspirin'den on kat daha fazla. Dr. Mustafa Şahin kirazın kolesterolü ve kan şekerini düşürdüğünü kabızlığı da giderdiğini vurguladı.

Şahin, kirazda bulunan flavanoidlerin vücuttaki zehri temizlediğini ve antioksidan etki yaptığını kaydetti. Kirazın nikotinin vücuttan atılmasına yardımcı olduğunu bildiren Şahin, "Böbreklerin taş ve kum yapmasını önler ve varsa zamanla döker. Safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olur. Ayrıca yüzde oluşan sivilcelerin giderilmesini sağlamaktadır" dedi.

Haber7
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: turab - 30 Mayıs 2008, 10:49:26
Karpuzun faydaları...


Yaz sıcağında en lezzetli serinleme yollarından biri olan karpuzun; kanser türlerine karşı etkisinin yanısıra kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine de yardımcı olduğu bildirildi.

Karpuzun, bol miktarda C vitamini ve antioksidan özelliği ile çeşitli kanser türlerine karşı etkili olan Beta karoten içerdiğini belirten uzmanlar, içerdiği yüksek potasyumun da kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olduğunu vurguladı.

Uzmanlar, aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğundan bağırsak hareketlerini düzenleyen ve bağırsak kanserini önlemede rol oynayan karpuzun çekirdeklerinin de, içinde bulunan Cucurbocitrin adlı madde ile kan basıncını düşürmeye ve böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı olduğunu kaydetti.

Karpuz nasıl seçilmeli?
Uzmanlar, yağ ve kolestrol içermediğinden ve kalorisi de düşük olduğundan yaz aylarında yapılan diyetlerde özel bir yeri bulunan karpuzun tüketilmesi için olgunlaşmış olmasına özen gösterilmesi gerektiğini bildirdi.

Tatlı ve sulu, olgun bir karpuz seçmek için kabuğunun renginin parlak değil, mat olmasına ve tırnağınızla hafifçe kazıdığınızda yeşil kısmının kolayca çıkmasına, toprağa oturan kısmının renginin açık sarı olmasına, beyaz veya yeşil olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, eğer kesmece karpuz alacaksanız içinin renginin parlak kırmızı, çekirdeklerinin de koyu kahverengi veya siyah renkte olmasına dikkat edilmesini istedi.
 


Kaynak : İHA
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 05 Haziran 2008, 01:28:27
Teşekkürler turab,

Neden bazıları şekerli gıdalara düşkün?

Bazı kişilerin şekerli gıdalara fazla düşkün olmasının “boğaza düşkünlükten” değil, bir genden kaynaklanabileceği belirtildi.

Kanada’daki Toronto Üniversitesi Beslenme Bilimi Bölümünden araştırmacılar, hücrelere glikozun alımını denetleyen GLUT2 geninin bazı kişilerin şekerli gıdalara diğerlerinden daha fazla düşkün olmasına neden olabileceğini belirtti.

Biri obezite belirtileri gösteren orta yaşlılardan, diğeri obezite belirtileri göstermeyen erişkin gençlerden oluşan 2 gruptan kan örneği alındı ve bu kişilerin DNA’ları incelendi. Araştırmacılar, 2 grubun genetik yapısını ve beslenme alışkanlıklarını da karşılaştırdı.

Sonuç olarak, şekerli gıdalara daha düşkün olan kişilerde, kilosu ne olursa olsun, GLUT2 geninin değişime uğramış olduğu görüldü.

Araştırma, “Physiological Genomics” dergisinde yayımlandı.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 05 Haziran 2008, 01:31:18
Sağlığınız için sıvı yağı bir kez kullanın

Evlerde yapılan kızartmalarda kullanılan sıvı yağın, birden fazla kullanımının riskli olduğu bildirildi.

Çukurova Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cahide Yağmur, yağda kızartmayı beslenmede çok fazla önermediklerini, ancak yapılması durumunda yağın kullanımına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Kızartmalarda aynı yağın birden fazla kullanımının bazı sağlık sorunları doğurabileceğini belirten Yağmur, şunları kaydetti:

''''Evlerde yapılan kızartmalarda yağın 2-3 kere kullanılması durumunda sağlık riski ile karşılaşılmayacağı gibi yanlış bir kanı var. Oysa, kızartmaya koyduğunuz yağ ısındığı zaman kimyasal yapısında değişiklik başlar. Isınmayla başlayan bu değişim, ısı bittiği zaman ve bekleme dönemlerinde de sürer. Yağın, ilk kullanımından sonra oksidasyon dediğimiz değişim kendi içinde devam eder. Dolayısıyla değişen yapı, ortaya çıkan toksik maddelerin miktarını artırır. Tekrar ısı ise toksik madde oluşumunu daha da hızlandırır. Her bekleme ve ısınma dönemlerinde değişim artarak devam eder.''''

Bekleme süresinde ortaya çıkan toksik maddelerin kanserojen etkiye sahip olabileceğini belirten Yağmur, bu yağların kullanımıyla yiyeceklere geçen bu özelliklerin, tüketim sırasında ise vücuda alındığını söyledi.

Yağdaki toksiklerin vücutta hücre ve DNA yapısına etki edebileceğinin altını çizen Yağmur, ''''İkinci kez kullanılan kızartma yağının kimyasal yapısı bozulur ve toksikler kanserojen maddelerin oluşumu hızlanır. Aynı zamanda yemeğin tezzet ve rengini de bozar'''' dedi.

-YAĞI AZ KULLANIN-

Yağmur, yağın kızartmada bir kez kullanımının dışında az kullanılmasının da önem taşıdığına işaret etti.

Yağmur, ''''Kızartma yapımı sırasında tavaya gereğinden fazla yağ konuyor. Tavaya, kızarttığınız yiyeceğin içine girebileceği kadar yağ aktarılması yemeğin pişirimi için yeterlidir. Az yağ kullanıldığı için tasarruf da sağlanmış olur'''' dedi.

afiyetle.com
Başlık: Çörek otunun şifasını biliyor musunuz?
Gönderen: Ber-ceste - 10 Haziran 2008, 12:10:59
(http://www.kadincakararinca.com/resimler/haberler/2695.jpg)

Ülkemizde ve Ortadoğu’da alternatif tıbbın gözdelerinden çörekotunun, tedavisi en zor kanser çeşidi olan pankreas kanseri için umut olabileceği belirtildi. Hz. Peygamber’in S.A.V. “Şu kara tane de, ölümden başka her derde çare vardır” dediği çörekotu yağında etkin olarak bulunan thymoquinone’in, kanserli pankreas hücrelerinin üremesini durdurduğu ve programlanmış hücre ölümlerini hızlandırarak bu hücreleri yok ettiği ortaya çıktı.

Araştırma henüz daha başında olsa da, sonuçlar thymoquinone’in, ameliyat ve kemoterapi geçirmiş ve kanser riski yüksek hastalarda koruyucu olabileceğini de gösterdi. Philadelphia’daki Jefferson Üniversitesi Kimmel Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Hwyda Arafat’a göre, çörekotu yağı, bağışıklık ve iltihap gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilir.


En ölümcül 4. kanser türü

Arafat ve ekibi thymoquinone eklenen kanserli insan pankreas hücrelerinin yüzde 80’inin öldürdüğünü bulguladı. Etkin maddenin, P53, Bax, bcl-2 ve p21 gibi önemli genleri etkileyerek, programlı hücre ölümünü hızlandırdığı açıklandı.

Araştırmacılar çörekotunun, tümör önleyici p53’ün ve hücre ölümünden sorumlu Bax’ın etkisini artırırken, ölümü engelleyici bcl-2’nin etkisini azalttığını ortaya çıkardı. Hücre fazlarının ayarlayan p21 geninin de etkisinin katlanması da çörekotunun ortaya konan diğer etkilerinden.

Dr. Arafat ve ekibi, thymoquinone’in kanserli pankreas hücrelerin DNA’sını etkileyerek “epigenetik” değişikliklere neden olduğunu gösterdi. Bu değişiklikler, DNA yapısına (histon adı verilen protein bloğuna), asetil gruplar eklenmesini ihtiva ediyor. Bu “asetilizasyonun” genlerin okunması ve proteinlere dönüşümünde önemli bir rol oynadığı düşünülüyor.

Dr. Arafat’ın araştırması, çörekotunun etkin maddesi thymoquinone’un kanserli pankreas hücrelerine eklenmesiyle, gelişmeyi ve aktiviteyi yavaşlatan HDAC adı verilen enzimleri yavaşlattığını da gösterdi. Bu enzimler, histon proteinlerinden asetil gruplarını çıkararak gen kopyalanmasını durduruyor. Dr. Arafat, HDAC engelleyicilerinin histon deasetilizayonunu durduran yeni nesil ilaçlar arasında olduğunu ve kanser, sinirdokusu bozumu gibi hastalıklarının tedavisinde kullanılabileceğini düşünüldüğünün altını çizdi. Arafat, Thymoquinone’in HDAC engelleyicisi olduğunu keşfetmenin, “kendisi için çok anlamlı ve heyecanlı” olduğunu da kaydetti.

Dünyada kanser ölümleri sıralamasında dördüncü sırada gelen Pankreas kanseri her sene yaklaşık 34 bin cana mal oluyor. Hastalık ancak yayıldıktan sonra teşhis edilebildiğinden, hastaların sadece yüzde 4’ünün tanı konulduktan 5 sene sonra yaşayabiliyor.

Time Türk
Başlık: Kuru Meyveleri Tüketmekten Korkmayın
Gönderen: Tuğra - 10 Haziran 2008, 13:58:51
Meyveler insanlara sunulan en değerli gıdalardan birisidir. Sağlık açısından kuru meyveler de son derece önemlidir. Buna göre kuru meyveler vücudumuzu öncellikle serbest radikaller karşı koruyorlar. Besinlerin antioksidan içeriklerini incelemek için yapılan ORAC (Oxygen Radical Absorbance Capacity) analizine göre kuru meyvelerin antioksidan potansiyeli çok yüksektir. Kuru meyveler, yaş meyvenin içerdikleri % 80- 95 oranındaki suyun % 10- 20 oranlarına düşürülmesi ile elde edilirler. Bu 'kurutma' işlemi sonrası, C vitamini dışında bütün mineraller korunmaktadır.
 
Kuru Üzüm: Karbonhidrat içeriği dolayısıyla iyi bir enerji kaynağıdır. Kuru üzüm A, B1, B2, C vitaminlerini ve çok çeşitli mineraller (demir, çinko, potasyum, magnezyum, fosfor) içerdiğinden dolayı iyi bir besin, faydalı bir ilaçtır. Özelikle bedensel gelişimde etkilidir. Kuru üzümün idrar arttırıcı, müshil etkilerinden dolayı sindirim problemi yaşayan bireylerde kullanımı oldukça yararlıdır. Ayrıca ülkemizde özellikle kadınlarda görülen kansızlık sorununa karşı koruyucu bir besindir. Kuru üzümün içindeki demir vücutta kolayca emilebilmektedir ve günlük demir ihtiyacının yaklaşık % 35’ i karşılanabilmektedir. Ayrıca böbrek ve karaciğer hastalıklarında da yararlı olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur. İçeriğindeki B vitaminlerinden dolayı unutkanlığa da iyi gelmektedir.

Kuru kayısı: Besleyici ve potasyum açısından çok zengindir. Sindirim sorunlarına iyi gelir. Beyinin düzenli çalışmasını sağlar, stresi azaltır ve kansızlığı önler. Özelikle kükürt içermeyen sadece güneş ışığında kurutulmuş olan “gün kurusu” kayısılar kansızlık için birebirdir.  İçerdiği A vitamini cilt bozukluklarını önler. Büyümeye yardımcıdır, görme fonksiyonlarını güçlendirir, bağışıklık sistemini korur. Potasyum başta kalp kasları tüm kasların ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlar. Lifli besinlerin kan şekerinin dengeli yükselmesini sağladıkları, zararlı maddelerin bağırsakta kalma süresini kısalttıkları için kanserden korunmada faydalı oldukları saptanmıştır. Dolayısıyla lifli bir besin olan kayısı günlük beslenmemizde mutlaka yer alması gereken önemli bir besindir.

Kuru erik: Bol miktarda B1, B2, B3, B6, A, C ve E vitamini içerir. Kanser ve yaşlanmaya karşı koruyucu etkisi en yüksek olan meyve kuru eriktir. İçerdiği zengin potasyum ve magnezyum mineralleri nedeniyle, tansiyon, karaciğer, kalp, böbrek ve romatizma hastaları ile tuzsuz diyet yapanlara önerilir. Mürdüm eriğinin bağırsakları çalıştırıcı etkisi bilinmektedir. Güçlü antioksidanları ile kalp hastalıklarına yakalanma ve kriz riskini azaltıcı etkisi bulunmaktadır. 

Kuru incir: İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir. 100 gr. kuru incir yenilirse vücudun günlük gereksinimlerinden kalsiyumun %17'si, demir ve magnezyumun %30'u, fosforun %20'si, B1 vitamininin %5'i ve B2 vitamininin %4'ü karşılanmış olur. İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar. Sindirimi kolaylaştırır ve vücudumuzu bakterilere karşı koruyucu etkisi vardır. Yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişler üzerinde koruyucu etkileri vardır: incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir.

Kuru Dut: Kalsiyum, demir, B1, B2 ve C vitamini yönünden zengin olan dutun birçok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Vücut doku ve hücrelerinin yenilenmesinde, su dengesinin korunmasında, hormon, enzim üretiminde, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir. Beyaz dut ateş düşürücü ve idrar söktürücü (diüretik) etkiye sahiptir. Karaduttan elde edilen şurubun ise ağız ve boğaz hastalıklarında olumlu etkiye sahip olduğu bilinmektedir.

Hurma: İnsanoğlunun yetiştirdiği en eski bitki çeşitlerinden biridir. Hurmanın içerdiği demir, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobin sentezini kontrol eder ve özellikle hamilelikte kansızlığın engellenmesini ve bebeğin gelişimi için hayati önem taşıyan kandaki alyuvarlar dengesinin uygun hale gelmesini sağlar. Hurmada bulunan kalsiyum ve fosfat ise, iskelet oluşumu ve vücudun kemik yapısının dengelenmesi için çok önemli elementlerdir. Bilim adamları, düzenli yenilmesi halinde kalp ve damar hastalıkları riskini azaltan bu meyvelerin içindeki yararlı maddelerin daha çok kabuklarında bulunduğunu kaydettiler.

Yaban mersini: Yaban mersininin kansere karşı vücudu koruyan enzimleri aktif hale getirmektedir. Kan şekerini düşürüp bağırsak metabolizmasını düzenlemektedir. Kalp krizi riskini azalttığı, göz yorgunluğunu giderdiği, şeker hastalığından kaynaklanan görme bozukluklarını engellediği bildirilmektedir. Yapılan araştırmalarda 100gr yaban mersinin 14gr karbonhidrat, 0,6gr protein, 0,3gr yağ, 13mg C vitamini, 100 IU A vitamini ve 58 kalori içerdiği belirlenmiştir. Sodyum içermeyen, mineral ve vitaminlerce zengin olduğu belirlenen yaban mersininin insan sağlığı açısından çok yararlı olduğu yapılan araştırmalarca ortaya konulmuştur.

sdonmez.com
Başlık: Diş Beyazlatıcılarda Tehlike Sinyali
Gönderen: Tuğra - 10 Haziran 2008, 22:15:40
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sevil Gürgan, diş beyazlatma işleminin diş hekiminin kontrol ve gözetiminde uygulanması durumunda, herhangi bir sorun ortaya çıkmadığını belirterek, ''Ancak, hastaların bu ürünleri evde bilinçsizce kullanması diş ve diş etine zarar verebilir, dişte duyarlılığa neden olabilir'' dedi.

Gürgan, yaptığı açıklamada, diş estetiğinin önem kazanmasıyla beyazlatma yöntemlerinin ön plana çıktığını, tedavi ve kontrol amacıyla diş hekimine gitmeyenlerin bile dişlerini beyazlatmak için kliniklere başvurduklarını söyledi.

Diş beyazlatmanın muayenehane ve kliniklerde diş hekimince ya da diş hekiminin direktifleriyle hasta tarafından evde uygulanabildiğini anlatan Gürgan, hastaların direkt olarak eczanelerden satın aldıkları malzemelerle de bu işlemi kendilerinin yapabildiklerini belirtti.

Diş beyazlatma işleminde, doğal bir ürün olarak vücut tarafından da üretilen ''hidrojen peroksit''in kullanıldığını, dolayısıyla dişlere herhangi bir zarar vermediğini kaydeden Gürgan, ''Beyazlatma işlemi diş hekiminin kontrol ve gözetiminde uygulanırsa, herhangi bir sorun ortaya çıkmaz. Ancak, hastaların bu ürünleri evde bilinçsizce kullanması, diş ve diş etine zarar verebilir, dişte duyarlılığa neden olabilir. Bu nedenle uygulanması gereken doz ve süre diş hekimince önerilmelidir'' uyarılarında bulundu.

Batı ülkelerinde ''raf üstü (OTC)'', Türkiye'de ise eczanelerde satılan beyazlatıcı bant ve kalemler, cilalar, diş macunları ve cikletlerin hastalardan büyük ilgi gördüğünü ifade eden Gürgan, ''Bu ürünler, zayıf beyazlatıcı etki gösteren düşük konsantrasyonda beyazlatıcı ajanlardır. Boyama etkisiyle dişlerin daha beyaz görünmesini sağlayan kimyasallar ve renklenmelerin giderilmesi amacıyla eklenen çeşitli arındırıcılar içerirler. Hastalar, hekimlere danışmadan bu yöntemlere başvurmamalıdırlar'' şeklinde konuştu.

Gürgan, diş hekiminin kontrolünde evde hastanın kendisinin uyguladığı diş beyazlatma işleminin 2-6 haftalık bir süreçte, günde yarım veya bir saat süreyle uygulandığını kaydederek, bazı hastaların duydukları rahatsızlık nedeniyle bu süreci tamamlayamadıklarını anlattı.

Daha kısa süren, hekim kontrolündeki uygulamanın kısa sürede etkili beyazlatma yapması, diş ve diş etindeki duyarlılığı azaltması ve hasta motivasyonunun artırması gibi avantajları olduğunu anlatan Gürgan, ''Günümüzde çok çeşitli diş beyazlatma ürünleri mevcut. Hekimler, hastaları için en uygun olanı seçip uygulayabilirler'' dedi.

LAZERLE BEYAZLATMA

Son yıllarda ışık kaynakları kullanılarak yapılan beyazlatma işlemlerinin büyük ilgi gördüğünü kaydeden Gürgan, bu teknikle diş minesinin herhangi bir zarar görmeden, kontrollü bir sıcaklık artışı elde edilerek dişlerin etkili bir şekilde beyazlatılabildiğini söyledi. Gürgan, bu işlemin daha etkili olmakla birlikte tedavinin daha kısa sürdüğünü bildirdi.

Akla, ''beyazlatılan dişlerin eski haline dönüp dönmeyeceği'' sorusunun gelebildiğini ifade eden Gürgan, bazı hastalarda beyazlatılan dişlerin uzun yıllar değişmeden kaldığını, bazı kişilerde ise geriye dönüş yaşanabildiğini söyledi.

Gürgan, renkli gıdalar, sigara, kahve, çay,alkol ve asitli içeceklerin diş renginde koyulaşmaya neden olduğuna da dikkati çekti.

Realage
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 11 Haziran 2008, 01:07:47
Teşekkürler,ellerinize sağlık
Başlık: Saç dökülmesinin nedenleri neler?
Gönderen: Tuğra - 16 Haziran 2008, 11:14:49
Daha geçen yıla kadar saç dökülme sebepleri olarak genetik faktörler, hormonlar, dış etkenler ve çinko gibi bazı minerallerin eksikliğini sayarken bu sıralamanın içerisine demirin eksikliği de girdi.
 
Aile Hekimliği Uzmanı, Clinica Gayrettepe Tıbbi Direktörü Dr. Eren Eroğlu Mynet okuyucuları için saçların dökülmesine neden olan demir eksikliğini anlattı.
 
KANSIZLIK OLMADAN DA DEMİR EKSİKLİĞİ OLUR

2006 yılında Amerikan Dermatoloji Akademisi Dergisi'nde yayınlanan geniş bir araştırma demir eksikliği olanlarda saç dökülmesinin arttığını; demir depoları doldurulursa dökülen saçların geri çıktığını yada en azından dökülmenin durduğunu işaret ediyordu. Aynı çalışma doktorların kansızlık yok diye demir eksikliğini değerlendirirken başka belirtileri çok dikkate almadıklarını fakat saç dökülmesinin anemi olmadan da görülebildiğini vurgulamaktaydı.. Buna göre biz doktorlar, saç dökülmesinin sebeplerini araştırırken basit bir kan sayımı yapıp eğer kansızlık yoksa, sessiz bir demir eksikliği olabileceğini göz ardı edip saç dökülmesi için bu önemli nedenin varlığını araştırmayı ihmal etmekteyiz.

KONTROLSÜZ DEMİR ALMAYIN

Fakat sakın ola ki bu yazıyı okuyan her saç problemli kendi başına demir almaya kalkışmasın. Çünkü kontrolsüz aşırı demir alımına bağlı demir zehirlenmeleri ve çok ciddi sonuçlar olabileceğini herkesin aklında bulundurması lazım.
 
ÖNEMLİ OLAN FERRİTİN

Kandaki demirin miktarını değerlendirmenin en etkili yolu Ferritin düzeyini ölçmektir. Ferritin, demiri depolama işinde önemli rol oynayan bir proteindir. Kandaki normal seviyesi kadınlarda 10-120 ng/ml erkeklerde ise 30-250 ng/ml olarak kabul edilir. Bu geniş aralık nedeni ile 10-15 ng/ml Ferritin'e normal denilir; fakat bu yanlış bir karardır. Saç dökülmesinin önüne geçebilmek için bu düzeyin en az 50-,70 ng/ml arasında olması gerekir.
 
Yukarda adı geçen çalışmayı yapan araştırmacılar özellikle saç dökülmesi yaşayan kadınlardaki ferritin seviyelerinin diğerlerine göre düşük bulunduğunu; demir eksikliğinin bu kişilerde, genetik olarak var olan saç dökülme riskinin daha kolaylıkla ortaya çıkmasına sebep olduğunu öne sürmektedir.

SAÇ DÖKÜLMESİ VARSA DEMİR BAKILMALI

 Eğer sağlıklı bir kadında saç dökülmesi varsa demir eksikliği de mutlaka araştırılmalıdır. Bilindiği gibi kadınlarda yoğun seyreden adet  nedeniyle sıklıkla demir eksikliği ve anemi görülebilmektedir. Fakat bu tür sebebi olamayacak bir erkekte yada menopoz sonrası bir kadında demir eksikliği tespit edilmişse hangi hastalığın buna sebep olduğu mutlaka araştırılmalıdır. Saç dökülmesi araştırılırken tespit edilen demir eksikliğinin 55-60 yaşında bir erkekte altta yatan nedeni, bağırsak kanseri nedeni ile gizli kan kayıpları olabilir.
 
Dışardan alınacak demir hapları kelliğin ilacı değildir ama gerekli görülen hallerde bu derdin çözümünde önemli katkılar sağlayabilir. Her ne kadar bu haplar, besin destek raflarında reçetesiz olarak satılabiliyorlarsa da bir doktorun tavsiyesi olmadan demir hapı kullanılmamalıdır. Demir açısından zengin mercimek, fasulye, kabuklu deniz ürünleri, ıspanak, kuru üzüm, kuru erik ve kırmızı yağsız et sağlıklı demir kaynakları olarak tüketilmelidir.

mynet
Başlık: Her gün bir avuç böğürtlen
Gönderen: Tuğra - 16 Haziran 2008, 11:17:01
Türkiye'de yaygın olarak doğal ortamda yetişen, ancak uyum çalışmaları sonucu ekim alanları hızla artan böğürtlenin, kansere karşı koruyucu etkisinin yanı sıra kan şekerini de dengelediği, bu nedenle ''günde bir avuç'' tüketilmesi gerektiği bildirildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurgül Türemiş, kozmetikten gıda sanayine kadar çok amaçlı kullanılabilen böğürtlene gösterilen ilginin her geçen yıl daha da arttığını söyledi. Artan talep karşısında Türkiye'deki 17 ayrı yörede, ziraat fakülteleri tarafından uyum çalışmaları yapıldığını belirten Prof. Dr. Türemiş, bunun sonucunda soğuk hava koşullarına sahip yerler dışındaki kesimlerde böğürtlen bahçeleri oluşturularak üretiminin yaygınlaştığını bildirdi.

Böğürtlenin antioksidan ve C vitamini açısından oldukça zengin bir meyve olduğunu ifade eden Prof. Dr. Türemiş, şöyle konuştu:

''Yaptığımız araştırmalarda böğürtlenin, bünyesinde barındırdığı antioksidanlar ve renk veren maddeler nedeniyle bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu saptadık.

Böğürtlen, organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin bir meyve. Özellikle bitkilerde bulunan flavanlar açısından zengin olan böğürtlen, kansere karşı adeta kalkan görevi üstleniyor. Ayrıca kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar için önemli bir şifa kaynağı. Çok sayıda özelliği dolayısıyla günde bir avuç böğürtlen yenmesi, sağlık açısından son derece yararlıdır.''

Prof. Dr. Türemiş, böğürtlenin sindirim sistemi ile kalp damar rahatsızlıklarına iyi geldiğinin bilindiğini, özellikle hasadın başladığı bugünlerde taze ve ucuz bir şekilde tüketilmesinin yararlı olduğunu bildirdi.

mynet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Evfacan - 16 Haziran 2008, 15:13:09
sağlık için esneme)ilk defa duydum :) teşekkürler

aynen...
Başlık: Lezzeti gibi şifası da çok fazla olan meyve;" Dut "
Gönderen: İsra - 25 Haziran 2008, 01:41:08


Aç karnına yenilen beyaz dutun bağırsak kurtlarını düşürdüğü, mide ve bağırsakları rahatlattığı, kara dutun ise ağız ve boğaz iltihaplarına iyi geldiği bildirildi. Beyaz ve kara olan dutun barındırdığı vitamin ve minerallerin yanında mikrop öldürücü özelliğinin bulunduğunu belirten uzmanlar, dutun faydalarını şöyle sıraladı:

Vücuda kuvvet verir, kansızlığa iyi gelir.

Ağız, bademcik ve boğaz iltihabı, diş eti hastalıkları ve öksürüğe karşı faydalıdır.

Ateş düşürür.

Karaciğeri kuvvetlendirir.

Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardım eder.

Özellikle yemekle birlikte yenildiğinde hazmı kolaylaştırır.

Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak kurtlarını düşürür. Mide ve bağırsakları rahatlatır.

Kara dut ise ağız ve boğaz iltihaplarına iyi gelir.

Dut hangi şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır.

Kişinin kilo almasını sağlar ve iştah açar.

 
Bugün
Başlık: Bu vitamin rehberini iyi okuyun
Gönderen: enfa - 25 Haziran 2008, 12:46:13
Vücudumuzun yapı taşları, vücudumuza giren besinlerden oluşuyor. Genç kalmak isteyen, pürüzsüz cilt isteyen, sağlıklı bir beden isteyen burada verilen rehberi iyi incelemeli.

Kabağın K vitamini, brokolinin şifa deposu olduğundan haberiniz var mı? Bu soruların yanıtını bilirseniz, evinize vitamin ve şifa dolu bir fileyle dönebilirsiniz.

Medical Park Fatih Hastanesi’nden Diyetisyen Sevil Nas Can; çok sık tükettiğimiz, marketten ve pazardan aldığımız meyve ve sebzelerin besin değerleri hakkında bilgi verdi:
 
ELMA: C ve E vitamini, folik asit, pektin ve flovonoid içerir. Bağırsak sisteminin korunmasında faydalı ve posadan zengindir. Kolesterol düşürücü etkisi vardır. Kan şekerini kontrol altında tutar ve vücut direncini artırır. Kas ve eklem ağrılarının azalmasına yardımcı olur.
 
KABAK: K ve C vitamini içerir. Kanın pıhtılaşmasını düzenler. Kemik gelişimini sağlar. Böbrek fonksiyonlarında faydalıdır.
 
ARMUT: Fosfor, kalsiyum ve potasyumdan zengindir. Kalp kaslarının düzenli çalışmasına fayda sağlar. Tansiyon ayarlamasında etkilidir. Posadan zenginliği nedeniyle bağırsakları çalıştırır.
 
DUT: Kalsiyum, C ve B vitamini ile bol lif içerir. İdrar söktürücü ve bağırsak çalıştırıcıdır.
 
KİRAZ: Kalsiyum, fosfor ve C vitamini içerir. Diş çürümesini önlemede faydalıdır. İdrar söktürücüdür. Vücudun su dengesini sağlar.
 
 
KESKİN GÖZLER İÇİN YENİ DÜNYA
 
ERİK: A ve C vitamini ile kalsiyumdan zengindir. Bağırsak çalıştırıcı ve direnç artırıcıdır.
 
YENİ DÜNYA (MALTA ERİĞİ): A vitamini deposudur. Görmeye ve büyümeye faydalıdır.
 
İNCİR: Bol posa, kasiyum, fosfor ve magnezyum içerir. Sindirime yardımcıdır. Kemik ve diş sağlığına etkilidir.
 
ÜZÜM: Potasyum ve C vitamini deposudur. Sindirim sistemi üzerinde faydalıdır. Vücudun savunma mekanizmasını güçlendirir.
 
HİNDİBA: Potasyum, folik asit, C, A ve E vitamini içerir. Demir içeriğiyle kansızlığa iyi gelir. Yüksek lif içeriğiyle bağırsakları çalıştırır. Toksin atıcı ve idrar sökücüdür. İştah açıcı özelliği vardır.
 
ANANAS: Potasyum, fosfor, demir, A ve C vitamini içerir. Toksin atıcıdır. Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Cilt sağlığında etkindir. Zindeliği artırır.
 
HAVUÇ: A, B, D ve E vitamini kaynağıdır. Cilt ve kemik sağlığında, hücre yenilenmesinde faydalıdır. Saç dökülmesini azaltır ve saçı canlandırır.
 
 
KANSERE KARŞI ŞALGAM VE SOYA
SALATALIK: A, B ve C vitamini ile fosfor ve selenyum deposudur. Güçlü bir antioksidandır. Cildi nemlendirir. İdrar yolları enfeksiyonlarında faydalıdır. Bol miktarda posa içermesinden dolayı barsak çalıştırıcıdır. Sakinleştirici etkisi vardır ve toksin atıcıdır.
 
ŞALGAM: C vitamini, potasyum ve magnezyum içerir. Yüksek tansiyona iyi gelir. Lif içeriğiyle bağırsak çalıştırıcıdır. Antioksidan özelliği ile kansere karşı koruyucu etkileri vardır.
 
SOYA: A vitamini, folik asit, doymamış yağ asitleri, demir ve yüksek oranda lif içerir. Kalp sağlığını korur. Tansiyona iyi gelir. Bağırsak çalıştırıcıdır. Antioksidan özelliği ile kansere karşı koruyucudur. Kemikleri güçlendirir.
 
KUŞBURNU: A, C, D ve E vitamini yönünden zengindir. Antioksidandır. İdrar yolları enfeksiyonlarında etkilidir. Bağırsak çalıştırır. Enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Güçsüzlük ve halsizliğe iyi gelir.
 
BROKOLİ: A, C, E, B1 ve B2 vitamini ve bol miktarda posa içerir. Kalp hastalıklarına karşı korucudur. Prostat ve kolon kanseri riskini azaltır. Demir ve folik asitten zengindir. Kansızlığa faydalıdır.
 
SOĞAN VE SARIMSAKTAN ŞAŞMAYIN
MARUL: A, B ve E vitamini içerir. Sinir sisteminde faydalıdır. Büyüme ve gelişmede, cilt ve saç sağlığında olumlu etkileri vardır.
 
SOĞAN: A, B ve C vitamini ile fosfor ve kükürtten zengindir. Doğal antibiyotiktir. Bronş açıcı, bağırsak çalıştırıcıdır. Dayanıklılığı arttırır. Kemik ve diş sağlığında faydalıdır.
 
SARIMSAK: A, B, C ve E vitamini ile sakaroz içerir. Yaşlanmayı geciktirir. Kireçlenmede faydalıdır. Yüksek tansiyonu ayarlar. Doğal antibiyotiktir. Ödem sökücüdür. Damar gelişiminde faydalıdır.
 
KEREVİZ: A ve E vitamini ile folik asit ve potasyum içerir. İdrar söktürücüdür. Sindirimi kolaylaştırır. Sinir sisteminde yatıştırıcı etkisi vardır.
 
KARPUZLA KUM DÖKÜN
KARPUZ: A ve C vitamini ile fosfor ve potasyum içerir. Böbrekteki kum ve taşların atılmasında faydalıdır. Toksin atıcıdır. Sıvı ihtiyacının karşılanmasına da katkısı vardır.
 
KAVUN: A vitamini, potasyum ve folik asitten zengindir. Damar tıkanıklığında, bağırsakların çalışmasında etkilidir. Göz sağlına fayda sağlar.
 
BRÜKSEL LAHANASI: C ve B vitamini ile kalsiyum ve demirden zengindir. Kalp sağlığına ve kansızlığa iyi gelir. Kas gelişiminde faydalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Yüksek tansiyonu düşürmede fayda sağlar.
 
LAHANA: Folik asit, A, B ve E vitamini yönünden zengindir. Güçlü antioksidandır. Mide rahatsızlıklarında ve hazımsızlık gidermede faydalıdır. Toksin atıcıdır.
 
PAZI: A ve C vitamini ile folik asitten zengindir. Beden güçlendiricidir. Demirden zengin olması sebebiyle kansızlığa iyi gelir. Bol posa içerir. Bağırsak rahatsızlıklarında faydalıdır.
 
KARNABAHAR: Potasyumdan zengindir. C vitamini içerir. Kalp hastalıklarında ve tansiyon düşürmede faydalıdır.
 
EMZİREN ANNEYE YER ELMASI
 
YER ELMASI: İnsülin ve glikoz içerir. Emziren annelerde süt artırıcı etki yapar. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Cilde faydalıdır.
 
 
PIRASA: Demir, kalsiyum ve potasyum içerir. İdrar sökücüdür. Bronş açıcıdır. Sindirimi kolaylaştırır.
 
PATATES: C ve B vitamini ile fosfor ve potasyumdan zengindir. Hazımsızlığı giderir. Mide rahatsızlıklarında faydalıdır. Kalp üzerinde olumlu etkileri vardır. Nişasta içeriğinden dolayı kan şekerinin hızla yükselmesine sebep olabilir.
 
ENGİNAR: Bol posa içerir. Kalsiyum, potasyum, magnezyum, A ve C vitamini içerir. Karaciğer ve safra kesesi sağlığını korur. Sindirimi kolaylaştırır. Böbreklerin çalışmasını düzenler. Toksin atıcıdır.
 
KOLESTEROL DÜŞMANI TAZE FASULYE
 
TAZE FASULYE: Folik asit, potasyum, A ve C vitamininden zengindir. Kötü kolesterolün düşmesinde yardımcıdır. Antioksidan özelliği vardır.
 
AVOKADO: Potasyum, magnezyum, A ve E vitamini içerir. Lif oranı yüksektir. Kabızlığa iyi gelir. Kalın bağırsak ve hemoroit için faydalıdır. Yüksek tansiyonu düşürücü etkisi vardır.
 
BAMYA: A, B ve C vitamini içerir. Sindirime yardımcıdır.
 
BÖRÜLCE: Kalsiyum, posa, potasyum ve A vitamini içerir. Kolesterolün ve tansiyonun düşmesinde faydalıdır. Kabızlığa iyi gelir.
 
AYVA: A, B ve C vitamini içerir. Mideyi rahatlatır. İshale karşı korucudur. Cilde faydalıdır.
 
BAKLA: A ve C vitamini içerir. Lif yönünden zengindir. Kabızlığa iyi gelir. Kolesterole ve kansere karşı koruyucudur.
 
ISPANAK: B ve C vitamini ile magnezyum ve çinkodan zengindir. Cilt sağlığına, sinir sistemine, sindirime, göz sağlığına, büyümeye ve gelişmeye faydalıdır.
 
DAMAR SERTLİĞİNE KARŞI MISIR
MISIR: Protein, A, B ve C vitamini yönünden zengindir. Damar sertliğine ve kolesterole faydalıdır. İdrar söktürücüdür. Böbreklerin düzenli çalışmasında fayda sağlar.
 
MUZ: B6 vitamini ve potasyumdan zengindir. Hücre yenilenmesinde ve bağışıklık sisteminin güçlenmesinde faydalıdır. Elektrolit dengesini sağlar.
 
 
KAYISI: A, B ve C vitamini içerir. Cilt, göz ve bağışıklık sistemine fayda sağlar. Kemik gelişimini arttırır. Kansızlığa iyi gelir. Kas ve sinir sistemini güçlendirir.
 
VİŞNE: A vitamini ve potasyumdan zengindir. İdrar söktürücüdür. Karaciğer ve mide üzerinde olumlu etkileri vardır.
 
ŞEFTALİ: C vitamini, potasyum ve posadan zengindir. Hazmı kolaylaştırır. Sinir sistemine faydası vardır. Vücudun savunma sistemini güçlendirir.
 
SAĞLAM DİŞLER İÇİN AHUDUDU
AHUDUDU: Folik asit, C, E ve A vitamini içerir. İştah açıcı ve idrar sökücüdür. Diş sağlığına iyi gelir. İshali önler ve ateş düşürücüdür.
 
DOMATES: Folik asit, magnezyum, potasyum, B ve A vitamini içerir. Hücre yenilenmesinde, bağışıklığın artmasında, kemik ve kas gelişiminde etkilidir.
 
PATLICAN: B1, B2, C ve A vitamini içerir. Sinir sistemine iyi gelir. Cilt sağlığına ve bağışıklık sistemine faydalıdır.
 
TRABZON HURMASI: A ve C vitamini ile potasyumdan zengindir. İshal koruyucudur. Göz ve cilt sağlığına olumlu etkileri vardır.
 
 
C VİTAMİNİ DEPOLARI EN GÜÇLÜ ANTİOKSİDANLAR
 
PORTAKAL: C vitamini ve flovanoid denilen antioksidan deposudur. Kansızlığa iyi gelir. Kalp ve atardamarları korur. Kolesterol düşürücüdür. Bağışıklık sistemini güçlendirir.
 
NAR: C vitamini, demir ve potasyum deposudur. Çok güçlü antioksidandır. Kansere karşı koruyucudur.
 
MANDALİNA: C ve A vitamini ile potasyum yönünden zengindir. Hastalıklara karşı vücudun direncini arttırır. Yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı olur. Damar sertliğine faydası vardır. Güçlü bir antioksidandır.
 
GREYFURT: Folik asit, potasyum ve C vitamini kaynağıdır. Hücre yenilenmesinde ve büyümesinde etkilidir. Güçlü antioksidandır. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Damar sertliğine faydası vardır.
 
KİVİ YILLARA MEYDAN OKUR
KİVİ: C vitamini deposudur. Yaşlanmayı geciktirir. Güçlü antioksidandır. Alerjiye karşı bağışıklığı arttırır.
 
ÇİLEK: A, C ve E vitamini ile folik asitten zengindir. Kas ve eklem ağrılarında faydalıdır. Cilde iyi gelir. İdrar sökücüdür.
 
YEŞİL BİBER: C vitamini yönünden çok zengindir. Güçlü bir antioksidandır.
 
LİMON: Yüksek oranda C vitamini içerir. İskorbüt hastalığına iyi gelir. Güçlü antioksidandır. İdrar sökücüdür. İdrar yolları iltihabında faydalıdır.
 
MAYDANOZ: Çok yüksek oranda C vitamini içerir. Ayrıca folik asit, A ve E vitamini yönünden zengindir. Büyüme, kemik ve diş sağlığı gelişiminde etkindir.
 
MANGO: A ve C vitamini yönünden hayli zengindir. Göz ve cilt sağlığına iyi gelir. Antioksidan özelliği ile kansere karı koruyucudur.
 
PEPİNO: C vitamini, fosfor ve potasyum kaynağıdır. Eklem romatizmasında, kemik gelişiminde ve hemofili hastalığında etkilidir.

(Haber 7)
Başlık: Kalbi mutlu eden baharat...
Gönderen: İsra - 27 Haziran 2008, 07:44:01
Prof. Mehmet Öz, "Günlük besinleriniz ya da gıda takviye edici ürünler sayesinde aldığınız doğru dozdaki antioksidanlar 6 yaşa kadar genç kalmanızı sağlar" diyor.

Eğer kalbinizi daha mutlu etmek istiyorsanız en sevdiğiniz sıcak içeceğin içine bir fiske tarçın katabilirsiniz. Araştırmacılar tarçının kalp dostu fenoller içermesi nedeniyle güçlü bir antioksidan özelliğe sahip olduğunu saptadılar. Kendinizi kalp hastalıklarına karşı korumak amacıyla arasıra içtiğiniz sıcak kakaonun, kahvenin veya diğer içeceklerin içine bir miktar çekilmiş tarçın ekleyebilirsiniz. Antioksidanlar yaşlanma ve hastalıklara karşı çok güçlü bir koruma sağlarlar.

Doğal metabolik faaliyetlerden artan serbest radikallerin giderilmesini sağlarlar. Bu serbest radikaller hücrelere ve DNA’ya zarar verebilirler, ancak antioksidanlar onları nötralize eder. Doğru miktar ve çeşitte antioksidan aldığınızdan emin olmak için pek çok renk ve çeşitte meyve, sebze, baharat ve kabuklu yemiş yemeniz gerektiğini bilmelisiniz. Her şeyin tazesini bulmak mümkün olmayabilir, dondurulmuş, kurutulmuş veya konserve edilmiş gıdalar da antioksidan bir katkı sağlayabilirler

BUGÜN
Başlık: Enginarla kanınızda bahar temizliği!
Gönderen: enfa - 27 Haziran 2008, 11:08:32
Enginarın latince adı “cynara scolymus”, Dünya’da ve Türkiye’de kültürü yapılan bir bitkidir. Tıbbi bitki olarak ve sebze olarak kullanılır. Sinop yöresinde yabanileşmiş olarak C.cardunculus yetişmektedir. Tıbbi tedavide yaprakları kullanılır, cynarae folium etken maddesi içerir.

Sağlıklı yaşam için harika sebze!

Enginarın içinde zengin besin maddeleri saklı. Mevsiminde tüketerek enginara saklanmış zengin besinlerden faydalanabiliriz.
• Protein ve karbonhidrat içeriyor.
• A,  B, C,  D vitaminlerinden yana zengin.
• Kalsiyum, magnezyum, manganez ve fosfor mineralleri de içerir.

Vücutta adeta bahar temizliği yapıyor!

Kanı temizleyen ve kandaki kolesterolü düşüren değerli bir sebze olan enginarda, kalbi besleyen inuline maddesi, yani bir tür nişasta bulunur. İnuline, vücutta levulose ve doğal şekere dönüşür, böylece midenin sindirim suyu işin içine karışmadan emilir.

• Karaciğer yetersizliğinde toksinleri dışarı atma özelliği vardır.
• Enginar şeker hastalarına da önerilir, çünkü kanda şeker miktarını ayarlar.
• İçerdiği manganez ve fosfor beyin hücrelerine faydalı minerallerdir.
• Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler.
• Böbrekteki kumların dökülmesine yardımcı olur.
Prostat, meme ve rahim ağzı kanserine karşı iyi gelir.

Enginarın içinde bulunan cynarae maddesinin, hücrelerin hasar görmesini engellediğine işaret eden araştırmacılar, ayrıca cynarae maddesinin, prostat, meme ve rahim ağzı kanserini önleme konusunda da etkili olduğunu belirtiyor.

Enginar nasıl seçilir?
İyi bir enginar ağır olmalı, yaprakları sık durumda bulunmalıdır. Eğer yaprakları açık ve yaygın ise o enginar bayattır. Enginarın ortası sert ve tüysüz olmalıdır. Bu tüylerin iğne gibi batması gerekir. Eğer sapta esmer lekeler varsa enginarın ortası çürümüştür.     

Enginar nasıl temizlenir?
Önce sebzenin yaprakları ayrılır ve sökülür. Bu sökülme işi kolayca yapılır. Eğer yapraklar zor sökülüyorsa bunlar atılmalıdır. Kolay sökülen ve uçları kararmış yapraklar lezzetlidir, ancak sindirimleri biraz zordur. Orta tüylü kısma ulaştıktan sonra tüyleri ayıklanır ve kararmaması için limon suyuna batırılıp çıkarılır.

Enginar nasıl saklanır?
Pazardan veya marketten enginar alırken genelde kolaylık olsun diye temizlenmiş alınır, ancak bu şekilde alınan enginar hemen tüketilmezse vitamin ve minerallerini kaybeder.
Dalından koparılmış enginar birkaç gün saklanmak istenirse, tazeliğini koruması için sapları kesilmemelidir. Sebze sapı ile bir vazoya konulmalı ve suyu birkaç kez değiştirilmelidir. Her su değiştirmede enginarın sapı bir santim kadar kesilmelidir.

iyibilgi
Başlık: Stresli ve yorucu bir günde melissa çayıyla rahatlayın
Gönderen: İsra - 01 Temmuz 2008, 04:46:50
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genetik Anabilim Dalı Başkanlığı Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Elif Tuncer, melissa bitkisinin sinirsel kökenli çarpıntılarda, hafif depresyon, sıkıntı ve streslerde rahatlatıcı rol oynadığını, psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan sıkıntı verici olayların düşüncelerini zihinden uzaklaştırmakta yararlı olduğunu belirtti.

Çayın kasları gevşetici özelliği bulunduğunu dile getiren Tuncer, "Melissa, büyük bir huzur verir. Melisa bitkisi özü, sinir sistemini gevşetici ve uykuyu kolaylaştırıcıdır. Uyku getirdiği bilinen yoğurtla bir araya gelince de bütün gece gözünü bile kırpamayanlar için birebirdir." dedi. Sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklarda, mide spazmında, sinir sistemi ve kalp rahatsızlıklarında tansiyonu düzenleyici olarak ağrı kesici ve rahatlatıcı olarak da kullanılan melissanın zekâyı artırdığı, mide ülserine iyi geldiği, kaynatılarak suyu vücuda sürüldüğünde ter kokusunu kestiği ve beyin damarlarını açtığı bilinirken, hiçbir yan etkisi de bulunmuyor.

Fatih Yalçıner
Başlık: Dağ kekiği ile mikroplara güle güle
Gönderen: enfa - 06 Temmuz 2008, 20:13:30
Doğal antibiyotik özelliğine sahip kekik, vücudu mikroplardan arındırıyor ve aynı zamanda mikrobik hastalıklara karşı koruyucu özelliği var.

 
Kaç tür kekik var?

Dünya’da yaklaşık 100 tür kekik yetişiyor. Türkiye’de 33 tür kekik olduğu tespit edilmiş.  Taşlı ve güneşli yeri sever. Yılda 12.000 ton kekik hasat çıkıyor, 9000 ton ihraç ediliyor, 3000 ton yurt içinde tüketiliyor.

En çok kekik Türkiye’de yetişiyor!
Dünyada yıllık 60 – 70 ton kekik yağı üretiliyor. Dünya kekik yağı ihtiyacının % 10’u Türkiye’den çıkıyor.   Türkiye Kekik ihracatında dünyada ilk sırada. En fazla Toroslar’da Isparta-Sütçüler kasabasında toplanıyor yaklaşık yılda 50 ton.                       

Mikropları temizliyor!
Tıbbi kekikte; thymol (antiseptik) ve karvakrol (kozmetikte kullanılan madde) bulunur. Thymol solunum yolu ile mikropları atar, yağ lambası (buhurdanlık) üzerine damlatılan kekik yağı evin mikroplu havasını temizler.

Hangi hastalıklara iyi geliyor?
Antiseptik, antispazmotik, iştah açıcı, tansiyon yükseltici, genel uyarıcı, idrar söktürücü, bakterilerin oluşmasını önleyen özelliklere sahiptir. Saman nezlesi, yorgunluk, düşük tansiyon, boğmaca, nefes darlığı, romatizmal hastalıklar, enfeksiyonlu hastalıklar, uykusuzluk, kan dolaşım bozukluğu ve bağırsak parazitlerine iyi gelir.

Nasıl kullanılıyor?
Bir yemek kaşığı kadar ufalanmış kekik, 150 ml. sıcak su ile 5 – 10 dakika demlendikten sonra ılık olarak içilir.  Hastalık dönemlerinde günde 2–3 defa uygulanması tavsiye edilir.

Mikrobik hastalıklara karşı vücudu korumak ve biriken toksinleri atmak için günde damıtılmış saf kekik suyu kullanılabilir. Kekik suyu ayrıca diş temizliği ve diş etlerinin güçlenmesinde çok faydalıdır. Günde 5 bardaktan fazla tüketilmemeli, hamileler kullanmamalı, mukozaya zarar veriyor.           

Ayrıca; salatalara, soslara, çorbalara, et ve sebze yemeklerine katılır. Hem lezzet verir, hem de hazmı kolaylaştırır.

Et kurutulurken yanına kekik demeti asılıra mikroorganizma üremesini engeller.

Doğal kekik nasıl alınır?
Kekik alırken; yeni mahsül ve dalında kurutulmuş demet halinde  satılanlar tercih edilmelidir.
Kurutulurken sağlıklı ortamda kurutulup kurutulmadığını rengi ve kokusundan anlayabilirsiniz.
Rengi canlı, kokusu keskin olmalı!
Başlık: Şeker hastalığına “kara hindiba”
Gönderen: enfa - 10 Temmuz 2008, 10:49:11
Hastalanmadan yaşamak veya hastalıklardan kurtulmak için, önce hastalıkları tanımak ve neden olduklarını öğrenmek gerekiyor.

Hastalıklardan kormak yerine, korunmak yolunu seçebiliriz. Bunun içinde hastalıkları tanıyıp, düzenli ve sağlıklı beslenerek, doğanın bize verdiği zenginlikleri değerlendirerek sağlık, sıhhat ve afiyetle huzurlu bir yaşam geçirebiliriz...

Şeker hastalığına sebep nedir?

Şeker hastalığı, en sık rastlanan iç salgı sistemi aksaklıklarından biri. Diabet olarak da adlandırılan bu hastalığın temel problemi, kandaki şeker düzeyinin yüksek olmasına karşın hücrelerde bu oranın düşmesidir. Pek çok nedenden kaynaklanabilen bu durum, öncelikle atardamarlarda ve kılcal damarlarda etkili olan değişik komplikasyonlarla ortaya çıkar.
Genelde şeker hastalığına yol açabilecek belirgin bir neden bulunamamıştır. Kalıtımsallıkla, yaşla, şişmanlıklar veya stresle ilgili olabilir. Bedenin strese karşı gösterdiği tepkilerden biri, böbreküstü bezlerinde aktivite artışıdır ve bu durum kandaki şeker düzeyinin yükselmesine yol açar.
Sebep ne olursa olsun ortaya çıkan sonuç, yüksek bir kan şekeri düzeyi, şekere açlık çeken hücreleri kilo kaybı, aşırı susama, aşırı idrar, güç kaybı ve kayma girme olasılığıdır.
Şeker hastalığının tedavisinde ve kontrol altında tutulmasında beslenme biçimi çok önemli rol oynar. Burada amaç, yalnızca bol karbonhidratlı besinlerden kaçınmak değil, aşamalı olarak kana glikoz karışmasını önleyebilecek gerçek bir beslenme planı oluşturmaktır. Bu tarz hastalıklar doktor kontrolünde tedavi edilmelidir.

Şeker hastalığına faydalı bitkiler

Doktorunuza danışarak bitki desteklerinden de faydalanabilirsiniz. Kandaki şeker düzeyini düşüren veya içerdikleri insülin benzeri maddeler sayesinde başarılı olabilen be pek çok ülkede kullanılmakta olan bitkiler bulunmakta. Bunlardan bazıları; Isırganotu, zeytin yaprağı, arpa, yulaf, maydanoz, pırasa, enginar yaprağı, böğürtlen yaprağı, yaban mersini yaprağı, kara hindiba
Kara hindiba kolay bulanabilen ve hem çiğ hem de kurutulmuş olarak tüketilebilen bir bitkidir.
Halk arasında; aslandişi, radika, gelin göbeği olarak da bilinir.
Nisan-mayıs döneminde köküyle birlikte sökülür ve topraktan arındırılır (yıkanmaz!) Gölge ve havadar bir yerde iyice kuruduktan sonra tüm bitki iyice kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.
İdrar söktürücü, safra salgısını arttırıcı, karaciğeri güçlendirici, antiromatizmal etkileri vardır.   
Hindiba, öncelikle böbereklerin karaciğerin işlevlerini destekler. Çok güçlü bir idrar söktürücü olarak, aynı işlev için kullanılan ilaçlarla rahatlıkla boy ölçüşebilir ve hatta onlara karşı önemli bir üstünlüğü de vardır. Normalde tüm idrar söktürücü ilaçlar bedenin potasyum yitirmesine yol açar ve potasyum yetersizliği nedeniyle kalp kasları güç yitirebilir.

Güçsüz ve bitkin kişilere güç kazandırır.

Şeker hastalarına, ilbahar ve sonbaharda 2-4 haftalık kara hindiba kürü uygulamaları tavsiye eldir.
Romatizma ve gut hastalarıda aynı kürü uygulayıp fayda sağlayabilirler
Kara hindiba safra kesesi taşlarının oluşumunu ve irileşmesini de önlüyor.
Safra salgısı azlığından kaynaklanan şişkinliklerde ve sindirim bozukluklarına karşı kullanıldığında olumlu sonuç veriyor.

Kara hindiba salatası

Taze kara hindibalar ayıklanıp, yıkandıktan sonra, bir süre sirkeli suda bekletilerek iyice temizlenir. Bütün veya elle parçalanarak, üzerine limon ve zeytinyağı eklenerek yemeklerden önce yenir. Tadı hafif acımsıdır, fakat şifası düşünüldüğüne rahatsız edici değildir.

Kara hindiba özsuyu

Taze kara hindiba yıkanıp, iyice temizlendikten sonra, henüz ıslakken mutfak rondosunda özsuyu çıkarılır. Yemeklerden yarım saat önce 1-2 kahve fincanı hindiba özsuyu içilebilir.

Kara hindiba çayı

Kök ve yaprak karışımı ince kıyılmış olarak 1-2 tatlı kaşığı dolusu, 1 bardak soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, 1 dakika daha kaynatılır ve üstü kapatılarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak taze demlenmiş çay, tatlandırmadan, yemeklerden yarım saat önce içilir.

Not: Kara hindibanın bilinen bir yan etkisi yoktur.

Kaynak: Bir Yudum Sağlık/Niyazi Eröztürk

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Kahraman - 11 Temmuz 2008, 03:39:08
Böbrek bekleyenler tek merkeze kayıt olacak

 
Birden fazla organ nakli merkezine kayıtlı böbrek hastaları, bekleme listesinde olmak istedikleri nakil merkezini bildirmek üzere Sağlık Bakanlığına başvuracak.

Türkiye'de bugüne kadar bir bekleme listesi olmadığı için böbrek hastalarının büyük bölümü birden fazla nakil merkezine kayıt yaptırabiliyordu. Bu durum hastaların mağduriyetine yol açarken, sistemli bir dağıtım yapılmasını da engelliyordu.

Organ bağışının artırılması ve bununla ilgili hizmetlerin daha sistemli yürütülmesi için düzenlemeler yapan Sağlık Bakanlığı, bir süre önce Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi Yönergesi yayınlamıştı.

İlk etapta Ulusal Böbrek Nakli Bekleme Listesi oluşturulmasını, daha sonra da benzer listelerin diğer organlar için devreye sokulmasını öngören yönerge, böbrek bekleyen hastaların sadece bir nakil merkezinde kayıtlı olmasını, birden fazla nakil merkezine kayıt yaptıranlarla kaydını başka bir nakil merkezine aldırmak isteyenlerin, böbrek nakli olmayı tercih ettikleri nakil merkezini Bakanlığa dilekçe ile bildirmelerini öngörüyordu.

Bakanlık, bu kapsamında Ulusal Böbrek Nakli Bekleme Listesine işlerlik kazandırmak üzere çalışmalarını sürdürüyor.

Sağlık Bakanlığının internet sitesindeki böbrek nakli bekleyen hastalara yönelik duyuruda, organ nakli bekleyen hastalara adil, sağlıklı ve hızlı bir şekilde uygun organ temini amacıyla, bu hastaların sağlık ve kimlik bilgilerinin yer aldığı bir bilgisayar programı hazırlandığı belirtildi.

Her hastanın sadece bir nakil merkezinde kayıtlı olması gerektiği, birden fazla nakil merkezine kayıtlı hastaların sadece bir merkezi seçme zorunluluğu bulunduğu belirtilen duyuruda, bundan, ülkenin herhangi bir yerinde uygun bir donör çıktığında, hastanın nakil işlemini yaptırmak istediği merkezini seçmesinin sağlanmasının amaçlandığı bildirildi.

Bu nedenle böbrek nakli bekleyen hastaların öncelikle, nakil merkezinin bulunduğu hastanede dosyalarının bulunması kaydıyla, bekleme listesinde olmak istedikleri nakil merkezini bildirmek üzere bir dilekçeyle Bakanlığa başvurmaları istendi.

Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğüne hitaben yazılacak dilekçeye T.C. Kimlik Numarası yazılarak, "Sağlık Bakanlığının Ulusal Organ Bekleme Listesine dahil olabilmem için kayıtlı olduğum nakil merkezlerinden birini tercih etmek zorunda olduğum bana bildirildi. Kadavradan bana uygun bir böbrek bulunduğunda tercih ettiğim nakil merkezinde organ nakli olmak istiyorum" ifadesine yer verilecek.

Dilekçede ayrıca, kayıt olunmak istenen il ve nakil merkezinin ismi de belirtilecek.

Dilekçede, hastanın adı ve soyadı, irtibat kurulacak telefon numarası, diyalize girilen merkezin adı da bulunacak.

Bu başvuruyu sadece birden fazla organ nakli merkezine kayıtlı hastalar yapacak.
 
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 17 Temmuz 2008, 20:17:11
Yoksa Su İçmiyor musunuz?

Hastalanmadan sağlıklı ve verimli bir yaşam vücudumuzu ve suyu yakından tanıyıp, bilinçli bir şekilde su tüketmeye ne dersiniz? Dr. Aysun Çetin anlatıyor.

Sağlıklı yaşam için en önemli gıdamız su… Ancak bazen suyun kalitesinden bazen de dikkatsizlikten dolayı su içmeyi unutur hale geliyoruz. Tabi böyle durumlarda, biz görevimizi yerine getirmeyince, vücut sistemimiz görevlerini yerine getirmiyor ve hastalıklar ortaya çıkmaya başlıyor. Hastalanmadan sağlıklı ve verimli bir hayat için vücudumuzu ve suyu yakından tanıyıp, bilinçli bir şekilde su tüketmeye ne dersiniz?

 

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Aysun Çetin iyibilgi’nin sorularını yanıtladı

 

Suyun vücudumuz için önemi nedir?

 

Canlı organizmayı oluşturan hücrelerin yaşam faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için suya gereksinimleri vardır. Su yaşam için zorunlu maddelerden birisidir.

 

Hayatınızı bir düşünün…Yemek yemeden 6 hafta yaşayabilirsiniz ama su içmeden bir haftadan fazla yaşamanız mümkün değil! Henüz hayatının başlangıcında olan anne karnındaki üç aylık bir fötusun yüzde 95’i sudur. Çocuklarda vücuttaki su oranı yüzde 65-75 arasındadır. Yetişkinlerde ise vücut ağırlığının yüzde 50-60’ını su oluşturur. İnsanlar vücut suyunun %10’unu kaybettiklerinde yaşamları tehlikeye girer, yüzde 20’sini kaybettiklerinde ise ölüm kaçınılmazdır. Ortalama insan vücudunda 38-46 litre kadar su bulunur. Vücuttaki suyun 2/3’ü hücre içi sıvılardan,1/3’ü de hücre dışı sıvılardan gelmektedir.

 

Vücutta suyun görevleri oldukça fazladır. Besinlerin ağızdan alınmasından hücre içinde kullanımına değin tüm aşamalarda suya gereksinimleri vardır. Hücrede karbon içeren besin öğelerinden oksijen varlığında, vitamin ve minerallerin yardımıyla enerji oluşması, büyüme ve yıpranan dokuların onarımı için protein sentezlenmesi, harcanmayan enerjinin yağ olarak depolanması gibi metabolik süreçler için su zorunludur. Metabolizma sonucu oluşan zararlı atıklar suyla dışarı atılır. Özetle, su gerçekten hayattır.

 

Vücudun ihtiyacı olan suyu alabilmesi için gereken suyun özellikleri nasıl olmalıdır?

 

İçme suları renksiz, berrak, içimi hoş olmalıdır. Sudaki bulanıklık, bakteriyolojik kirlenme veya inorganik–organik maddelerin varlığından kaynaklanabilir. Bu yüzden içme suyunun tortusuz ve berrak olmasına özen göstermelidir.

 

İçme suyunun hastalık yapıcı organizmaları ve zararlı kimyasal maddeleri içermemesi gerekir. Suda bulunan vibrio kolera, salmonella typhii, hepatit virüsü gibi mikroorganizmalar sudan geçerek hastalığa sebep olurlar. Suyun dezenfeksiyonu için kullanılan klor miktarının 1mg/lt. olması gerekir. Bu miktarı aşması suyun içiminde rahatsızlık verir. Sudaki azotlu maddeler (nitrit, nitrat gibi) maksimum müsaade edilebilir konsantrasyonu aşmamalıdır. İçme suyunun temizliğinden endişe duyuluyorsa içme suyu mutlaka 3-5 dk. kaynatılıp soğutulduktan sonra kullanılmalıdır. Kapalı sular bu anlamda daha güvenilirdir ve tercih edilmelidir. Özellikle suyu içecek olan bir çocuksa daha da hassas olmak gerekir. Çünkü çocuklar mikroba daha açık olduklarından hastalanma riskleri daha fazladır.

 

Yaz aylarında su tüketmenin önemi nedir, ne kadar su içmek gerekir ve su içerken nelere dikkat edilmelidir?

 

Su kalori içermeyen, bedenimizdeki toksinlerin temizlenmesinde etkili olan adeta sihirli bir içecektir. Sağlıklı ve güzel olmanın, ciltteki ve vücuttaki nemin korunmasının temel koşulu ise bol su içmektir. Özellikle yaz aylarında vücut ısındıkça daha fazla terler ve su kaybeder. Dolayısıyla su stokunu sık sık ve kışa oranla fazla miktarlarda yenilemek şarttır. Günde en az 8-10 bardak su içmelidir. Egzersiz yapanlar,aşırı terleyenler,yaşlılar ise bu miktardan daha fazla su tüketmelidir.

Bazı insanlar suyu tek başına içmeyi sevmeyebilir. Bu kişiler mutlaka tadları hoşuna gidecek bir sıvıyı tercih etmelidirler. Bu sıvı açık çay, limonata, bitki çayları gibi içecekler olabilir. Bu içeceklerinde kalorisi ve besin değeri önemlidir. Mesela sıvı ihtiyacını karşılamak için günde 1,5 litre asitli içecekleri içmekte sakıncalıdır. Ya da hazır meyve suları çok şekerli ve boyalıdır. Onları da tüketmek gereksiz kilo alımına neden olur. Tüketilen hiçbir sıvı suyun yerini tutmaz, en ideal içecek sudur. Suya ulaşmak her zaman daha kolaydır. Küçük yudumlarla başlanıp giderek miktar arttırılabilir.
Bol sebze ve meyve tüketimi de yine sıcak yaz günlerinde güzel bir alternatiftir. Örneğin karpuzun yüzde95’i sudur. Sofralarda bulunması hem kolay hem de ekonomiktir. Diğer sebze ve meyvelerin de tüketilmesi çok faydalıdır.

Yazın özellikle ayran tüketilmesi tansiyonun düşmemesi için yararlıdır. Biraz tuzlu olmasının bir sakıncası yoktur. Ancak fazla tuz yarardan çok zarar verir. Günde 2-3 bardak ayran içimi yeterlidir. Hem kalsiyum ihtiyacımızı karşılar, hem de sıvı ihtiyacımızı almış oluruz.

 

Toplumda genel olarak zayıflattığına inanılan ve yaz aylarında yoğun olarak tüketilen maden sularını içmek sağlık açısından faydalı mıdır?

 

Toplumda maden suyu ve sodanın aynı içecek olduğunu sanan pek çok kişi vardır. Oysa maden suyu ve soda farklı içeceklerdir. Maden suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. Soda ise su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen ve tamamen “yapay” olan bir içecektir.

Maden suyu iyi derecede mineral içeren bir sudur. Normal suya göre kıyasladığımız zaman ekstradan içerdiği özellikle kalsiyum, magnezyum gibi mineraller sağlık açısından son derece yararlıdır. Büyüme çağındaki çocuklar kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyacı karşılamanın en iyi yolu bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Hamileler ve menopozdaki kadınlar için düzenli maden suyu tüketimini tavsiye edebiliriz. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır. İçmenin yanı sıra dışarıdan sürme yoluyla da cildi canlandırmada ve güzelleştirmede etkili olmaktadır. Her gün 2-3 su bardağı maden suyu içilmesi son derece yararlıdır. Maden suları sindirimi kolaylaştırır ama sanıldığının aksine zayıflatmaz.

Dikkat edilmesi gereken rastgele aşırı miktarda maden suyu tüketmemelidir. Çünkü aşırı miktarda mineral tuzları böbreklere zarar verebilir.

 

Maden suyu böbrek taşı yapar mı?

 

Maden suyu böbrek taşı yapmaz. Ama böbreklerinde taş oluşmuş kişilere maden suyu tüketimi tavsiye edilmez. Böbrek taşlarının oluşumunda ana neden, yetersiz miktarda sıvı tüketimidir. Başka bir deyişle, yaşamı boyunca yeterli ve düzenli miktarlarda su ve sıvı içecek tüketmeyen insanlarda böbrek taşı oluşumu hızla meydana gelir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri önerilmez ancak esas olan, düzenli ve yeterli miktarlarda su ve sıvı içecek tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.

 

Özellikle kimyasal katkılı, sentetik aromalarla tatlandırılan ve meyveli olarak satılan maden sularının zararları var mıdır?

 

Meyve aromalı maden sularının büyük çoğunluğunda rafine şeker kullanılmaktadır.

Bu nedenle gazlı soğuk meşrubatlar gibi lezzetlidir, içimi hoştur. Ancak zayıflama programlarında ve şeker hastalığı gibi durumlarda rafine şeker tüketiminden kaçınmak gerekir. Ama sade olanları gönül rahatlığıyla tüketebiliriz.

iyilikguzellik
Başlık: 8 Yiyeceğin Yarar ve Zararları
Gönderen: Tuğra - 06 Ağustos 2008, 01:54:37
Yiyip içtiklerinizin sağlığınızı nasıl etkilediğini, ömrünüzü uzatıp uzatmadığını ya da sizi yavaş yavaş ödürüp öldürmediğini merak ediyorsunuz. Yiyeceklerin eksi ve artılarına dair en son blimsel veriler burada..

Kahve (+)

Sabahları bir fincan kahve içiyorsanız kendinizi suçlu hisstemniz için bir neden yok. Gerçekte kahve çok çok sağlıklı bir içecek gibi görünüyor. Yapılan yeni araştırmalara göre kahvenin yararları arasında diabet riskini önleme, kalp krizi, safrakesesi taşı, Parkinson, böbrek taşları ve sirozu önlemesi sıralanıyor. Bununla birlikte siyah kahve özellikle kadınlarda, kemiklerinizin incelmesine neden olabilir. Bunu önlemenin yolu ise kahvenize biraz süt eklemek..

Çikolata (+)

Siyah çikolata yüzde 70 kakao içerir ve sağlıklıdır. Beyaz ya da sütlü çikalatadan daha az şeker içerir ve sağlığınızı koruyan yeşilçaydakine benzer polyphenols ve flavonoid antioxidantlar içerir. Her gün yenilen ufak parça siyah çikalatanın kan pıhtılaşmasını önleyerek kalp krizi riskini azalttığını ya da tansiyonu düzenlediği belirtiliyor. Ayrıca, herkesin de bildiği gibi çikolata iyi hissetmenizi sağlar ve enerji verir. Bununla birlikte çikolata yüksek kalori içerir ve doymuş yağ da içerir. Bu nedenle günde 50 gr'dan fazla yememeye özen gösterin.

Asitli içecekler (-)


Asitli içecekler hakkında çok iyi haberler yok. Diyet ve normal asitli içeceklerin her ikisinde de yüksek oranda fruktoz şurup bulunuyor. Bu pankreasın normalden fazla çalışmasına dolayısıyla insülin seviyesinin yükselmesine ve kilo almaya neden oluyor. Geçen yıl yapılan araştırmalarda yüksek fruktoz şurubu ile tatlandırılan içeceklerin diyabet riskini artırabildiği tespit edildi. Ayrıca, koladaki kafein ve fosforik asitin de sık içildiği takdirde kemiklerin zayıflamasına neden olabiliyor.

Yulaf (+/-)

Yulaf çoğu insan olarak sağlık bir yiyecek olarak bilinir. Ancak kahvaltılarda yemeden önce tekrar düşünmenizi gerektirecek şeyler var. Boston Çocuk Hastanesi'nde (Boston Children’s Hospital) kontrollü olarak yapılan araştırmalarda sadece yulafla beslenen çocukların günün diğer zamanlarında sebzeli omlet ve kahvaltıda meyve yiyenler iştahının ve kalori tüketiminin arttığı gözlendi. çalışmalar yulafın kan şekerini yükseltici etkide bulunduğunu da gösteriyor ve sabahları kahvaltıda protein içeren besinlerin alınması gerektiğini de belirtiyorlar.

Pizza (+/-)


Pizza kesinlikle sağlıklı bir yiyecek değil ancak sağlıklı besinlerle hazırlandığı kuşkusuz. Domates sosu likopen bakımından zengindir, kanser riskini azaltır, kolesterolü ve kan basıncını azaltır. Pizzaya sebzelerin eklenmesi yararlarını artırır ancak pepperoni, sucuk, sosis ve diğer doymuş yağ içeren yiyeceklerden uzak durmak gerekir. Peynir bakımından zengin olanları tercih edebilirsiniz. Pizza hakkında en önemli husus bel çevrenizin kilo almasına neden olabilir yani dilim dilim sipariş etmeniz de yarar var.

Yumurta (+)

Yumurtalar hakkında son dönemde sarısının kolesterol kaynağı olması nedeniyle pek olumlu haberler çıkmıyor. Ama yapılan araştırmalarda yumurta yiyen kişilerde kardiyovasküler hastalık riskinin yüksekliğine dair bir veri elde edilemedi. Örnek olarak 150 bin kadın ve erkek üzerinde yapılan 8 yıllık araştırmada yumurta yiyenler ve yemeyenler arasında kalp hastalıkları riski bakımından fark gözlenemedi. Günde bir yumurta yiyen kadınların koroner kalp hastalıkları risklerinin düştüğü vurgulandı. Yumurtalar ayrıca büyük protein kaynağı ve çoğu organik yumurta omega-3 bakımdan zengin.

Balık (+)

Haftada 2 kere balık yemek kalp krizi ve diğer kalp damar hastalıkları riskini azaltabilir. balık omega 3 yağ asidi bakımından zengindir ve diabet, Alzheimer ve romaztizmal hastalıkları önleyebilir. Sağlığınız için en iyi balıklar sardalya, ringa, somon, hamsi ve uskumruyu tercih edebilirsiniz. Kılıçbalığı, ton balığı, kiremit balığı ve köpekbalıkları gibi balıklar daha dikkatli tüketilmeli. Genel olarak konserve ton balığı iyi bir tercihtir, sushi olarak yenilen ton balığından daha az zehir içerir.

Suni tatlandırıcılar (+/-)

Zayıf kalmaya çalışan insanlar için sürpriz haber: İşter doğal ister tatlandırıcı olarak alınan şeker kilo almaya neden oluyor. Purdue Üniversitesi'nin Şubat'ta yayınladığı araştırmaya göre sakarin ile tatlandırılan yiyeceklerin de kilo aldırdığı belirlendi. Bu nedenle diyet yapan çoğu kişi tatlandırıcılı yiyecekler yerine doğal şeker içeren meyveleri yiyebilir. Tatlandırıcıların diabetiklerin şeker bakımından zengin beslenmelerini sağladığı da unutulmamalı tabi.

mynet
Başlık: Kısa aralıklarla egzersiz
Gönderen: Tuğra - 07 Ağustos 2008, 01:22:58
Yağların en fazla yandığı egzersiz türü 30 dakika egzersiz ve 20 dakikalık aralardan oluşan çalışma.

Japon araştırmacıların yaptığı bir çalışmada, 20’şer dakikalık aralarla yapılan 30’ar dakikalık egzersizlerin, hiç ara vermeden yapılan egzersizlere göre yağların daha fazla yakılmasını sağladığı belirlendi.

Yapılan araştırmalar doğruluyor
Yapılan çalışmada, yaş ortalamaları 25 olan yedi erkek katılımcının egzersiz bisikletinde yaptıkları çalışmalar sırasında ve sonrasında kan testleri yapıldı. Yapılan aktiviteler üç kategoriden oluşuyordu. Birinci egzersiz, bir saat çalışma ve bir saat mola, ikinci egzersiz 30 dakika çalışma ve 20 dakika mola, üçüncü egzersiz ise 30 dakika çalışma ve bir saat ara verilerek yapıldı.

Yağların en fazla yandığı egzersiz türünün, 30 dakika egzersiz ve 20 dakikalık aralardan oluşan çalışma olduğu belirtildi. Yapılan bu egzersizin, ayrıca adrenalin seviyesinin yükselmesini, ve düşük plazma glikozunun bir sonucu olarak ensülin düzeyinin düşmesini sağladığı açıklandı. Araştırmacılar, bu kimyasal olayların yağ yıkımını gerçekleştirdiğini düşünüyorlar.

Ara verin!
Amerikan Spor Tıp Koleji, 45-60 dakikalık orta düzeyde egzersizle yağların yakılabildiğini belirtiyor, ancak yapılan bu çalışmayla egzersizlere belirli aralıklarla devam etmenin en iyi sonucu sağladığı belirlendi.

Tokyo Üniversitesi’nde araştırmacı Kazushige Goto açıklıyor: "Egzersizlerden en fazla yararın uzun süreli çalışmayla elde edileceği inancı oldukça yaygındır, ancak kısa aralarla tekrarlanan egzersizler sırasında ve sonrasında, yağların yakılması artıyor. Elde edilen bu veriler, gelecekte hazırlanacak egzersiz programları için aydınlatıcı olacaktır."

Journal of Applied Physiology’nin Haziran sayısında bu çalışmaya yer verilmiştir.

ekolay.net
Başlık: Mehmet Öz'den Sihirli Yeşil İçecek
Gönderen: Tuğra - 08 Ağustos 2008, 01:03:33
Derin nefes alın. Nefesinizi tutun. Tutun ve yavaşça vermeye başlayın. Daha iyi hissediyorsunuz değil mi? Ancak yıllardır bildiğimiz bu nefes alıp verme
methodundan daha iyileri de mevcut. Stresle baş etmek istiyorsanız Dr. Mehmet Öz’ün size çok ilginç bir tavsiyesi var. Şanslı RealAge üyelerinin de katıldığı İstanbul’da bulunan Esma Sultan Yalısı’nda bu yıl altıncı kez düzenlenen “Sağlıklı Yaşamayı Keşfedin! Genç Kalın...” konulu konferansa katılan Dr. Öz’den sizlere en yeni öneriler…

Güne stresli başladığınız bir gün, şişe mantarını ağzınızda hafifçe sıkarak biraz bekletin. Bu egzersizi 2-3 defa tekrarlayın. Çenenizin çalışmasıyla kaslarınız gevşeyecek ve kendinizi daha rahat hissedeceksiniz. Bu hareketle aynı zamanda bunama riskine karşı da önlem alıyorsunuz. Bulmaca çözmek beyninizi ne kadar çalıştırıyorsa, bu tarz fizik hareketleri yaptığınız zaman, beyniniz eklemleri koordine etmek için daha fazla çalışıyor. Hem stres algılamanız azalıyor, hem de bunu çok kısa bir sürede başarmış oluyorsunuz.

Her zaman söylediğimiz gibi, stres başa çıkılmayacak bir sorun değildir. Anksiyete, gerilim, sinir veya depresyon gibi hisler zihin ve vücudunuz arasında bir bağlantı kopukluğuna sebep olabilir. Zihniniz sık sık bu gibi duygulara yanıt vermeye zorlandığında, negatif stimuli barajına ayak uydurabilmek için kendini zorunlu olarak yeniler. Neticede, zihniniz vücudunuza yanlış mesalar gönderebilmektedir. Eğer mantar bulamadıysanız, derin bir nefes alın, sonrasında dudaklarınızı yalayın ve nefesinizi yavaşça dışarıya verip tekrar alın. Bu sayede serin hava konsantre olma gücünüzü artıracak ve sizi daha zinde hissettirecektir.

Sihirli Yeşil Karışım Bugüne kadar verdiği sağlıklı yaşam ve sağlıklı gençleşme önerileriyle birçok yaşamı daha kolay hale getiren Dr. Öz, verdiği sihirli bir içecek tarifi ile sizleri her sabah zinde olmaya çağırıyor. Tarif çok kolay bulunabilen sebzelerden oluşuyor ve yapması ise gerçekten çok basit:

2 küçük tabakta ıspanak (isteğe göre iyice yıkanıp çiğ olarak karışıtırılabilir)

1 tutam kereviz

2 salatalık

Yarım çay kaşığı zencefil

Bir tutam maydanoz.

1 elma (isteğe göre tatlandırmak için 2 adet eklenebilir)

1 tutam ıhlamur.

Yarım veya 1 adet limon

Bu sebzeleri karıştırıp, suyunu çıkardıktan sonra günde isteğe göre 2 veya 3 bardak içilebilir. Ama özellikle sabahları 1 bardak içmeyi unutmayın! Bu yöntem gayet ucuz ve uygulaması kolay. Dr.Öz özellikle annelerin çocukları için bu içecekten hazırlamalarını tavsiye ediyor. Sağlıklı gençleşmeye giden yolda küçük bir adım ile büyük işler başarmış olacaksınız.

realage
Başlık: Suyun Azı Fazlası Zararlı!
Gönderen: Tuğra - 09 Ağustos 2008, 00:45:56
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yavuz Yeniçerioğlu, özellikle yaz aylarında suyun az tüketiminin yanı sıra fazla tüketiminin de sakıncalı olabileceğini bildirdi. Doç. Dr. Yeniçerioğlu, suyun insan yaşamı için vazgeçilmez bir unsur olduğunu, insanların yemek yemeden haftalarca canlılığını sürdürebildiğini, ancak susuz sadece birkaç gün yaşayabildiğini söyledi.

İnsanların ter, idrar ve solunum yolu ile su kaybettiğini ifade eden Yeniçerioğlu, normal bir bireyin su gereksiniminin, metabolizma hızı, ortam ısısı gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini belirtti.

Normal Su İhtiyacı 1,5-2,5 Litre

Normal koşullarda insanların gereksinim duyduğu su miktarının günde 1,5-2,5 litre arasında değiştiğini açıklayan Yeniçerioğlu, yaz aylarında sıcak ortamlarda, ishal, aşırı terleme ve çeşitli hastalık durumlarında su ihtiyacının artacağına işaret etti.

Vücudun normal sıvı dengesinin sağlanabilmesi için kayıp kadar sıvı alınması zorunlu olduğunu ve böbreklerin vücut sıvı ve elektrolit dengesini sağlamasının hayati öneme sahip olduğunu dile getiren Yeniçerioğlu, ''Fizyolojik oranlarda gereken su miktarının alınamaması durumlarında, vücutta sıvı açığı gelişecektir. Biz buna tıpta 'dehidratasyon' diyoruz. Dehidratasyona bağlı olarak kan basıncında düşme, kalp atımlarında artış gibi tablolarla karşılaşabiliriz. Bu tablonun ilerlemesi ile beraber, hipertansiyon, şok ve böbrek yetmezliği gibi süreçler gelişebilir'' dedi.

Aşırı Su Tüketimi De Tehlikeli


Son yıllarda cilt güzelliği, diyet, toksitlerin atılması ve kanın temizlenmesi gibi gerekçelerle insanların günlük 4-5 litre sıvı tüketilmeye teşvik edildiğini ifade eden Yeniçerioğlu, ''Böbreklerin belirli bir oranda su atma kapasitesi vardır. Böbreklerin su atma kapasitesinin üzerinde su alındığında, atılamayan su, kanda birikerek, kandaki elektrolitlerin, kan hücrelerinde değişikliklere neden olarak, kan sodyum düzeyinde düşmeye neden olur. Biz bunu da tıpta 'hiponatremi' olarak tanımlıyoruz. Kan sodyum düzeyindeki düşmeye bağlı gelişen beyin ödemi, bulantı, kusma, halsizlik, bilinç değişiklikleri, kasılma nöbetleri, koma ve hatta ölüme neden olabilir'' diye konuştu.

Böbrek Hastaları Aşı Su Tüketiminden Kaçınmalı

Yeniçerioğlu, özellikle böbrek yetmezliği çeken hastalarının hem kamuoyunun, hem de doktorların yönlendirmeleri ile ''Üremiz düşsün, kanımız temizlensin'' diyerek 3 litre, 5 litre su içtiklerini, bunun sonucunda da zehirlenme olaylarının yaşandığına dikkati çekerek, böbrek yetmezliği çeken hastaların aşırı su içiminden kaçınmalarını istedi.

Aşırı su tüketiminin sonuçları

Amerika'da yapılan ve en çok suyu içenin ödülü kazandığı bir yarışmada, yarışmacılardan birinin hiponatremi sonucu hayatını kaybettiğini aktaran Yeniçerioğlu, yine ABD'de bakıcısı tarafından su içmekle cezalandırılan 3 yaşındaki bir çocuğun da hiponatremi nedeniyle öldüğünü kaydetti.

mynet
Başlık: Verilen Kiloyu Almamak İçin Ne Yapmalısınız?
Gönderen: Tuğra - 10 Ağustos 2008, 01:09:41
Kilo vermek ve verilen kiloyu geri almamak için düzenli egzersizin yararı bir kez daha teyit edildi.

ABD'deki Pittsburgh Üniversitesinde yapılan araştırma, yüzde 10 oranında kilo kaybının, haftanın beş günü, günde en az 55'er dakikalık ergersizle korunabileceğini gösterdi.

Kilonuzu nasıl korursunuz?


Sonuçları Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında, aşırı kilolu 200 kadının durumu dört yıl süreyle incelendi. Günde 1200 ila 1500 kalori almaları istenen kadınlara farklı egzersiz programları uygulandı. Tüm kadınlar, altı ay sonra yüzde 10 oranında kilo kaybetti, ancak çoğu bu kilo kaybını korumayı başaramadı.

Araştırmacılar, yüzde 10'luk kilo kaybını korumaya devam eden kadınların haftada ortalama 275 dakika ergersiz yaptıklarını belirledi. Metropolitan Üniversitesinde görevli Profesör Paul Gately, günde 30 dakika ergersiz yapmanın sağlık için faydalı olduğunu, kilo kaybetmek
isteniyorsa daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu ve verilen kilonun korunması için bundan da fazlasının yapılması gerektiğini söyledi.

village
Başlık: Spor Türü Seçimi
Gönderen: Tuğra - 11 Ağustos 2008, 00:41:08
Yürüyüş

Organizmanın temel fizik aktivitesidir, her kişiye, her zaman, her yerde önerilir. Hiç bir sakıncası yoktur. Yürüyüş alt üyelere de (bacaklar) kan dolaşımını artırır ve kalp kasını kuvvetlendirir. Kemik ve kaslar için çok az yaralanma riski oluşturur. Alt üyeler ve bacakların venöz dolaşımını uyarır ve akciğerlerin verimini iyileştirir.

Hızlı yürüyüş aerobik egzersiz için en kolay ve mükemmel bir davranıştır. Hızlı adımlarla yürüyüş, aynı mesafede, en az joging ve koşu kadar kalori yakar.

Çocuklar, yeni yetişenler ve gençler için yürüyüş yeterli bir fizik aktivite değildir. Aksine yaşlı bireyler için ideal bir spor türüdür, zira organizmanın tüm elemanları ile birlikte yumuşak-tatlı bir biçimde hareket gelişimi sağlar. Yürüyüş, eklemleri zorlamayan jimnastik hareketleriyle birleştirilmelidir.

Bu aktiviteden yeterince yarar sağlayabilmek için, uygun ayakkabılar ile günde en az bir saat yürümek gerekir.

Şayet kalp hastası iseniz, özellikle göğüs ağrısı çekiyorsanız ya da miyokard infarktüslü olsanız dahi, yürüyüşün bir zararı yoktur. Aksine, koroner arterlerin kan dolaşımını kolaylaştırarak ve kuvvetlendirerek kalp üzerinde mükemmel bir etkisi vardır.

Koşu

Çağın gözde sporlarından biridir. Tipik dayanıklılık sporudur. Dayanıklılık koşusu dereceli olarak antrenmanlar ile iyileştirilen çok önemli özellikler ister. Yaralanmalardan sakınmak için bilinçli bir antrenman planı uygulamak koşulu ile kasların ve kalp-solunum sisteminin kapasitesini dereceli olarak güçlendiren komple bir fizik aktivitedir.

Şayet 40 yaş üzeri iseniz, sporcu geçmişiniz olsa bile bir hekim kontrolünden geçmeli ve düzenli antrenman programı uygulamalısınız.

Yüzme


Hamile bayanlar, kas-iskelet sorunları olanlar ve astmalı bireyler hariç, yüzme, yürüyüş ve koşudan sonra herkese her yaşa uygun, yararlı, en küçük bir travma riski olmayan, temel sporlardan biridir. Çocuk yaştan itibaren uygulanabilir, bu gün bebekler için bile özel yüzme havuzları vardır.

Diğer sporlar gibi yüzme, kalp atım sayısını maksimale artırmaz, vücut suya bırakıldığı zaman kalp atım sayısı otomatik olarak yavaşça azalır. Yüzmede maksimal kalp atım sayısının % 75'i kullanılır, kalp atım hızı dakikada yaklaşık 12 vurum azalır.

Koşu gibi, yüzmeye de dereceli olarak başlamak gerekir. Başlangıçta en fazla 500 m yüzülür, istirahat edilir. Azar azar mesafe artırılır. Herhangi bir yüzme stilinde uzman olmaktan kaçınmak gerekir, farklı kas guruplarını çalıştıran tüm stiller uygulanmalıdır.

Bisiklet

Bisiklet, özellikle dayanıklılığı geliştirir, her yaşta uygulanabilir, özellikle yetişkinler tarafından daha çok tercih edilmektedir. Bu spor istemli bir kuvvete ve büyük bir direnç kapasitesine gerek duyar.

Bisiklet, ayakları vücut ağırlığından kurtaran, nispi yer çekimi olmayan bir koşulda cereyan eder. Bacaklar, koşudakinden çok daha az ya da yok denecek bir travma, şok, burkulma ya da tendinit riski ile ve daha esnek çalışır. Bu yaralanmalar performansın iyileşmesinde engel oluştururlar.

Koşu gibi, bisiklet sporunun çok az sakıncası vardır ve bu spor kalp-solunum kapasitesinin gelişmesi için önerilir.

Ergobisklet (ev bisikleti) bir kaç özel avantajlara sahiptir; bacak, uyluk ve kalça kasları için önemlidir. Kat edilen kilometreyi ve hızı belirten kompütür ile donatılmıştır. Değişik modelleri vardır, en uygun olanı bu bilgilerin yanında aynı anda nabız sayısını gösterenleridir. Diğer sporları yapma olanağınız yoksa ev bisikleti çok iyi bir çözümdür, aynı anda başka aktiviteleri de takip etme olanağı vardır; televizyona bakma, müzik dinleme...

Kayak

Kayak, günümüzün gözde sporlarından biridir, mevsimlik olması onun dezavantajıdır. Alp disiplini ve kayak mukavemet dayanıklılık sporlarıdır, özellikle kayak mukavemet uzun mesafeleri tamamlamak için çok iyi bir direnç gerektirir. Her iki disiplininin, organizmanın oksijen kullanımına yararları sonsuzdur.

Kayakta görülen kazalar sayısızdır fakat son yıllarda ekipmanın gelişimi ile bu kazalar şekil değiştirdiler. Bir zamanlar kayak ayak bileği burkulmalarından ve tibia kırıklarından sorumlu idi. Bu günlerde, çok ağır cerrahi operasyon girişimi ve uzun süre rehabilitasyon gerektiren, diz seviyesinde burkulmalara ve dolayısıyla iç bağların yırtılmasına neden olabilmektedir.Ayakkabıların sağlam ve bacağın yarısına kadar yükselmesi ayak ve ayak bileğini korumaktadır.Aksine, yukarısı; diz birinci derecede tehlikeye açıktır. Sonuç olarak kayağa başlanılan ilk günlerde çok dikkatli olmak gerekir.

Tüm dayanıklılık sporlarında olduğu gibi, piste çıkmadan önce iyi bir ısınma yapmak gerekir. Şayet tüm yıl boyu düzenli bir sportif antrenman takip ederseniz (koşu, yüzme, kültür fizik...), daha az yada yaralanmayan bireyler arasında olabilirsiniz.

Kaynak: Dr. Hilmi KARATOSUN
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Kahraman - 11 Ağustos 2008, 09:04:07
.....tuğra, enfa, isra, paylaşımlarınız gercekten okuyanlar ve uygulamaya çalışanlar için çok önemli nimetler....sadece konulara yazılara bakanlara ise yazık... nasiplenmek ve bilmek lazım.. Allah razı olsun...gerekli bilgileri ve rabbimin verdiği nimetleri de paylaşmak bir ibadettir.
Başlık: Bu besinlerle 3 günde yenilenin!
Gönderen: Tuğra - 11 Ağustos 2008, 21:22:52
Teşekkür ederiz Kahraman kardeş,
**********************

Bazı besinlerin yağ yakımı ve toksin atılımı sağlayarak zayıflamanıza yardımcı olduğunu biliyor muydunuz?

Bu program sayesinde 3 günde kendinizi yenilenmiş ve tazelenmiş hissedeceksiniz. Uzun zamandır uğraşıyor fakat kilo veremiyorsunuz... Bunun altında yatan neden doğru besinleri seçememeniz olabilir. Aşağıdaki listede yer alan besinler vücuda faydalı vitamin ve mineraller içermelerinin yanı sıra yağ yakımını hızlandırma özellikleriyle de biliniyorlar. Detoks programına geçmeden önce bu besinlerin hangileri olduğuna bir göz atın ve sadece program sırasında değil program sonrasında da bunları sofranızdan eksik etmeyin.

Yağ yakma uzmanları

Suyosunu:

Düşük kalorili suyosunu için adeta ilaç tanımlamasını yapmak kesinlikle yanlış değil: içindeki vitamin ve minerallerle tiroid bezlerinin çalışmasını düzene sokuyor, metabolizmayı hızlandırıyor ve tüketilen besinler kolay yakılmasına yardımcı oluyor.

Ananas:

Ananastaki bazı enzimler, balık ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı oluyor. Böylece protein, hücreler içinde daha kolay emilebiliyor, vücut bu proteinlerden daha fazla yarar sağlıyor. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasını da sağlıyor.

Elma:

Elmanın sağlımıza pek çok faydası olduğunu artık herkes biliyor. Bu faydaların arasında özellikle bir tanesi kilo vermenize yardımcı olabilir. Hangisi mi? Tabii ki iştah kapatması. Elmadaki pektin sizi uzun süre tok tutar ve gereksiz atıştırmaları önler. Üstelik bir tanesi ile doymazsanız bir ikincisini yemekte hiç sakınca yok!

Enginar:

Enginarda bulunan 'cynarin' isimli madde vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırıyor. Karaciğerin dostu olarak bilinen bu sebze bol magnezyum içeriyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Ayrıca bağırsakların çalışmasını da düzene sokuyor.

Fasulye:

Yağ oranı düşük ve protein açısından zengin fasulyenin her türü, zayıflamak isteyenlerin listesinde mutlaka bulunmalı. Tok tuttuğu için atıştırmayı da önleyen fasulye, Kolesterolü düzenliyor, metabolizmayı hızlandırıyor, yağ yakımın kolaylaştırıyor. Tüm bu özelliklerin, nohut ve mercimekte de bulunduğunu hatırlatalım'

Kırmızı acı biber:

Bibere acı tadın veren 'capsaicin' maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını artırıyor. Vücut yükselen ısıyı düşürmek için ekstra enerjiye ihtiyaç duyuyor ve böylece yağ yakımı kolaylaşıyor. Zerdeçal da, vücutta kırmızıbibere benzer etkiye sahip.

Yabanmersini:

C vitamini bombası yabanmersini aynı zamanda çok güçlü bir antioksidan. Ona koyu rengini veren madde serbest radikalleri yok ederek, toksinlerin dışarıya atılmasını kolaylaştırıyor. Yabanmersini yağ hücrelerinin çözülmesine de yardımcı oluyor.

Rezene:

Çok güçlü bir aromaya sahip bu bitkinin içindeki uçucu yağlar metabolizmayı hızlandırıyor, enzim oluşumunu artırıyor ve bu enzimler yağların vücutta depolanmasını önlüyor.

Tavuk eti:

Derisinden ayrılan beyaz tavuk eti protein açısından zengin, yağ açısından ise son derece fakirdir. Tavuğun yanı sıra piliç, deve kuşu ve hindi eti de aynı özelliğe sahip. Ayrıca bu gıdalar zengin birer protein kaynağı olarak cildin yağ dokusunu güçlendirirler.

Salatalık:

Hemen hemen hiç kalori içermeyen salatalık, potasyum, kalsiyum ve demir açısından çok zengin. Selülitlere karşı kullanabileceğiniz bu gizli silah, vücudun su ihtiyacını karşılamaya da yardımcı.

Zencefil:

Zencefil de, içerdiği yağlarla, tıpkı kırmızı acı biber gibi kalori yakımını hızlandırır. Aynı zamanda midenin yeterli derecede enzim salgılamasına yardım ederek sindirimi kolaylaştırır.

Kahve:

Yapılan tüm araştırmalar kahvede bulunan maddelerin yağ yakımını hızlandırdığı yönünde. Bunun yanı sıra vücudun ısısını yükselterek kan basıncını da yükseltiyor. Böylece kan dolaşımı hızlanıyor ve zararlı maddeler dışarıya daha kolay atılıyor.

Kivi:

Yüksek miktarda C vitamini içeren kivi ' bir tanesi günlük ihtiyacı karşılıyor- vücutta depolanan yağların yakılmasına büyük ölçüde yardımcı oluyor.

Kıvırcık salata:

Ülkemizde sofraların vazgeçilmez besinlerinden birisi olan kıvırcık salata, kas yapımına yardımcı olan potasyum açısından çok zengin. Vücudun kaslı olması ise hızlı bir metabolizmayla aynı anlama geliyor. Kıvırcık salatanın bol miktarda C vitamini içerdiğini, bunun dış yapraklarda daha fazla miktardayken iç kısımda kalan yapraklarda oldukça azaldığını da belirtelim.

Kuzu eti:

Kuzu etinde kalori yakma özelliği bulunan 'karnitin' maddesi bolca bulunuyor. Bu madde özellikle karaciğerin çalışması ve temizlenmesine yardım ediyor.

Balık ve deniz mahsulleri:

Balık ve deniz mahsulleri sağlıklı bir vücut için en önemli gıdaların başında geliyor Çünkü bunlar kalp ve damarlar için son derece faydalı olan omega-3 gibi doymuş yağ asitleri açısından çok zengin. Süt ve süt ürünleri: Süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyum, sindirimi kolaylaştıran enzimleri harekete geçiriyor. Yine bu besinlerde bulunan B2 vitamini, vücudun enerji ihtiyacını artırırken karnitin, yağın depolarından alınıp kas dokularına taşınmasını ve orada enerjiye dönüşmesini sağlıyor. Soya sütü ise bu özelliklerin yanı sıra düşük kolesterol içermesiyle de tercih ediliyor.

Papaya:
 
İçerdiği protein ve yağ yakımını hızlandıran enzimler sayesinde sindirimi de kolaylaştırıyor. Yağ, protein ve karbonhidratı birbirinden ayırarak bunların vücut için en iyi şekilde kullanılmasına yardımcı oluyor. Metabolizmayı harekete geçirdiği için vücuttaki yağ oranının azalmasını hızlandırıyor.

Kırmızı dolmalık biber:

Gerçek bir C vitamini deposu olan kırmızı dolmalık biber, yağ yakımını kolaylaştırıyor, mide asitlerininin dengeliyor ve sindirimi düzenliyor. Tüm bunlar vücudun zararlı maddelerden daha kolay bir şekilde arınmasını sağlıyor.

Kereviz:

Sindirimi kolaylaştıran kereviz, bu özelliğiyle, formunu korumak isteyenler mutlaka bol miktarda tüketmesi gereken besinlerin arasında yer alıyor.
Kuşkonmaz:

Bu lezzetli sebzenin 100 gramında sadece 18 kalori bulunuyor. İçerdiği zengin mineraller vücutta drenaj etkisi yaparak kanı temizliyor.

Çay:

Çayın hemen hemen tüm çeşitleri yağ yaktırıcı özelliğe sahip. Örneğin yeşil çay, içindeki bioflavonoidler yardımıyla metabolizmayı harekete geçiriyor ve düzenliyor. Mate çayı ve Çinli Pu-erh çayı da benzer özelliklere sahip.

Domates:

Potasyum açısından zengin domates sindirimi de çok kolaylaştırıyor. İçindeki mineral ve vitaminler tüketeni tok ve zinde tutuyorr. İçindeki likopen ise çok etkili bir antioksidan ve hücreleri koruyor.

Limon, portakal, greyfurt:

Gerçek birer C vitamini deposu olan bu meyveler içerdikleri flavonoidler sayesinde hem iyi birer yağ savaşçısı hem de bağ doksunu güçlendirdikleri için cildin dostu. Midesini düşünenler portakal yerine greyfurtu tercih edebilir'.

sağlık merkezi
Başlık: İdeal kilo yerine 'gerçekçi' kilo
Gönderen: Tuğra - 12 Ağustos 2008, 11:42:51
Birçok diyet programı insanlara tablolara göre ideal kilo hedefi verir. Ancak bu tablolar çoğu zaman 'ideal' olmaktan çok uzakta kalabiliyor.

Artık bu düşünceyi bırakın. Bilimsel verilerin büyük kısmı, önemli bir konuda fikir birliğine sahip ki o da şu; 'En iddiasız miktarda kilo kaybı bile sağlık açısından büyük yarar sağlayabilir.' Yüksek tansiyon, diyabet, yüksek kolesterol, uyku bozuklukları ve birçok tıbbi sorun, en iddiasız kilo kaybı ile bile düzelme göstermiştir.

Hemen herkes, kendini daha iyi hissettiği ve sağlık risklerini azalttığı zaman sağlıklı bir kiloya ulaşabilir. İdeal kilo nasıl hesaplanmalı? Benimle tanışan pek çok kişi yaklaşık 10 - 15 dakikalık sohbet sonrası boy uzunluğunu söyleyip ideal kilosunu hesaplamamı rica ediyor. Keşke ideal kiloyu hesaplamak tek bir cümle ve 1 - 2 dakika ile mümkün olsa, ama öyle değil. Gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli bir konu.Ben ideal kilo yerine 'gerçekçi kilo'

Kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Çünkü yıllar geçse de boy uzunluğunuz değişmiyor. Ama yaşla birlikte kas kütlesi kaybı, metabolik hızda azalma ve bazı sağlık problemleri, boy - kilo tablolarını çok anlamsız kılıyor. İdeal kiloyu hesaplarken dikkatle değerlendirilmesi gereken önemli kriterler var. Tüm bunları sorgulamadan, sadece boy uzunluğuna bakıp ideal kilo belirlemek doğru olmaz.

Yaş ve boy uzunluğu:

Gerçekçi kiloyu belirlemede başlangıç noktasıdır, ama yeterli değildir. Aşağıdaki tüm kriterlerin detaylı incelenmesi, fikir birliğine
varılması önemlidir. Vücut kas, yağ ve su miktarı: Vücut yağ analizi yapılarak vücuttaki yağ ve yağsız doku miktarı ölçülmelidir. Boy uzunluğu aynı olsa da kişilerin kemik yapısı daha geniş veya kas kütlesi daha fazla olabilir. Bu durumda aynı boyda olmalarına rağmen kişilerin farklı kiloları hedeflemeleri gerekecektir.

Son beş yıldaki en düşük ve en yüksek vücut
ağırlığı:


35 yaşında birinin 30 yaşındaki kilosunu hedeflemesi doğru değildir mutlaka içinde bulunulan yaş ve son beş yıl birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü sadece kilo odaklı olup çok sıkı rejimler yapmak bazı yaşlar için bağışıklık sistemini zayıflatıp başka hastalıklara davetiye çıkaracağından tehlikeli olabilir. Genetik yapı ve aile öyküsü: Özellikle gençlerde aile öyküsü, doğum ağırlığından itibaren genetik kilo yapısı iyi değerlendirilerek kilo hedefi belirlenmelidir.

Bel çevresi:

İdeal kiloyu belirlemede önemli bir kriterdir ve kesinlikle takip edilmelidir. Boyunuza göre kilonuz normal bile olsa bu bölgede yağlanma varsa metabolik obez olarak değerlendirme yapılıp tedbir alınmalıdır.

Sağlık durumu:

Tiroid veya insülin metabolizmasında problem olan veya antidepresan ilaç kullanan bir birey için de kilo hedefi diğer bireylere göre farklılık gösterir. Daha önce yapılan diyetler: Daha önce uzun süre çok düşük kalorili diyet yapanların metabolizmaları, geriye dönüşü mümkün olmayan yaralar alabiliyor. Bu durumda 5 kilo fazlası bile olsa kişi bunu vermekte aylarca uğraşabiliyor. Bu nedenle gerçekçi kiloyu belirlemeden önce karşıdaki kişiyi çok iyi dinlemek ve değerlendirmek gerekiyor.

Aktivite düzeyi:

Çok düşük bir kilo ve yağ oranını hedefleyen kişilerin mutlaka bunun bedelini egzersizle ödemesi gerekiyor. Aksi takdirde hedeflenen kilo gerçekçi olmuyor. Ömür boyuyapılabilecek uygun egzersiz tipi, süresi ve sıklığını ayarlama konusunda kesinlikle dürüst olunmalı.

sağlık merkezi
Başlık: Bıldırcın yumurtası protein ve şifa deposu
Gönderen: İsra - 13 Ağustos 2008, 15:00:16
Protein açısından zengin olan bıldırcın yumurtasının, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, özellikle çocuklar için faydalı olduğu belirtiliyor.

Uzmanlar, hayvansal proteinlerin, verdikleri yüksek enerjinin yanı sıra çocuklardaki beden gelişiminin sağlıklı olarak gerçekleşmesine yardımcı olduğunu kaydediyor. Bıldırcın yumurtası, içeriğindeki besleyici maddelerin yoğunluğu nedeniyle yaygın olarak tüketilen tavuk yumurtasından farklı. Diğer yumurtalardan daha fazla proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ise enerjisini daha çok fiziksel büyümeye harcayan çocuklarda, hastalığa neden olan mikropların etkisini azaltıyor. Grip, bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların, bıldırcın yumurtası yedikten sonra hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulduğu biliniyor.

Aile-Sağlık
Başlık: Genç Kalmanın Yolları
Gönderen: Tuğra - 14 Ağustos 2008, 00:25:18
Teşekkürler İsra ,deneyenler memnun bu yumurtayı öksürükde kesiliyormuş

*************************
Genç Kalmanın Yolları

Yiyecekler içerdikleri vitamin, mineral ve antioksidan sayesinde yaşlanmayı geciktirirler.

Amerika’nın en önemli kalp cerrahları arasında gösterilen ve sağlıklı yaşam tavsiyeleri verdiği kitaplar peynir ekmek gibi satan Mehmet Öz, bu kez de “Garanti sürenizi uzatın” sloganıyla yeni kitabını piyasaya çıkardı. ABD’nin bir numaralı diyet uzmanı Michael Rozien ile birlikte kaleme aldığı “Siz: Genç Kalmak” kitabında genç kalmanın reçetesini veren Öz’ün sn kitabı dünyanın en büyük online kitap sitesi Amazon.com’da 1 numaraya yerleşti.

İşte Öz-Rozien ikilisinin gençlik tavsiyeleri

* Domatesi mutlaka pişmiş yiyin. Haftada 10 ya da daha fazla yemek kaşığı domates sosunun kansere karşı etkili olduğu biliniyor. Kanserle mücadele eden “Lycopene” maddesinin içerdiği antioksidanların harekete geçmesi için domatesin pişirilmiş olması gerekiyor.

* Günde bir diş sarmısak, kanın incelmesine yardımcı oluyor böylece tansiyonu düşüyor.

* Kalbinizi korumak için siyah üzüm, yaban mersini, domates ve soğandan vazgeçmeyin. Renkli meyve ve sebzeler kalbe zarar verebilecek serbest radikallerin sistemden atılmasına yardımcı olur.
   
* Haftada 3 öğün balık yiyin. Balıkta bulunan Omega 3 asitleri damarlar için çok yararlıdır. Omega 3 kanda pıhtılaşmayı önler, kalp krizi sonrası ritim bozukluğu riskini azaltır, tansiyonu düşürür, damar tıkanıklığını azaltır. Özellikle somon, dil balığı, alabalık tercih edilmeli.
   
* Ekmeğinizi mutlaka yüzde yüz buğdaydan yapılanlardan tercih edin. Soya fasulyesi, pancar, kuru üzüm ve ıspanak gibi magnezyum içeren besinler kan basıncını düşürür ve damarların genişlemesini sağlayarak kalpte ritim düzensizliği riskini azaltır.
   
* Katkı maddesi kullanılmadan üretilen zeytinyağı iyi kolesterolü yükseltmeye yardımcı olur. Günlük beslenmede alınan yağın yüzde 25’inin zeytinyağında bulunan sağlıklı yağların oluşturması gerekir. Doymamış yağ oranı bakımından zengin olan zeytinyağı hem kalp hastalıklarına hem de kansere karşı savaşıyor.
   
* Bitter çikolata tansiyonu düşürür, iyi kolesterolü yükseltir, kötü kolesterolü düşürür.
   
* Kansere karşı en etkili silahlardan biri D vitamini takviyesidir. Yeterli D vitamini almak için günde 20 dakika güneşe çıkın.
   
* B vitamini eksikliği bağırsak kanserini tetikliyor. Ispanak, domates ve portakal suyu gibi besinlerde B vitamini bulunuyor.
   
* Yeşil çaya acı tadını veren antioksidan etkili polyphenol maddesi kansere karşı korur. Bu madde taze çay yapraklarından yapılan yeşil çayda yüzde 40, siyah çayda ise yüzde 10 oranında bulunuyor.
   
* Beyninizi geliştirmek için mutlaka bulmaca çözün, yeni bir beceri geliştirin daha çok okuyun.
   
* Günde 30 dakika yürüyüş kaslarınızın genç kalmasını sağlar.

mynet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ASUDE - 14 Ağustos 2008, 01:22:27
bilgileriniz için teşekkürler 

Alıntı
* Günde bir diş sarmısak, kanın incelmesine yardımcı oluyor böylece tansiyonu düşüyor.


asprinin de kan cıvıtıcı özelliği vardır... genelde doktorlar tavsiye ederler...
Başlık: Su-tuz dengesi önemli!
Gönderen: Tuğra - 14 Ağustos 2008, 13:56:09
Eğer vücudunuzun su-tuz dengesi bozulursa ciddi sağlık problemleriyle baş başa kalırsınız.

Su ve tuz hayatımız için iki önemli bileşendir. Besinlerin pek çoğunda bulunan sodyum, doğal yiyecek tuzu olarak adlandırılır. Sofra ya da mutfak tuzunun da büyük bir bölümü sodyumdur.

Sodyum sinir ve kas fonksiyonlarının devamı için çok önemlidir. Asıl görevi sıvı pompalanmasını ve gıdaların hücre zarından geçişini sağlamaktır. Bol miktarda sodyum ise yüksek kan basıncına (yüksek tansiyona) neden olur. Daha sağlıklı yaşamakiçin tükettiğimiz tuz miktarını azaltmamız gerekir. Bu doğrultuda yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

Lezzetine bakılmadan yemeklere tuz eklenmemeli, daima taze ve aşırı tuz içermeyen besinler tercih edilmeli.Satın alınan hazır ürünlerin etiketleri mutlaka okunmalı. Tuzsuz ya da tuzu azaltılmış besinler seçilmeli.

Sodyumlu tuzlar yerine potasyum içeriği yüksek tuzlar tüketilmeli.Masada tuz kullanmamalı.Maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi aroma sağlayıcılar tuz yerine tercih edilmeli.

Turşu, ketçap, hardal, soya sosu gibi yiyeceklerin tuz içeriği çok fazladır. Bu besinlerden uzak durulmalı ya da az tüketilmeli.Sebze ve meyve tüketimi artırılmalı.Bol su içilmeli. Su genelde az sodyum içerir. Şişe ve maden sularının sodyum içeriği etiketinden kontrol edilmeli.

Vazgeçilmez bir öğe


Su insan yaşamı için vazgeçilmezdir. En küçük canlı organizmadan en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutar. İnsan yemek yemeden haftalarca yaşayabilir ama susuzluğa ancak birkaç gün dayanabilir.

İnsan vücudunun büyük bir kısmı (yüzde 50-60'ı) sudan oluşur. Bu oran yaşa ve cinsiyete göre değişir. Kalori ve besin değeri olmamasına rağmen su beslenme açısından oldukça önemlidir.

Vücutta suyun yüzde 2'lik azalması ısı dengesinin değişmesine neden olurken, yüzde 7'lik azalma aşırı yorgunluk, halüsinasyon ve solunum güçlüğüne, yüzde 10'luk azalma ise dolaşım ve böbrek yetmezliğiyle ölüme neden olur.

Suyun vücudumuzdaki işlevleri şöyle özetlenebilir: Besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınması. Hücrelerde yaşam ve sağlık için gerekli biyokimyasal tepkilerin oluşturulması. Hücrelerin, dokuların, organ ve sistemlerin çalıştırılması. Zararlı maddelerin taşınması ve atılması.

Vücut ısısının denetiminin sağlanması. Elektrolitlerin taşınması. Eklemlerin kayganlığının sağlanması. Çeşitli hastalıklara karşı korunmanın sağlanması. Cildin susuz kalmasını önleyerek daha düzgün, yumuşak, esnek ve kırışıksız hale gelmesinin sağlanması. Tokluk hissi vererek ve iştahı azaltarak kilo vermeye dolaylı yoldan yardım edilmesi.

Ne kadar su içmeli?

Su temiz ve sağlığı bozmayan kaynaklardan karşılanmalı. Dolayısıyla içilen suyun hijyenik olmasına dikkat edilmeli. Vücudun büyüklüğü, fiziksel olarak ne kadar aktif olunduğu, iklim, mevcut hastalıklar (örneğin böbrek hastalığı) gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak su ihtiyacı bireyden bireye değişiklik gösterir.

Alınan her bir kalori için 1 ml. veya kilo başına 35 ml. su alımı önerilmekle birlikte genel olarak, sağlıklı bir kişi her gün kaybedilen vücut sıvılarını yeniden yerine koymak için 2,5-3 litre (8-10 bardak) su içmeli.

sağlık merkezi
Başlık: Sigara İçenlerin Cildi Daha Kırışık
Gönderen: Tuğra - 17 Ağustos 2008, 01:34:31
Sigara içenlerin yüzleri daha çok kırışıyor..
Dermatologlar tarafından yapılan araştırmalarda sigara tiryakilerinde hiç içmeyenlere göre 5 kat fazla kırışıklık olduğu saptanmıştır.

Sigaranın deri üzerindeki etkisi, özellikle bayanlarda daha sık görülmektedir. Dermatologlar tarafından yapılan araştırmalarda sigara tiryakilerinde hiç içmeyenlere göre 5 kat fazla kırışıklık olduğu saptanmıştır. Hatta bazı çalışmalarda sigaranın güneş ışınlarından bile etkili olduğu bildirilmiştir.

Soluk, kirli beyaz-gri renkli ve kırışık deri “sigara tiryakisi derisi” olarak tanımlanmaktadır. Sigara içenlerin %79’unda bu görünüm mevcuttur.

Sigara tiryakisi yüzünün özellikleri şunlardır:

1- Kalıcı çizgi veya kırışıklıklar,

2- Alttaki kemik çıkıntılarının belirginleşmesi sonucu çökmüş yüz ifadesi,

3- Deride incelme, hafif gri görünüm,

4- Derinin hafif turuncu-mor-kırmızı renk alması.

“Sigara tiryakisi yüzü” 70 yaşın üzerindeki kadınların yüz yapısı ile aynıdır. Sigara içenlerde kırışıklığın erken yaşta başlaması dikkate değerdir Kırışıklık oluşumu bir yılda içilen sigara miktarı ile doğru orantılıdır. Sigaranın kırışıklık yapıcı etkisine kadınlar daha fazla duyarlıdırlar. Nikotin ve sinir sisteminin uyarılması sonucu gelişen damarlardaki daralma, dokuların oksijenlenmesinde azalma, pıhtılaşmada artış, kollajen depolanmasında azalma, kırışıklık oluşumunu kolaylaştıran etkenlerdir.

Sigara cildinizi nasıl etkiler?

1- Direk toksik etki: Sigara içenlerde derinin neminin azalmış olması, onun toksik etkisine bağlıdır.

2- Mekanik faktörler: Kırışıklığın şeklini belirlemede önemli role sahiptir. Sigara içerken kullanılan yüz kaslarıyla ilgili olarak dudak çevresinde; tek taraflı içenlerde aynı tarafta kırışıklık görülmesi veya kazayağı kırışıklıkları gibi özel görünümler ortaya çıkar.

3- Genetik faktörler: Bütün sigara içenlerde “sigara tiryakisi yüzü” görünümü olmadığı için genetik faktörlerin rolü de düşünülmektedir.

4- Sigara içenlerde vücudun güneş görmeyen yerlerinde derideki elastik tabakanın, sigara içmeyen aynı yaş grubundakilere göre daha kalın ve parçalı olduğu gösterilmiştir. Derideki kronik oksijenlenmenin azalması, kollajen sentezini düşürerek belirgin kırışıklığa neden olmaktadır.

5- Sigara damarlardaki daraltıcı etkisiyle deride gri-esmer renklenmeye neden olur.

6- Sigaranın kısırlık,anti-östrojenik etkileri bilinmektedir. Östrojenin deri üzerindeki fizyolojik etkileri menapoz sonrası dönemde açıkça görülmektedir. Sigara içen kadınlarda göreceli bir hipoöstrojenik durum meydana gelmekte ve bu da deri kuruluğu ve kırışıklığa neden olmaktadır.

7- Sigara A vitamini seviyesini azaltır, dolayısıyla hücrenin bir numaralı düşmanı olan serbest radikallere karşı korunmayı azaltarak, kırışıklıkların oluşumunu kolaylaştırır. Sigara içen beyaz veya gri saçlı kişilerde katrana bağlı olarak sarımsı bir saç rengi ortaya çıkar.Sigara içerken sigaranın tutulduğu parmaklar ve tırnaklarında sarı-kahverengi renklenme ortaya çıkar. Bu bulguya “nikotin belirtisi” denir. Sigara içenlerde ağız içi daha koyudur. Hatta yanak iç yüzlerinde inatçı, sert, düzensiz beyaz tabakalar oluşabilir.

Sigara damarlardaki daraltıcı etkisi ile kan akımını bozarak, yara iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Tek bir sigara içiminin 90 dakika süren bir damarlarda daralmaya yol açabileceği gösterilmiştir. Sigara dumanında 4000 den fazla kimyasal madde bulunur ancak kan akımı azalmasından en çok nikotin sorumlu tutulmaktadır.

village
Başlık: Arı sütü
Gönderen: Tuğra - 18 Ağustos 2008, 11:04:28
Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Kadriye Sorkun arı sütünün insan hayatı üzerindeki önemli etkileri olduğunu söyleyerek, arı sütünün insanın bağışıklık sistemini güçlendirmek için doğal besin olarak kullanılabileceğini belirtti.

Prof. Dr. Sorkun arı sütünün mucize yarattığını ifade ederek, “Arı sütü ile beslenen ana arı 3 – 4 yıl yaşarken, daha az süt daha çok polenle beslenen işçi arı ise ancak 5 ay yaşayabiliyor. Arı sütünün sırrı işte burada yatıyor” dedi.

Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Kadriye Sorkun, arı sütünün insan hayatı üzerindeki etkilerin açıkladı. Prof. Dr. Sorkun, arı sütünün ömür uzatan etkilerine de dikkat çekti.

“ARI ÜRÜNLERİ İÇİNDE ARI SÜTÜNÜN ÖZEL BİR YERİ VAR”


Prof. Dr. Sorkun, arı sütünün, arı ürünleri içinde özel bir yere sahip olduğunu vurgularken daha çok arı sütü ile beslenen ana arının ömür uzunluğu, üreme özelliği, boyut farklılığı gibi farklılıklarına da dikkat çekti.

Prof. Dr. Sorkun, aynı genetik yapıya sahip olan işçi arılarda tüm bu özelliklerin olmadığını kaydederek, “Arı sütünde, ana arının niçin bu kadar büyük, uzun ömürlü, üretken ve diğer arılarla mukayese edildiğinde daha fazla enerjiye sahip olduğunun sırrı saklıdır. Arı sütü ile beslenen ana arı 3 – 4 yıl yaşarken, daha az süt daha çok polenle beslenen işçi arı ise ancak 5 ay yaşayabiliyor. Arı sütünün sırrı işte burada yatıyor” dedi. Prof . Dr. Sorkun, arı sütünün insanın bağışıklık sistemini güçlendirmek için doğal besin kaynağı olarak da kullanılabileceğinin altını çizdi.

ARI SÜTÜ İLE TEDAVİ

Prof. Dr. Sorkun, tıp doktorları tarafından arı ürünleri kullanılarak yapılan tedavinin genel isminin apiterapi olduğunu anlattı. Türkiye'de bu konuda faaliyet gösteren bir dernek ya da sağlık kuruluşu olmadığını kaydeden Prof. Dr. Sorkun, birçok gelişmiş ülkede, bu konularda yoğun çalışmaların yapıldığına dikkati çekti. Prof. Dr. Sorkun, arı sütü ile yapılan tedaviye ilişkin ise şu bilgileri verdi:

“Gelişmiş ülkelerde arı sütü konusunda yapılan çalışmalar yüz yıl öncesine dayanmaktadır. Arı sütünün insan sağlığı açısından önemine ve çeşitli alanlarda kullanımına koşut olarak üretimi ve kullanımı konusunda yapılan çalışmalar 1950 yılından bu yana ağırlık kazanmıştır.

Arı sütünün biyolojik ve klinik özellikleri, üretim tekniği ile kalite kontrolü konusunda önemli aşamaların kaydedilmiş olması, apiterapi alanında kullanımını yaygınlaştırarak üretimi cazip duruma getirmiştir.

Hücre yenileyici özelliğe sahip olan arı sütü, besleyici ve nemlendirici gücü sayesinde saç ve cilt bakımında da mucizevi etkiler yaratıyor. Dokuyu ve cildi yeniliyor, kırışıkları gideriyor. Arı sütü tüm dünya ülkelerinde, yoğun antibiyotik kullanan, radyoterapi ve kemoterapi alan hastalarda ve enerji ihtiyacı olan sporcularla, gelişme problemi olan çocuklarda destekleyici besin olarak kullanılıyor.” (ANKA)

mynet
Başlık: Keçiboynuzu pekmezi yiyen, hastalık görmüyor!
Gönderen: Tuğra - 19 Ağustos 2008, 11:13:53
Keçiboynuzu olarak bilinen harnup, doğanın bize hediyesi en güçlü besin kaynaklarından biri... Faydası o kadar çok ki yazımızı okuduktan sonra evden eksik etmeyeceğinizi düşünüyoruz.

“Hz.Yakup Peygamberin ekmeği”

Keçiboynuzu/ harnup (Ceratonia siliqua); Baklagiller familyasından doğal olarak Akdeniz ikliminde yetişen ve baklaları yenen her daim yeşil ağaç ya da çalı türü.
İngilizcesi “carob” ise de, genelde “St.Johns Bread” olarak bilinir. Almanca’sı da “johannisbrot” dur. Her iki lisanda da “Yakup Peygamberin Ekmeği" anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Yaklaşık 5000 yıldan beri bilinmektedir.

Birkaç yüzyıl öncesine kadar şeker yerine veya yapılan tatlılarda ağırlıklı olarak harnup kullanılırdı. Günümüzdeki beyaz şeker üretiminin başlaması ile bu kültür ve bu sağlıklı beslenme yapısı yok olmuştur. Harnup ağacı ilk 15 yıl hiç meyve vermeyen bir ağaçtır. Yetişkin bir ağaç 1000 kiloya kadar meyve verebilmektedir.

Keçiboynuzu diğer adıyla harnup yeryüzünün en eski bitkilerinden olup anavatanı olarak Güney Anadolu, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olup memleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında yaklaşık 1500 km'lik sahil şeridinde doğal olarak yetişmektedir.

Türkiye’de tıbbi bitki ihracatında en büyük pay ile 1. sırada "keçiboynuzu" yer almaktadır. "Kekik" 2.sırada, "kapari" 3.sırada, "defne" 4.sırada yer alıyor.

Olgunlaşmadan yenirse bağırsakları yumuşatır, olgunken kabızlık yapar. Yabani olanların tohumlarına Kırat veya Karat adı verilir. (0,2 gram 1 karat) Karat ölçüsü buradan gelmektedir. Tohumlarından zamk elde ediliyor ve yurt dışına ihraç ediliyor. Kağıt ve Mobilya sanayinde kullanılıyor.

Gallik asit içeriyor!


Keçiboynuzunun içerdiği gallik asiti insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedir ki, insan hayatında bu maddelerin önemi öğrenince mutfağından keçiboynuzunu ve pekmezini eksik etmek istemiyor. Gallik asit çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.

Gallik asitin özellikleri


Analgesic/ağrı kesici
Antiallergenic/alerjiye karşı
Antiasthmatic/astıma karşı
Antibacterial/bakteri yok edici
Antibronchitic/bronşite karşı
Anticancer/kansere karşı

Antihepatotoxic/karaciğeri toksinden arındırıcı
Antioksidant/serbest radikalleri yok edici
Immunostimulant/bağışıklık sistemini güçlendirici
Antiviral/mikroplara karşı
Antiseptic/antiseptik
Cancer-preventive/kansere karşı koruyucu
Antinitrosaminic/nitrozamin yok edici
Bronchodilator/bronş genişletici
Antipolio/çocuk felçine karşı

Dertlilere derman oluyor…

Günümüz yaşam şartların maruz kaldığımız eletromanyetik kirlilikle vücuda giren radyasyonu dışarı atma özelliğine sahip keçiboynuzu, 7’den 70’e herkesin günlük vitamin ihtiyacını karşılamaktadır.

Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle özleyeceklerdir.

Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır. Bu etken madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki; derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir.

Kortizon tedavisinden başka çare bulamayan, alerjik nefes darlığı çeken ve yılın belli mevsimlerinde öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatan bir çok insanın, keçiboynuzunu kullanmaya başladıktan daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıkları gözlemlenmektedir.

Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir.

Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkandır. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler
keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.

Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir. Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu, bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır. Keçiboynuzunun bu koruyucu özelliği Allah’ın insanlara olan bir lütfudur.

Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır. Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur.

Keçiboynuzunda kolesterol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği için de tansiyon problemi olanların rahatlıkla uygulayabilecekleri bir kürdür. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.

Keçiboynuzu (harnup) pekmezinin faydaları


1kg. pekmezde; 8069mg.Potasyum – 698mg.Kalsiyum -  565mg.Fosfor – 147mg.Sodyum – 383mg.Magnezyum - 3,54mg.Demir - 2,4mg.Bakır - 3,2mg.Çinko 3,9mg.Mangan bulunur.

Kalsiyum bakımından çok zengin (sütün 3 katı.)
İçindeki E vitamini sayesinde; öksürük, grip, kemik erimesi ve kansızlık durumlarında vücuda yardımcı.

Balgam söktürmeye, göğsü yumuşatmaya, bronşları açmada etkili. Sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına karşı vücuda yardımcı olur (Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.)
Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite karşı vücuda yardımcı oluyor.

Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizliyor. Mideye kuvvet veriyor.
Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri bulunuyor.

Yüksek doğal şekerler, zengin mineraller (özellikle çinko) ve vitaminler (A, B, B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağı.

Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer rahatsızlıklarında vücuda yardımcı oluyor. Kanın zehirli maddelerini temizliyor.
Kalp rahatsızlıklarında doğal destekleyici bir ürün.

İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahip.
İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atıyor

Doğal bir dopingdir.

Keçiboynuzunun herhangi bir yan tesiri bulunmuyor.Hem besleyici hem de besin değeri olan keçiboynuzudur.

Doğal harnup pekmezinde bulunan o güzel damak tadı değişerek ağızda burukluk kıvamında koyuluk pelteleşme görülebilir. Pekmezde bulunan bu ani değişikliğin sebebi keçiboynuzu hammaddesi kırıldıktan sonra taze olarak bekletilmeden hemen üretim yapılmasıdır.Keçiboynuzu kırıldıktan sonra bir müddet bekletilip üretime geçilmesi en iyisidir. O zaman pelteleşme görülmez!

Aynı zamanda tamamen doğal olarak üretilmiş olan harnup pekmezi aşırı soğukların etkisi ile koyulaşabilmektedir. Koyulaşmış olan pekmez cam kavanozda oda sıcaklığında normal halini alır.

Daha çabuk sonuç alırım diye kesinlikle abartarak kullanmayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına kesin olarak uyunuz. Doğa bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsan da, doğanın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. İşte, günümüzde bilim adamları ekolojik dengeden, biyolojik dengeden ve de daha bir çok dengelerden bahsetmekteler ve bu dengelerin bozulması durumunda dünyamızı nedenli büyük felaketlerin beklediğini vurgulamaktadırlar.

Örneğin; Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliğide, fazlalığı da insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünkü, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlası da vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır.

Kaynaklar:
Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu/ Bitkisel Sağlık Rehberi
Dr.Mehmet Göbelez/ Gıdalarımız ve Sağlığımız
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 19 Ağustos 2008, 11:31:22
asprinin de kan cıvıtıcı özelliği vardır... genelde doktorlar tavsiye ederler...
 
 
 
asude kardeşim hatırlattı bende...geçen aylarda,hasan arıkan hocaefendiden duyduğum bir sözü hatırlatayım.......hz. ustaz "aspirini dişlerinin arasına bölerek koyar,boyundan yukarısının doktoru aspirindir buyurmuşlar.."".........
Başlık: Tam buğday ununun hikmeti
Gönderen: enfa - 19 Ağustos 2008, 11:57:26
Çok değil bundan 50 yıl önce ürettiği buğdayı yakındaki değirmene götüren köylü, değirmen taşları arasında buğdayın tamamından öğütülmüş kara değirmen unu elde ediyordu. Bu un çok ince eleklerden geçirilerek beyaz un ayrılabiliyordu ancak bu da herkesin kolaylıkla ve düşük maliyetle ulaşabildiği un değildi.

“Modern” değirmenler buğdayın kepek ve tohum kısmını ayırıp sadece nişastalı bölümünü çok ince çekerek ve içine bazen de kimyasal ağartıcılar katarak beyaz unu yaygınlaştırdılar.

Beyaz un bütün zenginliği soyulmuş undur

Anadolu insanı için buğday ne anlam taşıyorsa Çinli için pirinç, Perulu için mısır, İskoç için yulaf da o anlamı taşıyor: Hayatı sürdürmek için en temel besin kaynağı...

Bir tahıl tanesi o kadar besleyici ki... Her bir tane 3 bölümden oluşuyor; tohum, unsu öz (endosperm) ve kepek. Toprağa ekilen tane yaprak çıkarıp kendi besinini üretebilir hale gelinceye kadar unsu özden aldığı besin onun yaşamasını sağlıyor.

Tahılların tohum kısmı zengin bir protein, mineral, vitamin, özellikle antioksidan E vitamini kaynağıdır. Tahıl, tohum kısmı ile birlikte öğütülürse, tohumda bulunan doğal yağlar nedeniyle 14 gün gibi kısa bir sürede acılaşabilir. Bu nedenle günümüzde un üreticileri tahılların besleyici tohum kısmını ayırmakta ve una katmamaktadırlar.

Kepek kısmında ise lif, mineraller ve protein bulunur. Sindirim sistemine tokluk hissi verir, kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Fakat unun rengini esmerleştirdiği, hamur yoğurmayı zorlaştırdığı ve içine katıldığı hamur işini daha lifli, kimilerine göre kaba hale getirdiği için çoğu una katılmaz.

Günümüzde hemen her unlu mamulde kullanılan beyaz un, tohum ve kepekte bulunan tüm bu besleyici değerlerden yoksundur. Beyaz buğday unu vitamin ve minerallerinin yüzde 80’ini, lif içeriğinin yüzde 93’ünü kaybetmiştir.

Tahılların hangi tür değirmen ile öğütüldüğü de çok önemlidir. Günümüzün “modern” değirmenlerinde sadece nişastalı kısım (unsu öz) çekilir. Un “teknolojik” değirmenlerde öğütülürken aşırı ısınması nedeniyle besin değerinde kayıplar olur. Bu değirmenlerde çok ince öğütüldüğü için beyaz un kana daha hızlı karışır. Çekildikten sonra daha hafif ve ince bir un olması için ağartılır ve kimyasallar katılır. Tohum bölümünden ayrılmış buğday incecik çekilip bir de kimyasallarla makyajlandığında ortaya raf ömrü son derece uzun bir un çıkar. Market raflarında senelerce durabilen bu ürünün, besleyici değerinden çok şey kaybedilmiş olur.

Tam buğday ununun hikmeti

Tam buğday unu / entegral un / köy unu / kara un / esmer un gibi isimlerle anılan un türü buğdayın, kepek ve tohum da dâhil olmak üzere tamamının öğütülmesi ile elde edilir. Dolayısıyla besleyici değeri daha yüksektir. Beyaz unun karakteristik bir tadı yokken tam buğday unu fındıksı bir lezzete sahiptir.

Eğer bulabilirseniz, en iyi un türü köylerde taş değirmende buğdayın tamamından öğütülen “kara değirmen unu”dur. Geleneksel yöntemde su veya rüzgâr kuvvetiyle çalışan taş değirmenler unu öğütürken ısıtmaz ve daha kaba taneli olarak çeker. Modern değirmenlerden daha kalın öğütülmüş olduğu için, beyaz una oranla kana daha geç karışır.

İçinde ağartıcı kimyasallar kullanılmadığı için böcekler de bayılır. Tam buğday ununuz böceklenirse eleyip eleğin üzerinde kalan kısmını atarak ununuzu kullanabilirsiniz. Saklamak içinse serin ve karanlık bir yeri veya buzdolabını tercih edin.

Tam buğday ununa çok fazla talep olmadığı için her markette satılmıyor. Büyük marketler veya doğal ürün dükkânlarından bulabilirsiniz. Başka bir seçenek, un değirmeni olan bir köyden kargoyla göndermelerini istemek.

Kepekli un, tam buğday unundan farklıdır. Beyaz una sonradan kepek ilave edilmesiyle üretilir. Tam buğday unu doğa tarafından belirlenen oranda kepek ve tohum içerirken, kepekli una insan eliyle belirlenmiş oranda kepek eklenmiştir.

Buğdayın yanı sıra çavdar, yulaf, mısır gibi diğer tahılların unlarını alırken de “tam” tahıldan çekilmiş olanlarını bulmaya çalışın. İnce öğütülmüş olanlarını değil, daha kalın “dişli” öğütülmüş olanlarını tercih edin. Her tahılın besleyici değeri farklıdır ve her biri nimettir.

Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri kitabından alıntıdır.

Başlık: Şişmanlatan 10 Yiyecek Yalanı
Gönderen: Tuğra - 20 Ağustos 2008, 12:04:21
Pinokyo yalan söylediği zaman, burnu uzadı. Diyetiniz ile ilgili kendinize yalan söylediğinizde, bu sizin burnunuzu uzatmayacak.

1. Yemeyi hak ettim
Kendi kendini sabotaj etmenin klasik bir örneğidir. Tam olarak, neyi hak ediyorsunuz? Biten bir ilerlemeyi? Daha kalın baldırları mı? Yiyeceklerle kendi kendine meditasyon, her zaman perişan bir duygubırakan, öğrenilen bir davranıştır. Bunun yerine iyi bir antremanda veya yeni koşu çorabı gibi şımartıcı şeyler gibi yiyeceksiz mükafat sistemi oluşturun. Yiyecek yatıştırmaları duyularını derece derece değiştirme üzerinde yoğunlaşın. Uyuşukluk etkisi kısa sürelidir fakat sonuçları üzücü bir şekilde sürüp gider.

2. Sabah kahvaltılarını atlayarak kalorimi korudum
Atlanan sabah kahvaltıları, metabolizmanızı düşürür ve bu da yediğiniz bir sonraki öğünde daha çok yersiniz. Sağlıklı bir sabah kahvaltısını atlamanız, cipsleri mideye indirme ve öğleden önce dalma serbest ruhsatını size vermez. Bazı çerezler, 1500+ kaloriye sahiptir. Düzenli olarak veya sıklıkla bunları yemek, kan şekeri seviyenizi ve kızgınlık hissinizi tutar.

3. Ufak bir yiyecek serbest!
Serbest atıştırma yanıltıcıdır. Ofiste 500 kalorilik küçük tatlı veya ekmek, pahalıya mal olur. Dahası, yiyecek serbest olduğunda, alt ortalama standartlar oluşturulması gerekir. Bayat mı? Ayıklanmış mı? Bunlara dikkat etmeden yiyorsanız yanılıyorsunuz.

4. Genellikle yiyeceği reddetmek zordur.
Anneniz veya arkadaşınız bir yemek sunduğu zaman, aç olmasakta o yemeği kabul etmeniz gerektiği hissine kapılırız. Bu durum eğer sıklıkla ortaya çıkıyorsa; kibarca geri çevirmenizde bir sakınca yok. Biraz kurnazlık ve incelik gerektiren durumlarda, şu an tok oluğunu ve sadece göz hakkı için bir parça tadına bakabileceğinizi ısrar ederken kabul edin. Niyetinizi belli ederseniz, pastanın koca bir dilimini silip süpürmek zorunda kalmanız ihtimalide muhtemelen azalır.

5. Mısır, sosis olmadan her şey aynı değildir.
Yeni bir alışkanlı yaratın ve kalıcı yapmak için uğraşın. Kendi patlamış mısırınızla sinemaya gidin. Birşey yemeden iki saat boyunca kalarak kendinizle gurur duyun. Yeni bir alışkanlık oluşturunca, bu alışkanlıkları davranış haline getirirsiniz ve yeni bir alışkanlık olana kadar tekrar edersiniz.

6. Süper beden olmak ve korumak
Yiyeceklar kısıtlı değildir. Yarım porsiyonun tam fiyatını ödüyorsanız; kendinize karşı doğru davranmanızdan mutlu olun. Daha az için çok ödeyin.

7. Savurganlık olmamalı
Yiyecekleri atmak kolay gelmiyor ancak mideyi çöp tenekesi olarak kullanan çok kişi var. Tadı güzel olmamasına rağmen kaç çikolata ve çerez yediniz? Doymanıza rağmen tabağınızdaki yemeği kaç kere bitirdiniz?Aşırı yemek, kalan yiyecekleri atmak gibi müsrifliktir.

8. Her parti bahaneniz olmasın
Her bir araya gelme yemek yemek için bir bahane midir? Yiyecek yakıttır, parti hilesi değil. Yiyecek veren kimseden ziyade konuşmalara ve arkadaşlıklara odaklanın. Belki bu ortamda bir yastıkta yaşlanacağınız biriyle tanışabilirsiniz.

9. Bir kereden bir şey olmaz. Şeytan ayrıntılarda gizlidir. Bir günde 100 kalori, bir yılda ek 10 kg'a dönüşür. Bahaneler üzerine çaılşmaları denemek yerine, enerjinizi test etmeye yöneltin, sadece bir kere tatmak duygularınızı bastırmasada ucunda zayıf kalmak ödülünüzdür.

10. Doğru yemek yemek çok komplike ve çok pahalıdır. Özellikle tembel hissettiğimizde, bu küçük palavra, bir torba cipse karşı bir elmanın ve yoğurtun maliyetini ağırlaştırana kadar, makul görünür. Ucuz kararlar sonucu olarak yağ artışını eritmede diğer bir eğitim sezonunu için ihtiyaçları çıkararak ne kadar para biriktirirsiniz. En sevdiğiniz ucuz 20 yiyeceğin listesini yapın ve tutumlu hissettiğinizde bu listeyi kullanın.

Sophie Pachella

village
Başlık: Bağırsak hastalıklarının ilacı sakız
Gönderen: Tuğra - 21 Ağustos 2008, 19:36:44
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, bağırsak ameliyatı sonrasında sakız çiğneyen hastaların bağırsak işlemlerinin daha hızlı bir şekilde normale döndüğü ortaya çıktı.

Karın ameliyatlarının sonucu olan bağırsak tıkanmalarının veya bağırsak işlevsizliğinin ağrı ve sağlık sorunlarına neden olabileceği bildirildi. İngiltere'de yapılan bir araştırma sonucunda bu sorunun sakız çiğneyerek, ucuz ve etkili bir şekilde çözülebileceği ifade edildi.

Sanjay Purkayastha ve St. Mary's Hastenesi'nin doktorları, günde 3 kez şekersiz sakız çiğneyen 158 hastadan alınan 5 örneğin incelendiği araştırma sonucunda, sakız çiğneyenlerin çiğnemeyenlere göre ortalama 1.1 gün daha az tuvalete çıktığını belirtti.

Uzmanlar, araştırma sonucunda sakız çiğnemenin sindirim sistemindeki sinirleri uyardığını ve gastrointestinal hormonları tetiklediğini ortaya çıkardı.
19.08.2008

Kaynak : İHA
Başlık: Karpuzu sakın buzdolabına koymayın!
Gönderen: Tuğra - 21 Ağustos 2008, 23:07:18
Karpuzu buzdolabına koymak neden zararlı? İşte...

Karpuzu sakın buzdolabına koymayın!

Oda sıcaklığında muhafaza edilen kesilmemiş karpuzlar, buzdolabında saklanan ya da dalından yeni koparılmış karpuzlardan daha fazla hücre koruyucu antioksidanlar (özellikle likopen ve beta karoten) içerirler.

SOĞUK ZARARLI

Karpuz dalından koparıldıktan sonra da olgunlaşmaya ve antioksidanlarını geliştirmeye devam eder.

Ancak soğuk, bu gelişme sürecini kısaltır. Bu yüzden kesmedikçe, karpuzlarınızı buzdolabının dışında saklamaya özen gösterin. Ancak meyveyi kestikten sonra, bozulmaması için mutlaka buzdolabında muhafaza edin. Soğuğun verdiği lezzeti tatmak isterseniz, servisten hemen önce soğutun. Ve kesmeden evvel karpuzu mutlaka yıkayın.
 
bugün
Başlık: Ginko Biloba(Akıllı Bitki)
Gönderen: Tuğra - 22 Ağustos 2008, 11:51:29
Dolaşım üzerinde olumlu etkileri olan, güçlü bir antioksidan bitkidir. Kalp, beyin ve tüm vücut oksijenizasyonunu çoğaltır. Zihinsel fonksiyonları arttırır (akıllı bitki olarak bilinir) ve kas ağrılarını azaltır. Ayrıca kan basıncını düşürür, kanın pıhtılaşmasını, dolayısıyla damarları tıkamasını önler ve güçlü bir yaşlanma geciktiricidir.

Antioksidan destek olarak günde 160-320 mg olarak kullanılır. Gingko Biloba, Standardized Extract, Ginkobil, Gikoplus gibi isimlerle pazarlanmaktadır.

Alzheimer hastalığının belirtilerini azaltır, ilerlemesini yavaşlatır. Baş dönmesi, kulak çınlaması, baş ağrısı, bunaltı ve depresyon belirtilerini iyileştirir.

Şeker hastalığının dolaşım sistemi ve sinir sisteminde oluşturduğu hasarı sınırlar. Diyabete bağlı nöropati dışında diyabetik göz hastalığında da yararlı olabilir. Beyin gücünü optimumda tutar. Belleği korur, hatırlamayı kolaylaştırır.

Kalp krizi ve beyin felci-inme riskini azaltır. Gözde yaşlanma sonucu gelişen makula dejenerasyonunu ve katarakt sorunlarını geciktirir. Antioksidan etkilidir

Sağlık Bilgileri
Başlık: Sebzelerin dondurularak korunması
Gönderen: enfa - 22 Ağustos 2008, 19:47:07
Sebzelerin dondurularak korunması gıda açısından olduğu kadar beslenme yönünden de önem taşıyor. Herkesin bilmesi ve ağzının tadının kaçmaması, hatta artması için yapılması gerekenler şöyle sıralanıyor...

 

KUŞKONMAZIN DONDURULMASI
Kuskonmazlar 15 cm uzunluğunda kesilir. Sap kısımları atılır. Sonra iyice yıkanır. İriliklerine göre 3-6 dakika arası haşlanır. Sonra içlerinden kırılmış, rengi bozuk olanlar ayıklanır. Daha sonra paketlenip hemen dondurulmalıdır.

YEŞİL FASULYE
Sap, çöp ve yabancı maddelerden ayrıldıktan sonra yıkanırlar. Sonra uçları kesilir. Dilimleyerek veya bütün halde 2-3 dakika haşlanır. (Dilimlenecek fasulyeler önce haşlanıp sonra kesilebilir de.) Bu şekilde tat veren maddelerin kaybı azalır. Haşlanan fasulyeler çabucak paketlenir ve soğutulur.

HAVUÇ
İyice yıkanır. Kök ucu ve yaprak dipleri kesilir. Kabukları soyulur. Büyük havuçlar dilimlenir. Dilimler küçük parçalardan temizlenir ve haşlanır. Havuçlar genellikle olgunluk, irilik ve yapılarına göre değişmek üzere 2-8 dakika arasında haşlanır. Kaynar su içerisinde de haşlanabilir. Haşlanmış havuçlar paketlenir ve hemen dondurulur.

KARNABAHAR
Büyük beyaz başlı, düzgün yüzeyli ve çiçek salkımı çok kalın olmayan karnabaharlar dondurma için uygundur. Önce kesilerek saplarından ayrılır, iç gövde çıkarılarak çiçek salkımları birbirinden ayrılır.

Salkımlar 5 cm den daha büyük olan parçalar halinde kesilerek küçültülür. Bu parçalar temizlenir ve yabancı maddelerden ayıklanır. Yıkandıktan sonra 4-5 dakika haşlanır. Sonra soğuk su içerisinde soğutulur. Soğutulmuş parçalar süzülerek suyundan ayrılır, seçilir, paketlenir ve soğutulur.

SOĞAN
Bütün veya doğranmış olarak dondurabilir. Dondurulacak soğanların kök ve tepe kısımları kabuklarının soyulmasından önce veya sonra uzaklaştırılabilir. Daha sonra iyice yıkanır. Yıkama sırasında soğan kabuklarının büyük bir kısmı uzaklaşmış olur. Yıkanan soğanlar 3-6 mm boyutunda kesilerek paketlenir ve dondurulur.

YEŞİL BİBER
Sap kısmı ve çekirdekleri kesilerek çıkartılır. Uzunlamasına ikiye ayrılan biberler basınçlı su ile yıkanarak kalan çekirdekler de atılır. İsteğe göre ikiye bölüner veya dilimlener. Haşlanarak veya haşlanmaksızın dondurulabilinir. Haşlanmış biberler 6 ay kadar iyi bir şekilde muhafaza edilir. Ancak bu süreden sonra tat değişmeleri meydana gelebilir. Biberlerin bakteri ve küf sayısının düşük olması isteniyorsa 2 dakika haşlamak gereklidir. Bu işlemlerden sonra paketlenir ve dondurulur.

ISPANAK
Ispanaklar önce bir yüzey üzerinde seçilir, yabancı madde ve istenmeyen kısımlar uzaklaştırılır. Sonra su dolu bir kabın içerisinde iyice yıkanarak kum, böcek, kir ve parçalanmış yapraklardan ayıklanır. Bu yıkama işlemi bir kaç kez tekrar edilmelidir. Ispanakların kum ve kirlerden tamamen arındığı anlaşılınca yıkamaya son verilir.

Yıkanmış ıspanaklar kaynar suda 2 dakika haşlanır ve soğuk su ile hemen soğutulur. Haşlamadan sonra sararmış yapraklar daha kolay görülür. Bu nedenle son bir seçme işlemi daha yapılır. Haşlanmış ve soğutulmuş ıspanaklar suyu süzülür. İsteğe göre bütün yapraklar halinde veya doğranmış olarak paketlenir ve dondurulur.

saatlimaarif
Başlık: Sebzeleri doğal zamanında yemeli!
Gönderen: Tuğra - 22 Ağustos 2008, 22:14:42
Teşekkürler enfa,şimdide tersi bir makale;

*********************************

Sebzeleri doğal olarak yetiştiği mevsimde tüketmek en sağlıklısı… Peki hangi sebzenin hangi ayda yetiştiğini biliyor musunuz? iyibilgi özel

Sebzeleri doğal zamanında yemeli!

Mevsiminde yenen doğal sebze ve meyveler dengeli beslenmenin ilk şartlarından, sağlık kaynağımız doğal gıdalar; vitamin ihtiyacını karşılıyor, enerji veriyor, metabolizmanın düzenli çalışmasına yardımcı oluyor.

Sebzeler ve doğal yetiştiği aylar

Bamya: haziran- temmuz- ağustos
Barbunya: nisan- mayıs- haziran
Beyaz lahana: kasım- aralık- ocak- şubat
Bezelye: nisan- mayıs- haziran
Brokoli: ocak- şubat- mart
Çarliston ve dolmalık biber: haziran- temmuz- ağustos- eylül
Çilek: mayıs- haziran
Dereotu: yılın her mevsimi
Domates: haziran- temmuz- ağustos- eylül -ekim- kasım
Havuç: eylül- ekim- kasım- aralık- ocak- şubat- mart
İç Bakla: nisan- mayıs- haziran
Ispanak: kasım- aralık- ocak- şubat- mart
Karnıbahar: kasım- aralık- ocak- şubat- mart
Kereviz: kasım- aralık- ocak- şubat
Kırmızı lahana: kasım- aralık- ocak- şubat
Kırmızı közlemelik biber: ağustos- eylül- ekim
Kuru soğan: yılın her mevsimi
Madımak: mayıs
Mantar: eylül- ekim
Maydanoz: yılın her mevsimi
Marul: nisan- mayıs- haziran
Patates: yılın her mevsimi
Patlıcan: haziran- temmuz- ağustos- eylül- ekim- kasım
Pırasa: kasım- aralık- ocak- şubat- mart
Salatalık: mayıs- haziran- temmuz- ağustos- eylül- ekim
Semizotu: nisan- mayıs- haziran
Sivri biber: haziran- temmuz- ağustos- eylül- ekim
Taze fasulye: mayıs- haziran- temmuz- ağustos- eylül
Taze yeşil kabak: kasım- aralık- ocak- şubat- mart
Turp: ocak- şubat- mart

Ağaçta büyüyen meyveler için yukarıdaki durum söz konusu değil ama bunlarında depolanma suresi boyunca kullanılan ilaçların zararını en aza indirmek için; yıkama işleminde titiz davranmak gerektiği belirtiliyor. Çilek üretimi farklı olduğu için belirtmek gerekir:

Hangi aylarda ne şekilde beslenmeli

Ocak: Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorbaları sofranızdan eksik etmeyin. Hareketsiz geçen soğuk kış günlerinde çorbalar bağırsak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çok tüketilmesi gereken besinlerden.

Şubat: Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, brüksel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.

Mart: Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye başlamanın tam zamanıdır. Mart, aynı zamanda ilkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir o kadar da direnç verici besinleri tüketmeye özen göstermek gerekir. Balık, ızgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.

Nisan: Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sütlü hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak süt için. Hafif ama sağlıklı beslenerek ve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.

Mayıs: Çilek kısa omurlu bir meyve. İçeriğindeki zengin vitamin (özellikle C vitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.

Haziran: Kısa ömürlü dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.

Temmuz: Semizotu, balıktan sonra en çok omega-3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega-3, kalp hastalıklarına, zihinsel karışıklığa ve bunamaya karşı etkili.

Ağustos: Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanı sıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.

Eylül: Kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındığı hergün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.

Ekim: Omega-3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca mantarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı Izgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.

Kasım: Balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. İçerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.

Aralık: Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak için sağlıklı beslenin. Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz, elma ve kuruyemişleri bol tüketin.

 Nihal Doğan
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Kahraman - 22 Ağustos 2008, 22:35:08
....bu forumu ve konuları inceleyip değerlendirdiğimde çok ama çok emeğin ve hayatımızı kolaylaştıran çok önemli paylaşımların olduğunu gördüm....binlerce defa Allah razı olsun...


Taze yeşil kabak: kasım- aralık- ocak- şubat- mart   ....ay olarak bi yanlışlık olabilirmi..:))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ASUDE - 23 Ağustos 2008, 00:28:51
teşekkürler :emek
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 23 Ağustos 2008, 00:59:17
Alıntı
Taze yeşil kabak: kasım- aralık- ocak- şubat- mart   ....ay olarak bi yanlışlık olabilirmi..

Olabilir,bu konularda en sağlıklı bilgi anneler yada ninelerden alınır sanırım.Şimdiki nesil 4 mevsimde de her sebzeyi gördüğü için.Ciddi bilgi eksikliğine sahipler. gf2))
Başlık: Baş dönmesi ne zaman tehlikeli?
Gönderen: Tuğra - 24 Ağustos 2008, 01:00:31
Baş dönmesi sık karşılaşılan bir sağlık sorunudur. Bu tatsız ve bir o kadar da korkutucu problem farklı nedenlerle ortaya çıkabiliyor.

En sık görülen nedeni orta-iç kulak bölgesindeki enfeksiyonlar. Özellikle iç kulağın virüs enfeksiyonları çok ciddi bir baş dönmesi sorunu yaratabiliyor. "Oturma pozisyonunda veya ayaktayken normal dengenin sağlanamaması hali" diye tanımlayabileceğimiz baş dönmesi ne iyi ki çoğu zaman önemsiz sebeplerle ortaya çıkıyor ve kısa sürede kendiliğinden düzeliyor.

NASIL OLUŞUR?   

Seyrek de olsa, baş dönmesi bazen ciddi bir sebepten de kaynaklanabiliyor. Örneğin kan basıncındaki ani düşmelerde beyne yetersiz kan ve oksijen gitmesi sonucu baş dönmesi ortaya çıkıyor. Baş dönmesine neden olan diğer ciddi durumlar arasında kalp kapakçığı hastalıkları (Aort darlığı), kalp krizleri, şiddetli hipertansiyon atakları veya kritik düzeye inmiş kan basıncı durumları sayılabilir.

Baş dönmesinin bir nedeni de içkulakta yer alan denge organının iyi çalışmamasıdır. Denge mekanizması, göz hareketlerini de kontrol ettiği için, vertigoda çevre dönüyormuş gibi de hissediliyor. Baş dönmesinin en sık görülen nedenleri arasında iç kulakta yerleşen virus enfeksiyonları gösteriliyor.

NEDENLERİ ÇOK FARKLI

Baş dönmesinin pek çok sebebi var ama en sık görülenleri şunlar:

 •  Şiddetli ağrılar

 •  Sık ve derin solunum yapılması

 •  Baş ağrısı atakları

 •  Yaralanmalar

 •  Korku ve heyecan halleri

 •  Kan basıncının aniden düşmesi

 •  Öksürük nöbetleri

 •  Uzun süreli yatar pozisyondan aniden ayağa kalkmak

 •  İçkulağın viral enfeksiyonları

 •  Psikolojik sorunlar

 •  Beyin ve beyincik tümörleri

 •  Boyundaki karotit sinüse baskı yapan durumlar (gömlek yakasının çok dar olması gibi)

 •  Sakinleştiriciler, bazı kalp ilaçları, antikonvülzanlar, aspirin, dilantin, narkotikler, tansiyon düşürücü gibi ilaçlar

 •  Kalp atım hızının dakikada 30'dan daha az ya da 200'den daha fazla olması

 •  Klasik migren atakları

 •  Madde bağımlılığı

 •  İlaç alerjileri

 •  Ortakulak cerrahisi veya travmasını takiben,

 •  Kulak zarı yırtılması, kulak hastalıkları

 •  Görme problemleri

NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALI?

 •  Eğer baş dönmesi ile birlikte,

 •  Bilinç kaybı varsa,

 •  Oda ve eşyalar kişinin etrafında dönüyorsa,

 •  Baş dönmesi günlük aktiviteleri engelliyorsa,

 •  Baş dönmesi ilaç kullanımıyla birlikte başlamışsa,

 •  Göğüs ağrısı, uyuşukluk gibi bulgular varsa

Beklenmeden doktora başvurmak gerekiyor. Baş dönmesi sorununuz birkaç saatten hele birgünden fazla sürerse mutlaka bir doktordan yardım isteyin.

Hürriyet
Başlık: Dağ kekiği ile mikroplara güle güle..
Gönderen: Tuğra - 24 Ağustos 2008, 15:31:09
Doğal bir kekiğin marifetlerini duyunca şaşıracaksınız! Belki de yazımızı okuduktan sonra, eşinize, dostunuza ziyarete giderken çiçek demeti yerine, bir demet dağ kekiği götüreceksiniz… iyibilgi özel

Dağ kekiği ile mikroplara güle güle...

Doğal antibiyotik özelliğine sahip kekik, vücudu mikroplardan arındırıyor ve aynı zamanda mikrobik hastalıklara karşı koruyucu özelliği var.

Kaç tür kekik var?

Dünya’da yaklaşık 100 tür kekik yetişiyor. Türkiye’de 33 tür kekik olduğu tespit edilmiş.  Taşlı ve güneşli yeri sever. Yılda 12.000 ton kekik hasat çıkıyor, 9000 ton ihraç ediliyor, 3000 ton yurt içinde tüketiliyor.

En çok kekik Türkiye’de yetişiyor!

Dünyada yıllık 60 – 70 ton kekik yağı üretiliyor. Dünya kekik yağı ihtiyacının % 10’u Türkiye’den çıkıyor.   Türkiye Kekik ihracatında dünyada ilk sırada. En fazla Toroslar’da Isparta-Sütçüler kasabasında toplanıyor yaklaşık yılda 50 ton.                       

Mikropları temizliyor!

Tıbbi kekikte; thymol (antiseptik) ve karvakrol (kozmetikte kullanılan madde) bulunur. Thymol solunum yolu ile mikropları atar, yağ lambası (buhurdanlık) üzerine damlatılan kekik yağı evin mikroplu havasını temizler.

Hangi hastalıklara iyi geliyor?

Antiseptik, antispazmotik, iştah açıcı, tansiyon yükseltici, genel uyarıcı, idrar söktürücü, bakterilerin oluşmasını önleyen özelliklere sahiptir. Saman nezlesi, yorgunluk, düşük tansiyon, boğmaca, nefes darlığı, romatizmal hastalıklar, enfeksiyonlu hastalıklar, uykusuzluk, kan dolaşım bozukluğu ve bağırsak parazitlerine iyi gelir.

Nasıl kullanılıyor?


Bir yemek kaşığı kadar ufalanmış kekik, 150 ml. sıcak su ile 5 – 10 dakika demlendikten sonra ılık olarak içilir.  Hastalık dönemlerinde günde 2–3 defa uygulanması tavsiye edilir.

Mikrobik hastalıklara karşı vücudu korumak ve biriken toksinleri atmak için günde damıtılmış saf kekik suyu kullanılabilir. Kekik suyu ayrıca diş temizliği ve diş etlerinin güçlenmesinde çok faydalıdır. Günde 5 bardaktan fazla tüketilmemeli, hamileler kullanmamalı, mukozaya zarar veriyor.           

Ayrıca; salatalara, soslara, çorbalara, et ve sebze yemeklerine katılır. Hem lezzet verir, hem de hazmı kolaylaştırır.

Et kurutulurken yanına kekik demeti asılıra mikroorganizma üremesini engeller.

Doğal kekik nasıl alınır?

Kekik alırken; yeni mahsül ve dalında kurutulmuş demet halinde  satılanlar tercih edilmelidir.
Kurutulurken sağlıklı ortamda kurutulup kurutulmadığını rengi ve kokusundan anlayabilirsiniz.
Rengi canlı, kokusu keskin olmalı!

iyibilgi.com
Başlık: Maden Suyunu Doğru Tanıyalım
Gönderen: enfa - 25 Ağustos 2008, 20:18:27
"Beni bir sen tanıdın, sen de yanlış tanıdın" sözü insan değil de bir gıda için söylense idi, her halde maden suyu olurdu. Bu eşsiz mineral deposunda neleri doğru, neleri yanlış biliyoruz?

Mineral deposu sıvının marifetleri

Maden suyu, Türkiye’de kaynak olarak en bol bulunan ama kıymeti az bilinen doğal kaynaklarımızdan. O kadar farkında değiliz ki adını bile doğru söylemiyoruz. Çoğu kişi, maden suyu ile sodanın farklı şeyler olduğunu dahi bilmiyor. Maden suyu, şimdi de Avrupa Birliği süreci ile çerçevesinde yeni bir isimle anılmaya başlamak durumunda. Avrupa’daki genel adından hareketle “mineralli su” denilir oldu. Beypazarı Maden Suyu Genel Müdürü Niyazi Ercan’a, maden suyu ile soda arasındaki farkı sorduk.

“Maden suyu” ile “soda” aynı şey mi, farkı var mı?

- Maden suyu, içerdiği bütün mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yerkürenin çatlaklarından yol bularak yeryüzüne çıkar. Tamamen doğal, hiçbir katkısı yoktur. Soda ise suya, karbondioksit gazı ilave edilmesiyle elde edilen, tamamen yapay olan bir içecek.

FAZLA İÇMENİN SAKINCASI VAR MI?

Maden suyu tüketiminin bir sınırı var mı?

- Maden suyundaki mineraller, vücudumuzda vitaminlerin vücut tarafından alınmasına yardımcı olurlar. İçerdiği zengin kalsiyum ve florür gibi mineraller nedeniyle özellikle çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlıların daha fazla maden suyu içmeleri gerekir. Uzmanlar günde en az 2 litre civarında su ve maden suyu tüketilmesini öneriyor.

Çocukların maden suyu içmesinde bir sakıncası var mı?

- Maden suyunun bugüne kadar bilinen hiçbir zararı görülmedi. Tam aksine vücudumuza onlarca yararı bulunuyor. Büyüme çağındaki çocuklar kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Bu ihtiyacı karşılamanın en iyi yolu bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür de ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlı.

Hamilelikte maden suyu içilmesinin sakıncası var mı?

- Tam tersine, hamilelerin maden suyuna normal insanlardan daha fazla ihtiyacı var. Hamilelik, beslenmeye özel önem verilmesi gereken bir dönem. Anne adayı bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için normalden daha fazla gıda, sıvı, mineraller ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmenin en önemli ve en kolay yollarından biri, düzenli olarak maden suyu tüketimi.

CİLDE TONİK ETKİSİ YAPIYOR

Maden suyunun cilde yararlı olduğu tezi doğru mu?

- Maden suyu içerdiği zengin mineraller vücudumuzun birçok bölgesine olduğu gibi cilt için de yararlıdır. Gece yüz temizliği yapıldıktan sonra maden suyu ile cildinizi yıkadığınızda onun ihtiyaç duyduğu besinleri vermiş olursunuz. Burada önemli olan cildi yıkadıktan sonra kendi halinde kurumasını sağlamak. Bunu kimileri, sprey şeklinde yüzüne kullandığı da oluyor.

Çokça duyulan iddialardan birisi de maden suyunun böbrek taşı yapması. Bu doğru mu

- Böbrek taşlarının oluşmasının temel nedeni, yetersiz miktarda sıvı tüketimi. Yeterli ve düzenli miktarda su ve maden suyu almayan bünye, böbrek taşı oluşumuna neden oluyor. Düzgün su ya da maden suyu tüketimi yapanlarda böbrek taşı oluşması ihtimali, diğer insanlardan daha düşük. Böbreklerinde taş oluşmuş insanlara maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmiyor. Ama normal bünyeler için hiçbir sorun yok. Dahası, düzenli kullanım böbrek taşı oluşumunu engelliyor.

Maden suyu tüketimi, dünyada ya da Avrupa’da ne kadar?

- Biz her konuda Avrupa’yı örnek almaya kalkıyoruz ama maden suyu tüketiminde aklımıza getirmek istemiyoruz. Avrupalı kişi başına yılda 150 litre maden suyu tüketiyor. Bu oran Türkiye’de 3 litrenin altında bulunuyor.
Türkiye aslında Avrupa’nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip. Ne var ki, yıllık 65 milyon litre olan bu kaynağın sadece yüzde biri şişeleniyor. yüzde doksandokuzu boşa akıyor. Süt tüketimi de kısıtlı olan Türkiye, bundan dolayı kemik erime hastalığında çok ileri bir noktada.

MADEN SUYU KALP KRİZİ RİSKİNİ ORTADAN KALDIRIR

Maden suyunun son kullanma tarihi var mı, bozulma ihtimali var mı?

- Bir kere maden suyu, cam şişede ve kapağı açılmadığı takdirde kesinlikle bozulmaz.  Ürünlere son kullanma tarihi konulmasının tek nedeni, dolumdan sonra belirli bir süre geçtiği zaman sadece kapak ve ambalajdan dışarıya karbondioksit gazı kaçması ve azalmasıdır. Ayrıca kapağı açıp bardağa doldurulan maden suyu da bir süre beklerse sadece gazı kaçar. Taşıdığı mineraller ise kesinlikle kaybolmaz. Besleyici değerini kaybetmez.

Düzenli maden suyu tüketiminin kalp krizlerini önlediği söyleniyor. Bu ne kadar doğru?

- Maden suyundaki minerallerden magnezyum, hücre içerisinde potasyumdan sonra en yoğun olarak bulunan katyondur. Hücre zarı, hücre içi ve hücre çekirdeğindeki birçok biyolojik olaylarda etkilidir ve kas ile sinirlerdeki elektrik uyarılarının iletilmesini sağlar. Kalp krizi geçirenlerde en çok magnezyum düşüklüğü görülür. Damar sertliğine yol açan damarlardaki yağ ve kalsiyum birikmesi de magnezyum eksikliğinden oluştuğu biliniyor.
Kalsiyum vücudumuzda en fazla bulunan elementtir.

TÜLLERİNİZ İLK GÜNKÜ GİBİ BEYAZ

Kemik yapısının yanı sıra kas kasılmalarının düzenlenmesine, sinir uyarılarının taşınmasına, hücre zarlarında iyon değişimine, hormonların, sindirim enzimlerinin salgılanmasına yardımcı olur. Yaşla ilgili kemik kayıplarını ve kırılmalarını önler. Kalsiyum sadece süt ve doğal sularda bulunur. İçerisinde kalori ve kolesterol olmadığı için maden suyu, kalsiyum açısından süte en iyi alternatif olmaktadır.

Kalsiyum zengini doğal mineralli sular, menapoz döneminde kadınlarda ve ileri yaşlarda erkeklerde kemik erimesinin önlenmesi ve tedavisinde yeterli kalsiyum desteği sağlanmasında önemli bir seçenektir.

Maden suyunun beslenme dışında bilinen başka faydaları var mı?

- Maden sularının yardımı ile pencerelerde sararan tüllerin ilk günkü gibi beyazlatılması mümkün. Çamaşır makinanızın deterjan kutusuna deterjan ile birlikte iki şişe maden suyu (kesinlikle meyveli değil, sade maden suyu) doldurun. Normal yıkama yaptığınızda bembeyaz bir tülünüz olacak.

ekoyol
Başlık: Ruh halinizi bu besinler düzentiyor! Nasıl mı ???
Gönderen: Ber-ceste - 27 Ağustos 2008, 14:01:35
Beslenme şeklinizin ruh halinizi doğrudan etkilediğini biliyor muydunuz? Öfkeliyseniz fındık; yorgunsanız kivi, hayalleriniz yıkıldıysa enginar yiyerek mutlu olabilirsiniz... İşte, uzmanların ruh hallerine göre beslenme önerileri...

Yorgunluğa karşı kivi: İştah, yorgunluktan olumsuz etkilenir. Kişi yemek bile yemek istemez. Böyle dönemlerde C vitamini yönünden zengin taze meyve ve sebzeler daha yararlı olur. Bu sebzeleri özellikle vitamin kaybına uğramaması için çiğ tüketin! Bu dönemde portakal, kivi, havuç, yeşil biber ve maydanozu beslenmenize ekleyin, içecek olarak kuşburnu ile bitkisel çayları kullanın

Bitkinlik ve bezginliğe karşı süt: Bu dönemde özellikle kalsiyum açısından zengin süt, yoğurt ve peyniri bolca tüketin. C vitamini ihtiyacı da bu dönemde artacağı için taze meyve ve sebzeye hem sabah hem de akşam öğünlerinde ağırlık verin.

Çekingenlere balık: Beslenme listenize bu dönemde; fosfor açısından oldukça zengin olan balık, kurubaklagil ve bulgura ağırlık verin. Haftada 3-4 öğün istavrit, levrek, hamsi, çipura, palamut ve lüfer tüketebilirsiniz. Bu besinler çekingenlikten çabuk kurtulmanıza yardımcı olurken kendinize olan güveni tekrar kazanmanızı sağlar.

Aşırı sinirlenince fındık: Sinirliyken yağlı tohumlar, özellikle fındık, ceviz ve fıstık tüketilmesi uygundur. Kafeinli içeceklerden ve kırmızı etten mümkün olduğunca uzak durun.

Hayal kırıklığına kereviz: Sebzelerin hayal kırıklığını hafifletici özellikleri vardır. Özellikle enginar ile kereviz yaşadığınız hayal kırıklığını kısa zamanda atlatmanıza yardımcı olur.

kadinca.kararinca
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 27 Ağustos 2008, 14:19:00
Kuru Kayısının Faydaları
Geçen ay kanım düşük çıktığı için kuru üzüm ve kuru kayısı yemeye başladım.. Kan yapıyormuş, hem de çok lezzetli ,yemek aralarında açlığımı bastırıyor ve diyete yardımcı oluyor, tabi çok yemedikçe.. :))

Bu sıralar bizim evde çok tüketilmeye başladı kuru kayı.

Ama önce kayısının faydaları....



 

Kayısı A,B,C vitaminleri, protein, bol miktarda şeker ve madensel tuzlar içeren bir meyvedir.

 
 
-Beynin düzenli çalışmasını sağlar, stres azaltır
 
 
 
-Karaciğerin tahrip olan kısmının tamirini yapar
 
 
 
-Kemiklerin çok daha düzgün ve sağlam olmasında önemli rol oynar
 
 
 
-Kan yapımını artırarak, kansızlığa engel olur
 
 
 
-Mide ve on iki parmak bağırsağı ülserinin meydana gelmesine engel olur, meydana gelmiş ülserlerin iyileşmesinde rol oynar
 
 
 
-Böbreklerde taş teşekkülünü azaltır.
 
 
 
-Üreme sistemi üzerinde önemli rolü vardır.
 
 
 
-Kansere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir .
 
 
 
-Dişlerin daha sağlam ve kuvvetli olmasında önemli rol oynar.
 
 
 
-Kalp kaslarını kuvvetlendirir ve daha düzenli çalışmasını sağlar Klinik ölümündeki reanimasyon çalışmalarında kalbin cevap vermesinde etkili olur .
 
 
 
-Kayısının potasyumca zengin, sodyumca fakır ve A vitaminin öz maddesi karotence zengin olması insan beslenmesinde çok önemli boyutlar kazandırmaktadır .
 


 

-5-6 kayısının çekirdeği dövülüp suyu içilirse bağırsak kurtlarını öldürür.

 

Yanınızda kayısı bulundurun, çünkü böylece açlıktan kan şekeriniz düştüğünde kayısı yersiniz. Hem çikolata, pasta vb. yememiş olursunuz, hem de sayısız faydalarından yararlanmış olursunuz. Tabi kilo vermek istiyorsanız bu davranış daha uygun.

 

Tüm bunların yanında dikkat edilmesi gereken bir husus var ki göz ardı edilemez. Karaciğer rahatsızlığı olanlar kayısıyı çok fazla yememelidirler. Ayrıca mide rahatsızlığı olanlar ve fazla mide asidi salgılayanlar ham kayısı yememeli, olgun kayısıları tercih etmelidirler.

(Kaynak:İnternetten derlenmiştir.)

 


Başlık: Sabahları değil, akşamları yürüyün! Neden mi?
Gönderen: Tuğra - 28 Ağustos 2008, 01:15:53
Katkılar için teşekkürler

----------------------------

Çoğumuz güne zinde başlamanın ve formda kalmanın yolunun sabah yürüyüşü olduğunu düşünürüz. Sabah yürüyüşleri özellikle kilo vermek isteyenlerin tercih ettiği bir spordur.

Ancak, sabah ve öğlen arasındaki yürüyüşün kalp krizi riskini artırdığı belirtildi. Sabahla öğle saatleri arasının kalp krizi için en riskli zamanlar olduğu, hem kalp hastaları hem de sağlıklı kişiler için yürüyüşe en uygun vaktin ise akşam saatleri olduğu açıklandı.

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Girişimsel Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ramazan Özdemir, koroner kalp hastalarının her gün yürüyüş yapmaları gerektiğini belirtti.

Sabah saatlerinde değil, havanın serin olduğu akşam saatlerinde yürüyüşü önerdiklerini ifade eden Prof. Dr. Özdemir, "Hastalarımıza saat 19.00 gibi yemek yemelerini, iki saat kadar dinlendikten sonra saat 21.00'de yürüyüş yapmalarını öneriyoruz.

öylelikle çok fazla tok karınla yürümemiş de oluyorlar. Sadece sıcakların yoğun olduğu yaz aylarında değil kış mevsiminde de sabah saatlerinde yürüyüş önermiyoruz.

Sabah saatleri riskli saatlerdir. Sabah saatleri kan akışının en az olduğu, tansiyonun en yüksek olduğu dönemdir. Sabahla öğle saatleri arası, kalp krizi için en riskli zamandır. Hem kalp hastaları hem de sağlıklı insanlar için yürüyüşe en uygun saat akşam saatleridir" dedi.

Ailem
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 28 Ağustos 2008, 10:00:05
Günde bir elma
Elma sindirimi kolay, bol C vitamini ihti-
va eden (özellikk kabuğuyla yenildiğinde) ve
şeker hastalarına bile tavsiye edilen düşük
kalorili bir meyvedir.

İngiltere'deki Milli Kanser ve tıp Araştır-
ma Merkezi'nin her gün elma yeme alışkan-
lığı olan 2 bin kişiyi kapsayan ve 77 yıl süren
araştırması elmanın (yanı sıra taze meyve-
nin) önemli faydasını gözler önüne serdi.
British Medical Journal adlı tıp dergisin-
de yayınlanan araştırma sonuçlarına göre
hergün başta elma olmak üzere taze meyve
yeme alışkanlığı olanlarda inme (felç) riski
böyle bir alışkanlığı bulunmayanlara oranla
yüzde 32 az.

Her gün bir elma yemek ayrıca kalp krizi
riskini yüzde 24 oranında düşürmektedir.
Elma ayrıca yüksek tansiyon, adele ağrı
ları, böbrek taşlarına karşı birebir. İdrar yolla-
rını açıyor, gastrit ve ülsere de iyi geliyor.
Yemeklerden sonra yenen elma, çoğu
zaman diş fırçalamak gibi etki yapar. Çünkü
elma çiğnenirken dişlerin arası çok iyi bir şe-
kilde temizlenir.

Yatmadan önce yenirse dişlerin beyaz
kalmasını sağlaması yanında yatıştırıcı etki-
sinden dolayı uykuyu kolaylaştırır, baş ağrısı-
na iyi gelir.

Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sa-
yesinde sindirime yardımcı olur ve kolaylaştı-
rır. Bağırsak sorunu çeken kişiler için denge-
leyici ve normalleştirici bir besindir. Kabızlık
sorunu olanlara çok faydalıdır. Bağırsak kan-
serlerini önleyici etkisi vardır.

İçindeki C vitamini ve pektin her derde
devadır. Kolesterolü düşürür, sindirim siste-
mini düzenler, idrar yollarındaki problemlere
yardımcı olur.

Elma kürü yapmakla gut, böbrek, mesane
hastalıkları ve hemoroitte şifa elde edilir.

Elma yemek için 8 sebep
1-Sabahları hiçbir şey yemeden evvel el-
ma yendiğinde kanı temizler ve toksinleri at-
mayı sağlar.

2- Isırarak ve kabuğuyla yenirse dişleri
temizler ve diş etlerini güçlendirir.

3- Uykudan önce yenirse rahatlatır ve
kolay uyumayı sağlar.

4- Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantı-
larını önler.

5- Gastritten kaynaklanan yanmaları ha-
fifletir.

6 Kabuğuyla pişirildiğinde bağırsakları
çalıştırır ve yumuşatır.

7-Bal ekleyerek pişirildiğinde enerji verir.

8- Ortasına biraz marmelat ekleyip fırın-
da pişirildiğinde, özellikle rejim yapanların
tatlı yeme arzusunu giderir.

Elmanın özellikleri
- İçinde bulunan mineral tuzlar sayesin-
de idrar sökücü ve kanı temizleyici özelliği
vardır. Ayrıca ürik asite ve romatizmalara
karşı güçlendiricidir.
-Vitaminler ve mineral tuzlar aynı za-
manda enerji ve tazelik verir.
-A vitamininin varlığı solunum yollarını,
sinir sistemini, kan damarlarını ve cildi sağlıklı
tutar.
-Organik asitler sayesinde hem midenin
çalışma düzeni hızlanır, hem de gastrite kar-
şı mücadele verilir.
- İçindeki kükürt ve tanin sayesinde de-
zenfektandır ve bakterilere karşı korur.
- Sindirimi kolaylaştırdığı gibi kalbi de
güçlendirir..
ihvan bunu ihmal etmiyor.hele doğanşehir elması,arapgir elması.şifa deposu
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 28 Ağustos 2008, 15:36:43
elinize sağlık çok güzel faydalı bilgiler
mümkün mertebe bende mevsimide yemeye çalışrıım elmayı
Başlık: Kemik Erimesini Önleyen Beslenme Önerileri
Gönderen: Tuğra - 28 Ağustos 2008, 23:52:27
Elmanın faydası saymakla bitmez..

*********************
8 Yiyeceğin Yararları ve Zararları
"Kahve, çikolata, asitli içecekler, yulaf, pizza, yumurta, balık, suni tatlandırıcılar.."

Osteoporoz Hasta Derneği Yönetim Kurulu Baskanı Prof. Dr. Ülkü Akarırmak, bol bol D vitamini almak, dengeli beslenmek, yeterli derecede -tehlikeli saatler dısında- güneslenmek, egzersiz  yapmak gibi uygulaması basit yöntemlerle, 'osteoporoz - kemik erimesi'nden korunmanın mümkün olduğunu söylüyor. Ve bizlere yediklerimizle osteoporozdan korunmak için çok değerli ipuçları veriyor.

İşte Prof. Dr. Ülkü Akarırmak'ın kalsiyum depolarınızı geliştirme önerileri..

Asit giderici ilaçları alırken iki kere düşünün. Çünkü asit gidericiler kalsiyumun vücuttaki miktarının azalmasına neden olan aliminyum elementini içerirler. Ayrıca kalsiyum midedeki asidi azaltma özelliği tasırlar. Asit gidericiler mide yanması /eksimesinden korurken kalsiyumun emilimini engellerler bu nedenle asit giderici kullanmak yerine yediklerinize dikkat ederek bu rahatsızlığın olusmamasını sağlamayı deneyin.

Bor mineralinin bol olduğu soya fasulyesi, elma, kuru üzüm, badem, yer fıstığı, armut gibi gıdalar kalsiyum emilimine yardımcıdır. Bunların yanı sıra D ve K vitaminleri, magnezyum ve fosfor da kalsiyum emilimine yardımcı olurlar.

Hareketsizlik, kemiklerimizin de düşmanıdır. Eğer yatakta çok uzun kalıyorsanız veya sürekli oturmanızı gerektiren bir işiniz varsa kemik yoğunluğundan kaybedersiniz. Düzenli egzersiz yapan kadınların kemikleri hareketsiz kalanlara göre çok daha sağlamdır.
 
Kalsiyum bakımından zengin gıdalar tüketin. Kalsiyum ve diğer mineralleri ilaçlarla almaktansa doğal yollarla almak çok daha akıllıca olur; iste kalsiyum açısından zengin gıdalardan bir kısmı: Susam, yoğurt,  peynir, süt, sütlü tatlılar ve dondurma, yesil yapraklı sebze ve salatalar, brokoli, soya fasulyesi, tüm bakliyatlar, buğday, mısır, vb.
 
Kadınların büyük risk grubunda olduğu osteoporozdan (kemik erimesi) korunmanın yollarından biri de yediklerimize dikkat etmekten geçiyor Asırı tuzlu yiyecekler idrarla kalsiyum kaybını arttırır. Ayrıca besin değeri düşük olan abur cubur yiyeceklerden uzak durmak birçok hastalık için koruyucudur. Araştırmalar sağlıklı yiyecekler tüketen kadınların abur cubur yiyen kadınlara göre çok daha sağlam kemiklere sahip olduğunu göstermiştir. Soda basta fosfor olmak üzere pek çok mineral bakımından çok zengindir. Bu mineraller de osteoporoz riskinin azaltılmasında yarar sağlar.
 
Unutmayın kuvvetli kemiklere sahip olmak ve osteoporozdan korunmak için risk faktörlerini bilmek ve önlem almak gereklidir.

village
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: talib 67 - 29 Ağustos 2008, 02:07:44
tesekkürler.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 29 Ağustos 2008, 10:04:41
Elmanın faydası saymakla bitmez.........hepsi yazılsa sayfalar almaz,özünü aldık
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 29 Ağustos 2008, 10:08:06
Yaz aylarının vazgeçilmez meyvesi olan karpuzun sayısız faydasının olduğu bildirildi.

Samsun Devlet Hastanesi Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, karpuzun yüzde 95'inin sudan oluşmasından dolayı bedeni temizleyici bir özelliği bulunduğunu söyledi.

Karpuzun böbrekleri çalıştırdığını, idrar söktürdüğünü, böbreklerdeki üre ve ürat tuzlarını temizlediğini ifade eden Dr. Dinççağ, ayrıca kum ve taştan yakınanların da karpuzu es geçmemesi gerektiğini söyledi.

Karpuzun B ve C vitamini içerdiğini belirten Dr. M. Emin Dinççağ, "Az miktarda da olsa barındırdığı 'likopen' Maddesi kalbi enfarktüs ihtimaline karşı koruyor. Karpuzun bu özelliklerinden yararlanmak için yemeklerden çok önce, mide boşken tüketmek gerekiyor. Çünkü yemek sonrasında yendiğinde sindirim güçlüğü yaşanabiliyor. Yüksek miktarda lif içeren karpuzun kalorisi de düşüktür. İlginç olan, karpuzun besin değerinin diğer birçok besinde olduğu gibi kabuğunda saklı olması. Bu nedenle olabildiğince kırmızı etli kısmın altındaki beyazımsı kısmı tüketilmeli.

Karpuz bol miktarda C vitamini ve antioksidan özelliğiyle çeşitli Kanser türlerine karşı etkili olan beta karoten içerir. İçerdiği yüksek potasyum kalp fonksiyonlarının ve kan Basıncının düzenlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğundan bağırsak hareketlerini düzenler ve Bağırsak Kanserini önlemede de rol oynar. Karpuz çekirdekleri de içinde bulunan cucurbocitrin adlı maddeyle kan basıncını düşürmeye ve böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı olur. Yağ ve kolesterol içermediğinden ve kalorisi de düşük olduğundan yaz aylarında yapılan diyetlerde özel bir yeri vardır" dedi. (İHA)
Başlık: Hücreleri yenileyen müthiş meyve!
Gönderen: enfa - 31 Ağustos 2008, 00:48:35
İncirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğu bildirildi. İşte doğal sakinleştirici meyvenin sayısız faydaları...

Selahattin Dönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tazesinin yaz aylarında, kurusunun ise her zaman bulunabileceği incirin, özellikle sindirim sistemi için çok faydalı bir meyve olduğunu söyledi.

İncirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirten Dönmez, ''İncir, lif deposudur ve gut hastalığını iyileştirici bir enzim olan fisin içerir. Ayrıca çok hafif bağırsak çalıştırıcı özelliği olduğu da bilinmektedir. İncirin anti-kanserojenik etkisi üzerinde de çalışmalar bulunmaktadır'' dedi.

Dönmez, Japonya'da yapılan bir araştırmanın deri altında tümör geliştirilmiş farelere enjekte edilen incir özünün, tümörleri 11 günde yüzde 39 oranında küçülttüğünün tespit edildiğini ifade ederek, ''Ayrıca kemik sağlığı, kan pıhtılaşması ve sağlıklı sinir sistemi için gerekli kalsiyumun en yoğun bitkisel kaynağı olduğu bilinmektedir. Anında enerji sağladığı ve krampları engellediği için sporcular için oldukça faydalı bir besindir. Özellikle kuru incir, demir ve potasyum açısından besin değeri yüksek bir meyvedir'' diye konuştu.

"Sakinleştirici özelliği var"

İncirin, içerdiği bazı asidler dolayısıyla doğal bir sakinleştirici özelliği taşıdığını da vurgulayan Dönmez, şunları kaydetti:

"Besin değeri yüksek bir ürün olan kuru incir, kolay sindirilebilen fruktoz ve glikoz içerir. Protein miktarı birçok kuru meyvenin iki katından daha fazladır. Diğer meyvelerle karşılaştırıldığı zaman kalsiyum, bakır, magnezyum, potasyum ve kükürt bakımından birinci, enerji, pantotenik asit, riboflavin, tiamin ve piridoksin bakımından ikinci sırayı aldığı görülmektedir. İncir, içeriğindeki pektin nedeniyle, bağırsaklarda toksik maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi gibi yararlar sağlamaktadır.''

Dönmez, daha olgunlaşmamış incirlerin oda sıcaklığında ve doğrudan güneş ışığı almayan bir yerde, olgun incirlerin ise buzdolabında saklanması gerektiğini belirterek, taze incirin ara öğünlerde veya salataları lezzetlendirmek için kullanılabileceğini ve kahvaltıda da tüketilebileceğini vurguladı.

İyibilgi
Başlık: Yaşam kaliteniz uyumanıza bağlı
Gönderen: Tuğra - 01 Eylül 2008, 00:35:57
Yaşam kalitesini yükseltmek için uykunun ne kadar önemli olduğunu bilmemiz şart.

Çoğu kez uyku bedenin dinlenmesi olarak düşünülüyor. Oysa uyku süreci dinlenmeden çok vücudun kendini yenilediği bir süreç.

Vücudun tamiri için...

Uyku, gün içinde maruz kaldığımız hasarları tamamen tamir eden, hücreleri onaran bir özelliğe sahip. İnsan ömrünü uzatan ve dinç tutan iki önemli hormon var ve bunların ikisi de uyku sırasında salgılanıyor. Biri melatonin hormonu, diğeri ise büyüme hormonu.

Erkenden kesintisiz uyuyun

Uyku deyince gözleri kapatarak uyumak akla gelmemeli. Önemli olan kaliteli uyumak. Diyelim ki 10 saat uyudunuz zihniniz meşgul ve sürekli uykunuz bölündü. Buna kaliteli bir uyku diyemeyiz. Daha kısa olmasına rağmen 8 saat kesintisiz bir uyku daha değerlidir. 

Hürriyet 
Başlık: Süt sevmeyen dereotu yesin
Gönderen: Tuğra - 02 Eylül 2008, 01:20:50
Yemeklerin güzel kokulu süsü dereotunda inek sütünden daha fazla kalsiyum bulunduğu ve sütün alternatifi olabileceği belirtildi.

Sütün alternatifi olabilir mi?

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Bölümü Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün alternatifinin dereotu olduğunu söyledi.

Kemikler için olmazsa olmaz

"Dereotu sütten daha fazla kalsiyum içeriyor" diyen Prof. Aydın, şöyle devam etti: "İnek sütünde 117 miligram kalsiyum bulunurken, dereotunda bu oran 208'dir. Ayrıca dereotu magnezyum ve potasyum açısından zengin olması bakımından da kemik sağlığına daha faydalıdır. Çocuklar, anne ve babalar kemiklerinin kuvvetli olması için mutlaka dereotu tüketmeli."

ekolay-sağlık
Başlık: Kalori yakmanın 20 yolu
Gönderen: Tuğra - 02 Eylül 2008, 23:12:56
Sadece hayat tarzınızı değiştirerek güvenli bir şekilde kilo verebilirsiniz. Nasıl mı?

Özel yiyecekler almadan, pahalı diyet kulüplerine katılmadan sadece hayat tarzınızı değiştirerek güvenli bir şekilde kilo verebilirsiniz.



1- Kilo almanın en önemli nedenlerinden biri yemek aralarında atıştırmaktır. Atıştıracağınız zamanlarda su için.

2- Buzdolabınızı boşaltın. Böylece hem para harcamazsınız hem de sizi atıştırmaya iten neden yok olur.

3- Yeterince uyuyun. Böylece, yiyerek alacağınız enerjiyi uyurken toplamış olursunuz.

4- Alkol, ekmek ve karbonhidratlardan uzak durun.

5- Karanlık ortamlarda bulunmamaya ve akşamları bir saat önceden uyumaya çalışın. Eğer akşam bir şeyler izlemek istiyorsanız. Karanlık değil, aydınlık bir ortamda yapın bunu.

6- Mutlaka kahvaltı yapın. Bu size gün içinde harcamanız gereken enerjiyi verecektir ve öğlen yemeğinde çok acıkmayacaksınız.

7- Öğün aralarında yeme isteği doğduğunda, meyve yiyin

8- Ayakta hiçbir şey yemeyin.

9- Yeşil çay için. Araştırmalar gösteriyor ki, yeşil çay içmek vücuttaki kalorilerin yakılmasında çok etkili. Günde 3 bardak yeşil çay içmeye çalışın.

10- Yediğiniz şeye konsantre olun. Televizyon seyrederken, bir şeyler okurken ya da e-maillerinize cevap verirken yemeyin.

11- Dışarı çıkın. Günde en az 20 dakika dışarıda oturmaya ya da yürüyüş yapmaya özen gösterin. Çünkü gün ışığı yeme isteğinizi kontrol etmenize yardımcı oluyor.

12- Sağlıklı şeyler yiyin. Dışarıda yemek yediğiniz zaman çocuk mönüsü ya da sossuz salata yiyin.

13- Kendinizi çok fazla zorlamayın. Diyet programınızı yaparken 1200 kalorinin altına düşmemeye özen gösterin.

14- Bahçe işleriyle uğraşın. 1 saat bahçe işiyle uğraşmak 500 kalori yakmanızı sağlar.

15- Asansör kullanmak yerine merdivenden çıkın.

16- Ev işi yaparak da kalori yamanız mümkün. Ufak tefek ev işleriyle uğraşın.

17- İp atlayın. Bu muhteşem bir egzersizdir ve diğerlerinden daha eğlencelidir.

18- Sık ama az yiyin.

19- Çikolatayı çok seviyorsanız, her akşam bir parça (küçük tabi ki) çikolata yiyin.

20- Kendinizi sıkıntıya sokmayın, her şey beyinde biter.

diyet.in
Başlık: Hurma damar sertliğini engelliyor
Gönderen: enfa - 02 Eylül 2008, 23:58:59
Ramazan ayında sofraların vazgeçilmezi hurma; damar sertliğini engelliyor, ayrıca kanı temizleyerek tansiyonu düzenliyor.
 
Hurma satan bazı iş yerleri vatandaşlara hurma ile birlikte bu meyvenin faydalarına ilişkin broşürler veriyor.Bu broşürlerde verilen bilgiye göre; hurma balgam ve öksürüğe çok iyi geliyor. Kan damarlarını yumuşatıyor, damar sertliğini engelliyor, kanı temizliyor, tansiyonu düzenliyor. Böbreklerin çalışmasını kuvvetlendiriyor. Mesane ve böbrek iltihabına iyi geliyor. Gözleri kuvvetlendiriyor ve parlatıyor. Çocuklu kadınlarda süt hormonlarını harekete geçirerek, sütün çoğalmasını sağlıyor. Rahim adalelerini kuvvetlendirerek, doğumu kolaylaştırıyor. Hurmanın stresi giderici, acı ve sancıyı hafifletici, uyku ve rahatlamayı temin edici özellikleri de bulunuyor.
 
CİHAN
Başlık: Şişe Suları Hakkında 6 Gerçek
Gönderen: Tuğra - 04 Eylül 2008, 12:14:51
Günümüzde şişe suları oldukça büyük bir endüstri ve giderek büyüyen bir sektör.. Hemen hemen hepimiz aldığımız şişe sularının sağlığımızı nasıl etkilediğini merak ediyor, zaman zaman saf ve sağlıklı olup olmadıklarından şüpheleniyoruz. İşte bugüne kadar şişe suyuyla ilgili söylentiler..

1- Şişe suları musluk suyundan daha iyidir


Her zaman değil.. Şişe sularının üzerindeki etiketlerde dağlardaki kar tanelerinden biriken saf su kaynaklarından depolandıkları yazabilir ancak şişe sularının çok azı karlı dağlar, yeraltı kaynaklar gibi egzotik kaynaklardan depolanır. Çoğu belediye kaynaklarından şişelenir.  Böyle olması suyun kalitesiz olduğunu göstermez, zaten hükümetlerin uyguladığı depolama koşulları vardır ve firmalar buna uygun olarak şişileme yaparlar.

2- En çok arıtılmış suyun tadı en iyisidir

Tuz ve minerallerden arındırılmış en saf suyun tadı yoktur. Sodyum, kalsiyum, magnezyum ve klor suya lezzet verir.

3- Vitamin, mineral ya da protein içeren şişe suları normal sudan daha sağlıklıdır

New York Üniversitesi  Dr. Marion Nestle, "Vitaminler, renk, bitkiler, protein ve suya eklenecek diğer bileşenler farklı tercihlere sunulan pazarlama numarasıdır" diyor. Ayrıca, azar azar verilen vitaminler bağımlılık da yaratabilir. Şeker , suni tatlarla güzelliği arttırılan su, diyet sodadan bile fazla kalori içerebilir. Sadece florür musluk sularında şişe sularından daha fazla olduğu için, şişe sularına eklenebilir.

4- Günde 8 bardak su içmeniz gerekir


Amerikan Tıp Enstitüsü kadınların günde 2.7 litre su içmelerini öneriyor. Ancak uzmanlar suyun yüzde 80'inin su, meyve suyu, kahve, çay gibi içeceklerden ya da yüzde 20'sinin de diğer sulu yiyeceklerle alınabileceğini belirtiyor. Bu da demek oluyor ki günde eğer 1.5 bardak (fincan) kahve ve 1.5 bardak (fincan) diyet soda içiyorsanız, sadece 1.5 litre suya ihtiyacınız kalıyor. Su tüketiminizi yiyip içtiklerinize göre ayarlamalısınız.

5- Yoğun çalışmalardan sonra şişe suyu en iyisidir

1 saatten daha uzun tempoda çalışıyorsanız suya ve sodyum ve potasyum gibi elektrolitlere ihtiyaç duyarsınız.  Bu sebeple sporcuların içtikleri yoğun içerikli sulara ihtiyaç duyabilirsiniz.  Eğer daha az hareket eden biriyseniz her zaman içtiğiniz suyu içebilirsiniz.

6- Şişe suları daha kolay geri dönüşebilir

Şişe suları musluk sularından daha çok doğayı kirletiyor. Üretimi, taşınması, dağıtımı ve pazarlanması oldukça maliyetli. Suları depolamak için üretilen plastik şişeler  yılda 100 bin araca yetecek kadar benzine eş değer. Amerika'da günde ortalama 70 milyon su şişesi yeniden dönüştürülüyor ama üzücü olan şu ki bunların yüzde 86'sının sonu çöp oluyor.

mynet
Başlık: Kozmetiklerdeki vitaminler gerçekte ne kadar etkili?
Gönderen: Tuğra - 08 Eylül 2008, 01:49:06
Günümüz kozmetiklerinde vitamin içerikli olanların oranı, yapılan bir istatistikle 1991 yılından sonra 3 kat artmıştır. Sağlıklı bir cilt için yeterli oranda nemlendirilme, güneşten korunma ve sağlıklı beslenmenin önemi inkar edilemez.

Günlük vitamin ihtiyacını yiyeceklerden veya multivitamin ilaçlarından almak yeterli gibi görünmekle birlikte kremlerin içindeki vitaminlerin etkisi, amaca uygun olanı seçildiğinde memnun edicidir.

Bunun yanında tüketicileri bu yönde yanıltan gizli faktörler bulunmaktadır. Bunların başında kreme konulan vitamin cildin vitamin ihtiyacını karşılamak yerine kremin stabilitesini korumak amacıyla kullanılması gelmektedir. Maalesef üreticiler bu konuda tüketiciyi yanıltan reklamlardan kaçınmamaktadır.

A VİTAMİNİ:

Yağda çözünen bir vitamindir, bu nedenle yağlı kremlerde kullanılır. Isı ve ışığa duyarlıdır ve güneşten koruyucu, güneş sonrası kremlerde etkisi şüphelidir. Güneş yağında kullanılması ciltte oluşacak turuncu-kahverengi bronz renk içindir. Ciltte deri bütünlüğünü sağlamak özelliği vardır, ancak antioksidan özelliği sadece kremin stabilitesini korumak yani bozulmasını engellemek içindir.

E VİTAMİNİ:

Antioksidan özelliği nedeniyle erken yaşlanmanın engellenmesi, kansere karşı kullanımı, derinin yumuşak bir görünüm alması ve A vitamininin aksine gebelerde de kullanılabilmesi nedeniyle birçok kremin içeriğinde vardır. Bununla birlikte krem şeklinde deriye sürüldüğünde antioksidan özelliğinin derideki miktarı ve etkisi kanıtlanmamıştır.

C VİTAMİNİ:

Kozmetik açıdan kullanım amacı, yara iyileşmesindeki iyi etkileri, antioksidan özelliği, kollajen sentezini artırarak kırışmayı azaltma etkileri, anti kanser ve özellikle melanoma karşı koruyucu etkileridir. Bu vitamin reklamlarda görülen cilt solgunluğunu ve bozukluğunu düzeltme etkileri pek inandırıcı değildir çünkü suda çözünen bir vitamin olması nedeniyle, ciltte çok kısa süre kalabilmektedir ve bu da yetersizdir.

B VİTAMİNİ: B8-H vitamini-Biotin;

Bu vitaminlerin yokluğunda ciltte kuruma saç ve tırnak kurumaları ve kırılmaları oluşur. Şampuanlarda çok sık kullanılır; ancak bu şekilde saç köklerine ulaşması mümkün görünmemektedir.

B5 VİTAMİNİ (PANTENEOL):

Pantenol, yunancada ?her yerde bulunan? anlamındadır ve eksikliği nadirdir. Bu maddenin saç tellerinin büyümesine etkisi önemlidir; ancak kullanılan ürünlerle saç köklerine ulaşması zordur.

YARD. DOÇ. DR. CANAN GÖRPELİOĞLU, FATİH ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ DERMATOLOJİ ANABİLİM DALI
Başlık: Her derdin devası çörek otu
Gönderen: enfa - 09 Eylül 2008, 19:18:02
Kansere, kalp damar hastalıklarına, hormon ve sinir hastalıklarına iyi geliyor. Bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. Çörek otunun şifa verdiği hastalıklar aslında saymakla bitmez.


 
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) 14 asır önce şöyle buyurmuştu: "Şu kara tanede (çörek otu) ölümden başka her derde deva vardır."

O zamanlardan günümüze kadar geçen asırlar boyunca, bu ufak taneli gıdada her hastalığa şifanın olabileceğine birçok kimse dudak bükmüştü. Ama Müslümanların yapması gerekeni Maren Franz adlı bir Alman yaptı ve çörek otunun sağlığımız üzerindeki faydalarını araştırıp, bu konudaki yayınları bir araya getirdi.

Sonuçta: "Tabiattan Gelen Şifâ Kaynağı: ÇÖREKOTU" adıyla dilimize tercüme edilen 96 sayfalık bir kitap ortaya çıktı. Üstelik, Peygamberimizin çörek otuyla ilgili hadisinin kendisini uyardığını ve bu sözü rehber alarak bu kitabı hazırlamaya giriştiğini önsözde belirterek...

Bu yazımızda Maren Franz'ın kitabından yola çıkarak, çörek otunun mucizevi tesirlerini tanıtmaya çalışacağız.

Çörek otu niçin değerli?

Çörek otunun tohumunda doymamış yağ asidi, eterli yağ, vitaminler ve organizma için zaruri olan ve çok az miktarda tüketilmesi gereken değerli maddeler bulunur. Bu maddelerin karışımı, hasta kişinin iyileşmesine vesile olur.

Çörek otu tohumunda bulunan doymamış yağ asitinin metabolizmaya müspet yönde tesir ettiği, bağışıklığı arttırdığı ve alerjiyi durdurduğu ispatlanmıştır. Bu sebepten çörek otunun astım, bağışıklığın zayıflığından meydana gelen marazlar ile sinir ve deri hastalıklarında başarılı sonuçlar vermesine şaşırmamalıdır.

Bu iyileştirici tesir, çörek otunu yemeklerde de kullanılan ve sevilen bir gıda haline getirmiştir. Zamanımızda özellikle ABD ve Avrupa'nın büyük ülkelerinde çörek otuna talep çok artmış, istekler karşılanamaz hâle gelmiştir. Almanya'da ise çörek otu tohumu ve yağı, saf veya hap şeklinde eczanelerde ve baharatçılarda yer almaya başlamıştır.

Savunma sistemimiz ve çörek otu

Sağlam bir savunma sistemine sahip olan kişi, kendini genelde iyi hisseder ve nâdiren hastalanır. Çünkü rahatsızlıklara karşı mukavemeti fazla demektir. Böyle olunca mikrop, virüs ve mantarlarla baş edebilir.

Savunma sistemi zayıfladığında, şu hastalıklar ortaya çıkabilir:
• Mikroplu hastalıklar, bilhassa sık sık grip olma ve mesane iltihabı.
• Deri, mukoza ve bağırsakta mantarların oluşması.
• İnatçı herpes (uçuk).
• Sindirim sistemi bozukluklarından meydana gelen ishâl ve zayıflama.
• Kaşıntılı deri hastalıkları.
• Kronik (müzmin) rahatsızlıklar.
• Kanda dolaşım bozukluğu, yüzde belirli solukluk.
• Kronik yorgunluk.
• Cinsî isteksizlik.
• Uyku bozuklukları
Saymış olduğumuz bu hastalıklara yakalanmamak için savunma (immün) sistemimizin kuvvetli olması gerekir. Çörek otunun ise, immün sistemi güçlendirdiği binlerce yıldan beri bilinmektedir. Çörek otu, savunma sistemini dengelemekte ve mümkün olduğu kadar iyi çalışmasını sağlamaktadır.

Çörek otunun bu özelliği nereden kaynaklanır? Bilim adamları, bu sorunun cevabını modern teknolojinin yardımıyla bulmuşlardır. "Çörek otunun tohumunda organizmayı destekleyen yüzden fazla madde vardır."

Kara mucizenin muhtevası

Çörek otunun tohumunda takriben %38 oranında karbonhidrat, %35 oranında çeşitli yağlar, %21 oranında da albumin bulunur. Geri kalan %6 ise, yüzden fazla maddeden oluşur. Bu orana çok değerli olan doymamış yağ asitleri de dahildir. Linolen asidi, alfa linolenasidi ve iç yağı bunlar arasındadır.

Eterli yağlar olarak kofur, nigellon, alfa-pinen vb. mevcuttur. Çok az miktarda bazı vitaminler (B1, B2, B6 folasidi niacin), mineraller (demir, kalsiyum, magnezyum, çinko ve selen) ve amino asitleri vardır.

Doymamış yağ asitleri ve eterli yağ, savunma sisteminde çok yararlıdır. Vitamin ve mineraller, savunma sisteminin işlemesinde önemli rol oynar. Çörek otunun tesiri, çok sayıdaki bu maddelerin karışımından gelmektedir.

Doymamış yağ asitlerin faydaları

Doymamış yağ asitleri, metabolizmaya yardım eder. Hücrelerin büyümesi, gelişmesi ve yenilenmesinde yine buna ihtiyaç vardır.

Ayrıca vücudun ihtiyacı olan hormonların gelişmesinde yardımcı olur. Yine alerjik sinyaller gönderen histamin gibi maddelerin artmasını engeller. İşte doymamış yağ asitlerin faydaları:
• Hormonların yapımına katkıda bulunduklarından, sağlıklı bir savunma-hormon ve sinir sisteminin oluşumunu sağlar.
• Savunma ablukasının kaldırılmasında yardımcı olur.
• Savunma hücrelerinin gereğinden fazla çalışmasını engeller.
• Hücrelerin dağılımı, yenilenmesi ve hücre duvarlarının sağlam olmasına katkıda bulunur.
• Kandaki kolesterolü normale döndürür.
• Kan damarlarının gerginleşmesini ve dolaşım hızını tanzim ederek tıkanmayı önler.
• Tansiyonu düşürüp damar sertleşmesi ve kalp enfarktüsü riskini azaltır.
• Yaraların çabuk iyileşmesine, derinin pürüzsüz olmasına yardım eder.
• İnsan vücudu, doymamış yağ asitlerini üretemediği için, dışarıdan almaya mecburdur. Bir gram çörek otu yağı, bu açıdan günlük ihtiyacımızı karşılamaktadır.

Çörek otunun diğer tesirleri
• Çörek otundaki nigellon ve alfa-pinen gibi eterli yağlar, solunum borusunu genişletip kramp gidericidir. Ayrıca ifrazı geliştirip öksürüğü hafifletir. İltihap giderici, ağrı dindirici ve idrar söktürücüdür. Devamlı kullanımda kan şekerini düşürür.
• Çörek otundaki B1, B2 ve B6 vitaminleri, birçok enzimlerin üretiminde önem taşır. Zira bunlar, savunma ablukalarını yok eder ve boyun altı bezini; dolayısı ile savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon hastalıklarının riskini azaltır. Bunun yanı sıra hücre yenilenmesinde de lüzumludur. -Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini güçlendirir. Selen, vücudun zehirli maddeleri atmasında yardımcı olur.
• Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
• İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
• Kan şekerini düşürür.
• Damar hastalıklarını önler.
• Hazmı kolaylaştırır.
• Vücuttaki zehirleri süzerek atar.
• İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
• Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
• Alerjiyi önler.
• Savunma sistemini dengeler.
• Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.

Özel hallerde faydaları:
• Çörek otu, müzmin hastalıklarda şaşırtıcı iyileşmeler sağlar. Çocuklarda özellikle sinir ve deri hastalıklarına, astım ile alerjiye iyi gelir.
• Çörek otu ürünleri (yağ ve ezilmiş bal karışımlı) hamilelik devresindeki şikayetleri azaltır. Yan tesiri olmayıp, bu devredeki hanımlara ve bebeklerini ana sütüyle besleyenler için süt kalitesinin bebeğe daha yarayışlı olmasını sağlar.
• Egzamalı deriye sık sık çörek otu yağı sürüldüğünde deri çabuk iyileşir. Yine deri hastalıklarında mikrop öldürücü tesirinden dolayı çok fayda verir.

Bazı hastalıklarda çörek otu:
• Hazım zorluğu ve mide şişkinliklerinde çörek otu eskiden beri bilinmektedir.
• Hemoroite iyi gelir, çünkü damarları güçlendirir ve kan dolaşımını hızlandırır.
• Romatizma, şeker hastalığı ve kolesterolün yükselmesi gibi metabolizma hastalıklarına faydalıdır.
• İktidarsızlık ve kısırlıkta yine yarar verici tesire sahiptir. Çünkü çörek otu, cinsî hormonları tanzim etmekte, bedenî ve ruhî olarak zindelik ve dinçlik vermektedir.
• Çörek otu yağı kadınlardaki ay hâli sancıları ve diş ağrılarına karşı yine başarıyla kullanılmaktadır.

Sağlıklı olmak için çörek otu kürü

Tabii muhtevası ile savunma sistemine, metabolizma ve hormonlara iyi gelen çörek otu, vücudu toksin adı verilen zehirli maddelerden temizler, kan dolaşımını güçlendirir ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Cildi parlaklaştırır. Düzgün bir cilde, parlak saç ve gözlere sebep olur. Sağlıklı ve hayat dolu bir görünüm sağlar.

Çörek otu savunma (immun) sistemini güçlendirdiğinden, kanser, AIDS gibi çağın hastalıklarına karşı tavsiye edilmektedir. Yine tansiyon ve ateş düşürücü ve tabii antibiyotik tesirleriyle yaygın hastalıklara şifâ olmaktadır.

Başta astım ve polen alerjisi olmak üzere alerjik hastalıklara, saç dökülmesine ve kepeğe karşı da tesirlidir.

Maren Franz'ın kitabından naklettiğimiz bu satırlar, çörek otunu "ölümden başka her derde deva" olarak tarif eden Peygamberimizin (a.s.m.) yüceliğini gözler önüne sermektedir. Çünkü Efendimiz (a.s.m.) çörek otunun daha yeni keşfedilen bu mucizevî özelliklerini asırlar öncesinden görmüş ve bunu da, kıyamete kadar gelecek olan insanların en iyi anlayacağı şekilde ifade etmiştir:

Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Hiçbir hastalık yoktur ki, çaresi şu kara tanede bulunuyor olmasın. Ancak ölüm bundan müstesnadır.”(1)

Yine bir hadis-i şerifte Hz. Âişe (r.anhâ); “Peygamber (s.a.v.)’in; ‘Gerçekten şu çörek otu –ölümden başka- birçok hastalık için şifadır.’ buyurduğunu işittim.” demiştir.(2)

Ölüm ve ihtiyarlık hariç her derde deva olduğu hadislerde belirtilen çörek otunun birçok faydaları vardır. Biz burada bir kaçını zikredeceğiz:

• Dövülür de bir beze bağlanıp sürekli koklanırsa soğuk nezleyi giderir.
• Çörek otunun yağı saçkıran hastalığına, siğillere ve bene faydalıdır.
• Çörek otu sirkeyle haşlanır ve bununla gargara yapılırsa soğuktan ağrıyan dişlerin ağrısına faydalı olur.(6)
• Çörek otu, alaca denen hastalığa ve sıtmaya karşı şifalıdır. Midenin şişkinliğini giderir, nefes tıkanıklığını önler, devamlı kullanılırsa bevli, hayzı ve sütü artırır.(7)
• Çörek otu, şişkinliği, alaca hastalığını ve balgamdan doğan ve dört günde bir nöbetle gelen sıtma hastalığını giderir.(8)
• Sirke ile macun yapılıp karın üzerine vurulursa, bağırsak kurtlarını öldürür.
• Çörek otu yağını sivilce ve benler üzerine sürmek faydalıdır. Yağı saç ve sakala sürülürse saç ve sakalı çabuk bitirir ve beyazlamasını geciktirir.(9)
• Çörek otu ekmeğe karıştırılırsa şişkinlik yapmaz. Çörek otu, baş ağrısına, felce, yüz ve ağız felçlerine, uyku hastalığına, unutkanlığa ve baş dönmesine karşı faydalıdır.(10)
• Midenin rutubetini kurutur, ağrı-sızıyı dağıtır, diş ağrısı için faydalıdır. Böbrek ve mesane taşlarına karşı faydalıdır.

Çörek otu bazen sade olarak, bazen de başka bir madde ile karıştırılarak, bazen de tozu yaraya serpmek suretiyle kullanılır.(11)

Tâbiîn’den Katâde (r.a.): “Her gün 21 tane çörek otu alarak onları bir bezin içinde suya koyar, bir müddet bekledikten sonra o sudan birinci gün burnunun sağ deliğine iki, sol deliğine bir damla; ikinci gün sol deliğine iki, sağ deliğine bir damla; üçüncü gün ise sağ deliğine iki, sol deliğine bir damla nezle için damlatılır.” demiştir.(12)

Peygamberimizin (s.a.v.) tavsiye ettiği çörek otunun birçok hastalığa şifa olduğunu bugün modern tıp yeni yeni keşfetmektedir.

Kaynak: www.devalokman.net


Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: hüsnülhatime - 10 Eylül 2008, 00:37:19
Gerçekten çok önemli bilgiler.Zaten Peygamber efendimiz bir şeyi öneriyor, veya yasaklıyorsa onda mutlaka bir hayır vardır. elinize,yüreğinize,emeğinize sağlık.Allah razı olsun.
Başlık: Yiyecek alırken...
Gönderen: Tuğra - 10 Eylül 2008, 01:32:29
Amin cümlemizden inşAllah..

**************************

Solungaçları kırmızı olmayan, pulları dökülen, gözleri çökmüş balıktan uzak durun. Tavuk alırken ise derisinin rengine bakın, sarı olmasın.

ET VE ŞARKÜTERİ

Yağsız etin besleyici değeri daha yüksektir.
Yağlı ördek ve kaz eti yerine hindi ve tavuğu tercih edin.

Yağ tüketiminizi azaltmak için derisiz beyaz et satın alın. Taze beyaz etin kalitesine dikkat edin. Derisi sararmış, kurumuş kümes hayvanı eti almayın.

Etler hemen tüketilmeyecekse birer yemeklik miktarlarda, yassı şekilde paketlenmiş olarak normal buzdolabı buzluklarında 1 hafta, derin dondurucularda 3-4 ay saklanabilir.
Taze balığın solungaçları pembe ve parlak kırmızıdır, pulları yapışık, görünüşü diridir. Bozulmamış ise gözleri parlak ve dışarı bombelidir.

Beyaz veya açık renkli olan, tatlı su levreği veya dil balığı gibi balıklar, sert ve daha koyu renkli, uskumru, somon ve gibi balıklardan daha az yağ içerir.

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ

Mikroorganizmalardan korunmak için iyi kaynatılmış, pastörize/sterilize edilmiş süt ve ürünleri kullanılmalıdır.

Pastörize şişe sütlerin kapakları açılmamış ve üretim tarihi ile satın alındığı tarih aynı veya çok yakın olmalıdır.

Pastörize edilmemiş sütler, kabardıktan sonra 5 dakika kaynatılıp hemen soğutulmalıdır.
Kaynatılmış ve pastörize sütler cam kavanozda buzdolabında 12 gün, kutusu açılmış sterilize sütler en fazla 3 gün saklanabilir.

Peynirler hoş kokmalı ve kalıbı ile aynı hacimde (taşmamalı) olmalıdır.

Peynirlerin yüzeyi kesildiğinde kuru, çabuk parçalanan ve dökülür özellikte olmamalıdır .
Çiğ sütten yapılmış peynir tüketilmemelidir.

Yoğurt torbaya konup süzülür ve süzülen suyu atılırsa vitamin kaybı olur. Yoğurt suyu çorba ve hamur işlerinde kullanılarak değerlendirilmelidir.

YUMURTA

Kabuğu temiz, kendisi iri olmalıdır. Kırık ve çatlak yumurtalar alınmamalı.
Yumurta, buzdolabının özel bölümüne sivri kısmı alta gelecek şekilde yerleştirilmelidir. Bu şekilde 10 gün saklanabilir.

Taze yumurtanın sarısı, akı tarafından küre şeklinde sarmalanmıştır. Kabuğu pürtüklüdür.
Bayat yumurta kırıldığı zaman sarısı hemen dağılır ve akıyla karışır.

Yumurta ışığa tutulduğu zaman taze yumurtanın sarısı ortada gözükür; yumurta bayatladıkça sarısında kabuğa doğru bir kayma görülür.

Taze yumurta suya atıldığında dibe çöker, bayatladıkça yukarı doğru çıkar.

SEBZE VE MEYVE

Yeşil yapraklı sebzelerin yaprağı bol ve yeşil olanları daha iyidir.
Patates ve soğanlarda çimlenme ve yeşillenme olmamalıdır.
Şişmiş, paslı ve içindeki sıvıyı sızdıran konserveler alınmamalıdır .
Meyvelerin iri ve gösterişli olanları değil, pörsümemiş ve sulu olanlarını seçin.

siyahruj
Başlık: Grip aşısını herkesin yaptırması doğru değil
Gönderen: Tuğra - 11 Eylül 2008, 23:09:34

Grip aşısını herkesin değil, sadece risk altındaki kişilerin yaptırmasının daha doğru olacağı ve risk altındakiler dışında, genç, herhangi bir sağlık sorunu olmayanların grip aşısı yaptırmalarının şart olmadığı belirtildi.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, ülkemizin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede, gribin, kış aylarında salgınlara yol açtığını hatırlattı.

Bu salgınlar sırasında, özellikle yaşlılar, kalp, akciğer, kan, böbrek ve şeker hastalığı gibi müzmin bir rahatsızlığı olanlar ile gebeler ve huzurevi sakinlerinde hastalığın ağır seyrettiğini ve hatta ölümlere yol açabildiğini kaydeden Prof. Dr. Özlü “Aşı yapıldıktan sonra bir iki ay içerisinde yeterli bağışıklık gelişebildiğinden, bu kişilerin, her yıl eylül-ekim aylarında bir doz grip aşısı yaptırmalarında yarar var.

Ayrıca, bu kişilere bakan yakınları, huzurevi çalışanları, sağlık personeli, sık seyahat edenler ve aspirin almakta olan çocuklara da grip aşısı önerilmektedir. Grip aşısı herkese değil, sadece risk altındaki bu kişilere önerilir. Risk altındakiler dışında, genç, herhangi bir sağlık sorunu olmayanların grip aşısı yaptırmaları şart değildir. Grip aşısını, her yıl tekrarlamak gerekmektedir. Çocuklara ilk kez yapıldığında, bir ay ara ile iki doz halinde yapılması önerilmektedir” dedi.

Aşının güvenli olmakla birlikte, uygulama yerinde ağrı ve kızarıklığa yol açabildiğini kaydeden Prof. Dr. Özlü “Hafif ateş, halsizlik ve kırıklıkla gribe benzer hafif ve kısa süreli bir hastalık tablosu oluşturabilir. Eğer 39-40 derece yüksek ateşle seyreden bir hastalık geçirmekte olanlara ve yumurta alerjisi olanlara aşı yapılmaz.

Aşının gribe yakalanmayı ve gripten ölümleri önemli ölçüde azalttığı bilinmektedir. Ancak grip aşısı, nezle, soğuk algınlığı, kulak ve boğaz iltihabı, sinüzit, trakeobronşit gibi daha hafif solunumsal enfeksiyonlardan korumaz. Eğer 65 yaşını geçmişseniz; KOAH, astım, bronşektazi gibi müzmin bir akciğer hastalığınız varsa; şeker, kalp, böbrek hastalığı gibi kronik bir rahatsızlıktan mustaripseniz ya da evinizde bu tür bir hasta varsa; hastanede, huzurevinde çalışıyorsanız; kış veya bahar aylarında doğum yapacak bir gebe iseniz; sık sık seyahat eden, insanlarla yoğun teması olan bir kişiyseniz daha fazla gecikmeden bir doz grip aşısı yaptırın” tavsiyesinde bulundu.

TRABZON (İHA)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 13 Eylül 2008, 21:28:25
Dünyanın İlk Akciğer Kanseri Aşısı Üretildi

Kübalı bilim adamlarının ürettiği ve Küba'daki hastanelerde kullanılmaya başlayan aşı, akciğer kanseri hastalarının ortalama ömrünü ve yaşam kalitesini artırıyor. İncelemelere göre, yan etkileri de kemoterapiyle karşılaştırıldığında yok denecek kadar az...

Kübalı bilim adamlarının geliştirdiği ilk akciğer kanseri aşısına onay verildi. Küba'daki hastanelerde kullanılmaya başlanan “Cimawax EGF” adlı aşı, akciğer kanseri hastalarının yaşam süresini ortalama 4-5 ay hatta bazı hastalarda daha fazla uzatıyor.

Klinik araştırmalar, aşının hastaların hayatta kalma oranını ve yaşam kalitesini artırdığını ortaya koyuyor. Kübalı bilim adamları, aşının akciğer kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının aksine fazla bir yan etkisi de olmadığını söylüyor. Zira aşı sadece kanserli hücreleri hedef alıyor. Aşı kemoterapi tedavisinde görülen yan etkilerden biri olan saç dökülmesine yol açmıyor.

Japonlardan Kalp İçin Yeni Buluş

Japon bilim adamları, sağlıklı bir kalbin gelişmesinde önemli rol oynayan bir proteini belirlediklerini açıkladılar.

Sonuçları Nature dergisinde yayınlanan araştırmada uzmanlar, IGFBP-4 proteinini saptayarak, kalpleri yeni oluşmuş kurbağa yavrularından bu proteini aldılar.

Japonya'daki Chiba Tıp Fakültesi'nden Issei Komuro, “Molekül etkisiz duruma getirildikten (alındıktan) sonra, kalplerin giderek küçüldüğünü ve sonunda yok olduğunu” söyledi.

IGFBP-4'ün, sağlıklı bir kalbin gelişiminde hayati rol oynadığını belirlediklerini belirten Komuro, “Bu molekülü, kalp hastalıkları geçiren insanlarda, kalplerin yenilenmesi için kullanabilmeyi umduklarını” kaydetti.

Beyne Bağlanan Dürbün

Dürbünle bir bölgeyi gözetlemek ve saldırıları tespit etmek genelde çok zordur, zira gözlerimizin tehdidi tespit etme ve tepki verme süresi sınırlıdır.

ABD ordusu ile çalışan Northrop Grumman Corporation isimli bir firma bu problemi çözmek için dürbün ve beyin dalgalarını bir arada kullanabilen bir sistem geliştirmek üzere çalıştığını açıkladı. Ortaya konan sistemde hem gece hem de gündüz gözetlemeye imkân veren panoramik (geniş görüş alanını kaplayan) dürbün sistemi ani hareket eden ya da alışık olmadık bir görüntü ile karşılaşan gözcünün beyin dalgalarını izleyerek otomatik olarak alarm verebilecek.

Cognitive Technology Threat Warning System programı adı verilen bu yeni sistem, hem askerlere çok geniş bir görüş açısı sağlayacak hem de harekete karşı anında tepki verme şansı verecek. Özel bir başlığın alın bölgesinde yer alan elektrotları kullanan sistem, askerin beyin dalgalarını sürekli olarak izleyerek bir tehdit durumu olup olmadığını ölçümleyebilecek ve buna uygun olarak bir alarm üretebilecek.

. İlmi Araştırma Dergisi
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Lika - 14 Eylül 2008, 04:33:47
Damar sertliğine birebir

Orucun insan sağlığına tesîri, sayılamayacak kadar çoktur. Bunların içinden en önemlileri olarak karaciğer ve damarlar üzerindeki etkileri olarak bildirilmiştir. Karaciğer, vücûdun, muazzam bilgisayarlarla çalışan kimya laboratuarı gibidir.

Karaciğer, bir taraftan sindirim için çok büyük mesele olan yağları sindirir, eritir, diğer taraftan da besinleri depo eder, ihtiyaca göre onları çözer. Ayrıca karaciğer, vücûda giren mikroplara karşı, faydalı zehirler üretir.

Kemik iliğinde kan yapan hücreler için, temel maddeler hazırlar. Vitamin ve hormonlar ile kandaki iyot dengesinin bütün faaliyetinden karaciğer sorumludur. Bunun için karaciğer hücreleri, yirmi dört saat durmadan çalışmak mecburiyetindedir.

Çok yemek ve içmek, karaciğer hücreleri için çok zararlıdır. Aşırı derecede çalışan karaciğer hücreleri, Ramazan-ı şerîfte, oruç tutmak suretiyle dinlenmektedir. Böylece karaciğer, bir sene müddetle daha kuvvetli çalışma imkânı bulmaktadır.
Başlık: Hafızayı Güçlendiriyor
Gönderen: Tuğra - 14 Eylül 2008, 11:35:48
Teşekkürler Lika,

*************************
 
Egzersizin, orta derecede hafıza zayıflığı olan yetişkinlerde hafızayı güçlendirmede yardımcı olabildiği bildirildi.Melbourne Üniversitesinden bir ekip, hafıza zayıflığı olan 50 yaş ve üzerindeki 138 kişi üzerinde, evde yapılan bedensel aktivitenin etkisini araştırdı.

Gönüllülerden bazılarından 24 hafta boyunca haftada 3 kez 50 dakika yürümek gibi orta derecede fiziksel aktivitede bulunmaları istendi. Diğerlerinden ise egzersiz yapmaları talep edilmedi.

Araştırma sonucunda yapılan testlerde, egzersiz grubundakilerin hafıza testlerinde daha başarılı oldukları, bunama belirtileriyle ilgili testlerdeki skorlarının ise düşük olduğu belirlendi.

Denekler daha sonra da takip edildi ve egzersiz programı bittikten sonra yararlarının 12 ay boyunca devam ettiği görüldü.Kalp-damar sistemine faydalı olduğu bilinen egzersizin beyne kan gitmesini sağladığı için hafızanın işleyişine de yardımcı olabildiği belirtiliyor.

Journal of the American Medical Association'da yazan araştırmacılar, "Orta derecede idrak sorununda 36 ayda önemli etkisinin olmadığı görülen ilaç tedavisinin aksine bedensel aktivite; depresyon, yaşam kalitesi ve kardiyovasküler sistemin çalışmasına ilişkin araştırmaların da gösterdiği gibi, sadece hafızanın işleyişine fayda sağlamakla kalmıyor, sağlığa başka yararları da bulunuyor" dediler.

Alzheimer Derneği'nden Susanne Sorensen de "Düzenli egzersiz bunama riskini azaltmanın en iyi yollarından biri ve bunamanın ilerlemesini yavaşlatabilir" diye konuştu.

mynet
Başlık: Bilinçsiz masaj insan sağlığını tehdit ediyor
Gönderen: Tuğra - 15 Eylül 2008, 00:22:52
Halkının yarısından fazlasının tarımla geçimini sağladığı Aydın'da vatandaşlarda en sık karşılaşılan rahatsızlıklardan birinin bel ağrısı olduğu bildirildi. Özellikle dağ köylerinde ve tarım alanlarında ağır işlerde ve taşıma sektöründe çalışan kişinin belini bilinçsiz kullanması nedeniyle zaman zaman bel ağrısına yakalandığı bildirildi.

Ağrılardan kurtulmanın en önemli yolunun egzersiz ve bundan daha da önemlisinin ise beli bilinçli kullanmak olduğu bildirildi.

Tarım sektöründe çalışan ve özellikle uzun süre eğilerek yapılan işlerde çalışan bayan erkek herkesin ciddi oranda bel ağrısı çektiğini belirten Fizirem Fizik Tedavi Merkezi Hekimlerinden Uzman Dr. Ayhan Erkek, bir çok kişinin ağrılarını belini çiğneterek gidermeye çalıştığını ve bu sistemin yanlış olduğunu belirtti.

Hekim olarak masajı önerdiklerini ancak bel çiğnetme gibi bir yöntemi önermediklerini kaydeden Uzman Dr. Erkek “bel çiğnetme kişilerde geçici bir rahatlık verebilir, ancak bize göre riskli bir rahatlama yöntemidir. Belkemiği insan yaşamında çok önemlidir.

Zarar gördüğünde vücudun tamamında işlev kaybı yaşanır. Bu nedenle bel ağrısı yaşayan vatandaşlarımız, hekime veya sağlık kuruluşuna gitmiyorsa bu ağrısını elle masajla rahatlatmaya çalışsın. Bel çiğnetmede dikkatsiz davranılması halinde kişinin belinde kırık oluşturabilir. Daha çok taşralarda uygulandığını gördüğümüz bu yöntemin tercih edilmemesini öneriyoruz” dedi.

AYDIN (İHA)
Başlık: Kemikleri korumak için hergün 2 bardak süt
Gönderen: Tuğra - 15 Eylül 2008, 17:59:12
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tanju Besler, başlayan ağrılar, değişen vücut biçimi ve yaşanan kırıklar nedeniyle kişiyi bağımlı ve yalnız yaşayamaz hale getirebilen osteoporozdan korunabilmek için günde 2 bardak süt içilmesi önerisinde bulundu.

Prof. Dr. Besler, yaptığı açıklamada, osteoporozun en önemli nedeninin kemiklerin yoğunluğu ve gücünü yitirmesi olduğunu belirterek, ''Ortalama her 3 kadından birinde ve her 5 erkekten birinde bu hastalık görülebiliyor. Türkiye genelinde 8 ile 10 milyon arasında osteoporoz hastası olduğu biliniyor'' dedi.

Osteoporozun önlenebilen bir hastalık olduğuna işaret eden Prof. Dr. Besler, kemiklerin güçlü olmasında küçük yaşlardan itibaren besinlerle alınan kalsiyumun büyük rolü bulunduğunu, sütün de kemik sağlığı için gerekli olan kalsiyumun kaynağını oluşturduğunu söyledi. Prof. Dr. Besler, ''Vücuttaki kalsiyumun yüzde 99'unu bulunduran kemik yapısını güçlü tutabilmek ve osteoporoz riskini azaltabilmek için her gün düzenli olarak kalsiyum içeren besinler, özellikle de sağlıklı süt tüketmek gerekmektedir.

Eğer çocukluk döneminden itibaren süt içmeyi alışkanlık haline getirdiyseniz ve günde 2 bardak süt içtiyseniz bu hastalığa yakalanma olasılığınız azalıyor. Yetişkin bireylerin her gün 2 su bardağı, çocuk, ergen dönemi gençler, gebe, emzikli ve menopoz sonrası kadınların ise 2-4 su bardağı süt içmeleri gerekiyor'' diye konuştu.

Öncelikle yaşam kalitesini etkileyen osteoporozun başlayan ağrılar, değişen vücut biçimi ve yaşanan kırıklar dolasıyla kişiyi bağımlı ve yalnız yaşayamaz hale getirebildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Besler, ''Yapılan bir modelleme çalışması, 50 yaşında bir kadının hayat boyu kalçasını kırma riskinin yüzde 17 olduğunu gösteriyor. Kalçasını kıran kadınların 4'de biri bir daha hiç ayağa kalkamıyor'' dedi.

-TÜRKİYE'DEKİ SÜT TÜKETİMİ-

Osteoporoza karşı koruyan süt ve süt ürünlerinin temel besin grupları arasında yer aldığını, organizmanın büyümesi ve gelişimi için gerekli olan besin ögelerinin tamamına yakınını az ya da çok oranlarda içerdiğini vurgulayan Prof. Dr. Besler, şunları söyledi: ''Bebeklerin doğduktan sonra 6 ay süresince anne sütünden başka hiçbir besin grubuna ihtiyaç duymaması bunun en temel göstergesidir.

Günde bir bardak süt içen 6 yaşında bir çocuk protein ihtiyacının yüzde 35'ini, kalsiyum ihtiyacının yüzde 52'sini, B12 vitamini ihtiyacının da yüzde 98'ini karşılayabilmektedir. Ancak Türkiye'de ne yazık ki süt içme alışkanlığı yaygın değil. Türkiye'de kişi başına düşen süt tüketimi yaklaşık olarak 24 litre civarında. Dünya geneline baktığınızda ise bu rakamların 200 litreye ulaştığı ülkeler var. Örneğin İngiltere'de 100, Finlandiya'da ise 139 litre.''

Tüketilen süt miktarı kadar sağlıklı olmasının da önemine işaret eden Prof. Dr. Besler, Türkiye'de tüketilen süt miktarının sadece 10-15 litresinin işlenmiş ve paketlenmiş halde bulunduğunu, geri kalanının ise sokakta satılan açık süt olduğunu söyledi.

Açıkta bırakılma ya da havayla temas sonucu sütün zararlı mikroorganizmalar üretmesinin de hızlandığını ve bu zararlı bakterilerin besin zehirlenmesi, dizanteri, tifo ve brusella gibi hastalıklara neden olabildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Besler, ''Çiğ sütlerden kolaylıkla insana geçebilen ve gelişmiş ülkelerde çok az görülen bu hastalıklar bizim gibi sokak sütünün fazla tüketildiği ülkelerde daha sık görülüyor. 2005 yılında ülkemizde görülen brusella vakalarının 14 bin 639 olduğu rapor edilmiştir. Bu nedenle de açıkta satılan sütlerin yarardan çok zararı var diyebiliriz'' dedi.

OSTEOPOROZA KARŞI BİLİNÇLENDİRME KAMPANYASI

Halkı osteoporoza karşı bilinçlendirmek için Tetra Pak A.Ş. desteğiyle Sağlık Bakanlığı, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Derneği, Osteoporozdan Korunma ve Osteoporozlular Dayanışma Derneği ve Hacettepe Üniversitesi tarafından ''Osteoporozdan korunmak için, sağlık için, sağlıklı süt için'' kampanyası yürütüldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Besler, bu kapsamdaki eğitimlerin bu yıl Ankara, Kütahya, Hatay, Nevşehir, Çankırı, Afyonkarahisar, Isparta, Mersin, Şanlıurfa, Kayseri ve Tokat'ta sağlık ocaklarında başladığını söyledi.

Prof. Dr. Tanju Besler, yıl sonuna kadar devam edecek eğitimlerin hedefinin 2,5 milyon kişiyi uzmanlar aracılığı ile osteoporoza karşı bilinçlendirerek, daha sağlıklı nesiller yetiştirebilmek olduğunu sözlerine ekledi

diyet.com
Başlık: Ne yemeli? Ne zaman yemeli? Nasıl yemeli?
Gönderen: enfa - 16 Eylül 2008, 23:53:08
Besinlerdeki uyum sindirimi kolaylaştırıyor! Neyi, ne zaman, nasıl yemeniz gerektiğini biliyormusunuz? İşte size sağlıklı yemek yemenin ipuçları..

Razaman ayının güzel iftar sofralarında ve diğer yemek öğünlerinde bazen düşünmeden, aşırı yemek yiyerek, besinleri karıştırarak mideyi ve sindirim sistemimizi yorabiliyoruz!

İşte besinlerimizi hazırlarken ve tüketirken dikkat etmemiz gereken noktalar...

Günlük besin elden geldiğince sade bir biçimde hazırlanmış olmalı. Aynı öğünde çok çeşitli yemek yemek insanı aşırı yemeye sürükler ve mideyi yorar. Aşırı besin aşırı kilo demektir.

İlk yenen çiğ bir şey olmalı. Çünkü önce çiğ besin yenirse, öteki besine midede daha az yer kalır. Ayrıca yenen ilk besin çiğ olursa, piston işini görerek bağırsakların çalışmasını da sağlar. 

Acı baharattan kaçınmalı, bunların yerine tatlı olanlar (tarçın, karanfil, kimyon, küçük hindistancevizi, vb.) tercih etmeli. Soslara ve yemeğe konan başka tat ve çeşni vericilere gelince, bunların da zarar vermeyenlerini kullanmalı. Doğa bize nice güzel kokulu, çeşnili bitkiler, otlar vermiştir. Bunlar yemeklere çeşni verdikleri gibi, sağlığımıza da yararlıdır.

Alınan besin mümkün olduğu kadar rafine edilmiş olmalı. Yüksek kaliteli bir besin midede ekşir ve bağırsaklarda çürürse, kanda bir zehirlenme meydana gelir. Bu nedenle yenen besinin niteliği daha düşük olsa bile, iyi sindirilmesi şarttır. Doğa bize gerekli, sindirim olanaklarını vermiştir; yeter ki biz de bedenimize fiziksel durumumuza, yaşımıza uygun olan besini verebilelim.

Sindirim bozuklukları genellikle kötü alışkanlıkların sonucudur. Belirtileri: Midede ağırlık, ekşime, aşırı asidite, yanma, bulantı, uyuklama, baş ağrısı, kusma, v.b. kötü sindirilmiş besin mideden geçtikten sonra bağırsaklarda şu belirtiler başlar: Gazlar (sancılı veya sancısız), şişkinlik, kabızlık veya ishal. Bir belirtiyi yok etmek için her şeyden önce onun nedenlerini ortadan kaldırmak gerekir.

Sindirim bozukluklarının başlıca nedenleri

Çabuk yemek
Sindirim-özellikle de unlu maddelerin sindirimi- ağızda lokmanın çiğnenmesiyle başlar. İyi çiğnenmeyen bir besin sindirim organlarında ekşir. Yavaş yavaş yemeyen er geç doktora görünmek zorundadır.
Eğer insanın yemek yiyecek kadar vakti yoka, vakti olduğu kadar yemek yemelidir. Yediğimiz en iyi besin bile sindirebildiğimiz kadar bize yararlıdır. Sağlığını korumak isteyenler kutsal bir görevi yerine getirircesine her lokmayı ağır ağır çiğnemelidir.

Yemekte su içmek 
Yemek sırasında içilen sıvılar (su, meyve suyu v.b.) mideyi şişirir ve yorar. Sıvılar midenin özsuyunu sulandırarak etkisini zayıflatır. Öte yandan, yemek sırasında içilen serin ya da soğuk bir sıvı sindirimi durdurur. Çünkü midenin sindirimi gerçekleştirebilmesi için belli bir sıvıya gereksinimi vardır.

Çok yemek
Kötü sindirimin başlıca nedenlerinden biridir. İnsan sofradan daha bir şeyler yiyebilirim duygusuyla kalkmalıdır. Çok yemekten kaçınmanın en kısa yolu sofrada az çeşit bulundurmaktır. Ancak bu az çeşitten aşırı yemek de elbette aynı kötü sonucu verir.

Birbirine yakın öğünler
Gerek mide, gerekse bağırsaklar görevlerini yerine getirmek için belli bir zamana gereksinim duyarlar. Normal bir sindirim için (aşırı derecede yenmemişse) 4 -5 saat, bazı mideler içinse 5 – 6 saatlik bir zaman gerekir. Haftada bir gün olsun sindirim organları dinlenmeli. Haftada bir gün meyve kürü yapmak ya da hiçbir şey yememek (akşam yemeğinden sonra ertesi akşam yemeğine kadar), haftada bir veya iki gün oruç tutmak genç kalmanın sırlarından biridir.

Yemekler arasında yemek
Mideyi yorar ve sinir rezervlerini tüketir. İkindi kahvaltısı yetişkinler için gereksizdir.

Gece geç yemek
Yemek yedikten sonra hemen yatmak doğru değildir. Uyku sindirimi geciktirir. Bu nedenle ertesi sabah insan bedeninde yorgunluk duyarak kalkar. Gece yemekleri hafif olmalı. Ancak gündüz gerektiği gibi besin alamayanlar için koşullar değişiktir.

Yorgun ve sinirliyken
Yemek yenirse sinir sistemi sindirime yardımcı olamaz. Onun için bu durumdayken yememek daha doğru olur. Yorgunluk geçtikten, sinirlerin gerginliği giderildikten sonra yemeli. Aşırı yorgunluk mide kaslarının besini gerektiği çalkalamasını engeller.

Uykusuzluk
Sindirim bozukluğuna yol açabilir, sinir sisteminin stoklarını tüketerek sindirimin dengesini bozar.

Asabiyet
Sinir sisteminin herhangi bir nedenle uyarılması sindirimi durdurur. Kavgalar, tatsız tartışmalar, aşırı heyecan, hırs, nefret, kin gibi olumsuz duygular sindirim organları üzerinde kötü etki yapar.

Ateşliyken yemek yemek
Ateşin yükselmesine neden olur. Çünkü yüksek ateş sindirim özsuyunu kurutur. Böyle bir durumda çabuk şifa bulmak için perhiz yapmalı. Doğada hiçbir hayvan yoktur ki, hastayken yemek yesin.

Her türlü kuvvetli baharat
Hardal, sirke, karabiber, v.b. sindirim özsuyunu tahriş ederek midenin kimyasal bileşimini bozar ve sindirim bozukluğuna yol açabilir; özellikle mide zayıfsa!

Ham meyveler
Aşırı asit olduklarından kaçınılmalı.

Bozulmaya yüz tutmuş besinler
Mikropların üremesine ve sindirim bozukluğuna yol açar.

Isıtılmış yemekler
Piştikten sonra soğuyan yemeğin yağı donar. Bakteriler bu donmuş yağda kalır. Yemek tekrar ısıtılınca içindeki bakteriler hızla ürer. Böyle yemekleri yer yemez zararını görmeyiz ama zamanla karaciğerimiz, böbreklerimiz, safra kesemiz ve bağırsaklarımız bundan olumsuz etkilenir.

Kızartmalar
Yağın cinsi ne olursa olsun, kızartmaların sindirimi genellikle ağırdır. Çünkü yüksek ısıda yağ ayrışır ve bu ayrışma karaciğere zarar verir.

Aşırı miktarda şeker
Sindirim bozukluğuna yol açar. Şeker çabuk ekşiyen bir maddedir ve sindirimle ilgili tüm organları olumsuz etkiler.

Besinlerdeki uyumsuzluk
Sindirim zorluğuna neden olabilir.

Çay, kahve, sütlü kakao ve benzerleri
Sinirleri etkileyerek sindirim sisteminin dengeli çalışmasını bozar.

Aynı öğünde birçok çeşit yemek yemek   
Sindirimi yokuşa sürer. Bir öğünde, salata dahil, üç çeşidi geçmemeli!

Çiklet ve benzerleri
Dr. Kollog bunların tükürüğün olumlu etkisini yansızlaştırarak midedeki asidin çoğalmasına neden olduğunu ileri sürer. Ayrıca bunların bileşiminde insan sağlığına zararlı kimyasal maddeler de vardır.

Kaynak: Bitkisel Protein ile Dengeli Beslenme/ Müheyya İzer

Başlık: Ramazan'da maden suyu iyi gelir!
Gönderen: enfa - 17 Eylül 2008, 00:21:54

 
Maden suyunun faydaları saymakla bitmez. Günlük yaşantımızın dışıında özellikle Ramazan ayında maden suyunun önemi bir kez daha ön plana çıktı. Ramazan ayında su tüketimi artıyor fakat, bunun yanında uzmanlar maden suyunun da tüketilmesi tavsiyesinde bulunuyor.
Uzmanlar, terleme ile vücuttan atılan su ve mineral kaybına karşı maden suyunun vazgeçilmez olduğunu söylüyor. Terleme ile özellikle bikarbonat, sülfat, klorit, kalsiyum, magnezyum, florit, demir ve sodyum minerallerinin vücuttan atıldığından, bunun geri kazanımını maden suyunun sağlıyor.

Maden suyu vücudun ihtiyaç duyduğu mineralleri doğal olarak içermekte. Bir yetişkinin günlük su ihtiyacının 2,5 litre olduğu herkesçe bilinmekte.

Ancak bu miktarın 1 litresinin maden suyu olarak alınması tavsiye ediliyor. Ve özellikle Ramazan ayında maden suyunun önemi bir kat daha artmakta. Zira maden suyu oruç tutanların sindirim sistemini dengelemede önemli bir faktör. Maden suyu terleme ile vücuttan atılan su ve mineral kaybını desteklemekle kalmıyor, uzun süre aç kalan midenin, yoğun yemek yenen bir iftardan sonra rahatlamasına yardımcı oluyor.

Maden suyunu cildinize uygulayın!

Maden suyu sadece mideye iyi gelmiyor! İçimi ile elde edilen faydaların yanında maden suyu, dışarıdan cilde sürüldüğünde cildi canlandırıcı ve gençleştirici etki yapıyor.

Maden suyunun kalp sağlığından güçlü kemik yapısı oluşumuna kadar vücut fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesinde de sayısız yararlı var.
 
 
Başlık: Migrenliler Kalp Hastalıklarına Daha Yatkın
Gönderen: Tuğra - 19 Eylül 2008, 22:08:58

Neurology adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre migrenlilerin bacak damarlarında daha fazla kan pıhtılaşmasına sahip oldukları anlaşıldı.

Avusturya’nın İnssbruck Tıp Üniversitesi’nden Dr. Stefan Kiechl ve meslektaşları, İtalya’da 55 yaş üzeri 574 hastayı incelediler. Bunlardan migren hastalığına sahip 111’inin yüzde 19’unun bacak damarlarında pıhtılaşma belirlendi. Migrensiz grupta ise bu oran yüzde 8’de kaldı.

Dr. Kiechl, bu bulgudan yola çıkarak, migrenlilerin felce ve diğer kalp damar hastalıklarına daha eğilimli olduklarının söylenebileceğini belirterek, “bu kişilerde, daha şiddetli damar tıkanıklığına rastlanacağı da söylenebilir” dedi.

Araştırmaya katılan, ABD’nin Case Western Reserve Üniversitesi Tıp Okulundan Dr. Rose Dotson da, “migren ve ayaklardaki pıhtılaşma bağlantısını keşfederek, daha önce farkına varmadığımız çok ilginç bir bulgu elde etmiş olduk” dedi. Bu bulgunun, hastaya yaklaşımın değişmesine yol açabileceğini belirten Dr. Dotson, “özellikle erken yaşlarda migrene sahip olan genç bayan hastalar, ileride yüksek felç ihtimali bulunan hastalar olarak ele alınabilirler” diye konuştu.

realage
Başlık: Çay Ve Sağlık- Su
Gönderen: Tuğra - 21 Eylül 2008, 13:13:16
Yapılan  araştırmalar 'Çay vücutta su kaybına neden olur.' düşüncesini çürüttü.Çay sadece vücudun suyunu tekrar geri kazanmasını sağlamıyor, aynı zamanda kalp krizi riskine ve bazı kanser türlerine karşı da koruma sağlıyor.

Uzmanlar çayda 'flavone' isimli P vitamini içeren bir maddenin bulunduğunu bu maddenin de sağlığa çok iyi geldiğini belirttiler.

Sağlık kaynağı...

Hücrelerin zarar görmesini engelleyen birtakım antioksidanların birkaç tür bitki dışında sadece çayda bulunduğuna da dikkat çeken uzmanlar, günde üç veya dört fincan çayın kalp krizi riskini de azalttığını belirtiyorlar.

Bazı araştırmalar çayın kansere karşı da etkili olduğunu ortaya koyuyor. Diğer taraftan diş plaklarının oluşmasını engellemesi ve kemiklerin güçlendirmesine yardımcı olması da diğer yararları arasında yer alıyor...

'Çay içmek su içmekten daha yararlı.' diyor ve ekliyor: ' Çayın vücuttaki su miktarını azalttığı düşüncesi tamamen geçmişten gelen yanlış bir inanış. Kafein üzerine bugüne kadar yapılan çalışmalar kafeinin vücutta su tutması konusunda hep olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştı.

Ama içebileceğiniz en sert çay veya kahve bile vücudunuzun büyük oranda sıvı kazanmasını sağlar.
Çayın sadece anemi riski taşıyan kişilerde etkisi tam olarak bilinmiyor. Besinlerdeki demirin emilimini azalttığı için anemi hastaları için belki sorun yaratabilir. BU nedenle doktorlar anemi hastalarına gün içindeki öğünlerin ardından çay içmelerini pek önermiyor.

Uzmanlar sağlıklı bir insanın günde 1.5 veya 2 litre civarında sıvı almasını öneriyor. Tabi ki bu miktarın bir kısmının çay olması koşuluyla...
 
keşfet.kendini
Başlık: Korkunç! Çocukların Zararlı İlaçları
Gönderen: Tuğra - 22 Eylül 2008, 00:37:19
Çocuğu olanın evinde mutlaka bulunan ve çok yaygın olarak kullanılar ilaçların zararlı olduğu tespit edildi.Southampton Üniversitesi araştırmayı yaptı.İşte o ilaçlar.

İngiliz uzmanlar, çoğu çocuk ilacının sağlığa zararlı olduğunu ortaya çıkardı. Southampton Üniversitesi bilim adamları, “Özellikle tartrazine, panecau, güneş sarısı, karmozin, kuinolin sarısı, allura kırmızısı gibi renklendiriciler, çocuklarda hiperaktiviteye yol açıyor, ilerleyen yaşlarda kontrolsüz davranışlara sebep olabiliyor” diye konuştu.

TÜRKİYE’DE SATIŞTA

Aralarında Türkiye’de de satılan ve neredeyse çocuklu her evde bulunan Calpol, Sudafed, Benylin ve Tixylis gibi ilaçlar bu maddeleri içeriyor. Habere imza atan Daily Mail gazetesi bu ilaçların yasaklanması için kampanya başlatırken Gıda Komisyonu üyesi Ian Tokelove “Piyasada o kadar çok zararlı ilaç var ki, ailelerin hangi ilacın zararsız olduğunu kestirmesi çok zor. Üretici firmalar etik bir davranış göstererek bu maddeleri kullanmayı kesmeli” dedi.

Kaynak: Akşam
Başlık: Yediğiniz en zararlı 10 gıda için önlem alın
Gönderen: İsra - 22 Eylül 2008, 04:13:10
Yaşamın temposu yükseldikçe hayatımızı kolaylaştıracak, zamandan ekonomi sağlayacak pek çok imkan yaşamımıza girdi. Bir anlamda insanların yaşam tarzlarına paralel olarak alternatifleri çoğaldı, çeşitlilik arttı, zenginleşti.

Teknoloji telefonu, arabayı, interneti, televizyonu, patates kızartmasını, konserveyi, salamlı sandviçi, hazır çorbaları, mikrodalgayı getirdi. Beraberinde kiloyu, kolesterolü, kanseri, yepyeni hastalıkları da hayatımıza soktu.

Yıllar içinde insanın yemekle olan ilişkisi hızla, sağlık için beslenmeden manevi haz ile çabucak karın doyurmaya dönüşmesiyle beslenme -sağlık ilişkisi iki kardeş olmaktan çıktı. Ancak bu duruma direnç gösteren. Ne yediğinin farkında olarak beslenen, ne yaptığının farkındalığıyla yaşayan insanlar yok değil. Zira bu insanları ciltlerinden, vücutlarından, renklerinden ve duruşlarından tanıyabilirsiniz.

ŞEKERLE iLiŞKiNiZi GÖZDEN GEÇiRiN

Vücudun yakıtı olarak kabul edilse de şekerin yaptığı tahribat bedeni zamanından önce yıpratır. Şeker pek çok işlemden geçtikten sonra kimyasal maddelerle ağartılarak rafine edilir. Şekerin neden olduğu tahribatlar ise oldukça fazla. Şeker bağışıklık sistemini zayıflatabiliyor, mineral dengesini bozabiliyor. Karaciğer, migren, asabiyet, uykusuzluk, çarpıntı, yorgunluk yaratıp meme, yumurtalık, prostat kanserine yol açabilmekte.

Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller. Şeker serotonin seviyesini yükseltir bu nedenle kan damarlarını daraltabilir. Krom ve bakır eksikliğine yol açar. Hormonal dengesizliğe neden olabildiği gibi kronik hastalıkların iyileşmesini engeller. Kemiklerin kirecini kemirir B1 vitaminini yok eder...

NE YEDiĞiNiZiN FARKINDA MISINIZ?

Bu soruların cevabını yazın.

Cevapları aşağıdakilerle karşılaştırın

Haftada ne kadar kırmızı et tüketiyorsunuz?

Her gün ne kadar tatlı ve hamur işi tüketiyorsunuz?

Haftada kaç gün fast-food ve kızartma yiyiyorsunuz?

Günde ne kadar yürüyorsunuz?

Hayvansal yağları sık tüketiyormusunuz?

Öğünleri geçiştirecek pratik yemeklere haftada kaç gün yer veriyorsunuz?

Televizyon karşısında atıştırıyor musunuz?

Cevapları aşağıdakilerle karşılaştırın

EN KÖTÜ 10 GIDA

Şeker

Çikolata

Hamur işleri

İşlenmiş etler (Şarküteri ürünler)

Cips çerez atıştırmalıklar

Hayvansal yağlar

Konsantre şekerli içecekler

Kızartma ve fast food ürünler

Hazır çorbalar

Dr. İsmail Ağar
ismailagar.com
Başlık: Koklayınca baş ağrısını geçiren bitki
Gönderen: Tuğra - 22 Eylül 2008, 21:43:03

Romatizmayı da geçiren bitkinin diğer faydaları...

Yalnızca 'mutfaktaki baharat' olarak görülemeyecek kadar geniş yelpazedeki hastalıklarda kullanılan çörek otu, egzama ve sedefte kullanılan en eski besin takviyelerinden biri.

Almanya'da ve Mısır'da ilaç olarak kullanımı çok yaygın. Vücuda dinçlik ve kuvvet veren, bağışıklık sistemindeki düzensizlikten kaynaklanan alerji ve romatizmayı geçiren çörek otunun en büyük özelliği koklayınca baş ağrısını gidermesi.

Hazmı kolaylaştırıp, mide ve bağırsak gazlarını gideren bu şifalı bitkinin tütsüsü nezleye de bire bir... Suyu sivilcelere sürülürse iyi geliyor.

Başlık: Önemli Hatırlatma
Gönderen: Tuğra - 23 Eylül 2008, 15:53:46
Pek çok şifa verilmiş olan aspirinin farklı bir kullanım şekli;

Bol limonlu ve bol şekerli bir bardak limonataya aspirin atılır ve her yudumda karıştırılarak içilir (Aspirin tortusu bardağın dibine çöktüğü iiçin sürekli karışıtırılır) bu terkip grip hastalığının bir numaralı ilacı olup mide hasaasiyeti olanlara bu şekilde içildiğinde aspirin dokunmuyor.

Ayrıca limonun enerji verici ve toparlayıcı özelliği ile  birleşmiş oluyor...

NOT; Denenmiştir...
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Mahi - 23 Eylül 2008, 16:34:21
 Bu şekilde içildiğinde soğuk algınlığına iyi geldiğinin Ebu'l Faruk (k.s.) Hazretlerinin tavsiyesi olduğunu duymuştuk.Teşekkürler hatırlatma için Tuğra.
Başlık: Stresi artıran ve bastıran besinler
Gönderen: enfa - 24 Eylül 2008, 01:10:17
Besinlerin ruh sağlığı üzerinde önemli etkileri bulunuyor. Bazı gıdalar rahatlamaya yardımcı olurken bazıları stresi artırabiliyor. Bu durum, metabolizmanın alışık olduğu düzenin dışına çıktığı ramazan ayında daha fazla önem kazanıyor.

 Ramazanda öğün sıklığının azalması, uzun açlığın ardından yüksek kalori alımı ve hareketsizlik sonucu kas kitlesi azalıyor, enerji yakımına bağlı olarak da vücudun çalışma hızı düşüyor. Yeme alışkanlıklarındaki bu değişikliğin hem metabolizmayı hem de ruh sağlığını etkilediğini söyleyen Diyetisyen Berrin Yiğit, İngiltere’de yapılan ve gıdaların ruhsal yapı üzerindeki etkilerini inceleyen bir araştırmaya dikkat çekiyor. Yiğit, besinlerin, ‘Stres Artıran’ ve ‘Destekleyici’ olarak iki grupta toplandığını söylüyor.

ŞEKERİ AZALTIN MEYVEYİ ARTIRIN
“Metabolizmanın alışık olduğu düzenin dışına çıktığı ramazanda, daha fazla stres yaratmadan doğru beslenebilirsiniz. Mutfağınızda ve besin seçimlerinde küçük değişimler yaparak hız kazanmak elinizde” diyen Yiğit, İngiltere’de 200 kişi üzerinde ve anket yöntemiyle yapılan çalışmanın sonuçlarını şöyle özetliyor:
“Katılımcılar ‘Stres Artıran Besinler’ olarak nitelendirdikleri besinleri diyetlerinden tamamen çıkardıkları veya azalttıkları takdirde daha dengeli moda girdiklerini belirtmişler ve şekere yüzde 80, kafeine yüzde 79, alkole yüzde 55 ve çikolataya yüzde 53 oranında veda etmişlerdir. Öte yandan “Destekleyici Besinler” olarak nitelendirilen grupta yer alan su yüzde 80, sebzeler yüzde 78, meyveler yüzde 72 ve balık yüzde 52 oranında artırılmış. Bu şekilde beslenmenin ruh sağlığı ve stres yönetimi konusunda olumlu etkileri gözlenmiş.”

SAVAŞ VEYA KAÇ TEPKİSİ
Stres anında metabolizmada gelişen tepkinin, ‘Savaş veya kaç tepkisi’ olduğunu belirten Yiğit, şöyle devam ediyor:
“Bu tepki sonucunda yaklaşık 1400’den fazla kimyasal reaksiyon gelişiyor ve bu çeşitli mineral ve vitamin seviyelerinde azalmalara neden olabiliyor. Stresle mücadele için salınan hormonlar karbonhidrata eğilimi artırarak kilo artışlarına neden olabiliyor. Ayrıca sinir sistemini desteklemek adına bazı durumlarda B vitaminleri de yardımcı olabiliyor.”

STRESİ AZALTAN 10 BESİN
“Stres yönetimi ve ruh sağlığı açısından önemli faydaları olan ve her ısırıkta bedeninize sağlık verecek gıdaları mutfaklarınzdan ve sofralarınızdan eksik etmemelisiniz” diyen Yiğit”in özellile tavsiye ettiği besinler ise şunlar...

1. Pancar
En ideali konserve deil, taze ve çiğ tüketmektir. Çünkü ısı pancarın antioksidan kapasitesini düşürür. Salatanıza 1 tam pancarı irice rendeleyip limon ve zeytinyağından oluşan sosla tüketmelisiniz.
2. Lahana
Çok düşük kalorili ama zengin besleyicilikte olan lahana kansere karşı en üstün koruyuculukta olan sülfürlü bileşiklerden zengindir, vücudun serbest radikallere karşı savaş mekanizmasını güçlendirebilmektedir. Kara, beyaz ve mor lahanayı ayırt etmeyin ve beslenmenizde maksimum yer vermeye çalışın.
3. Avakado
Yağlı olduğu için tercih edilmez, Türk mutfağında da fazla yeri yoktur ancak salatalara, mezelere, çorbalara eşsiz besleyicilik ve lezzet katar.
4. Pazı
İçeriğinde muhteşem bir lutein, zeaksantin hazinesi saklamaktadır. Bu iki önemli antioksidan retinayı koruyan göz sağlığı için yararlı karetonidlerdendir. Pazı ile aynı familyadan koyu yeşil yapraklı diğer sebzeleri de göz ardı etmemelisiniz.
5. Tarçın
Kan şekeri dengesini koruyarak hem iştah mekanizmasını destekler hem de kalp sağlığı için faydalıdır. Çay, kahve, tatlılar ve bazı sebze yemeklerine serpebileceğiniz tarçın özellikle süt, mısır gevrekleri ve sütlü tatlılarla harika uyumdadır. Özellikle karanfille birleştirdiğiniz takdirde çok daha etkili olacaktır.
6. Semizotu
University of Texas at San Antonio araştırmacılarına göre semizotu omega 3 yağ asitlerinden en zengin sebzedir. Diğer sebze ve meyvelere kıyasla, semizotu kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatan melatoninden 10-20 kat daha zengindir.
7. Nar
Harika antioksidan kaynağı, kalbe giden kan akışının belirgin oranda azaldığı da belirlenmiştir.
8. Yeşil çay
Ramazanda gün boyu özlenen çay ve kahve iftar sonrası oldukça fazla tüketilir. Oysa ki yavaşlayan metabolizmaya destek olmak adına yeşil çay içmeye özen gösterilmelidir.
9. Kuru erik
Neoklorojenik ve klorojenik asitlerden zengin olan kuru erik hücrelere ciddi yapısal zararlar verebilen serbest radikallerin bozulmasına yardımcı olabilmektedir.
10. Kabak çekirdeği
Magnezyum ihtiyacını karşılamaya yardımcı en iyi besinlerdendir. Fransız araştırmacılara göre kanlarında maksimumda magnezyum olan bireylerin olmayanlara göre erken ölüm riskleri yüzde 40 daha azdır. Ancak kabak çekideği faydalı olduğu kadar kalorilidir de bu nedenle ayıklanmış kabak çekirdeğinden günde en fazla 1 yemek kaşığı tüketmelisiniz.

Başlık: Elma Sirkesi İle Bakım
Gönderen: Tuğra - 25 Eylül 2008, 22:49:17
Cilt bakımı, saç bakımı, sivilce, ciltteki lekeler, şişmanlık, varis tedavisi. Bütün bunlar için ihtiyacınız olan şey yalnızca elma sirkesi.. Özellikle elma sirkesi sağlıkla parlayan saçlar, lekesiz bir cilt ve ince, fiziğe kavuşmanız için önemli..

Kepeği önler, arındırır

Saç bakımı ve saçınızdaki kepekler için saçlarınızı yıkadıktan sonra son durulama suyuna yani 1 litre suya 1 çay bardağı elma sirkesi koyun ve saçlarınızı bu su ile durulayın. Bu işlemi bir süre her saçınızı yıkadığınızda uygulayın. Saçlarınız kepekten arınacak ve parlaklaşacaktır.

Sivilce gidericidir

1 çay bardağı elma sirkesine yarım çay bardağı su ekleyin ve bir parça pamuğu bu karışıma batırıp sivilce üzerine bir süre kompres yapın. Faydası olduğunu göreceksiniz.

Cilt lekeleri için yararlıdır

Bir kaba yarı yarıya sulandırılmış elma sirkesi koyup kaynatın. Daha sonra bu su ile yüzünüze buhar banyosu yapın. Ayrıca yarı yarıya sulandırılmış elma sirkesi ile yüzünüzü 3-4 günde bir silebilirsiniz. Cilt lekeleri için oldukça faydalı.

Formunuzu korumaya yardım eder

Bir bardak suyun içine 1-2 tatlı kaşığı elma sirkesi koyun. İçine 1 tatlı kaşığı bal ekleyip sabahları düzenli olarak aç karnına için. Fazla kilolarınıza faydası olduğunu göreceksiniz.

Varisleri giderir ve rahatlatır

Yumuşak bir havluyu elma sirkesinin içine batırıp sıkın ve havluyu bacaklarınızın varısli olan bölgesine sarın. Bacaklarınızı yüksek bir yere kaldırarak yaklaşık 45 dakika kadar dinlendirin. Bu işlemi mümkünse sabah akşam tekrarlayın.

mynet
Başlık: Susuzluk Yaşlanmayı Hızlandırıyor
Gönderen: Tuğra - 27 Eylül 2008, 01:38:44

İnsan yaşlandıkça vücut su kaybetmeye başlar. Aslında bu da yaşlanmanın nedenidir.
Sağlıklı böbrekler için su şart…

Hayatımızın en büyük ihtiyaçlarından olan su, böbreklerimiz için de önemlidir. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Gülçin Kantarcı, “Vücuda yeterli miktarda sıvı girmediği zaman böbrek fonksiyonları olumsuz etkilenir” diyor.

Dr. Kantarcı, böbrekler açısından suyun önemini şöyle anlatıyor: İnsan yaşlandıkça vücut su kaybetmeye başlar. Aslında bu da yaşlanmanın nedenidir. Ani gelişen vücuttaki su kayıplarında dolaşan kan miktarının yeterli olabilmesi için vücut önce yavaş yavaş sıvı atışına engel olur. Böbreklerden idrar çıkışı durur.

İdrar miktarı vücut tansiyonunun düşmesine engel olmak için idrarı tutar ki vücutta kan dolaşabilsin. Özellikle yaz dönemlerinde çocuklarda çok sık karşılaşılan ishal vakalarında yeterli sıvı alınmadığı zaman idrar çıkışı durur ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Aynı şekilde yaşlılarda da yaz dönemlerinde rastlanan ishalden dolayı böbrek yetmezliğiyle sık karşılaşıyoruz.

Özellikle bunama sorunu olan yaşlılar su içmeyi unuttukları için böbrek yetmezliği sorunu ortaya çıkabiliyor. Hatta bazen yeterli su almayan yaşlılarda kandaki tuz miktarının aşırı artmasına bağlı birtakım beyinsel rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor. Vücut suyunun yüzde 1’ ini kaybettiğimizde susuzluk hissi olur; yüzde 10’ ununu kaybettiğimizde ise bilinç kaybı olabilir; hatta kişi hayatını kaybedebilir. Bu nedenle ısının 28 derecenin üzerine çıktığı havalarda, dışarıda uzun süre sıcak ortamda kalan kişilerde ve özellikle çocuk ve yaşlılarda sıvı miktarını artırmak lazım. “

Terleten giysilere dikkat!

Böbrekte sorun yaşanmaması için günde en az bir litre su içilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Kantarcı, bazı durumlarda bu miktarın daha da artacağını söylüyor:

“Sıcak yaz aylarında su gereksinimi 2,5 litreye kadar çıkıyor. Erişkin bir insan günde en az bir litre su tüketmeli, kişinin durumuna göre bu miktar üç litreye kadar çıkabiliyor. Böbrek yetmezliği olanlarda bu miktarı birazcık daha yüksek tutuyoruz. Özellikle spor yapanlarda bu ihtiyaç daha da artar. Spor sırasında daha çok sıvı kaybı olduğu için spordan sonra mutlaka sıvı tüketimi arttırılmalıdır.

Özellikle bilinçsiz olarak yapılan ağır sporlar sonrası ya da sırasında yeterli miktarda su alınmazsa böbrek yetmezliğine rastlanıyor. Bunun dışında spor yaparken kilo vermek için aşırı terleten giysi giyenlerde de şiddetli sıvı kaybı yerine konmazsa böbrek yetmezliği ile karşılaşabiliyoruz.”

Tuz kullanımını kısıtlayalım, sadece proteinli diyetler kaçınalım.

Böbrek yetmezliği ve yüksek tansiyon durumlarında önce kandaki tuz miktarına baktıklarını belirten Dr. Kantarcı, “Bu hastalarda önce kandaki tuz miktarı düşükse tuzlu sıvı veriyoruz veya kanındaki su miktarı çok düşükse sıvı veriyoruz. Yani vücutta ne eksilmişse onu yerine koymaya çalışıyoruz” diyor.

Beslenmenin de böbrek yetmezliğinde çok önemli bir yeri olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Gülçin Kantarcı, konuyla ilgili şunları söylüyor: "Bazı gıdalarda tuz miktarı çok fazladır. Örneğin dereotunda sodyum miktarı çok yüksektir. Sebzelerin bir kısmında oldukça yüksek tuz vardır, bunlara bir de salça ve tuz eklendiğinde çok yüksek miktarda tuz alınmış olur. Ayrıca zayıflamak isteyen kişilerin yaptığı protein ağırlıklı diyetler de böbrek fonksiyonlarına zarar veriyor. O nedenle bir hekime danışmadan protein ağırlıklı diyet yapılmaması gerekir."

Böbrek yetmezliği olanların dikkat etmesi gerekenler

1 Protein alımı kısıtlanmalı.
2 Özellikle yüksek tansiyon ve kalp yetmezliğinin de böbrek yetmezliğine eşlik ettiği durumlarda tuz içeriği yüksek gıdalardan uzak durulmalı (sodalı içecekler, dereotu gibi sebzeler )
3 Turşu, salça ve salamura gıdalar yenmemeli.
4 Kişide potasyum yüksekse patates, kayısı ve muzdan uzak durulmalı

village
Başlık: Stres faktörlerinizi belirleyin
Gönderen: Tuğra - 28 Eylül 2008, 01:10:10
Boş bir sayfaya nelerin sizde (olumlu ya da olumsuz) strese yol açtığını madde madde yazınız. En az 5 madde belirleyin.

Her birinin arasında boşluk bırakın.

Her faktöre sizde ne oranda stres oluşturduğunu belirtecek 1 ila 10 arasında bir puan verin. (en çok stres oluşturana 10)

Her faktörün olumlu mu (düğün, terfi, yeni bir iş, yeni doğan bebek vb) olumsuz mu (kabalık, trafiğin yoğun olduğu saatlerde araba kullanmak) olduğunu belirtin.

Her faktörün karşısına sizde oluşturduğu duyguyu yazınız. (sinirlenme, dehşete kapılma, mutluluk, korku, vb)

Bu faktörlerin hayatınızın hangi yönüne etki ettiğini belirleyin (aile yaşantısı, sosyal, iş/meslek)

Her olumsuz faktörün karşısına:

Problemi çözmek sizin elinizde; durumu düzeltmeye gücünüz yetiyorsa “VAR”

Durumu değiştirmeye gücünüz yetmiyorsa; yani kontrol sizin elinizde değilse “YOK” ifadesini yazınız.
Olumsuz stresle baş etmek için öneriler

Karşısında YOK yazan stres faktörlerini, elinizden bir şey gelmediğine göre kafanızdan silip atınız. Bunlar üzerinde enerji sarf etmek ve kafanızı yormak hiçbir işe yaramayacaktır. Örneğin trafikte sürücü koltuğundasınız ve trafik akmıyor.

Zaten bir yoğunluk varken diğer sürücülerin yaptığı uyanıklıklar ve aptallıklar sizi mahvediyor. Bu da sizi strese sokuyor ve eve dönene kadar tüm keyfinizi kaçırıyorsa bu konuda bir şeyler yapmanız gerekiyor demektir. Trafiğin akışını değiştirmek sizin elinizde mi? Tıpkı dünyanın dönüş hızını değiştiremediğiniz gibi trafiğin de kendi doğasının bu olduğunu kabul etmeniz gerekecektir.

Karşısında VAR yazan olumsuz faktörler için ne yapacağınızı belirleyin ve bir eylem planı çıkarın.

mynet
Başlık: Burun Tıkanıklığı Başka Sağlık Sorunlarının Habercisi
Gönderen: Tuğra - 01 Ekim 2008, 13:12:41
Burun tıkanıklığının uzun süreli olması halinde, başka sağlık sorunlarının da mutlaka bunu izlediği belirtildi.

Uzman Op. Dr. Süreyya Şeneldir, burun tıkanıklığının, hastanın hayat kalitesini bozmakla kalmadığını, zamanında müdahale edilmediği taktirde sağlığını da bozduğunu söyledi. Şeneldir, burun tıkanıklığı olan hastaların şikayetlerini, ``Hasta devamlı ağız solunumu yapmak zorunda kalır. Sık tekrarlayan boğaz enfeksiyonları olur ve müzminleşmiş farenjit gelişir. Horlama ve uyku bozuklukları, sabahları ağız kuruluğu yaşar. Ses kalitesi bozulur ve burundan konuşur. Akciğer ve kalp problemleri varsa bunlar ağırlaşır.Burun tıkanıklığı olan hastalarda, psikolojik sorunlar gelişmesine yatkınlık mevcuttur. Hasta çocuk ise geceleri altını ıslatma problemi ile karşılaşılabilir`` şeklinde açıkladı.

Burun tıkanıklığının pek çok farklı nedeni olduğunu belirten Uzman Op. Dr. Süreyya Şeneldir, bu nedenleri şöyle sıraladı:

``Nedenlerden biri, burun kemiğinde kayma, yani deviasyon olmasıdır. Burnumuzun ortasında bulunan, burnu sağ ve sol olmak üzere ikiye ayıran kıkırdak bölmeye septum denir. Bu, tıpkı bir çadırın direği gibi burnun direğidir. Söz konusu kıkırdak yapıdaki eğiklikler, burun deliklerindeki hava deliklerini daraltarak nefes almayı engelleyebilir. Burun tıkanıklığının bir diğer nedeni, alt burun etlerinin büyümesidir. Alt burun etleri her insanda var olan, soluduğumuz havayı ısıtan, nemlendiren ve temizleyen burun içi dokulardır. Bu dokular bazen çeşitli sebeplerle aşırı büyüyebilir ve burun kanallarını daraltabilir.Diğer bir nedeni, burun çatısında daralma, yani valv daralması olarak tanımlamaktayız.

Bu, doğuştan olan bir sorundur ve burun, mandalla sıkılmış gibi görünür. Geniz eti büyümesi, çocukluk çağı burun tıkanıklıklarının en önemli sebebidir. Çocuğun büyümesini, gelişmesini olumsuz yönde etkileyebilir. Bazen işitme problemlerine de yol açabilir. Yaygın burun içi polipleri de burun tıkanıklığının nedenlerindendir. Bünyenin yaptığı bir rahatsızlık olan polipler, üzüm tanesi gibi şeffaf ve içi su ile dolu et parçacıklarıdır. Bu sebepler tek tek veya birliktelik göstererek burun tıkanıklığına sebep olur``.

Burun tıkanıklıklarını gidermek için yapılan tedavilerin ilkini burun kemiğinin düzeltilmesi, yani deviasyon ameliyatı olarak açıklayan Uzman Op. Dr. Süreyya Şeneldir, ``Bu, yaklaşık yarım saatlik bir ameliyattır. Zor bir ameliyat değildir. Hastanede gecelemeyi gerektirmez. Ertesi gün rutin günlük hayata dönülebilir`` dedi.

Alt burun etlerinin küçültülmesinin ise bir diğer yöntem olduğunu ifade eden Uzman Op. Dr. Şeneldir, burun etlerinin vücut için faydalı olduklarından tamamen alınmamaları, sadece işlevselliklerini yitirmeyecekleri boyuta getirilmeleri gerektiğini vurguladı. Son zamanlarda bu işlemin gelişen teknoloji yardımıyla daha kolay bir şekilde yapıldığını açıklayan Uzman Op. Dr. Şeneldir, ``Burun etlerinin içerisine ses dalgaları vererek küçültme işlemini gerçekleştiriyoruz. Bu işlemi muayenehane şartlarında bile ağrısız, tamponsuz ve kansız yapıyoruz`` dedi.

Burun çatısının açılması, yani valv cerrahisi yönteminin ise estetik burun cerrahisi ile mümkün olduğunu açıklayan Uzman Op. Dr. Süreyya Şeneldir, bir başka yöntem olan burun içi poliplerinin tedavisinde hem ilaçlar kullanıldığını hem de endoskopik ameliyatlar yapıldığını, geniz etinin alınmasının ise genel anestezi ile hastane şartlarında yapılan kısa bir ameliyat olduğunu belirtti.

iha
Başlık: Siyah Çay Damar Sağlığını Koruyor
Gönderen: Tuğra - 02 Ekim 2008, 00:44:17

Yazın harareti gideren, kışın insanın içini ısıtan ve genellikle Türk insanının tercihi olan siyah çayın kalp hastalarında damar sağlığını koruduğu bilimsel olarak saptandı. Amerikan Kalp Derneği'nin "Circulation Journal" adlı yayın organında yer alan araştırmaya göre; daha önce kalp sağlığında olumlu etkisi belirlenen siyah çayda, siyah üzüm, greyfurt Suyu ve soğandaki flavonoid Maddesinin yüksek oranda bulunduğu kaydedildi.

Flavonoidin, kötü kolesterolün (LDL) yol açtığı oksidasyon durumunu ve damar cidarlarının kalınlaşmasını önlediğini ifade eden uzmanlar, bu etkinin ancak çok miktarda flavonoid özü alınmasıyla kendini gösterdiğine dikkat çekti. Yapılan araştırmada, flavonoid maddesinin damarların iç zarında olumlu etkisi gözlendi.

Damar içi zarı endOtel, tüm kan damarlarının içinde oluşuyor ve kan dolaşımını kontrol ediyor. Bu şekilde vücudun Dakika dakika değişen Oksijen ve kan dolaşım oranı kontrol edilirken, kan damarları egzersiz anında olduğu gibi gerektiğinde genişliyor ve dinlenmeye geçildiğinde normale dönüyor. Damar içi zarının Sağlıklı olması, kan damarı cidarlarında meydana gelen iltihaplanma ve kan pıhtılaşmasını önlüyor. Damar içi zarının sağlıklı olması sayesinde, kalp krizi ve inme riski azalıyor.

Boston Üniversitesi Tıp Merkezi'nde yapılan araştırmada, deneklerin bir kısmına bir süre boyunca belirli miktarda çay, bir kısmına ise Su içirildi. Araştırma sonucunda, siyah çay içen kalp hastalarında damar içi zarı sağlığının düzelme gösterdiği gözlendi.

Ancak siyah çay tüketenlerde yüksek tansiyon olasılığına dikkat çeken uzmanlar, buna çayın içinde bulunan kafeinin neden olduğunu belirtti.

Siyah çay diş çürüklerine ve diğer ağız hastalıklarına yol açan bakterilere karşı da etkili oluyor. ABD'deki Illinois Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, siyah çayın içinde bulunan bileşimlerin ağızda diş çürüklerini ve Asit oluşturan bakterileri önlediğini ve bu bakterilerin üremesini durdurduğunu ortaya koydu.

Siyah çayın etkisiyle, ağızdaki bakterilerin kümelenerek dişlere yapışması önleniyor ve dişlerde oluşan yabancı madde birikimi azalıyor. Daha önce de İsveçli araştırmacılar, siyah çayla ağız çalkalayanların, dişlerin üzerinde oluşan yabancı madde birikimini azalttıklarını belirlemişti

(iha)
Başlık: Uykusuzluk Sorunu Olanlara Dr.Ender Saraç’tan Bitkisel Öneriler
Gönderen: Tuğra - 04 Ekim 2008, 01:25:04
uykusuzluk;

insanın yaşamını olumsuz etkileyen ,sosyal yaşamdan alıkoyan ,ve çeşitli psikolojik bazı sorunlara bile neden olabilen bazı sorunlara neden olabilir.

 Ender saraç ‘ın bu sorunun giderilmesine yardımcı olacak bazı önerileri var:

- Güneş battıktan sonra çok fazla koyu çay,kahve veya uyarıcı haplar içmeyin.

- Eğer hareketsiz bir gün geçirdiyseniz yemekten 45 dakika sonra 30 dakikalık yürüyüş yapı, hafif egzersizler yapı, ılık bir duş alın, öyle uyuyun.

-Akşam yemeğinden sonra 2-3 fincan Melisa çayı için.

- Veya 2-3 fincan Rezene,Anason ve papatya karışı çay için. Hem ağrı kesici özelliği vardır. Özellikle baş ağrılarında etkilidir. Hem de gaz söktürücüdür.

-Ilık sütün içine 1/2 tatlı kaşığı tatlı badem yağı karıştırıp içerseniz uyku getirir
Başlık: Boyun ve Ense Jimnastiği
Gönderen: Tuğra - 04 Ekim 2008, 18:55:28
Her sabah birkaç dakika, vücut cimnastiği yapmak gibi iyi bir alışkanlık kazandınız. Yüz kaslarınızı korumak veya sağlamlaştırmak için seçilen bazı hareket­leri yapmaya alıştınız. Genellikle kendi haline bırakılan, sonra da size ihanet edip intikam alan boynunuzu hiç düşündünüz mü?
İşte, fırsat bulduğunuz her zaman yap­maya çalışacağınız bazı hareketler.

Bazı Basit Hareketler

• Bir iskemlenin üzerinde dik olarak oturun, gevşeyin. Başınızı sağomuzunuza doğru eğin . Tekrar öne getirin. İndirin. Kaldırın. Aynı hareketleri sol tarafa doğru tekrar edin.

• Daha sonra bunun tersi hareketi yapın. Soldan başlayıp başı arkaya doğru çevirin ve sağa doğru getirin. Bu egzersiz baş ve ense rahatsızlıkları ve ağrılarında, omuz rahatsızlıklarında çok etkilidir.

• İki elinizin tersiyle, çenenizi hafifçe geriye doğru iterek boyun ve ense. kaslarınızı büzün.

• Ense kaslarınızı iki elinizle kuvvetîi çekerek başınızı geriye doğru İtin.

• Ağzınızı sonuna kadar açın. Alt çeneyi mümkün olduğunca indirin ve çeneyi mümkün olduğu kadar öne doğru çıkarın. Çenenizi, soldan sağa ve sağdan sola ha­reket ettirin, Bu, aynı zamanda, sarkık ya­naklar İçin de çok iyidir.

• Başınızı omuzlarınız üzerinde, çok fazla öne eğmemeye özen göstererek döndürün. Bu egzersiz kamburluğa da iyi gelir. Bütün bu hareketleri, omuzları dik ve başı yukarıda tutarak yapın.

• Sonunda uyumak için rahatça yerleşin. Unutmayın ki, her gece ortafam’a 8 saati
yatağınızda geçiriyorsunuz ve kötü bir yat­ma biçimi boynunuzda kırışıklıklar ve çizgiler oluşturur. Uykunuz sırasında, tam anlamıyla düz olması için, boynunuzu iyice yerleştirin ve gerin. Bu hiç de zor değildir ve zamanla sistematik bir hal olacaktır.

kadınlarsitesi.com

Başlık: İlaç kullanmadan Sağlıklı Olmanın Yolları
Gönderen: Tuğra - 05 Ekim 2008, 23:38:36
Sağlık dergisi Men’s Healt, dünya çapındaki üniversitelerin  bilimsel araştırmalarına dayanarak ilaç almadan daha sağlıklı yaşamanın mümkün olduğunu yazdı. Kafeinden uzak durmayı öğütleyen  uzman önerileri arasında korku filmi  izlemek, şiir ezberlemek, ve  evlenmek de var. İşte hayatı ilaçsız geçirmenin pratik yolları.

1- Öğünlerinizde ızgara bifteğe daha sık yer verin.İçerdiği yağların yüzde 50' si bağışıklık sistemini güçlendirir.

2-Kafein yüksek tansiyon riskini artırıyor.Günde 4 fincan kahve içenlerde kalbe zarar veren homosistin maddesinin oranı, kahve içmeyenlere oranla yüzde 11 artıyor.

3-Korku filmi izleyin.Kalp atışlarını hızlandıran her şey iyidir.

4-Sisli günlerde egzersizi atlamayın,  ama  evde yapın.Oksijen az olduğu için kan pıhtılaşması riski yüksektir.

5-Dumanaltı olmayın. Haftada üç kez 30 dakika sigara dumanına maruz kalanlarda kalp krizi daha sık görülüyor.

6-Yüzün. Yüzme ve tırmanma gibi aktif sporlar ile günde 50 kalori yakmak kalbe iyi geliyor.7-Meditasyon yapın. Günde 20 dakika yoga, depresyon riskini yüzde 25 azaltır. 

ÖFKEYE KUM  KONTROLÜ

1-Kum torbasını yumruklayın. Öfkesini bu şekilde bastıranlar daha az kalp krizine yakalanıyorlar.     

2- Aspirin için. Düzenli kullanımı koroner kalp hastalığı riskini % 28 düşürür.

3- Kahvaltıyı es geçmeyin.Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre,her gün kahvaltı etmek, aşırı kilolu olma riskini yüzde 44 azaltıyor.

4-Merdiven çıkın.Günde 4-5 kat çıkanların yüksek tansiyon riski azalıyor.

5- Yeşil salata öğünlerinizde olsun . Yeşil yapraklı gıdalar kalp hastalıklarına karşı etkili .

6-Daha çok çay için .Amerikan Kalp Birliğine göre günde 2 bardak çay içenlerde kalp krizinden ölme riski yüzde 25 azalıyor.

7-Sosyalleşin Chicago  Üniversitesi’nin araştırmasına göre yalnız insanlar stresle başa çıkamıyor ve kalp krizi riski artıyor.

8-Tuzu azaltın. Amerikan Kalp Birliği’nin 20 yıllık araştırmasına göre kanında sodyum oranı yüksek olanların kalp krizinden ölmeriski yüzde 61dahafazla .                                                                                       

-Domatesi bolca tüketin.İçindeki likopen maddesi damarlarda kolesterol birikmesini engelliyor.

-En iyi dostunuz su olsun.Günde 8 bardak su, kalp  krizi riskini yüzde 60 oranında azaltıyor.

-Greyfurt yiyin.Günde bir tanesi damarların tıkanmasını yüzde 46 oranında önlüyor, kötü kolesterol seviyesini yüzde 10 düşürüyor.

-Şiir ezberleyin.İsviçre de yapılan bir araştırmaya göre günde yarım saat şiir okuyanların stres düzeyleri azalıyor.

-Şeker yerine balı tercih edin. Illinois Üniversitesi balın kalp hastalıklarına karşı etkili maddeler içerdiğini ortaya çıkardı. Şeker ise,kalp hastalıkları riskini  artırıyor

- Gülümseyin,Harvard Üniversitesi bilim adamlarının araştırmasına göre, hayata olumlu bakanların kalp problemi riski yarı yarıya azalıyor.

-Sık ama az yiyin. İngiliz Tıp Dergisi’nde yer alan bir araştırmaya göre ,5-6 öğün yiyenlerin  kolesterol seviyesi % 5 azalıyor.

-Ağırlık çalışın.Harvard Üniversitesi’ nin araştırmasına göre,haftada 30 dakika ağırlık çalışmak, kalp hastalıkları riskini %23 düşürüyor.

intersağlık
Başlık: Zencefil Her Derde Deva
Gönderen: Tuğra - 07 Ekim 2008, 00:02:18
Zencefil, hazımsızlık, bulantı, dolaşım bozuklukları, soğuk algınlığı gibi hastalıklara iyi geliyor.
Hazımsızlık
Aşırı yenilen yemeklerden sonra ve özellikle et yemeklerinden sonra alınması uygundur. Sindirim sistemini rahatlatır.

Bulantı
Uçak, araba ve gemi tutmalarında oluşan mide bulantısı ve kusma gibi şikayetlerde seyahatin hemen öncesinde alınması uygundur. Bulantı ile beraber oluşan  baş dönmelerini azaltıcı yönde etkisi vardır.

Dolaşımla ilgili ve kolesterol düşürücü özellikler
Uzun süre ve düzenli kullanılması sonucunda kandaki kolesterol seviyesinin azalması yönünde etkileri olduğu anlaşılmıştır.

Soğuk algınlığı
Isıtıcı özelliğinden dolayı soğuk algınlığı şikayetlerinde vücut ısısını yükselterek vücudu rahatlatır.

Enerji ve güç artırıcı
Vücudun enerji ihtiyacını artırıcı özelliğinin yanısıra  güç artırıcı özelliği vardır.

Zihinsel aktiviteyi artırıcı
İleri yaşlarda görülen unutkanlık, dalgınlık gibi durumların oluşumunu geciktirici yönde etkili olmaktadır. Düzenli kullanıldığında zihinsel aktiviteyi artırdığı gözlenmiştir.

Sigara kaynaklı rahatsızlıkları azaltır
Sigaradan kaynaklanan öksürük, boğaz kuruluğu gibi rahatsızlıkları giderir. Balgam söktürücü özelliği vardır.

village
Başlık: Ağrıyla Başetme Rehberi
Gönderen: Tuğra - 10 Ekim 2008, 00:05:34
Bazılarımız için ağrı çekmek neredeyse günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Ağrıyla başedebilmek için neler yapmalısınız? İşte size yardımcı olacak mini bir rehber.

Gerginliğe son verin

- Strese girmenize yol açan durumları belirleyin ve onlardan uzak durmaya çalışın. Çünkü stres tek başına bile ağrıyı başlatan nedenlerden biri olabiliyor. İş, ailevi veya sosyal hayatınızla ilgili sorunlarınızı çözmek için gerekirse psikolojik danışmanlık hizmeti de alarak gevşeme tekniklerini öğrenin.

Hareketlerinize dikkat edin

- Bel ve boyun ağrılarından yakınmak istemiyorsanız, günlük yaşantınızda hareketlerinize dikkat etmelisiniz. Örneğin, koltuktan veya yataktan kalkarken ani hareketler yapmayın. Ağır bir eşya kaldırmamaya da dikkat edin. Eşyayı yere çömelerek kaldırın, böylece omurganızın doğal eğriliklerini korumuş olursunuz. Boyunuzu aşan bir yerde duran eşyayı, sandalyenin veya yükselmenizi sağlayan başka bir nesnenin üzerine çıkarak rafın hizasına geldikten sonra alın.

Ayakkabı seçimi...

- Bel, boyun ve eklem ağrılarından şikayetçiyseniz, uzun topuklu veya tam aksine topuksuz ayakkabı giymeyin. Ayakkabınızın topukları normal, ökçeleri ise yumuşak olmalı. Ayakkabı seçimini, ayaklarınızın şiştiği günün geç saatlerinde yaparsanız, en doğru kararı verebilirsiniz.

Masajın gücünden yararlanın...

- Bedeninizi sihirli ellerin gücüne bırakın. Masaj, hem ağrıyı azaltıyor hem de kasları gevşetmeye yarıyor. Uzmanlar, vücudu hırpalamadan yapılan yumuşak kas masajlarından oldukça başarılı sonuçlar alındığını belirtiyorlar.

İşlere ara verin

- Ağrınız başladığında işlerinizi bir kenara bırakın ve istirahat edin. Ancak unutmayın ki bel ağrısından şikayetçi iseniz sert yatakta yatmamalısınız. Sert yataktan kastettiğimiz, üzerine yattığınızda şekli bozulmayan yataklar. Dolayısıyla, bel ağrınız varsa, vücudunuzun şeklini alabilen yatakları tercih etmeniz gerekiyor.

Sıcak soğuk

- Kompres yapın İçine birkaç adet buz koyduğunuz naylon torbayı havluyla sardıktan sonra gergin olan kasların veya ağrıyan bölgenin üzerinde 5 dakika bekletin. Veya, havluyu sıcak suya batırdıktan sonra iyice sıkarak da kompres yapabilirsiniz. Bu yöntemler ağrının algılanma şiddetini azaltıyor. Siz siz olun, cildinize ispirto kompresi yapmayın. Çünkü içinde metil alkol olan ispirto, ciltten hızla emilerek kalıcı körlüğe yo açabiliyor.

Zayıflayın

- Aldığınız her fazla kilonun beliniz ve eklemlerinize ilave bir yük oluşturacağını, bunun da vücudunuzun biyomekaniğini olumsuz yönde etkilediğini unutmayın. Bu nedenle, fazla kilolarınız varsa, beslenme ve diyet uzmanından yardım alın. Uzmanlara göre; sadece 5 kilo vermeniz bile eklem ağrılarının azalmasında etkili oluyor.

Bitki çayları

- Özellikle baş ağrılarınızın giderilmesinde şifalı bitkilerle hazırlanan çaylar da etkili oluyor. Günde 2 fincan melissa veya adaçayı içmek ağırınızı hafifletecektir.

Egzersiz yapın...

- Vücudumuz egzersiz sırasında, doğal ağrı kesiciler olarak bilinen endorfin’ maddesi üretiyor. Siz de ağrılarınızın hafiflemesi için düzenli olarak yürüyüş yapabilir, yüzebilir veya aerobik egzersizleri uygulayabilirsiniz. Eğer ağrılarınız şiddetliyse, sizin için en uygun egzersiz programının belirlenmesi için fizik tedavi uzmanına başvurun.

Yemek saatiniz kaçmasın...

- Özellikle de migreniniz varsa, stresli olduğunuz anlarda ya da yolculuk sırasında öğünlerinizi atlamamaya özen gösterin. Ayrıca ağrınızı tetikleyen besinlerden uzak durun. (Kahve, çay vb)
Başlık: Çekiç Parmak
Gönderen: Tuğra - 10 Ekim 2008, 00:20:53
Ayak baş parmağını etkileyen bunyonun tersine, çekiç parmak herhangi bir ayak parmağında oluşabilir (en sık ikinci parmak). Ayak parmağı kıvrılır ve ağrır. Genel olarak ayak parmağındaki her iki eklem de etkilenerek, parmak pençeye benzer bir görünüm alır. çekiç parmak, küçük ayakkabı giymenin sonucu oluşabilir, ancak kas ve sinir hasarı oluşmuş şeker hastalarında da meydana gelir.
Belirtiler

- Ayak parmağında sıkılmış pençeye benzer görünüm,

- Ayak parmağında ağrı ve hareket zorluğu;

Çekiç parmak ağrılı olabilir ve yürüme ve diğer hareketleri güçleştirebilir.

Tedavi

Doktorunuz ya da bir ortopedist ayak parmağınızı uygun pozisyonda tutmak ve ayak parmağına binen yükü ve ağrıyı azaltmak için ortopedik bir alet verebilir. Ayağınıza tam olarak uyan bir ayakkabı giyin. Bazı vakalarda şekil bozukluğunu düzeltecek bir ameliyat yapılabilir.

Başlık: Egzersiz yani fiziksel aktivite vücudumuza neler kazandırır?
Gönderen: Tuğra - 11 Ekim 2008, 12:38:03

- Egzersiz ile  kalp kasının gücü artar ve oksijen alımı ile kalbin kan akım hızı ve hacmi    artar,
- Yeterli  oksijen alımında kalp atım hızını ve kan basıncını düşürür,
- Egzersiz sırasında dayanıklılık artar
- Metabolizma hızlanır,
- Vücutta yağ depolanması engellendiği için şişmanlık önlenir,
- Kan şekeri olan glikoz kullanımını arttırarak şeker hastalığının önlenmesi ve kontrolünde yardımcı olur
- İyi  kolestrolün (HDL)  miktarını arttırır,
- Hormonların düzenli ve dengeli salınmasına  yardımcı olur,
- Osteoperoz oluşumunu önler,
- Eklemlerin yapı ve işlevlerini iyileştirir,
- Fizikse güç ve dayanıklılığı arttırır,

Başlık: Yağları yakmanın egzersizli yolu
Gönderen: Tuğra - 11 Ekim 2008, 20:49:00
Fazla kilolarınızdan kurtulmak ve sağlıklı kilo vermek için besinlerle olan ilişkinizi az çok dengelemeye çalışsanız da, bunun tek başına maalesef yeterli olmadığı artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. Zayıflama diyetlerinin en güvenilir destekçisi ise aslında çok da sihirli olmayan bir kelime: EGZERSİZ

İşte yağlarınızı yakmanızı sağlayıp, sağlıklı kilo kaybı için size yardımcı olacak egzersizlerle ilgili öneriler:

UFAK BİR HATIRLATMA!!

Öncelikle ev işlerini, gün içindeki koşuşturmaları ima ederek aslında sürekli hareket halindeyim diyorsanız, bu aktivitelerin kısa zamanda değil, ancak uzun vadede işinize yaradığını öğrenmelisiniz. Yani tamamen hareketsiz (sedanter) bir yaşamdansa az çok hareket etmek hayatınızdaki pozitiflerden biri. Ama yağ egzersiz yaparak enerji harcayıp yağ yakmak anlamına gelmiyor.

Yağlarınızın yakılabilmesi için enerji harcamanızı gerektiren egzersizlere yönelmelisiniz.
 
Seçtiğiniz egzersizlerin özellikle bacak kasları gibi büyük kas gruplarını çalıştıran egzersizler olmasına dikkat etmelisiniz.
 
Çünkü yağlar yavaş yakılır. Vücut, yağlarını yakarken daha fazla oksijene gerek duyar. Daha fazla oksijeni vücudumuza ancak enerji harcaması gerektiren egzersizler yaparak sağlayabiliriz.

Egzersiz yaparken konuşulabilecek, ama şarkı söylenemeyecek kadar hareketli olunmalıdır.

Egzersiz sıklığı haftada en az 3-4 gün 30-60 dakika kadar belirlenmelidir.
 
Mutlaka düzenli yapılmalıdır.
 
Egzersiz sırasında her 15-20 dakikada bir yaklaşık 1 su bardağına yakın su içilmelidir.
 
Egzersiz yaparken burundan nefes alınmalıdır.
 
Zaman zaman farklı egzersizlere geçilmeli, daha önce çalıştırılan kas grupları dinlendirilmelidir.

Diyetisyen Pınar Akkuzu
Başlık: 4 Soruna 4 Sifali Bitki
Gönderen: Tuğra - 12 Ekim 2008, 23:39:39

Hazimsizlik,yorgunluk,kötü nefes kokusu ve reflü... Bu sorunlarin çaresini her zaman ecza dolabinizda mi ariyorsunuz? Bizim baska bir önerimiz var: Sifali bitkiler.

Hazimsizlik

Çare: Melisa

Ne sagliyor: Sifali bitkilerle ugrasan uzmanlar, melisanin hazimsizliga karsi birebir oldugunu söylüyorlar. Ayrica antideprasan özelligi olan bu bitki, kendinizi kisa bir sürede iyi ve daha mutlu hissetmenizi saglayabiliyor. Ayni zamanda, anksiyete ve uyku problemlerini gidermede de etkili olan melisanin hafizayi güçlendirdigi de biliniyor.

Bunu deneyin: Hazimsizliktan yakiniyor ve melisanin olumlu etkilerinden faydalanmak istiyorsaniz, 3–4 çay kasigi kuru melisa yapragiyla demlediginiz çaydan günde 2 fincan için.

Mide bulantisi

Çare: Papatya

Ne sagliyor: Papatya sindirim sistemi üzerinde pek çok olumlu etkiye sahip bir bitki ve mide spazm ve kramplarini da önlüyor. Bu özelligiyle de mide bulantisinin yani sira, siskinlik, hafif gastrit semptomlari ve gaz sikâyetlerini gidermede de etkili olabiliyor. Uzmanlar, papatyanin araba ve gemi yolculuklarinda olusan bulantilari önlemede de etkili olabilecegini belirtiyor.

Bunu deneyin: Marketlerde hazir satilan papatya çaylarini deneyebileceginiz gibi aktarlardan kuru papatya alip kendi çayinizi kendiniz de demleyebilirsiniz. Ayrica büyük bir kapta demlediginiz papatya suyuna batirdiginiz minik bir havluyla karniniza 20 dakika boyunca kompres yapmak da bulantinizi hafifletecektir.

Halsizlik

Çare: Ginseng

Ne sagliyor: Ginseng, özellikle Uzakdogulularin enerji kaynagi olarak kullandiklari ve asla vazgeçemedikleri bitkilerin basinda geliyor. Ayni zamanda hafizayi güçlendiren, anksiyete ve huzursuzlukla da savasan ginsengten bol bol tüketmek, oruç tutanlarin sik sik yasadigi halsizlik ve yorgunluk sorununa karsi ida oldukça yi geliyor.

Bunu deneyin: Ginseng kökünü aktarlardan temin edebilir, bununla çay demleyebilir ya da yemeklerinizin içine rendeleyerek kullanabilirsiniz. (Günde yaklasik 1 – 2 gr.) Ayrica dogal ürünler satan magazalardan aldiginiz ginseng haplarini bir uzmana danisarak kullanabilirsiniz.

Kötü nefes kokusu

Çare: Biberiye

Ne sagliyor: Sindirim sistemini düzenlemek için kullanilan biberiye kötü nefes kokusunu gidermede son derece etkili. Ayrica açlik nedeniyle olusan bas agrilarini gidermek için de biberiye yapraklarini parmaklarinizin arasinda sikabilir elinize gelen yagi, sakaklariniza sürüp hafifçe ovabilirsiniz.

Bunu deneyin: Taze biberiye yapraklarini salata ve et yemeklerinin üzerine lezzet vermek için serpebilirsiniz. Kurumus biberiye yapraklarini ise çay demlemek için kullanabilirsiniz.

Hürriyet

Başlık: Melissa (oğulotu)
Gönderen: Tuğra - 14 Ekim 2008, 14:20:56
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genetik Anabilim Dalı Başkanlığı Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Elif Tuncer, melissa bitkisinin sinirsel kökenli çarpıntılarda, hafif depresyon, sıkıntı ve streslerde rahatlatıcı rol oynadığını, psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan sıkıntı verici olayların düşüncelerini zihinden uzaklaştırmakta yararlı olduğunu belirtti.

Çayın kasları gevşetici özelliği bulunduğunu dile getiren Tuncer, "Melissa, büyük bir huzur verir. Melisa bitkisi özü, sinir sistemini gevşetici ve uykuyu kolaylaştırıcıdır. Zaman'ın haberine göre uyku getirdiği bilinen yoğurtla bir araya gelince de bütün gece gözünü bile kırpamayanlar için birebirdir." dedi.

Sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklarda, mide spazmında, sinir sistemi ve kalp rahatsızlıklarında tansiyonu düzenleyici olarak ağrı kesici ve rahatlatıcı olarak da kullanılan melissanın zekâyı artırdığı, mide ülserine iyi geldiği, kaynatılarak suyu vücuda sürüldüğünde ter kokusunu kestiği ve beyin damarlarını açtığı bilinirken, hiçbir yan etkisi de bulunmuyor.

Yine, bilim adamlarına göre; sinirsel kökenli çarpıntılarda, hafif depresyon, sıkıntı ve streslerde rahatlatıcı rol oynamakta, psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan sıkıntı verici olayların düşüncelerini zihinden uzaklaştırmaktadır. Melissa Latince'de 'arı' anlamına gelmektedir. 2000 yıldır Akdeniz ülkelerinde popüler bir arı bitkisidir. 

Melissa Çayı, kurutulmuş yaprakların üzerine kaynamış su döküerek 5-10 dakika demlenmesiyle elde edilir. Bal veya şeker ilave edilerek içilir.

realage
Başlık: Soğuk algınlığının gerçek ilacı!
Gönderen: enfa - 14 Ekim 2008, 23:50:36
Binlerce yıldır Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bu baharat, soğuk algınlığı, nezle, grip gibi rahatsızlıkları en iyi tedavi eden doğal ürünlerden biri...


 
Soğuk algınlığı, nezle, grip gibi rahatsızlıkları en iyi tedavi eden doğal ürünlerden biri zencefildir.
Binlerce yıldır Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bu baharat, aynı zamanda soframızda güzel bir lezzet kaynağıdır. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda bir çay kaşığı toz zencefil bir tatlı kaşığı bal ile karıştırıp macun yapılarak yenildiği zaman insanın içini ısıtarak bronşlarını açar ve temizler. Balgamı söktürür, öksürüğü keser. Zencefil aynı zamanda doğal bir aspirindir; kanı sulandırır, damarları açar, pıhtılaşmayı önler. İyi bir zihin açıcıdır, hafızayı güçlendirir. Zencefil yeni projeler üretmek isteyen insanların ilacıdır, beyni canlandırır. İlaçların mide ve bağırsaklara yaptığı yan etkiyi yok eder. İyi bir bulantı ilacıdır. Zencefilin doğum sonrasında annenin emzirme döneminde, anne sütünü artırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır.

hurhaber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: osmanli - 15 Ekim 2008, 02:31:18
insAllah  deneriz. +=)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 15 Ekim 2008, 07:15:11
hepsini okuyamadım ama okuduğum kadarıyla çok güzel bilgileri paylaşmışsınız

elinize emeğinize sağlık RAHMAN razı olsun...
Başlık: Cildiniz için şifalı yağlar
Gönderen: İsra - 17 Ekim 2008, 02:43:03
Avokado: A, B, D, E vitaminlerini içerir. Kuru ciltler için idealdir.
Ayçiçeği: Cildi nemlendirme ve besleme özelliği vardır. Nemlendirici ve besleyicidir.
Biberiye: Cildi mikroplardan arındırma özelli vardır. Cildi temizler.
Buğday: A,D,E vitaminleri vardır. Özellikle E vitamini yönünden zengindir.
Gül: Tüm cilt tipleri için uygundur. Cilt temizler ve ferahlatır.
Havuç: Tüm cilt tipi için uygundur. A, B, C, D, E vitamini içerir.
Keten Yağı: Cilde canlılık ve parlaklık verir.
Lavanta: Akne tedavisinde kullanılır. Yağlı ciltler için uygundur.
Limon: Yağlı ciltler için uygundur. Siyah nokta oluşumunu engeller.
Menekşe: Mikrop kırıcıdır. Hassas ciltler dikkat etmelidir.
Mısır: Yağı E vitamini yönünden çok zengindir.
Kayısı: Tüm cilt tipleri için uygundur. Özellikle yüz temizliği için idealdir. Akneleri temizler.
Papatya: Hassas cilt için idealdir. Cildi yumuşatır.
Susam yağı: Cildi besler. E vitamini, protein, mineral ve amino asitler içerir.
Tatlı Badem: Tüm ciltler için uygundur Protein ve mineral zenginidir.
Zeytinyağı: Cildi besler ve nemlendirir...
Başlık: Kafein göğüs kanseri riskini arttırıyor
Gönderen: Tuğra - 17 Ekim 2008, 10:18:05
Teşekkürle isra,bazı bünyelerin doğal yağlara alerjisi olabilir bunlarada dikkat etmek lazım

.........................................................................
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, günde 4 fincandan fazla kahve içen kadınların 3'te 2'sinin göğüs kanserine yakalandığı ortaya çıktı.

Fazla kafein tüketen kişilerin ayrıca tedavisi zor tümörlerin oluşumuna neden olduğu belirtilirken, bilim adamları yüksek miktarda kafein tüketiminin göğüs kanserinin oluşumunda daha etkili olduğunu belirtti. Araştırmacılar, kafeinin kanseri nasıl geliştirdiğini bilmediklerini ancak fazla miktarda uyarıcının tümör gelişimine neden olduğuna inandıklarını açıkladı.

İngiltere'de her yıl 45 bin kişi göğüs kanserine yakalanırken, araştırmanın 10 yıl içerisinde göğüs kanseri geçiren 38 bin 432 kişi arasında yapıldığı belirtildi.

Araştırmaya gönüllü olarak katılan 45 yaş üzerindeki kişilere, günde ne kadar kafein tükettiklerini de içeren beslenme detaylarının sorulduğu araştırma sonucunda, günde 4 fincandan fazla kahve içen kişilerin diğerlerine göre kanser riskinin yüzde 68 daha fazla olduğu ortaya çıktı.

Yüksek miktarda kafein tüketmenin aynı zamanda, küçüklerine göre yüzde 79 daha zor tedavi edilen 2 santimetreden büyük tümörlerin oluşmasına neden olduğu belirtildi. Tokyo Kadın Sağlığı Üniversitesi'ndeki doktorlarla beraber araştırmayı yürüten Harvard Üniversitesi'nden Dr. Ken Ishitani, "Bu buluşlar kafein tüketiminin göğüs kanseri oluşumunu etkilediğinin belirtisi" dedi. Öte yandan, araştırma sonucunda, yüksek dozda kafein tüketiminin diğer kanser türlerini etkilemediği açıklandı.

Daha önce de fazla miktarda kafein tüketmenin kalp ritmini arttırdığı hatta çocuk düşürmeye neden olduğu ortaya çıkmıştı.

Bu yılın başında da yetkililer, okul çağındaki çocukların bir fincan kahvede bulunan kafeinin 9 katı kafein içeren enerji içeceklerine alıştığı böylece baş ve göğüs ağrısı çektikleri konusunda uyarmıştı.

LONDRA (İHA)
Başlık: Güzel cilt için doğal gıdalar!
Gönderen: enfa - 18 Ekim 2008, 22:37:09
Güzel bir cildin sırrının kozmetik ürünlerde değil, yenilen gıdalarda saklı olduğu belirtildi. Uzmanlar, sürekli kozmetik kullanmanın cildi erken yaşlandırdığını belirterek, daimi bir cilt sağlığı için alınan gıdaların çok önemli olduğunu vurguladı.

Cilt hastalıkları uzmanı Didem Yavuz, bugün kadın ve erkek herkesin güzel ve sağlıklı bir cilde sahip olmak istediğini ve bu yönde arayış içinde olduğunu söyledi.

Bu yönde çare olarak öncelikle kozmetik ürünlerin akla geldiğini dile getiren Yavuz, ancak bunun daimi bir cilt güzelliği sağlamadığını, ayrıca kalitesiz kozmetik ürünlerin birçok cilt problemini beraberinde getirdiğini vurguladı.
"Cilt içimizin aynasıdır, ne yer içersek cildimiz bundan etkilenir." diyen Yavuz, öncelikle cilt güzelliği için sigara ve alkolden uzak durulması gerektiğini kaydetti. Bu iki zararlı maddenin ciltte erken yaşlanma, solgunluk, kararma ve kansere sebep olduğunu ifade eden Yavuz, sağlıklı ürünlerden dengeli beslenmenin cildin yaşam kaynağı olduğunu dile getirdi.

Meyve, sebze ve hayvansal gıdaların dengeli olarak tüketilmesinin bedeni zinde tutacağını ve erken yaşlanmayı engelleyerek derinin daha parlak ve canlı görüneceğini anlatan Yavuz, "Hepimiz tanık olmuşuzdur. Kırsal kesimde sağlıklı beslenen ve hiçbir kozmetik ürünleri kullanmayan kadınların ne kadar duru bir güzellik ve temiz bir cilde sahip olduğunu görürüz. Onlara imreniriz. İşte bu sağlıklı ve doğal beslenmeden kaynaklanan bir durumdur. " diye konuştu.

Bütün meyve ve sebzelerin cilt üzerinde olumlu etkileri olduğunu ve mutlaka tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken Yavuz, birkaç örneği şöyle sıraladı: "Yazın yaş, kışın kurusu yenebilen kayısı cilde çok büyük fayda verir. Maydonoz, marul, kırmızı şeker pancarı, nohut ve suyu karaciğeri temizler. Karaciğerin iyi çalışması deriye parlaklık ve güzellik verir. Ayrıca mevsim itibariyle tezgâhlara çıkmaya başlayan portakal, mandalina büyük oranda C vitamini içerir. Bu vücudun direncini artırır, zinde görünmeyi sağlar dolayısıyla bu zindelik deriden belli olur."

8sutun
Başlık: Sağlığınızı Korumak İçin Uygulayın
Gönderen: Tuğra - 19 Ekim 2008, 12:27:00
-Günde 3 ana 3 ara öğün tüketmeye çalışın.

-Su tüketiminizi artırın,günde 2.5-3 lt su içmeye çalışın.

-Toplam yağ, doymuş yağ ve kolesterol içeriği düşük bir diyet tüketin.

-Kolesterol sorununuzu ve sıcak basması sorununuzu önlemek için hergün aşağıdaki yöntemi uygulayın. 1 su bardağı suya bir adet kabuğu kırılmış tam ceviz konulur.1 gece suda bekletilir. Ertesi sabah aç karnına önce ceviz yenilir üzerine suyu içilir.

-Posa miktarınızı artırın,bol sebze,günde maksimum 4 porsiyon meyva,kepekli ürünler yüketmeye çalışın.

-Fiziksel olarak aktif olun ( veya başlayın)

-Ağırlığınız ideal ise koruyun, değil ise bir diyetisyenden yardım alın.

-Tuz ve sodyumu azaltın.

-Günlük yaşaminizda streslerinizi kontrol edin.

-Sigarayı bırakın.

-Kolesterol düzeylerini ve kan basıncını yükseltebileceğinden dolayı alkol kullanmaktan kaçının.

-Vücut ağırlığınızı korumak için besin seçiminizi ve yaşam şeklinizi düzenleyin.Vücut ağırlığınızın düzenlenmesi için bir diyetisyene başvurun.

onlınesağlık
Başlık: Kanada plastik biberonu yasakladı
Gönderen: Tuğra - 21 Ekim 2008, 01:28:47
Kanada hükümeti, plastik biberonların ülke genelinde satışını yasakladı. Karar, çevrecileri sevindirdi.
Çevreci Savunma grubundan Dr. Rick Smith, Bisfenol A’nın, sert plastik su bardakları, yeniden doldurulabilen su bidonları, gıda ürünlerinin paketlenmesinde kullanılan plastik ambalaj malzemeleri ve diş hekimlerinin kullandığı diş dolgu maddeleri başta olmak üzere daha birçok alanda kullanıldığını belirterek, “Bisfenol A’yı zehirli ve tehlikeli kılan şey, onun sıcakla temas ettiğinde kanserojen etki göstermesidir. Bu yüzden hiçbir üründe kullanılmamalıdır. Uygulama bu şekilde genişletilmelidir” dedi.

 ntvmsnbc.com
Başlık: Antibiyotikte geri çekme
Gönderen: Tuğra - 21 Ekim 2008, 11:03:52
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, ''Bactrim Tablet'' adlı antibiyotiğin bir serisi için 2. sınıf B seviyesinde geri çekme işlemi yapılmasını istedi.

İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünce ilgili ilaç firması, il sağlık müdürlükleri, ilaç depoları, eczacı odaları ve Türkiye Eczacıları Birliğine gönderilen resmi yazıda, Roche Müstahzarları Sanayi AŞ adına ruhsatlı ve Sandoz Grup Sağlık Ürünleri İlaçları Sanayi ve Ticaret AŞ'de üretilen ''Bactrim Tablet'' adlı antibiyotiğin ITO523 numaralı serisine (imal tarihi 15.07.2008), ''yardımcı madde değişikliği onayı alınmadan piyasaya verilmesi'' nedeniyle 2. Sınıf B Seviyesinde geri çekme işlemi yapılması istendi.

Eczanelerin ve ilgili sağlık kuruluşlarının, ITO523 seri numaralı ''Bactrim Tablet''leri, ilaç depoları veya ilgili ilaç firmasına iade etmeleri gerekiyor.

AA


Başlık: Bugünlerde nar suyu içmenin tam zamanı
Gönderen: Ber-ceste - 21 Ekim 2008, 22:36:31
Kalbi kuvvetlendiren nar suyu, karaciğer zafiyetini giderdiği gibi mide iltihabını ve ağrısını geçiriyor. Bugünlerde pazarlarda bolca bulunan narın suyundan istifade etmek mümkün.
 
Nar suyu böbrek ve karaciğer hastalıklarına karşı çok faydalı. Nar suyu yüksek tansiyon hastalığının tedavisinde, kalp ağrılarında, basur hastalığının tedavisinde etkili olmakta. Böbrek zafiyetine karşı nar suyu içilmesi yararlıdır. Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmakta.

Aile-Sağlık 
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: adilcevaz - 21 Ekim 2008, 23:00:22
bu gün kesinlikle marulu çok yemeliyim ben ...
çok hoş ve güzel bilgiler tşkkr ederiz...
Başlık: Az Su İçenlere Öneriler..
Gönderen: Tuğra - 22 Ekim 2008, 01:38:27
Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. İpek Ağaca, suyun yaşamsal önemine dikkat çekerek su içemeyenler için su tüketimini artırmanın yollarını sıraladı.

İşte size 10 pratik öneri:

1- Her sabah işyerinize geldiğinizde su için, bu davranışı alışkanlık haline getirin.

2- Masanızın üzerinde her zaman temiz ve tercihen cam bir şişede su bulundurun.

3- Çay ve kahve çok tüketiyor, içmeden uzun süre duramıyorsanız ve yeteri kadar su da tüketmiyorsanız buna da artık bir dur demenin zamanı gelmiş demektir. Çay ve kahve diüretik içeceklerdir.

Yani vücuttan su atımına sebep olurlar. Vücudun su kaybetmesini önlemek için de kaybedilen su miktarını yerine koymak gerekir. Çay/ kahve kupanıza su koyup tüketin. Bunu sırayla yapabilirsiniz. Bir defasında çay, diğerinde su koymak gibi. Böylece çay/kahve tüketiminiz otomatikman yarıya inecek ve su tüketiminiz de artacaktır.

4- Su içmeniz gerektiğini hatırlatan minik post-it kâğıtlar size yardımcı olacaktır. ’Su içmeyi unutma’ şeklinde notlar aldığınız post-it kağıtları monitörünüzün üzerine, arabanızın camına yapıştırabilir, cüzdanınızın içine, vb. yerlere koyabilirsiniz.

5- Her akşam işyerinizden ayrılırken su içmeyi alışkanlık haline getirin.

6- Her sabah kalktığınızda ilk işiniz su içmek olsun.

7- Her gece yatmadan önce mutlaka bir bardak su için.

8- Çantanızda minik bir şişe su bulunması, acil bir durumda (toplu taşıma aracı ile trafikte uzun süre kalma gibi durumda, vs.) oldukça faydalı olacaktır.

9- Arabanızda her ihtimale karşı en az 1 şişe içme suyu bulundurun.

10- İş yerinde sigara molası yerine su molası verin.

Gün içerisinde ne kadar su tüketmeli?

Ortalama 1, 5–2, 5 lt arasındaki su tüketimi normaldir.

Genellikle su ihtiyacımız gün içerisinde besinlerden sağladığımız enerjiye göre değişkenlik göstermektedir. Aldığımız kalori miktarı kadar su tüketmeliyiz. (1500 kal. enerji içeren bir diyet alıyorsanız; su gereksiniminiz de ortalama 1, 5 lt. olmalıdır) ama tabi bu miktar yaz aylarında artış göstermektedir. Terlemenin artması ile sıvı kayıpları söz konusu olmakta olup; ½-1 lt. daha fazla su tüketilmelidir.

mynet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Kahraman - 22 Ekim 2008, 02:44:47
 Faydalı bilgiler özellikle de sağlık alanındaki tüm güncel bilgileri bizlerle paylaşmasından dolayı Tuğra kardeşimize teşekkür ederim, kendisinden ve emeği geçenlerden Hazreti Allah razı olsun... amin
Başlık: Mevsimler, vücudun fiziksel ve ruhsal yapısını etkiliyor
Gönderen: Tuğra - 22 Ekim 2008, 10:17:35
Amin cümlemizden
-------------------------------------

Hava değişimleri, fizyolojik değişimlerin yanı sıra psikolojik değişimlere de yol açıyor. Mevsim değişikliğine bağlı ortaya çıkan şikayetlerin geçiştirilmemesi gerektiği belirtiliyor.
 
Beslenmeye mevsim geçişlerinde daha fazla dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek için C, B ve E vitaminlerinin alınmasını öneriyor. Kadınların bu dönemden erkeklere oranla daha fazla etkilendiğini belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, Online Sağlık'a yaptığı açıklamada güneşin ve sıcak havanın etkisini yitirmesiyle şikayetlerin artığını söyledi.

Dr. Akbaş, "Sonbahar mevsimi insanlara birkaç yönden etki ediyor. Bunlardan ilki termal etkidir. Bu etki ısı değişimleri ve nem oranlarında ani azalmalar nedeniyle yaşanıyor. İkinci etki ise psikolojik etkidir. Güneş ve ısı insana mutlulukla huzur veriyor. Sonbaharın gelişiyle birlikte kişilerde; halsizlik, uykusuzluk, yorgunluk gibi şikayetler artıyor. Psikolojik ve hormonel dengeleri erkeklere göre daha hassas olduğu için kadınlar erkeklere oranla daha fazla etkileniyor" dedi.

Hava değişimlerinin fizyolojik değişimlerin yanı sıra psikolojik değişimlere de yol açtığını belirten Dr. Akbaş, soğuk havalarda intihar vakalarının artığını belirterek, "Kuzey ülkelerinde kış ayları soğuk ve karanlık geçer. Ülke insanlarında depresyona girme oranları diğer ülkelere göre daha fazladır. Oysa Güney ve Akdeniz ülkelerinde bu orana daha az rastlanmaktadır" diye konuştu.

Mevsim değişikliğine bağlı ortaya çıkan şikayetlerin geçiştirilmemesi gerektiğini belirten Dr. Murat Akbaş sporun depresyon ve halsizlik için en iyi ilaç olduğunu vurgulayarak, "Yorgunluk, halsizlik ve depresyon şikayetleri olan kişilerde konsantrasyonu artırıcı ve motivasyonu güçlendirici spor faaliyetlerine ve hobilere önem verilmesi büyük fayda sağlayacaktır. Genellikle hafif sporlara; balık tutma, avcılık, yürüyüş gibi faaliyetlere öncelik verilmelidir. Gerekli görüldüğü durumlarda bir uzmandan yardım istenmelidir" ifadelerini kullandı.

Beslenmeye mevsim geçişlerinde daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini belirten Dr. Murat Akbaş şöyle devam etti:
 
"Beslenme her mevsim dengeli ve düzenli yapılmalıdır. Bahar aylarında ise vücudun yaşadığı ani değişiklikler nedeniyle dışarıdan takviye gıdalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek için C, B ve E vitaminlerinin alınmasına dikkat edilmelidir. Yine aynı aylarda kafein ve alkolden uzak durulmalı, ada çayı ve melisa çayı sıkça tüketilmelidir".

iha
Başlık: Kanser tedavisinde son umut
Gönderen: Tuğra - 23 Ekim 2008, 21:27:28
Avustralyalı bilimadamları, köpekbalıklarının kanında bulunan antikorların kanserle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini bildirdi.
 
Araştırmacılar, hücrelerin hastalığın yayılmasını geciktirdiğine ilişkin güçlü işaretler olduğunu belirtti. Bu çalışmanın göğüs kanserinde yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini sağlayabileceği düşünülüyor.

BBC'nin haberine göre, Melbourne'deki La Trobe Üniversitesi uzmanları, köpekbalıklarının kanserde hayat kurtarıcı olabileceğine inanıyor. Araştırmacılara göre, köpekbalıklarının kanda hastalıklarla mücadele eden farklı antikorları var ve bunlar belli kanser hücrelerinin büyümesini engellemeye yardımcı olabilir.

Laboratuvar deneyleri, bu antikorların göğüs kanserinin yayılmasını engellediğini gösterdi. Köpekbalıklarının çok güçlü bir bağışıklık sistemi var ve nadiren enfeksiyon kapıyor.
 
La Trobe Üniversitesi uzmanları, daha önce köpekbalığı antikorlarının sıtma proteinlerine tutunarak alyuvarlara sıçramasını önlediklerini ortaya çıkarmıştı. Köpekbalığı hücrelerinin iltihaplı romatizma için de çözüm olabileceği ifade ediliyor.
Başlık: Elleriniz Size Yeter
Gönderen: Tuğra - 24 Ekim 2008, 22:35:26
Ağrı ve sancı olduğunda ilaçlara sarılıp ya da doktora gitmekten çekinenlere `El Masajı` alternatif bir tedavi yolu olabilir... Almanya`nın en çok satan gazetesi Bild`e konuşan fizyoterapistler, elimizde vücudumuzla organlar arasında bağlar kuran enerji yolları olduğunu ve bu bölgelere masaj yapıldığında ağrı ve sızıların aza indirilebileceğini söyledi.

Avucumuzun içinde belli noktalara yapılan masaj fikri akupunktur mantığıyla aynı fakat bu tedavide iğneye ihtiyaç yok. İğne yerine bu noktalara masaj yapmak yeterli... Ancak fizyoterapistler çok şiddetli ve uzun süreli ağrılarda mutlaka doktora gidilmesinin altını çiziyor.

* OMUZ: Omuz sancı ve ağrılarına çare olabilmek için serçe parmağınızın hemen altındaki bölgeyi ovarak masaj yapın.

* KULAK: Kulağımızda durmak bilmeyen bir tınlama sesi veya sancısı varsa, sağ elimizin orta ve işaret parmaklarının orta bölgelerine birkaç dakika süreyle masaj yapın. Ama kulağımızda şiddetli bir ağrı varsa mutlaka doktora gitmek lazım.

* BÖBREKLER: Böbreklerde ağrı olması mutlaka doktorluk bir tedavi. Fakat dayanılmayan sancıları hafifletebilmek için avucumuzun başparmağa yakın olan bölgesine 3 dakika kuvvetli şekilde masaj yapın.

* MİDE: Sol elimizin avucunun orta kısmı mide bölgesidir. Hergün birkaç sefer bölgeye masaj yapmamız, hafif mide ağrıları ve sindirim problemlerini hafifletecektir.

* GÖĞÜS- AKCİĞER: Her iki avucumuzun üst tarafına hafif masaj yapmak bronşit ve nefes darlığı problemlerini hafifletebilir.

tumgazeteler.com
Başlık: Süper Enerji Formülü
Gönderen: Tuğra - 25 Ekim 2008, 01:15:42

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;

Bu etkili karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz. Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor.

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;MALZEMELER
-15-16 sap maydanoz
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL; HAZIRLANIŞI

Maydanoz, limon ve suyu karıştırıp blenderdan geçirin. Hazırladığınız bu karışımı sabah aç karnına kahvaltıdan 15-20 dakika önce için. 15 gün boyunca her sabah düzenli olarak tüketin. İkinci günden itibaren kendinizi daha dinç ve zinde hissedeceksiniz.

SUPER ENERJI FORMULU MALZEMELER

-Bildiğimiz siyah çay (Ancak çok demli olmayacak, açık olacak, poşet çay olmayacak)
-10-12 sap kuru karanfil

SUPER ENERJI FORMULU HAZIRLANIŞI...

Demlenmiş siyah çayın içine kuru karanfilleri atın. 2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp için. İçtikten 10 dakika sonra saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz. Yorgunluğunuzun buharlanıp gittiğini belirgin şekilde farkedeceksiniz. Dinçleştiren ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül.

Prof.Dr.İbrahim Saraçoğlu'ndan Öneriler
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 25 Ekim 2008, 01:56:08
çok güzel faydalı bilgiler deposu adeta

ellerinize sağlık çok teşekkür ederiz..
Başlık: İştahınızı kesecek yöntemler
Gönderen: Tuğra - 25 Ekim 2008, 11:27:53
Rica Ederim,inşAllah faydalı oluyordur  :)
--------------------------------------
su içmek kendinizi tok hissetmeniz açısından önemli. Ayrıca vücudunuz susuz kaldığında çoğu zaman açlık hissine benzer sinyaller gönderiyor.

Bol su içmek, bedeninizin su istediği zamanlarda yemeğe yönelmenizi engelleyecektir. Egzersizleriniz zorlaştıkça vücut ısınız artar ve daha fazla kalori yakmaya başlarsınız.

Böylece egzersizi takip eden birkaç saat boyunca iştahınız bastırılmış olur. Öğün aralarında dayanılmaz atıştırma duygusunu dişlerinizi fırçalayarak erteleyebilirsiniz

Prof. Dr. Erkan topuz
Başlık: Tok tutan yiyecekler
Gönderen: Tuğra - 26 Ekim 2008, 11:04:33

avokado: b6 vitamini deposudur. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Tok tutan avokadoyu kendinizi aç hissettiğiniz zamanlarda yiyebilirsiniz.

Çavdar ekmeği:
yapılan diyetlerin hepsinde kepek ekmeğinden bahsedilse de aslında çavdar ekmeğinin tok tutan etkisi yadsınamaz. Hatta beyaz buğday ekmeğine göre yüzde 50 oranında daha fazla doyma hissi verir.

Dil peyniri: gün içerisinde açlık hissettiğinizde atıştırabileceğiniz faydalı bir gıda olmasının yanında proteinli yapısından dolayı tok tutma özelliğine de sahiptir.

Böğürtlen: kendinizi aç hissettiğinizde bir kase yoğurdun içine karıştıracağınız böğürtlen sizi bir süre tok tutar. Böğürtlen çok fazla antioksidan içerir, bu nedenle de yararlıdırlar.

Sardalya: protein deposudur. Kan şekeri seviyesinin dengelenmesini sağlar. Bu sayede tokluk hissi verir. Ayrıca metabolizmanın harekete geçmesini sağlar.

Elma: yapılan diyetlerde ara öğün olarak elma tavsiye edilir bunun nedeni ise tok tutucu özelliğinin olmasıdır. Kalorisi az olan elmayı acıktığınızda yerseniz bir süre daha tok hissedersiniz.

Kepekli makarna: günlük gıda tüketiminde önemli bir yere sahip olan lifli besinlerdendir. Bu besinler yendikten sonra hacimlerinin yüzde 20’si kadar genişleme özelliğine sahip oldukları için tokluk hissi verirler.

Esmer pirinç: kan şekerini dengede tutarak açlık hissinin önüne geçen karbonhidratların başında gelen esmer pirinç, uzun süre acıkmamanızı sağlar. Bu nedenle yemeklerinizde esmer pirince yer verin.

Yulaf ezmesi:
tokluk ve şişkinlik hissi veren besinlerin başında gelir. Fakat yulaf ezmesini süt ile değil su ile yapmakta fayda vardır. Sütle yapıldığında ise sütü tercih edin.

Badem: günde iki avuç düzenli olarak yenecek bademin, tokluk hissi vererek obeziteye karşı müzadelede yararlı olduğu yapılan araştırmalar ile kanıtlanmış bir gerçek.

Brokoli:
brokolide vücuttaki insulin dengesini koruyan krom bulunur. Kan şekerinin düşmesini engelleyen krom sayesinde açlık hissetmezsiniz.

Yumurta: çok pişmiş yumurta da tok tutan yiyecekler arasındadır. Hazırlanması kolay olan yumurta protein açısından da zengindir. Protein sizi tok tuttuğu için kolay kolay acıkmazsınız.

Donmuş yoğurt: dondurma isteğinizi donmuş yoğurt yiyerek karşılayabilirsiniz. Meyveli donmuş yoğurt yediğinizde hem karnınızı tok tuttuğunu hissedecek, hem de fazla kalori almamış olacaksınız.

Sebze çorbası: çorba, atıştırmak için ideal olmasa da az kalorisi ve tok tutan etkisi ile idealdir. Acıktığınızda bir kase çorba açlığınızı bastırır.

Çilek: canınız çok fazla tatlı istediğinde bir kap dolusu çilek yiyebilirsiniz. Çileklerin üzerine bir tatlı kaşığı pudra şekeri de dökerseniz tatlı yemiş kadar olursunuz. Ayrıca çilek tok hissetmenizi sağlar.

Ihlamur: yemek saatine yakın içilen ıhlamurun, hastalıklara faydasının yanı sıra iştahı kapatan etkisi de var.

Prof. Dr. Erkan Topuz
Başlık: Bilinçsiz Antibiyotik Organları Bozuyor
Gönderen: Tuğra - 28 Ekim 2008, 02:07:00
Yanlış kullanılan antibiyotikler, organ bozukluklarına yol açıyor...
 
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Sayek, yanlış kullanılan antibiyotiklerin, organ bozukluklarına yol açıp, böbrek, karaciğer, mide ve bağırsak sistemine zarar verebileceğini bildirdi.

Prof. Dr. Sayek, Niğde Tabip Odası tarafından Grand Otel'de düzenlenen "Bilinçsiz Antibiyotik Kullanımının Zararları" konulu konferansta, antibiyotiklerin, yanlış kullanılan ilaçlar arasında ilk sıralarda yer aldığını söyledi.

Gereksiz antibiyotik kullanımı nedeniyle bakterilerin direnç kazandığını belirten Prof. Dr. Sayek, bu durumda tedavilerin yetersiz kaldığına işaret etti.

Prof. Dr. Sayek, antibiyotiğin bilimsel kanıtlar düzeyinde kullanılmasının, hem etkinlik açısından hem de yarattığı sonuçlar açısından önemli olduğunu vurgulayarak, "Bu nedenle doktor kontrolünde kullanılmalıdır ve kesinlikle ateşi düşürmek amacıyla kullanılmamalıdır." uyarısı yaptı.

aktif haber
Başlık: Günlük Rutine Uymak, Doğanın Ritmine Uymaktır
Gönderen: Tuğra - 31 Ekim 2008, 11:45:21
Doğanın çok akıllı bir şekilde bize akıttığı enerjinin hangi saatlerde yoğun olduğunu bilirsek, günlük rutinimiz daha sağlıklı işler.

Önerilen günlük rutin

Düzenli uyumak. İdeal olarak saat 23:00’ te yatmak. Uykunuz yoksa, “ uyuyamayacağım “ diye endişelenmeden, gözleri kapayıp dinlenmek.

Sabah: Erken kalkmak, bir bardak ılık su içmek. Mesane ve bağırsak boşaltımı. Diş fırçalamak, dili temzilemek. Başa, vücuda, ayak tabanlarına yağ masajı. Duş, banyo, meditasyon. Mevsime uygun rahat giyim, hafif kahvaltı, iş veya aktivite.

Öğle: Öğlen yemeği ( esas öğün, beden tipine ve mevsime uygun ) . Yemekten sonra oturarak hafif dinlenme. İş, aktivite.

Gece: Akşam yemeği tercihen hafif olmalı. 10-15 dakika yüryüş, mutluluk veren faaliyetler, erken yatmak.

Bazı püf noktaları: Günde bir iki kez temiz havayı derin derin ciğerlere çekmek, yemek aralarını en az üç saat tutmak. Aç değilsek, yememek. Akşam yemeğini erken yemek. Her gün tercihen aynı saatlerde yemek yemek. Yemeği güzel bir ortamda ve oturarak yemek. Vata’ lar için egzersiz, hafif ( yürüyüş ), Pitta’ lar için orta. Kapha’ lar için daha ağır sporlar.

Genelde terlemeye başlayınca durmak, aşırı terlemeden kaçınmak ve hafif terlemeye spora devam etmek, önemli kurallardır.

Ender Saraç
Başlık: Aromaterapi yağları
Gönderen: Tuğra - 01 Kasım 2008, 21:01:30
Aromaterapide özyağlar kullanılır. Bu öz yağlar günlük yaşamda genellikle kullanılan diğer vücut yağlarının aksine, cilt tarafından çok kolay emilen, çok güçlü etkileri olan ve dikkatle kullanılması gereken yağlardır.

Aromaterapide kullanılan yağlar temel yağlar ve uçucu yağlardır. Uçucu yağ özleri, elde edildikleri bitkilerin yapısına göre insan vücudunda iyileştirici etki yaratır. Yorucu geçen bir dönemden sonra aromaterapi hem zihinsel hem de bedensel uyaranları tetikleyerek gevşeme ve rahatlatma sağlar. Ancak aromaterapi doğru kişiler tarafından uygulandığında başarılı sonuçlar verir.

Bu yağların en iyi şekilde kullanımları için serin ve kuru bir yerde çocukların erişemeyeceği bir noktada saklanması gerekmektedir.
 
Başlık: Asit erozyonuna karşı pipet kullanın
Gönderen: enfa - 02 Kasım 2008, 23:57:08
Asit erozyonuna karşı savaşta en etkili çözümlerden birinin de pipet kullanmak olduğunu biliyor muydunuz?

21. yüzyılın en önemli ağız sağlığı sorunu olarak tanımlanan asit erozyonu asitli yiyecek ve içeceklerin dişle teması sonucu diş minesinin yüzeyinin geçici olarak yumuşaması ile ortaya çıkıyor. Zamanla, bu asidik yumuşama önemli bir aşınmaya ve dolayısıyla da diş minesinin kalınlığının azalmasına yol açabiliyor. Bu da dişin dokusu, şekli ve görünümünde değişime ve sonuç olarak da diş hassasiyetinin artmasına neden oluyor.

Asitli yiyecek ve içeceklerin yol açtığı asit erozyonu, diş çürüğü ile beraber yüzyılın en önemli diş sağlığı sorunu. Şekerli veya şekersiz tüm asitli içecekler, taze sıkılmış veya hazır meyve suları, bazı meyveler, gazlı içecekler ciddi bir şekilde dişlerde erozyona yol açıyor. İçeceklerin şekersiz veya light olması dişlerde meydana gelen erozyonu, sert doku kaybını önlemiyor. Çünkü içeceğin içerdiği asit önemli. Bu tür içecekleri içerken pipet kullanmak en etkili yöntemlerden biri...

Çözüm için birkaç tavsiye:
*Pipeti doğrudan ağzınıza koyun, dişlerinize değdirmeyin.
*Yeme ve içme alışkanlıklarınızı dikkatle gözden geçirin. Asitli yiyecek ve içecekler, dişlerinizle temas süresini kısa tutmak için ağzınızdan çabuk geçmelidir.
*Meşrubatları hızlı için, uzun sürede küçük yudumlar alarak içmekten sakının.
*Gazlı içecekleri köpüklerini yok etmek için ağzınızda tutmayın ya da ağzınızda çalkalamayın.

Birçok kişinin asit erozyonu hakkında bilgi sahibi olmadığı ya da insanların dişlerine ne olduğunu farketmedikleri ve çoğu zaman da ilerleyen safhalara gelinmeden bir diş hekimine başvurmadıkları göz önüne alınarak uzmanlar, diş hekimlerine muayene için gidenlerin asit erozyonu hakkında bilgi almalarını ve asit erozyonu kontrolünün genel ağız sağlığı kontrolünün bir parçası olmasını öneriyor.

Başlık: Soğuk Algınlığına Sihirli Çözüm
Gönderen: Tuğra - 03 Kasım 2008, 08:57:49
Sıcak suda biraz bal ve limon soğuk algınlığına birebir.

Havaların serinlemeye başladığı bugünlerde çevrenizde mutlaka soğuk algınlığı olan ya da öksüren birçok kişi vardır. Bu hastalıkların ilacı olmadığını belirten uzmanlar tedavinin ucuz ve pratik bir yolunu açıkladı: Sıcak suya biraz bal ve limon ekleyerek çocuğunuza içirin.

Aileler sık sık soğuk algınlığı geçiren ve öksüren çocukları için kullandıkları ilaçların etkili ve güvenli olup olmadığı konusunda her zaman endişe duyarlar. Kemik Hastalıkları Tıp Okulu'nda Pediatri Başkanı Jacqueline Kaari,

"Soğuk algınlığına antibiyotiklerle öldürülemeyen bir virüs neden oluyor. Öksürüğü ve soğuk algınlığını gideren şuruplar da dahil hiçbir şey belirtilerini tedavi edemez, yalnızca hastalığın daha çabuk geçmesini sağlar" dedi.

Kaari, çocuklara sıcak suyun içinde biraz limon ve bal içirilerek öksürüğün daha etkili biçimde iyileştirilebileceğini söylüyor.

Ayrıca, iyi bir beslenme ve bol sıvı alımıyla çocukların daha çabuk toparlanacağını belirten Kaari, havayı nemlendirmek için soğuk buhar makinesi kullanmanın ya da yaşı uygunsa boğaz ağrısı için pastil vermenin iyileşmeyi kolaylaştıracağını ifade etti.


aktifhaber
Başlık: Kış Güneşine Aldanmayın
Gönderen: Tuğra - 05 Kasım 2008, 10:09:06
Havaların birdenbire soğumasıyla birlikte kış hastalıkları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. VKV Amerikan Hastanesi Dahiliye ve Göğüs Hastalıkları Bölümü Uzmanları kışı yatakta geçirmemek için uyarılarda bulunuyor.

Kış hastalıkları denilince akla ilk olarak bu mevsimde “iklimsel”, “sosyal” ve “fiziksel” değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan veya sıklığı artan hastalıklar gelmektedir.


Bu hastalıkların çoğunluğu “enfeksiyon”, yani “mikrobik” hastalıklar olup;

*Kış aylarında havanın soğuması
*Hava kirliliğinin artması
*Toplu ve sıkışık ortamlarda yaşanılması ve
*Özellikle çocukların maruz kaldığı soğuk algınlığının sürekli bulaşması sonucunda hastalıkların oranı artmaktadır.

Vücuda etki eden değişiklikler sonucu enfeksiyon ve alerjik reaksiyonlara eğilim artmakta; metabolizma kötü yönde etkilenip, mikroplar kolayca vücuda girmektedir.

Vücut direncini kıran bu değişiklikler şöyle sıralanabilir:

Sıcak havalara göre fiziksel stresin daha fazla görülmesi
Soğuğa bağlı olarak cildin kuruması
Burun ve ağız içini döşeyen mukoza dokularının kuruması
Koruyucu mekanizmaların iyi çalışamaması
Beslenmede daha ağır ve sağlıksız besinlere yönelim
Hareketsizliğin artması

Sebepleri ve belirtileri itibari ile birbirine benzemekle birlikte; farklı özelliklere sahip olan kış hastalıklarının her birinin tedavisi farklı olup, önlem alınmadığı takdirde bu hastalıklardan bazıları ölümcül olabilmektedir.

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 05 Kasım 2008, 10:13:09
SOĞUK ALGILIĞI:
Soğuk algınlığı kesinlikle üzerinde çok özenle durulmayacak bir hastalık değildir. Çok ciddiye alınması gerekir.Soğuk algınlığı, farklı virüslerin neden olduğu; burun ve boğazda yerleşen hafif bir enfeksiyondur. Genellikle 1 haftayı bulan hastalığın süresi; çocuklarda, yaşlılarda ve başka rahatsızlığı olan kişilerde uzayabilir.

Doktorlara başvuru nedenleri arasında ilk sırada yer alan soğuk algınlığı; erişkinlerde en sık eylül-mayıs ayları arasında ve yılda 2 ilâ 4 kez görülebilmektedir. Küçük çocuklarda görülme oranı ise yılda 6 ilâ 8 arasında olabilmektedir. Bulaşıcı olan hastalık, virüsü içeren damlacıkların teması yoluyla yayılmaktadır.

Hastalığın belirtileri

*Burun akıntısı
*Hapşırık
*Tat ve koku alma duyularında azalma
*Boğazda gıcık hissi
*Öksürük
*Bebeklerde ve çocuklarda sıklıkla ateş

Hastalığın tedavisi

Yakınmalara yönelik olarak planlanan hastalığın virüslere yok edici ilaç tedavisi yoktur. Antibiyotikler, soğuk algınlığına eklenen bakteriyel enfeksiyonların varlığında kullanılmaktadır.

Ağrı kesici ve ateş düşürücü

Ağrı yakınmasını kontrol etmekle birlikte; mide rahatsızlığını önleme ile astım ya da ülser hastalarını etkilememesi açısından tercih edilmektedir.

Dekonjenstan ve antihistaminkler

Öksürük, burun akıntısı ve tıkanıklığın giderilmesi amacıyla kullanılmaktadır.

Hastalıktan korunma

Özellikle hastalığın ilk birkaç günü, soğuk algınlığı olan kişilerden uzak durulmalıdır.
Soğuk algınlığı olan kişi ile teması sonrasında eller yıkanmalıdır.

Hasta olan kişi eğer çocuk ise oyun sonrası, çocuğun oyuncakları da yıkanmalıdır.

Fark edilmeden alınmış olabilecek virüslerin bulaştırılmaması için parmaklar, burun ve gözlerden uzak tutulmalıdır.

Banyoda sağlıklı kişiler için ikinci bir havlu bulundurulmalıdır.

Sinüslerinizin kurumaması için yaşanılan ortamın nemine dikkat edilmelidir.

Soğuk algınlığından korunmaya yönelik henüz bir aşı geliştirilmemiştir. Yapılan çalışmalar, pek çok soğuk algınlığı tipi için tek bir aşı geliştirmeye yöneliktir.

Eğer soğuk algınlığı var ise;

Öksürme veya hapşırma sırasında ağız-burun mendil ile kapatılmalı ve ardından mendil çöpe atılarak, eller yıkanmalıdır.
Astım veya kronik akciğer hastalığı gibi hastalığa duyarlı kişilerden uzak durulmalıdır.
Hastalığın komplikasyonları

En sık görülen komplikasyonlar; sinüs enfeksiyonları ile devam eden öksürüktür. Eğer soğuk algınlığı yakınmalarında; çok şiddetli yüksek ateş, kulak ağrısı, şiddetlenen öksürük ile kronik akciğer hastalığında alevlenme gibi etkiler görülüyorsa, mutlaka doktora danışılmalıdır.

realage
Başlık: Boğaz ağrısı şekerle geçebiliyor
Gönderen: Ay Işığı - 07 Kasım 2008, 21:09:50
Fransız "Prescrire" tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sert şekerleri emerken tükürük bezleri harekete geçiyor, dolayısıyla yutkunma artıyor, şekerlerin yanındaysa sıcak içecekler içmek boğaz ağrısını gidermekte yeterli bir yöntem.
       
Larenjit, farenjit, anjin gibi sık sık rastlanan boğazla ilgili hastalıkların birkaç gün içinde kendi kendine geçtiğini ve ilaçlarla tedavi edilmesine gerek olmadığını belirten araştırmacılar, vakaların yüzde 90'ının virüse bağlı boğaz iltihabı olduğunu, bunun da antibiyotikler, kortizonlu veya iltihap önleyici ilaçları kullanmayı gerektirmediğine dikkati çekti.

1150 kişi üzerinde yapılan 4 araştırmanın sonuçlarına göre bilim adamları, pastiller, şuruplar ya da antimikrop, antiseptik içeren ilaçların, şeker, bal ya da sıcak içeceklerle kıyaslandığında elle tutulur yararı bulunmadığını vurguladı.

Araştırmaya katılanlardan rastgele seçilen bir grup, 2-3 gün boyunca ambroksol içeren pastilden günde en fazla 6 tane olmak üzere aldı, diğer grubaysa placebo (sahte ilaç) verildi. Araştırmaların sonunda, placebo pastillerin etkisi 2 yetişkin hastadan birinde "iyi" ya da "çok iyi" olarak değerlendirildi. Bununla beraber 12 yaşın üzerindeki gençlerde ambroksol içeren pastil ve placebo pastilin etkisi arasında fark görülmedi.

Araştırmacılar, boğaz ağrısının sadece birkaç gün sürdüğünü, sıcak içeceklerin virüslerin çoğalmasını sınırlandırdığını şekerlerinse tükürük bezlerini harekete geçirdiğini belirterek önerilerde bulundu:

"Boğazınızın iki tarafı ağrıyorsa sert şekerlerden emin. Normalde belirtiler 4-5 güne kadar geçecektir. Bu süre zarfında doktorunuza telefonla durumunuz hakkında bilgi verebilirsiniz. Vakaların yüzde 10'unda iltihap bakteri kökenlidir ve antibiyotikle tedavi edilmesi gerekir. Eğer belirtileriniz aynı şekilde 5 günden uzun sürüyorsa ya da kulak ağrısı gibi yeni bir gelişme söz konusuysa doktora gidin."

Hürriyet
Başlık: Ağız kokusu
Gönderen: enfa - 16 Kasım 2008, 00:12:25
Yediğimiz gıdalar solunumumuzu etkiler; özellikle soğan, sarmısak gibi yiyecekler kan dolaşımımıza geçerler. Oradan da akciğerlere transfer edilip nefesimizle dışarı atılır.
Diş fırçalama, diş ipi kullanımı, ağız gargaraları ve sakız çiğneme, kokuyu sadece geçici olarak maskeler. Düzenli ağız bakımı olmazsa, gıda artıkları dişler arasında, dilin ve dişetlerinin üstünde birikerek ağızda kalır; belli bir süre sonra kokuya sebep olur. Protezlerin de iyi temizlenememesi fena kokuya sebep olabilir. Diş eti ve çevre kemik dokusu sağlığı bozukluğunun da en önemli habercisi, fena ağız kokusudur.
 Diğer sebep ise mide-bağırsak yahut üst solunum yolu rahatsızlıklarıdır. Bunlara ilâveten özellikle çocuklarda bağırsak parazitlerine bağlı daha çok sabahleyin gözüken ağız kokusu meydana gelebilir. Bâzı sistemik hastalıklarda da (diyabet gibi) fena koku görülmektedir.

Ağız içi kokusunun sebepleri:
1- Kokulu yiyecekler,
2- Diş çürüğü,
3- Diş eti-kemik dokusu hastalıkları,
4- Sürekli ağız kuruluğu,
5- Sigara kullanma,
6- Ağzın kötü bakımı.
Başlık: Kızılcık şerbeti uyku sorununa birebir
Gönderen: Tuğra - 17 Kasım 2008, 02:25:19
Uyku sorunu olan kişilerin gece yatmadan önce bir bardak kızılcık şerbetini içmesi halinde bu sorundan kurtulacağı belirtildi.

Ordu İl Tarım Müdürlüğü'nün aylık yayın organı 'Tarım Gazetesi'nde yayınlanan bir makalede, kızılcık meyvesinin yaprağı, ağacının kökü, gövdesi ve kabuğuyla adeta bir şifa kaynağı olduğu belirtildi. Karadeniz'de ve İstanbul'un Karadeniz sahillerinde bol miktarda yetişen kızılcık meyvesinin yaşam kalitesini yükselttiği belirtilen makalede, uyku problemi yaşayanlara 'kızılcık şerbeti' tavsiye edildi.
 
Hava karardıktan sonra beyinde salgılanan melatonin adlı hormonun yaşam ritmini arttırdığına dikkat çekilen makalede, bu hormon eksikliğini yaşayan kişilerin melatonin ilaç takviyesi yapabileceği kaydedildi. Makalede, "Melatonin ilaçlarının bir çoğu kızılcıktan yapılır. Uyku sorunları olan kişiler gece yatmadan önce bir bardak kızılcık suyu içmelidir. Kızılcık kanın pıhtılaşmasını arttırır.

Çiğden hazırlanan veya kaynatarak yapılmış kızılcık şerbeti kan pıhtılaşmasını düzenler. Kızılcık kabuğu ateş düşürücü ve güçlü bir ishal kesicidir. Özellikle idrar yolu enfeksiyonu geçiren bayanların bu sorununa yardımcı olur. Kızılcık şerbeti veya kompostosu idrardaki asit miktarını arttırır ve böbrek taşlarının tedavisinde kullanılır.Bu arada idrardaki ağır kokuları da giderir" denildi.

İha
Başlık: Sindirim sisteminin ilacı kayısı tatlısı
Gönderen: Tuğra - 17 Kasım 2008, 22:07:17
Malatya'nın dünyaca meşhur kayısısından yapılan tatlısı, bayram için hazırlanıyor.

İmal ettiği zerden kayısı tatlısını satan Serhan Gökbulut, naturel gün kurusu kayısıdan yapılan tatlının rağbet gördüğünü ve çok yararlı olduğunu belirtti. Bayramlarda misafirlere ikram edilen ve önümüzdeki Kurban Bayramı için de hazırlıkları yapılan zerden kayısı tatlısı, özellikle il dışına giden Malatyalıların götürdükleri hediyelerin başında geliyor.

Günümüzde fast food yiyecekleri tüketenlerin sindirim problemi yaşadığını kaydeden Gökbulut, "Sindirim problemi yaşayanlara deva için kayısı tatlısı öneriliyor. Neden? Çünkü, kayısı tatlısı ve içindeki ceviz antioksidan görevi yapıp, bağırsak, böbrek ve mide rahatsızlığı olanları rahatlatıyor" dedi. Serhan Gökbulut, kayısı tatlısı yapılışını şöyle anlattı:

"Gün kurusu kayısıyı önce suda haşlıyorsunuz. Suyunu alıp yumuşayan kayısıyı biraz soğumaya bırakıyorsunuz. Sonra içine ceviz konuluyor. Özellikle Malatya'nın Hekimhan ilçesinin meşhur cevizi kullanılmalıdır. Çünkü, omega yağı bakımından yoğun ve lezzetli olan Hekimhan yöresi cevizi özellikle kullanılmalıdır. Daha sonra zerden kayısı tatlısı fırında bir süre pişirildikten sonra soğumaya bırakılır. Tepsiye dizdikten sonra, tüketiciye sunulur."

İHA

Başlık: Sağlık için havalandırın
Gönderen: enfa - 18 Kasım 2008, 00:55:39
Beynin ağırlık olarak vücudun yüzde 2’sine sahip olduğu halde vücuda giren oksijenin yüzde 20’sini, şekerin ise büyük bölümünü tek başına tükettir. Oksijen oranının büyük şehirlerde ortalama yüzde 20’lerde gezindiğini belirten uzmanlar, beyni korumak için ilk yapmanız gerekenin bol oksijenli hayata önem vermek olduğunun altını çiziyor ve ekliyorlar: Çevre kirliliği hafıza zayıflamasının ilk sorumlularından. Temiz hava beyin sağlığı için birinci şarttır.
Kapalı bir odada bir süre kalınca, başınız ağrımaya başlar. Dersten her çıkışımızda öğretmenimiz, pencereleri açmamızı, sınıfı havalandırmamızı niye isterdi sanıyorsunuz...

Nefes alırken akciğerlerimize hava dolar. Aldığımız bu havanın oksijeni, kanımızın temizlenmesini sağlar. Nefes verirken kanımızdaki kirli gazları, özellikle karbondioksit gazını dışarı atarız.

Oksijeni bol olan hava temiz havadır. Sağlıklı olabilmek için her fırsatta, açık havada gezmeliyiz. Temiz hava, vücudumuza canlılık verir. Kapalı yerde uzun süre oturduğumuzda başımız ağrır, vücudumuzda bir halsizlik hissederiz.

ODAMIZIN HAVASININ TEMİZLİĞİ
Oturduğumuz odanın, çalıştığımız ortamın, ders yaptığımız sınıfın havası çabuk kirlenir. Nefes alıp verdikçe, bu kapalı yerlerin havası bozulur, oksijeni azalır. Odamızda yanan soba, ocak ve benzeri ısınma araçları da içerdeki havanın bozulmasına sebep olur.

Sık sık havalandırmadığımız yerlerin kirli havası temizlenmez. Sağlıklı yaşamak istiyorsak, oturduğumuz yerleri sık sık havalandırmalıyız. Kapı ve pencereleri açmak, içeriye oksijenli havanın dolmasını ve içerdeki karbondioksitli havanın da dışarı atılmasını sağlar. Kirli hava hafiftir. Kapı ve pencere açılınca hemen üstten dışarı çıkar. Ağır olan temiz hava ise alttan içeriye dolar.

Yatak odasına canlı çiçek koymayın
Ayrıca yatak odalarında geceleri çiçek ve benzeri saksı bitkilerini de bulundurmamak gerekir. Bitkiler geceleri oksijen alır, karbondioksit çıkarır. Bu durum havadaki oksijeni azaltır, zararlı bir gaz olan karbondioksiti çoğaltır. Oksijenin azalıp karbondioksit gazının artması havanın kirlenmesi demektir.

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 18 Kasım 2008, 10:31:19
•    TARTIŞILMAYAN GIDA: SÜT
       İneklerin günde 30 litreye kadar verebildikleri sütün, ihtiyacımız olan her türlü maddeyi içinde taşıdığını biliyor muydunuz?
       Sütün bir özelliği de, bütün hastalıklara karşı en faydalı ve koruyucu bir besin olmasıdır.Sağlığın korunması için alınması gerekli çok sayıda gıdanın hemen tamamı sütte mevcuttur.
       Ayrıca, iskeletin iyi teşekkülü için de sütün içindeki maddelere ihtiyacımız vardır.
       Süt, eksiksiz ve mükemmel bir gıdadır. Sağlıklı bir insanın 100’den fazla besin maddesine ihtiyacı vardır ve bu maddeler de ancak çeşitli yiyeceklerle temin edilebilir. Çalışan bir insana, günde 70-80 gram protein, 50-70 gram yağ, 300-400 gram karbonhidrat ve yeterli miktarda su, diğer muhtelif vitaminler ve madeni maddeler gereklidir. Bu maddeleri kısmen etle, ekmekle, şekerle, suyla, ayrıca çeşitli meyve ve sebzelerle ancak alabilmekteyiz. Fakat süt, bu besin maddelerini vücudumuzun ihtiyaçlarına en uygun bir oranda bünyesinde toplayan bir gıda olarak dikkatimizi çeker. Hiçbir şey yemeden, yalnız yeterli miktarda süt ile uzun süre sağlıklı olarak yaşayabiliriz.
       Sütün bileşiminin ve insan bünyesinin bilinmediği 14 asır öncesinden, bugüne ulaşan bir hadis-i şerif, bizleri hayrete düşürmektedir: “Bir kimseye süt içirildiğinde, şöyle desin: Allah’ım, onu mübarek kıl ve ziyadesini ver.” Çünkü sütün yerini tutacak hiçbir yiyecek veya içecek yoktur.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 18 Kasım 2008, 10:32:58
ÇÖREK OTU
Çörek otunun hastalıklara şifa oluşu hakkında Hz. Âişe şöyle demiştir: “Hz. Peygamber buyurdu ki: ‘Şu kara tane (çörek otu) sâmdan başka her hastalığa şifadır.’ Dedi. Ben de sâm nedir, diye sorunca Resûl-i Ekrem ‘Ölümdür’ diye cevap verdi.”
Çörek otunda bütün hastalıklara deva olma özelliği vardır. Çünkü bunu en iyi, Allah ve Resûlü bilir. Resûl-i Ekrem’in bu haberi “Kim sabahları ‘acve’ denilen hurmadan yedi tane yerse, o gün zehir ve sihir ona zarar vermez;” “Sineğin iki kanadının birinde zehir, diğerinde panzehir vardır.” Hadislerindeki haberleri gibidir. Bunun başka örnekleri de vardır. Bu haberler, Hz. Peygamber’in (s.a.v) mucizelerindendir.
Çörek otu, “alaca” denen hastalığa ve sıtmaya karşı şifalıdır. Midenin şişkinliğini giderir, nefes tıkanıklığını önler, devamlı kullanılırsa bevli, hayzı ve sütü artırır. Sirkeyle karıştırılıp içilirse kurtları döker. Nezleye karşı da şifalıdır. Ekmeğe karıştırılıp yenilirse nefes darlığı, felç, baş ağrısı gibi hastalıklara karşı faydalıdır.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 18 Kasım 2008, 15:29:25
ÇÖREK OTU
Çörek otunun hastalıklara şifa oluşu hakkında Hz. Âişe şöyle demiştir: “Hz. Peygamber buyurdu ki: ‘Şu kara tane (çörek otu) sâmdan başka her hastalığa şifadır.’ Dedi. Ben de sâm nedir, diye sorunca Resûl-i Ekrem ‘Ölümdür’ diye cevap verdi.”
Çörek otunda bütün hastalıklara deva olma özelliği vardır. Çünkü bunu en iyi, Allah ve Resûlü bilir. Resûl-i Ekrem’in bu haberi “Kim sabahları ‘acve’ denilen hurmadan yedi tane yerse, o gün zehir ve sihir ona zarar vermez;” “Sineğin iki kanadının birinde zehir, diğerinde panzehir vardır.” Hadislerindeki haberleri gibidir. Bunun başka örnekleri de vardır. Bu haberler, Hz. Peygamber’in (s.a.v) mucizelerindendir.
Çörek otu, “alaca” denen hastalığa ve sıtmaya karşı şifalıdır. Midenin şişkinliğini giderir, nefes tıkanıklığını önler, devamlı kullanılırsa bevli, hayzı ve sütü artırır. Sirkeyle karıştırılıp içilirse kurtları döker. Nezleye karşı da şifalıdır. Ekmeğe karıştırılıp yenilirse nefes darlığı, felç, baş ağrısı gibi hastalıklara karşı faydalıdır.


elinize sağlık herbiri ayrı güzel bilgiler tatbik etmekte yarar var
Başlık: Mangal keyfi 3 paket sigaraya bedel
Gönderen: Tuğra - 19 Kasım 2008, 19:50:35
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özütemiz, mide kanserine yol açan bazı gıda maddelerinin tüketilmesinin Türkiye'nin en ciddi sağlık sorunlarından biri olduğunu belirterek, ''mangal üzerinde pişirilen et, biber, domates ve soğan gibi yiyeceklerin tüketilmesinin, günde 3 paket sigaraya bedel kanser etkisi yaptığını'' söyledi.

Özütemiz, sağlıklı beslenmenin, yaşam kalitesini artıran ve ömrü uzatan en önemli faktörlerden biri olduğunu söyledi. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımının mide rahatsızlıklarını artırmasının yanı sıra, daha da önemlisi kanser vakalarında önemli etkisi bulunduğuna dikkati çeken Özütemiz, şunları kaydetti:

''Bazı gıdalar da mide kanserine yol açıyor. Ülkemizin en ciddi sorunu bu. Halka bu mesaj gitmelidir. Adana ve Güneydoğu mutfağına ben de bayılırım, ama ateşi doğrudan gören et, ocak başı muhabbeti dediğimiz mutfak, mide kanserinin bir numaralı dostu. Kebabın, domatesin, biberin ve soğanın doğrudan ateşle yandıktan sonra yenmesi kanser açısından son derece riskli. Kebapçılar bana kızacak, ama mangal keyfinin günde 3 paket sigara içmeye bedel bir kanser etkisi var.''

Günlük öğünlerde gıdaların hızlı tüketilmemesi, az yenilmesi ve iyi çiğnenmesi gerektiğini anlatan Özütemiz, ''bunun kalp ve hormonal etkileri var. Daha da önemlisi kebap gibi pişirdiğiniz yiyeceğin doğrudan ateş görmemesi lazım. Vaka sayısında artış olan mide kanserinden korunmak için en sağlıklısı haşlama ve buğulama tarzı yemekler. Mangal türleri ayda bir kere yenebilir. Sakıncalı olmasına karşın meslektaşlarımızından bile sık aralıklarla kebap yiyen var'' diye konuştu.

A.A
Başlık: Karın bölgesindeki fazla yağ erken ölüm olasılığını artırıyor
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2008, 02:10:18
Karın bölgesindeki fazla yağın, kişinin kilosunun normal sınırlar içinde olması halinde bile erken ölüm olasılığını çarpıcı biçimde artırdığı bildirildi.

İngiliz bilim adamlarının, 9 Avrupa ülkesinde 360 bin kişi üzerinde yaptığı araştırma, karın bölgesindeki her 5 santimetrelik genişlemenin, erken ölüm olasılığını yüzde 13 ile 17 arasında artırdığını gösterdi.

Başta yaşları ortalama 51 olan katılımcılılarla 10 yıl boyunca yapılan araştırma sırasında katılımcılardan 14 bin 723'ünün hayatını kaybettiği, araştırma sırasında vücut kitle endeksi normal, ancak bel çevresi kalınlığı ortalamanın üzerinde olanların erken ölüm olasılığının arttığı gözlendi.

Araştırma, bel çevresi erkeklerde 119, kadınlarda 99 santimetreyi geçenlerin erken ölüm olasılığının, bel çevresi erkeklerde 80, kadınlarda 64.7 santimetrenin altındakilerden iki kat fazla olduğu kaydedildi.

Bel çevresiyle ilgili daha önce yapılan araştırmalar, bu bölgedeki yağlanmanın, kalp hastalığı olasılığını artırdığını göstermişti.

A.A.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 21 Kasım 2008, 10:38:12
Karın bölgesindeki fazla yağın, kişinin kilosunun normal sınırlar içinde olması halinde bile erken ölüm olasılığını çarpıcı biçimde artırdığı bildirildi.

İngiliz bilim adamlarının, 9 Avrupa ülkesinde 360 bin kişi üzerinde yaptığı araştırma, karın bölgesindeki her 5 santimetrelik genişlemenin, erken ölüm olasılığını yüzde 13 ile 17 arasında artırdığını gösterdi.

Başta yaşları ortalama 51 olan katılımcılılarla 10 yıl boyunca yapılan araştırma sırasında katılımcılardan 14 bin 723'ünün hayatını kaybettiği, araştırma sırasında vücut kitle endeksi normal, ancak bel çevresi kalınlığı ortalamanın üzerinde olanların erken ölüm olasılığının arttığı gözlendi.

Araştırma, bel çevresi erkeklerde 119, kadınlarda 99 santimetreyi geçenlerin erken ölüm olasılığının, bel çevresi erkeklerde 80, kadınlarda 64.7 santimetrenin altındakilerden iki kat fazla olduğu kaydedildi.

Bel çevresiyle ilgili daha önce yapılan araştırmalar, bu bölgedeki yağlanmanın, kalp hastalığı olasılığını artırdığını göstermişti.

A.A.


Çok güzel bilgiler, daha önceden de duymuştum.

Fakat bölgesel kilo alanların nasıl bel ve karın çevresinin kalınlaşmasını önleyeceklerini de bilen varsa lütfen yazsın, yararlı olur sanırım...

Egzersiz ve spor dışında bir çözüm varsa... :D
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2008, 11:38:58
Alıntı
Egzersiz ve spor dışında bir çözüm varsa...

Her ne kadar bir sürü reklamlar ile insanları bazı tuzaklara çekselerde,gözlemlerime göre bence az yiyip çok hareket etmekleten başka çıkar yol yok.Yani sünneti seniyeye göre yaşamak.Fizilsel aktiviteyi her insanın  yapması gerekir,insan kendini dinç ve enerjik hissediyor,devamlı oturan insanda yine gözlemlerime göre kas zafiyeti denilen bir hastalık oluşuyor.

Spor yapmak için kilo almayı beklememeli.  :)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 21 Kasım 2008, 11:51:43
Spor yapmak için kilo almayı beklememeli.  :)

Katılıyorum!  &))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: lale - 21 Kasım 2008, 13:06:14
bel çevresi erkeklerde 80, kadınlarda 64.7 santimetrenin altındakilerden iki kat fazla olduğu kaydedild yani budamı erken ölüme sebeb anlayamadım?
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2008, 23:58:33
Araştırma, bel çevresi erkeklerde 119, kadınlarda 99 santimetreyi geçenlerin erken ölüm olasılığının

Bu ölçüleri geçenlerin riskinin

bel çevresi erkeklerde 80, kadınlarda 64.7 santimetrenin altındakilerden iki kat fazla olduğu kaydedildi.

Bu ölçülerin altında olanlardan fazla olduğu anlatılıyor.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 22 Kasım 2008, 14:04:41
Her Gün Yemeniz Gereken 9 Yiyecek

Dünyaca ünlü Prof. Mehmet Öz'ün çok önemli "9 yiyecek" tavsiyesi...
 
Gerekli besinleri içeren yiyecekler almak istiyorsanız, sebze ve meyveleri rengine göre seçin. Dış tarafı parlak ve koyu renkli olan yiyecekler daha zengin besin içerir.

Elma, muz, böğürtlen, brokoli, havuç, turunçgiller, yabanmersini, koyu renkli fasulyeler, incir, şeftali, kırmızı lahana, kırmızı biber, ıspanak, tatlı patates ve domates...

Her gün bu sebze ve meyvelerden en az 9'unu tüketmeyi hedefleyin. Bu tarz bir diyet, vücudunuzun kanserle, diyabetle ve erken yaşlanmayla savaşmasına yardım eder.

 
Başlık: Ceviz yemek için 10 neden
Gönderen: enfa - 22 Kasım 2008, 20:04:28
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sütyemez ve Yrd. Doç. Dr. Muharrem Ergun'un hazırladığı raporda, cevizin insan sağlığına faydaları anlatıldı.

Yrd. Doç. Dr. Sütyemez, yaptığı açıklamada, cevizin mükemmel besleyici değeri ve insan vücuduna faydaları ile diğer meyvelerden ayrı düşünülmesi gereken özel bir meyve olduğunu belirterek, raporu cevizin faydaları konusunda halkı bilgilendirmek için hazırladıklarını söyledi.

Sütyemez, ''Ülkemiz için hem ekonomik hem de kültürel yönden önemli bir ürün olan ceviz, Akdeniz diyetinin vazgeçilmez parçasını oluşturuyor. Diğer sert kabuklu meyveler gibi ceviz, uzun süre depolanabilme özelliği sayesinde insanlığın var oluşundan bu yana günlük diyetin önemli bir parçası olmuştur'' dedi.

Sütyemez, ceviz bitkisinin hem meyvesi hem de yapraklarının yıllardır ilaç olarak kabul gördüğünü ifade ederek, şöyle konuştu:

''Avrupa'da uzun yıllar ceviz yaprakları içeren bir ilaç şekli kas tedavisinde ve sindirim sistemini yatıştırmada kullanılmıştır. 16 ve 17. yüzyıllarda bazı bitkiler benzedikleri vücut azalarının rahatsızlıklarının tedavisinde değerlendirilmiş, bu bitkilerden biri olan ceviz, baş rahatsızlıklarının tedavisinde, zihni geliştirmede, duygu, his ve heyecanı kontrol altına almada bitkisel ilaç olarak kullanılmıştır.

Son yıllardaki klinik ve bilimsel çalışmalar, cevizin sağlığa etkisinin söylenti olmaktan daha ötede olduğunu kanıtlamış, kanıtlamaya devam ediyor. Cevizin insan sağlığına faydalarının bilinenden daha fazla olabileceği de ifade ediliyor. Bu yüzden, ceviz, daha sağlıklı bir yaşam tarzı için her yaştan insanın mutlaka günlük diyetine eklenmesi gereken gıdalardan belki de en önde geleni. Günde 3-5 tane ceviz tüketimi, bir insanın sağlığına katkıda bulunmasının en kolay yolu.''

CEVİZ YEMEK İÇİN 10 ÖNEMLİ NEDEN
Dünyada ve Türkiye'de 10 yıldır yapılan klinik ve bilimsel çalışmaların sonuçlarına dayanılarak hazırlanan raporda, cevizin faydalarıyla ilgili olarak şunlar kaydedildi:

Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Ceviz tüketimi kandaki kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.

Cevizdeki fitosteroller, kalın bağırsak, göğüs ve prostat kanseri gibi kanser türlerinden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Ceviz, damarlarda daha az pıhtılaşma özelliği olan kan tipinin üretimine ve iyi kolesterol oranının kötü kolesterol oranına göre artmasına yardım ediyor, kolesterolün damarları tıkama aşamasında önemli bir adım olan şişme ve kızarıklığı azaltabiliyor.

Cevizdeki l-arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sisteminin rahatlamasını sağlıyor. Cevizdeki yağ asitlerinin kalp hastalıklarını önleme etkileri var.

Beyne benzeyen ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya'da ceviz hala beyin gıdası olarak kabul ediliyor, bu ülkelerde öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor.

Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda daha yüksek hiperaktif olma özelliği, daha fazla öğrenim ve davranış bozuklukları, daha fazla huysuzluk ve uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.

Cevizdeki yağ profili, fitosteroller ve magnezyum, safra taşı oluşumunun önüne geçiyor.

Cevizdeki melatonin, beyin bezesi tarafından salgılanan melatoninin insan vücudunun kullanıma hazır formunu içeriyor. Melatonin, gece çalışan ve zaman farkından dolayı uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.

Cevizin, antioksidan özelliği dolayısıyla kardiyovasküler ve sinir sistemine zarar veren parkinson ve alzheimer gibi çok kuvvetli hastalıkların gelişimini erteleyebileceği veya azaltabileceği ileri sürülüyor.

Ceviz, antioksidan savunmada önemli olan birtakım enzimlerde zorunlu kofaktörler olarak görev yapan manganez ve bakır içeriyor.
Başlık: Tansiyon Düşmesi Ve yükselmesi
Gönderen: Tuğra - 24 Kasım 2008, 01:33:06
Tansiyon yükselmesi

Yüksek tansiyon; başta dolgunluk hissi, başın arka tarafında ağrı, kulak çınlaması, görme bulanıklığı, bulantı gibi belirtiler yaratır. Spor salonunda ortaya çıkabilecek ani bir yüksek tansiyon durumunda bazı noktalara dikkat etmek gerekir.

Tansiyonun aşırı yükselmesi durumunda antreman derhal bırakılmalıdır. Ölçüm sırasında mesane doluysa ya da ölçümden kısa bir süre önce kahve ya da sigara içilmişse kan basıncı yüksek çıkabilir. Ayrıca ölçümden önce 15 dakika kadar oturup dinlenmek gerekir. Tansiyon ölçümü daima sağ koldan yapılmalı ve ölçüm sırasında da kol bir masa ya da sandalyenin kolu üzerinde ve kalp hizasında olmalıdır.

Tansiyon düşmesi

Tansiyon düşmesi kısa süreli baş dönmeleriyle kendini belli eder. Isınmadan yapılan ani bir harekette meydana gelebilir. Baş dönmesi geçene kadar kişi bir yere oturmalıdır. Tansiyon düşüklüğü genel bir problemse doktora danışılarak kan basıncını arttıran ve dolaşımı düzenleyen ilaçlar kullanılabilir. Ayrıca kahvenin tansiyon yükseltici etkisinden de faydalanılabilir.

Diğer Fitness Yanlışları
Açık Yara
Adale Kasılması
Baş Yarılması
Bayılma
Burun Kanaması
Çarpıntı
Diz Sakatlanmaları
Eklem Burkulması
Gerilme - Kopma
Göğüsün Alt Kısım Sancıları
Kontüsyon
Kramp
Su Toplaması
Tansiyon Düşmesi - Yükselmesi
Tırnak Zedelenmesi
 
Turk.net
Başlık: Masa Başı Kamburluğundan Kurtulmanın Yolları
Gönderen: Tuğra - 24 Kasım 2008, 08:42:31
Mesleği gereği ofiste uzun süre oturarak çalışan ve bilgisayar kullanan insanların boyun ve sırt sağlığı büyük risk altındadır. Uzun süreli oturmak, boyun, sırt ve bel omurları üzerinde aşırı yük oluşturmaktadır.

Bu sebeple oturarak çalışanların boyun, bel ve nadiren sırt fıtığı oluşma riski daha fazladır ve sık sık boyun, sırt ve bel ağrılarından yakınırlar. Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümünden Uz.Dr. Suna Mahmuti Roylas ofiste oturarak çalışanların boyun ve sırt sağlığını korumak için dikkat etmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

Sırt kambur, boyun öne doğru eğik vaziyette çalışmak yerine sırt dik, omuzlar geride, baş normal pozisyonda oturma alışkanlığını yerleştirmeli, kendimizi gevşek bırakmalıyız.

Oturulan koltuk veya sandalyenize dikkat edin. Oturulan koltuk mutlaka beli ve sırttı desteklemeli veya beli destekleyen ortopedik yastıklar kullanılmalıdır.

Masadan uzakta durmak, yüksek sandalye nedeniyle masaya eğilmek zorunda kalmak yerine masaya tamamen yaklaşılmalı masanın kenarı mide seviyesinde olmalıdır.

Bilgisayar ekranın çapraz durması nedeniyle sürekli aynı tarafa bakmak zorunda kalmak son derece tehlikelidir. Klavye ve bilgisayar ekranı baş ile aynı paralelde olmalıdır.Oturma süresi yarım saati geçmemelidir.

Omurganızı esnetmeli, yürümeli, boyun ve sırt germe–gevşeme egzersizleri yapılmalı.

Telefonla sık sık konuşan insanların telefon kulaklığını baş ile omuz aralığına sıkıştırma alışkanlığını bırakmalı, kulaklık aracılığıyla telefonu kullanmalıdır.

Ofis içinde dolap ya da çekmecelerde dosya ya da herhangi bir şey alırken öne eğilir pozisyonda kalmak, yüksek yerlere uzanmaya çalışmak son derece yanlıştır. Bütün yükü belinize ve sırtınıza yüklemeyin.

 Üşenmeyin ya oturun ya da çömelin. Bırakın bacaklarınız sizi taşısın. Yüksek yerlere uzanmayın, tabure kullanın veya yardım isteyin.

Ağır dosyaları veya objeleri tek seferde taşımaya kalkmayın 2-3 seferde taşıyın. Mümkünse omzunuzun üzerinde tutarak ve mümkün olduğunca vücuda yakın tutun. Belinizin dik olmasına dikkat edin.

Boyun, sırt ve bel sağlığınızı ofis dışında da korumaya dikkat edin!

Arabanızın koltuğu yeterince belinizi desteklemiyorsa ORTOPEDİK YASTIK kullanın

Arabadan inerken ve binerken ani hareketlerden kaçının. Önce arabanın koltuğuna yan oturun, sonra ayaklarınız arabanın içine alın ve dönün inerken de aynı yolu izleyin. Yükü belinize değil bacaklarınıza aktarın

Geri manevra yaparken boynunuzu aniden geriye çevirmeyin

Arabanın bagajından eşya alırken; dizleri büküp beli dik tutarak eğilin, karın kaslarınızı kasarak belinize destek olun, Eşyaları vücudunuza iyice yaklaştırmadan kaldırmayın

Yatakta BOYUN için ORTOPEDİK YASTIK kullanın

Kanepe kenarına boynunuzu dayayarak yatmayın

Yattığınız yerden aniden kalkmayın. Önce yan tarafınıza dönün, ayaklarınızı yere indirin, aynı anda kollardan destek alarak oturun. Daha sonra kalkın.

Düzenli SPOR yapın. Ancak mücadele gerektiren sporlardan korunun. Tempolu yürüyüş, bisiklet, yüzme en ideal spor aktivitelerdir. Aerobik ve germe – güçlendirme egzersizleri de son derece faydalıdır.

village
Başlık: Keskin gözler için A vitamini
Gönderen: Tuğra - 25 Kasım 2008, 23:31:17

 A vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Karaciğerde depolanan bu vitamin ısıya ve pişirmeye dayanıklıdır. Vitamin A miktarı "Retinol Equivalent" ile ölçülür.

Yararları

Sağlıklı deri ve saçlar için gereklidir. Diş, dişeti ve kemik gelişiminde önemli rol oynar. Normal görme ve gece görme de etkilidir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Akciğer, mide, üriner sistem ve diğer organların koruyucu epitelinin düzeninde rol oynar. Kanser, damar sertliği ve katarakt gibi hastalıkları önlediği yolunda önemli bulgular elde edilmiştir. Bu vitamin ayrıca protein bileşimine katılır ve tümörlerde görülen hücrelerin kontrolsüz biçimde çoğalmasını önler. Yaşlılıkta etkinliği çok artan kolajenaz enziminin indirgeyici etkisini önlediği saptanmıştır.

Hangi besinlerde bulunur?

Sütte, yumurta sarısında, ton ve morina balıklarının karaciğer yağında (balık yağı) bulunur. Ayrıca tereyağı ve peynirde de bulunur. Havuç ve havuç benzeri sarı-turuncu renkli sebzelerde A vitamininin ön maddeleri vardır(alfa karoten). Sonradan A vitaminine dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur.

Günlük ihtiyacınız nedir?

Yetişkin Erkeklerde Vitamin A gereksinimi 1000 Retinol eşdeğerinde, yetişkin kadınlarda ise 800 Retinol eşdeğerindedir.

Aşağıda bazı yiyecklerin içerdiği Retional miktarı verilmiştir.
6 gr karaciğer (Dana), 9124
1 servis kaşığı balıkyağı, 4080
1 büyük yumurta sarısı, 97
1 fincan süt, 76
1 orta boy patates 2487
1 orta boy havuç 2025

Eksikliği nelere yol açar?

A vitamini eksikliğinde gözde ve deride keratoz , kseroftalmi (göz akı ve kormeanın parlaklığını kaybederek kuruması), foliküler hiperkeratoz (bir deri hastalığı) ve gece körlüğü görülür. Bağışıklık sisteminin zayıflaması, enfeksiyonlara elverişli hale gelme, akne (sivilce) oluşumunda artış, yorgunluk, diş, dişeti ve kemiklerde deformiteler A vitamini eksikliğinin yol açabileceği diğer şeylerdir.

Fazlasının zararları

Yüksek miktarlarda alınması toksik reaksiyonlara (zehirlenme) neden olabilir. Fazla A vitamini alımı karaciğer bozuklukları, mide bulantısı ve kusma, saç dökülmesi (saçlar çabuk kopar), başağrısı, eklem ağrıları, dudak çatlamaları, saç kuruluğu, iştah kaybı, avuçlarda ve ayak tabanlarında ciltte sarı-kavuniçi renk değişikliğine neden olabilir.

Çocuklarda zehirlenme 300000 Retinol eşdeğerindeki A vitamini alımıyla oluşur. Yetişkinler de ise genellikle günde 100000 Retinol eşdeğerindeki A vitamininin aylar boyu alınması ile

turk.net
Başlık: Böbrek Taşı Gençlerde De Görülüyor
Gönderen: Tuğra - 26 Kasım 2008, 10:09:01
Orta yaşlarda görülen bir hastalık olan böbrek taşı, artık gençler ve çocuklarda da görülmeye başlandı.
 
Böbrek taşı, nadiren ölümle sonuçlanan bir rahatsızlık olsa da, sık sık acili ziyaret etmeyi gerektiren şiddetli sancı ve ağrılara sebep oluyor ve ameliyat gerektirebiliyor. The New York Times'ın haberine göre, ürologlar taşın ilk oluşma yaşının düştüğünü ve eskiden olduğu gibi kırklı ellili yaşlarda değil; yirmili, otuzlu yaşlarda ortaya çıktığını belirtti.

Böbrek taşı erkeklerin %12'sinde, kadınlarınsa %7'sinde görülüyor ancak yapılan çalışmalar bu oranın kadınlarda çok daha hızlı bir şekilde arttığını ortaya çıkardı. Henüz oranı bilinmiyor olsa da, eskiden çocuklarda çok nadir görülen böbrek taşı bu yaş grubunda da yaygınlaşıyor.

Obezite, yüksek oranda tuz içeren besinler ve hatta kalsiyum desteklerinin artan böbrek taşı vakalarından sorumlu olduğu belirtiliyor. Uzmanlar beslenme tedbirleriyle taş oluşumunun önüne geçilebileceğini söylüyor.

Kilo alımına karşı kadınlar daha hassas. Daha önce yapılan bir araştırmada gençlikten bu yana alınan yaklaşık 16 kilonun kadınlarda taş oluşumu riskini %80 artırdığı; erkeklerde ise bu oranın sadece %40 olduğu belirlenmişti.

Taş oluşma riskini artıran diğer önemli faktörlerse, yeterli su içmemek ve fazla tuzlu yemekler yemek. Yüksek orandan fruktoz ve sakaroz (normal şeker) ve yüksek hayvansal protein içerenler besinler, C vitamini desteği almak da bu riski artırıyor. Turunçgillerin ve limonata gibi içeceklerinse bu riski azalttığı açıklandı.

Taş oluşumunu engelleme ve tedavi yöntemleri

Yapılan denemeler, beslenme düzeninde yapılan değişiklerle, taş oluşum riskinin %40 azaldığını gösterdi. Bazı ilaçların da idrar içeriğini dengeleyerek, bu riski azalttığı söylendi. Doktorlar, oluşması halinde taşın türünün dikkatle analiz edilmesi ve idrarda hangi oranların yüksek hangilerinin düşük olduğunun belirlenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca hastaların böbrek taşıyla ilişkilendirilen yüksek tansiyon, osteoporoz ve diyabet gibi diğer hastalıklar açısından da incelenmesi gerektiğinin altı çizildi.

Öte yandan, böbrek taşı tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Küçük taşların düşürülmesinde ilaçlara başvurulurken, idrar yolundan geçemeyecek kadar büyük taşlar için ameliyat gerekiyor. Ancak "taşı şok dalgalarıyla kırma" ve lazerle çalışan "üretroskopi" yöntemleri sayesinde, neştersiz ameliyat artık mümkün.

 Daha önce yapılan bir çalışmada, şok dalgası ile tedavinin diyabet ve hipertansiyon riskini artırdığı, normal böbrek yapısına zarar verdiği öne sürülmüştü ancak pek çok uzman bu görüşe katılmıyor. Eğer bu bulgu doğru olsaydı, tedavilerde bu gibi komplikasyonlarla karşılaşılırdık diyorlar.

Doktorlara göre, taş oluşumunu engellemek ciddiye alınırsa, ameliyat oranı önemli oranda azalır.

Aktif Haber
Başlık: 1 kilo portakal ile 1 portakal aynı şey
Gönderen: Tuğra - 27 Kasım 2008, 12:08:56

Gripten korunmak için c vitamini şart. Ama tek bir portakal yemek ile kilolarca yemek arasında fark yok. Gribe karşı, aşağıdaki tavsiyelere kulak vermenizde yarar var.

Kış mevsimi kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlayınca C vitamini içeren gıdalara talep arttı. Grip gibi hastalıklara yakalananlar ve enfeksiyondan korunmak isteyenler portakal, mandalina gibi meyvelere yükleniyor.

C vitamini tümetimini tavsiye eden uzmanlar ise bunun abartılmaması gerektiğini belirtiyor. Kayseri İl Sağlık Müdürü Kadir Çetinkara, C vitamini içeren meyvelerden her gün bir tane yemenin vücudun ihtiyacı açısından yeterli olduğunu vurguluyor. Kilolarca meyve yemenin yanlış olduğunu ifade eden Çetinkara, önemli bir uyarıda bulunuyor: "Bu meyveden bir tane yeseniz de 5 kilo yeseniz de aynı. Vitaminin fazlası vücuttan atılır.

Atılamayan kısımlar ise böbrek taşına neden olabilir. Bu nedenle C vitamini deposu meyveleri yeme konusunda abartıya kaçılmamalı." Vücut direncinin düştüğü, enfeksiyon hastalıklarının arttığı kış aylarında dengeli beslenme büyük önem taşıyor.

Süt ve yoğurda ağırlık verilmesini isteyen Sema Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hayrettin Mutlu, yaz döneminden çıkınca unutulan sıvı tüketimini de tekrar hatırlatıyor: "Vücut dengesini korumak için günde iki-üç litre su tüketilmesine ve iki tabak sebze yemeği yenmesine önem vermeliyiz.

Dengeli beslenmenin bir diğer şartı ise yeterli protein alımı. Özellikle süt, yoğurt, peynir, yumurta, et, tavuk ve balık gibi gıdalar protein açısından zengindir." Beslenme ve diyet bölümü uzmanı Tuğçe Aytulu Ersin ise antioksidan özellikleri sebebiyle A ve C vitaminlerine dikkat çekiyor. Bu vitaminlerin, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini anlatan Ersin, "Bu sayede hastalıklara karşı daha dirençli olabiliriz." diyor.

Gripten korunmak isteyenlere öneriler

Kabak, Brüksel lahanası, pırasa, ıspanak ve karnabahar gibi sebze yemeklerine ağırlık verin.

Çay ve kahve yerine vitamin yönünden daha zengin olan kuşburnunu tercih edin.

Öğlen ve akşam yemeklerinde salatayı eksik etmeyin.

Süt, yoğurt, yumurta, et, tavuk ve balığı düzenli tüketin.

Havuç ve brokoliyi bolca tüketin.

Turunçgiller, roka, maydanoz, tere ve sivribiberi ihmal etmeyin.

Taze sıkılan meyve suyu için, meyveleri bekletmeden yiyin.

ZAMAN
Başlık: Protein Hakkında Yanlış Bilinenler
Gönderen: Tuğra - 28 Kasım 2008, 19:37:44
STBP'nin yaptırdığı araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 30'u protein konusunda bilgi sahibi değil, yüzde 80'i de bitkisel protein kaynaklarını yanlış biliyor.
 
Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformunun (STBP) yaptırdığı araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 30'u protein konusunda bilgi sahibi değil, yüzde 80'i de bitkisel protein kaynaklarını yanlış biliyor.

STBP tarafından yaptırılan ''Türkiye'de Protein Bilgi Düzeyi ve Tüketimi Araştırması''nın sonuçları açıklandı.

22 ilde, 3 bin 692 haneyle görüşülerek gerçekleştirilen araştırma kapsamında, 01-16 yaş arası çocuğu olan ailelerde yemek alışverişini yapan veya alınacaklara karar verenlerle yüz yüze veya telefonla görüşme yapıldı.

Araştırmaya göre, halkın yüzde 30'u protein konusunda bilgi sahibi değil, yüzde 80'i de bitkisel protein kaynaklarını yanlış biliyor ve ıspanağı bir protein kaynağı olarak görüyor.

Hayvansal protein denildiğinde akla ilk olarak kırmızı et geliyor. Bu soruya yüzde 53,7 ile ''Kırmızı et'' yanıtı verilirken bunu, yüzde 46,5 ile süt, yüzde 37,4 ile de yumurta izliyor.

Beyaz et/tavuk yanıtını verenlerin oranı ise yüzde 17,8 ile altıncı sırada geliyor. Protein içermeyen tereyağı ve zeytinyağını hayvansal protein kaynağı zannedenlerin oranı ise yüzde 8 gibi azımsanmayacak bir oranda.

Araştırmadaki ''Bitkisel protein denilince ilk aklınıza gelen gıdalar hangileri?'' sorusuna yanlış cevap verenlerin oranı yüzde 80,1.

Cevabı ''kuru baklagiller'' olan bu soruya, katılımcıların yüzde 55,8'i sebze, yüzde 36,9'u ıspanak, yüzde 19.9'u baklagiller ve yüzde 10.9'u meyve cevabını verdi.

''En çok protein içeren 3 gıda maddesi'' sorusuna en fazla verilen yanıt ''yüzde 21,5 ile süt, yüzde 17,7 ile kırmızı et, yüzde 16,3 ile yumurta ve yüzde 1,3 ile beyaz et/tavuk'' olarak sıralandı.

Araştırmanın sonuçlarına göre et, tavuk ve balığı haftada bir veya daha sık tüketen çocukların oranı Marmara'da yüzde 88'e ulaşırken, Doğu Anadolu yüzde 69,8 ile son sırada geliyor.

Araştırmaya göre, tavuk ve kırmızı et haftada 1-2 kez, balık haftada 1'den az tüketiliyor. Eğitim düzeyi düştükçe hayvansal protein konusunda fikri olmayanların oranı artıyor.

Tavuk ile kırmızı et, bölgeler bazında en çok Marmara'da, en az Güneydoğu Anadolu'da, balık en çok Ege'de, en az Güneydoğu Anadolu'da, kuru baklagiller ise en çok Doğu Anadolu'da, en az Marmara'da tüketiliyor.

Kuru baklagiller en çok akşam yemeklerinde tercih edilirken, öğle yemeklerinde en çok patates tüketiliyor. Özellikle yağlar ve şekerli gıdaların tüketimi sabah kahvaltısında oldukça yüksek.

Patatesi sabah kahvaltısında tüketenler arasında çoğunluğu Marmara, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayanlar oluşturuyor.

Yüksek protein içeren besinlerin en çok Ege Bölgesi'nde yaşayanlar tarafından bilindiğini ortaya koyan araştırmaya göre, bu oranın en düşük olduğu yerler ise Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri.

Araştırma, kişilerin eğitim seviyesi arttıkça proteinin hangi gıdalarda bulunduğuna dair bilincin de yükseldiğini ortaya koyuyor.

Aktif Haber
Başlık: Renkle tedavi olmaya ne dersiniz
Gönderen: Tuğra - 30 Kasım 2008, 11:20:20

Evrende varolan her şeyin bir rengi vardır. Denizin mavisi, güneşin türlü sarı ve kızıl tonları insanın görüp algılayabildiği renkler. Bunların herbirinin de canlılar üzerinde etkisi.

Kırmızı-Hayat enerjisi : Kırmızı renk, kan dolaşımı ve kansızlık hastalıkları için faydalıdır. Kırmızı rengin fiziki etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Soğuk algınlığı, bronşit, romatizma ağrıları, titreme ve soğuk hissi, kansızlık, denge bozukluğu.

Kırmızı renk, tansiyon hastalarına, sinirli ve histerik hastalıklarda ve şiddetli ateşi olan kişilerde tedavi amacıyla uygulanmaz.

Turuncu-Depresyon için etkili: Turuncu renk yorgunluk, halsizlik, uykusuzluk, korku ve depresyon için etkilidir ve eterik bedenimiz için takviye olur. Bunların dışında astım, bronşit, bağırsaklar ve özellikle kabızlık için çok iyi gelir.anne sütünün çoğalmasına da faydası olur.

Sarı-Baş ağrılarına iyi geliyor: Sarı renk mide bozuklukları, diyabet, kabızlık, böbrek rahatsızlıkları, karaciğer zayıflığı, baş ağrıları ve migrene karşı etkilidir. Bunlarla birlikte sindirim sisteminizi güçlendirir ve güneş sinir ağı çakrasını da dengeler.

Sarı renkden renkten, aşırı kalp atışı ve ruhi anksiyetesi olanlar,ödemli hastalar yararlanamaz.

Yeşil-Psikolojiyi düzeltiyor: Yeşil renk psikolojik problemlerin giderilmesinde çok önemli rol oynar. Uykusuzluklar, aşırı heyecanlar, bel ağrıları, yüksek tansiyon, alkol bağımlılıklarından doğan asabilikler için faydalıdır.Bunların haricinde mide, akciğer, rahim, göğüs ve kalın bağırsak kanserindeki ilerlemeleri durdurur ve bunların ağrılarını sakinleştirir.

Mavi-Şifanın rengi: Mavi renk vücudun savunma sistemini güçlendirir ve tüm hastalıklar için şifa verici özellik taşır. Mavi renk, sinir sistemini sakinleştirir. Bedenin ısısını azaltır ve algılamayı arttırır. Baş ağrılarında, sinirden kaynaklanan öksürüklerde, boğaz ağrılarında, astımda, guatrda, diş ağrılarında, deri rahatsızlıklarında ve uykusuzlukta etkili olur.

Mavi renk ;soğuk algınlıklarında,felçte yasaktır. Mavi rengin uzun kullanımları  yorgunluğa sebep olabilir.

Çivit Mavisi (lacivert)-Anestezi etkisine sahip: Lacivert, aktif bir renktir ve anestezi etkisi vardır. Diş ağrılarında, yüz kaslarındaki ve sinüzitteki ağrılarda, siyatik ve romatizma, kulak ve göz rahatsızlıklarında etkilidir. Bu renk 5 duyuyu harekete geçirme gücüne sahiptir.

Mor veya menekşe-Kalbin rengi: Mor renk, sinir sistemi, halsizlik, psikolojik ve duygusal yorgunluklar için en uygun olan renktir. Kalbi sakinleştirir ve kanı temizler. Bununla birlikte korku ve kaygının azalmasında önemli etkileri vardır. Mor renk katarakt, siyatik ağrıları, menenjit, sinire bağlı baş ağrıları, mesane rahatsızlıkları, epilepsi (sara), saç dökülmesi, kuru öksürükler ve astım için de oldukça etkili bir renktir.

Haber Aktüel
Başlık: Ayvayı Yemek İçin 12 Neden Var
Gönderen: Tuğra - 01 Aralık 2008, 02:06:44
 
Ayva`yı yemek deyimi argoda her ne kadar olumsuz anlamda kullanılsa da gerçek hayatta oldukça faydalı bir eylem. Doktor İsmail Ağar, ayva yemek için 12 faydalı neden sayıyor.
     
1-Damar sertliğini önler.

2-Karaciğer tembelliğine iyi gelir.

3-Ayva şurubu ishali ve dizanteriyi keser. Mideye ve bağırsaklara kuvvet verir.

4-Tansiyonu düşürür.

5-Safrayı tedavi eder.

6-Bronşite, öksürüğe ve vereme faydalıdır. 7-Çekirdeklerinden yapılan merhem, dudak çatlaklarında, ekzamalarda kullanılır. Çekirdekleri kaynatılıp suyu içilirse göğsü yumuşatır.

8-Ayvanın yaprağını yakıp kül olmadan söndürüp iyice dövüp göze çekilirse çok faydalıdır.

9-Çiçeği baş ağrısını geçirir, kalbe, beyne iyi gelir.

10-Ayva suyu kabızlığı giderir.

11-Çiçeği bal ile pişirilip emzikli anneye verilirse sütü bollaşır.

12-Yemekten önce yenilirse kabızlık, sonra yenirse ishal yapar.

sağlıkta bugün
Başlık: Ynt: Gözleriniz,"göz altı şişlikleriyle" çirkinleşmesin!
Gönderen: İsra - 01 Aralık 2008, 20:35:12

Göz çevremizdeki deri tabakası cildimizin diğer bölgelerinden daha ince ve hassastır. Yoğun çalışma temposu, kullanılan makyaj malzemeleri veya genetik özellikler, gözaltlarının morarmasına ya da torbalanmasına neden olabilir. Çok daha güzel bir göz çevresi için işte yapmanız gerekenler...

Çok mu Kuruyor?

AvuçlarInIzI çukurlaştırıp birkaç dakika gözlerinizin üzerinde tutun. Derin nefes alıp verin. Bu egzersiz gözlerinizi rahatlatacaktır. Uzun süre bilgisayar karşısında oturmaktan gözleriniz kuruyorsa ve yanma hissi oluşuyorsa, gözlerinizi kırpıştırarak esneyin. Bol bol sıvı içerek de göz kuruluğunuzu önleyebilirsiniz. Eczanelerde satılan suni gözyaşları da sizi rahatlatabilir.

Tahriş mi Oluyorlar?

Yoğun rüzgar ve cereyanda kalmak gözleri tahriş eder. Bu durumda gözlerimizi koruyan gözyaşı torbalarımız kurur ve yaşların normalden daha az salgılanmasına neden olur. Sonuç olarak damarlar genişler ve gözler kanlanır. Soğutulmuş siyah çay poşetleri bu konuda çok işinize yarar. Gözlerinizin üzerinde 5-10 dakika bekletin yeter. Ferahlık hissi veren kozmetiklerden de faydalanabilirsiniz.

Sürekli Mor mu?

Kan dolaşımınız göz çevrenizde normal seviyede değilse, gözlerinizin altında koyu gölgeler oluşur. Genişlemiş ve güçsüzleşmiş damarlarda kan birikir. Nedeni irsi olabileceği gibi yorgunluk ve stresten de kaynaklanabilir. Göz altı morlukları için oldukça etkili kozmetiklerden faydalanabilirsiniz.

Şişlik ve Torbalar

Alkol ve uykusuzluk ertesi sabah şişmiş, torbalanmış gözlerle uyanmanıza neden olabilir. Kafein içeren bazı kozmetikler göz çevrenizdeki kan dolaşımını hızlandırarak yorgunluktan oluşmuş şişlikleri yok ediyor.

Aklınızda Bulunsun

Gözaltı morluklarınızı kapatabilmek için çok koyu renkli kozmetikler kullanmaktan kaçının. Açık renk bazlı kapatıcılar sizi yorgun görünümden kurtarır.

Timeturk
 
Başlık: Çayın ne faydaları varmış meğer!
Gönderen: Tuğra - 01 Aralık 2008, 21:29:33
ABD'li diyetisyen sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çayın yararlarını ortaya çıkardı.

ABD'li diyetisyen Mark Ukra'nın dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çayın yararlarını anlattığı Çay Diyeti kitabına göre kırmızı etin kanser riskini azaltmanın en iyi yolu, pişirmeden önce çayda bekletmek. Alkolden önce içilen çay da akciğerin zarar görmesini engelliyor.

Amerikalı beslenme uzman Mark Ukra'nın yazdığı Çay Diyeti (The Ultimate Tea Diet)) isimli kitap, başta ABD olmak üzere tüm dünyada büyük ilgi gördü. Adı Dr. Çay'a çıkan Çin asıllı Ukra'nın ailesi 200 yıldır çayla uğraşıyor.

Çay ile ilgili bilim dünyasının yaptığı tüm araştırmaları inceleyen bu kitapta toplayan Dr. Çay'a göre, Türk kültüründe büyük yeri olan çayın faydaları saymakla bitmiyor. Bu mucize bitki, sadece kilo vermeye yardımcı olmuyor, etkisi ciltte ve saçlarda da hissediliyor. Neredeyse hiç yan etkisi bulunmuyor. Dünyada en çok tüketilen içecek, doğal olarak su. Suyun hemen ardındansa ikinci sırada çay geliyor.

Kolestrolü düşürüyor

Çay tıpkı kahve gibi uyandırma ve canlandırma etkilerine sahip. Ancak kahve kadar yüksek miktarda kafein içeren diğer birçok içeceğin neden olduğu hiçbir yan etkiyi içermiyor. Çay içmek kilo vermeye de yardımcı oluyor. Çayda doğal olarak bulunan birçok madde, sadece kilo vermeye yardımcı olmakla kalmaz, tatlı krizlerini yatıştırır, iştahı bastırır, kolesterol seviyesini düşürür ve metabolizmayı hızlandırarak daha fazla enerji yakılmasını sağlıyor.

Şeker ve kalp hastalığı ile felç riskini azaltan çaydan en üst düzeyde yararlanmanın yolu ise, ne zaman ve ne miktarda içilmesinde yatıyor.

Kanser riskini azaltıyor

Kırmızı et kızartıldığında ya da ızgara yapıldığında ortaya genleri değişime uğratan kanserojen maddeler ortaya çıkar. Bilim adamları, “mutagen” ismi verilen bu maddelerin meme ve kolon kanserine neden olduğunu kanıtladı. 2002'de yürütülen bir araştırmaya göre kırmızı eti pişirmeden önce hem yeşil hem de siyah çayda marine etmek, yani bir süre bekletmek “mutagen”lerin ortaya çıkmasının önleyebiliyor. Et, çayda ne kadar çok bekletilirse bu maddenin oluşma riski de o kadar azalıyor.

Beyni de koruyor

Çayın bir diğer faydası ise alkolün karaciğere verdiği zararı en aza indirmesi. Öncelikle şunu söylemede yarar var. Uzmanlar, sağlıklı bir beslenme planında alkolü tavsiye etmiyor. Ancak yine de alkol almak istiyorsanız, alkolden önce ve sonra çay içmek iyi bir tercih olabilir. Çünkü araştırmalar, çaydaki antioksidanların alkolün karaciğer ve beyinde neden olduğu hasara karşı koruma sağladığını gösteriyor. Yeşil çay alkole karşı korumada daha güçlü bir etkiye sahip.

Günde 8 bardağı aşmayın

Bunun için ilk adım, her gün içmekten hoşlandığınız ve kesinlikle bıkmadığınız bir çay türü bulmak olmalı. Gün boyunca çay içmek, metabolizmanın durmadan çalışmasını sağlar. Uzmanlar ortalama bir insanın günde en az 2 ile 2.5 litre arasında (yaklaşık sekiz ya da 10 su bardağı) sıvı tüketmesini tavsiye ediyor. Bu tüketimin sadece sudan oluşması gibi bir şart yok. Uzmanlar, günde en az sekiz fincan çay içilmesini (bir fincan yaklaşık 230 ml olarak kabul ediliyor) tavsiye ediyor.

Spordan önce bir fincan çay

Egzersiz sırasında hücrelerin çalışma hızı yükselir, vücut ısınır. Hücrelerde hasara neden olabilen, serbest radikal üretimi artar. Bu olumsuz etkiden korunmanın yolu spordan önce bir fincan çay içmek olabilir. Uzmanlar, yeşil çayın fiziksel dayanılıklığı yüzde 24 oranında yükselttiğini ortaya koydu.

Antioksidan bakımından zengin olan çay, kasların yağ asitlerini harekete geçirmesine yardımcı olur. Düzenli egzersizle birlikte çay içmek, daha çok yağın yakılmasını sağlar. Spor öncesinde çay, yakılan kalori miktarını yüzde 24 ile 47 arasında artırabilir.

Haber Aktüel
Başlık: Cidiniz için yeşil mucize
Gönderen: Tuğra - 03 Aralık 2008, 20:18:48
Bakterileri öldürüyor, ölü deri tabakasını temizliyor, cildi canlandırıyor… Bunun adı mucize!

Kış aylarının ekşi meyvesi kivi cilt bakımında oldukça etkili. Kivi içinde bulunana vitaminler sayesinde cilt üzerindeki ölü deriyi temizliyor,cildi canlandırıyor.

Vitaminler besler

C vitamini bakımından en zengin meyvelerden biri kividir. C Vitamini ise kolajenin en iyi besinlerinden biridir. Ayrıca kivi, bir miktar B vitamini ve zengin minerallerle doludur. Örneğin kalsiyum, magnezyum ve fosfor gibi. Tümü de cildimize yararlıdır.

Maskenizi kendiniz hazırlayın…

Dilimlenmiş kivi halkaları

Fazla olgunlaşmamış bir kivinin kabuklarını bir zar gibi soyun, sonra keskin bir bıçakla, mümkün olduğu kadar ince dilimlere ayırın. Ardından rahatça uzanıp, hatta bir de müzik eşliğinde bu halkaları yüzünüze yerleştirin. Cilt tipinize bağlı olarak 5-15 dakika kadar bu şekilde dinlenin.

Kivi suyu ile kompres

Kiviyi önce presle veya blender ile sıvı hale getirin. Sonra steril bir sargı bezini hazırladığınız kivi suyuna batırarak, yüzünüze kompres yapın. Bu işlemi 10 dakika kadar sürdürebilirsiniz.

Kivi suyu + kil

Kivi suyuna bir miktar kil ilave edip, temiz ve küçük bir tahta kaşıkla krem kıvamına getirin. Bu karışımı maske şeklinde yüzünüze sürün. Sırt üstü uzanıp veya koltuğa yaslanıp 10 dakika dinlenin. Bu maske özellikle yağlı ve sivilceli ciltler için çok yararlıdır.

Her cilt özeldir

Herkesin cildinin kendine has özellikleri vardır. Örneğin vitamin ve mineralleri emebilme kapasitesi aynı değildir. Kalın ve yağlı ciltlerde emilim daha zordur ve ölü tabakalar daha fazladır. Bu nedenle daha güçlü ürünlere ihtiyaç duyarlar. Kişinin yaşı da önemlidir. Zamanla cildin emme gücü azalır. Dolayısıyla ya daha güçlü ürünler seçmek ya da kullanma sıklığını artırmak gerekir.

Kalın ve yağlı cilt

Cildiniz kalın ve yağlı ise, kivi maskeleri sizin için idealdir. Cildinizdeki gözenekleri sıkıştırır ve yağlanmayı dengeler. Mümkünse olgunlaşmamış kivi kullanmaya çalışın. Haftada iki kere 15 dakikalık maske uygulayabilirsiniz. Eğer sivilceleriniz varsa, killi maskeyi tercih edin.

Yağlı ve ince ciltler

Bu tip ciltler kadınlara özgüdür. Erkeklerin cildi genelde daha yağlı ve kalındır. Ne yazık ki ince ciltler kolayca sarkabilir. Kivi maskesi bu tip cilt için çok uygundur. Bol miktarda C vitamini sayesinde kolajen sentezi artar ve cilt gerilir. Haftada 2 kez 5'er dakikalık maskeler sizin için yeterlidir.

İnce ve kuru cilt

En hassas cilt tipidir. Şevkat ve bakıma ihtiyacı çoktur. Kivinin özellikle kabuk kısmındaki C vitamini bu tip ciltlerin yenilenmesine yardımcı olur. Haftada iki kez uygulayabilirsiniz. Cildin tahriş olmaması için maskeyi 5 dakikadan fazla tutmayın.

Normal cilt

Kivi maskesi bu tip ciltleri daha da berraklaştırır ve rengini açar. Maske için önereceğim sıklık ve süre, haftada 2 kez, 10 dakikadır.


Kelebek
Başlık: Safran: 1 ayda 8 kilo zayıflamak için
Gönderen: Tuğra - 04 Aralık 2008, 20:06:08
(http://www.haberaktuel.com/images/news/38877.jpg)

Tamamen doğal ürünlerler ortaya çıkan Safran çay ile 1 ayda tam 8 kilo zayıflayabilirsiniz...

Artık çok para vermeden kilolarınızdan doğal yöntemlerle kurtulabilirsiniz. Safran Bitkisel Zayıflama Çayı ile hem sağlığınızı koruyun hem de kolaylıkla zayıflayın.

Safran bitkisel ürünleri tamamen doğal yöntemlerle yapılmaktadır.Hem ucuz hem de sağlık zayıflamak artık çok kolay Safran Bitkisel Ürünlerle sağlığınızı koruyun

Peki Safran bitkisel ürünler nasıl zayıflatıyor? İşte size açıklamalı bilgi:

19 çeşit bitki karışımından elde ettiğimiz toz ( aroma ) halindeki ürünümüzün kullanımı çok kolay içimi çok hoştur. ürünlerimiz 2 aylık kullanımlar halindedir.

2 aylık kullanımda 15 - 16 kg` a kadar zayıflama gözlemlenmektedir. ürünümüz bagırsaklardaki yağ emilimini asgariye indirerek vücutta kalori açığı oluşturarak mevcut yağlarınızı yakmanıza yardımcı olmaktadır, böyle olduğu için vermiş olduğunuz kilolar hem bölgesel hemde kalıcı olmaktadır.

Bir takım bitkisel ürünler bağırsakları hızlı çalıştırarak yada idrar söktürerek üriner sistemde dolaşımda olan suyun atımını sağlayarak 1 haftada vücuttan 5- 6 kg ` a kadar su attırarak kişiye zayıflamış hissi vermektedir , ama bu şekilde kilo kaybı hem sağlıksız hemde çok kısa bir sürede bu atılan suyu vücut toplayacağı için verdim zannedilen kilolar 1 haftada geri alınmaktadır. safran zayıflama çayıyla vücuttaki fazla kilolarınız buna müsait ise 2 aylık kullanımda sağlıklı bir şekilde 15-16 kğ ` a kadar zayıflamanız mümkün.

SAFRANBITKISELURUNLER
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 05 Aralık 2008, 10:32:26
Sağlık İçin Birkaç Öneri

* Güne 1 bardak su içerek başlayıp, o gün 2-2,5 litre su tüketmeye çalışın!

* Mevsiminde sebze ve meyveyi en az birkaç defa tüketin!

* Çocuğa sütü, büyüğe yoğurdu eksik etmeyin!

* Hasta olmadan, şifalı bitkilerle direncinizi kuvvetlendirin!

* Evde; nane, ıhlamur, adaçayı, kekik, kuşburnu, fesleğen, zencefil, çörekotu, günnük, yeşil çay, soğan                               ve sarımsağı her zaman bulundurun!

* Soğan, tere, maydanoz, nane, dereotu, roka, fesleğen gibi yeşillikleri fazla tüketin!

* Salatanızı mümkün olduğu kadar çok çeşitten yapın!

* Hazır çorbalar yerine kendi çorbanızı tercih edin!

* Domates salçası, reçel, yoğurt, turşu, ekmek gibi yiyeceklerin evde yapılanını tercih edin!

* Katkı maddeleri ile yapılan gıdaları, mevsim dışı sebze ve meyveleri fazla tüketmeyin!

* Günlük 3-5 adet badem, fındık veya ceviz yiyin!

* Haftada en az iki defa bakliyat ve balık yemeye çalışın!

* Sıcak yemek için toprak, çelik veya cam kapları tercih edin!

* Kışın portakal, limon, greyfurt, mandalina ve kuşburnu tüketimini artırın!

* Kışın güne pekmez içerek başlayın!

* Zihinle çalışıyorsanız biraz kuru üzüm yiyin!

* Kepekli ekmeği tercih edin!

* Sabahları 20 dakika derin nefes alıp vermeye çalışın!

* Sabahları oda veya iş yerinizi en az 5 dakika havalandırın!

* Günlük 30 dakika tempolu yürüyün!

* Sigara ve alkolden uzak durun!

* Gece ortamının karanlık olması, yorgunlukta öğleyin kısa bir uyku iyi gelir!

* Fırsat buldukça toprağa çıplak ayakla basın!

* Vücudunuzu üşütmemeye çalışın!

* Kahvaltı masanızda balı her daim bulundurun!

* Yağ tercihinizi zeytinyağından yana kullanın!

* Kahvaltın tam, öğlen orta, akşamın hafif yemek olsun!

* Tuz ve şekeri ölçülü kullanın!

* Margarini fazla kullanmamak; cilde, kalbe, ve damara verdiğiniz en büyük ödüldür!

* Günde bir elma, bir havuç vücutta harikalar oluşturur!

(Alıntı)
Başlık: Beden ritminizi bu saatlerle öğrenin
Gönderen: Tuğra - 05 Aralık 2008, 22:18:49
Biyolojik saat, insan bedeninde olan birçok olayın ritmini belirliyor. Sizde bu saate bakın ve beden ritminizi öğrenin.

Günlük beden ritmi, gece ve gündüzle paralellik gösterse de kişisel farklar, ortamın sıcaklığı, egzersiz, stres gibi unsurlar bunu etkileyebilir.

İşte insan bedeninin biyolojik saati;

24.00 Gece yarısı. Uykunun ilk evresi başlıyor.

01.00 Beden kendini uykuya programlıyor. Dikkat azaldığından bu saatte çalışanların hata yapma olasılığı, iş ve trafik kazaları artıyor.

02.00 Derin uyku. Melatonin en yüksek düzeyde. Beden soğuğa karşı aşırı duyarlı oluyor. Görme duyusu ve refleksler zayıflıyor. Gece yapılan trafik kazalarının çoğu bu saatte oluyor.

03.00 Melatonin salgılanması azalıyor. Kişide kararsızlık ve melankolik hissetme artıyor. İntihar vakaları bu saatte çok görülüyor.

04.30 Beden sıcaklığının en düşük olduğu saat.

05.00.Stres hormonları artmaya başlıyor ve kaybolan enerji geri geliyor.

06.00 Kortizon salgılanması artıyor, beden uyanmaya başlıyor. Metabolizma hareketlenerek günün işleri için enerji ve proteinleri hazırlamaya başlıyor.

06.45 Kan basıncında ani yükselme.

07.00 Beden tüm gücünü daha toplayamadığından spor yapmak önerilmiyor. Sabah erken saatlerde yapılan yorucu sporlar kalbe gereksiz yere yüklenilmesine yol açıyor. Sindirim sistemi çalışmaya başlıyor. Güne iyi hazırlanmak için güzel bir kahvaltı şart.

07.45 Melatonin salgılanması duruyor.

08.00 Nikotinin sağlığa en çok zarar verdiği saat. Sabah içilen sigara damarları her zamankinden çok daraltıyor

08.30 Bağırsak hareketleri başlıyor.

09.00 Bedenin kuvveti artmaya başlıyor.

10.00 Yüksek alarm durumu. Enerjimiz yüksek, verimlik üst düzeyde, beyin üretken ve dinamik.

11.00 Beden artık forma girdi. Beynimiz nızlı çalışıyor, özellikle hesap işleri zorlanmadan yapılıyor.

12.00 Öğle zamanı. Artık karnımız acıkıyor, dikkatimiz azalıyor, midedeki asit miktarı artıyor.

13.00 Beden formdan düşmeye başlıyor, verimlilik azalıyor. Sindirim başladığı için dolaşımdaki kanın büyük bölümü bağırsakların çevresinde.

13.30 Kan basıncı düşüyor, kendimizi bitkin hissediyoruz.

14.30 Çevre koşullarına en yüksek uyum.

15.00 Enerjimiz geri geliyor. Belleğimiz tam formunda. Sabahkinden az olmakla birlikte ikinci verimliliğe yaklaşıyoruz.

15.30 En hızlı tepki dönemi, reflekslerimiz hızlı.

16.00 Kalp-damar sisteminin verimliliği çok yüksek, kas gücü dorukta.

17.00 Organların etkinliği üst düzeyde. Kuvvetimiz artıyor. Spor için en iyi saat.

18.30 Kan basıncı en yüksek seviyeye ulaşıyor.

19.00 Beden sıcaklığının en yüksek olduğu saat.

21.00 Melatonin salgılanması başlıyor.

22.30 Bağırsak hareketleri yavaşlıyor.

23.00 Dinlenme saati. Bedende stres hormonu salgılaması duruyor. Sakinleşip gevşiyoruz. Kan basıncı ve beden sıcaklığı düşüyor.

Haber Aktüel
Başlık: Fatura yarı yarıya
Gönderen: Tuğra - 10 Aralık 2008, 03:16:23
TÜRKİYE’de herkesin şikayet ettiği yüksek elektrik faturalarının alınacak basit önlemlerle yarı yarıya indirilebileceği belirtildi.

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Gaziantep Şube Başkanı Prof. Dr. Arif Nacaroğlu, buzdolabının kapaklarının pudrayla temizlenmesi, TV, VCD ve DVD’nin kapama düğmelerinden kapatılması, ütünün iş bitiminden 5 dakika önce fişten çekilmesi, 20 wattlık floresan kullanılması halinde faturalarda yüzde 35 ile yüzde 50 arasında düşüş gerçekleşebileceğini belirtti. Prof. Dr. Nacaroğlu, basit önlemlerle elektrik faturalarının yarı yarıya düşmesiyle Türkiye genelinde yıllık 2.5 milyar dolarlık elektrik tasarrufu sağlanabileceğini vurguladı.

Elektriğin dağıtım ve kullanımının kolay ancak pahalı olduğunu, Türkiye’de üretilen enerjinin yüzde 43’ünün konutlarda tüketildiğini bildiren Prof. Dr. Nacaroğlu, çok basit bazı önlemlerle bu enerjinin dörtte birinin tasarruf edilebileceğini ve bunun ülke ekonomisine yılda 1 milyar 100 milyon dolar katkı sağlayacağını, sanayi ve ulaşım sektöründeki tasarruflarla bu miktarın 2.5 milyar dolara ulaşacağını kaydetti.

BUZDOLABINI PUDRALA, FATURAN UCUZLASIN

Günün 24 saati kullanılan buzdolabında da basit önlemler ile tasarruf sağlanabileceğini belirten Prof. Dr. Nacaroğlu, şu önerilerde bulundu:

"Buzdolabının kapı içi manyetik bantları ayda bir kez sabunlu su ile temizlenmeli ve pudralanmalıdır. Yemekler, sıvılar kapaklı olarak dolaba konulmalıdır. Aksi taktirde buzlanma ve nem artar. Bu da dolap kompresörünün daha fazla çalışmasına ve daha fazla elektrik tüketmesine neden olur. Buzluktaki buz kalınlığı 5-6 milimetreyi aşmadan eritilmelidir.

Buzdolabına sıcak yiyecek ve içecek konulmamalıdır. Buzdolabının kapısı açık unutulmamalıdır. Bu basit önlemler ile buzdolabının faturaya yansıyan bölümünde yüzde 50’ye varan düşüş sağlanabilir.

Televizyon, VCD ve DVD’ler de kullanılmadıkları zaman kapatılmaları da önemlidir. Bu cihazlar çalışmadıkları zaman mutlaka cihaz üzerindeki açma-kapama düğmesinden kapatılmalıdır. Uzaktan kumanda ile kapatılan cihazlar elektrik tüketmeye devam eder. Harcanan bu enerji aletin normal kullanım enerjisinin yüzde 5’i kadardır.

Bu basit önlem ayda 3 YTL civarında bir katkı sağlar." Ütünün de elektrik israfında önemli yer tuttuğuna değinen Prof. Dr. Nacaroğlu, “Ütüleme işini bitirmeden 5 dakika önce ütüyü prizden çekin ve işinizi ütünün içinde kalan ısıyla bitirin. Bu basit önlemle bir ampülün bir saat daha fazla aydınlatılması sağlanabilir'' dedi.

Prof. Dr. Nacaroğlu, aydınlatmada floresan kullanılmasıyla tasarruf sağlanabileceğini, 75 wattlık akkorlu flamanlı lambanın yerine 20 watt'lık bir kompakt floresan lamba kullanmanın aydınlatmada yüzde 75 tasarruf sağlayacağını sözlerine ekledi.

k.kulübü
Başlık: El ve ayaklarınız çok mu üşüyor?
Gönderen: Tuğra - 11 Aralık 2008, 11:26:05

Dahiliye uzmanı Kenan Tetik, kış aylarında el ve ayaklarında aşırı üşüme ve zor ısınma şikayetinin kansızlık belirtisi olabileceğini söyledi.

Tetik, kırmızı kan hücreleri içinde bulunan ve oksijen taşımakla görevli hemoglobin molekülünün azalmasının kansızlık olarak nitelendirildiğini belirterek, bu moleküllerin çoğalması için demire ihtiyaç olduğunu kaydetti. Dengeli ve yetersiz beslenmenin kansızlığa yol açabileceğini dile getiren Tetik, "Aşırı üşümesi olanların mutlaka bir hekime giderek kanlarını kontrol ettirmeleri gerekir." dedi.

Vücutta farkında olunmayan iç kanamaların da kansızlığa sebep olabileceğini ifade eden Tetik, rasgele ilaç kullanmak yerine kansızlığın sebebinin araştırılarak doğru tedavi uygulanmasının çok önemli olduğunu dile getirdi.

Tetik, "Kansızlık beslenmeden kaynaklanıyorsa demir destekli bir beslenme önerisi ile sorun aşılabilir. Kansızlığın arkasında karaciğer, böbrek ve kanser gibi ciddi rahatsızlıklar da olabilir. Doğru teşhis ve tedavi için mutlaka uzman bir doktora başvurulmalıdır" diye konuştu.

Haber Aktüel
Başlık: Parmaktaki yüzük, yüzde egzama yapıyor
Gönderen: Tuğra - 13 Aralık 2008, 02:21:01

Dermatoloji Uzmanı Dr. Şerafettin Saraçoğlu, sıcak ve soğuk değişiminin ani olarak yaşandığı kış döneminde cildin yıprandığını söyledi ve ekledi:

Kış aylarının gelmesiyle birlikte cilt sorunları da artıyor. Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi'nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Şerafettin Saraçoğlu, sıcak ve soğuk değişiminin ani olarak yaşandığı kış döneminde cildin yıprandığını söyledi ve ekledi:

Egzama hızlı yayılır!

"Cildin yüzeyinde bulunan ve bir yağ karışımı olan sebumun azalması, önce ellerde kuruluğa neden olur. Yüzük takma geleneği nedeniyle, kadınlarda yüzük altında egzamalar çok sık görülür. Müdahale edilmeyen bu rahatsızlıklar, tüm ele yayılabilir."

Bu durumun yüzük altında kalan sabun, deterjan ve krem ile birlikte gelişebildiğini belirten Dr. Şerafettin Saraçoğlu, şöyle devam etti: "Egzama hızla yayılan bir cilt rahatsızlığıdır. Bu yüzden elinizi yıkarken veya deterjan gibi maddelerle temasta olduğunuzda, yüzüğünüzü çıkardıktan sonra ellerinizi yıkayıp kurulamalısınız. Egzama başladığında ise bir cilt uzmanına gitmelisiniz."

SABAH
Başlık: Zehirlenene Yoğurt Yedirmeyin
Gönderen: Tuğra - 14 Aralık 2008, 21:11:58
Acil vakalarda doğru olduğunu sandığınız bir çok müdahale yöntemi yanlış olabilir.
 
Acil vakalarda yanıkların üzerine macun sürme, sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenenlere yoğurt yedirme ve yılan sokmasında kanı emerek dışarı atma gibi yöntemlerin yanlış olduğu bildirildi.

Halk arasında bilinen tedavi yöntemlerinin yanlışlığına dikkat çeken Bursa özel Bahar Hasztanesi Acil Servis Doktoru Nur Şentürk, halk arasında uygulanan acil müdahale yöntemlerinin hiçbir anlamının olmadığı ve ciddi olumsuzluklara neden olabileceğini söyledi.

Dr. Nur Şentürk, yaralanma ya da tıbbi acil vakalarda hastanın sağlığının, yakınında bulunanların çabuk karar vermesine ve yapılacak uygun ilk yardıma bağlı olduğunu kaydetti. Bu nedenle, acil durumlarda hastaya yapılacak ilk müdahalenin büyük önem taşıdığını ifade eden Şentürk, "Acil müdahale, bilinçli şekilde hatasız olarak yapılmalıdır.

Hastanın hayatta kalması ya da onda kalıcı bir iz bırakmaması için yapılacak ilk müdahale çok önemlidir. Bilimde ulaşılan son noktada, daha önce sıkça uyguladığımız acil müdahale yöntemlerinin hiçbir anlamının olmadığı ve ciddi olumsuzluklara neden olabileceği ortaya çıktı. Örneğin bıçaklama, yüksekten düşme gibi durumlarda önceleri hasta doğrudan ameliyata alınarak, vücudun içinde biriken kan alınıyordu. Ameliyat da hasta için estetik kaygılara neden oluyordu. Ancak bu çok gereksiz bir müdahaledir.

Çünkü vücut, kendi savunma mekanizmasıyla bu kanı zaman içinde dışarı atabiliyor. Aynı şekilde herhangi bir yangında yanıkların oluştuğu yere diş macunu sürülüyordu. Ancak bu da çok yanlış uygulamadır. Çünkü yanan bölgenin enfeksiyon riski yoktur. Sürülen diş macunu, enfeksiyon riskini artıracağı gibi oksijenle temasını keserek yaranın kapanmasını engelleyebilir" dedi.

Acil hastalara yapılan yanlış müdahalelerden birinin de soba gazından zehirlenenlere yoğurt verilmesi olduğunu anlatan Nur Şentürk, verilen yoğurdun kusmaya neden olarak, atıkların akciğere kaçmasına neden olduğunu, bunun yerine hastanın açık havaya çıkarılarak oksijen almasının sağlanması gerektiğini dile getirdi.

Dr. Şentürk, deterjan ve benzeri maddelerin yutulması sonucu yaşanan zehirlenmelerde de hastaya azar azar su verilmesi gerektiğini belirterek, "İlk müdahaleyi yapan kişinin ağzında birtakım enfeksiyona zemin hazırlayan yarası olabilir ya da ağzı temiz olmayabilir. Bu nedenle, zararlı hayvanın zehrinin karıştığı kanı emerken, enfeksiyon kapan yara bölgesinin kapanmasını güçleşebilir. Bu gibi durumlarda, yılanın soktuğu bölge sıkıştırılarak zehrin dışarı akması sağlanabilir. Daha sonra da hastanede zehre karşı kullanılan ilaçlarla gereken müdahale yapılır" diye konuştu.

(CİHAN)
Başlık: Ekrana Bakma Sendromuna Dikkat!
Gönderen: Tuğra - 15 Aralık 2008, 23:20:00
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Evren, bilgisayar başında çalışanlarda gözlerde yorgunluk hissi, yanma, batma, kızarıklık, bulanık görme ve baş ağrısı gibi şikayetler ortaya çıkabildiğini belirterek, ''Bilgisayarda 20 dakika çalıştıktan sonra, gözleri kapatarak ya da uzağa bakarak 20 saniye dinlenmek gözleri korur'' uyarısında bulundu.

Evren, uzun süreli bilgisayar kullanımından kaynaklanan, ''Ekrana Bakma Sendromu'' olarak adlandırılan sorunların, göz sağlığını tehdit ettiğini vurguladı. Evren, ''Kitap okurken gözler aşağıya doğru baktığı için, yakına bakmak ve gözün uyum sağlaması daha kolaydır. Gözleri yormaz. Oysa, bilgisayar ekranı karşısında yazıları, gözlerimiz düz karşıya bakarken okuruz. Bu, gözleri zorlayan bir durumdur.

Ayrıca, bilgisayar ekranına düz baktığımız için göz kapaklarımız daha aralıktır. Bu durum, gözyaşının daha çok buharlaşmasına ve gözün kurumasına neden olur. Ayrıca, bilgisayar başında yoğun çalışırken göz kırpma sayımız yarı yarıya düşer. Bu durum da gözlerde kuruluğa neden olur'' diye konuştu.

Bilgisayar ekranından ışık yansıması ve çözünürlüğün de göz sağlığı üzerinde önemli etkileri olduğuna dikkati çeken Evren, ekrandan yansıyan ışığın gözü yorduğunu bildirdi.Evren, ''Ekrana Bakma Sendromu''nun sağlıklı bireylerde bile problem olduğu düşünüldüğünde; kuru göz sorunu olan, göz yaşı miktarını azaltan ve vücuttan su atmaya yönelik diüretik grubu tansiyon ilacı, alerji için antihistaminik, doğum kontrol hapı ya da kontakt lens kullananlarda bu sorunun daha belirgin ve hızlı ortaya çıkacağı uyarısını dile getirdi.

Çocuklar ve yetişkinlere öneriler..

Çocuklar için öneriler

-Kırma kusurunu araştırmak için mutlaka göz muayenesi olmaları gerekir.
-Bilgisayar kullanım süreleri günde en fazla 3-4 saat ile sınırlandırılmalıdır. Her saat başında en az 10 dakika ara vermeleri, oturdukları yerden kalkarak hareket etmeleri sağlanmalıdır.
-Bilgisayar ekranının yüksekliği boylarına uygun olmalıdır.
-Ortam aşırı aydınlatılmamalıdır.
-Bilgisayar ekranının çözünürlüğü yüksek ve mümkünse yansıma yapmayan cinsten olmalıdır.

Erişkinlere öneriler

-Teşhis edilmemiş bir kırma kusuru açısından göz muayenesinden geçmeleri yararlı olur.
-''20-20'' kuralına uymak yararlıdır. Bilgisayarda 20 dakika çalıştıktan sonra, gözleri kapatarak ya da uzağa bakarak 20 saniye dinlenmek gözleri korur.

-Bilinçli olarak gözleri kırpmak göz yaşı kaybını azaltır.
-Bilgisayar ekranı göz hizasının altında olmalıdır. İdeali, bilgisayar ekranının orta noktasının, göz hizamızın 8-10 santimetre altında olmasıdır.
-Fazla yansımaya neden olacağı için bilgisayar ekranı pencereye dönük olmamalıdır. Daha ideali yansıma yapmayan ekran kullanmaktır.

-Çalışma ortamı fazla aydınlatılmamalıdır. Aşırı aydınlatma yapan masa lambalarından kaçınmak gerekir.
-Ekrandaki yazıların netliği ve rengi önemlidir. Görüntü yenileme frekansı yüksek ekranlar daha kolay okunabilir görüntü sağlar. Ayrıca beyaz zemin üzerine siyah yazı karakterleri, siyah zemin üzerine olanlardan daha az yorucudur.

-Çalışma ortamındaki havanın fazla kurumasını önlemek ve nemlendirmek çalışma konforunu artırır.
-45 yaş üzerinde ve yakın gözlüğü takma ihtiyacı olanlarda yakın gözlüğü dışında, bir de bilgisayar ekranına odaklanan 'Bilgisayar Gözlüğü' kullanılması, ekrana aşırı yaklaşma gerekliliğini azaltır, okuma kolaylığı sağlar.

-Tüm bu önlemlere rağmen gözlerde kızarıklık, batma, yanma şikayetleri oluyorsa, koruyucu içermeyen yapay göz yaşı damlaları kullanılabilir.
-Sorunlar erken dönemde fark edilir ve gerekli basit önlemler alınırsa, kalıcı hale dönüşmesi önlenir.

Ankara (AA)
Başlık: Zencefil Çayı Gribin Düşmanı
Gönderen: Tuğra - 16 Aralık 2008, 20:41:27
Kış aylarının yaygın hastalığı gripten korunmak için zencefil çayı için. Tabii bu çayın başka faydaları da var..
 
Grip salgını vatandaşları yataklara düşürürken, aktarlar vatandaşlara zencefil çayı içmelerini tavsiye ediyor. 7 çeşit şifalı bitkinin yer aldığı zencefil çayının metabolizmayı hastalıklara karşı dirençli hale getirdiği belirtiliyor.

Kış ayları beraberinde hastalıkları da getiriyor. Bu hastalıkların en yaygın olanı ise grip. Her yıl grip aşıları ile korunulmaya çalışılan hastalığa aktarların önerisi ise doğal yolla mücadele. Grip hastalığının yüz yıllardır bitkilerle atlatıldığına dikkat çeken aktarlar, bitkilerden oluşan çayların her zaman bu hastalıkla mücadelede en tesirli yol olduğunun altını çiziyorlar.

Polen ve 7 bitki ile desteklenerek elde edilen zencefil çayı ise adeta grip hastalığının baş düşmanı. İmmün (bağışıklık) sistemine ciddi destek sağladığı belirtilen zencefil çayının içerisinde ise zencefil, zerdeçal, karanfil, kişniş, havlican, tarçın, salep ve polen bulunuyor.

Aktarlar bir fincana konulan bir çay kaşığı zencefil çayının sıcak suyla karıştırılarak günde 3 kez içilmesi halinde 5 gün içerisinde grip hastalığından eser kalmayacağını ve kış boyunca da bir daha gribe yakalanılmayacağını belirtiyor.

Şifalı bitki kitaplarında da tavsiye edilen zencefil çayı ayrıca nezle, astım ve bronşitin etkilerinin azaltılmasında da etkili.

aktifhaber
Başlık: Esnemek Beyni Çalıştırıyor
Gönderen: Tuğra - 18 Aralık 2008, 12:59:45
Esnemek, beyni serinletiyor ve daha randımanlı çalışmasını sağlıyor..
 
Esnemenin birincil amacının beyin sıcaklığını kontrol altına almak olduğunu açıklayan araştırmacılar, ortaya çıkan bulguların uykudan önce ve sonra niçin esnediğimiz, niçin belirli hastalıkların esnemeye yol açtığı, burundan nefes aldığımızda ve alnımız serinleyince esnemenin niçin durduğu gibi esneme hakkındaki çeşitli sırları çözdüğünü belirtiyorlar.

Binghamton Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde araştırmacı Andrew Gallup, "Beyin bilgisayarlar gibidir. Serinlediği zaman daha iyi çalışır. Esnemek de beyni serinletiyor ve dolayısıyla daha randımanlı çalışmasına yol açıyor. Başka bir deyişle esneme bilgisayarlardaki fanın işlevini görüyor." dedi.

Gallup ve meslektaşları Michael Miller ve Profesör Anne Clark, papağanlarda esnemeyi analiz ettiler. Avustralya'da yaşayan bu papağanlar nispeten daha büyük beyine sahipler. Yeni bulgular aynı zamanda yorgun insanların niçin sık sık esnediğini de açıklıyor.

Yorgunluk ve uykusuzluğun esnemeyi harekete geçirerek beyin sıcaklığını artırdığı görüldü. Esnemenin beynin uyku halinden uyanıklık dönemine geçerken bu geçici hallerini kolaylaştırdığı görüldü.

Aktif haber
Başlık: Kola, kemikleri kırıyor
Gönderen: Tuğra - 19 Aralık 2008, 01:41:32
İçerisinde kafein bulunan kolanın sodyum açısından da zengin olduğu, bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyumun kemik kırılmalarına yol açtığı vurgulandı.
 
Sağlıklı bir yaşamın güvenli besinlerle sürdürülebileceğini belirten Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sıklıkla tüketilen kolanın kemik düşmanı olduğunu söyledi.

Güvenli besinin öncelikle besleyici değerini kaybetmemiş olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Neriman İnanç, kolanın özellikle kemik sağlığını olumsuz etkilediğini söyledi:

“İçerisinde kafein bulunan kola, sodyum açısından da zengindir. Bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyum, kemik kırılmalarına neden olur. Bir taraftan süt içirelim kemikleri koruyalım derken kola tüketimine göz yummak doğru değil. ‘Yasaklansın’ demeyi istiyorum ama yasaklar da doğru yere götürmüyor. Mümkün olduğu kadar tüketilmemesi gerekiyor. Sağlıklı beslenmede kolaya yer yok. Hele hele sporcuların kemikleri çok daha önemli. Kemiklerinizin kırılmasına razıysanız kola içebilirsiniz.”

KARBONHİDRAT VE PROTEİN BİRLİKTE TÜKETİLMELİ

Doğru ve dengeli beslenmeyle ilgili açıklamalar yapan Prof. İnanç, önyargıların aksine karbonhidrat ve proteinlerin aynı anda tüketilmesinin zararlı olmadığını, doğal besinlerin içerisinde protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerin birlikte bulunduğunu belirtti. Bunların boşuna bir arada yaratılmadığını ifade ederek, “Bunları böyle almak lazım. karbonhidrat ve proteini bir arada kullanmamak bilimsel olarak doğru değil. Çünkü, sütte de ette de protein var. Yanında yediğimizi ekmekte de karbonhidrat var” dedi.

Besinlerin hem fiziksel hem kimyasal hem de mikrobiyolojik açıdan temiz ve bozulmamış olması gerektiğini belirten Prof. Dr. İnanç, besinlerin virüsleri, bakterileri ve zararlı mikroorganizmaları taşıyabildiğini vurguladı, “Bunlar bazen vücudumuzun bazı bölgelerine yerleşerek felç, menenjit gibi hastalıklara neden olabiliyor. Ülkemizdeki bu hastalıklarla ilgili veri yok ama ABD’de her yıl 76 milyon insan bu bakterilerden hastalanıyor, 5 bin insan ise ölüyor” diye konuştu.

BESİNLERİ DOĞRU SAKLAMAK ÖNEMLİ

Gıdaların cam parçası, metal, kıymık, saç gibi bazı fiziki maddelerle de kirlenebildiğine dikkati çeken İnanç, şunları kaydetti:

“Besinleri sakladığımız kaplar, çözülme sonucu oluşan bazı metaller, tarım ilaçları, iyi durulanmayan bazı kaplardan geçen deterjanlar, ambalajlarda kullanılan renkli plastikler, kimyasal olarak besinlerin kirlenmesine neden oluyor. Belki de en önemlisi besinin bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli maddelerdir.

Örneğin, yeşillenmiş patateste bulunan ‘solanim’ maddesinin toksik, zararlı etkisi var. Besinlerin uygun koşullarda saklanamaması veya hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması sonucu oluşan virüsler, küfler de biyolojik kirlenmeye neden oluyor. Bu kirlenmelerden arınmış besinleri almak zorundayız.”

Prof. İnanç, bir şeker hastasının, kullanacağı besindeki şeker oranını bilmesinin sağlık için gerekli olduğunu belirterek, bunun için de etiketlemenin yaygınlaştırılması gerektiğini bildirdi.

Bir ürünün güvenliği ile kalitesinin farklı şeyler olduğuna dikkati çeken Prof. İnanç, güvenlikten taviz vermenin mümkün olmadığını ancak kalitenin tüketicinin tercihine göre değişebileceğini kaydetti.

NTVMSNBC
Başlık: Göğüs Kanserine Karşı Zeytinyağı
Gönderen: Tuğra - 19 Aralık 2008, 18:15:32
Sızma zeytinyağındaki kimyasalların göğüs kanseri riskini azalttığı tespit edildi.
 
Sızma zeytinyağında anti-kanser kimyasalları tespit eden İspanyalı araştırmacılar, bu kimyasalların göğüs kanseri riskini azalttığını belirtiyorlar.

Isı ve kimyasal kullanmadan sadece zeytinin ezilmesiyle elde edilen sızma zeytinyağı bitki kimyasalları içeriyor. Araştırmacılar, sızma zeytinyağını parçalara ayırdılar ve laboratuarda göğüs kanseri hücrelerine karşı bunları test ettiler. Bitki kimyasalı olan polifenol (bitkisel antioksidan) içeren tüm parçaların göğüs kanseri geni HER2'yi engellediğini buldular.

BMC Kanser dergisinin son sayısında yayınlanan araştırmada, Catalan Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Javier Menendez, zeytinyağı açısından zengin Akdeniz tipi diyetlerin kalp hastalığı ve yaşlanmaya karşı da koruyucu etkisinin olduğunu söyledi. Menendez, "Bulgularımız ilk kez sızma zeytinyağındaki karmaşık fenollerin göğüs kanserine neden olan HER2 genini büyük ölçüde engellediğini gösterdi" dedi.

Araştırmacılar, bu bitkisel antioksidanların yeni anti-göğüs kanseri ilaçları için güvenli ve mükemmel bir platform sağlayacağını söylüyorlar.

aktifhaber
Başlık: Soğuk günlerin en sağlıklı içeceği
Gönderen: Tuğra - 23 Aralık 2008, 01:40:00

Uzmanlar, vücut direncinin azaldığı soğuk günlerde çocukların günde 1 bardak, yetişkinlerin ise 2 bardak ılık süt içmeleri halinde...

(http://www.haberaktuel.com/images/news/37034.jpg)

Sütün organizmanın büyüme ve gelişimi için gerekli olan besin öğelerinin tamamına yakınını içerdiğini belirten uzman Dr. Hüsnü Yeşil, sütün sayılmayacak kadar faydaları olduğunu dile getiriyor. Yeşil, Hacettepe Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre bir bardak sütün 5 -6 yaşındaki bir çocuğun günlük besin ihtiyacının yarısını karşıladığını kaydediyor.

Bir bardak sütte B12 vitamininin yüzde 98'ini, fosforun yüzde 55'ini, kalsiyumun yüzde 52'sini, B2 vitamininin yüzde 44'ünü karşıladığını kaydeden Yeşil, "Bu çok değerli besinden çocuklarımızı mahrum etmemeliyiz. Yaz aylarında çocuklar dondurma gibi besinlerle sütten faydalanıyor.

Ancak kış aylarında dondurma tüketimi azalıyor. Bu bakımdan özellikle bu soğuk kış günlerinde çocuklarımızın iyi ve dengeli beslenmesi beslenmesi ve vücut direncinin artması için mutlaka süt içirmeliyiz. Ilık bir bardak süt çocuğumuzun besin ihtiyacının neredeyse yarısını karşılıyor. Sade sütü sevmeyen çocukların süt içmesini özendirmek için kakao ve çikolota katılabilir." diyor.

BALLI ILIK SÜT ÖKSÜRÜĞÜ KESİYOR

Kışın çocukların kolaylıkla hastalandığını ve öksürüğün yaygın bir şekilde görüldüğünün altını çizen Yeşil, bir bardak süte bir tatlı kaşığı bal katılarak verilmesi halinde öksürüğe çok iyi geldiğini kaydediyor.

Yatmadan önce verilen ılık ballı sütün öksürüğü kestiği gibi çocukların daha iyi uyumalarını sağlayacağını ifade eden Yeşil, "Ayrıca sütün içinde bulunan yağ asitleri çocuğun beyin gelişimi için çok önemlidir. Çocuklukta ve gençlikte güçlü kemikler için de süt vazgeçilemez bir besin kaynağıdır. Süt, kışın yine çocukların ağız kenarlarında görülen yaralara da iyi gelir." bilgisini veriyor.

Ailelere çocuklarına örnek olmaları bakımından süt içmeleri çağrısında bulunan Yeşil, her yaş grubundaki kişiler için sütün büyük faydası olduğunu dile getiriyor. "Anne baba süt içerse çocuk da kolaylıkla süt içer" diyen Yeşil, şöyle devam ediyor:

"Süt yetişkinler için de gereklidir. Obezite ve kronik hastalıklardan korur. Dengeli beslenmeyi sağlar. İlaçların yan tesirini azaltır. Kemiklerin güçlü kalmasını sağlar ve kemik erimesini engeller. Vücut ağırlığını azaltır ve kilo verdirmeyi kolaylaştırır. Yetişkinler en az günde 2 bardak süt tüketmelidir.''

Haber Aktüel
Başlık: Göz damlası kullananlar dikkat
Gönderen: Tuğra - 23 Aralık 2008, 23:54:19
Opr. Dr. Lokman Balyen göz damlası kullanan hastalara uyarılarda bulundu.

Diyarbakır'ın Dr. Yusuf Azizoğlu Devlet Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Lokman Balyen göz damlası kullanan hastalara uyarılarda bulundu. Gözün vücuttaki en hassas organ ve doku olduğunu belirten Balyen, 'Doktor kontrolü olmadan alınan göz ilaçları tehlikelidir. ilaçlar bilinçsiz, yanlış ve kontrolsüz kullanıldığı takdirde geri dönüşümü olmayan sorunlara neden olabilir.

ETKİLİ TEDAVİ İÇİN

Örneğin ilaç alma saatleri, son kullanma tarihi, ilacın günde kaç defa kullanıldığı gibi... Damla gözde alt üst kapağının hafifçe aşağı doğru çekilmesiyle oluşan cebe damlatılır. Göz damlalarının çoğunun kapakları açıldıktan sonra kullanım süresi 1 ay ve 15 gündür. Yanlış kullanımı ciddi görme sorununa neden olabilir. Etkili tedavi için damlanın göz içine tam olarak damlatılması ve damladan sonra bir süre gözün açık tutulması gerekir.' dedi.

haber3
Başlık: Araç Tutması
Gönderen: Tuğra - 25 Aralık 2008, 00:14:58
Çeşitli araç tutmalarından kaynaklanan mide bulantıları, birçok kişinin gününü kötü geçirmesine sebep olan yaygın bir sorundur. Hava ,kara ve deniz ,Uzay yolculuklarında ve hatta sabah uyandıktan sonra yaşanan mide bulantılarını artık i-Trans Araç Tutması Önleme Cihazı ile kontrol altına almak mümkün.

(http://pazar35.net/content_files/prd_images/damla/ITRANS.jpg)


(http://www.medikalstore.com/vitrin/images/I_Trans_foto.jpg)

Bu yeni cihazın her türlü araç tutmalarına ve hamile kadınlarda sık görülen mide bulantılarına karşı etkinliği Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA tarafından onaylanmıştır

ARAÇ TUTMASI

Zencefil: Sindirime yardımcı olur.Mide bulantısını giderir. Enerjinizi artırır.Otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır.

(http://www.bitkisel-tedavi.com/images/zencefil9b.jpg)
Başlık: Eklem ağrısına 'kuşburnu'lu çözüm!
Gönderen: Tuğra - 26 Aralık 2008, 10:13:10

Kireçlenmenin yol açtığı eklem ağrılarından şikayetçi iseniz, çözümü bir de doğada arayın. İşte ekrem ağrısı çekenlerin sızılarını azaltacak yöntem...

(http://www.haberaktuel.com/images/news/6640.jpg)

Danimarkalı bir doktorun yaptığı araştırmaya göre, her gün düzenli olarak kuşburnu kapsülü almak ağrıları azaltıyor

Dünya Osteoartrit Araştırma Birliği Türkiye Temsilcisi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı'nın Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Cihan Aksoy, kuşburnunun eklem ağrıları üzerindeki tedavi edici gücüne yönelik sorularımızı yanıtladı:

* Kuşburnu eklem ağrılarına nasıl iyi geliyor? Özellikle hangi tür eklem ağrılarında yarar sağlıyor?

Danimarkalı doktor Kaj Winter, kuşburnunun eklem ağrıları üzerindeki etkisi hakkında bir araştırma yaptı ve bu araştırmasını geçtiğimiz günlerde Prag'da düzenlenen Dünya Osteoartrit Araştırma Birliği Kongresi'nde bizlerle paylaştı. Kuşburnunun çekirdeğinde ve kabuğunda bulunan bir maddenin iltihabi reaksiyonu durdurduğu yolunda bulgular var. Bu, hâlâ araştırılıyor. İlk yapılan çalışmalarda, kireçlenmelerde kullanılmış. Eklem kıkırdağı yıkımını azaltıp azaltmadığını ise henüz bilmiyoruz.

KAPSÜL KULLANIN

* Bilinen başlıca yararları neler?

Kuşburnu tozu, eklem ağrıları olan hastalarda iyileşmeyi destekliyor. Kireçlenme belirtilerinin iyileşmesine yardımcı oluyor ve kireçlenmenin neden olduğu ağrıları azaltıyor. Günlük yaşam aktivitelerinin yerine getirilmesini sağlıyor. Kireçlenmeli hastalarda, kalça eklemlerinin iyileşmesine yardımcı oluyor.

* Kuşburnunu çay olarak mı, yoksa kapsül şeklinde mi tüketmek gerekiyor?

Kuşburnu çay olarak tüketildiği zaman, eklem romatizmaları üzerinde etkisi kalmıyor. Isıtıldığı an etkinliği ve protein yapısı gidiyor. Kuşburnunun kabuğu ve çekirdeğinden elde edilen madde, ısı sonucunda bozuluyor. Soğuk suda ise özü çıkmıyor. Soğuk algınlığı ve grip gibi durumlarda kuşburnu çayı işe yarayabilir ama eklem ağrılarında iyileştirici etkisi olmaz. Eklem romatizmalarında steril şartlarda hazırlanmış, dondurulmuş kapsülleri öneriyoruz. Bir kapsüle üç kuşburnu sığar ve günde altı kapsül almak yeterlidir. Özellikle üçüncü haftadan sonra ciddi iyileşmeler görülüyor. Bir kür üçdört ay sürüyor, sonra bırakılıyor.

İLAÇ GİBİ YAN ETKİSİ YOK!

* Kuşburnunu alternatif tıbbın önemli silahlarından biri olarak kabul edebilir miyiz?

Ben alternatif tıp kavramına inanmıyorum. Tıbbın alternatifi yoktur. Hekimlere öğretilen modern tıptır. Hekimler hastalarının ruhen ve bedenen iyileşmelerini sağlar. Tıp eğitimi içinde öğrenciler, fitoterapiyi (bitkilerle tedavi) öğrenmez. Oysa bir doktor kuşburnu, avokado ya da soyanın etkilerini bilmelidir. Doktorlar bunu öğrenmiyorlar, sonra da onlara alternatif geliyor. Geçmişte eklem romatizması ile mücadelenin tek yolu ilaçlardı. Ancak bunlar bilinçsizce kullanıldıklarında, mide kanaması gibi birtakım problemlere yol açabiliyor. Hatta bazen ölüm gibi yan etkiler bile görülebiliyor. 2000'li yılların başında eklem romatizmasından ölüm oranı, meme ya da rahim kanseri kaynaklı ölümlerden çok daha fazlaydı. Bu hastalıkla mücadelede kuşburnu gerçekten çok etkili. Üstelik, kuşburnunun bilinen veya gözlenen bir yan etkisi yok. Destek tedavi ile modern yöntemlerden şaşmadan, sentetik ilaçların azaltılabileceğimi gördüm. Kuşburnu, hastaların birden fazla tedaviye girmesinin de önüne geçiyor.

Kayınvalidemle eşimi denek yapıp yararlarını inceliyorum

* Sizin kuşburnunun yararlarına yönelik araştırmalarınız var mı?

Devam eden bir ramotoid artrit çalışması var. Elde edilen öncül veriler, ağır romatizma ilaçlarının bırakılabileceğini gösteriyor. Ancak bu hastalar hiçbir zaman kendi kendilerine ilaçlarını bırakıp, kuşburnu kullanımına dönmemeli. Kuzey Avrupa ülkelerinde yapılan doz çalışmaları da var. Ancak Türkiye'de henüz doz konusunda bir çalışma yapılmadı. Norveç'te yapılan bir çalışma, romatizmayla mücadelede kuşburnunun ilaç gibi kullanılabileceğini gösterdi. Kuşburnu, diğer ilaçların yanında destek olarak da kullanılabilir. Genetik kireçlenmesi olan kişiler de, kuşburnu kullanabilir. Ben bir araştırma yaparken önce annem, kayınvalidem ve eşimde deniyorum. Onların söylediklerini ciddiye alırım, benim en güvendiğim deneklerim onlardır.

Etkisi kamyonlar dolusu mektupla kanıtlandı!

Prof.Dr.Cihan Aksoy, Danimarkalı meslektaşı Kaj Winter'in kuşburnunun eklem ağrıları üzerindeki etkisini genç bir çiftin başına gelenleri inceleyerek ortaya çıkardığını belirtti. İşte kuşburnunun yararlarını gözler önün seren o hikaye: "Bir adam, eşi kuşburnunu seviyor diye bütün arazisine kuşburnu ekmiş. Beklediğinden çok daha fazla ürün alınca da, bunları bozulmasınlar diye değirmenden geçirmiş ve ve dondurup saklamış. Ürünlerin bir kısmını da komşularına dağıtmış.

YEMEKLERE EKLENİYOR

Eşi, toz halindeki kuşburnunun kabuğunu ve çekirdeğini yoğurdun ve yemeklerin üzerine dökerek tüketmeye başlamış. Ardından, başkaları da bu alışkanlığı edinmiş. Sadece üç-dört ay içinde herkes kendini daha sağlıklı hissetmeye başlamış. Kuşburnu tüketenler, o kış hiç bel ya da bacak ağrısı çekmemiş.

ÖNCE İNANMADILAR

Genç adam, bu durumu Dr. Kaj Winter'e anlatmış ama ona kimse inanmamış. Adam, dört yıl daha kuşburnu ekmeye devam etmiş. Dondurup ezdiği bu ürünü, eklem ağrısı çekenlere hediye etmiş. İnsanlardan ağrıları azalırsa, kendisine mektup yazmalarını istemiş. Kamyonlar dolusu mektupla yeniden doktorların kapısını çaldığında, onları inandırmayı başarmış. Doktorlar, dört yıl boyunca günde bir çay kaşığı kuşburnu tüketenlerin, eklem ağrılarının azaldığını anlamış. Ürünün yan etkisinin olmadığı da görülmüş."

Günaydın
Başlık: Bitki çaylarından fazla içmek zararlı
Gönderen: Tuğra - 27 Aralık 2008, 11:09:56

İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çaylarının tıpkı ilaç gibi düşünülmesi, günde 3 fincandan fazla içilmemesi öneriliyor.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/33290.jpg)

Selçuk Üniversitesi Çumra Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Gümüşçü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bugünlerde, iyileşmek ya da hastalanmamak için bitki çayları tüketiminin arttığını belirtti.

Bazı rahatsızlıklara iyi gelen bitkilerin ortak özelliğinin vücut direncini artırması ve bağışıklık sistemini güçlendirmesi olduğunu vurgulayan Gümüşçü, son dönemde en fazla talep gören şifalı bitkilerin melisa, ada çayı ve kekik olduğunu ifade etti.

Ana vatanı Amerika olan ekinezya adlı bitkinin de son dönemde yoğun ilgi gören şifalı bitkiler arasında yer aldığını anlatan Gümüşçü, ''Bu bitkilerin çayları tek başlarına tüketilebileceği gibi, bir kaç bitki karıştırılarak da içilebilir. Karışımlar daha faydalıdır, çünkü her bitkinin içinde farklı özelliklerde maddeler bulunduğu için, bu maddeler karışımlı çaylarla bir defada alınabilir'' dedi.

Gümüşçü, insanların dengeli beslenmesi için nasıl belli oranda protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin almasına ihtiyaç varsa, her şifalı bitkinin de ihtiva ettiği farklı maddelerle ayrı ayrı vücuda yarar sağladığını ifade etti.

Şifalı bitkilerin çay gibi kaynatılmadan, sıcak suyun içine salınıp bir kaç dakika bekletildikten sonra içilmesinin en doğru yol olduğunu dile getiren Gümüşçü, şu bilgileri verdi:

''İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çayları tıpkı ilaç gibi düşünülmelidir. Nasıl ki 'bir an önce iyileşeyim' diye düşünüp, günde belli ölçekte kullanılması gereken ilaçlardan fazla fazla içemiyorsak, bitki çaylarında da aynı prensibe uymamız gerekir. Melisa, ada çayı ve kekik gibi ürünlerden günde en fazla 3 fincan içilmelidir. Bu oran hemen hemen tüm şifalı bitkiler için aynıdır. Gereğinden fazla miktarda alınan bitki çayları, kişinin bazı kan değerlerinde yükselmelere neden olarak rahatlıklara yol açabilir.''

Limon, zencefil ve tarçının da soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıklara iyi gelen bitkiler arasında yer aldığını ifade eden Gümüşçü, ''Vatandaşlarımız bu bitkileri, tanıdıkları ve güvendikleri aktarlardan almalıdırlar. Çünkü işinin ehli olan aktarlar, hem yüksek kalitedeki ürünleri satar hem de bitki karışımlarını olması gerektiği gibi tavsiye ederler'' diye konuştu.

Gümüşçü, belli ölçülerin aşılmadığı ve uygun biçimde kullanıldığı takdirde şifalı bitkilerin vücut direncini artırmada ve hastalıkları önlemde büyük yarar sağladığını sözlerine ekledi.

Haber Aktüel
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 27 Aralık 2008, 14:01:34
BAMYA

Halsizliğe karşı birebirdir. 100 gram bamyadaki günlük magnezyum (hücrelerin enerji toplamasını sağlayan madde) ihtiyacının ücte birini ve günlük demir (akyuvarların oksjen almasını sağlayan madde) ihtiyacımızın tamamını karşılayacak derecede zengin mineral vardır.


MISIR PÜSKÜLÜ

Mısır püskülleri gölgede kurutulur, kaynatılıp içilir. Güvenilir bir idrar sökücüdür. Zararsız ve aynı zamanda etkili şekilde zayıflamaya yarar. Bedendeki fazla yağları azaltma ilacı olarak kullanılır. Mısır püskülü tam olarak kurutulmadan uzun süre saklandığında, idrar söktürücü özelliğini yitirir.
Mısır püskülü çayı; taş yapıcı idrar yolu hastalıklarında, kalp ödeminde ve başka ödemlerde olduğu kadar, böbrek iltihabı ve romatizma hastalığında da başarıyla kullanılabilir.
Ayrıca çocukların ve yaşlıların yatağa işeme hallerinde ve böbrek sancılarında da yardımcı olur.
Çayını hazırlamak: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış mısır püskülü, bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır. 3,5 dakika demlendikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan içilir.


KEKİK


Dezenfekte edici ve balgam söktürücü olarak kullanılır. Bakteri oluşumunu önler. Akciğer ve bronşlar, mide ve bağırsaklar, kekiğin başlıca kullanım alanlarıdır. Öksürük ve üst solunum yolu iltihaplarında çay içimi ve gargara biçiminde kullanılabilir.
İştah açar ve sindirim sistemini uyarır. Sindirim sisteminde görülen ekşimeler ve kramplı ağrılar bir bardak kekik çayı ile geçiştirilebilir. Romatizma ve bağırsak hastalıklarına karşı, çay içiminin yanı sıra, kekik banyoları da çok yararlıdır. Güçsüz, zayıf ve solgun çocuklara da kekik banyosu yaptırılır.


Alıntı
Başlık: Pekmez Osteoporoz Riskini Azaltıyor
Gönderen: Tuğra - 27 Aralık 2008, 23:19:48
Teşekkürler Günbatımı

-----------------------------

Osteoporoz Hasta Derneği Başkanı Prof. Dr. Ülkü Akarırmak, kalsiyum açısından çok zengin olan pekmezin, osteoporoz (kemik erimesi) riskini azaltmakta yararlı bir gıda olduğunu söyledi.
Akarırmak, yaptığı açıklamada, ''kemik erimesi'' ya da ''kemik zayıflaması'' olarak da bilinen osteoporozun, kemik miktarındaki azalma ve kemik kalitesindeki bozulma nedeniyle kemiklerin zayıflaması ve kırılmaya çok yatkın bir hale gelmesiyle oluşan bir hastalık olduğunu belirtti.

Kalsiyum bakımından zengin beslenmenin osteoporozdan korunma açısından çok önemli olduğunu ifade eden Akarırmak, ''Yetersiz D vitamini alımı, proteinin ve sodyumun fazla miktarda alınması, yetersiz çinko, florid alınması, B, C ve K vitamini yetersizliği, aşırı alkol ve kahve tüketimi bu faktörlere örnek verilebilir'' uyarısında bulundu.

Pekmezin ''kalsiyum deposu'' olarak adlandırılabileceğini ifade eden Akarırmak, ''dünyada giderek daha önemli bir halk sağlığı problemine dönüşen osteoporoza bağlı kemik kırılmalarının önüne geçilmesi için pekmez tüketim alışkanlığının yaygınlaştırılmasında fayda var'' diye konuştu.

Akırmak, ''Ebeveynler pekmezle değişik tatlar hazırlayarak çocuklarına pekmezi sevdirebilirler, kendileri de kalsiyum gereksinimlerini pekmezle karşılayabilirler.

Örneğin pekmez yoğurda katılarak keyifle tüketilebilir. 100 gram pekmezde 400 miligram kalsiyum var, bu oldukça yüksek bir miktar. Kalsiyum bakımından zengin olduğu bilinen yağsız sütün bir bardağında 245, 100 gram yoğurtta 350 miligram kalsiyum var'' dedi.

AA
Başlık: E Vitamini
Gönderen: Tuğra - 29 Aralık 2008, 01:49:03
İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbrek üstü bezi kabuğunda depolanır. A vitamini, doymamış yağ asitleri ve C vitamini gibi maddelerin oksidasyonunu önleyerek antioksidan özellik gösterir. Isıya ve pişirmeye karşı dayanıklıdır.

Yararları

En iyi antioksidandır. Serbest radikallerin oluşmasını engelleyerek kanser gibi dejeneratif hastalıkların oluşmasını engeller. Hücre zarı ve taşıyıcı moleküllerin lipid kısmını stabilize ederek hücreyi serbest radikaller, ağır metaller, zehirli bileşikler, ilaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur.

Bağışıklık sisteminin aktivitesi için gereklidir. Timus bezini ve alyuvarları korur. Virütik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir. Göz sağlığı için hayati önem taşır. Retina gelişimi için gereklidir. Serbest radikallerin katarakt yapıcı etkilerini önler.

Yaşlanmaya karşı koruyucudur.Serbest radikallerin dokular, deri ve kan damarlarında oluşturduğu dejenaratif etkiyi önler.Yaşlanmayla ortaya çıkan hafıza kayıplarını da önleyici etkisi vardır.

Hangi besinlerde bulunur?

Başta tahılllar olmak üzere yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. Bitkisel yağlar ve buğday tanesi en iyi kaynağıdır.

Ayçekirdeği, 1/4 fincan, 26,8 mg
Badem, 1/4 fincan, 12,7 mg
Buğday, 1/4 fincan, 12,8 mg
Çiçek yağı, 1 servis kaşığı, 7,9 mg
Yer fıstığı, 1/4 fincan, 4,9 mg
Mısırözü yağı, 1 sevis kaşığı, 4,8 mg
Soya yağı, 1 sevis kaşığı, 3,5 mg
Balık yağı, 1 sevis kaşığı, 3 mg
Istakoz, 6 gr, 2,3 mg
Salmon filet, 6 gr, 0,6 mg


Günlük ihtiyacınız nedir?

0-12 ay: 3-4 mg
1-7 yaş: 6-7 mg
11-18 yaş: 8 mg
18 yaş üstü:10 mg
Hamileler: 2 mg
Emzirenler: 3 mg

Eksikliği nelere yol açar?

E vitamini eksikliği ender görülür. Kansızlığa neden olabilir. E vitamini eksikliğinde kalp hastalıkları ve kanser riski artar. Çocuklarda hemolitik anemi ve göz bozuklukları, yetişkinlerde dengesiz yürüme, konsantrasyon bozukluğu, düşük tiroid hormonu seviyesi, sinir harabiyeti, uyuşukluk, anemi, bağışıklık sisteminde zayıflama görülebilir.

Çocuklardaki eksikliği

Metabolik hızın çok arttığı okul ve ergenlik çağında zararlı maddeleri temizleyici etkisi vardır. Eksikliğinde hemolitik anemi, ödemler (vücutta sıvı toplanmasına bağlı şişlikler) görülebilir.

Turk.Net
Başlık: Bağışıklık Sistemini Kuvvetlendiriyor
Gönderen: Tuğra - 30 Aralık 2008, 00:52:44

Bağışıklık sistemini kuvvetlendiren Kırmızı Reishi artık Türkiye'de seri olarak üretiliyor.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/86928.jpg)
 
Çukurova Üniversitesinde 6 yıl önce deneme üretimine başlanan ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirici etkisi olduğu belirtilen "Ganoderma Lucidum (Reishi)", "Kırmızı Reishi" olarak da bilinen mantar türünün seri üretimine başlandı.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Çolak, Latince adı "Ganoderma Lucidum" olan ve "ölümsüzlük mantarı" olarak tanınan mantar türünün Çin, Tayvan, Japonya ve ABD'de üretildiğini belirterek, mantarın üretim koşullarının dünya genelinde sır gibi saklandığını ifade etti.

Prof. Dr. Çolak, Reishi'yi ÇÜ bünyesinde 6 yıl önce laboratuvar ortamında yetiştirmeye başladıklarını, araştırma sonuçlarının başarılı olması nedeniyle yurt içi ve yurt dışında da ilgi odağı olduklarını söyledi.

Mantarın dünya genelinde 1985'ten bu yana sağlık üzerindeki etkisinin yoğun şekilde araştırılan en önemli bitki olduğunu söyleyen Çolak, mantarla ilgili yapılan uluslararası çalışmaların bulgularıyla ilgili "Sonuçlar, mantarın bağışıklık sistemini kuvvetlendirici etkisinin bulunması nedeniyle sağlıklı bireyler tarafından kullanıldığında pek çok hastalıktan koruyucu etkisinin olduğu yönünde" diye konuştu.

Ömer Çolak, Reishi'nin kanser, bazı kalp rahatsızlıkları, hipertansiyon, yüksek kolestrol, alzaimer, diyabet, hepatit gibi hastalıklarda da bağışıklık sistemini kuvvetlendirici etkisinin bulunduğunu savundu.

Çolak, bu mantarların tohumlarından ürün elde edilmesi için bir firmaya danışmanlık yapmaya başladığını bildirerek, bu firmanın kurutulmuş mantarları "Ganoturk" adıyla bazı şehirlerde satışa sunduğunu aktardı.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığından ürünün tüm resmi izinlerinin alındığını belirten Çolak, mantarı sağlıklı insanların da rahatlıkla kullanabileceğini, mantarın en iyi etkisinin de 2 saat kaynatılıp suyunun içilmesi yoluyla sağlanacağını kaydetti.

Çolak, mantarların mutlaka tıbbi tedavinin yanında doktorların da görüşünün alınarak kullanılması gerektiğinin altını çizdi.


aktif haber
Başlık: Mideyi doldurmak yaşlandırıyor
Gönderen: Tuğra - 31 Aralık 2008, 00:33:35
Ziraat Yüksek Mühendisi Mevlüt Şahin, yemek yeme alışkanlıklarının bilinçli olması gerektiğine işaret ederek, "Her yemek yediğinizde midenin üçte biri boş bırakılmalı, yoksa yaşlanırsınız" dedi.

Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı Samsun Şubesi tarafından sağlıklı beslenme konulu seminer düzenlendi. Vakıf binasında düzenlenen ve Dernek Başkanı Dursun Aksoy'un açılış konuşmasını yaptığı seminerde, sağlıklı beslenme konusunda bayanlara geniş bilgi verildi.

Seminere konuşmacı olarak katılan Ziraat Yüksek Mühendisi Mevlüt Şahin, sağlıklı beslenmenin yeterli ve dengeli beslenme olduğunu, vücudunu oluşturan hücrelerin düzenli ve dengeli çalışması için besin öğelerinden yağlar, karbonhidratlar, proteinler, vitaminler ve minerallerden yeterli miktarda alınması gerektiğini kaydetti.

"Spor yapıldıkça yararlı kolesterol (HDL) artar, zararlı kolesterol (LDL) azalır" diyen Mevlüt Şahin, "Kolesterolü dengelemek için diyetin yanı sıra hafif mutlaka spor da yapılmalıdır. Bu amaçla yürümek kalp sağlığınız için en ideal egzersizdir.

Her gün en azından yarım saat yürümelisiniz. 30 dakikada 3 kilometre kat etmeniz kalp için yararlı ritmi yakalamak için yeterli olacaktır" diye konuştu. Güne kahvaltı ile başlanması gerektiğinin üzerinde duran Şahin, gece boyu gıda alımı olmadığından beynin sabah kalkınca enerjiye ihtiyacı olduğunu söyledi. Her yemek yendiğinde midenin üçte birinin boş bırakılması gerektiğini ifade eden Şahin, "Tam olarak dolu mide sağlığımızın zaman içinde bozulmasına, erken yaşlanmaya neden olur. Midenizi katı gıdalarla doldurmayın.

Katı gıdalarla dolu mide içeriğinin gerekli öz suyu her tarafa dengeli ulaştırması güçleşir ve sindirim zorlaşır" şeklinde konuştu.

Yağların insan vücudu için gerekli olan enerjinin en önemli kaynaklarından biri olduğunu anlatan Şahin, her bir gram yağda 9 kalori bulunduğunu, ancak yağın fazlasının obezite, kalp hastalıkları ve kansere neden alabileceği uyarısında bulundu. Genel olarak hayvansal gıdalarda bulunan doymuş yağlar fazla alındığında kolesterol düzeyini yükselttiğini ifade eden Şahin, şunları söyledi:

"Bu kalp hastalıkları, kanser ve şişmanlık için risk. Doymuş yağlar et, tam yağlı mandıra ürünlerinde peynir, süt ve dondurma, kümes hayvanlarının derisinde, yumurta sarısında bulunur. Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır. O da sıcaklığında sıvı haldedirler ve büyük çoğunluğu bitkisel kaynaklıdır.

Tekli doymamış yağlar zeytin ve kanola yağları, kabuklu yemişler fındık, fıstık, ceviz, kabuklu yemiş yağları, yer fıstığı, bademidir. Trans yağlar, sıvı bitki yağlarının hidrojenizasyonu ile oluşan yağlardır. Trans yağları bazı et ve mandıra ürünlerinde de doğal olarak bulunabilir.

Trans yağlar en tehlikeli yağlardandır." Zihinsel faaliyetlerin gerektirdiği enerji kaynaklarının en önemlilerinden birinin meyveler olduğunu belirten Şahin, beynin oksijen dışındaki tek enerjisinin glikoz olduğunu, glikozun meyvelerde hazır halde bulunduğunu, meyvelerin yemeklerden 30 dakika önce veya 3 saat sonra yenmesinin büyük faydalar sağlayacağını sözlerine ekledi.

İha
Başlık: En mutlu kadın 40-42 beden
Gönderen: rését - 31 Aralık 2008, 04:54:03
İngiltere'de kadınlar arasında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre 40 ile 42 beden arasında vücut ölçüsüne sahip olan kadınlar, çok mutlu. Onları 38-40 beden ölçüsüne sahip olanlar takip ediyor. 0 beden kadınlarsa üçüncü sırada geliyor. En kötü durumda olanlar ise 46 bedenin üzerindekiler.

                                                                                                                                                                sabah
Başlık: Dökülen saça karşı birebir
Gönderen: Tuğra - 01 Ocak 2009, 00:58:52
Bu çayla vücudunuz daha dirençli bir hale gelecek.

(http://www.haber3.com/images/news/134851.jpg)

Atkuyruğu çayının içerdiği flavanoitlerden dolayı, idrar arttırıcı, kan indirici, terletici ve vücuda mineral sağlayıcı etkisi vardır.

Silisilik asit ve benzeri mineral maddeleri idrar arttırıcı etki yanında saç dökülmeleri ve çabuk kırılan tırnaklarda iyileştirici etki göstermektedir.

Dahilen romatizmada ve ödemlerin boşaltılmasında, idrar yolları ve idrar torbasının yıkanmasında kullanılır haricen, zor iyileşen yaralar için kullanılmaktadır.

Haber3

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ay-yüzlüm - 01 Ocak 2009, 01:24:00
ne güzel bilgiler RAHMAN Razı olsun oku oku bitmiyor
ama çok faydalı bilgiler sağolun..
Başlık: Sivilcelere ve kepeğe kil kullanın!
Gönderen: Tuğra - 02 Ocak 2009, 19:21:14
Amin,
---------------------------------

Kil, kadınların güzelleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Özellikle de sağlıklı ve canlı bir cilde sahip olmak isteyen kadınların, imdadına koşuyor.

Yapısı itibariyle su çekme özelliğine sahip olan kilin cildin nemini muhafaza etmesini sağladığını belirten uzmanlar, bu maddenin sivilce oluşumunu da önlediğini belirtiyor.

Uzmanlara göre; özellikle beyaz kil, ciltteki ölü hücreleri yok eden bir özellik taşıyor. Kil, saçlara da sağlık kazandırıyor. Saçların canlı bir görüntüye kavuşmasını sağlayan bu madde, kepek oluşumunu da önlüyor.

Haber Aktüel
Başlık: C vitamini için değişilmez
Gönderen: Tuğra - 05 Ocak 2009, 00:01:21
C vitamini için günde bir tutam maydanoz...

(http://www.haber3.com/images/news/19052.jpg)

Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamının günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşıladığı bildirildi.

Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, Akdeniz ülkesi bitkisi olan maydanozun bir provitamin A kaynağı olduğunu söyledi. Maydanozun bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sistemi, adrenal ve tiroid bezlerinin fonksiyonları üzerinde etkili olduğunu belirten Dönmez, şu bilgileri verdi:

''Maydanozun yapraklarında uçucu yağlar, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamı günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar'' dedi.

Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarının kandaki alyuvar sayısını arttırarak böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım ettiğini bildiren Dönmez, ''Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirilmesinde etkilidir.

İnce bağırsaktaki peristaltik hareketleri arttırır. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar, kanı temizler. Kansızlık, mesane iltihaplanması, kum, romatizma, böbrek taşı, tansiyon ve damar sertliğine karşı etkilidir'' diye konuştu.

Maydanozun yapraklarının idrar söktürücü olarak da kullanıldığını belirten Dönmez, şöyle devam etti:

''Ayrıca, iltihaplı yaraların iyileşmesine yardım eder.Kökleri de aynı özelliklere sahiptir. Maydanoz C, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamininin öncüsü karotenoidlerden çok zengindir.

Bu nedenle karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamalara, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye edilir. Maydanoz, demir, potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir.''

Dönmez, maydanozun taze ve iyi yıkanarak tüketilmesine dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Haber3
Başlık: Sentetik ayakkabıda kanser tehlikesi
Gönderen: Tuğra - 07 Ocak 2009, 13:02:17

Sentetik ayakkabıların, ortopedik uyumsuzluk göstermesinin yanı sıra kimyasal zararlarının olduğu belirtilerek bu tip ayakkabı giyenlerin kaser riski taşıdığı ifade edildi.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/1309.jpg)

İzmir Ayakkabıcılar Odası'nın Ege Üniversitesi'nde (EÜ) yaptırdığı analiz, deri görünümlü sentetik ayakkabıların akciğer, karaciğer ve böbrekte tümöre yol açtığını ortaya çıkardı.

Sentetik ayakkabıların, kimyasal zararlarının yanı sıra ortopedik uyumsuzluk gösterdiği belirtildi. Ayakkabıcılar Odası, deri görünümlü sentetik ayakkabıları EÜ Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği Bölümü'nde giyim hijyeni ve konforu açısından analiz ettirdi.

Bu tür ayakkabıların tüm parçalarının sentetik materyallerden üretildiği ve bazılarında ise PVC kullanıldığı tespit edildi. Ayakkabıların analizini yapan Deri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özcan Sarı'nın hazırladığı raporda şu ifadeler yer aldı: "Bu kimyasalların çoğunun nihai sonucu akciğer, karaciğer ve böbrek gibi hayati organlarda tümör oluşumu ve kanserdir."

İzmir Ayakkabıcılar Odası Başkanı Tahsin Güzel, ayak sağlığının önemine dikkat çekerek, Türkiye'de insanların yüzde 80'inin 10 yıl sonra mantar sorunuyla karşılaşacağını iddia etti. Tahlile giden ayakkabıların tamamının ithal ve imitasyon olduğunu kaydeden Güzel, hammaddesi belli olmayan ayakkabıların ayak yoluyla vücudu çürüttüğünü savundu.

Hava almayan, ayağı terleten bu ayakkabıların Türkiye'de 'deri' diye satıldığını söyleyen Güzel, şöyle konuştu: "Şehir merkezlerinde, hiper ve gross-marketlerde satılıyor. Vatandaş aldatılıyor. Vatandaşın sağlığıyla oynanıyor. 'Deri ayakkabı 30-40 lira' diye yazıyorlar ama tamamı imitasyon."

Deri ayakkabı 40 TL'den aşağı üretilemez

İzmir Ayakkabıcılar Odası Başkanı Tahsin Güzel, şu bilgileri verdi: "Deri çocuk ayakkabısı 25 liradan aşağı mal edilemez ve bu ayakkabı 40-50'den aşağı da alınamaz. Bayan ve erkek deri ayakkabı 40-45 liradan aşağıya yapılamaz. Vatandaş yılda 10 çift sağlıksız ayakkabı giyeceğine 2 çift sağlıklı ayakkabı giysin."

(Zaman)
Başlık: Ani soğuklarda yüz felcine dikkat!
Gönderen: Tuğra - 10 Ocak 2009, 10:21:40

Soğuk havaların iyice kendini hisettirdiği bugünlerde uzmanlar uyarıyor: “Önlem alınmadan dışarı çıkılması yüz felci riskini beraberinde getiriyor.''

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal Balcı, kışın yüz felci vakalarının attığını belirterek, yüz felcinin yüz kaslarını (dudak, yanak, kaş, göz çevresi kasları) etkileyen ve çok hızlı gelişen bir felç durumu olduğunu söyledi. ayrıca “Yüz felcine maruz kalmamak için özellikle rüzgarlı ve soğuk havalarda dışarı çıkarken boyun ve yüz atkıyla sarılmalı” uyarısında bulundu.

Aşırı soğuk ve rüzgarlı havaların yüz felcini tetiklediğini, bu durumda yüzün yarısının kısmen hareketsiz kaldığını ifade eden Balcı, “Hasta alnını kırıştıramaz, gözünü kapatamaz, dişlerini gösteremez, dudaklarını büzemez, ıslık çalamaz. Ağız köşesi kıvrımı düzleşir. Dilin ön kısmında tat duyusu bozulur. Yüz felci tanısı konulduktan sonra seyrin nasıl olacağı da erkenden belirlenmeli” diye konuştu.

İLAÇLA TEDAVİ EDİLEBİLİR

Yüz felci hastalarının çoğunun ilaç tedavisi (kortikosteroidler ve B vitamini) veya fizik tedavi yardımıyla hızla düzeldiğini, küçük bir kısmında cerrahi tedavi gerekecek kadar ağır seyir izlenebildiğini kaydeden Doç. Dr. Balcı, şunları söyledi:

“Hastaya, yüzün mimik kaslarını hareket ettirmesi için sakız çiğnemesi önerilir, yüz kasları üzerine masaj yapması tavsiye edilir. Yüz felcine maruz kalmamak için özellikle rüzgarlı ve soğuk havalarda dışarı çıkarken boyun ve yüz atkıyla sarılmalı. Duş ve baş yıkama sonrası kurumadan dışarı çıkılmamalı. Vantilatör karşısında uzun süre zaman geçirilmemeli. Özellikle bu önlemler sonbahar ve kış mevsiminde sıklığı artan yüz felci gelişiminden kısmen de olsa korunmayı sağlayabilir.”

AA
Başlık: Şeker, boğaz ağrısına iyi geliyor
Gönderen: Tuğra - 11 Ocak 2009, 13:16:43

Bilim adamları sert şekerlerin boğaz ağrısına iyi gelebileceğini belirtiyor.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/24840.jpg)

Fransız Prescrire tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sert şekerlerin boğaz ağrısına iyi gelebileceği bildirildi.

Larenjit, farenjit, anjin gibi sık sık rastlanan boğazla ilgili hastalıkların birkaç gün içinde kendi kendine geçtiğini ve ilaçlarla tedavi edilmesine gerek olmadığını belirten araştırmacılar, vakaların yüzde 90'ının virüse bağlı boğaz iltihabı olduğunu, bunun da antibiyotikler, kortizonlu veya iltihap önleyici ilaçları kullanmayı gerektirmediğine dikkati çekti.

Araştırmacılar, 1150 kişi üzerinde yapılan dört araştırmanın sonuçlarına göre, pastil, şurup ya da antimikrop, antiseptik içeren ilaçların, şeker, bal ya da sıcak içeceklerle kıyaslandığında elle tutulur yararı bulunmadığını vurguladı.

Araştırmaya katılanlardan rastgele seçilen bir grup, iki ila üç gün boyunca ambroksol içeren pastilden günde en fazla altı tane olmak üzere aldı, diğer grubaysa placebo verildi. Araştırmaların sonunda, placebo pastillerin etkisi iki yetişkin hastadan birinde “iyi” ya da “çok iyi” olarak değerlendirildi. Bununla beraber 12 yaşın üzerindeki gençlerde ambroksol içeren pastil ve placebo pastilin etkisi arasında fark görülmedi.

Araştırmacılar, boğaz ağrısının sadece birkaç gün sürdüğünü, sıcak içeceklerin virüslerin çoğalmasını sınırlandırdığını, şekerlerin ise tükürük bezlerini harekete geçirdiğini belirterek, “Boğazınızın iki tarafı ağrıyorsa sert şekerlerden emin” önerisinde bulundu.

Haber Aktüel
Başlık: İlaçların alerjik etkilerine dikkat
Gönderen: Tuğra - 12 Ocak 2009, 08:35:55
Kayseri 12. Bölge Eczacılar Odası Başkanı eczacı Bülent Ünsal, doktor teşhisi ve reçetesi olmadan, eczacıya danışılmadan alınan ilaçların vücutta alerjik etki yapabileceğini, bazı alerjilerin ölüme bile neden olabileceğini vurguladı.

İlaçların vücutta yaptığı alerjik etkinin vücudun bağışıklık sistemiyle ilgili olduğunu ifade eden Ünsal, özellikle “penisilin” alerjisinin yaygın görüldüğünü kaydetti. Ünsal, penisilin iğnesinin alerjiye neden olduğunu, bu durumda hastanın boğazının şiştiğini, kapandığını ve nefes alamayıp öldüğünü söyledi.

İlaç alındığında vücutta kızarıklık, şişme, el ve ayaklarda karıncalanma, mide bulantısı ve kusma gibi belirtiler görüldüğünde hemen hekime başvurulması gerektiğini belirten Ünsal, şöyle konuştu:
“Bu etkilerin ileri aşaması ise anjionörotik ödemdir ki bu durumda boğaz tıkanır ve nefes alamaz, ölüm meydana gelir. Penisilin iğnesi vurulması sonucunda 5 dakika gibi kısa bir sürede pek çok ölüm meydana gelmiştir. Daha önce eczanelerde yapılan bu enjeksiyonlardan sonra ölüm olayları da olmuştur. Böyle bir alerjik reaksiyon gösteren hastaya sağlık ocaklarında bile müdahale edilemez, tam teşekküllü hastanelerde müdahale edilmesi gerekir.”

Penisilinin gelişmiş türevleri olduğunu kaydeden Ünsal, etken maddesi “parasetamol” olan ve ağrı tedavisinde çok sık kullanılan ilaçların da insanlarda alerjik etki yapabileceğini söyledi.

Grip ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan pek çok ilacın alerjiye neden olduğunu belirten Ünsal, şunları söyledi:

“Bu tip ilaçlar kalp hastalarında kalp krizine sebep olur. İlaç neticede bir zehir. Vücutta bu zehirlere karşı reaksiyon oluşuyor. Alerji vücudun ilaca karşı gösterdiği dirençtir. İlaç prospektüslerinde ilacın yan etkileri yazıyor ancak bu etkiler her hastada çıkacak diye bir şey yok. Bağışıklık sistemi zayıf olan insanlarda bu etkiler görülür. Ayrıca bağışıklık sistemi dönem dönem değişiklik gösterir. Bağışıklık sisteminin güçlü olduğu dönemde aldığınız bir ilaç nedeniyle alerji olmazsınız veya yan etki göremezsiniz ancak bağışıklık sisteminiz zayıfladığı zaman aynı ilacı alırsanız alerjik reaksiyon veya yan etki görülebilir.”

Bülent Ünsal, ilaçların etkileşiminin çok önemli olduğunu belirterek, alkol, çay, yoğurt veya başka yiyecek ve içeceklerle alınması durumunda da istenmeyen etkiler ortaya çıkabileceğini bildirdi.

İlaçların mutlaka tavsiye edilen dozda ve yöntemle alınması gerektiğini söyleyen Ünsal, “Hekimler çoğu zaman ilaçları bilinçli vermiyor. Bazen iki ilaç birbiriyle sinerji yapar ve tedavi daha etkili olur. Bazen de iki ilaç birbirine ters etki yapar, etkilerini azaltır veya alerjiye neden olur” diye konuştu.

İlaçların eczacıya danışılarak, kontrollü alınması gerektiğini ifade eden Ünsal, “Evde kalmış veya başkalarının tavsiye ettiği bir ilacın alınmaması gerekir. İlaçlar çok bilinçli kullanılmalı. Eczacılar da kendilerini geliştirmeli, gelişmeleri takip etmeli” dedi.

ntvmsnbc.com
Başlık: Zehirlenmeye karşı alınacak önlemler listesi
Gönderen: Fatihan - 12 Ocak 2009, 14:06:41
TMMOB Makine Mühendisleri Odası (MMO) Adana Şubesi, kış aylarında kombi, şofben ve sobadan sızan karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı vatandaşların dikkat etmesi gereken konulara ilişkin önlemler listesi hazırladı.
MMO Adana Şube Başkanı Hüseyin Atıcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bilgisizlik ve ihmal nedeniyle Türkiye genelinde her yıl çok sayıda kişinin ısıtma cihazlarından sızan karbonmonoksit zehirlenmelerine maruz kaldığını ve ölümle sonuçlanan üzücü olayların yaşandığını söyledi.

Vatandaşların daha çok kış aylarında ısınmak ve banyo için kullandıkları cihazların montajı, bakımı ve temizliği konusunda hassas davranması gerektiğini belirten Atıcı, böylece istenmeyen olayların önlenebileceğini ifade etti.

Atıcı, yeni yılın ilk gününde Ankara'da 7 öğrencinin kombiden sızan atık gazdan zehirlenerek ölmesinin tüm Türkiye genelinde büyük üzüntüye neden olduğunu belirterek, ''Her yıl Türkiye genelinde özellikle kış aylarında kombi, şofben ve kömür kullanılan sobalardan kaynaklanan çok sayıda ölümlü olaylar meydana geliyor'' dedi.

Bilinçsiz kullanım, hatalı montaj, bakım onarım ve baca temizliğinin önemine dikkati çeken Atıcı, MMO Adana Şubesi olarak vatandaşları uyarıcı nitelikte broşür hazırladıklarını bildirdi.

Atıcı, kombi alırken tüm firmalardan ayrıntılı bilgi edinilmesi gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:

''Alınacak cihazların TSE ISO standartlarına sahip olup olmadığı, CE işareti bulunmasına dikkat edilmeli, satış sonrası hizmetler incelenmeli. Cihazların garanti şartları mutlaka sorulmalı, yanma ve kayıt tasarruf sistemleri kıyaslanmalı, cihazlar çalışır vaziyette mutlaka görülmeli. Montaj öncesi firma yetkili bayilerine ücretsiz keşifle inceletilmeli, cihazın tipi belirlenmeli ve mutlaka yetkili firmaya montaj yaptırılmalı. Kullanma aşamasında da mutlaka gaz kaçağı uyarısı yapan cihazlar takılmalı, bakım ve onarımı konusu aksatılmamalı, cihaz ve baca arasındaki bağlantı da sık sık kontrol edilmeli.''

-ÇÜRÜK SARIMSAK KOKUSU-

Atıcı, doğalgazın kokusuz bir gaz olduğunu, herhangi bir kaçacağı fark edebilmek için gazın içerisine çürük sarımsak kokusu veren bir madde katıldığını söyledi.

Atıcı kokunun fark edilmesi halinde hemen bütün cihazların pilot alevlerinin söndürülmesi ve vanaları kapatılması gerektiğini belirterek, ''Pencereler açılmalı. Sayaç girişindeki kapatma veya ana vana kapatılmalı, gaz kokusu duyulan odalarda elektrik düğmeleri kullanılmamalı, sigara içmek veya başka amaçla kibrit veya çakmak yakılmamalı, elektik zili düğmesine dokunulmamalı. Kendi evinden başka evde gaz kokusu olup olmadığı da mutlaka kontrol edilmeli ve ilgili yerlere ihbarda bulunulmalı'' dedi.

-ŞOFBEN KULLANIMI-

Atıcı, konutlarda kullanılan şofbenin de mutlaka bacaya bağlanması gerektiğini söyledi.

Baca bağlantısı yapılmayan cihazların kesinlikle kullanılmaması uyarısında bulunan Atıcı, ''Şofben zehirlenmeleri genellikle gaz kaçaklarından değil, yeterli havalandırma yapılmayan yerlerde, oksijen oranının düşmesi sonucunda veya karbonmonoksit oranının yükselmesiyle gerçekleşir. Bunun için kullanılan ortamlara sürekli temiz hava girmesi sağlanmalı'' dedi.

Şofbenin mümkün olduğu ölçüde banyo dışına kurulması, yetkili servislere montajının yapılması gerektiğini anlatan Atıcı, şöyle konuştu:

''Baca standartlara uygun olmalı, mümkünse tek kolonlu bacaya birden fazla giriş yapılmamalı, bağlantısı da dik eğimli olmalı. Baca ve duvar arasında tam bir sızdırmazlık imkanı olması, cihazların atık gazlarını bacaya iten borular, cihazın davlumbaz üzerinden en az 40 santimetre dik olarak yükselmeli. Aynı zamanda atık gaz çıkış borusu da baca kesintisini daraltmayacak şekilde olmalı. Aynı zamanda atık gaz çıkış boruları merdiven sahanlığı, bina girişleri, havalandırma boşlukları, çatı arası, yatak odası, banyo ve tuvaletlerden getirilmemeli, şofbenin montaj yapılacağı yer de mekan olarak yeterli büyüklükte olmalı. Gaz kaçağı hissedildiğinde yine vana ve tüp dedantörü mutlaka en kısa sürede kapatılmalı, servis yetkilisine haber verilmeli.''

-KÖMÜRLÜ SOBALAR-

Atıcı, kömür sobasının da üstten tutuşturulmasının son derece sakıncalı olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

''Tutuşması güç olan yakıtlar kesinlikle sönmekte olan sobaya konulmamalı. Yakıt iyi olsa bile yavaş yavaş ilave edilmeli. Yatmadan önce de kesinlikle sobaya kömür atılmamalı, soba yanıyorsa odada yatılmamalı. Lodoslu havalarda kesinlikle soba yakılmamalı. Sobaların ve bacaların bakımı ve temizliği de ihmal edilmemeli.''


AA

Başlık: Sağlıklı bir uyku için altın kurallar
Gönderen: Tuğra - 13 Ocak 2009, 01:17:41
Teşekkürler,Fatihan ve Kahraman,daha çok onlıne görmek isteriz Kahraman  :)

-------------------------------------------

Beynin vücudun dinlenme ve tamir işiyle meşgul olduğu vakit olan uyku saatleri hayati önem taşıyor. Peki sağlıklı bir uyku için neler yapılmalı? Sabah uykusu neden vücuda zararlı?

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastaneleri Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ünal Şahin, gece 5 saat ve daha az uyuyanların damarlarında kireçlenme riskinin arttığını, bunun da beraberinde kalp hastalıkları riskini getirdiğini söyledi.

Doç. Dr. Ünal Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uykunun vücudun kendi kendini tamir ve tedavi ettiği son derece önemli bir süreç olduğunu belirtti. Uykunun beynin dinlenme vakti sanıldığını, bunun da yanlış bir düşünce olduğunu ifade eden Şahin, ''Tersine uyku, beynin vücudun dinlenme ve tamir işiyle meşgul olduğu vakittir'' dedi.

Beynin elektriksel yapısı üzerinde yapılan araştırmaların, zihnin uyku sırasında, en az uyanık olduğu dönemdeki kadar çalıştığını gösterdiğine işaret eden Şahin, beynin gece ve gündüz görevlerinin farklı olduğunu dile getirdi.

Doç. Dr. Şahin, 35-47 yaş arasındaki 500 kişinin uyku süresi ve damar sağlığı üzerinde yapılan bir araştırmaya dikkati çekerek, geceleri 5 saatten az uyuyan deneklerin yüzde 27'sinde damar kireçlenmesi tespit edildiğini ifade etti.

Damar kireçlenmesinin beraberinde kalp hastalığı riski getirdiğine işaret eden Şahin, ''Yetişkin bir kişinin günde en az 7 saat uyuması gerekir. Uyku süresini 7 saatten 5 saat ve daha aza indirenlerin kalp ve damar sorunları nedeniyle hayatlarını kaybetme riski, 7 saat uyuyanlara göre iki kat artıyor'' diye konuştu.

-İKİNCİ UYKUNUN ZARARI-

Ünal Şahin, sabah uyandıktan sonra yeniden uykuya dalmanın ise vücutta gece boyu yapılan tamiratı tahrip edeceğini kaydetti.

Güneşin ilk ışıklarını alan vücutta melatonin hormonu salgılandığını anlatan Şahin, bu hormonun vücudun biyolojik saatini koruduğunu ve ritmini ayarladığını dile getirdi.

Şahin, ''Biyolojik saatimiz kendi kurallarına göre çalışır. Sabah uyandıktan sonra tekrar uyuma isteği, alışkanlıktan ve tembellikten kaynaklanır. Bu alışkanlığı yenen kişi en fazla 10 gün içinde kendini çok daha dinç hissedecektir'' dedi.

-ÖĞLE UYKUSU ÖNERİSİ-

Ünal Şahin, öğlen 11.00 ile 13.30 saatleri arasında uyumanın kişilerin performansını artıracağını vurguladı.

Özellikle siyasetçiler gibi aşırı yoğun ve stresli iş temposu içinde çalışanlara öğlen uykusunun çok yararlı olacağını ifade eden Şahin, eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın öğle saatlerinde düzenli olarak uyuduğunu kaydetti.

Uzak Doğu'daki bazı şirketlerde de işçiler için öğle uykusu arası verildiğini belirten Şahin, bu şekilde iş veriminin artırıldığını bildirdi.

-SAĞLIKLI BİR UYKU İÇİN-

Ünal Şahin, sağlıklı bir uyku için, ''Sadece kendinizi uykulu hissettiğinizde yatağa gidin'' önerisinde bulundu.

Yatmadan önce ılık bir duş almanın rahatlatıcı etkisine dikkati çeken Şahin, uyku için ışık, ısı ve ses bakımından uygun ortamın hazırlanması gerektiğini vurguladı.

Şahin, uykudan hemen önce yemek ve çerez yenmemesi, ilaç alınmamasını önererek, şöyle konuştu:

''Uyku öncesi kahve, çay kullanmayın. Gün ortası veya öğleden sonra düzenli olarak egzersiz yapın. Fakat yoğun egzersiz yapmaktan kaçının. Zihinsel veya fiziksel rahatlama yöntemlerini kullanın. Yatmadan önce ağır yemek ve sıvı tüketiminden kaçının. Yatağı sadece uyku için kullanın. Televizyon izlemek gibi aktiviteleri yatakta yapmayın. Kendinize düzenli bir uyanma şeması oluşturun.''

Haber Aktüel
Başlık: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Kahraman - 13 Ocak 2009, 10:35:57

 a30)) t3))  Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmuyor. Sizi gizliyor. Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamamalarını sağlıyor...

Taze kakao içinde bulunan sıvı, kan plazması yerine kullanılabiliyor!

Hiçbir kâğıt parçası 7 defadan fazla ikiye katlanamaz!

Maymunlar her yıl uçak kazalarından daha fazla insanin ölmesine
neden oluyor! (bunu anlamadım ya neyse)

Uyurken, TV izlerken olduğundan daha fazla kalori harcarsınız!

Dişçiler diş fırçalarının tuvaletten en az iki metre uzakta tutulmasını tavsiye ediyorlar, sıçrama nedeniyle havaya karışan partiküllerden fırçanızın korunması için!

Meşe ağaçları elli yaşından önce palamut vermez.

Üzerinde barkodu bulunan ilk ürün Wrigley's marka sakızdı.

Boeing 747'nin kanatları uçakla uçmayı ilk başaran Wright
Kardeşlerin uçtuğu mesafeden daha uzundur.

Amerikan Havayolları 1987 yılında first-class da sunulan salatalardan bir
adet zeytin eksiltmek suretiyle 40.000 USD kâr etmiştir.

Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir!

Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar!

Evinizdeki toz parçacıklarının büyük çoğunluğu ölmüş deri dokusudur.

Marlboro şirketinin ilk sahibi akciğer kanserinden öldü!

Barbie'nin tam adi Barbara Millicent Roberts'dir.

Michael Jordan bir yılda Malezya'daki Nike fabrikasında çalışan tüm
isçilerin toplam gelirinden daha fazla gelir kazanmaktadır.

Marilyn Monroe’nin altı adet ayak parmağı vardı!

Walt Disney'in kendisi fareden korkardı!

İnci sirkeye konulursa erir!

İnekler merdiven çıkabilir, ama inemezler!

Ördeklerin vak vak sesi yankı yapmaz, nedenini de kimse bilmez!





Başlık: Sık banyo cildi kurutuyor mu?
Gönderen: Tuğra - 13 Ocak 2009, 21:20:22
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Rana Anadolu, banyo yapmanın ciltteki nem miktarının azalmasında önemli bir etken olduğunu belirtti.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Anadolu, banyo yapmanın ciltteki nem miktarının azalmasında önemli bir etken olduğunu belirterek, ''Sık banyo yapmak, sıvı sabun ve duş jelleri gibi kuvvetli deterjan özelliğine sahip temizleyiciler kullanmak, sıcak suyla yıkanmak, ciltteki kuruluğu daha da artırıyor'' dedi.

Deri kuruluğunun, özellikle kara ikliminin hüküm sürdüğü bölgelerde yaşayanlarda görüldüğünü ve kış aylarında kalorifer, soba gibi ısıtıcı sistemlerin devreye girmesiyle birlikte ortamdaki nem miktarının önemli ölçüde azaldığını söyledi.

Kuru havanın, deride yeterli olmayan nem miktarının daha da azalmasına neden olduğunu, dile getiren Anadolu, ''Deri kuruluğu, ciltte gerginlik, kaşıntı ve hafif pullanmaya yol açıyor'' diye konuştu.

Anadolu, deri kuruluğunun özellikle yüz olmak üzere kol ve bacaklarda yoğun olarak görüldüğünü bildirerek,bu sorunun günlük alışkanlıkların değiştirilmesi halinde önlenebilineceğini kaydetti.

-''SENTETİK TEMİZLEYİCİLER KULLANILMALI''-

Banyo yapmanın ciltteki nem miktarının azalmasında önemli bir etken olduğuna dikkati çeken Anadolu, ''Sık banyo yapmak, sıvı sabun ve duş jelleri gibi kuvvetli deterjan özelliğine sahip temizleyiciler kullanmak, sıcak suyla yıkanmak, ciltteki kuruluğu daha da artırıyor'' dedi.

Anadolu, vücut temizliği için kullanılacak ürünlerin, cilt yapısına zarar vermeyen özellikte olmasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade ederek, ''Sentetik temizleyici anlamında olan 'Simbet' ürünleri kullanılmalı. Bu ürünler, ph ve asit açısından deriye zarar vermeyecek şekildedir. Temizleyicinin üstünde 'simbet' olup olmadığı yazar. Simbetler çok güçlü deterjan özelliğine sahip değiller. Bu yüzden, bunların kullanılmasını öneriyoruz'' şeklinde konuştu.

AÜ Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Anadolu, insan derisinin son derece hassas olduğunu ve salgı bezlerinin ürettiği yağ ile terden oluşan bir örtü sisteminden oluştuğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

''Bu örtünün çamaşır veya bulaşık yıkarcasına güçlü bir deterjanla tamamen sökülüp atılması deriyi hırpalıyor. Normal sabunların ph'ları cilt yapısına uygun değil. Bunlar, hem derinin florasını bozuyorlar ve hem de bazı bakteri ve mantarların çoğalması için uygun ortam hazırlıyorlar. Normal sıvı sabunla yıkanan saç derisinde bazı çökeltiler kalıyor. Bu da hem derinin pullanmasına ve saçın matlaşmasına yol açabiliyor.

Ürünlerin çok köpürmesi temizleyicinin ne kadar kaliteli değil kuvvetli olduğunun bir göstergesidir. Bu ürünler de deri yüzeyindeki bütün lipitleri, koruyucu tabakayı hatta derinin kendine özgü hücresel konfolentlerini eritmektedir.''

Deri kuruluğunun ilerlemesi halinde kaşıntının şiddetinin artacağını, ciltte şişme, tahriş ve çatlama gibi olumsuzlukların görülebileceğini dile getiren Anadolu, ''Tedavi edilmediğinde ciltte kırışıklara yol açar, derinin geçirgenliği artar. Dış ortamdaki tahriş edici ve alerjik olma özelliğindeki maddeler deriye daha kolay girerler'' uyarısında bulundu.

-''BANYO ZAMANLARI KISA TUTULMALI''-

Anadolu, deri kuruluğunu önlemek için banyo yapılacak suyun ılık olmasına ve vücudun defalarca sabunlanmamasına özen gösterilmesi gerektiğini belirterek, şu önerilerde bulundu:

''-Suyun sıcaklığı vücut sıcaklığına yakın olmalı. Çünkü, tek başına sıcak su bile deriyi kurutan bir faktördür. Derinin ıslanıp kuruması dahi su kaybına neden olmaktadır.

-Yıkanma süreleri, özellikle kış aylarında kısa tutulmalı.

-Temizlik sırasında gerek el yıkama, gerek vücut, banyo ve saç temizliğinde sentetik ürünler kullanılmalı.

-Banyo sonrasında nemlendiriciler kullanılmalı. Nemlendiriciler, derinin özelliğine göre seçilmelidir. Bunun için pahalı ürünlere de gerek yok. Her yerde rahatlıkla bulunabilen ve çok ucuz olan 'vazalin'' kullanılabilir.

-Radyatörlerin kenarlarına su rezervuarları takılabilir, sobanın-kaloriferin üzerine bir kap içine su konulabilir ya da ıslak havlu asılabilir.

-Dış ortama çıkarken, cildi koruyabilen atkı, şapka, bere gibi giysiler kullanılmalı.

-Cildin doğrudan rüzgar almamasına dikkat edilmeli.

-Kuşkusuz, tüketilen sıvı miktarı yüksek tutulmalı. Gün içerisinde en az 3 litre sıvı tüketilmeli.'

AA
Başlık: Fazla kahve halüsinasyon göstertiyor
Gönderen: Tuğra - 15 Ocak 2009, 00:52:43

Bilim adamları günde 7 bardaktan fazla kahve içen insanlarda halüsinasyon görme riskinin arttığını bildirdi.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/27637.jpg)

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, Durham Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, fazla kahve içen sağlıklı genç erkek ve kadınların hayaller görmeye başlayabileceğini ve aslında varolmayan sesler duyabileceklerini belirttiler.

Araştırma, bir bardakta ortalama 45 miligram kafein alan 219 üniversite öğrencisi üzerinde yapıldı. Amerikalı kahve devi Starbucks'ın bir bardak ürününde ortalama 190 miligram kafein bulunuyor.

Gün içerisinde sürekli kahve içen öğrencilerin hayali ses ve görüntüler nedeniyle sıkıntı yaşadıkları ortaya çıktı. 7 bardaktan fazla kahve tüketen öğrencilerde halüsinasyon görme ihtimalinin, daha az içenlere göre 3 kat fazla olduğu tespit edildi.

Uzmanlar, hayalet gördüklerini iddia eden insanların, günlük yaşamlarında aşırı kahve tükettiklerine dikkat çekiyor.

Haber Aktüel
Başlık: Öksürük şekli, hastalığı ele veriyor
Gönderen: Lika - 16 Ocak 2009, 20:56:19
Öksürük şekli kişinin hangi hastalığa yakalandığını ele veriyor.

Dahiliye uzmanı Dr.Serdar Altın, öksürüğün basit bir soğuk algınlığının habercisi olabileceği gibi astım, boğmaca ve krupta gibi hastalıklarında belirtisi olabileceğini kaydetti. Öksürüğün boğazı ve solunum yollarını temizleyen bir refleks olduğunu ifade eden Altın, "Basit soğuk algınlığına bağlı öksrükler bir kaç gün içinde kesilir. Ancak uzun sürek öksürük bronşit, zatürre, astım ve krupta gibi hastalıklarda görülülür. Eğer öksürüğünüz ara arada olsa 1 aydan fazla sürüyorsa ihmal edilmemeli mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır" dedi.

Öksürük şekillerinin kişinin hangi hastalığa yakalandığını ele verdiğini dile getiren Altın "Hastalığa bağlı olarak çeşitlii öksürük şekilleri vardır. Ancak en sık görülen öksürük şekilleri havlama tarzı, iç çeker gibi ve göğüste ötme şeklinde görülen öksürüklerdir. Bu öksürük tarzları ciddi hastalıkların belirtisi sayılır. Havlama tarzı şeklindeki öksürük krupta, iç çeker gibi öksürük boğmaca, göğüste ötmeyle birlikte görülen öksürük ise astımın habercisi olarak kabul edilir." şeklinde konuştu.

Çocuklarda öksürüğün ihmal edilmemesi gerektiğini kaydeden Altın şu uyarılarda bulundu: "Çocuklarda sık görülen ve bir nefes borusu iltihabı olan kruptaya dikkat edilmemeli. Çoğunlakla virüslerin neden olduğu soğuk algınlığının ses kutusu ve nefes borusan indiği taktirde yetişkinlerde ses kısıklığı, gıcık ve öksürüğe yol açıyor. Çocuklarda ise nefes borularının daha dar olması nedeniyle ödem, iltihap ve daralmaya sebep oluyor. Bu sebeple çocukların bir an önce tedavilerinin yapılması ve ihmal edilmemesi çok önemlidir." (CİHAN)
Başlık: Bitki çaylarının fazlası zarar
Gönderen: Lika - 16 Ocak 2009, 21:12:54
(http://static.guncel.net/archive/6579/1dwKyVFYaBE.jpg)


Kış aylarında yoğun olarak tüketilen bitki çayları günde 3 fincandan fazla içilmemeli.

İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çaylarının tıpkı ilaç gibi düşünülmesi, günde 3 fincandan fazla içilmemesi öneriliyor.

Selçuk Üniversitesi Çumra Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Gümüşçü, soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bugünlerde, iyileşmek ya da hastalanmamak için bitki çayları tüketiminin arttığını belirtti.

Bazı rahatsızlıklara iyi gelen bitkilerin ortak özelliğinin vücut direncini artırması ve bağışıklık sistemini güçlendirmesi olduğunu vurgulayan Gümüşçü, son dönemde en fazla talep gören şifalı bitkilerin melisa, ada çayı ve kekik olduğunu ifade etti.

Ana vatanı Amerika olan ekinezya adlı bitkinin de son dönemde yoğun ilgi gören şifalı bitkiler arasında yer aldığını anlatan Gümüşçü, ''Bu bitkilerin çayları tek başlarına tüketilebileceği gibi, bir kaç bitki karıştırılarak da içilebilir. Karışımlar daha faydalıdır, çünkü her bitkinin içinde farklı özelliklerde maddeler bulunduğu için, bu maddeler karışımlı çaylarla bir defada alınabilir'' dedi.

Gümüşçü, insanların dengeli beslenmesi için nasıl belli oranda protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin almasına ihtiyaç varsa, her şifalı bitkinin de ihtiva ettiği farklı maddelerle ayrı ayrı vücuda yarar sağladığını ifade etti.

Şifalı bitkilerin çay gibi kaynatılmadan, sıcak suyun içine salınıp bir kaç dakika bekletildikten sonra içilmesinin en doğru yol olduğunu dile getiren Gümüşçü, şu bilgileri verdi:

''İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çayları tıpkı ilaç gibi düşünülmelidir. Nasıl ki 'bir an önce iyileşeyim' diye düşünüp, günde belli ölçekte kullanılması gereken ilaçlardan fazla fazla içemiyorsak, bitki çaylarında da aynı prensibe uymamız gerekir. Melisa, ada çayı ve kekik gibi ürünlerden günde en fazla 3 fincan içilmelidir. Bu oran hemen hemen tüm şifalı bitkiler için aynıdır. Gereğinden fazla miktarda alınan bitki çayları, kişinin bazı kan değerlerinde yükselmelere neden olarak rahatlıklara yol açabilir.''

Limon, zencefil ve tarçının da soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıklara iyi gelen bitkiler arasında yer aldığını ifade eden Gümüşçü, ''Vatandaşlarımız bu bitkileri, tanıdıkları ve güvendikleri aktarlardan almalıdırlar. Çünkü işinin ehli olan aktarlar, hem yüksek kalitedeki ürünleri satar hem de bitki karışımlarını olması gerektiği gibi tavsiye ederler'' diye konuştu.

Gümüşçü, belli ölçülerin aşılmadığı ve uygun biçimde kullanıldığı takdirde şifalı bitkilerin vücut direncini artırmada ve hastalıkları önlemde büyük yarar sağladığını sözlerine ekledi.


guncel.net
Başlık: Karanfil Ağacı
Gönderen: Tuğra - 17 Ocak 2009, 08:23:42
(http://ivillage.mynet.com/images/ivillage/zinde-yasam/karanfil.jpg)

Mersingiller familyasındandır.Yağmurlu sıcak ayların hakim olduğu bir iklimde yetiştiğinden sürekli yeşildir. Karanfil ağacının boyu 10-20m uzunluğundadır. Yaprakları eliptik veya geniş mızrak şeklinde, kenarları düz, derimsi, karşılıklı olarak dizilmiş olup 2-3cm uzunluğunda bir sapa sahiptir. Çiçekleri sap ucunda demet şeklinde 10-15 adeti bir arada, beyazımsı pembe veya beyazımsı sarı renktedirler.

Yetiştirildiği Yerler: Anayurdu Endonezya olup günümüzde ise daha çok Afrika kıtasının doğusundaki Zengibar ile Hint Okyanusundaki diğer adalarda yetiştirilmektedir.Türkiye’de ancak seralarda veya evlerde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.

Toplanması-Kurutulması: Karanfil çiçeklerini açmadan önce tomurcuk halinde iken toplanır, güneşli, havalı yerde kurutularak kaldırılır. Kurutulmuş karanfil goncasına kısaca Karanfil denir.

Karanfil'in Faydaları

Çok kuvvetli bir mikrop kırıcıdır
Mide ve bağırsakta gaz oluşumunu engeller
Mideyi çalıştırır ve iştah açar
Sindirimi kolaylaştırır
Sinirleri kuvvetlendirir
Zihni rahatlatır ve unutkanlığı engeller
İshale iyi gelir
Sinirsel baş ağrısına iyi gelir
İdrar söktürür
Ağız kokularını yok eder.
Diş çürümelerini önleyip diş ağrılarına iyi gelir.

Kullanım Şekli: Karanfil tomurcuklarından bir tutam (7-8 tane) alınıp 1 bardak kaynar suya atılır. 10 dakika demlendirilerek hazırlanan infüzyon ılık olarak içilir.

mynet
Başlık: Karabiber
Gönderen: Tuğra - 18 Ocak 2009, 11:54:29
(http://ivillage.mynet.com/images/ivillage/zinde-yasam/karabiber.jpg)

Hindistan'ın umman körfezine bakan Batı kıyılarındaki ormanlarda kendiliğinden yetişen tırmanıcı, çok yıllık bir bitki olan karabiberin baharat olarak kullandığımız kısmı, üzümsü meyvelerinin kurutulmuşudur. Küçücük topçuklar halindeki meyveleri toplanır, kurutulur, sonra da çekilerek toz haline getirilir. Çok eski zamanlardan beri Güneydoğu Asya'da özel olarak yetiştirilmektedir.

Özellikle pankreası etkileyerek yağlı ve nişastalı besinlerin sindirimini sağladıktan başka, bu maddelerin vücuttaki miktarını da ayarlar. Şeker hastalığının ilerlemesini durdurur Ağızdaki tükürük miktarını ayarlayarak nişastalı besinlerin ilk sindirimini sağlar. İştah açar, yenilen yiyeceklerden zevk alınmasına yardım eder.

Ete, balığa, sucuk, sosis gibi yiyeceklere karıştırılırsa onların bozulmasını engeller. İshali dindirir, mide ve bağırsaktaki gazları söktürür, yemeklerin bağırsaklarda kokuşmasını önler. Kansızlığı gideren, sinirleri güçlendiren, bol idrar söktürür.

Karabiber çok ince toz haline getirilerek yemeklere serpilir. Bir günde alınan karabiber miktarı 2-3 gram kadar olmalıdır. Çok alınırsa sindirim sistemini tahriş eder; özellikle iri parçalar ülsere neden olabilir. Damar sertliği, tansiyonu, egzaması, üremisi, romatizması ve sindirim sistemi hastalıkları olanlar yememelidirler. Çok yiyenler de, geçici de olsa dilde tutukluk yapabilir.

mynet

Başlık: Çörekotu
Gönderen: Tuğra - 19 Ocak 2009, 08:49:18
(http://ivillage.mynet.com/images/ivillage/zinde-yasam/corekotu.jpg)

Antioksidan özelliği vardır.

İltihap oluşumunu engelleyici etkisi vardır.
Çörek otunun içindeki iltihap önleyici madde eklem iltihabı için yararlıdır.
Prostat ve meme kanserini yavaşlatıcı etkinliği bulunur.

Karaciğeri koruyucu özelliği çörekotu faydaları içindedir. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırma karaciğer kanserine karşı koruyabileceğini göstermiştir.

Şifalı bitkiler şeker hastalığı: Kandaki şeker miktarını düşürücü etkisi vardır. İnsülin salgılamasını sağlayan pankreasta beta hücrelerini harekete geçirdiği gözlemlenmiştir. Almanyada yapılan bir araştırma çörek otunun alerjik rahatsızlıklarda kullanılabileceğini göstermiştir.

Astım için şifalı bitkiler: Almanyadaki araştırmada bronşitli astım, allerjik astım, bahar nezlesi rahatsızlıklarına yönelik yapılan çalışmada çörektonun ciddi oranda fayda sağladğı gözlemlenmiştir. Mide zarını tahriş eden etkenlere karşı mide zarını koruyucu özelliği çörek otu yararları arasındadır. Börek otunun kullanımı nefes borusu adalesini genişletme etkisinden dolayı nefes darlığında yararlıdır.

Çörekotu

Çörek otu vücudu toksinlerden temizler.

Kalp sağlığını koruyucu etkisi çörekotunun faydaları arasındadır. Çörekotu içinde bulunan timokinon ‘un kalp rahatsızlıklarına yol açan homosistein oranını düşürdüğü gözlenlenmiştir.
Kolesterolin yükselmesine karşı kullanılabilir.

Çörekotu kullanımı hazım güçlüğü çekenler için faydalıdır.
Diş ağrısı için çörek otu kullanılabilir.
İştah açıcıdır.
Yorgunluğa karşı dinçlik verici olarak kullanılabilir.
Koklamak başağrısına iyi gelebilir.

Şifalı bitkiler saç: Çörekotu saç dökülmesi ve kepeğe karşı yararlıdır. Sivilceler için çörekotu suyu yararlı olabilir.

Çörek otu ve bal: Çörek otu bal ile karıştırılarak da yenilebilir. Bunun için çörek otu tohumu toz haline getirilir ve balla karıştırılarak yenilir. Günlük kullanım 2 gramı geçmemelidir

mynet

Başlık: Unutmama hapı satışa çıkıyor
Gönderen: Tuğra - 21 Ocak 2009, 09:43:56

(http://www.internethaber.com/images/news/59491.jpg)

Hafıza hapı yakında piyasaya çıkıyor. Artık sınavda çuvallamak, evlilik yıldönümünü unutmak yok.
Hafızayı destekleyen ve Alzheimer hastaları için geliştirilen hapların daha düşük dozlu olanları yakında İngiltere'de eczanelerde reçetesiz olarak satışa çıkacak.

Bu hapların, kişilerin sınavlarda gerekli bilgileri ve önemli olayları unutmalarını engelleyeceği belirtiliyor.

Ancak bazı uzmanlar bu hapların 'tansiyonu yükselteceğini' hatırlatarak, kişilerin doktora başvurup kullanmalarını tavsiye ediyor.

internethaber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 24 Ocak 2009, 10:20:42
Yenibahar

Mersingiller familyasından baharat elde edilen bir bitkidir. Her tarafı kokuludur. Kokusu ve tadı; tarçın, karanfil, karabiber ve hindistancevizininkine benzer. Baharat olarak kullanılır.Özellikle köftelerde kullanılıyor

Yetiştirildiği Yerler: Amerika’nın tropikal bölgelerinde doğal olarak yetişir.
Damar sertliğini önler.
Hazmı kolaylaştırır.
Mide ve bağırsak gazlarını giderir.
Unutkanlığı giderir.
Vücudun direncini artırır.

Hindistan'ın umman körfezine bakan Batı kıyılarındaki ormanlarda kendiliğinden yetişen tırmanıcı, çok yıllık bir bitki olan karabiberin baharat olarak kullandığımız kısmı, üzümsü meyvelerinin kurutulmuşudur. Küçücük topçuklar halindeki meyveleri toplanır, kurutulur, sonra da çekilerek toz haline getirilir. Çok eski zamanlardan beri Güneydoğu Asya'da özel olarak yetiştirilmektedir. Eski Yunan ve Roma'da değiş - tokuş maddesi olarak kullanılır, vergiler karabiber olarak toplanırdı.

Tarçın

Defnegiller familyasından; anayurdu Güney ve ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen kokulu bir ağaçtır. Yaprakları derimsi ve genellikle üç damarlıdır. Birçok türü vardır. Kabuğu baharat olarak kullanılır.

Faydası: Ruhi sıkıntıları giderir. Sürmenajda faydalıdır. İştah açar. Hazmı kolaylaştırır. İshali keser. Mide tembelliğini giderir. Vücudun direncini artırır. Bağırsak solucanlarının dökülmesine yardımcı olur.

mynet
Başlık: Hamsi Her Derde Deva :)
Gönderen: Tuğra - 25 Ocak 2009, 11:31:50
(http://www.biriz.biz/rize/hbugulama.jpg)

Gümüşhane Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Şube Müdürü Mehmet Özdemir, doğal ortamda, doğal besinlerle beslenen hamsilerin bir çok hastalıklara şifa kaynağı olduğunu söyledi.

Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan insanların en ideal besin Maddesi olan hamsinin yağda eriyen A ve D vitaminleri yönünden oldukça zengin olduğunu belirten Müdür Mehmet Özdemir, "Kas ve karaciğeri B, B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), Nikotinikritasit, B6 (Pridoksin), Pantotenikasit, B12 (Kobalamin) ve D vitaminleri için önemli bir kaynaktır. Hamsi etinde yüksek miktarda sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum, iyot ve fosfor bulunmaktadır. Bu minerallerden Kalsiyum ve Magnezyum kemik ve dişlerin gelişiminde önemli rol oynadıklarından bebek ve çocukların hamsi yemesi önem arz etmektedir" dedi.

"HAMSİ YAĞINDAN KORKMAYIN"

Hamside bulunan Omega-3 yağ asitlerinin kandaki kolesterolü, trigliseridi ve kan basıncını düşürerek, kalp sağlığını koruyucu etkisi ile günümüzde en fazla tercih edilmesi gereken besin maddesidir, diyen Müdür Özdemir " Omega-3 yağ asidi yağlı hamsilerde daha fazla bulunur. Aman hamsinin yağından korkmayın, yağında bol miktarda Omega-3, A ve D vitaminleri bulunur. Kutuplarda yaşayan Eskimolar da kalp damar rahatsızlığının olmamasının nedeni bol miktarda yağlı balık yemeleridir" diye konuştu.

Müdür Özdemir, hamsinin faydalarını şöyle sıraladı: "Kötü kolesterolü düşürür, Trigliseridi düşürür, kan basıncını ayarlar, kalp ritim bozukluğunu önler, kanın damar çeperinde pıhtılaşmasını önler, kanı inceltir, migren ve Depresyona iyi gelir, kronik obsrüktif akciğer hastalıklarının önlenmesinde olumlu etkiye sahiptir, spastik kolon ve romatoid arteriti bulunan hastalara iyi gelir, kemik erimesi hastalığına karşı iyi gelir, seratonin hormonunu artırarak sinirleri rahatlatır ve afrodizyak etkilidir, felç riskini azaltır, büyüme gelişmede çok etkilidir, zekanın artmasını sağlar, kılcığı ile birlikte iyi çiğnenerek yenilebilirse kemik ve diş sağlığı açısından çok daha önemlidir, deri ve göz sağlığı için önemlidir, Kansızlığa iyi gelir, tırnak, saç ve deri sağlığı için önemlidir".

"HAMSİ TAZE OLMALIDIR"

Hamsinin taze olması gerektiğini de belirten Müdür Özdemir, "Taze hamsi şu özelliklere sahip olmalı; Öncelikle gözler saydam, parlak ve içeriye çökmemiş, solungaçlar parlak kırmızı renkte olmalı, balık suya bırakıldığında dibe çökmemeli, pulları parlak ve gergin olmalı. Elinize aldığınızda kuyruğu sert durmalı, parmakla bastırdığınızda bir çukur oluşmamalı.

Hamsiyi Plastik bidonlarda Tuzlu salamurada saklamak da sakıncalıdır. Plastik bidonlar petrolden yapılmıştır. Tuzla tepkimeye girerek hamsilere zararlı maddelerin geçmesine neden olur. Hamsi muhafaza etmenin en ideal yolu, içerisini temizledikten sonra derin dondurucuda muhafaza etmektir. Hamsi buğulama, fırınlama yöntemiyle pişirilmelidir.

Fakat halkımızın büyük çoğunluğu hamsiyi yağda kızartarak yer. Hamsi tava yapacaksak, yağ olarak da Zeytin yağ veya tereyağı tercih edilmelidir. Çünkü ayçiçeği gibi yağlar daha fazla Omega-6 yağ asitlerini içerir. Bu yağ hamsiye geçerek Omega-6 miktarının artmasına neden olabilir. Omega-6 yağ asitlerine de vücudumuzun ihtiyacı vardır. Omega-6 yağ asitleri daha ziyade kanın pıhtılaşmasına etki eder (yediğimiz besinlerde Omega-6/Omega-3 oranı 1/7 civarında olmalıdır).

Hamsiyi Limon sıkarak yiyin. Çünkü C vitamini demir, kalsiyum gibi Minerallerin kana karışmasını artırır. Zaten hamsi genelde salata ile birlikte yendiğinden hem lezzet artışı ve hem de Sağlık açısından daha faydalı duruma geçmesi sağlanır" şeklinde konuştu.

Kaynak-iha
Başlık: Plastik ürünlerde korkutan kimyasal
Gönderen: Tuğra - 30 Ocak 2009, 11:02:49

ABD'de yapılan bir araştırma, birçok plastik üründe kullanılan tartışmalı bir kimyasalın, vücutta sanılandan daha uzun süre kalabileceğini gösterdi.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/19833.jpg)

Rochester Üniversitesi'nde görevli doktor Richard Stahlhut ve çalışma arkadaşları yaptıkları araştırma çerçevesinde, 1469 yetişkinin idrarlarındaki BPA (bisfenol A) kimyasalının seviyelerini inceledi.

Araştırma kapsamında gün boyunca perhiz yapan kişilerin idrarında dahi bu kimyasaldan önemli ölçüde bulunduğu, biberon dahil olmak üzere çok sayıda plastik üründe kullanılan bu kimyasalın, musluk suyu veya ev tozu gibi yiyecek harici kaynaklardan alınabileceği gözlendi.

Richard Stahlhut, BPA'nın vücutta, yavaşça serbest kalacağı yağ dokusuna işleyebileceğini, vücuttan hızla atılmamasının sorun yaratacağını kaydetti.

Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlanan araştırmada, 24 saat perhiz yapan kişinin idrarındaki BPA seviyesinin, 8.5 saat perhiz yapanınki ile hemen hemen aynı çıktığı görüldü.

ABD Gıda ve İlaç Dairesi, geçen aralık ayında BPA'nın güvenliğiyle ilgili daha fazla araştırma yapmayı planladığını açıklamıştı. BPA'nın, vücuttan idrar yoluyla hızla ve tamamen atıldığına inanılıyordu.

Birçok gıda ve içecek kutusunda, bazı tıbbi malzemelerde de kullanılan BPA, vücutta östrojen hormonunu taklit ediyor. ABD'de Ulusal Sağlık Enstitüleri'nde görevli bilim adamları, BPA'nın prostat ve beyin gelişimi üzerinde zararlı etkilere yol açabileceği, cenin, bebek ve çocuklarda hareket değişikliğine neden olabileceği uyarısında bulunmuştu.

İngiltere geçen yıl yapılan bir araştırma da bu kimyasalın vücutta yüksek seviyelerde bulunmasının, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğerde enzim bozukluklarıyla bağlantısı olduğunu ortaya koymuştu.

Haber Aktüel
Başlık: Fazla şeker vücut drencini düşürüyor
Gönderen: Tuğra - 31 Ocak 2009, 21:42:13

Fazla miktarda şeker tüketmek, akyuvarların yabancı maddeleri yok etme yeteneğini önemli ölçüde azaltıyor.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/35495.jpg)

Çalışmalar, aşırı kilolu çocukların enfeksiyon hastalıklarına daha sık yakalandıklarını gösteriyor.

Yaklaşık 100 gramlık rafine şeker tüketiminin olumsuz etkilerinin ilk yarım saat içinde başladığını söyleyen Prof. Dr. Necati Yılmaz, olumsuz etkinin 5 saat boyunca devam ettiğini, genelde şeker yemekten 2 saat sonra akyuvarların, virüs ve bakteri gibi yabancı maddeleri hücre içine alıp parçalama yeteneğini yüzde 50 oranında azaltığını belirtti

Haber aktüel
Başlık: C vitamini için biraz maydanoz
Gönderen: Tuğra - 02 Şubat 2009, 01:49:08
Maydanoz deyip geçmeyin, yaprağındaki vitaminleri duysanız mutlaka siz de şaşırırsınız!
Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamı günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor.

(http://www.internethaber.com/images/news/82208.jpg)

Amerikan Diyetetik Derneği’nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, Akdeniz ülkesi bitkisi olan maydanozun bir provitamin A kaynağı olduğunu söyledi.

Maydanozun bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sistemi, adrenal ve tiroid bezlerinin fonksiyonları üzerinde etkili olduğunu belirten Dönmez, şu bilgileri verdi:

“Maydanozun yapraklarında uçucu yağlar, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamı günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar” dedi.

Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarının kandaki alyuvar sayısını arttırarak böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım ettiğini bildiren Dönmez, “Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirilmesinde etkilidir. İnce bağırsaktaki peristaltik hareketleri arttırır. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar, kanı temizler. Kansızlık, mesane iltihaplanması, kum, romatizma, böbrek taşı, tansiyon ve damar sertliğine karşı etkilidir” diye konuştu.

Maydanozun yapraklarının idrar söktürücü olarak da kullanıldığını belirten Dönmez, şöyle devam etti:
“Ayrıca, iltihaplı yaraların iyileşmesine yardım eder. Bazı çalışmalarda
adet sancılarının azaltılmasında da etkili olduğu görülmektedir. Kökleri de aynı özelliklere sahiptir. Maydanoz C, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamininin öncüsü karotenoidlerden çok zengindir. Bu nedenle karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamalara, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye edilir. Maydanoz, demir, potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir.”

Dönmez, maydanozun taze ve iyi yıkanarak tüketilmesine dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

İnternet Haber

Başlık: Güçlü bir hafıza için 6 altın kural
Gönderen: İsra - 02 Şubat 2009, 18:45:33
Hafıza kaybı yaşayıp farkında bile olmayabilirsiniz!

Araştırmacı Mehmet Teber, güçlü bir hafızaya sahip olabilmek için yapılması gereken 6 kuralı açıkladı. İşte, altın değerinde 6 öneri...

Hepimizin şikâyetçi olduğu ortak bir nokta var: Unutuyoruz. İsimleri, yerleri, yüzleri, yapmamız gereken işleri, aramamız gereken şahısları unutup kalıyoruz...

Hatta bazılarımız amnezi adı verilen "hafıza kaybı" hastalığına tutulmuş durumdayız.

Bazı yaşlılarımız ise "bunama" olarak adlandırabileceğimiz alzheimer hastalığının pençesinde kıvranmakta. Unutkanlığa, amneziye ya da alzheimer'e yol açan birçok faktör var. Alkol kullanımı, beyinde meydana gelen hasarlar, psikolojik ya da duygusal travmalar, depresyon, baş yaralanmaları ve genetik faktörler bunların başlıcaları. Araştırmacı Mehmet Teber, güçlü bir hafızaya sahip olabilmek için yapılması gereken 6 kuralı açıkladı.

İşte bu yöntemler:

1-İlk olarak kısa süreli hafızamıza aşırı veri giriş çıkışını engellememiz gerekiyor. Yoldaki tabelaları, reklam panolarını okumaktan vazgeçip elimizde bulundurduğumuz bir kitabı okumak en güzeli.

2- Uzun süreli hafızamı geliştirmek amacıyla her gün bir söz ya da bir şiirden bir parça ezberleyebiliriz. Hafızamızın zindeliğini koruması açısından bu çok önemli. Yine sevdiklerimizin telefonun cep telefonumuza kaydetmenin yanında aklımıza kaydetmeyi de alışkanlık haline getirmek faydalı olacaktır.

3- Sağ beynimizi geliştirecek etkinliklerde bulunmak güçlü hafızanın en önemli formüllerinden biri. Bu konu başlı başına bir konu olduğu için ayrıntılı bilgiyi kitaplardan ya da internet sitelerinden bulabilirsiniz.

4- Bol oksijen alabileceğimiz ortamlarda bulunmak beynimizin sağlıklı çalışması açısından çok önemli.

5- Depresyondan ve kaygıdan uzak bir hayat yaşamaya çalışmak hem unutkanlığa hem de sağlıklı bir hayata kapı açan en önemli anahtar olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.

6- Alkol ve sigara beyinden ciddi hasarlara yol açtığı için bu maddelerden oldukça uzak durmak en iyisi.

Samanyoluhaber
Başlık: Hem Saglikli Beslenin Hem de İstahinizi Dizginleyin
Gönderen: Tuğra - 02 Şubat 2009, 21:12:59
Kahvaltıda Armut yiyin: Armudu rendeleyin ve yulafa katın. Bu karışıma biraz da yoğurt ekleyin. Armudun içeriğindeki früktoz uzun süre açlık hissetmemenizi sağlar.

Peynir:
İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile de zayıflamaya yardımcı etkisi olabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.

Yumurta: Haftada iki yumurta yiyin. Çünkü yumurtada bol miktarda triptofan var. Bu da neşenizin yerine gelmesini ve acıkmamanızı sağlar.

Salatalık: İyice yıkayın ve kabuklarıyla birlikte ince dilimler halinde kesip üzerine bol bol dereotu serpin. Bu sebzenin kalorisi yok denilecek kadar az . Lif zengini olması sayesinde tokluk hissi veriyor. Ayrıca sağlıklı bir su deposudur.

Karnabaharı ve Brokoli: Hafifçe haşlayıp yoğurtla tatlandırın. Bu karışım lif açısından zengin olduğundan sizi uzun süre tok tutar. Brokoli, ayrıca C vitamini deposu ve kilo vermeye yarayan kalsiyum içeriyor. Karaciğere iyi geliyor. Hazma yardımcı oluyor.

Enginar Kökü: Karaciğerlerinizi çalıştırmak için 10 adet enginar kökünü, içine 1 doğranmış soğan, karabiber tanesi ve yarım limon katılmış suda haşlayın. Daha sonra 1 çay kaşığı bal, iki sap kekik ve biraz limon suyunu kaynatın. Enginar köklerini süzün ve hazırlamış olduğunuz karışımın içinde biraz pişirip çıkarın.

Yulaf Ezmesi: Günü canlı geçirmek için kendinize yulaf ezmesi hazırlayıp içine kuru meyveler katın. Bu, karbonhidrat ihtiyacınızı karşılayacaktır. Yulaf, tokluk ve şişkinlik hissi veriyor. Bir kase lapası, vücutta üç kase su tutmayı sağlıyor.

Bezelye:
Bezelyenin içeriğinde de bulunan albümin, iştahınızı kapatmak için iyi bir besindir. Bu nedenle sık sık bezelye çorbası için.

Fasulye :Fasulye’de de albümin vardır. Bir porsiyon yeşil fasulyeyi 20 dakika suda haşlayıp sirke, karabiber ve biraz tuzla tatlandırın. İsterseniz yağsız krema da katabilirsiniz. Adzuki fasulyesi,(küçük kırmızı fasulye) fasulyeler arasında en az yağ oranına sahip olanıdır. Vücutta daha fazla su tutar ve açlığı giderir.

Mor Erik: Tatlı olarak 250 gr. mor eriği biraz tarçınla haşlayın. Bu meyve früktoz açısından oldukça zengin olmakla birlikte tatlı ihtiyacınızı da karşılayacaktır.

Kuru Erik: Öğünler arasında acıktığınızda kuru erik yiyin. Kuru erik kan şekerinin düşmesini engeller. Ancak fazla abartmayın. Çünkü bir kuru erikte 8 kalori var..

Elma: Kırmızı elmayı ince dilimler halinde kesip 1 çay kaşığı kıyılmış ceviz ve yarım çay kaşığı yonca balıyla karıştırın. Bu karışımın içeriğindeki değerli lifler, hem doyurucu ve hafif tatlı hem de bağırsakları çalıştırıcı etki gösterir.

Ananas: 200 gr. ananası incecik doğrayın ve süzgeçten geçirin. İçine 100 gr. kefir ve taze nane ekleyin. Ananasın içindeki enzimler, protein sindirimini hızlandırdığından oldukça doyurucudur. Ayrıca selülit oluşumunu da engeller.

Böğürtlen: Bol bol böğürtlen yiyin. Böğürtlen sizi hem neşelendirir, hem de tok tutar. Kan şekerinizin yükseleceğinden korkmayın. Çünkü böğürtlenin içeriğindeki doğal şekerler, kan şekerini hiçbir şekilde etkilemez.

Badem: Yağlı kuruyemişlerden olan badem birçok vitamin, mineral ve posadan zengindir. Bunun yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de içerir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenme programında yeterli miktarda (aşırı değil!) badem bulunan kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiğini göstermiştir.

Tarçın: İşte başka bir iştah azaltıcı… Tarçın üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda, tarçının özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Şeker hastasıysanız ve diyet yapıyorsanız hem daha uzun süre tok hissetmek hem de kan şekerinizi dengelemeye yardımcı olmak adına günde ¼ - ½ çay kaşığı kadar tarçın ile menülerinizi süslemeyi deneyebilirsiniz.

Yeşil Salata ve Balık: Kendinize yeşil salata, uskumru veya ton balığı, kivi ve portakaldan oluşan bir ziyafet hazırlayın. Balığın içeriğindeki İyot, tiroit bezinin işlevlerini hızlandırdığından açlık hissi giderilir.

Portakal ve Ispanak Yaprağı: Kendinize portakal ve 50 gr. ıspanak yaprağından oluşan bir salata hazırlayın. Salatayı 50 gr. yağsız yoğurt, bir tutam tuz ve karabiberden oluşan bir sosla tatlandırın. Hem enfeksiyonlara karşı korunun hem de midenizi doyurun.

Sirke: Salatalarınıza ekleyeceğiniz sirke tokluk sürenizi uzatabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sirkenin içinde bulunan asetik asidin sindirim hızını yavaşlattığını ortaya koymuştur. Böylece kan şekeriniz daha dengeli yükselir ve daha uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Yağsız Kaşar ve Zeytin: Yağsız kaşarı ince ince dilimleyin ve siyah zeytin ile süsleyin. Üzerine 1 yemek kaşığı sirke dökün. Bu, birkaç saat için açlığınızı giderecektir.

Etli, Sütlü veya Yumurtalı Çorba: Çorbalar, öğünde daha az enerji tüketmek için farklı bir yoldur. Su içerikleri nedeni ile midede oluşturdukları basınç sayesinde daha kısa sürede doymamızı sağlarlar. İlginç bir bilimsel veri de, protein içeriği yüksek çorbaların gün boyunca enerji alımını azaltmada diyet yapanlara yardımcı olmasıdır.

Maydanoz: Enerjisiz kalmamak için 1 demet maydanozu blenderden geçirip sebze suyuyla karıştırın. Bir-iki damla acı biber sosu ekleyin ve bunu bir güzel için. Bu içeceğin içindeki C vitamini ve bitkisel maddeler yağ yıkımını kolaylaştırır.

Soda: Meyve suyunun içine katacağınız soda, magnezyum ihtiyacınızı karşılayacak ve açlığınızı giderecektir.

Yeşil çay: Güçlü antioksidan etkisi ile bedenimizi zehirli maddelerden temizlemesinin yanı sıra, yeşil çay içerdiği bileşikler ile metabolik hızı da arttırmaktadır. Günde 1–2 fincan yeşil çay tüketerek metabolizmanızı enerjik hale getirebilir; aynı zamanda bedenimize dost antioksidanları da alabilirsiniz.

Kırmızı acı biber: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı maddenin metabolik hızı arttırabileceği bilimsel çalışmalar ile saptanmıştır. Yemeklerinize ve salatalarınıza katacağınız bir miktar acı kırmızıbiber ile bedeninize canlılık, menülerinize lezzet ekleyebilirsiniz. Ayrıca kapsaisin adlı maddenin iştahı azalttığına dair bilimsel verilerde bulunmaktadır

topshop.com
Başlık: Kayısının Faydaları Kitap Oldu
Gönderen: Tuğra - 04 Şubat 2009, 10:49:20
Bir grup akademisyen kayısının sağlığa faydalarıyla ilgili araştırmaları, kitap haline getirildi.

 (http://s.aktifhaber.com/images/news/13519.jpg)

Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Otlu, Yrd. Doç. Dr. Meltem Kuruşsöğütlü ve Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Murat Asma ile valilikte basın toplantısı düzenledi.

Vali Daşöz, yaptığı konuşmada, Malatya'da yaş kayısı üretiminin yılda 500 bin ton, kuru kayısı üretiminin de ortalama 120 bin ton olduğunu söyledi.

Daşöz, bu bakımdan Malatya'nın dünya kuru kayısı ihtiyacının yüzde 80, Türkiye'deki tüketimin de yüzde 95'ini karşıladığını bildirdi.

Kayısının birçok yararı olduğunun bilinmesine rağmen bunun bilimsel araştırmayla kanıtlanması gerektiğini belirten Daşöz, yapılan araştırmanın bu ihtiyaca cevap verdiğini kaydetti.

Prof. Dr. Ali Otlu da araştırmanın geç kalınmış bir çalışma olduğunu belirterek, "Bu derece başarılı sonuçlar alacağımızı başlangıçta tahmin etmemiştik. 4-5 araştırma sonucunu yurt dışına gönderdik" dedi.

Araştırma sonuçlarından birinin, 1 yıllık çabaları sonucunda ABD'deki bir bilimsel dergide yayınlandığını anlatan Otlu, "Çok direnç vardı yayınlanmaması için. Çünkü bu bir ilkti. Kayısının deney hayvanlarına yedirilerek sonuçlarının takip edilmesi ilk kez oldu" diye konuştu.

Deney hayvanları üzerinde yaptıkları araştırmalarda kayısının kanser üzerindeki etkisine baktıklarını bildiren Otlu, şöyle devam etti:

"Kanser tedavisinde kullanılan metod reksat, faydasının yanı sıra zararlı bir ilaç. Bu nedenle çoğu kanser tedavisi yarım kalıyor. Hastanın midesi ve bağırsağı bozulduğundan ilacı alamıyor. Beklemek zorunda kalıyor.

Kemik iliği, gerekli hücre üretemeyince bağışıklık sistemi çöküyor. Hasta her türlü hastalığa açık hale geliyor. 32 deney hayvanını aldık. Bir kontrol grubunun yanı sıra kayısıyla beslenen grup, metod reksat verilen grup ve bir de metod reksatla birlikte kayısı verilen gruplar oluşturduk. Sonuçta, kayısının metod reksatla kullanılması halinde ilacın olumsuz etkilerini ortadan kaldırdığını gördük. Bu da kanser tedavisinin tamamlanmasını sağlar."

Kayısının karaciğer ve kalbe de iyi geldiğini ifade eden Prof. Dr. Otlu, kayısının faydalarının içeriğindeki antioksidan maddelerin çokluğundan kaynaklandığını kaydetti.

Yrd. Doç. Dr. Meltem Kuruşsöğütlü ise, çocuk sahibi olmak isteyenlerin kayısıyı bolca tüketmesinin yararlı olacağını bildirdi.

Aktif Haber
Başlık: D Vitamini MS'den Koruyabilir
Gönderen: Tuğra - 05 Şubat 2009, 19:25:26
MS hastalığıyla ilgili yeni bulgulara ulaşıldı. İşte D vitamini ve MS ilişkisi...
 
Oxford Üniversitesinde Klinik Nöroloji bölümünde görevli profesör George Ebers, İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada, hastalığın kökenleriyle hem genler hem de çevrenin doğrudan bağlantısı olduğu yönünde sağlam kanıt bulunduğunu savunarak, yaptığı araştırmada, hamilelik sırasında ve çocuklukta D vitamini eksikliğinin, kişinin küçük yaşta bu hastalığa yakalanma olasılığını artırabileceğini gösterdiğini söyledi.

Ebers, D vitamini eksikliğiyle bağlantılı, genetik açıdan MS hastalığına savunmasız olma ihtimalinin nesilden nesile aktarılabileceğini belirterek, bu olasılığın, hamile kadın ve küçük çocuklara, D vitamini verilmesiyle önemli ölçüde azaltılabileceğini kaydetti.

George Ebers ve ekibinin araştırmasında, vücudun güneş ışığı alarak ürettiği D vitamininin, MS'ye yakalanma olasılığını üç katı artırdığı tespit edilen, belirli bir genetik varyantı etkilediğini gösterdi. Ayrıca D vitamini eksikliğinin bu varyantı değiştirerek, bağışıklık sisteminin normal işleyişini engellediği belirtildi.

Haberde, 100 bin kişide MS hastası olanların sayısının bazı ülkelere göre şöyle sıralandığı kaydedildi:

Kanada'da 240, İskoçya'da 150 ila 200, Norveç'te 110, İngiltere ve Galler'de 90 ila 110, Avustralya'da 78, İspanya'da 59 ve Brezilya'da 18.

Merkezi sinir sistemini etkileyen MS hastalığı, beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozuyor.

(AA)
Başlık: Sahte Kozmetik Ürün Uyarısı
Gönderen: Tuğra - 07 Şubat 2009, 11:30:52
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi (RSHM) Başkanlığı, incelemelerinde, sahte kozmetik ürünlerin pek çoğunda yabancı maddelere rastlandığını bildirerek, kontrolsüz satılan ürünlerin satın alınmaması uyarısında bulundu.

RSHM'nin açıklamasında, 2007'de analize gelen bin 278 numuneden 406'sının uygun, 872'sinin uygun olmadığı, 2008'de ise bin 796 numuneden 118'inin uygun, bin 678'inin uygun olmadığının tespit edildiği belirtildi.

Açıklamada, numunelerin uygun bulunmama nedenleri arasında ''etiket incelemeleri, kirlilik ve bozuk görünümleri, mikrobiyolojik kontaminasyon, ürüne özellik veren maddelerin tespit edilmemesi, etken veya koruyucu madde miktarlarının yetersizliği, metanol ve ağır metallerin tespiti'' gösterildi.

Sahte kozmetik ürünlerin pek çoğunda özellikle likit yapıda olanların içinde asılı duran yabancı maddelere rastlandığı ve esanslarının orijinallerinden farklı faz teşkil ettiğinin saptandığının bildirildiği açıklamada, ''Sahte ürünler, ciltte tahrişe, hassasiyet, kızarıklık, kaşıntı ve döküntüye hatta ciddi boyutlarda alerjik sorunlara neden olabilmektedir. Sahte oldukları düşünülen parfüm ve benzeri ürünlerde fazla miktarda metanol saptanmıştır'' bilgisine yer verildi.

Daha önceki yıllarda kozmetik laboratuvarlarına gönderilen kolonyalarda da yüksek oranda metanol tespit edildiğine dikkat çekilen açıklamada, metanollü kolonyaların içilmesinin ciddi görme bozukluğu, körlük, kusma, karın ağrısı, böbrek yetmezliği, koma ve ölüm vakalarına sebebiyet verdiğinin kanıtlandığı anımsatıldı. Açıklamada, Sağlık Bakanlığının sistemli bir piyasa gözetimi ve denetimi ile kolonyalarda metanol kullanımının ciddi şekilde denetim altına alındığı da vurgulandı.

Açıklamada, sahte saç bakım ürünlerinin de ciddi boyutlarda saç dökülmelerine sebebiyet verdiği bildirildi.

TÜKETİCİLERE SORUMLULUK DÜŞÜYOR

Sahte ürünlerin çevre sağlığına zararlarının yanında, sprey deodorant ve diğer kozmetiklerin içeriğindeki maddelerin ozon tabakasını tahrip ettiğinin hatırlatıldığı açıklamada, bu tür ürünlerle ilgili tüketicilere önemli görev ve sorumluluk düştüğü vurgulandı.

Kozmetik ürünlerin ambalajlarının çöpe atılmadan önce bir daha kullanılmayacak duruma getirilmesinin büyük önem taşıdığına işaret edilen açıklamada, kozmetik ürünler alınırken şu hususlara dikkat edilmesi istendi:

-Şüpheli ürünler alınmamalı.
-Büyük şehir ve sayfiye yerlerindeki pazar yerlerinde kontrolsüz satılan ürünleri almamaya özen gösterilmeli.
-Satın alınacak kozmetiklerin özellikle dış ve iç ambalajlarının temiz, üzerindeki yazıların düzgün ve okunabilir olmasına, ambalaj üzerinde yer alması Yönetmelik açısından gerekli olan, içeriği, miktarı, saklama koşulları, son kullanma tarihi veya açıldıktan sonraki kullanım süresinin yazılmış olmasına dikkat edilmeli.
-Cam şişeli ürünlerin, görülebiliyorsa içindeki sıvıların berrak ve homojen olmalarına, kaliteli camdan ve kapak sistemlerinin çalışır durumda olmasına özen gösterilmeli.

Realage- Ozan Vural

Başlık: Antibiyotik nedir ?
Gönderen: Tuğra - 09 Şubat 2009, 02:29:04
Antibiyotikler* infeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve bakteri* mantar* parazit... gibi mikroorganizmaların çoğalmasını durdurarak veya onları öldürerek etkili olan bir ilaç grubudur. Yerinde ve uygun olarak kullanıldığında hayat kurtarıcı olan bu ilaçlar* yanlış uygulamalarda önemli ekonomik kayıplara neden oldukları gibi* mikropların direnç kazanmalarına* ciddi yan etkilere de yol açabilirler.

TEMEL KURALLAR

-Antibiyotik seçimi dikkatle yapılmalı* doktor önerisi olmadan gelişi güzel ilaç kullanılmamalıdır. Nezle* grip gibi viral infeksiyonlarda antibiotik almak gereksiz ve zararlıdır.

-Hastalık etkeninin tam olarak saptanamadığı veya birden çok bakterinin etken olma ihtimallerinin olduğu durumlarda geniş spektrumlu antibiyotikler tercih edilir. Doktorlar* özel durumlarda aynı anda iki antibiyotik birden verebilirler.

-Her hasta ve hastalık için en uygun antibiyotik seçilmelidir. Pahalı antibiyotik iyi antibiyotik demek değildir. İdeal seçim* çeşitli vücut sıvılarının (balgam* idrar* kan...) kültür ve antibiyogramına göre yapılır* ancak bu pratikte her zaman mümkün olmaz.

-Antibiotiklerin dozu* genel olarak yaşa ve vücut ağırlığına göre belirlenir. Antibiyotik düzeyi kanda istenilen düzeye erişemiyorsa beklenen etki elde edilemez. Buna karşılık yüksek düzeylerde önemli yan etkiler ortaya çıkar.

-Antibiotikler değişik şekillerde uygulanabilir. En rahat ve ucuz olanı* ilacın ağız yoluyla tablet veya şurup olarak alınmasıdır. Ağız yoluyla ilaç içemeyenlere* bulantı-kusması veya ishali olanlara ya da durumu ağır olanlara antibiyotik kas veya damar içine iğne ile zerk edilerek verilmelidir.

-Antibiyotikler belirli aralıklarla ve düzenli olarak alınmalıdır. Bu süreler antibiyotiğin türüne göre değişir. Bazılarının 6 saat ara ile alınması gerekirken* bazılarının 24 saatte bir alınması yeterlidir.

-Antibiyotik tedavi süresi hastalığa göre farklıdır. Bazı durumlarda tek bir doz bile yeterli olurken bazı hastalıklarda haftalarca ve hatta aylarca ilaç alınması gerekir.

-Böbrek ve karaciğer hastalığı olanlara ilaçlar çok dikkatle verilmeli ve hastalar yakından izlenmelidir.

-Antibiyotiklerin ciddi allerjik belirtilere neden olabilecekleri unutulmamalıdır. Özellikle penisilin türü antibiotikler ölüme kadar gidebilen reaksiyonlara yol açabilirler.

Hergece.net
Başlık: Çocuklar için zehirden farksız
Gönderen: Devri Âlem - 09 Şubat 2009, 05:03:00
(http://image.haber7.com/haber/haber7/photos/365520090209025734769.jpg)


Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız. Uzmanlar büyük tehlikeye dikkat çekti.

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin kanserojen 'akrilamid' maddesini kanda biriktirdiği belirlendi.

Bu maddenin kanda iltihapları çoğaltabileceğini belirten uzmanlar, "Cips, kalp, obezite ve kanser riskini de arttırıyor" dedi.

Çocuklar için zehirden farksız

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen 'akrilamid' maddesinin kanda birikmesine neden olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Necat Yılmaz, İsveç ve Polonyalı bilimadamları tarafından yürütülen araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.

Geleceklerini karatıyor

Patates cipsinde bulunan akrilamid maddesinin kanda iltihabi reaksiyonlara yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız."

haber7
Başlık: Hapşırık 40 metreye atıyor
Gönderen: Tuğra - 10 Şubat 2009, 10:25:18
Aslında cips yetişkinler arasında daha çok tüketiliyor malesef...

.................................................................

Hapşırırken aman dikkat! O anda virüsleri 40 metre öteye fırlatabiliyorsunuz.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, hasta bir kişinin hapşırması sırasında virüs taşıyan damlacıkların 40 metre, öksürükte 6 metre, konuşmada ise 2 metre ileriye gidebildiğinin yapılan araştırmalarla ortaya konulduğunu bildirdi.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kış aylarında grip ve öksürük salgını gibi virüs kaynaklı enfeksiyon hastalıklarının sık görülebildiğini söyledi.

Bu yıl özellikle öksürük salgınının çocuklar da dahil birçok kişiyi etkisi altına aldığını ifade eden Atabek, grip ve öksürük gibi enfeksiyonlara yol açan 200'e yakın virüs bulunduğunu, kış aylarında dikkatli olunması gerektiğini bildirdi.

Viral bir enfeksiyonun 1 ay içinde tüm dünyaya yayılabileceğini vurgulayan Atabek, şunları kaydetti:

''Grip ve öksürük salgınları, damlacıklarla bulaşır. Hapşırma, öksürme ve konuşma ile bu damlacıklar yayılarak, diğer kişilere hastalıkları bulaştırır. Hasta bir kişinin hapşırması sırasında virüs taşıyan damlacıklar 40 metre, öksürükte 6 metre, konuşmada ise 2 metre ileriye gidebiliyor. Bunlar yapılan araştırmalarla ortaya konulmuş gerçekler.

Virüsten kaçış yok. Alışveriş merkezinde hasta bir kişinin dolaşması, birkaç kez de hapşırması ve öksürmesi yüzlerce kişiye virüsün bulaşması demektir. Söylemesi zor ama hasta kişinin boğazındaki virüsü taşıyan damlacıklar, hapşırmadan birkaç dakika sonra sizin ağzınızda, boğazınızda.''

Öksürmenin genelde basit bir hastalık olarak ele alındığını dile getiren Atabek, ''Virüs diğer organlara yayılıp daha ciddi hastalıklara yol açabilir. Özellikle çocuklarda öldürücü bile olabilir. Bu yüzden hastalık görülmeye başlandığında ciddiye alınmalı ve mutlaka bir doktora başvurulmalıdır'' dedi.

Atabek, kış aylarında hastalıktan korunmanın yolunun vücudun güçlü tutulması olduğunu belirterek, ''Kendini güçlü tutacaksın, uykusuz kalmayacaksın, üşümeyeceksin. Kış aylarında dengeli beslenmek, kalabalığın yoğun olduğu yerlerden uzak durmak gerekiyor. Virüs, dirençsiz vücudu yakaladığı zaman asla affetmez. Kurtulmak için de oldukça uğraşmak gerekir'' diye konuştu.

İnternet Haber
Başlık: Uyurken ışığı söndürün!
Gönderen: Tuğra - 11 Şubat 2009, 09:57:31
Sağlık uzmanları, "gece lambası da olsa ışıktan kaçının" uyarısında bulunuyor.

Karanlıkta uyumak beynin melatonin hormonu salgılamasını sağlayarak kişiyi kanserden koruyor. Işıkta bu hormon salgılanmadığı için kanser hücreleri daha çabuk gelişiyor.

Bulguyu destekleyen Dünya Sağlık Örgütü, gece çalışmayı 'muhtemel kanserojen etkisi bulunanlar' listesine dahil etti. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ise gece aydınlatmalarının zararlarını anlatmak için hazırladığı raporda melatonin hormonunun önemini vurguluyor.

Raporun önümüzdeki günlerde bütün belediyelere gönderileceğini açıklayan Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "Belediyelere, sağlığımız için 'gereksiz aydınlatmayla karanlığımızı kısmayın' çağrısında bulunacağız." dedi. Konuyu görüşmek üzere önümüzdeki hafta Ulusal Kanser Danışma Kurulu toplanacak.

Buradan çıkan sonuç bildirgesinde yeterli aydınlanma dışındaki ışığın gece insan sağlığına zararlı olduğu mesajı verilecek. Şehirlerdeki bilinçsiz gece aydınlatmaları ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerine yer verilecek. Belediyelerden şehir merkezlerini ayrı, yerleşim yerlerini ayrı aydınlatmaları istenecek. Sokak lambalarının sadece aşağıya ışık vermesi, evlere yansıtılmaması gerektiği aktarılacak. Rapor Enerji Bakanlığı'na da gönderilecek.

Melatonin hormonu saat 23.00 ile 05.00 arasında tam olarak salgılanıyor. Bu saatler arasında karanlıkta uyunduğunda hormon, hücreleri yeniliyor. Bağışık sistemini düzenliyor. Vücudun biyolojik saatini koruyor, ritmini ayarlıyor. Üreme sistemini geliştiriyor. En önemlisi kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor. Görme engellilerin kansere daha az yakalanması bu durumu destekliyor. Bu sebeple çocukların gece kesinlikle ışıkta uyutulmaması gerekiyor.

Sağlığınız için bunlara dikkat edin

Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.

Hber Aktüel
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 11 Şubat 2009, 10:15:23
Alıntı
Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.

Güzel uyarılar....
Başlık: Yumurta Bir Kez Daha Aklandı
Gönderen: Tuğra - 12 Şubat 2009, 10:32:41
Uygulayabilene  :)

----------------------------------------
Bilim adamları, kolesterolü yükselttiği öne sürülen yumurtayı bir kez daha akladı.
 
Yeni araştırma, yumurta tüketiminin azaltılmasının kolesterolü pek düşürmediğini ortaya koydu.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/80234.jpg)

Surrey Üniversitesi'nden bir ekip, araştırmalarının, çoğu insanın, sağlığına zarar verme korkusu taşımadan istediği kadar yumurta yiyebileceğini gösterdiğini söyledi.

Yumurtayla ilgili yapılan diğer araştırmaları inceleyen bilim adamları, haftada üçten fazla yumurtanın sağlık için zararlı olduğu düşüncesinin hala yaygın olduğunu belirttiler. Bilim adamları, ancak bunun modası geçmiş verilere dayanan bir yanlış anlama olduğunu bildirdiler.

İngiliz Beslenme Vakfı'nın yayın organında yayımlanan araştırmada, doymuş yağ tüketiminin sağlık sorununa yol açması ihtimalinin daha fazla olduğu kaydedildi.

Prof. Bruce Griffin, yumurtanın sağlıklı beslenmenin önemli bir parçasını oluşturduğunu belirterek "Yumurta tüketimini kolesterol ve kalp hastalıklarıyla bağlantılandıran kökleşmiş yanlış düşüncenin düzeltilmesi gerekiyor" dedi.

Griffin halka, beslenmede yumurta sayısını azaltmasına gerek olmadığı, tam tersine "doğanın bu en besleyici gıdalarından birini rahatlıkla beslenmesine dahil edebileceği" tavsiyesinde bulundu.

Aktif Haber
Başlık: Çikolatanın sırrı aydınlanıyor!
Gönderen: Tuğra - 13 Şubat 2009, 08:25:47
Çikolata gerçekten kalbe zekice bir muamele mi, yoksa çok zararlı bir yiyecek mi?

Çikolatanın, ancak bir kalıp tereyağı kadar sağlıklı olduğu inanışı çok da eski sayılmaz. Ama son zamanlarda yapılan çalışmalar ile artık böyle olmadığı ortaya kondu. Çikolata, tatlıya olan bağlılık içinde günahının çok da fazla olmadığı bir yiyecek olarak kabul ediliyor.

Artık çikolata hak ettiği saygıyı kazanmış durumda. Hatta doğru olamayacak kadar güzel gibi gözükse de, araştırmalar belli bir tür çikolatanın, tat zenginliği dışında elma, üzüm, yeşil çay ve kırmızı şarabın içinde bulunan aynı koruyucu antioksidanları da içerdiği de çalışmalar sayesinde ışığa çıkıyor.

Yani çikolata yeni bir süper-yiyecek mi? Pek sayılmaz. Ama giderek artan bir kanıtlar, çikolatanın sadece suçluluk duyurucu bir zevkten daha fazla getirisi olduğunu ortaya koyuyor.

Ağaçlardan Gelen Bir Tedavi

Çoğumuz çikolatayı bitki temelli bir yiyecek olarak düşünmeyiz ama gerçekte öyledir. Çikolata, Theobroma cacao ağacının köklerinden elde edilir. Aynı zamanda kakao tanesi olarak da bilinen bu tohumlar, kardiyovasküler rahatsızlığa karşı korunmada yardımcı olan doğal antioksidanlar olan flavonoidler bakımından son derece zengindirler.

Bir kere toplandıktan sonra, kakao taneleri kurumadan önce mayalanır, kavrulur ve bugün bildiğimiz ve sevdiğimiz çikolata ürünü olarak işleme koyulur.

Ama her çikolata çeşidi eşit bir şekilde yaratılmaz. Bu işlemler esnasında kakao tanesinin içinde bulunan bir çok doğal flavonoid yok olur ve çikolatanın alkalize edilmesi (içindeki doğal asit oranının düşürülmesi) ile birlikte çikolata neredeyse bütün doğal yararını yitirir.

Aslında sadece siyah çikolata, yüksek kakao oranıyla avantajlı görünüyor. Beyaz çikolata değil. Sütlü çikolata da değil. Sadece zengin, siyah çikolata.

Kalbe yararlı Flavonoid Yönünden Zengin Besinler

- Elma
- Kayısı
- Karadut
- Çikolata
- Kızılcık
- Üzüm
- Yeşil çay
- Soğan
 
Peki tam olarak çikolata bize ne sunabilir? Birçok araştırma, ufak miktarlarda siyah çikolata yemenin, kardiyovasküler sağlığı olumlu yönde etkilediğini öne sürmekte:

Artan endotelyal fonksiyonlar: Ufak ölçekli çeşitli araştırmalar siyah çikolatanın, kan damarlarımızda bulunan endotelyal hücrelerin işlevlerini arttırarak, atardamarları elastik, kan dolaşımını da rahat hale getirmekte yardımcı olabileceğini gösterdi. Sigara içen erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada, katılımcıların ufak bir parça siyah çikolata yemesinden sadece 2 saat sonra endotelyal hücrelerinin işleyişinde kayda değer bir artış olduğu ve bu durumun 8 saate kadar sürdüğü görüldü.

Kan Basıncının Azalması: Yüksek tansiyona sahip erkek ve kadınlarla yapılan yeni bir araştırmada, günde 10 gram siyah çikolata yiyenlerin 15 gün içinde hem diyastolik hem de sistolik tansiyonlarının azaldığı görüldü.

Sonuçlar, 55-64 yaş arası yüksek tansiyona rahatsızlığına sahip kişiler üzerinde yapılan bir başka araştırmayla benzerlik göstermekte. 2 hafta boyunca günde belli bir miktar siyah çikolata yemeye dayalı bir diyet uygulayan katılımcıların kan basınçlarında gözle görülür bir düşüş oldu. Ama sadece 2 gün siyah çikolatayı kesince, kan basınçları ilk değerlerine geri döndü.

Kolestrolde İyiye Doğru Artış: Kanıtlar her gün bir miktar siyah çikolata yemenin, sağlık için 'iyi' kolestrol cinsi olan HDL'in yükselip, 'kötü' kolestrol LDL'nin düşmesine etki edebileceğini ortaya koyuyor.

Çikolata üç ana yağ asidi içerir. Bunlardan biri olan oleik asit, aynı zamanda zeytinyağının içinde de bulunur. Araştırmalar, kalbe yararlı bir tekli doymamış yağ olan oleik asidin, toplam kolestrolü az miktarda düşürdüğünü işaret ediyor.

Çikolatadaki diğer iki yağ asidi, stearik ve palmitik asit, doymuş yağlardır. Genelde doymuş yağlar, palmitik asit de dahil olmak üzere, toplam kolestrolü arttırarak kalp rahatsızlığına neden olur. Ancak araştırmalar, diğer doymuş yağların çoğunun aksine stearik asidin kolestrole bir etkisi olmadığını (azaltmıyor ama arttırmıyor da) gösteriyor.

Çikolatanın Diğer Yüzü

Meyve kasenizi koca bir tepsi kakaolu kekle değiştirmeden önce, gerçeklere kısaca bir göz atalım. Haftada birkaç gün ufak bir parça siyah çikolata yemek sağlığa yararlı bir diyetin parçası olabilir. Ama zaten en baştan çikolata yemiyorsanız, beslenme düzeninizde bu yeniliği gerektirecek bir sorun olmayacak. Çikolata çok kalorili olduğu gibi, sağlığımızı destekleyen vitamin ve minerallere sebze ve meyvelere oranla geri planda kalmaktadır. Ayrıca kafein içerir ki, bu madde bazı kişilerin diyetlerinde minimum düzeyde tutulmalıdır. Ve ayrıca çikolata bazı kişilerde migren ağrılarını ve regl belirtilerini kötüleştirebilir.

Çikolata Tutkunları İçin İpuçları

Her ısırığınızda en fazla heyecan için:

• Kakao oranı en az %70 olan siyah çikolata seçin.
• Haftada birkaç defa, ufak porsiyonlarla çikolatanın tadını çıkartın. 4-5 gram makul bir miktar olacaktır.
• Markasını kontrol edin. Tamamen ya da kısmen hidrojenasyona uğramış palmiye, hindistan cevizi ya da benzer başka yağlarla yapılmış çikolatalardan kaçının.
• Çikolata yerken süt içmeyin. Araştırmalar sütün, çikolata içindeki antioksidanların vücut tarafından absorbe edilmesine engel olabileceğini gösteriyor

Çikolatanın sağladığı potansiyel sağlık kazançları üzerindeki araştırmalar kısa vadede umut verici (ve şaşırtıcı) gözükse de, çikolata tüketiminin kardiyovasküler sağlık üstündeki etkisini tamamen tanımlayabilmemiz için daha uzun vadeli deneyler gerekiyor. Sağlıklı bir kalp için yapabileceğiniz en iyi şeyler, sebze ve meyvelerle dolu dengeli bir beslenme, düzenli egzersiz ve stres seviyesini kontrol altında tutmak. Ve arada bir kendinizi suçluluk duymadan bir parça siyah çikolata ile ödüllendirmekte sakınca görmemek.

REAL AGE

Başlık: Sağlığın dostu salep
Gönderen: Tuğra - 14 Şubat 2009, 09:11:02

Kış aylarının vazgeçilmez içeceklerinden olan salebin bir çok faydalı etkisi ortaya çıktı

(http://www.haber3.com/images/news/254890.jpg)

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Utku Çopur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dondurma üretiminin yanı sıra soğuk kış günlerinde tüketilen ve yüzyıllardır kullanılan bir içecek olan salebin, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde doğal olarak yetişen bazı orkidelerin yumrularından elde edildiğini belirtti.

Salebin, soğuk günlerde vücudu sıcak tutan, soğuk algınlığına karşı direnç veren, özellikle sütle hazırlandığında besleyici, geleneksel bir içecek olduğunu ifade eden Çopur, salebin kronik ishali kesici etkisinin bulunduğunu vurguladı.

''AFRODİZYAK ETKİSİ DE VAR''

Çopur, salebin yapıldığı orkide yumrularının içinde bulunan bazı maddelerin, boşaltım sistemi hastalıklarında tedavi edici özelliği bulunduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

''Salebin bağırsak rahatsızlıklarına, soğuk algınlıklarına ve öksürüğe karşı etkileri halk arasında çok eski dönemlerden beri bilinmekte ve bu içecek yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca afrodizyak etki göstermektedir. Türklerin saleple tanışması çok eski dönemlere rastlamaktadır. İslamiyetin kabulüyle birlikte, İslam dininin yasakladığı şarap ve kımız gibi alkollü içkilerin yerini boza, şıra ve salep gibi alkolsüz içecekler almıştır. Şıra daha çok yaz aylarında tercih edilirken, boza ve sıcak servis edilen salep kış aylarında içilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahlar için hazırlanan kuvvet macunlarına zencefil, kişniş, sinameki, çörekotu, Hindistan cevizi, anason gibi birçok şifalı bitkinin yanı sıra salep de eklenmekteydi. Yine o dönemde kış aylarında sokaklarda güğümlerle salep satılmakta, büyük ve kulpsuz porselen fincanlarda salep içilmekteydi.''

''1 KİLO KURU SALEP İÇİN 2 BİN 600 ORKİDE''

Prof. Dr. Çopur, botanik uzmanlarının, dünya tıbbi bitki ticareti sıralamasında 3. sırada bulunan Türkiye'de, salebin, doğal ortamlarının tahrip edilmesi ve aşırı söküm yüzünden yok olmaya başladığını belirttiklerini dile getirerek, 1 kilogram kuru salep elde edebilmek için ortalama 2 bin 600 civarında orkideye ihtiyaç olduğuna işaret etti.

Türkiye'de yılda 30 milyon civarında, 40 farklı orkide türü yumrusunun toplandığının tahmin edildiğine değinen Çopur, şunları kaydetti:

''Bu nedenle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından salep ihracatı yasaklanmıştır. Eğer, alternatif çözümler üretilmezse salep orkideleri, aşırı söküme bağlı olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Salep orkidelerinin doğal çevrelerinde bollaştırılması ve uzun vadede bu orkidelerin korunması, sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Bazı türlerinin yalnızca Türkiye'de yetiştiği, geleneksel içeceğimizin ham maddesini oluşturan ve ünlü Kahramanmaraş dondurmasına katılık, esneklik ve lezzet vermesi için kullanılan, ayrıca ilaç ham maddesi olarak da yararlanılan salebin, elde edildiği bitkilerin kültüre alınıp yetiştiriciliği artırılarak yok olmasının önlenmesi, acilen ele alınması gereken bir konudur.''

Habe3
Başlık: Multivitamin takviyesinin hiçbir yararı yok
Gönderen: Tuğra - 15 Şubat 2009, 11:33:58

Vitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı, yapılan son kapsamlı araştırmayla teyit edildi

“Sağlık sigortası” olarak düşünülen multivitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı bildirildi. Vitaminlerle ilgili yapılan bugüne kadarki en kapsamlı araştırmada, yaşları 50 ile 79 arasında değişen 162 bin ABD’li kadının vitamin alma alışkanlıklarıyla, sağlık durumlarına bakıldı.

Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, avuç dolusu vitamin alan kadınlarda kanser ve kalp hastalıkları riskinde azalma olmadığı, vitaminlerin, erken ölümü de engellemediği belirlendi.

Independent gazetesindeki habere göre, araştırma kapsamına alınan ve yüzde 41’i 15 yıl boyunca düzenli olarak vitamin kullanmış olan kadınlar arasında 10 bin kanser, 9 bin kalp ve 10 bin ölüm vakası görüldü ve “vitamin alanlarla almayanlar arasında hastalık ve ölümler açısından fark olmadığı” saptandı.

Araştırmanın başkanlığını yürüten Seattle’daki Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezinden Marian Neuhouser, “Şaşırtıcı biçimde, multivitaminlerin yaygın kanser türlerine yakalanma riskini azaltmadığını ve kalp hastalığı üzerinde hiçbir etkisi olmadığını gördük” dedi.

Sağlıklı beslenen insanların yiyeceklerden gerekli tüm vitaminleri zaten aldıkları hatırlatılarak, fazla vitaminin vücuttan atıldığı belirtildi.

Yeshiva Üniversitesinden Prof. Dr. Sylvia Wassertheil-Smoller, “bulgularımıza göre, burada tanımlanan kadın tipine giriyorsanız ve aslında iyi besleniyorsanız, multivitamin almanıza gerek yok” dedi.

Araştırmacılar, kadınlar arasındaki vitamin kullanımının erkeklerden daha yaygın olduğunu ve 30 yaşından sonra vitamin kullanan kadınların oranının arttığını bildirdiler.

ABD’lilerin yarısı, daha sağlıklı olmak ve uzun yaşamak için vitamin takviyesi alıyor ve yılda bu haplara 20 milyar dolar harcanıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre de yetişkinlerin yüzde 31’i vitamin hapı kullanıyor. İngiltere’deki vitamin pazarının da yılda 330 milyon sterlin olduğu tahmin ediliyor.

AA
Başlık: Egzersiz hafızayı güçlendiriyor
Gönderen: Lika - 15 Şubat 2009, 21:39:48
Yapılan yeni bir araştırma, glikozun beyin için aslında o kadar da iyi bir şey olmadığını gösterdi. Glikoz hafıza sorunlarına neden olabiliyor.

Dört üniversiteden araştırmacıların Nöroloji Yıllıkları'nda belirttikleri üzere, glikozu yavaş yakan kişiler, bunu hızlı yakanlara göre daha unutkan oluyorlar. Ayrıca bu kişilerin beyinlerinin öğrenme ve hafızayla ilişkili hipokampüs bölümünde bulunan dişli kıvrımlarında bir sorun olma olasılığı daha yüksek oluyor.

Bulgular, 65 yaş ve üstü 240 sağlıklı kişinin beyinlerinin fonksiyonel manyetik görüntülemeyle taranması, hafıza değerlendirmeleri ve glikoz testleriyle elde edildi. Denekler özellikle demans ve diyabet hastası olmayan kişiler arasından seçildi. Bilindiği gibi, diyabet hastaları şekeri enerjiye dönüştürmede sorun yaşıyorlar.

"Glikoz metabolizması kişi yaşlandıkça bozuluyor; hafıza da 3O'lu yaşlarda zayıflamaya başlıyor" diyor New York'taki Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi'nden Doç. Dr. Scott Small. "Bu yeni araştırma bu iki bulgu arasında bir bağlantı olabileceğini gösteriyor çünkü yüksek kan şekeri, yukarıda söz edilen temel hafıza alanına hasar veriyor gibi görünüyor"diye ekliyor Small.

Temel hafıza alanının işlevi tam olarak bilinmiyor. Bu alan, hipokampüsteki birçok devreden yalnızca biri ve hasar görmesi durumunda hafıza zayıflıyor. Örneğin, kişi yeni tanıştığı insanların adlarını aklında tutamıyor ya da arabasını nereye park ettiğini anımsayamıyor.

Small'a göre temel hafıza alanındaki işlev bozukluğu ve glikozun yavaş yakılması arasındaki olası bağlantıyla daha önceden bedensel egzersizin hafızaya yararlı olduğu yönündeki gözlemler ve elde edilen bulgular açıklanabilir. Geçmişte de bilim insanları fiziksel etkinliğin (glikozun kas hücrelerince emilimini hızlandırdığı için) yaşa bağlı hafıza kayıplarını azalttığını düşünüyorlardı; ancak neden böyle olduğunu da tam olarak bilemiyorlardı. Small'a göre hipokampüsteki temel hafıza alanı zincirin eksik halkası olabilir.

(Bilim Teknik dergisi)
Başlık: Şifalı diye makine yağı kullanmayın
Gönderen: Tuğra - 16 Şubat 2009, 08:56:25
"Şifalı" diye satılan ürünler tehlike saçıyor.

Atatürk Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi Müdürü ve Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Aslan, alternatif tıpta yaşanan bilgi kirliliğine karşı vatandaşları uyardı.

AKTARLARIN SORUMLULUĞU BÜYÜK

Bitkilerin yanlış kullanımının önüne geçilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Aslan, ''Bir bitkinin 12 farklı türü olabiliyor. Hastalığa çare olarak kullanılan bitkinin özelliği iyi bilinmelidir'' dedi.

Aslan, aktarlara büyük sorumluluk düştüğünü ve aktarların sattıkları bitki türleri ve etkilerini iyi bilmemelerinin vatandaşa zarar verebileceğini belirterek, şunları kaydetti:

''Alternatif tıp, modern tıbbın hastalıklar karşısında istenen çözümü bulamadığı zamanlarda vatandaşların başvurduğu bir tedavi yöntemidir. Bitkiler aracılığıyla yapılan ilaç veya merhemlerle, hastalar iyileştirilmeye çalışılıyor. En önemli sıkıntı ise alternatif tıpta yaşanan bilgi kirliliğidir. Bu konuda başta biz bilim adamları olmak üzere herkese sorumluluk düşüyor.

''MAKİNE YAĞI SÜRENLER VAR"

Zaman zaman bazı vatandaşların, yaptığı ilaç veya merhemin içerisindeki maddeleri söylemeden kendilerinden hastalığa iyi geldiği yönünde belge talep ettiklerini anlatan Aslan, şöyle devam etti: ''Bir vatandaşımızın bildiğiniz makine yağının basura iyi geldiğini iddia ettiğine bile şahit olduk'' diyen Aslan, şöyle devam etti:

''Birçok hastalıkta tercih edilen alternatif tıpta kullanılan ürünler, uzman gözetiminde yapılmayan satışlarda tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Bazen çok garip iddialarda bulunan vatandaşlarımız da çıkıyor. Önerimiz her iddiaya inanılmamasıdır. Biz elimizden geldiğince vatandaşlarımızı bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Vatandaşlarımızdan da destek ve duyarlılık bekliyoruz.''

Haber3
Başlık: Bu besinin suyu şok faydalı (Havuç)
Gönderen: Tuğra - 17 Şubat 2009, 10:43:33
Onun taze sıkılmış suyunu ile unutkanlığınızın ortadan kalktığını gözlemleyebilirsiniz.

Unutkanlığınız mı başladı? Onun taze sıkılmış suyunu kür olarak uyguladığınızda, unutkanlığınızın ortadan kalktığını aynı zamanda algılama gücünüzdeki artışı gözlemleyebilirsiniz. Tüm bunların yanında havuç kürü,

-Erken bunama (demans)
-Alzheimer
-Kalp krizi
-Deri ve akciğer kanseri
-Kronik baş ağrısına karşı da önleyicidir.

Unutmayınız ki, sonradan kazanılmış hiçbir hastalık çaresiz değildir. Sonradan kazanılmış olan hastalıkların hemen hemen tamamı önlenebilir. Önlemek ve korunmak insanın kendi elindedir.
Tavşanlar çok hızlı çoğalan hayvanlardır. Bu hayvanların çok hızlı çoğalmalarının arkasındaki etken kendisiyle özdeşleşen bitkidir ve bu da havuçtur.

Son birkaç yıldan bu yana yapılan araştırmalar havucun hem düşünme gücünü artırdığını hem de iktidarsızlığa karşı  önleyici güç olduğunu ortaya koymaya başlamıştır.

Havuç kürünü aşağıda önerdiğim şekilde uygularsanız, unutkanlığa karşı muhteşem bir silah oluşturmaktadır. Unutkanlık şikâyetiniz var ise, taze sıkılmış havuç suyu kürü bu anlamda çok iyi bir yardımcıdır.

Havucun içerdiği falcarinol etkin maddesinin iki önemli etkisi vardır. Tıp dili ile söylemek gerekirse, falcarinol maddesi anti-neoplastik özelliği olan etkin bir maddedir. Bu bakımdan havuç kansere karşı önleyicidir. İkincisi ise bu etkin maddenin antitümör etki göstermesidir.

Kürünü uygulamak gerekir

Değerli okuyucu, havucun bu özelliğinden istifade edebilmeniz için onun kürünü yapmak gerekir. Yemeklerinizde veya salatanızda tercihli olarak kullanacağınız havuç bir beslenme şeklidir. Eğer onun tedavi veya önleyici gücünden faydalanmak istiyorsanız, mutlaka kürünü uygulamanız gerekir. Havuç, özellikle deri ve akciğer kanserine karşı mükemmel bir önleyicidir. Prostat, pankreas veya göğüs kanserine karşı bu önleyici gücü yok denecek azdır. Bir bitkinin kansere karşı önleyici gücünden bahsediliyor ise, mutlaka hangi kanser türüne karşı etkili olduğu sorulmalı ve öğrenilmelidir. 

Havucun  en çok neye yaradığını kime sorarsanız sorun, hemen gözlere iyi geldiği cevabını alırsınız. Benim yapmış olduğum araştırmalara göre gözlerimiz için havuçtan çok daha faydalı ve güçlü olan sebze domatestir. Havuç bol miktarda A vitamini içerdiğinden dolayı gözler için faydalıdır. Ancak burada bilmemiz gereken nokta A vitamininin yağda çözünen bir vitamin olmasıdır. Havuç suyunu doğrudan içtiğimiz taktirde içerdiği A vitamininden tam anlamıyla istifade edemeyiz.

İçerdiği A vitaminini büyük bir oranda vücudumuza kazandırmak istiyorsak, bu taktirde bir bardak havuç suyunun içerisine iki-üç damla sıvı yağ damlatmamız gerekir. Damlatılan bu sıvı yağ havucun içerdiği A vitamininin çok daha büyük oranda vücudumuz tarafından emilmesini sağlayacaktır. Avrupa’nın bazı şehirlerinde  taze meyve suyu satan dükkânlarda havuç suyu sipariş ettiğiniz zaman, “birkaç damla sıvı yağ damlatalım mı?”diye sorarlar.

GÜNÜN KÜRÜ

Taze olarak tüketilmeli

Üç ay boyunca her gün, akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış bir bardak havuç suyu içilir. Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla 2-3 defa yine akşam yemeklerinden iki saat sonra bir bardak havuç suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Havuç suyunu içtikten sonra üzerine başka bir şey tüketmemeye özen gösterilmelidir. Her gün akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir.

Bu uygulama aynı zamanda akciğer, deri kanserine ve de kalp krizine karşı da bir önleyicidir. Günün kürü ile havucun  bütün özelliklerinden istifade ediyorsunuz demektir. Piyasada satılan hazır havuç suları bu amaç için kullanıldığı taktirde başarı oranı yüzde 70 oranında azalabilmektedir. Bu nedenle havuç suyunu kendiniz mutfağınızda taze olarak hazırlarsanız çok daha başarılı sonuç alırsınız.

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Havuç kürü, insan vücudunda bulunan OGG1 (8-OxoGuanine DNA Glycosylase) enzimini aktive etme özelliğine sahiptir. OGG1 enziminin aktivitesinin düşüklüğü, akciğer kanserinin oluşumunda oldukça etkilidir. Akciğer kanserine yakalanmış hastalarda OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olduğu gözlenmiştir. Yapılan klinik deneyler OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olması durumunda, akciğer kanserine yakalanma riskinin on misli artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Taze sıkılmış havuç suyu kürü, OGG1 enziminin aktivitesini yükselterek, bu kanser türüne karşı güçlü bir önleyici özellik göstermektedir. Bu özellik aynı zamanda keçiboynuzu (harnup) küründe de bulunmaktadır.

Mide yanmasına karşı etkili

Havuçta bulunan alpha-phellandrene, cinnamic acid maddeleri güçlü bir laxative özelliğe sahip olduğundan, bağırsak sisteminin sağlıklı çalışmasında oldukça etkilidir. Taze sıkılmış havuç suyu bununla da kalmayıp, bağırsaklarda oluşan ve bağırsak kanserine yol açabilen nitrozamini, nötralize edebilen zararsız hale dönüştüren (antinitrosaminic) etkin maddelere sahiptir.

Havuç suyunun önemli bir özelliği yemek borusu ve mide yanmasına karşı olan gücüdür.  Eğer mevsiminden dolayı veya herhangi bir nedenle havuç bulunamıyorsa, sadece ve sadece iki yudum olarak içilecek olan soğuk sütün, yemek borusu ve mide yanmasına karşı nasıl etkili olduğunu içtikten 3-4 dakika sonra hissedeceklerdir.

Dİkkat-1:  Şeker hastalarının havuç kürüne karşı dikkatli olmaları gerekir. Hekimlerine danışmadan kullanmamalıdırlar.

Dİkkat-2:  Dışarıya çıktığınızda çantanızda küçük bir şişede süt bulundurunuz. İki yudum süt kürünün uygulamasında mide yanma veya ağrı başladığında mutlaka kısa zaman içerisinde süte ulaşmanız gerekir. Eğer yanma veya ağrı başladıktan kısa bir zaman sonra süte ulaşamaz iseniz, her defasında tedavide başa dönüyorsunuz demektir.

Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
Başlık: Göz kuruluğuna dikkat!
Gönderen: Lika - 17 Şubat 2009, 18:29:06
Bilgisayar Görme Sendromu, günde iki saatten fazla bilgisayar ile çalışan kişilerin yüzde 90`ında ortaya çıkabilen yaygın bir rahatsızlık... Opr. Dr. Nursen Şen hastalığın belirtilerini “Gözlerde kızarıklık, yanma, batma, sulanma, yorgunluk hissi, odaklanma güçlüğü, çift ve bulanık görme, baş ağrısı, boyun ve omuz ağrılarıâ€� olarak sıralıyor. “Gözyaşı, gözün en şeffaf yüzeyi olan kornea tabakasının tahriş olmasını engeller, gözün net ve rahat görüşünü sağlarâ€� diyen Opr. Dr. Şen; “Gözyaşı, yapısında bulunan maddeler sayesinde dışarıdan gelen hastalıklara karşı gözün savunma bariyeri konumundadır. Göz kuruluğu önemsenmesi gereken bir problemdir. İleri aşamalarda gözün tahriş olmasına ve körlüğe kadar varabilen ciddi göz rahatsızlıkları oluşmasına neden olabilirâ€� uyarısında bulunuyor.

TAVSİYELER


> Bilgisayarınızın ekranı gözünüz ile aynı mesafede ya da birkaç santim daha aşağıda olmalıdır.

> Ekran ile aranızda mutlaka 30-40 santim mesafe olmalıdır. Daha uzak veya yakından bakmak gözlerinizde yorgunluğa sebep olur.

> Çalıştığınız ortamın aydınlatmasına mutlaka dikkat etmeniz gerekmektedir. Parlak ışık gözlerinizi yoracağından bu tür ışıklardan kaçınmalı.

> Ofis ortamının havalandırılması göz sağlığınız için önemlidir. Klimalar, göz kuruluğuna sebep olabilmektedir.

Türkiyegazetesi
Başlık: İşte Şeker Hastalığının Doğal İlaçı
Gönderen: Tuğra - 18 Şubat 2009, 10:27:19
Günde bir porsiyon yeşil yapraklı sebze ya da 3 tane meyve yemek, tip 2 şeker hastalığı oluşma riskini azaltıyor.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/90731.jpg)
 
Tulane Halk Sağlığı Okulu ve Harvard Halk Sağlığı Okulu'ndaki araştırmacılar, günde bir bardak taze sıkılmış meyve suyunun kadınlarda tip 2 şeker hastalığı riskini azalttığını da tespit ettiler. Tulane epidemiyoloji uzmanı Dr. Lydia Bazzano, "Şeker hastalığı riski taşıyan insanların meyve suyundan çok ıspanak, karalâhana, marul gibi yeşil yapraklı sebzeler ile elma, muz, portakal ve karpuz gibi meyvelerle beslenmeleri daha faydalı olur" dedi.

Araştırma için Bazzano ve grubu 1984-2002 yıllarındaki araştırmada yer alan 71 bin 346 veriyi analiz ettiler. Araştırmacılar aynı zamanda beyaz un ve patatesin şeker hastalığı riskini attırdığını buldular.

Aktif Haber
Başlık: İlacın Hastaya Uygunluğunu Alet Ölçecek
Gönderen: Tuğra - 19 Şubat 2009, 10:34:10
İlaçların hastaya genetik uygunluğu aletle ölçülecek

(http://s.aktifhaber.com/images/news/87763.jpg)
 
Yeni geliştirilen elde taşınabilir alet sayesinde doktorlar yakın gelecekte hastaların genetik yapısının belirli ilaçlar için elverişli olup olmadığını kontrol edebilecek.

İngiliz bilim adamları, BlackBerry boyutlarındaki SNP Doktor (snip şeklinde okunuyor) ismi verilen aletin iki yıl içinde piyasaya sürüleceğini söyledi. Bu yeni alet bir parça tükürük veya yanak temizleme mendili aracılığıyla hastaların DNA'sını analiz edecek ve genetik yapısının ilaç için uygun olup olmadığını belirleyecek.

ManagementinPractice'deki bilgilere göre, alet "Tek Nükleotit Polimorfizm (SNPs)" denilen ve bir insanın ilaç tedavisine verdiği tepkiyi etkileyen maddeyi incelemek suretiyle çalışıyor. Sadece İngiltere'de her yıl 250 bin kişi ilaçların yol açtığı yan etki sebebiyle doktora başvuruyor.

SNP Doktor aletiyle ilgili denemeler halen devam ediyor.

Aktif Haber
Başlık: Bilgisayar başı fıtık ediyor !
Gönderen: Tuğra - 20 Şubat 2009, 12:09:47

Bilgisayar başında saatlerini harcayanlarda fıtık tehlikesi

Bankacılar gibi uzun süre bilgisayar başında çalışanlar ile mikroskop altında saatler süren ameliyat gerçekleştiren beyin cerrahlarında boyun fıtığı riskinin fazla olduğu bildirildi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Rektörü ve Beyin Cerrahı Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, boyun fıtığı bulunan kişilerin, hastanelere genellikle boyun tutulması ve kollara vuran ağırlar nedeniyle geldiğini belirtti.

Nemli bölgelerde kıkırdaktaki zorlanma sonucu boyuna darbe gelirse bel, sırt, diz ve kalça ekleminde kireçlenmeler olduğunu anlatan Açıkgöz, şöyle konuştu:

''Su tutma özelliği bulunan kıkırdak yastıklar yardımlarıyla boyun ve bel kısmı her yöne hareket etmektedir. Bu kıkırdak yastıkları, boyunda, zorlamanın yanı sıra ağır kaldırma, merdivenden düşme ve trafik kazası gibi darbelerle fıtıklaşır. Bu bölgede en hassas organ olan omurilik bulunduğundan fıtık, boyun ve bel sinirlerine baskı yapar. Böylece kollarda ağrı, tuvalet ihtiyacının karşılanması ve yürüme sorunlar ortaya çıkabilir. Boyun fıtığı, özellikle sürekli bilgisayar başında ve klima altında çalışan bankacılar için risk faktörüdür. Aynı risk saatlerce mikroskop altında ameliyat yapan beyin cerrahları için de geçerlidir.''

YÜRÜYÜŞ VE YÜZME ÖNERİSİ

Açıkgöz, boyun fıtığı olanların yatarken yüksek yastık kullanmalı ve yan yatmaları gerektiğine işaret ederek, şöyle dedi:

''Boyun fıtığında en iyi tedavi yöntemi bilinçli yürüyüş ve yüzmedir. Haftada 2 gün 30 dakika sıcak suda yüzülmesi adaleleri gevşetir, insanı rahatlatır. Fıtıklarda genellikle tıbbi tedavi uyguluyor, boyunluk takılmasını öneriyoruz. Bu hastaların önemli kısmı 10 günde iyileşebiliyor. Daha sonra kişilerden boyun jimnastikleri yapmalarını istiyor, bazılarına da fizik tedavi uyguluyoruz. Ameliyatı son çare olarak düşünüyoruz.''

Haber3
Başlık: TV seyretme kitap oku; genç kal
Gönderen: Lika - 21 Şubat 2009, 06:36:57
(http://www.timeturk.com/images/news/30155.jpg)

ABD'de yapılan bir araştırma, örgü örmek, kitap okumak, hatta bilgisayar oyunu oynamanın bile bunama başlangıcını geciktirebileceğini ortaya koydu. Öte yandan araştırmaya göre, televizyon karşısında zaman harcamak hafıza kaybına neden oluyor.

BBC'nin internet sitesindeki habere göre Minnesota'daki Mayo Clinic Hastanesi'nden araştırmacılar, hobilerin bunama başlangıcını geciktirdiğini, ancak televizyon karşısında vakit geçirmenin hafıza kaybı gibi sorunlar yarattığını belirledi.

Araştırmada, 70 ila 89 yaşlarında, hatırlama sorunu yaşayan yaklaşık 200 kişi, bu sorunu yaşamayan bir grupla karşılaştırıldı. Araştırmacılar, katılımcılara son bir yıl içinde günlük faaliyetleri ve 50 ile 65 yaş arasında zihinsel olarak ne kadar aktif oldukları hakkında sorular sordu.

Orta yaşta okuyan, oyun oynayan veya dikiş dikmek, örgü örmek gibi el sanatı ile uğraşanlarda hafıza kaybı riskinin yüzde 40 oranında azaldığı belirlendi. İlerleyen yaşlarda ise aynı faaliyetlerin bu riski yüzde 30 ila yüzde 50 oranında azalttığı sonucuna varıldı.

Araştırmada ayrıca günde 7 saatten az televizyon seyredenlerin, ekran karşısında daha fazla oturanlardan yüzde 50 oranında daha az hafıza kaybına uğradığı sonucuna varıldı.

Alzheimer Derneği yetkilisi Sarah Day ise gelecek 10 yılda bir milyon insanın bunama yaşayacağını, dolayısıyla bunamayı önlemenin yollarını bulmanın çok önemli olduğuna dikkati çekti. Day, ''Beyninize egzersiz yaptırmak için yap-boz yapmak, bulmaca çözmek, hatta yeni bir dil öğrenmek eğlenceli olabilir'' diye konuştu.

timeturk
Başlık: Cep Telefonlarınızı Temizleyin
Gönderen: Tuğra - 21 Şubat 2009, 09:56:25
Mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmesi gerekiyor.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, cep telefonlarının, mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmesi gerektiğini belirtti.

Doç. Dr. Sönmezoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, sürekli elle temas edilen cep telefonlarının temizlenmemesi halinde hastalık bulaştırdığını belirtti.

Gündelik hayatta sürekli kullanılan cep telefonlarının yararının yanı sıra hastalık da saçabildiklerine dikkati çeken Sönmezoğlu, telefon üzerinde üreyen bakterilerin ağıza, buruna girdiğini ve o bölgelerde enfeksiyona neden olabildiğini ifade etti.

Cep telefonlarının, mikroorganizmaların tutunarak üreyebildikleri iyi bir yüzey olduğuna işaret eden Sönmezoğlu, şu bilgileri verdi:

``Cep telefonları tıpkı klozet kapakları, kapı kolları gibi mikroorganizma yuvalarıdır. Günlük hayatımızda elimizi dokundurduğumuz pek çok yerden aldığımız mikroorganizmalar, ellerimiz aracılığıyla cep telefonlarına geçiyor. Cep telefonları da belirli bir ısı yayıp, sıcak oldukları için mikroorganizmaların rahatça üremelerine olanak verir. Bunlar da özellikle mukoza olan, hassas yerlerde enfeksiyon yayılmasına neden oluyor. Diğer bir deyişle cep telefonları mikropları ağıza ve buruna iten iyi bir yüzeydir. Özellikle açık bir yara veya sivilce varsa orayı enfekte eder.

Bu nedenle kişiye özel cep telefonlarının, başkası tarafından kullanılması durumunda hemen dezenfekte edilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin eli steril değildir. Cep telefonları, mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmelidir. Sadece kişinin kendisinin kullandığı telefon ise yine sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez temizlenmelidir. Bu dezenfekte işlemi için aşındırıcı etkisi olmayan ıslak mendiller kullanılabilir. Ayrıca cep telefonlarına özel dezenfektan mendiller de kullanılabilir.``

sağlıktabugün.com
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: tunike - 21 Şubat 2009, 11:27:27
eet bu kırmızı kiremitten kırmızı biber olayını bikaç yıl önce bi yayında izlemiştim Allaha emanet yaşıyoruz.
Başlık: Elbiselerinizdeki zehrin farkında mısınız?
Gönderen: enfa - 21 Şubat 2009, 23:29:16
Son yıllarda günlük hayatımızın bir parçası haline gelen "ekolojik" kavramını en fazla tarım ve gıda ürünleri için kullanıyoruz. Bedenimizin ihtiyaçlarını gören, sağlığımızla birebir ilgili gıdaların ekolojik olanını elde etmek için kimimiz pazar pazar dolaşıyor, kimimiz ekmeğini dahi evinde yapıyor
Peki bir anlamda ikinci cildimiz olan kıyafetlerimiz ne kadar sağlıklı ve ekolojik hiç düşündük mü? Sindirim ve solunum yoluyla kıyafetlerin üzerindeki boya artıklarının, kimyasalların cildimizi ve sağlığımızı, özellikle de çocukları olumsuz etkileyebileceği hiç aklımıza geldi mi? Bundan 15-20 yıl öncesine kadar gıda ve tarım ürünlerine dair "ekolojik" kavramı toplumun gündeminde hiç yokken artan ürün çeşitliliği ve bugün gelinen nokta yakın zamanda ekolojik tekstilin de günlük hayatımızın bir parçası haline geleceği konusunda umut verici.

Ekolojik tekstil hammaddeden mamul haline gelinceye kadar tüm aşamalarda çevre gözetilerek üretilmiş ve kullanım sırasında insan sağlığına zarar vermeyen ve kullanım sonrası geri dönüştürülebilen ürün demektir. Kıyafetlerimizin (kazak, pantolon, etek, iç giyim vs..), ev tekstillerinin (halı, çarşaf, perde, döşemelik kumaşlar vs..) günlük hayatımızda iç içe olduğumuz tüm tekstil ürünlerinin ana maddesi elyaftır. En sık tercih edilen ise hava geçirmesi, nem ve ter tutması sebebiyle pamuktur. Pamuk üretim esnasında bir dizi kimyasallara maruz kalır. Zirai tarım ilaçları, beyazlatıcılar, kükürt içeren boyarmaddelerin başlıcalarını oluşturduğu bu kimyasallar kanserojen olabilir, deriye temasla insan sağlığına zarar verir. Ekolojik olarak üretilmeyen pamuğun uzmanlar tarafından tekstilin nikotini olarak değerlendirildiğini düşünürsek konunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır.


Tüketici olarak ne yapabiliriz?


Renk ne kadar koyuysa o kadar çok boyarmadde kullanılmış demektir. Kimyasal kokan koyu renkli ürünlerden kaçınılmalı. Alındığında mutlaka yıkanmalıdır.

Islandığında renk veren, boyası akan koyu renkli elbiselerin cilde teması tehlikelidir.

Boyaların yüzde 70'inin kükürt içerdiği ve tezgahları Çin mallarının doldurduğunu düşünürsek çocuk kıyafetlerinde renk ve koku konusunda ne kadar dikkatli olmamız gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.


Organik pamuklu ürünleri tercih ediniz.


Organik olarak üretilen pamuk, zirai tarım ilaçlarına getirilen sınırlama nedeniyle hem çevreye hem de insan sağlığına zarar vermemektedir.

Organik pamuktan üretilen kıyafetlerdeki tek sıkıntı renk alternatifinin çok olmayışıdır. Kıyafet alışverişlerimizde yüzde 75 etkili olduğu saptanan renkler ekolojik ürünlerde çok parlak ve albenili olamamaktadır.

Ülkemizde tüketiciler tarafından en fazla bilinen ekolojik tekstil etiketi bir Alman standardı olan "Öko Tex"tir. Bu standart satın alınan ürünün zehirli kimyasallar içermediği veya bu kimyasalların belirlenen sınırları aşmadığının bir sigortası hükmündedir.

(Zaman)

Başlık: Şekeri nasıl azaltabilirsiniz?
Gönderen: Tuğra - 22 Şubat 2009, 10:24:18

Jonny Bowden'e göre vücudun aldığı şekeri azaltmanın en iyi on yolu şöyle sıralanıyor:

(http://www.haberaktuel.com/images/news/35495.jpg)

Besinlerinize şeker eklemeyin. Bu aldığınız şeker miktarını derhal düşürebilmek için en basit ve temel yoldur. En önemli hedefleriniz mısır gevreği, kahve ve çaya şeker eklememek olsun.

“Sağlıklı şeker” aldatmacalarına kanmayın. Kahverengi şeker, turbinado şeker, ham şeker... Vücudunuz düşünüldüğünde hepsi hemen hemen aynı şeydir.

İşlenmiş karbonhidrat alımınızı azaltmak ya da bitirmek için gerçekten uğraş verin. Bir çok işlenmiş karbonhidrat --ekmek, simit, makarnalar ve abur cuburlar-- yediğiniz anda saf glikoz kadar hızlı bir şekilde şekere dönüşen un ve diğer malzemelerle doludur. Bu şeker trigliserid olarak depolanır, bu ise yağ demenin kulağa daha hoş gelen halidir.

“Yağ içermeyen” abur cuburlara dikkat edin. En büyük mitlerden biri de yağ içermeyen yiyeceklerin size kilo aldırmayacağıdır. Yağ içermeyen kalori içermeyen demek değildir ve pekçok yağsız abur cubur şekerle yüklenmiştir.

Renk için alışverişe çıkın. Alışveriş torbanız ne kadar renkliyse o kadar iyidir. Taze sebze ve meyveler aldığınızı gösterir.

Bir yiyecek dedektifine dönüşün. Bu ipucu harika bir yazar ve beslenme uzmanı olan Anne Louise Gittleman'dan. Aynı zamanda şunu ekliyor; "Şekeri azaltmak için önce nerede olduğunu öğrenmelisiniz. Yiyeceklerin paket üstü bilgilerini okumaya başlayın."

Yapay tatlandırıcılardan uzak durun. Ne yazık ki yapay tatlandırıcılar şeker ve karbonhidrata olan isteği artırır. Gittleman'a göre, aynı zamanda vücutta depolanan ve kan şekeri metobolizmasını düzenlemek için gerekli olan kromu da azaltırlar.

Hesaplamayı yapın. Paketin üzerinde 'toplam şeker' diyen bölüme bakın ve gram miktarını dörde bölün. İşte bu alacağınız şeker miktarının çay kaşığı cinsinden hesabını verir. Sadece bu egzersiz bile sizi korkutmaya yetecektir.

Meyveyi sınırlayın (Dikkat ederseniz “bırakın” demiyorum) Meyve şeker ihtiva eder ama aynı zamanda lif ve iyi besinler de sağlar. Sadece miktarı abartmayın. Kilo kaybı için günde en fazla iki porsiyon idealdir.

Meyve suyunu bırakın. Meyve suları saf şekerdir ve taze meyvede lif veya yararlı diğer mineralleri içermez.

Haber Aktüel
Başlık: Kışın Yenen Yazlık Sebzeler Sağlık Mı?
Gönderen: Tuğra - 23 Şubat 2009, 09:28:27
Yazlık sebzelerin kışın tüketilmesinde sağlık riski ne kadar yüksek?
 
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sait Gezgin, ilaç ve hormon denetimlerinin artması nedeniyle domates, salatalık, biber, patlıcan gibi yazlık sebzelerin kışın tüketilmesinde sağlık riskinin giderek azaldığını söyledi.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/84798.jpg)

Gezgin, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin tarımsal faaliyetlerini AB kriterlerine uydurmak için başlatılan girişimlerin hayata geçirilmesinde önemli mesafe alındığını belirtti.

Çiftçilere, bitkilerde kullandıkları ilaçları, ziraat mühendisleri tarafından yazılacak reçeteyle alma zorunluluğunun getirilmesinin, sağlıklı bitki yetiştiriciliği için önemli bir adım olduğunu dile getiren Gezgin, böylece belli standardın altında ilaç kullanımının önlenmeye başlandığını vurguladı.

İhracata yönelik sebze ve meyve üretiminin teşvik edilmesi nedeniyle, ürünlerin üretimden tüketim aşamasına kadar sıkı şekilde denetlenmeye başladığını ifade eden Gezgin, şöyle konuştu:

"İlaç ve hormon denetimlerinin artması nedeniyle domates, salatalık, biber, patlıcan gibi yazlık sebzelerin kışın tüketilmesinde sağlık riski giderek azalıyor. Artık, güvenilir yerlerde satılan, nerede ve kim tarafından üretildiği belli olan yazlık sebzeleri güvenle tüketebiliriz. Çünkü yeni yeni, bazı firmalar ürünle ilgili üretim bilgilerini ambalajların üzerine yazmaktadır.

Eskiden kışın aldığımız domateslerin çoğunda çekirdek bulunmazdı. Bu kış yediğimiz domateslerin büyük bölümünde artık çekirdek var. Bu durum artık çiftçilerimizin bilinçli tarım yaptığını, hormon ve ilaç kullanımını kurallara uygun şekilde yaptığını gösteriyor. Bu kış yediğimiz çekirdekli domatesler, artık insana zarar verecek şekilde hormon kullanılmadığını gösteren basit ama önemli bir göstergedir."

Aktif Haber
Başlık: Afgan Doktorun Müthiş İcadı!
Gönderen: Tuğra - 24 Şubat 2009, 10:03:03
Afgan ulusal ordusunda görev yapan bir doktor, diz ve dirseklerdeki kemik kırılmalarını çabucak tedavi eden bir aygıt geliştirdi.
 
'Afgan aygıtı' adı verilen bu metal cihaz sayesinde, hastalar henüz tedavi aşamasında bile hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyor. Hatta diz kırıkları olan Afganlar, daha tam iyileşmeden futbol oynayabiliyor.

Afgan doktor Mohammad Wardak, yıllardır şiddet olaylarının sürdüğü ülkesinin başkenti Kabil'deki askeri hastanede çalışıyor. Afgan Silahlı Kuvvetleri Sağlık Bilimi Akademisi'nde görevli olan doktor Wardak, uzun yılların verdiği tecrübeyle diz ve dirsek gibi hareketli noktalardaki kırıkları hızla düzeltebilen ve hastaların normal hayatlarını sürdürmesini sağlayan bir aygıt geliştirdi.

NATO Channel'a konuşan Wardak, 2001'de Taliban rejimi devrilmeden önce kırık kemikleri tedavi edecek yeterli ekipmana sahip olmadıklarını ve bu fikrin ilk o dönemde aklına geldiğini söyledi. Wardak, "Biz de etrafta bulabildiğimiz metal parçalardan bir mini-düzeltici yapmaya karar verdik. Parçaları bir araya getirdiğimizde diz kapağı kırıklarını tedavi eden basit bir aygıt yaptık" dedi.

AYGITI OTO TAMİRHANESİNDE YAPIYORLAR

Aygıtın çok etkili olması üzerine hastanedeki ortopedi cerrahlarının cihazı hastalara uyguladığını, hastaların da son derece memnun olduğunu belirten Mohammad Wardak, ülkesinde sağlık ekipmanı yapacak bir şirket olmaması nedeniyle üretim için başka yollar aradığını aktardı.

Wardak, "Hükümetten bizim için basit bir oto tamirhanesi istedik. Etrafta bolca bulabildiğimiz düşük kalitedeki çelik ile bu cihazın dizaynını geliştirdik. Hastalar üzerinde denedik, çok güzel çalıştı" diye konuştu.

'Afgan aygıtı' diz kapağının kırık iki parçasını, geleneksel tedavi metoduna göre çok daha fazla bir güçle bir araya getiriyor. Cihaz, kemiğe daha çok sıkma gücü veriyor. Cihazı kullanan hastalar bilinen metodlara göre daha hızlı tedavi oluyor.

HASTALAR KISA SÜREDE ARABA SÜRÜP, FUTBOL OYNAYABİLİYOR

Aygıt sayesinde hastalar bir kaç gün içerisinde normal hayatlarına dönebiliyor. Eğer diz ya da dirseğinde kırık bulunan kişi bir şöförse, kısa sürede otomobiline dönebiliyor. Eğer futbolcuysa, bir ay geçmeden dizindeki aygıt ile top oynayabiliyor.

Doktor Wardak, 'Afgan aygıtı'nı şu ana kadar 150 kişide denediğini, hepsinde de "mükemmel" sonuçlar aldığını aktardı. Alman, Hintli ve Amerikalı şirketlerin ilgi duyduğu aygıt, yakında uluslararası arenada da kullanılmaya başlanacak.

Aktif Haber
Başlık: Hapları çiğneyerek içmek zehirleyebiliyor
Gönderen: enfa - 24 Şubat 2009, 23:36:45
Çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle yutularak alınması gereken bazı hapların çiğnenerek kullanılmasının, içindeki etken maddenin vücuda hızlı yayılması nedeniyle farklı yan etkilere, hatta zehirlenmelere dahi neden olabildiği bildirildi.Konya Eczacılar Odası Başkanı Harun Kızılay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eczanelerde satılan ilaçların içeriğine göre her birinin farklı kullanım şekilleri olduğunu söyledi.

Bazı ilaçların üzerinin koruyucu bir madde ile kaplı olduğunu, bazılarının koruyucusu olmadığı için çabuk eriyebildiğini bildiren Kızılay, ''İlaçların her birinin farklı kullanım şekli var. Bazı ilaçlar dil altı olarak, bazıları çiğnenerek, bazılarının da parçalanmadan yutulması gerekiyor. Bazıları da suda eritilerek içilmeli. Ancak birçok hasta buna dikkat etmiyor'' dedi.

-PARÇALANMAMASI GEREKEN HAP ÇİĞNENEREK ALINMAMALI-

Konya Eczacılar Odası Başkanı Kızılay, parçalanmaması gereken hapların çiğnenerek alınmasının hastaya fayda yerine zarar verebileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Bu gibi durumlarda hapın içindeki etken madde, hızlı şekilde vücuda yayılarak bazı yan etkilere, hatta zehirlenmelere neden olabiliyor. Tablet halinde olan yani üzeri koruyucu ile kaplı olan ilaçlar kesinlikle kırılmamalı, çiğnenmemeli. Bu nedenle ilaç kullanımı noktasında vatandaşların bilinçli olması gerekiyor. Örneğin yutulduğunda sadece bağırsakta çözülebilen ilaçlar var. Bunlar çiğnenerek içilince, ince bağırsağa ulaşmadan etken madde yayılıyor, dolayısıyla boşa içilmiş oluyor.''

İlaçların, kullanım formuna göre alınması gerektiğini ifade eden Kızılay, bu konuda da doktorlardan veya ilacın alındığı eczanelerdeki görevlilerden yardım istenmesi gerektiğini bildirdi.

-''HER HAP MUTLAKA BİR BARDAK SU İLE İÇİLMELİ''

Harun Kızılay, vatandaşlar arasındaki diğer bir yanlış uygulamanın da hapların su içmeden alınması olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

''Birçok vatandaş, hapı susuz içerek, bunu bir övünme konusu yapıyor. Hapı susuz içmek çok yanlış bir hareket. Çünkü bu şekilde susuz içilen haplar mide içine veya yemek borusuna yapışabiliyor. Bu da yine farklı yan etkilere neden oluyor veya hap ulaşması gereken yere zamanında ulaşamadığı için hiçbir fayda sağlamıyor. Bu nedenle her türlü hap mutlaka 1 bardak dolusu su ile içilmeli.''
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 25 Şubat 2009, 12:00:26
Çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle yutularak alınması gereken bazı hapların çiğnenerek kullanılmasının, içindeki etken maddenin vücuda hızlı yayılması nedeniyle farklı yan etkilere, hatta zehirlenmelere dahi neden olabildiği bildirildi.

Apranax adlı ağrı kesicinin, ağızda kısa bir süre bekletilmesinin bile beyin kanamasına sebep olabileceğini duymuştum. O günden beri evde o ilacı bulundurmuyorum, diğerlerinin de ağıza alınınca hemen yutulmasına dikkat ediyorum. Şimdi öğrendim ki, suyla içilmesi de önemliymiş...

Teşekkürler enfa...
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tesniye - 26 Şubat 2009, 00:33:07
Arkadaşım bana;

Kozmik bilim ve bilinçte yaşam enerjisi kitabını al dedi. Aldım. İnş istifade ederim.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 26 Şubat 2009, 00:41:20
İbrahim Saraçoğlu'nun,

Bitkisel Sağlık Rehberi,kitabıda güzel.Arkadaşların ''al'' demeyip,alıp getirmesi gerekir,bence  ;)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 26 Şubat 2009, 15:40:09
Ahmet Maranki güzel, devamını bekliyoruz Tuğra... &))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 27 Şubat 2009, 04:43:39
İbrahim Adnan Saraçoğlu dere otu ile tiroid hastalarının tedavi edilebileceğini söyledi.Dereotu kürü ile tiroid sorunu olan hastalar nasıl tedavi olacak ?işte cevapları…

Triod hormonlarının çok çalışması kadar az çalışmasıda sağlık açısından ciddi problemdir. Bitkilerle hastalıkların tedavisi üzerine çalışmalar yapan Dr İbrahim Saraçoğlu Troid hastaları için mucize bir çözüm bulduğunu ve hatta heyecandan günlerce uymadığını söylüyor.Tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok etkilidir.

3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle ve akşam öğünlerinden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır.

Dereotunun bir diğer yararı ise zayıflamaya yardımcı olması. Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusuna fren yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.
Başlık: İşte En İyi Yöntem
Gönderen: Tuğra - 27 Şubat 2009, 10:19:20
Kalp-damar sistemi için faydalı, az kalorili gıdalar tüketme ve spor yapmanın en iyi zayıflama yöntemi olduğu bildirildi.
 
Protein, yağ ya da şeker miktarı ne olursa olsun, kalp-damar sistemi için faydalı, az kalorili gıdalar tüketme ve spor yapmanın en iyi zayıflama yöntemi olduğu bildirildi.
ABD Sağlık Enstitüleri tarafından yapılan araştırmada, son yıllarda moda haline gelen farklı diyet türleri karşı karşıya getirildi.

Yüzde 38'i erkek, yüzde 62'si kadın, 30 ila 70 yaşında, fazla kilolu ya da obez 811 gönüllünün katıldığı, iki yıl süren araştırmada, son dönemde çok tutulan, un, şeker, patates gibi karbonhidratlı besinleri yasaklayan, protein ve yağa izin veren tartışmalı Atkins ya da et ve et ürünlerini yasaklayan, sebze-meyve ağırlıklı Ornish gibi diyetler test edildi.

Dört farklı diyeti, gönüllülere uygulayan araştırmacılar, 6 ayın sonunda ve daha sonra 2 yılın sonunda, tüm katılımcıların benzer şekilde zayıfladığını gördü. 6 ayın sonunda ortalama 5,9 kilo veren katılımcıların bel çevresinin 6 ayda 2,54 santimetre, 2 yılın sonunda da 7,62 santimetre inceldiği belirlendi.

Yemek yeme tutkusu, tokluk ve açlık hissi ile diyetten memnuniyet derecesinin de tüm katılımcılarda benzer olduğunu gözlemleyen araştırmacılar, bu sonuçların kalp-damar sistemine yararlı, az kalorili bir diyet yapıldığında zayıflanabildiğini, tek bir yaklaşımın olmadığını gösterdiğini vurguladı.

Araştırmacılardan Dr. Elizabeth Nabel, sonuçların kilo vermesi gereken kişilere diyet seçme konusunda esneklik sunduğuna dikkati çekti.

Günlük ihtiyaçlarına göre günde 1200 ila 2400 kalori tüketen katılımcılara haftada bir kez en az 90 dakika hızlı yürüyüş gibi orta yoğunlukta hareketler de yaptırıldı. Araştırma "New England Journal of Medicine" dergisinde yayımlandı.

Aktif Haber
Başlık: Saç Sağlığı Ve Beslenme
Gönderen: Tuğra - 28 Şubat 2009, 10:21:25
Dr. Tarkan Kalaycıoğlu, ''Dengeli ve yavaş kilo vermeyi sağlayan diyetler tercih edilmeli, aksi taktirde saç dökülmeleri görülebilir'' dedi.

Trabzon'da faaliyet gösteren Flormed 'Saç Ekimi ve Güzellik Merkezi'nden Dr. Tarkan Kalaycıoğlu, saçın bakımında beslenmenin önemine işaret ederek, "Dengeli ve yavaş kilo vermeyi sağlayan diyetler tercih edilmeli, aksi taktirde saç dökülmeleri görülebilir" dedi.

Saçın temel yapısının proteinlerden oluştuğunu ve bu nedenle saç sağlığında beslenmenin çok önemli olduğunu kaydeden Dr. Kalaycıoğlu "Saçın temel yapısı proteinlerden oluştuğundan günlük ihtiyacımız olan protein miktarının bir kısmı hayvansal kaynaklardan bir kısmı da bitkisel kaynaklardan olmak üzere alınması saç sağlığı açısından da önemlidir. Bitkisel proteinlerden en önemlisi olan soya proteini saç uzamasını artırdığı ve saçı güçlendirdiği kanıtlanmıştır.

Bu anlamda bitkisel protein olarak soya fasulyesi önerilebilir. Mercimek ve bezelye ve hatta buğday yada çavdar unundan yapılan ekmek de diğer bitkisel protein kaynaklarıdır. Bunun dışında dana yada kuzu eti, balık, tavuk eti, yumurta süt ve süt ürünleri önerilebilecek hayvansal protein kaynaklarıdır. Günlük diyetimizde bu gıdalardan bir kısmı sebze bir kısmı hayvansal olarak alınması gerekmektedir. Hayvansal kaynaklardan balık eti protein dışında zengin mineral ve vitamin içeriği dolayısıyla özellikle önerebileceğimiz hayvansal protein kaynağıdır” diye konuştu.

Saç için önem arzeden vitaminlerden biyotinin baklagiller, et ürünleri, süt ve ürünleri, yumurta, balık ve patateste bulunduğunu kaydeden Kalaycıoğlu “Saç için önemli diğer bir besin silika olup patates kabuğu, yeşil ve kırmızı biber ile salatalıkta bolca mevcuttur. Bilindiği üzere demir kanda oksijen taşıyan protein olan hemoglobinin yapısında mevcut olup eksikliği anemiye, anemide saç dökülmesine sebeb olabilmektedir. En zengin demir kaynağı kırmızı ettir. Bunun dışında koyu sebzelerde, meyvelerde, karaciğer ve sakatatlarda da bol demir vardır.

Beslenme konusunda unutulmaması gereken bir husus da çok düşük kalorili sıkı diyetlerin saç kaybına neden olabileceğidir. Bu yüzden bu tür diyetler yerine dengeli ve yavaş kilo vermemizi sağlayan diyetleri tercih etmeli ve diyetin yanında mutlaka spor da yapmalıyız" şeklinde konuştu.

Haber Ajans
Başlık: Kırıklar Artık Daha Hızlı İyileşecek
Gönderen: Tuğra - 02 Mart 2009, 09:18:50
Avustralyalı araştırmacılar, sentetik biyomateryallerin kemik greflerinin ve kemik hastalıklarının tedavi edilmesinde yardımcı olduğunu ortaya çıkardı.
 
Biyomateryalin kemik iyileşmesinin birinci aşamasını başlattığını söyleyen Queensland Teknoloji Üniversitesi'nden Dr. Cameron Lutton, "Biyomateryal kan ile birbirini etkiliyor ve erken kemik iyileşme olayını taklit ediyor" dedi.

Kemik grefi (yaması) ya da sentetik materyaller iyileşme sürecinde yardımcı olarak kullanılıyor, ancak bunların bir sınırı var. Avustralyalı araştırmacılar tarafından üretilen biyomateryaller ise vücudun doğal pıhtılaşma sürecini ve kemik gelişimini teşvik ediyor.

Araştırmacı Dr. Ben Goss, biyomateryallerde proteinleri çeken ve sonra püskürten polimerler olduğunu söyledi. Goss, "Biz doğru dengeyi elde ederek yeni kemik oluşturmak için doğru proteinleri çekeceğiz ve püskürteceğiz" dedi. Eğer denemeler başarılı olursa çok yakında önemli kemik defektine sahip insanlar üzerinde de testler yapılacak.

Araştırmacılara göre, kemik hastalığı dünyada bir milyondan fazla insanı etkiliyor. Amerika'da doğal olarak iyileşmeyen kırıkları doldurmak için yılda yarım milyon kemik grefi gerçekleştiriliyor.

Aktif Haber
Başlık: Baharla gelen hastalıklara dikkat!
Gönderen: enfa - 04 Mart 2009, 19:09:45
Mart ayı ile birlikte bahar resmen yüzünü gösterdi. Ancak baharın tipik özelliği olan havaların bir ısınıp bir soğuması hasta olma riskini artırıyor.Sakarya Vatan Hastanesi Dahiliye uzmanı Dr. Hüsnü Yeşilot, mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişikliğinin vücudun savunma mekanizmasını zayıflattığını, bunun da soğuk algınlığı, grip ve nezle vakalarına sebep olduğunu belirtti.

Mevsim geçişlerinde hasta olmamak için dengeli beslenmenin çok önemli olduğunu ifade eden Yeşilot, şu uyarılarda bulundu: "Özellikle vücudun direncini artıran C vitamini içeren gıdaların tüketilmesini öneriyoruz. Portakal başta olmak üzere taze meyve ve sebzelerin bolca tüketilmesini tavsiye ediyoruz. Hareketlilikte bedenin savunma gücünü artırır. Ağır olmayan kültür fizik hareketleri ve yürümekte faydalı olur. Ayrıca kalabalık ve havasız ortamlardan mümkün olduğunca kaçınmak gerekir."

Bahar da nasıl giyinmeli?

Baharda ısının aynı gün içinde değişiklik gösterdiğini, en çok üşütme sebebiyle soğuk algınlığı, grip, nezle gibi vakaların arttığını vurgulayan Yeşilot, "Bahar geldi diye hemen ince giysiler giymemeliyiz. Çok soğuk günlerde olduğu gibi tabii ki kat kat giyinmekte doğru olmaz. Kişi üşümeyecek ve terlemeyecek şekilde giyinmeli, havanın aniden soğumasına karşı tedbirli olmalı. Bahar genelde yağışlı geçen günlerdir. Hasta olmamak için ıslanmaktan mümkün olduğunca korunmak gerekir. Eğer ıslanıldıysa ıslak giysilerin en kısa sürede kuru giysilerle değiştirilmelidir. Çünkü ıslak giysiler vücut ısısını hızla düşürür ve hasta eder." bilgisini verdi.
 
CİHAN
Başlık: Kas gelişimi için yumurta
Gönderen: Tuğra - 05 Mart 2009, 09:48:36

Yumurtada bulunan yüksek kalitedeki proteinin kas gelişimine önemli katkıda bulunuyor.

Illinois Üniversitesi araştırmacıları, 25'ten fazla protein araştırmasını gözden geçirdiklerinde, yumurtadaki proteinin düzenli ve sürdürebilir enerji sağlamasının yanı sıra düzeyi düştüğünde verim veya enerji azalmasına yol açan kan şekeri veya ensülin seviyesinde dalgalanma yaratmadığını belirledi.

Yumurtadaki proteinin ayrıca her yaştaki insanda kas kütlesinin korunması, gelişimi ve çalışmasını doğrudan etkilediğini gören araştırmacılar, yüksek kalitedeki bu proteinin insan vücudunun gereksinim duyduğu kas kütlesini inşa ve korumak için tüm temel amino asitleri sağladığını ortaya çıkardı.

Araştırmanın başında yer alan Donald K. Layman, bir yumurtanın günlük tavsiye edilen yüksek kalite proteinin yüzde 13'ünü sağladığını belirtti. Araştırma, Nutrition Today dergisinde yayımlandı.

Haber3
Başlık: Kralların hastalığı halka indi!
Gönderen: Tuğra - 06 Mart 2009, 09:51:05

Obezite yayıldıkça "kralların hastalığı" olarak bilinen gut hastalığı vakalarında artış görülmeye başlandı.

İstatistikler, geçmişte kraliyet mensupları ve zenginlerin aşırı tüketimiyle özdeşleştirilen hastalığın, alışılmadık biçimde kadınlar ve gençler arasında arttığını gösteriyor.

İngiltere'de 2007-2008 arasında ciddi gut atakları için yazılan reçetelerde yüzde 17 artış olduğu belirtildi.

İngiltere Gut Derneğinden doktor Kelsey Jordan, gut hastalarının yaşının giderek düştüğünü belirterek, tipik olarak hastalığın 50'li yaşlardaki insanlarda görüldüğünü, ancak şimdi hastalığa 30'larındaki insanlarda da rastlandığını söyledi. Jordan, bu duruma 10 ya da 20 yıl önce rastlanmadığını hatırlattı.

Viktorya döneminde, gut hastalığından mustarip olanlar, çok alkol alan ve yemek yiyen, boş oturan zenginler olarak karikatüristlerin hicivlerine konu oluyordu.

ERKEKLERDE KADINLARA ORANLA 3 KAT FAZLA

Erkeklerin kanında ürik asit seviyesi daha yüksek olduğu için hastalık erkeklerde kadınlara göre üç kat daha fazla görülüyor.

Dr. Jordan, bunun erkeklerle bağlantılandırılan bir hastalık olmasına rağmen hastalığa artık kadınların da daha fazla yakalandığını, bunun yaşam ve beslenme biçimlerindeki değişiklikten kaynaklandığını söyledi.

Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışıyla ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalık. Ataklar genellikle her seferinde bir eklemi etkiliyor ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi oluyor. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebiliyor.

Ürik asit birikmesi yüzünden olan ataklar, genellikle 3 ila 10 gün sürüyor.

Ürik asit fazlalılığı, ürik asidin yapımının fazlalığından, böbreklerden atımının az olmasından ya da vücutta ürik asit haline dönüşen pürinlerin bazı yiyeceklerle fazla miktarda alınmasından kaynaklanıyor. Kırmızı et, deniz ürünleri ve bakliyat pürin açısından zengin ürünler.

Tıme Turk
Başlık: Günde Bu Üç Egzersizi Yapın
Gönderen: Tuğra - 08 Mart 2009, 10:42:03
Çalışma hayatı bizi bilgisayarlara hapsediyor ama günde 3 egzersizle, metobolizmayı düzene sokmak mümkün. İşte mutlu ve sağlıklı olmak için o 3 egzersiz.
 
Çalışan, çalışmayan herkesin mutlaka egzersiz yapmaya ihtiyacı var. Stresin ve hareketsizliğin neden olduğu hastalıklardan günde 3 kez egzersiz yaparak korunabilirsiniz. Özellikle yürümeyi, esneme hareketlerini düzenli yapmayı alışkanlık haline getirirseniz mutlu ve sağlıklı bir güne başlayabilirsiniz.

Mutlu ve sağlıklı olmak için günde 3 kez egzersiz yapın

Düzenli egzersiz yapmak, insana mutluluk hissi veren endorfin hormonunun salgılanmasını sağlıyor, bu hormon da stresin yol açtığı yıpratıcı etkileri azaltıyor. Şehir yaşamının sebep olduğu stresten ve hareketsizlik ile gelen hastalıklardan günde 3 kez egzersiz yaparak korunabilirsiniz.

Sabahları birkaç dakikanızı ayırarak güne güzel bir başlangıç yapın

Sabah kalktığınızda gece boyu süren açlıktan sonra kanda dolaşan serbest yağ asitleri en yüksek seviyede olur. Bu nedenle sabah aç karnına yapılan yürüyüş, koşu, bisiklet ya da yüzme egzersizleriyle yağ daha fazla yakılır. Sabah egzersiziyle güne daha pozitif başlayıp iştahınızı da kontrol edebilirsiniz. Ağır egzersizler yerine uzun süreli ve düzenli egzersiz programlarını tercih etmeniz gerekir. Bu egzersizler aslında vücudun esnetilmesi ve gerilmesi amacına dayanır. Dayanıklılığı artırır ve gün içinde fazlasıyla çalışacak olan kasların ısınmasını sağlar. Sürekli egzersiz, ağrı hissinde azalmayı sağlar. Kilo kontrolüne ve formda bir vücuda sahip olmanıza yardımcıdır.

'Streching' ya da 'germe-esnetme' diye adlandırabileceğimiz egzersizlere öncelikle bizi ayakta tutan bacak ve uyluklarımızdan başlayabiliriz. Oturarak dizlerimizi kırmadan ve yine ayakta dizlerimizi kırmadan belden bükülerek ayak uçlarımıza dokunma şeklindeki esneme hareketi, bacak-uyluk arkası ile belin esnemesi ve kasların ısınması için idealdir. Her hareketi 8 ya da 12 defa yaptıktan sonra 2 dakika dinlenin. 3 kez bu periyodu tekrarlayın. Hareketleri yavaş yavaş yapmak esnemenin verimli olmasını ve adele boynun maksimuma ulaşmasını sağlar. Aynı hareketi bacaklarınızı olabildiğince açarak da yapabilirsiniz.

Diğer bir hareket; bir elinizi ayakta duvara dayayıp diğer elinizle bükülmüş olan dizinizin geriden olabildiğince çekin. Bu hareket uyluk ön taraf kaslarınızın esnemesini sağlar.

Bel bölgesi için önceden yaptığınız bükülme ve doğrulma hareketine ek olarak ayakta olabildiğince sağa ve sola kollar açık iken yapılan dönme hareteki esnemeyi sağlar. Böylece belin yan adeleleri kuvvetlenmiş olur.

Kol ve omuzlarınızı kuvvetlendirmek için; avuç içleriniz birbirine bakar pozisyonundayken parmaklarınızı kilitleyin ve içinizden ona kadar sayarak mümkün olduğunca çekip bırakın. Yine elleriniz arkada bel bölgesinde birleştirerek hareket ettirin, böylece kol ve önkol adeleleri esner, ısıtır. Her iki elinize alacağınız 1,5 litrelik dolu pet su şişeleri ile kollarınızı yana ve öne doğru aynı sayıda kaldırıp uygun aralar verilerek dinlendirin.

Ofiste geçen zamanlarınızı da değerlendirin

Ofis ortamında uzun süre aynı pozisyonda kaldığınız için hareketleriniz yavaşlar ve bir süre sonra boyun, bel ve sırt ağrıları ortaya çıkar. Bu nedenle esneme odaklı hareketler sizi rahatlatır. Aşağıdaki el bileği, omuz, boyun ve sırt hareketlerini bir saat arayla 15 sn ile 1 dk. süresince devam ettirirseniz vücudunuz esneklik kazanır.

Omuzlar ve sırt

Ellerinizi başınızın arkasında birleştirerek dik bir şekilde oturun.

Pozisyonunuzu koruyacak şekilde dirseklerinizi yapabildiğiniz kadar arkaya doğru yavaşça çekin.

Üst gövde

Sandalyenin ucuna doğru oturup sandalyenin arkasını sıkıca tutun.

Kollarınızı kırmayın.

Belinizi dik tutup, omuzlarınızı, sırtınızı ve göğsünüzü esnetmek için gövdenizi ileriye doğru çekin.

Bacaklar

Oturun. Ayaklarınızı esnetirken sandalyenin oturma yerini sıkıca tutun ve bacağınızı havaya kaldırın.

Bacağınızı yavaşça önce dışarıya doğru, daha sonra geri, orta ve aşağıya doğru hareket ettirin. Bu bacağınızın uyluk kısmını kuvvetlendirir.

Temel amaç kısa süreler ile 'esnemek' ve her işi bir hareket bahanesi olarak görmektir. Bu size günde ekstradan 400-450 kcal/gün yakmanızı sağlar. Günlük ihtiyacınızın 2000-2500 kcal olduğu düşünüldüğünde yediğiniz büyük bir dilim pastanın yakılması demektir.

Akşamları egzersiz yapmak için

Akşamları aslında ideal olan esneme hereketleri ile birlikte kuvvetlendirme hareketlerinin yapılmasıdır. Yürüme imkanı olanlar için haftada 3 ya da 4 defa 30-45 dakika tempolu yürüyüş kalp-damar hastalığı risklerini azaltır, metabolizmayı canlandırır. Bunun dışında akşam saatleri daha çok yüklenmeli (hem ağırlık hem de koşu-yürüme anlamındaki) sporlar için daha uygundur. Her türlü aktivite için -tempolu yürüyüş ve esneme hariç- yeme içmenin 2 saat öncesinden bitmiş olması gerekmektedir. Aktiviteler dinlenme içermeli, kan şekeri dalgalanması yapacak kadar ağrı olmamalıdır. İdeali 'tempolu yürüyüştür'. Tempodan kasıt bunu gösteren bir kol saati ve doğru ayakkabı ile yapılmasıdır. Ama temel kriter nefes nefese kalmamaktır.

* Memorial Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü

Başlık: Kimyasallardan korunmanın 5 yolu
Gönderen: Tuğra - 09 Mart 2009, 18:44:22

Evlerimizdeki tehlikeli kimyasallardan nasıl korunacağınızı biliyor musunuz ?

Amerika’daki Çevre Çalışma Grubu’nun yaptığı araştırmaya göre duş perdesinden kullandığımız kozmetiklere, su şişesinden yediklerimize her gün yüzlerce kimyasalla karşılaşıyoruz. İşte araştırmacıların "tehlikeli" dediği kimyasallardan korunmanın basit yolları...

Farkında olmadan evlerimizde ne tür kimyasal tehlikelerle iç içe olduğumuzu biliyor musunuz? Kadınlar kullandığı güzellik ürünleriyle ortalama 168 farklı kimyasalla karşılaşıyor. Sadece güzellik ürünleri değil kimyasalların kaynağı. Hiç aklınıza gelmeyen bir noktada kimyasallarla buluşmanız gerçekleşebiliyor.

Mesela duş perdesine ne dersiniz? Yeni bir duş perdesi astığınızda ayda ortalama 108 kimyasal soluyorsunuz. Doğurganlık azalıyor Belki tüm bunlar tek tek sizin sağlığınızı etkileyecek güçte değil. Ama bilimadamları son zamanlarda bu konuda da şüpheci. Hayvanlar üzerinde yapılan son araştırmalarda günlük hayatta kullanılan bu kimyasalların doğurganlığı azalttığı, sinir sistemi bozuklukları gibi çeşitli hastalıklara neden olduğu ortaya çıktı. Tüm bunlardan yola çıkarak sağlığınızı (ve çevreyi) korumak için 6 ipucu veriyor araştırmacılar:

1- Antibakteriyal sabunlar yerine normal sabunları tercih edin

Michigan Toplum Sağlığı Okulu’nda asistan profesör olarak çalışan Allison Aiello, antibakteriyal sabunların vücutta antibiyotiklere karşı bir direnç yaratabileceğini söylüyor.

2- Çamaşır suyu içeren ürünlerinden uzak durun

Araştırmalar çamaşır suyu içeren ürünlerin insan sağlığına zararlı olduğunu ortaya koyuyor.

3- Yapışmaz tavaları kullanmayın

Yapışmaz tavalarda kullanılan kimyasal yüksek ısıda çözünüyor, bu da yiyecekler aracılığıyla bedenimize giriyor. Eğer muhakka yapışmaz tava kullanacaksanız en azından düşük ısıda kullanın.

4- Tarım ilacına karşı dikkatli olun

Şeftali, elma gibi yüksek dozda tarım ilacı kullanılan meyve sebze yerine organik ürünleri tercih etmeniz öneriliyor. Özellikle ince kabuğu olan meyvelerde tarım ilacı kalıntısını temizlemek güç oluyor.

5- Duş perdesi alırken PVC içermeyenleri tercih edin

Satıcıya 'PVC içermeyen perde istiyorum' dediğinizde size boş boş bakmasını ya da ima dolu sözler söylemesine rağmen siz siz olun, PVC’li ürünlerden uzak durun.

6- Mikrodalgada mısır patlatmayın

Mikrodalga fırınlar için satılan patlamış mısırlarda kullanılan kimyasalları solumak insan sağlığına zarar veriyor. Siz en iyisi eski usulden vazgeçmeyin. Tencerenin içine biraz yağ, biraz da mısır....

Haber3
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: elooo - 09 Mart 2009, 20:12:36
Allah razi olsun güzel bilgiler var...
Başlık: Kök Hücre Eczanelerde Satılacak
Gönderen: Tuğra - 10 Mart 2009, 09:21:02
Amin .

-----------------------------------------

Bu bilim kurgu filminde değil gerçek hayatta olacak. Üstelik de öyle çok uzak bir gelecekte de değil. Birkaç yıl içinde...

Devam eden deneysel çalışmalar sonucu, gelecek 5 yıl içinde kök hücrenin eczanelerde ilaç olarak satılabileceği bildirildi.

Türk Hematoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Zafer Gülbaş,kök hücre araştırmalarının bütün dünyada sürdürüldüğünü, kalp hastalıkları ve bağırsak iltihabı hastalıkları alanında sonuçların bir yıl içinde öğrenileceğini tahmin ettiklerini belirtti.

Kök hücre alanındaki gelişmelerin heyecan verici olduğunu ifade eden Gülbaş, araştırmalar ve deneysel çalışmaların olumlu çıkması halinde kök hücrelerin ilaç haline geleceğini ve o zaman herkesin kök hücre tedavisinden yararlanacağını kaydetti.

Gelecek 5 yıl içinde bu konuda dünyada yapılan araştırmaların sonuçlarının öğrenilebileceğini anlatan Gülbaş, şu bilgeleri verdi:

''Kök hücre araştırmaları bütün dünyada çok büyük oranda yapılmaktadır. Bu çalışmalar faz 1, faz 2 ve faz 3 olarak 3 ayrı aşamadan geçmektedir. Özellikle ABD bu konuda çok büyük bir yatırım yapmıştır. Şu anda ABD'de kalp hastalıkları ve bağırsak iltihabı hastalıkları ile ilgili çalışmalar faz 3 aşamasına gelmiştir.

Bu çalışmaların sonucu alındığı zaman, artık hücre tedavisi bir ilaç haline gelmiş olacaktır. Dolayısıyla önümüzdeki 5 yıl içinde net olarak bu çalışmaların neticesini öğreneceğiz. Kalp hastalıkları ve bağırsak iltihabı hastalıkları alanında da sonuçları önümüzdeki bir yıl içinde öğreneceğiz. Neticede hücre tedavisi çalışmaları ilaç aşamasına gelmiştir. Eczaneler, önümüzdeki 5 yıl içinde derin dondurucularda kök hücreyi ilaç olarak satacak.''

Bu gelişmeler çok heyecan verici olmasına karşın, tedavilerin etkinliğinin neticesinin beklenmesi gerektiğini vurgulayan Gülbaş, yoğun çalışmaların hemen bir hastalığın tedavisi anlamında değerlendirilemeyeceğini belirtti.

Deneme tedavisi şeklinde olan bu tedavi yöntemlerinin neticesinin bekleneceğini, araştırmalar ve deneysel çalışmalar olumlu çıktığı takdirde de herkesin bu tedavilerden yararlanır hale geleceğini bildiren Gülbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ülkemizde Sağlık Bakanlığı bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Bize de gerekli desteğini veriyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde sağlık alanında Türkiye'de kök hücre ile birlikte bir çok şey değişecek. Biz hematologlar 30 yıldır bu kök hücre ile uğraşıyoruz. Bu tedavinin 20 yıldır aktif olarak içindeyiz. Dolayısıyla büyük bir tecrübeye sahibiyiz. Kök hücrenin hematolojik hastalıklardaki başarısını biliyoruz

İnternet Haber
Başlık: Bembeyaz dişler için püf noktaları!
Gönderen: Tuğra - 12 Mart 2009, 08:59:32

'Dişlerim hem sağlıklı olsun, hem beyaz olsun' diyorsanız bunun için birkaç püf noktası var.

Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı, ilerleyen yaşla beraber çoğu insanın dişlerini kaybedeceği korkusu yaşadığına dikkat çekti. Kazandı, alınacak bir kaç basit önlemle bunu önlemenin mümkün olduğunu söyledi.

Diş Hekimi Kazandı, "İlerleyen yaşla beraber insanların çoğu dişlerini kaybedeceklerini düşünürler ama bu şekilde olmak zorunda değil. Bunun için basit birkaç öneriye uymanız gerekiyor." dedi.

Kazandı, sağlıklı dişler için alınması gereken önlemleri; düzenli diş fırçalama, kişinin kendi ağızını kendinin kontrol etmesi, diş hekimine gitme, sigaradan uzak durma ve yemekten sonra bir bardak su veya süt içme olmak üzere 5 başlık altında topladı.

Günde 2 defa diş fırçalamak ve bir defa diş ipi kullanımının sağlıklı bir ağzın anahtarı olduğunun altını çizen Kazandı, çocuk yaşta kazanılacak bu alışkanlıkla bireylerin ilerleyen yaşlarda sıkıntı yaşamayacaklarını ifade etti. Kazandı, diş fırçasının çok sert olmaması, fırçayla dişleri aşındıracak kadar baskı uygulanmaması gerektiğini kaydetti. Birçok bireyin dişlerinin beyazlaması için diş fırçasını bastırarak kullandığını belirten Kazandı, bunun son derece yanlış olduğunu, beyazlatmanın aksine dişlerde aşınmalara neden olduğunu vurguladı.

DİŞ MACUNUNU ISLATMAYIN

Diş macununun bilinenin aksine suyla ıslatılmaması gerektiğini belirten Kazandı, ıslanan diş macununun etken maddesini kaybettiğini söyledi.

Daha sonra dairesel hareketlerle yaklaşık 2 dakika dişlerin fırçalanması gerektiğini anlatan Kazandı, "Dişlerin iç yüzeyleri, özellikle ön bölgeler dar olduğundan fırça dik olarak sokularak fırçalanmalı. Bakteri plağı ve yiyecek artıklarının yoğun olduğu dişlerin arka yüzleri, arka dişler ve dil de temizlenmeli. Genellikle sadece ön dişlerin ön yüzeyleri fırçalandığından çürükler daha çok arka bölgelerde oluşmakta, diş taşları ise çok az fırçalanan alt ön bölgede olmakta." diye konuşu.

Kişinin kendi ağızını düzenli olarak kontrol etmesinin önemine vurgu yapan Kazandı, "Diş kırılması, dişetlerinde oluşan şişmeler, renkleşmeler ya da ağzınızda oluşan ve iyileşmeyen yaralar dikkatli bir şekilde kontrol ettiğinizde sizin gözlemleyip doktorunuza bildirebileceğiniz birçok durum arasındadır. Özellile sigara içenler ağız kanserine yakalanma açısında daha büyük risk taşıdıkları için aksatmadan bu kontrolleri yapmalı." dedi.

Sigara kullanımının vücuttaki diğer organlar kadar dişlere de zarar verdiğini belirten Kazandı "Sigara ağız içi kanser riskini önemli oranda arttırır, dişeti hastalıklarının oluşmasına yol açar, dişlerinizde renkleşmeye neden olur ve nefesimizin kötü kokmasına neden olur" diye konuştu.

Yemek yedikten sonra diş için yapılacak en iyi şeyin su veya süt içmek olduğunu anlatan Kazandı, "Yemekten sonra içilen bir bardak su, yemek parçalarını ağızdan uzaklaştırır ve ağızdaki asidik ortamı nötrler. Ayrıca süt içmek dişte kalsiyum oluşumuna neden olur." ifadesini kullandı.
Kazandı, aytı yada bir dişhekimine gidilmesini de önemine vurgu yaptı.

Haber Aktüel
Başlık: Bu 6 yiyecek sakinleştirir!
Gönderen: Tuğra - 13 Mart 2009, 08:33:35

Bazı besinler ile sakinleşmemiz gerçekten mümkün!

(http://www.haberaktuel.com/images/news/25444.jpg)

Kiraz, çilek ve böğürtlen gibi meyveler rahatlatır

İçeriğindeki karbonhidrat yavaşça şekere dönüşürken sizi mutlu edecek ve aynı zamanda vücudunuz bir şeker bombardımanına tutulmamış olacaktır.

C vitamini açısından güçlü olan meyveler sayesinde vücudunuzdaki kortizol hormonu azalacak ve daha az stresli hissedeceksiniz.

Siyah çikolata mutlu eder

Yüzde 70 kakao içeren siyah çikolatadan vazgeçmeyin! İçeriğindeki güçlü antioksidanlardan olan flavanoid sayesinde rahatlayacak ve kendinizi daha mutlu hissedeceksiniz.

Kuşkonmazı da listeye eklemekte fayda var

Kuşkonmazın stresinizi azaltabileceği aklınıza gelmiş miydi?

İçeriğinde doğal olarak bulunan folik asit sayesinde kendinizi rahatlamış hissedeceksiniz. Bir kap yoğurdun içine karıştırarak yiyebilirsiniz.

Meksika yemeği olan Guakamole yapmaya ne dersiniz?..

B vitamini deposu olan avokadaların sizde oluşturacağı etki çok iyi olacaktır. Tarif: 2 avokadayı soyun. Çekirdeklerini çıkartarak 4'e bölün. Yoğurt, maydonoz, limon suyu, sivri biber, soğan ve sarımsağı bir kaba avokadolar ile birlikte koyun.

Hepsini iyice ezilene kadar karıştırın. Bunun için mutfak robotunuzu kullanabilirsiniz. Sonrasında 2 domatesi küp küp kesin, ve hazırladığınız karışımın içine ekleyin. Buzdolabında yaklaşık 1 saat beklettikten sonra çıkarın ve işte muhteşem bir stres düşürücü lezzetiniz hazır!

Chai Çayı ilginç bir deneyim olabilir!

Chai Çayı sizin için ilginç bir alternatif olabilir.

Yumuşak içimiyle sizi rahatlatacak kafeinsiz bir Chai çayı bütün gününüzün iyi geçmesini sağlayabilir!

Kendinize bir mola verin

Önemli bir konuşma veya yapacağınız iş öncesinde yaklaşık 1000mg C vitamini almanız, ruh halinizi çok daha iyi bir hale sokacak.

Kan basıncını düşüren ve kortizol hormonlarını azaltan C vitamini sayesinde hem damak lezzetiniz artacak, hem de stresiniz aşağıya çekilecek.

RealAge
Başlık: Yarım litre süt = 5 kilo et
Gönderen: Tuğra - 14 Mart 2009, 08:20:56
Sütün yarım litresinde diğer gıda maddelerine göre fazlasıyla kalsiyum bulunuyor.

(http://www.haber3.com/images/news/24453.jpg)

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tayar, "yaşam mucizesi" diye nitelendirilebilecek kadar büyük besin değerine sahip olan sütün insan yaşamındaki yerinin, insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi.

MÖ 26'ncı yüzyıla ait Babil kabartmalarında sütle ilgili temaların işlendiğini ifade eden Tayar, sütün içerdiği bol kalsiyum ve vitaminlerle birçok hastalığı önlediğini belirterek, "dünyanın en yararlı içeceği süt, insanların doğumlarından itibaren ilk aldıkları besindir. Süt, bebeklerin narin vücutlarını sağlamlaştırır, güçlendirir" dedi.

Tayar, sütün binlerce yıldır olduğu gibi yine insan vücudunun en fazla ihtiyaç duyduğu içeceklerden biri olmayı sürdürdüğünü dile getirerek, şöyle konuştu:

"Vücudun yapı taşı olarak kabul edilen proteinlerin beslenmede önemli bir yeri vardır. Süt proteininin biyolojik değeri bitkisel proteinlere göre daha yüksek olduğundan, vücut diğer proteinlere oranla süt proteininden daha iyi yararlanmaktadır. Sütün içindeki protein, büyüme ve gelişmeyi sağlar, saç ve tırnakların oluşumunda büyük rol oynar ve kasların kasılmasına yardımcı olur."

Süt şekeri olan "laktoz"un vücudun kalsiyum ve fosfordan daha iyi yararlanmasını sağladığını anlatan Tayar, şunları söyledi:

"Bu nedenle süt kemik ve diş oluşumunda, bebeklerin beslenmesinde önemli rol oynar. Ayrıca süt yağındaki fosfolipitler, beyin ve sinir hücrelerinin hayati önem taşıyan kısımlarını oluşturur. Vücut için gerekli olan doymamış yağ asitlerini bünyesinde bulundurmasından dolayı süt yağının beslenmede önemli fonksiyonları bulunmaktadır. İnsanların iyi bir şekilde beslenmesi için bütün minerallere ihtiyaçları vardır. Sütte bulunan başlıca mineraller fosfor ve kalsiyumdur. Sütün yarım litresinde, 5 kilogram et, 2.6 kilogram ekmek, 6.3 kilogram patates, 8.5 kilogram elma, 1.6 kilogram marul ya da 1.7 kilogram havuçtaki kadar kalsiyum bulunuyor

Haber3
Başlık: Gribe karşı iki besin
Gönderen: Tuğra - 15 Mart 2009, 08:43:49
Sarmısak ve zencefil birçok hastalığa deva oluyor.

Mısır'da, 7 bin yıl önce piramitlerin yapımında çalışanlara sağlıklarını korumak için verildiği bilinen sarmsak, özellikle nezle, grip, boğaz ağrısı ve burun iltihabına iyi geliyor. Zencefil ise kansere karşı koruyucu etkisinin bulunduğu belirtiliyor.

(http://www.haber3.com/images/news/5486.jpg)

Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mihriban Korukluoğlu, son yıllarda antimikrobiyal özellikler taşıyan baharat ve tıbbi bitkilerin üretimlerinin arttığını söyledi.

Türkiye'de halen tedavi amaçlı kullanılan 1500'ün üzerinde bitki olduğunu ifade eden Korukluoğlu, şu bilgileri verdi:

''Sarmısağın antimikrobiyal özelliği eskiden bu yana bilinmektedir. 7 bin yıl önce Mısır piramitlerinin yapımında çalışanların sağlıklarını korumaları için her gün sarımsak verildiği bilinmektedir. Orta çağda salgın hastalıklardan korunma amacıyla kullanılan sarmısağın, ezilerek 2. Dünya Savaşı'nda Rus askerlerinin yaralarına konması bu ürünün tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Antimikrobiyal, antiviral ve antiparazit etkisi bulunan sarmısağın, nezle, grip, boğaz ağrısı ve burun iltihabına iyi geldiği bilinmektedir.''

Özellikle kekiğin halk arasında çoklukla etli yemeklerde lezzet verici olarak kullanıldığını belirten Mihriban Korukluoğlu, bu ürünün gıda bozucu mikroorganizmalara karşı da güçlü bir katkı maddesi olduğunu söyledi.

Adaçayı ve karanfilin özellikle boğaz ağrısına neden olan virüsler ile enfeksiyonların ve ağız içindeki zararlı mikroorganizmaların gelişmesinin engellenmesinde yararlanılan çok önemli iki baharat olduğunu anlatan Korukluoğlu, şunları kaydetti:

''Zencefilin ise antibakteriyel, antioksidatif, antiviral ve antitümör etkisi bulunuyor. Antitümör etkisi kansere karşı koruyuculuğunu gösteriyor. Antiviral ise virüs kaynaklı hastalıklara karşı iyi geldiğini ortaya koyuyor. Ancak baharat ve tıbbi bitkilerin etki mekanizmaları birbirinden farklıdır. Özellikle herhangi bir ilaçla olası olumsuz etkileşimin olmaması için dikkatli ve kontrollü kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.''

Haber3
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: osmanli - 15 Mart 2009, 19:20:04
Tesekkürler   verdiginiz bilgiler icin ama yenge evde huzur vermesse bu verdiginiz tavsiyeler isede yaramaz. :hihi
Başlık: Göz, Bütün Rahatsızlıkları Ele Veriyor
Gönderen: Tuğra - 16 Mart 2009, 21:19:19
Tıp, ne kadar ilerlerse ilerlesin hâlâ bazı hastalıkların tedavisinde yetersiz kalıyor.
 
Ameliyatlar ve kimyasal ilaçların yerini bioenerji, manuel terapi ve bitkisel ilaçlar alıyor.

Bel ve boyun fıtıkları, sırt ağrıları, eklem romatizmaları, şeker ve diyabet hastalıkları gibi pek çok rahatsızlık, herhangi bir müdahaleye ve kimyasal ilaca gerek kalmadan tedavi ediliyor. Dağıstanlı Bioenerji Uzmanı Ayşet Şarifova, manuel terapi ve bitkisel tedavi alanlarında hastalara hizmet veriyor.

Kısa sürede pek çok kişiyi sağlığına kavuşturan Şarifova'ya, başta bel ve boyun fıtığı olanlar ile şeker ve diyabet hastaları geliyor. Şarifova, "Türkler henüz doğal tedavinin önemini bilmiyor. Ameliyat olduğunda veya kimyasal ilaç kullandığında rahatsızlığının geçeceğini düşünüyor. Halbuki bunlar en son çare olmalı." diyor. Teşhisi, bioenerji yöntemiyle hastanın gözlerine bakarak koyan Şarifova, Moskova Üniversitesi'nde aldıkları eğitimde hocalarının kendilerine, "Bir insanın bütün organları gözlerine yansır" dediğini iletiyor.

Türkiye'deki kırık-çıkıkçıların ve bel çekenlerin çokluğuna dikkat çeken Şarifova, bu işin eğitimini almayanların hastaları sakat bırakabileceğini belirtiyor. Bel çektirenlerin beş dakikada düzeldiklerini; fakat bunun kalıcı bir çözüm olmadığını söyleyen Şarifova, bel ve boyun fıtıkları için 16 günlük bir tedavi yöntemi uyguluyor. Bu süreçte bioenerji, manuel terapi ve bitkisel ilaçlardan yararlanılıyor. Böylece kalıcı bir sağlık elde ediliyor.

En küçük bir rahatsızlıkta hap içenlerin aslında çok büyük bir yanlış yaptıklarını söyleyen Şarifova, "İnsanlar şifa bulayım derken kendilerine zarar veriyor. Kimyasal ilaçlar bir yerin ağrısını dindirirken diğer bir organa zarar veriyor. En sağlıklısı bitkisel tedavi." diyor.

Kolesterol tedavisi

1 adet soğan (kabuğuyla)
1 adet yemek kaşığı çam

Soğan doğranıp çamla karıştırılır. Bir bardak kaynar suya atılır ve demlenir. Sabah, öğle ve akşam yarım bardak ölçeğinde ılık halde içilir. Akşam içildikten sonra ayaklar sıcak suyun içine konur ve 15 dakika beklenir. Ayrıca bir limon kesilerek sağ ve sol şakağa konur. Kolesterol başta olmak üzere birçok rahatsızlığa iyi gelir.

Aktif Haber
Başlık: Şişmanlık artık tarihe karışıyor!
Gönderen: Tuğra - 17 Mart 2009, 09:29:46
Bilim adamları buldukları yeni bir enzim sayesinde şişmanlığın önüne geçiyor.

Bağırsaklarda bulunan bir enzim sayesinde artık obezite, diabet hastalığı ve kalp hastalıkları sorun olmaktan çıkacak. ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi bilim adamları insan ve fare bağırsakları üzerinde yaptıkları araştırmada MGAT2 adlı bir enzime rastladı. Bilim adamlarının buldukları enzim, vücuttaki yağların enerjiye dönüşerek atılmasına ya da depolanmasına karar veriyor.

Enzim bulunduktan sonra bilim adamları bir hap üretti. Hap doğrudan bu enzim üzerinde etkili olduğu için artık, insanlar şişmanlama korkusu yaşamadan istedikleri yiyecekleri tüketebilecek. Fare üzerinde yapılan deneyde, bağırsakdaki enzim üzerinde etkili olan hapı olan fareler dört hafta içinde daha çok kalori yakmaya başladı.

Obezite özellikle ABD ve İngiltere gibi batılı ülkelerde en büyük problemlerden biri haline geldi. Bilim adamları obezite ile savaş için, bilimsel çalışmalara hız verdi ve bu çalışmalar için daha çok para ayrılmaya başlandı. Ancak bazı uzmanlar uyarıda bulunmadan edemiyor. Bu tür hapların piyasada verilmesi uzun yıllar alabilir. Bu zaman içinde insanlar spor yapmalı ve daha az yemeli.

Haber Aktüel
Başlık: Fıstık alerjisine karşı biraz fıstık
Gönderen: Tuğra - 18 Mart 2009, 08:44:03

Kademeli olarak artan dozda yer fıstığı tüketimi, çocuklarda yer fıstığı alerjisini ortadan kaldırabiliyor.

ABD'nin Duke Üniversitesi ve Arkansas Çocuk Hastanesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, ilk kez, alerjisi olan çocukların fıstığa bağışıklık kazanabileceğini gösterdi.

(http://www.haber3.com/images/news/260065.jpg)

Birçok bağışıklık testinin çocukların kısa sürede fıstığa tahammül gösterebildiğini ortaya koyduğu araştırmanın sonunda şimdiye dek içinde fıstık olan hiçbir şey yiyemeyen 5 çocuk sorun yaşamadan fıstık ezmesi tüketebildi.

Bilim adamlarından Wesley Burks, araştırma başladığında katılımcıların 6. fıstığa dayanamadığını, 6 ay sonra ise bu kişilerin, 13-15 fıstıktan sonra tepki verdiklerini belirtti.

Amerikan Alerji, Astım ve Bağışıklık Akademisinde sunulan araştırmaya katılan 33 çocuktan 9'una 2,5 yılı aşkın süre her gün yiyeceğin içine katılmış fıstık tozu verildi. Fıstığın binde birinden başlayan doz birkaç ay sonra günde 15 fıstığa artırıldı. 9 çocuktan 5'i, 2,5 yıldan önce fıstığa bağışıklık kazanabildikleri için tedaviyi kesti.

Burks, 5 çocuğun alerjiden kurtulduğunu, bu sonuçların ebeveynlere ve çocuklara, bazı gıda alerjilerine son verecek kesin ve etkili bir tedavinin yakında sunulabileceği umudunu verdiğini ifade etti.

Bilim adamı Burks, araştırmacıların uyguladıkları bu tedavi yöntemini ebeveynlerin tek başlarına uygulamaktan kaçınması gerektiğini vurgulayarak, araştırmanın katı tıbbi kontroller altında yapıldığına dikkati çekti.

Arkansas Çocuk Hastanesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma da benzer sonuçlar verdi. Bilim adamları alerjisi olan çocukları 2 gruba ayırdı.

İlk gruptakilere belli dozda fıstık içeren bir tedavi uygulandı. Çocuklar alerji belirtisi göstermeden 15 fıstığa kadar tüketebildi. Placebo alan diğer gruptakiler ise hemen alerji belirtileri gösterdi. Ancak araştırma devam ediyor.

İstatistikler gelişmiş ülkelerde her yüz kişiden birinde fıstık alerjisi olduğunu gösteriyor. Buna göre yaklaşık 4 milyon Amerikalının başı fıstıkla dertte. ABD'de her yıl gıda alerjilerinden yaklaşık 150 kişi ölüyor. Bu 150 kadar kişiden yarısına yakınının ölümünden fıstık sorumlu tutuluyor.

Haber3
Başlık: Nemlendirici, cildiniz için en önemli silahtır
Gönderen: İsra - 18 Mart 2009, 12:31:14
Nemlendirici, cildiniz için en önemli silahtır

Yaşlanmaya karşı en büyük silahın nemlendiriciler olduğunu unutmamak gerekiyor. Bugüne dek, hiçbir kırışık kremi, fiyatı ne olursa olsun günlük stresin neden olduğu yaşlanma sürecini tersine çevirmeyi başaramadı. Ama bazı küçük notlarla bu süreci yavaşlatabilirsiniz

Kırışıklar her zaman ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkmıyor. Kırışıkları önlemek için dikkat edebileceğiniz şeyler de var. Doğru beslenme, güneşten korunma, sigara içmemek ve bolca su içmek yapabilecekleriniz arasında.

Bununla birlikte cilt için çok önemli olan antioksidanları almaya da özen göstermelisiniz. Bu antioksidanlar arasında, yabanmersini, armut, böğürtlen, ahududu, çilek, elma, kiraz, erik, enginar, brokoli, kırmızı lahana, kuşkonmaz, pancar, renkli biber ve ıspanak gibi sebze meyveler bulunuyor.

Başınızı yastığa gömmek cilt için iyi değildir. Eğer genellikle yüzünüzde yastık izleri ile uyanıyorsanız kırışıklık oluşumu konusunda yanlış yoldasınız demektir.

Eğer kitabınızı gözünüzün hizasında arkanıza bir yastık koyarak okumuyorsanız yatakta okumayın. Midenizin üzerinize koyarak kitap okuduğunuzda çenenizin sarkmasına davetiye çıkarırsınız.

Mimiklerinize dikkat edin! Tabii ki gülmekten söz etmiyoruz ama kaşlarınızı her çattığınızda bir kırışıklık daha eklediğinizi unutmayın yüzünüze. Bu yüzden her şeyde olduğu gibi sinir ve stres cildinize de zararlı.
Başlık: İyi Bir Egzersiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Tuğra - 19 Mart 2009, 12:06:53
Yeni bir araştırma, egzersiz amaçlı bir yürüyüş için dakikada 100, yarım saatte 3000 adım atılması gerektiğini gösterdi.
 
American Journal of Preventive Medicine dergisinde yer alan makaleye göre, Amerikan San Diego Devlet Üniversitesi araştırmacıları, yaş ortalaması 32 olan 97 yetişkin deneğin koşu bandındaki yürüyüşleri sırasında vücutlarının oksijen ihtiyacını saptadılar.

Bu araştırma sonucunda, iyi bir egzersiz için yarım saat boyunca dakikada erkeklerin 92 ila 102, kadınların 91 ila 115 adım atmasının gerektiği belirtildi. Uzmanlar, egzersizin haftanın 5 günü yapılması önerisinde bulundu.

Aktif Haber
Başlık: Sağlık mucizesi enginar
Gönderen: Tuğra - 20 Mart 2009, 23:54:31
Nar ve fındık gibi birçok besini ünlü yapan Prof. Dr. Mehmet Öz’ün yeni gözdesi enginar.

(http://www.haber3.com/images/news/260762.jpg)

İşte Prof. Dr. Mehmet Öz’ün tavsiyeleri;

Çay ve kahve yerine ıhlamur içilmeli. *

Sarımsak vücudu koruyan hücreleri destekleyip tansiyonu düşürdüğü için her gün 1 diş tüketilmeli.

* Türkiye'de bol üretilen taze fasülye, özellikle çiğ olarak yenmeli.

* Semizotu içindeki Omega 3 nedeniyle son derece faydalı. Çiğ yenirse, daha da yararlı.

* Et yiyecekseniz, yanında mutlaka çiğ domates de olmalı. Çünkü domatesin içindeki likopen adlı antioksidan, etteki zararlı Omega 6'ları yararlı hale dönüştürüyor.

* Kayısı çok yararlı ancak günde 1 avuçtan fazla yenmemesi gerekiyor.

* Her sabah aç karnına içilen bir bardak ılık suyun ardından bir avuç ceviz tüketmek sağlık için çok faydalı.

* Lahana zayıflamak isteyenler için çok sağlıklı bir sebze.

* Zeytinyağının içinde çok faydalı yağlar mevcut ve bunlar fasülye, domates gibi doğal besinlerle karışınca, vücuda muhteşem bir etkisi oluyor.

* Öz, sofradan asla eksik edilmemesi gereken besinler arasında enginarın önemli yer tuttuğuna dikkat çekiyor. Enginar, karaciğeri koruyor, içinde bol miktarda B vitamini var. Ayrıca vücut enginarı çok kolay hazmediyor.

* Mehmet Öz, her gün muhakkak en az 1 muz yenilmesi gerektiğini söylüyor.

* Başta kırmızı renkli olmak üzere tüm sebze ve meyvelerde vitamin bulunduğunu belirten Mehmet Öz, narın bu meyvelerden ayrılan tarafını ise şöyle açıkladı: "Narda, E vitamininden 20 kat daha güçlü olan polifenol maddesi bol miktarda bulunur. Antioksidan özelliği olan bu madde, aynı zamanda kalp hastalıkları ile cinsel problemleri önler."

* Sabahları aç karnına, bir büyük bardak su için.

* Ayran, içeriğindeki yoğurt bakterilerinin antikanserojen etkisiyle, kanserin başlangıcını önler. Kalsiyum, potasyum içermesi nedeniyle, özellikle kemik ve dişlerin oluşumuna olumlu etki yapar. A, D, B2, B6, B12 vitaminleri ile protein deposu olma özelliğini taşır. Ayranın içine karabiber ekleyin. Karabiber; mide ve pankreasın salgısını artırır. Sindirimi kolaylaştırır. Kan şekerini düşürür. Bağırsaklarda gaz oluşmasını önler. Kan yapımına destek olur. İştah açar. Enerji verir. Sakinleştirir. Dışarıdan masaj yapmak suretiyle, ağrılı kaslara fayda sağlar.

* Şeftali, kalp rahatsızlıklarını ve kanseri önler. Bol miktarda C vitamini, potasyum, A vitamini ve folik asit içerir. Sindirim sistemini çalıştırıp, hazmı kolaylaştırıyor. Böbreklerin ve safra kesesinin düzenli çalışmasını sağlıyor. Cinsel isteği artırıyor. Şeftalinin, sabahları aç karnına yenilmesi öneriliyor.

* Haftada bir akşam balık yiyin. Balık, kalp hastalığını ve felci önlüyor. Kemikleri koruyor. Astım tehlikesini azaltıyor. Prostat kanserini önlüyor. Kırışıkları gideriyor. Mutluluk veriyor.

* Günde 32 mg flavonoid alın. Kanın temizlenmesine yardımcı olan bu madde; çay, üzüm, kızılcık, soğan, domates ve portakalda bulunur.

* Her gün 250 gr. domates suyu ya da sosu tüketin.

* Avokado, çikolata ve çilekten vazgeçmeyin.

* Bunamaya karşı her gün zerdeçal tüketin.

* Folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin önemli olduğunu unutmayın. Kuşkonmaz, brüksel lahanası, börülce ve ayçiçeği folik asit açısından zengindir. B6 en çok tavuk, muz ve domates püresinde; B12 ise somon, ton balığı, köfte ve kepekli ürünlerde bulunur.

Haber3
Başlık: Erken de geç de zararlı
Gönderen: Tuğra - 21 Mart 2009, 09:54:10
Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Kılınç, bebeklerde tamamlayıcı besinlere erken başlanmasının hastalık riskini arttırdığını, geç başlanmasının ise bebeğin gelişimini yavaşlattığını söyledi.

Kılınç yaptığı açıklamada, tamamlayıcı beslenmenin bebeklere 6 ila 18-24 ay arasında yalnızca anne sütüne ev yemeklerinin eklendiği bir dönem olduğunu belirtti.

Tamamlayıcı besinlere erken başlanmasının da, geç başlanmasının da, bebeğin gelişimi ve sağlığı açısından çeşitli olumsuzluklar doğurabileceğini dile getiren Kılınç, şöyle konuştu:

''Tamamlayıcı besinlere erken başlanması durumunda anne sütü alımı azaldığı ve sıvı gıdaların kalorisi düşük olduğu için bebeğin kilo alımı yavaşlayabilir. Bu dönemde antikor geçişi azaldığı için hastalanma riski artar. İlk 6 ayda bağırsak geçirgenliği fazla olduğu için besin alerjileri daha sık görülür. Bebek sık ishal olur.

Bu besinlere geç başlanması durumunda ise sadece anne sütü bebeğin gereksinimini karşılamaz hale gelir. Bu durum bebeğin kilo alımı ve büyümesini yavaşlatır ya da durdurur. Besin eksikliklerine bağlı olumsuzluklar ortaya çıkabilir. Bebeğin çiğnemeyi öğrenmesi zorlanabilir.''

Kılınç, anne sütü alan bebeklere 6. ayda, yapay mama ile beslenen bebeklerde ise 4. ayda ek besinlere başlanması gerektiğini vurguladı.

AA
Başlık: Krizde salatalık ve havuç
Gönderen: Tuğra - 22 Mart 2009, 09:26:51
Kriz döneminde güzellik ve bakım malzemelerine fazla para harcamanıza gerek yok.

Evde yapacağınız tonik ve kremlerle de güzelliğinizi koruyabilirsiniz. Salatalık, havuç, zeytinyağı ve bal genç kalmanız için yeterli olacaktır..

Son yıllarda hızla gelişen kozmetik sektörü, güzel olmak ve genç kalmak isteyenlerin imdadına yetişirken büyük maliyetleri de beraberinde getiriyor. Kriz öncesi kozmetiklere adeta servet harcanıyordu ancak bu tür masraflar, kriz ile birlikte lüks hale geldi. Ama genç ve güzel kalma duygusundan vazgeçmek çok mümkün görünmüyor. Peki, o zaman ne yapmalı? Memorial Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü'nden Uzm. Dr. Zerrin Baysal, kriz günlerinde cebinize zarar vermeden güzelleşmenin yollarını anlattı...

* Pahalı ürün, iyi ürün değildir

Çok fazla para ödemeden sahip olacağınız uygun ürünlerle; hem cilt bakımınızı doğru şekilde yapabilir, hem de kesenizi fazla yormazsınız. Örneğin yüzümüzün günlük temizliği için; cildimizi uygun bir sabunla yüze yapışan kirlerden ve tüm gün karşılaştığımız sigara, egzoz dumanı gibi zararlı maddelerin etkilerinden arındırmak gerekir. Kuru ciltler için krem ya da gliserin ya da zeytinyağı içerikli bir sabun tercih edilebilir. Yağlı ciltler için ise kükürtlü ya da meyve esansı içeren bir sabun uygundur. Bu ürünler hem cildimizi temizler hem de parlak bir görünüm sağlarlar.

* Aşırı makyaj yapmayın; temizleme ürünlerinden ve makyaj malzemelerinden tasarruf edin

Aşırı makyaj ciltte yapay durur ve temizlenmesi de oldukça zordur. Bunun yerine, gün içinde gidilecek yere göre hafif bir makyaj tercih edilmelidir. Doğal ve sade makyajın hem tazelenmesi, hem de çıkarılması daha kolaydır. Böylelikle hem makyaj malzemelerinize çok fazla para harcamazsınız, hem de makyajınızı çıkaracağınız ürünleri daha uzun süre kullanma imkânına kavuşursunuz. Aşırı makyaj yapanların; öncelikle yüzlerini bir temizleme sütü ile silip, sonrasında yıkaması daha iyi bir temizleme sağlar. Bu tarz bir temizleme sütü çok pahalıya alınmak zorunda değildir. Badem sütü, temizlemek için ucuz ve zararsız bir üründür. Yani çeşit çeşit makyaj çıkarıcılara ihtiyaç yoktur. Çok kuru cilde sahip olanların, yüzlerini vazelin ya da gliserin ile temizlemesi ve sonrasında yine sabun ile yıkaması uygun olur.

* Salatalık rendesiyle tonik yapabilirsiniz

Cildi sıkılaştırmak için tercih edilen toniklerin, gözenekleri açık kişilerce kullanılması gerekir. Cildi sağlıklı olan genç ciltlerde toniğe gerek yoktur. Mutlaka kullanmak isteniyorsa, gül suyu ile hazırlanmış uygun fiyatlı tonikler kullanılabilinir. Salatalık suyu ya da meyve suyu tonikleri ara sıra uygulanabilir. Bunlar, yüz cildinde parlaklık sağlar. Bir adet salatalık rendesini tülden geçirdikten sonra içine bir-iki damla limon damlatılır. Hazırlanmış bu solüsyon yüz yıkandıktan sonra bir pamuk yardımıyla yüze sürülür. Beş-on dakika sonra durulanıp, yıkanır. Limon suyundaki asidik madde ve C vitamini deride parlaklık sağlar. Hafif kızarıklık oluşumu pek önemsenmemelidir.

* Badem yağı ve balla gençleşin

Nemlendirici olarak kullanılacak ürünler kişiden kişiye değişir Ama bu ürünlerin çok pahalısından seçmek zorunda değilsiniz. Yağlı ciltliler daha çok su bazlı, kuru ciltliler ise yağ bazlı nemlendiricileri günlük kullanmalı, bu yeterli. Deriyi genç tutmak, kırışıklıkları azaltmak, gelişmiş lekeleri yok etmek için kullanılacak bir nemlendirici elde etmek kolaydır. Fakat bu tarz hazırlama kremler, stabilizasyonu sağlanmadığı için kolayca bozulabilir. Bunu göz önünde bulundurarak; A, E ve C vitaminleri içeren kapsüller, salatalık rendesi, badem yağı, bal gibi anti-aging maddelerinin bir kremle karıştırılıp sürülmesi yararlı olacaktır.

* Havuç, kuru kayısı, fındık, ceviz ve nar; en etkili anti-aging ürünleridir

Güzel bir deriye sahip olmak, sadece kullanılan kozmetiklerle mümkün değildir. Beslenme alışkanlıklarımız da çok önemlidir. Özellikle taze meyve ve sebze tüketmek, bol su içmek, kurutulmuş meyve tüketmek, içten sağlayacağımız desteklerdir. Bu tarzda beslenmek, hem güzelliğe katkıda bulunur hem de daha ekonomik bir beslenme sağlar. Havuç, kuru kayısı, fındık, ceviz, nar gibi gıdalar bilinen en etkili anti-aging besinleridir.

Tıme Turk
Başlık: Birçok hastalığın düşmanı
Gönderen: Tuğra - 24 Mart 2009, 19:55:57

Antioksidan madde ve C vitamini içerikleri birçok meyve türüne göre çok daha yüksek değerlerde seyrediyor.

Yapılan araştırmalarda Kızılcıktaki C vitamini ve antioksidanın kansere yakalanma riskini azalttığı kanıtlandı.

Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Kadir Uğurtan Yılmaz, Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen ''Kızılcık Genetik Kaynaklarının Toplanması ve Korunması Projesi'' ile Türkiye'deki yaklaşık 60 kızılcık türünün koruma altında bulundurulduğunu söyledi.

Enstitüde koruma altında bulundurulan kızılcık türlerinden 16'sı üzerinde, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezai Ercişli ve Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Kafkas'la birlikte yürüttükleri araştırma kapsamında kızılcık meyvelerinin biyokimyasal içeriklerine bakıldığını anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:

''Araştırma sonunda kızılcıkların antioksidan madde ve C vitamini içeriklerinin birçok meyve türüne göre çok daha yüksek değerlerde olduğu belirlendi. Çalışma ile bir insanın günlük C vitamini ihtiyacının yarısının 100 gram kızılcık tüketilerek karşılanabileceği de tespit edildi.''

C vitamini ve antioksidan maddelerin insan sağlığı açısından önemine dikkati çeken Yılmaz, şu bilgiyi verdi:

''Bu maddelerin kızılcıklarda çok yüksek miktarlarda olduğunun tespit edilmesi sonucu, kızılcıkların kansere yakalanma riskini azalttığı ve kızılcığın kansere ve daha bir çok hastalığa karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ortaya koydu. ''

İnternet haber
Başlık: Sadece efsaneymiş!
Gönderen: Tuğra - 26 Mart 2009, 20:26:51

Bayanlar arasında sık olarak uygulanan zayıflama yöntemlerinden bir tanesi daha yanlış çıktı.

(http://www.haber3.com/images/news/61963.jpg)

Beslenme uzmanlarına göre maalesef hiçbir besinin ya da içeceğin zayıflatmaya direkt olarak bir etkisi bulunmamaktadır.

Sabah içilen limonlu ılık su; içeriğindeki limonun C Vitamini içeriği dolayısıyla güne daha zinde başlamanıza yardımcı olabilir.

Sıcak su ile soğuk su arasındaki terk fark ise mideyi terk etme hızıdır.

Soğuk su mideyi 20 dakika içerisinde terk ederken, sıcak su mideyi 80 dakikada terk eder.

Bu nedenle çok fazla yemek tüketen kişiler mide hacmini dolu tutmasını sağlayabilmek için ılıktan sıcağa yakın olacak şekilde su tercih edilebilir

Haber3
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 26 Mart 2009, 20:45:53
Artık hangisi safsata hangisi gerçek anlayamaz olduk.
Başlık: Yıldırımdan nasıl korunuruz?
Gönderen: İsra - 27 Mart 2009, 00:00:32
Sağanak yağışlı ve gök gürültülü havada dışarıdaysanız yıldırımdan korunmak için nereye saklanmanız gerekiyor? BBC Focus dergisinde yer alan habere göre, yıldırım düşmeden önce, fırtına bulutu içindeki yük havayı iyonize edecek güce ulaştığında şimşek oluşuyor.

Yağmur bulutlarının alt yüzeylerindeki büyük negatif yük içindeki elektronları iterek orayı da pozitif yüklü hale getiriyor ve bu yük saniyede bin kilometre hızla bulutlardan toprağa iniyor, yani kısadevre yapıyor.

Açık bir alanda kendi başlarına duran uzun, sivri nesnelere yıldırım düşme riski daha fazladır. Ancak bu kesin değil, çünkü bazen uzun bir ağacın yanındaki düz zemine de yıldırım düşebiliyor. Sağanak yağmurda dışarıda kalanlar için en güvenli yer, bir araba ya da diğer kapalı metal yapılardır. Bu olmadığı takdirde ise bir çukur, hendek ya da düzenli yükseklikteki çalılık hiçbir şey olmamasından iyidir. Su-kara, kaya-toprak, ağaç-tarla gibi farklı zeminlerden uzak durun. Aynı zamanda metal direklerden ve diğer insanlardan en az 5 metre uzaklıkta olun. Çünkü yıldırım bir nesneden diğerine sıçrayabilir.


Başlık: Kırmızı ette ölümcül tehlike
Gönderen: Lika - 27 Mart 2009, 20:28:33
(http://www.ekolay.net/haber/images/kirmizi-et-2739_ic.jpg)

Kırmızı et yemeyi sevenler için kötü haber. Her öğün kırmızı et tüketenlerin ömürlerinin daha kısa olduğu ortaya çıktı.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, sık sık kırmızı et tüketenlerin ölümcül hastalıklara yakalanma riskinin yüzde 50 daha fazla olduğu belirtildi.

Enstitü araştırmayı 545 bin kişi üzerinde gerçekleştirdi. Yaşları 50 ile 71 arasında değişen 545 bin kişi 10 yıl boyunca takibe alındı. Sonuç ise korkunç: Erkek deneklerin yüzde 11, kadınların ise yüzde 16'sı daha az et yemiş olsaydı, daha uzun yaşayacaktı. Araştırmada sigara içme ve aşırı kilo dikkatte alınmadı.

KANSER VE KALPTEN ÖLÜM RİSKİ ÇOK BÜYÜK
Haftada en fazla 150 gram kırmızı et tüketenler ile günde 250 gram kırmızı et yiyenler arasında yapılan araştırmada ürkütücü sonuçlar ortaya çıktı. Günde 250 gram kırmızı et tüketen erkeklerde kanserden ölme riski yüzde 22, kalp krizinden hayatını kaybetme riski ise yüzde 27 daha yüksek. Bu durum kadınlarda ise kanserden ölme riskini yüzde 20, kalp krizinden hayatını kaybetme riskini ise yüzde 50 oranında arttırıyor.

(Hürriyet)
Başlık: Bitkisel ilaçlar sindirim sistemi hastalıklarına iyi geliyor
Gönderen: Lika - 27 Mart 2009, 21:09:22
(http://medya.zaman.com.tr/2009/03/27/bitkisel.jpg)

Yeni bir araştırmaya göre, geleneksel ilaç tedavisiyle iyileştirilemeyen sindirim sistemi bozukluğu hastalığının tedavisinde bitkisel ilaçlar yardımcı oluyor.

Neurogastroenterology ve Motility dergisinde yer alan araştırma için, araştırmacılar Japonlara özgü bitkisel ilaçların verilerini gözden geçirdi ve fonksiyonel hazımsızlık, kabızlık ve cerrahi bir girişimden sonra meydana gelen bağırsak tıkanması gibi bozukluklarının yol açtığı belirtilerin azalmasında etkili olduğunu buldular.

Keio Üniversitesi Tıp Okulu'ndan Doç. Dr. Hidekazu Suzuki, Japon bitkisel ilaçların binlerce yıldır Doğu Asya'da kullanıldığını belirterek, "Bitkisel ilaçların fonksiyonel sindirim sistemi bozukluğu bulunan hastaların iyileşmesinde rolü olduğunu bulduk" dedi.

Japonlara özgü olan bitkisel ilaçlar fonksiyonel hazımsızlığa, çocuklarda kabızlığa, ameliyat sonrası meydana gelen bağırsak tıkanmalarına iyi gelirken aynı zamanda anti-kanser ilaçlarının yol açtığı ishalin sıklığını ve şiddetini de azaltıyor.


Zaman
Başlık: Bitkisel ürünleri kullanırken 'ottur, zararı yoktur' demeyin
Gönderen: Lika - 28 Mart 2009, 05:45:53
(http://medya.zaman.com.tr/2009/03/28/bitki.jpg)


Bitkisel ürünlerden oluşan zayıflama ilaçları, aktarlarda satılan karışımlar, zayıflama çayları son günlerde çok popüler. Yıllardır kullanılan birçok bitkisel kaynaklı ürünün yararlı olduğu biliniyor. Bununla beraber bazı bitkisel ürünlerin ciddi yan etkileri olabiliyor.

Bitkisel ürünler, ilaçlardan daha güvenli değil. Hepsinin olmasa bile bitkisel ürünlerin birçoğunun zararlı etkilerinden bahsedilebilir. Ticaretini yapanlar kullanıcılara bu bitkisel ürünlerin çoğunun natürel oldukları söyler. İlaçlardan farklı olarak bitkisel ürünler kullanılmadan önce test edilmezler ve dolayısıyla güvenli oldukları söylenemek çok zordur. Bu ürünlerden bazıları toksik maddeler ve polen içerir ki; bu durum bazı kişilerde hastalıklara neden olur. Bazılarının içersinde üzerindeki etikette belirtilmeyen steroid ve östrojen gibi maddeler bulunabilir. Bir kısmının içerisinde ise arsenik, civa, kurşun ve pestisid gibi zehirli maddeler vardır.

Bitkisel ürün kullanırken dikkat!

Bitkisel ürünün üzerinde doğal olduğunu belirten etiket bulunması güvenli olduğunu göstermez. Örneğin kava ve eşek kulağı bitkisi ciddi karaciğer hastalığına neden olabiliyor.

Bitkisel ürünler doğru kullanılmadığında veya çok miktarda alındığında ciddi problemlere neden olabilir.

Hamile kadınlar veya emziren anneler özellikle dikkat etmeli.

Bazı bitkisel ürünler ilaç gibi etki gösterdiğinden, kullanılan diğer ilaçlarla etkileşim gösterebilir.

Birçok bitkisel kaynaklı ürünlerin içerisindeki aktif madde bilinmiyor. Bu ürünlerin içerisinde yüzlerce madde veya bileşik var.

Araştırmalarda bitkisel ürünlerin etiketleri üzerindeki bileşiklerin haricinde daha pek çok madde tespit edilmiş.

Bazı bitkisel ürünlerin içerisinde metaller, etiketsiz ürünler, mikroorganizmalar ve diğer maddeler bulunuyor.

Bitkisel ürünleri kullanan ve cerrahi müdahale geçirecek olan kişiler bu durumu mutlaka doktoruna belirtmelidir.

Bitkisel ürünler böbrek ve diyaliz hastalarında zararlı olabiliyor.

Bitkisel ürünler sizi hasta edebilir

Tedavi veya destek amacıyla kullanılmakta olan yüzlerce bitkisel ürün mevcut. Bunlar içerisinde en çok bilinenler; sinameki, bitkisel çaylar, papatya türleri, yosun hapları, kondriotin sülfat, ekinezya, efedra, garlik, ginkgo biloba, ginseng, kava, glukozamin, melatonin ve fitoöstrojenlerdir. Sinameki, vücuttaki suyun atılmasını hızlandırıcı etkiler içerir. Zayıflama ve form çayları, bağırsaklardaki 'mikrovillus' adı verilen tüycüklerin kısalmasına ve düzleşmesine, dolayısıyla kabızlığa yol açar. Sinameki kullanıldığında besin öğelerinin emilimlerinde sıkıntılar yaşanabilir. Mesela potasyum emilimi azalınca kalp kaslarına olumsuz yönde etki eder. Sonuç, kalp hastalığına kadar gidebilir.

Yosun haplarının yan etkileri

Bu tip hapların içerisinde "sibutramin" adlı iştah azaltıcı bir madde yer alır. Gerçekte insanlar yosunla değil sentetik bir madde ile zayıflıyor; bu madde kontrolsüz kullanılırsa ölüme bile yol açabilir. Papatyalar da kimi zaman ciddi zehirlenmelere neden olabilir. Çok çeşitli papatya türlerinden bazıları böcek öldürücü, bir başkası migren, diğeri ise soğuk algınlığı tedavisi amacıyla kullanılıyor.

Yaşlılar ve hastalar dikkat etmeli

Kullanılmakta olan bu bitkisel ürünler bazı hastalık durumlarında güvenli değildir. Bu ürünler özellikle yaşlı kişilerde tehlikeli olabilmektedir. Dolayısıyla bitkisel kaynaklı ürünleri aşağıdaki sağlık problemi olanlar kullanırken çok dikkatli olmalı.

Kanama problemi olanlar

Kanserli hastalar

Şeker hastaları

Prostat rahatsızlığı

Sara (epilepsi)

Göz tansiyonu (glokom)

Kalp hastalığı

Hipertansiyonu olanlar

Psikiyatrik vakalar

Parkinson hastaları

Karaciğer sorunları

Felçliler

Tiroid hastaları

Bağışıklık sistemi yetmezliği


YAZI: PROF. DR. YAVUZ BAYKAL
Cumartesi
Başlık: Para harcamak ilaç gibi
Gönderen: Tuğra - 29 Mart 2009, 10:57:28

Bilim adamlarının son yaptığı araştırmaya göre, para harcamak beyinde uyuşturucularla aynı etkiye sahip. İkisi de beynin kişinin ödüllendirilme merkezlerini harekete geçiriyor...

Daily Telegraph'ın haberine göre, daha yüksek maaşı olan insanlar daha fazla para harcama eğiliminde oluyor.

Bu davranış ise ekonomistlerce 'para illüzyonu' olarak adlandırılıyor.

Şimdiye kadar ekonomistlerin bu teorisini doğrulayacak fizyolojik deliller çok az sayıdaydı.

Bonn Üniversitesi profesörü Armin Folk'un 18 gönüllüyle yürüttüğü araştırma, maaşları farklı olan iki grubun alışveriş kararlarını ele alıyor.

Maaşı 50 sentin üstünde ve altında olanlar olmak üzere ikiye ayrılan gruptan maaşları yüksek olanların alışveriş tercihlerinin de yüksek fiyatlı ürünler olduğu gözlendi. Böylece satın alma güçleri farklı gibi görünmesine rağmen iki grubun üyelerinin de aynı güçlere sahip olduğu ortaya çıktı.

Araştırma aynı zamanda deneklerin alışveriş yaparken beyinlerinde oluşan aktiviteleri de inceledi ve satın alma güçleri aynı olmasına rağmen maaşı yüksek deneklerin alışverişten daha çok keyif aldığı ortaya çıktı.

Tıme Turk
Başlık: Yan etkisi bulunmayan tek içecek
Gönderen: Lika - 30 Mart 2009, 03:48:44
Hipertansiyon, fazla kilolar ve depresyon gibi olumsuz gelişmelerin bir numaralı ilacı..

Su dünyada en kolay bulunabilinen ve hiçbir yan etkisi olmayan tek içecek. Hipertansiyon, fazla kilolar ve depresyon gibi birçok rahatsızlığın temelinde yatan neden, vücutta yeterli su olmamasıdır. Sağlıklı bir yaşam için su için...

Su, insanoğlu için vazgeçilmez bir içecek. Hayatta olmazsa olmazlardan biri olan suyu, yemek yaparken, bulaşık- çamaşır yıkarken, banyo yaparken, tuvalet kullanırken, temizlik yaparken ve daha saymadığımız pek çok şeyde kullanıyoruz. Medical School of London Üniversitesi’nden Dr. Fereydoon Batmanghelidj, ‘Vücudunuz Sizden Su İstiyor’ adlı kitabında suyun faydalarını ve suya neden ihtiyaç duyduğumuzu anlattı.

DNA HASARINI ÖNLÜYOR

Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.

Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.

DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur,

Bağışıklık sisteminin merkezi olan kemik iliğini güçlendirir.

Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.

Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır. Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.

Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.

Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.

Vücuttan zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.

Artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.

Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.

Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.

Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur.

Kanı sulandırır pıhtılaşmayı önler.

YAŞLANMA KARŞITI

Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir.

Bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur.

Yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.

Gözlere canlılık ve parlaklık verir.

Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi oluşumu riskini azaltır.

Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.

Time Turk
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 30 Mart 2009, 10:24:54
teşekkürler.............
Başlık: Temizlik sevdanız sizi hasta edebilir
Gönderen: Lika - 31 Mart 2009, 17:36:16
Temizlik yaparken kullanılan ürünler sağlığı bozuyor. Özellikle çamaşır suyu ve tuz ruhu gibi ürünler solunum yolu problemlerine neden oluyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meftun Ünsal, temizlik için kullanılan, özellikle çamaşır suyu ve hidroklorik asit karışımını içeren çamaşır suyu ve tuz ruhu gibi ürünlerden çıkan buharı soluyanlarda, solunum yolu problemlerinin sık görüldüğünü bildirdi.

Prof. Dr. Ünsal, kadınlarda bu tür temizlik ürünlerinin kullanıma bağlı solunum yolları problemleriyle sıkça karşılaştıklarını söyledi.

Sülfik asit, klor, amonyak gibi buharlaşan maddelerin ve çeşitli ev temizleyicilerinde bulanan bazı maddelerin solunum yollarını etkilediğini ve solunum yollarında ciddi hasara yol açabileceğini bildiren Prof. Dr. Ünsal, şikayetlerin hemen ya da bu maddelere maruz kalmadan 24 saat sonra oluşabileceğini belirtti.

Reaktif havayolu disfonksiyonu sendromunda astıma benzer hastalık tablosu oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Ünsal, öksürük, nefes daralması, hışıltılı solunumun, belirtiler arasında yer aldığını kaydetti.

Özellikle çamaşır suyu ve hidroklorik asitli ürünlerin temizlikte kullanılmamasını, kullanılacaksa maske takılmasını öneren Prof. Dr. Ünsal, şu bilgileri verdi:
''Temizlik için kullanılan, özellikle çamaşır suyu ve hidroklorik asitli ürünlerden çıkan buharı soluyanlarda astıma benzer bir hastalık tablosu oluşturan reaktif havayolu disfonksiyonu sendromu oluşma riski yüksektir. Bu kimyasallar temizlik için yüksek dozda yüzeye döküldüğünde çıkan buharı soluyan kişide, öksürük, nefes darlığı, hırıltılı solunum gibi şikayetler çok fazla olabilir.''

Bu gibi durumlarda kişinin acil servise kaldırılması gerekebileceğini belirten Prof. Dr. Ünsal, şöyle dedi:
''Uygun tedaviyle bu durum düzelebilir. Akciğer ve hava yollarında oluşan hasar ise tedavi edilmediğinde, söz konusu kimyasalların tedbir alınmadan kullanımına devam edilmesiyle nefes darlığı şikayetinin kişide yerleşmesine yol açabilir. Eğer daha önceden kronik bronşit ve astım gibi bir hastalığı varsa şikayetlerinin daha da çok artmasına neden olabilir.''

Prof. Dr. Ünsal, temizlikle ilgili kimyasalların kullanımına dikkat edilmesi, kimyasallardan çıkan buharın solunmaması ve bu maddelerle temizlik yapılan ortamın havalandırılması gibi gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi.

(aa)
Başlık: Islak Mendilin Zararları
Gönderen: Tuğra - 01 Nisan 2009, 10:17:51
Siz temizlendiğinizi zannediyorsunuz. Ancak; günlük yaşamda kullanılan bir çok ürün kansere davetiye çıkarıyor...
 
(http://s.aktifhaber.com/images/news/93910.jpg)

Prof. Dr. İnci Ayan, “Çevresel etkenlerin ne kadar farkında olursak, ne kadar bunlardan uzak durursak kanserin oluşmasını geciktirebilir ya da önleyebiliriz” diyor.
Prof. Ayan, kansere zemin hazırlayan etkenleri şöyle sıralıyor:

    Radyasyon kirlenmesi

    Kirlenen topraklar

    Gereksiz radyolojik incelemeler

    Cep telefonu, bilgisayar ve TV nedeniyle manyetik kirlenme

    Zararlı kimyasallar

    Hazır gıdalar

    Gıdalara ilişkin kötü saklama koşulları

    Islak mendil kullanımı

    Doğal olmayan kozmetiklerin aşırı kullanımı

İlkokul Çocuklarına Cep Telefonu Almayın

Radyasyon kirlenmesi: 20 yıl önce ortaya çıkan Çernobil faciasında ülkemiz bazı zararlar gördü. Özellikle de üç önemli radyoaktif maddenin zararından söz etmemiz gerekiyor. Sezyumun zararlarından kurtulmak için en az 30 yıl geçmesi lazım. Amerikum ve platonyum ise binlerce yıl ülkemizde zararlarını gösterebilecek. Bunlarla kirlenmiş durumdayız.

Kirli topraklar:  Kirli topraklarda besin üretilmesi, su ve su ürünleriyle ilgili halka yansıyan tüketim maddelerinin yasaklanması çok önemli.

Gereksiz tetkikler: Radyasyonu bazı bilinçsiz kullanımlarla da alabiliyoruz. Lüzumsuz tanısal tetkikler, her öksürükte akciğer filmi, her başını çarpışında MR gibi incelemeler gereksiz yere yapılmamalı. Röntgen, BT konusunda da dikkatli olunmalı.

Manyetik kirlenme: Cep telefonları günümüzde artık ilkokul çocukları tarafından bile kullanılıyor. Üstelik cep telefonları çocukların eline oyuncak diye verilse ve başına oyuncak diye konulsa bile zarar verebiliyor. Çocuğun 1-2 saatten fazla bilgisayarla oynamaması lazım. Daha üç aylık bebeklere reklamlarla mama yediriliyor, televizyon karşısında emziriliyor. Çocuğun iletişimi konuşması gecikiyor. Bu, çocuğun topluma açılması açısından da sakıncalıdır.

Kanser Hücrelerine Özel İlaçlar Çığır Açtı

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Aziz Yazar, son yıllarda kanserde uygulanan ilaç tedavileri hakkında sık sorulanları yanıtladı:

Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarda hangi gelişmeler oldu?

Son 10 yılda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Damardan verilen yeni kanser ilaçları geliştirilmesinin yanında ağızdan alınabilen yeni kemoterapi ilaçları da kullanıma girmiştir. Bunların yanında kanser hücrelerine özel geliştirilmiş "hedefli moleküller" kanser tedavisinde yeni bir çığır açmışlardır.

Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileri azaldı mı?

Bu ilaçların mutlaka yan etkileri olabilmektedir. Ancak 20 yıl önce kullanılan ilaçların yerini daha az yan etkisi olan ilaçlar birçok kanser türünde yerini almıştır. Son 10 yılda kanser tedavisinde bir çığır açan "hedefli moleküller"in yan etkileri oldukça az ama yine de kendilerine has yan tesirleri bulunmaktadır. Teorik olarak "hedefli moleküller" sadece kanserli yapıya etki etmeleri ve dolayısı ile de hiç yan tesirlerinin olmamasını beklerdik. Ancak pratikte öyle olmamaktadır. Her şeye rağmen bu moleküllerin yan tesirleri klasik kemoterapi ilaçlarına göre daha az olmaktadır.

Kanserle savaşta artık daha çok ilaç olduğu söylenebilir mi?

Bilinen kanser ilaçlarının etkili olduğu belli kanser grupları var. Bu ilaçların değişik dozlarda ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılması ile bu ilaçların başka kanser gruplarında kullanılmasına olanak tanımış ve başarı sağlanmıştır. Bu yeni ilaçlar ile kanser tedavisi ile sağlanan yanıt ve hayatta kalma şansı artırılmıştır. Bu yeni tedaviler ve kanserde devam eden çalışmalar sonucunda kanser şeker hastalığı, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline getirilebilir.

"Hedefli moleküller" olarak adlandırılan ilaçlardan örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz:

    MabThera: Hodgkin dışı lenfomada

    Altuzan: Kalın barsak kanserinde

    Herceptin: Meme kanserinde

    Erbitux: Kalınbarsak kanserinde

    Sutent: Böbrek tümöründe

    Glivec: Gastrointestinal stromal tümörde

    Tarceva: Akciğer kanserinde kullanılmaktadır.

Haber Aktif
Başlık: Beyaz Üzümün Faydaları
Gönderen: Tuğra - 02 Nisan 2009, 10:14:16
Hiçbir meyvede, üzümde olduğu kadar kimyası birbirinden farklı antioksidan özellikli madde yoktur.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/93956.jpg)
 
Taze beyaz üzüm (vitis vinifera), bilinen tüm meyveler içinde en geniş spektrumlu antioksidandır. Hiçbir meyvede, üzümde olduğu kadar kimyası birbirinden farklı antioksidan özellikli madde yoktur. Kısaca,  taze beyaz üzüm, bilinen tüm meyveler içindeki en güçlü antioksidandır ve en az 15 tane antioksidan özellikli etkin madde içerir.

Yoğun bir çalışma temposu içinde ve stres altındaysanız, günün getirdiği gerginliği ve de yorgunluğu  üzerinizden atmak istiyorsanız, öğleden sonraları,  tüketeceğiniz yarım salkım  taze beyaz üzüm (yaklaşık 250 - 300 gram) imdadınıza yetişecektir. Tükettikten en geç yarım saat sonra sizi nasıl rahatlattığını, stresinizin nasıl kaybolduğunu, yorgunluğunuzun adeta buharlaşır gibi üzerinizden nasıl kalktığını ve dinlendiğinizi hayretle hissedebileceksiniz.

Tüm bunlara ilaveten kendinizi daha dinç ve daha enerjik hissetmeye başlayacaksınız. Sizi sakinleştirecek ve gevşemenize büyük oranda yardımcı olacaktır. Daha etkili olur düşüncesiyle, yukarıda belirttiğim ölçünün üzerine çıkmayınız. Şeker hastalarının bu konuda hekimlerine danışmadan bu uygulamaya geçmemeleri gerekir.

Eğer, kronik yorgunluktan şikâyet ediyorsanız, haftada birkaç defa tüketeceğiniz bir bardak taze beyaz üzüm suyu, bu yorgunluğunuzun ortadan kalkmasında büyük bir destek olacaktır.
Taze  beyaz üzüm  ve  taze  siyah üzümü tüketirken ölçülü olmaları gereken iki grup vardır.
Bunlardan birincisi ilk dört ayını tamamlamamış hamilelerdir.

İkinci grupta ise hekimleri tarafından “karaciğer yağlanması” teşhisi konulmuş  kişilerdir.
Hamilelerin taze üzüm tüketimlerinde ölçülü olmalarını gerektiren neden, içerdiği ellagik asit’tir. Bu asit, abortifacient (düşük yaptırma) özelliğine sahiptir. İkinci bir nedeni de yine taze üzüm türlerinin içerdiği diethyl-amin maddesinden kaynaklanır.

Sindirim ağızda başlar

Yemeğinizi yedikten sonra üzerine taze beyaz üzüm yiyebilirsiniz. Çünkü, taze üzümün içerdiği bir asit türü, gerçek bir sialogogue’dır (salya artırıcı). Salyada bulunan pityalin enzimi (alpha-amilaz) sindirimi kolaylaştıran ve hızlandıran önemli bir enzimdir.

“Sindirim ağızda başlar” kuralını hatırlayınız. Ağızda besinin iyice çiğnenmesi çok önemlidir. Çiğneme esnasında, besin ağızda ne kadar çok parçalanırsa midedeki sindirim o kadar kolay olur. Ağızda iyice çiğnenen besin, salyada bulunan parçalayıcı enzimler ile iyice karıştığından (biyokimyasal olarak) sindirim çok daha kolaylaşır. 

Bir gün tüm öğünlerinizde yemeklerinizi ve meyvelerinizi daha çok çiğneyip yutunuz. Bunu uyguladığınız gün, midenizin ne kadar rahat ettiğini ve bağırsaklarınızın ve karın bölgenizin ne kadar gevşek olduğunu hissedeceksiniz. Bu rahatlık, sizi sofrada daha uzun oturtarak doğru çiğneme alışkanlığını kazandırabilir.  Bunu birkaç gün uygularsanız alışkanlık haline getirebilirsiniz. Özellikle çocuklarınıza örnek olunuz. Bu, onların geleceklerindeki alışkanlıklarını oluşturacaktır.

Ritim bozukluğuna karşı

Taze beyaz üzüm kürünün kalpteki ritim bozukluğuna karşı önleyici ve yardımcı tedavi edici gücü bulunmaz bir özelliktir. Şikâyeti olanların günde 200 - 250 gram tüketecekleri taze beyaz üzüm muhteşem bir yardımcıdır.

Yeri gelmişken tekrar belirtmekte fayda görüyorum, daha çabuk etki etsin diyerek size önerilmiş olan ölçünün üzerine çıkmayın.

Reservatrol, taze beyaz üzümün kabuklarında bol miktarda bulur. Reservatrol, kötü huylu kolesterol (LDL) seviyesini düşüren, damar sertliğini önleyen ve antioksidan özellikli etkin bir maddedir. Yakın gelecekte bu etkin maddenin yepyeni yönlerinin ortaya konacağına inanıyorum.

Dikkat:

Karaciğer yağlanması teşhisi konulmuş olanların da taze üzüm türlerinin tüketiminde ölçülü olmaları gerekir. Çünkü, karaciğer yağlanmasını artırıcı özelliği vardır. Buradan, hamilelerin ve karaciğer yağlanması olanların kesinlikle taze üzüm yememeleri gerekir sonucunu çıkarmayınız. Ancak, bu gruptaki kişilerin taze üzüm tüketimlerinde, en az şeker hastaları kadar ölçülü olmaları gerekir.

Üzüm yaraların kapanmasını geciktirir

Üzüm ve üzüm çekirdeği üzerindeki çalışmalarımda gördüğüm önemli bir sonuç da şu: Vücudunuzun herhangi bir yerinde henüz kapanmamış bir yara varsa üzüm, üzüm çekirdeği ve ceviz tüketiminden yara kapanana kadar kesinlikle uzak durun. Üzüm ve ceviz tüketimi yaraların kapanmasını geciktirir, hatta yarayı azdırabilir.

Üzüm çekirdeğini dikkatli çiğneyin

Fransızların, yüksek doymuş yağlarla beslenmelerine rağmen, kalp-damar hastalıklarına daha az yakalanmalarının sebebi son yıllarda araştırma konusu olmuştur. Birçok bilim adamı OPC’nin önemli rol oynadığı fikrinde birleşmiştir. OPC, üzüm, üzüm çekirdeği ve şarapta bulunur.

OPC nedir?

Oligomeric Proanthocyanidin üzüm çekirdeğinde bulunan çok güçlü bir antioksidan maddedir.
OPC’nin en önemli özelliği, kan yağının ve kolesterolün oksitlen-mesini önlemeye çalışmasıdır. Kısaca, OPC kan yağının ve kolesterolün serbest radikaller tarafından  oksitlenmesine engel olur bu sayede kalp damarlarında yağ birikimine engel olabilir. OPC, zayıf kan damarlarının tedavisi için onaylanmış bitkisel bir ilaçtır. 

OPC üzerine yazmama neden olan birinci sebep, üzüm çekirdeği ile ilgili çalışmalarımı tamamlamış olmamdır. Üzümü yerken, ara ara çekirdeklerini de çiğnemek çok faydalıdır. Üzüm çekirdeği dişlerinizin arasında ezilir-ken içerdiği OPC-kompleksi de açığa çıkacaktır. Bu, OPC-kompleksinin öylesine güçlü antioksidan özelliği vardır  ki, bu güne kadar araştırılmış ve incelenmiş hiçbir meyvede ve çekirdiklerinde bu özellikte ve güçte  antioksidan yoktur. Üzümün kendisinde de OPC vardır. Ancak, çekirdekleri çok daha güçlü olan OPC-kompleksi içerir. Üzümün çekirdeklerini, dişlerinize zarar vermeyecek şekilde dikkatlice çiğnemeniz gerekir.

Haber Aktif
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 02 Nisan 2009, 10:20:54
üzümü görünce arapgir ilçemizin KARA üzümü ve kışın dahi bozulmadan kilerlerde asılı üzümler geldi aklıma.üzüm pekmezinin kan yaptığını bilmeyen yoktur.   emeğinize sağlık
Başlık: Bu Cihazlara Dikkat Edin
Gönderen: Tuğra - 03 Nisan 2009, 10:15:59
Teşekkür Ederiz.

------------------------------------------------

Günlük hayatta kullandığımız bu cihazlar, dikkatsiz kullanım halinde hayatımızı mahvedecek rahatsızlıklara sebep oluyor.
 
Cep telefonu, ince ekran televizyonlar, mikro dalga fırınlar, saç kurutma makineleri yaşamımıza son 30 yıldır girmeye başladı. Özellikle vücudumuza yakın tuttuğumuz cihazlar bu etkiyi daha çok artırıyor. Saç kurutma makinesi ve cep telefonu gibi cihazlar vücuda yakın kullanıldığı için etkisi yüksek oluyor.

Bu konuda paniğe kapılmak yerine kullanım alışkanlıklarında küçük değişiklikler yapmak bile yararlı oluyor. Kullanım süresini azaltmak ve vücudunuzdan uzak tutmak etkili oluyor.

Cep telefonu gibi en çok dikkat çeken cihazın yanında masum denecek cihazlar bile etkili oluyor. Cep telefonu ise en çok aranma anında etkili oluyor. Özellikle şebekenin tam kuvvetle çekmediği bölgelerde anten daha fazla güç harcıyor. Bu, zararlı ışımanın artmasına neden oluyor.

Uzun süre elektromanyetik dalga ve radyasyon ışıması altında kalındığında uzmanlar, baş ağrısı, baş dönmesi ve uyuşma gibi şikâyetler oluşabileceğini iddia ediyor.

Türkiye'de çokça satılan radyasyondan koruma bantları konusunda ise sağlıklı bilgi pek yok. Tüketicilerin bu tür ürünlerin özelliklerini abartarak anlatanlara karşı dikkatli olması gerekiyor. Özellikle cep telefonunda SAR değeri adı verilen radyasyon ışıma oranı düşük olan telefonun seçilmesi gerekiyor.

Aktif Haber
Başlık: Şampuan ve saç kremlerinde bulunan linalol egzama yapıyor
Gönderen: Lika - 04 Nisan 2009, 01:28:06
Uzmanlar, düşünülenden daha fazla insanın şampuanlarda, saç düzleştirici kremlerde ve kokulu sabunlarda bulunan linalole karşı alerjisi olduğunu söylüyorlar.

Newkerala.com isimli sitede yer alan habere göre, doğal olarak lavanta, nane ve diğer bitkilerde bulunan ve güzel koku içeriği olan linalol, oksijenle temas ettiğinde alerjiye neden oluyor. Üreticiler, oksitlenme sürecini engellemek için ürünlerine başka maddeler ekliyorlar. Ancak bunlar da etki etmiyor ve linalol alerjik bir yapıya dönüşebiliyor.

Egzamaya neyin yol açtığını bulmak için 3 binden fazla hasta için okside olan linalol testi yapıldı. Egzama, kızarıklık ve kaşınma belirtileri göstererek cildin şiddetli ve kronik biçimde iltihaplanması hastalığıdır.

Araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 5 ile 7 arasındaki kişiler okside olmuş koku içeriğine karşı alerji gösterdiler. Gothenburg Üniversitesi Sahlgrenska Akademisi'nden dermatolog Johanna Christensson, "Parfümlü temizlik ürünlerinin yüzde 60-80'inde linalol buluyor, bu nedenle alerjisi olan insanların bu ürünlerden kaçınması çok zor" dedi.

Okside olan linalol, alerji yapma listesinde nikel ve kobalttan sonra üçüncü sırada yer alıyor.

Zaman Online
Başlık: Uykunun beyindeki etkisi
Gönderen: Tuğra - 05 Nisan 2009, 12:21:53
uyku sadece stres ve yorgunluğu atmaya yardımcı olmuyor, aynı zamanda uyku esnasında yeni bilgiler için beyinde yer açılıyor

Daily Mail'in haberine göre, bilim adamları uyku durumları insanlarınkine benzeyen meyve sinekleri üzerinde yaptıkları araştırmada, vücut dinlenirken, beynin de beyin hücreleri arasında yapılacak yeni bağlantılar (değişik sinir hücrelerinin uzantılarının bir araya geldiği yer olan sinaps) için yer açmakla meşgul olduğu görüldü.

Gün içinde kurulan bazı bağlantılar ortadan kaldırılmadıkça, beynin alınan bilgiyle doyma noktasına gelebildiği ve öğrenme kapasitesini yitirebildiği düşünülüyordu.

Yeni araştırmada uykunun, meyve sineklerinin beyinlerinin yeni bilgiler için yer açmasına yardım ettiği belirlendi.

Washington Üniversitesinden Nörobiyolog Dr. Paul Shaw, "Öğrenme deneyimleri sırasında meyve sineklerinde yeni sinapsların oluşumunu ve uykunun bunların sayısını azalttığını izleyebildik" dedi.

Ancak bu sinapsların nasıl ortadan kaldırıldığı henüz bilinmiyor

İnternet Haber
Başlık: Göbeğinizi Küçültmenin 11 Yolu
Gönderen: Tuğra - 06 Nisan 2009, 11:24:44
İşte sizi göbek derdinden kurtaracak yiyecek ve içeceklerden bazıları:
 
Özellikle mevsim dönümlerinde soframızdaki yiyecekler ve içeceklerin değişmesi, beslenme alışkanlıklarımızın farklılaşması, özellikle mide ve sindirim sistemimizde şişkinliklere sebep oluyor. İşte size bu şişkinlikle başa çıkmada yardımcı olacak 11 altın öneri...

Foxnews'de yer alan habere göre, sağlıklı ve doğal beslenme uzmanı Gillian McKeith, bazı yiyecek ve içeceklerin içerdikleri enzimler sayesinde şişkinliğin ve hazımsızlığın giderilmesinde yardımcı olduğunu söylüyor. İşte sizi göbek derdinden kurtaracak o yiyecek ve içeceklerden bazıları:

1. Şişkinlik hissi mi yaşıyorsunuz? o halde ılık su içmeyi deneyin. Yemeklerden önce oda sıcaklığında yaklaşık (19-23 derece arasında) bir bardak suyu azar azar için. Soğuk su içmeyin çünkü gaz yapar.

2. Biraz kereviz çiğneyin. Kereviz vücudumuzdaki su dengesi için gerekli olan sodyum ve potasyum içerir.

3. Aktarlardan rahatlıkça bulabileceğiniz hindiba aynı zamanda şişkinliği hafifletiyor. Çünkü hindiba bitkisi, karnınızda yararlı bakterilerin gelişimini ve aktivitelerini olumlu yönde etkileyen maddeler olan prebiyotikler içeriyor.

4. Karışık mevsim sebzelerinden oluşan bir çorba, soğuk bir günde sizi sadece ısıtmaz, aynı zamanda hazmı kolaylaştıran enzimler içerir.

5. Lahana turşusu yiyin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin çünkü lahana, hazma yardımcı enzimler ve yararlı bakteriler içerir.

6. Artık alışveriş merkezlerinde ve sokaklarda görmeye alıştığımız haşlanmış mısır yemek oldukça faydalı. Ülkemizde pek popüler olmasa da lif yönünden oldukça zengin olan 'esmer pirinç' bağırsak fonksiyonlarına iyi gelmesinin yanında yararlı bakterileri harekete geçiriyor.

7. Kahvaltınıza biraz keten tohumu ekleyin. Keten tohumu da bağırsakları yağlayan ve onlara iyi gelen lifler içeriyor.

8. Şişkinlikle baş etmek için özellikle alkolden, rafine karbonhidratlardan, tuzdan, baharatlardan, kafein ve işlenmiş, paketlenmiş gıdalardan ve süt ürünlerinden uzak durmamızı öneririz.

9. İrice bir muz, yaklaşık 602 mg potasyum içeriyor. Potasyum da vücudun sodyum seviyesini düzenleyerek şişkinlikle baş etmeye yardımcı oluyor.

10. Zencefil yemek ya da zencefil çayı içmek hazmı kolaylaştırarak şişkinliğine iyi geliyor. Zencefil aynı zamanda karın şişkinliğine iyi gelen bileşikler içeriyor.

11. Maydanoz doğal bir idrar söktürücüdür ve kolaylıkla kahvaltınızdaki yumurtanızdan akşam yemeğinizdeki patatesinizin yanında yenebilir. Tatlı ve sulu olmasının yanında, ananas hazmı kolaylaştıran ve şişkinliğe yardımcı olan bromelain (ananasın sap kısmı ezilerek çıkartılan bir madde) içeriyor.

Aktif Haber
Başlık: Müftüoğlu'ndan vatandaşa Maranki uyarısı
Gönderen: Tuğra - 08 Nisan 2009, 00:54:14
Sunduğu bitkisel reçetelerle dolu kitabı satış rekorları kıran Ahmet Maranki'ye, Prof. Osman Müftüoğlu'ndan sert eleştiri geldi. Müftüoğlu vatandaşarı da açıkça uyardı.

Hastalığına "Alternatif Tıp"la çare arayanlara Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'ndan uyarı geldi. Son günlerde gittikçe yaygınlaşan bitkisel tedavi yöntemlerinde her vatandaşa bir reçete yazan "Alternatif Tıp uzmanlarını" eleştiren Müftüoğlu, Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısında, vatandaşlara, 'Şifa niyetine' deyip her denileni yapmayın uyarısında bulundu.

Müftüoğlu'nun isim vermeden eleştirdiği isminse, kitapları satış rekorları kırıp çıktığı televizyon programlar reyting patlaması yapan Prof. Dr. Ahmet Maranki olduğu şeklinde yorumlandı.

BAŞINIZA "DOĞAL KAZALAR" GELEBİLİR

"Sağlığı koruma ve güçlendirme söz konusu olduğunda doğal bitki gibi desteklerden faydalanmak gerekir ama aynı şeyi hastalıklarınızı tedavi etmek için yaptığınızda başınıza bazı 'doğal kazalar(!)' gelebilir." diyen Müftüoğlu son zamanlarda bu tür kazalarla çok sık karşılaştıklarını belirtti.

Doğal tedavi araçlarına dünyanın birçok yerinde olduğu bir ülkemizde de yoğun ilgi olduğunu ve durumda 'bazı sağlık tüccarlarının' tıbbın hiçbir alanında eğitimleri olmadığı halde bazı bitkileri hem tavsiye edip hem de para kazandıklarına dikkat çeken Müftüoğlu, "Bunların arasında kimyacılar, istatistik uzmanları, ziraat mühendisleri, cami hocaları, hatta doktorlar bile var. Hiçbir etik kaygı duymadan hastalara şifa dağıtıyor, 'şifacı' rolüne soyunuyorlar. Bunu yaparken dini motiflerden, geleneksel söylencelerden faydalanmaktan da çekinmiyorlar. Bu grupta iş gören zevatın ortak isimleri de 'Alternatif Tıp' uygulayıcılığı!" dedi.

Modern tıbbın, alternatifinin olmayacağını ve alternatif tıp diye önerilen seçeneklerin yüzde doksanının da palavra olduğunu öne süren Müftüoğlu, ilgili kurumları şu çağrıyı yaptı: "Modern tıbbın hatalarını masaya yatırıp yeni çözümler aramazsak alternatif tıbba yönelenlerin sayısı artmaya devam eder. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'na, Eczacı ve Tabip Odaları'na büyük görevler düşüyor."

OSMAN MÜFTÜOĞLU'NUN YAZISININ TAMAM I ŞÖYLE:

'Şifa Niyetine' deyip her denileni yapmayın

Sağlığı koruma ve güçlendirme söz konusu olduğunda doğal bitki gibi desteklerden faydalanmak gerekir ama aynı şeyi hastalıklarınızı tedavi etmek için yaptığınızda başınıza bazı 'doğal kazalar(!)' gelebilir. Son zamanlarda bu tür kazalarla çok sık karşılaşıyoruz. 'Alternatif tıp' diye önerilen 'reçetelere' karşı dikkatli olmalıyız.

Uykusuzluk, kabızlık, yorgunluk, gaz, mide yanması, hazımsızlık gibi basit sağlık sorunlarını önlemede faydalanılması gereken bitkileri 'doğal mucizeler' kabul edip olur olmaz durumlarda kullanmamak gerekiyor. Bu işte o kadar ileri gittik ki kenevir, güzel avrat otu, katran ruhu, acı kavun gibi zehirli bitkileri bile aktarlardan 'şifa niyetine' satın almak bile mümkün hale geldi.

Doğal tedavi araçlarına (özellikle bitkisel desteklere) dünyanın her yerinde artan bir ilgi var. Bizde de durum aynı. Bu ilgiyi fark eden bazı uyanık 'sağlık tüccarları' (tıbbın hiçbir alanında eğitimleri olmadığı halde) bu ürünleri hem tavsiye ediyor, hem satıp para kazanıyor! Bunların arasında kimyacılar, istatistik uzmanları, ziraat mühendisleri, cami hocaları, hatta doktorlar bile var. Hiçbir etik kaygı duymadan hastalara şifa dağıtıyor, 'şifacı' rolüne soyunuyorlar. Bunu yaparken dini motiflerden, geleneksel söylencelerden faydalanmaktan da çekinmiyorlar. Bu grupta iş gören zevatın ortak isimleri de 'Alternatif Tıp' uygulayıcılığı!

Modern-bilimsel tıbbın alternatifi olmaz. 'Alternatif tıp' diye önerilen bu tür seçeneklerin en az yüzde 90'ı palavradır, şarlatanlıktır. İnsan sağlığına yararlı olduğu tıbbi olarak onaylanmış bazı doğal maddeler tabii ki var. Bunlar 'bitkisel ürün' ya da 'besin desteği' olarak eczanelerde zaten satılıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından 'ilaç' veya 'ara ürün' olarak onaylanmamış hiçbir ürününü sağlık sorunlarının çözümünde kullanmamak gerekiyor.

Halkın bitki tüccarlarına yönelmesinin birçok nedeni var. Bu nedenleri açık yüreklilikle tartışmaz, modern tıbbın hatalarını masaya yatırıp yeni çözümler aramazsak alternatif tıbba yönelenlerin sayısı artmaya devam eder. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'na, Eczacı ve Tabip Odaları'na büyük görevler düşüyor.

BİR BİLGİ


Modern tıbbın hataları

Modern tıp son yıllarda 'sağlığı koruyucu ve hastalıkları önleyici' özelliğini önemli ölçüde kaybetti. Bir 'teşhis et-tedavi et' kıskacının içinde sıkışıp kaldı. Bazı hastalıklarda şifanın doğada zaten var olabileceğini inkár etti. Sadece bedene odaklandı.

Ruhu unuttu. Çözümü yalnızca ameliyatlar veya ilaçlarda aramaya başladı. Ruh-beden bütünlüğünü ıskaladı. Geleneksel tıbbın insanın elini tutan sıcaklığını, içini ısıtan insancıllığını, "hastalık yok hasta vardır" gibi vazgeçilmez yaklaşımlarını, "hastayı ilaç, ameliyat değil hekimi iyi eder" gibi köklü geleneklerini bir kenarda bıraktı. Kendini 'tamir edici, yenileyici, eskiyi çıkarıp yerine yenisini takıcı', soğuk, duygusuz, tekdüze bir 'tamirci tıp' konumuna soktu. Modern tıbbın başka günahları da var: Bilimsel tıp çok pahalı. Yalnızca sigortası sağlam, parası yeterli olanlara hizmet verir hale geldi. Hekimlerin hastalara ayırdığı zaman dilimi azaldı. Doktorlar hastaları uzun uzadıya dinlemek ve dikkatle muayene etmek yerine doğrudan teşhis makinelerinin önüne koymaya başladı.

ÖNEMLİ

Hatalarıyla yüzleşmeli

Modern tıbbın hatalarının hiçbiri, tıbbın son yüzyılda attığı dev adımları görmezden gelmemizi gerektirmez. Özellikle enfeksiyonlarla, kolesterol ve hipertansiyonla, kanser ve diğer dejeneratif hastalıklarla (diyabet, romatizmal sorunlar) savaşta elde ettiği başarıları kimse inkár edemez. Organ nakli, kök hücre teknolojileri, biyoteknolojik ürünler, ilaçlar, erken ve doğru tanı koymayı sağlayan yeni cihazları yok saymak mümkün değildir.

Salgın hastalıklarla, yaşlandırıcı sağlık sorunları ile başa çıkan da, çocuk ve anne ölümlerini sıfırlı rakamlara taşıyan da modern-bilimsel tıptır. Modern tıp yanlışlarını korkmadan sorgulamalı, iç hesaplaşmasını samimiyetle yapmalıdır. 'Hasta-hekim-hastane-eczane' ilişkisi yeniden 'bilim, sevgi, güven üçgeni'nin içine alınmalıdır. Hastalıkları için doğal desteklerden istifade etmek isteyenleri bu şarlatanlardan uzak tutmanın yolu bu.

BİR ÖNERİ

Hekimlik sanatı unutulmamalı

Modern tıp ne kadar gelişirse gelişsin beklentiler değişmiyor. Doktorunun bilgisi ve arkasındaki teknolojinin düzeyi kadar, insani vasıflarına, sıcaklığı, sevgisi ve yakınlığına, yani 'hekimlik sanatını uygulama' tarzına önem veriyor. Hasta doktor ilişkilerinde temel noktalar dün olduğu gibi bugün de tatlı söz, güler yüz, ilgi, sevgi, güven ve empatiden ibaret.

Bunların birinin eksikliği bile özellikle kronik sağlık sorunu olanları metafizik yaklaşımlarla çözme vaadi sunan alternatif tıp şarlatanlarının kucağına itiyor. Çözüm geleneksel tıbbın 'önce insan' demesinden geçiyor.

Dikkatli olun


Hastalıklarınızı bitkilerle tedavi etmeye kalkmayın.

Aktarlardan aldığınız bitkileri kullanmadan önce doktorunuza danışın.

Özellikle reçeteli ilaçlar kullanıyorsanız bitkisel destekler ve ürünlerden uzak durun.

Bitkilerle tedavi bilimsel olarak onaylanmış bir bilim dalının ilgi alanıdır. Tedavi edici bitkiler yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Bu ruhsatı olmayan ürünleri kullanmayın.

Bazı bitkilerin toksik kimyasallar taşıdığından zehirlenmelere, karaciğer, böbrek yetmezliklerine, alerjik reaksiyonlara sebep olabildiğini unutmayın.

Tıme Turk
Başlık: Sabahları dinlenmiş olarak kalkmak istersermisiniz
Gönderen: İsra - 08 Nisan 2009, 03:27:09


Ihlamur bize en tanıdık gelen bitkisel çaylardan bir tanesi . Hoş kokulu bu bitki , özellikle kışın pek çok aileye şifa sunar . Daha çok nezle ve gripte başvurduğumuz ıhlamur , farklı rahatsızlıklara karşı etkili .

ÖKSÜRÜĞE KARŞI

İçerdiği saponinle ıhlamur , göğsü yumuşatır , balgam söktürür . En hafifinden , en şiddetlisine kadar her tip öksürükte ondan faydalanmalısınız .

NEZLE , GRİP , SOĞUK ALGINLIĞINDA

Ihlamurun pek çoğumuz tarafından bilinen en önemli özelliği terletici olmasıdır . Soğuk algınlığı tipi rahatsızlıklarda da en çok buna ihtiyaç duyarız.  İhlamur terlemeyi sağlayıp , bedene büyük rahatlık verirken , vücut direncini de artırarak grip ve nezle gibi hastalıkların bir an önce savuşturulmasına yardımcı olur . Direnci artırıcı etkisinden hastalanmadan önce yararlanmak ise , çok daha akıllıca olur . Soğuğa maruz kalındığında , hafif bir kırgınlık hissedildiğinde yada etrafta grip salgınlarının kol gezdiği günlerde ,  günde 2-3 su bardağı ıhlamur çayıyla  hastalığa geçit verilmemiş olur .

BEBEK VE ÇOCUKLARIMIZA IHLAMUR

İhlamurda rahatlatıcı , uyku verici ve sakinleştirici etkilere sahiptir . Bu nedenle günümüzün hareketli ve yaramaz çocukları için ıhlamur vazgeçilmez olmalı . Batıda ıhlamur  çoçuklara doktorlar tarafından  önerilen bir çaydır.

STRESE , GERGİNLİĞE

Gün boyu yaşayabileceğiniz bedensel ve zihinsel yorgunluklara , strese karşı ıhlamurdan yararlanabilirsiniz . İhlamur sizi ferahlatır , rahatlatır , gevşetir , bedeninizi güçlendirir ve gün boyu ihtiyacınız olan dinamizmi sağlar . Yatarken içeceğiniz 1 bardak çay ise rahat ve derin bir uyku uyuyarak , ertesi güne dinlenmiş ve canlı bir şekilde başlamanızı sağlar .

MİDEYE DE YARARLI

Ihlamur hazmı kolaylaştırır , mideyi rahatlatır . Kabızlık ve bağırsak kramplarında da faydası görülür .

CİLDİNİZ GÜZELLEŞSİN

Ihlamurun kaynama suyu bir süre bekletilirce sümüksü bir hal alır . Bu sıvı cilt lekeleri ve kırışıklıklara sürüldüğünde büyük fayda sağlar .

GÜÇLÜ SAÇLAR İÇİN

Saçlara yönelik bakım ürünlerini her gün reklamlarda defalarca izliyoruz . Bu ürünler etkili , çok çeşitli ve albenili . Ama bilmeliyiz ki , tamamen kimyasal maddelerden oluşan bu ürünler , uzun vadede bedenimizin herhangi bir bölgesinde zarara neden olabilirler . Saç bakımı için kullanabileceğiniz pek çok doğal yardımcı var . Bunlardan biri de ıhlamur . Saçlar ıhlamur suyuyla yıkandığında besleniyor ve canlılık kazanıyor

Akis
Başlık: İşte Brokoli Mucizesi
Gönderen: Tuğra - 10 Nisan 2009, 10:20:23
Brokolinin içinde bulunan ve bağışıklık sistemini güçlendiren sulforafan maddesinin mide kanseri riskini azaltabildiği belirtildi.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/94610.jpg)
 
Kanser uzmanı Profesör Dominique Belpomme ve ekibinin yaptığı araştırma, brokolinin içinde bulunan ve bağışıklık sistemini güçlendiren sulforafan maddesinin mide kanserine neden olan bakterilerden "helicobacter pylori" ile mücadele edebildiğini gösterdi.

Böylece brokolinin 20 yıldır bilinen yararlarına biri daha eklendi. Fransa'da yayımlanan Le Point dergisine açıklama yapan Belpomme, gelişmiş ülkelerde mide kanseri sorununun çözülme safhasında olduğunu, dondurulmuş gıda ve antibiyotiklerin bakteri enfeksiyonları riskini büyük ölçüde azalttığını söyledi.

Ancak Belpomme, çoğu Afrika ve Asya'da olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin bu sorundan en fazla etkilenenler olduğunu, antibiyotiklere erişemeyecek durumdaki ülkelerde brokolinin bir seçenek olabileceğini ifade etti. Araştırma, "American association for cancer research" dergisinin bu ayki sayısında yayımlandı.

Aktif Haber
Başlık: Mide bulantısına karşı etkili ilaç
Gönderen: Tuğra - 11 Nisan 2009, 11:25:22
Bu ilaç, ameliyat sonrası bulantılara ve araba tutmalarına karşı birebir.

Araştırmalar; ameliyat sonrası görülen bulantıların, kemoterapide yaşanan mide bulantılarının ve ilaçla kanser tedavisi sırasında ortaya çıkan kusmaların zencefil kullanımıyla engellenebileceğini gözler önüne seriyor.

Yolculuktan 2 saat önce...

Zencefil, taşıt tutmasında ortaya çıkan bulantı ve kusmalara karşı da çok etkili. Zencefilin hareket hastalığına olan etkileri ile ilgili bir araştırma; yolculuktan iki saat önce alınan zencefilin, bulantı ve kusmayı engellemede son derece etkili olduğunu gösteriyor.

Zencefil, şeker hastalarında kan şekerinin dengede tutulmasında da etkili. Zayıflama tedavisinde ise; kan şekerini dengeleyen etkisinden dolayı tok tutucu ve metabolizmanın yavaşlamasını engelleyici etkisi ile rahat kilo verimini sağlıyor.

Sabah
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: DaDa$ - 12 Nisan 2009, 10:58:20
Allah razı olsun
Başlık: Uzmanlardan ayakkabı uyarıları
Gönderen: Tuğra - 13 Nisan 2009, 09:48:34
Amin Cümlemizden,

-------------------------------------

''Otomobilde lastik ne ise insanda da ayakkabı odur'' diyen Uzman, aynı ayakkabının iki gün üst üste giyilmesindeki sakıncaları anlattı.

Konya Ayakkabıcılar Odası Başkanı Hasan Uzman, hem ayakkabının çabuk yıpranmaması hem de ayak sağlığı için aynı ayakkabının üst üste 2 gün giyilmemesi gerektiğini bildirdi.

Uzman,  yaptığı açıklamada, ayak sağlığının korunması için doğru ve uygun ayakkabı kullanımının büyük önem taşıdığını söyledi.

"Otomobilde lastik ne ise insanda da ayakkabı odur" diyen Uzman, "Ayakkabı seçimi doğru yapılmazsa ayak sağlığı bozulabilir. Bu da ayaklarda ağrılara, yorgunluğa neden olur. Çalışma verimi düşer" dedi.

Hasan Uzman, ayakkabı alırken ayakların rahat edeceği ölçü ve boyutlardaki ayakkabıların seçilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bugün 'moda' diye insanlar, ayak sağlıklarının bozulması pahasına, yüksek topuklu veya sivri burunlu ayakkabıları tercih ediyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda da uzun topuklu ayakkabıların ayak sağlığını bozduğu tespit edilmiş.

Bu nedenle vatandaşlara ayaklarının sağlığı için kendilerini rahat hissedecekleri ayakkabıları tercih etmelerini öneriyoruz. Ayrıca hem ayakkabının terlemeye bağlı çabuk yıpranmaması hem de ayaklarımızın sağlığı için aynı ayakkabı iki gün üst üste giyilmemeli. Gün boyunca giyilen ayakkabı, ayakların terlemesi sonucu nemleniyor.

Ayakkabıda oluşan bu nem de ayaklarda bazı sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Ayaklardan akan terdeki asit ve ayakkabıdaki kimyasallar karışınca,
ayakkabı çabuk çürüyebiliyor. Bu nedenle bir gün giyilen ayakkabı, mutlaka ertesi gün giyilmemeli ve havalandırılmalı."

İmitasyon ürünlerin de hava geçirmediği için ayak sağlığını bozabildiğini bildiren Uzman, imkanı olanların doğal deri ayakkabıları tercih etmelerini önerdi.

UZAK DOĞU'DAN GELEN AYAKKABILARDAN KAÇININ

Yurt dışından, özellikle Uzak Doğu'dan gelen ayakkabıların da kaliteli olmadığı için ayak sağlığını bozabildiğini, bu ayakkabıların da çabuk yıprandığını ifade eden Konya Ayakkabıcılar Odası Başkanı Uzman, şöyle devam etti:

"Bu nedenle ithal ayakkabılardan kaçınmalıyız. Küresel krizin etkisini fazlaca hissettiğimiz bu günlerde yerli ürün alarak aynı zamanda ülke ekonomisine de katkı sağlayabiliriz. Çünkü kriz nedeniyle kapanan her firma işsiz sayısında artış demek."

Uzman, yaz aylarında ayağı serin tutan, teri önleyen kösele ayakkabıları kullanması gerektiğini belirtti.

AA
Başlık: Obeziteye, depresyona Türk işi 'beyin pili'
Gönderen: Tuğra - 14 Nisan 2009, 09:55:24
Bir zamanların SSK hastaneleri kabuk değiştirdi. Özel hastanelerle, üniversitelerle yarışıyorlar. Dünyadaki en yeni teknolojileri kullanıyorlar, ilk kez yapılan ameliyatlara imza atıyorlar.

Başhekimleri çok çok iddialı, "Bizim hastaneden daha iyisi yok, özel hastaneden daha iyiyiz, üniversitelerden daha başarılıyız" diyenler var içlerinde. Hepsi baştan aşağı yenilenmedi, hâlâ eksiklikler, hâlâ sorunlar var... Ama aynı tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi değişiyorlar. Bazı alanlarda öncü oluyorlar, dünyada Türkiye'de ilk kez yapılan önemli operasyonlara imza atıyorlar.

EN FAZLA KARTAL'DA...

Türkiye'de en çok beyin pili Kartal Yavuz Sultan Selim Hastanesi'nde takılıyor. Kartal'da sokak arasındaki hastanenin ameliyathanesinde ABD ile aynı anda alzheimer, depresyon ve obezite hastaları için de beyin pili uygulamaları burada başladı.

Parkinson ve epilepsi hastaları için takılan beyin pillerinin parasını SGK karşılıyor. Diğer uygulamalar için hastalardan pilin parası alınıyor. Dünyada 15 bin ile 35 bin dolar arasında fiyatlarla satılan "beyin pili"ni bin 500 dolara mal etmeyi başaran Prof. Dr. Metin Tulgar'a ait beyin pilleri kullanılıyor. Sara ve parkinson hastaları ile felçliler için umut olan beyin pili Dr. Cem Orhon ve ekibi 1.5 saatlik anestezi ile beyin pilini takıyor.

Bu hastaneye Türkiye'nin dört bir yanından hastalar geliyor. Mardin, Diyarbakır, Rize, Konya, İzmir ve Ankara'dan hastalar var. İstem dışı titremeler geçiren, krizlere giren hastalar Türk yapımı Tulgar adı verilen pille yeniden doğmuş gibi iyileşiyor.

SABAH
Başlık: En ölümcül 10 hayvan
Gönderen: devran - 14 Nisan 2009, 15:15:31
İnsanlar arasında ölüme yol açan hayvanlar listesinin ilk sırasında sirvisinekler yer alıyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yer alan, "En ölümcül 10 hayvan" listesi, şu şekilde oluşuyor:

1- Sivrisinek: Sıtma parazitleri taşıyan sivrisinekler, her yıl iki milyon kişinin ölümüne yol açıyor.

2- Asya Kobrası: Kobra yılanı en zehirli hayvan olmamasına karşın, Hindistan'da her yıl yılan sokmasının neden olduğu 50 bin ölümün büyük bölümünden Asya kobrası sorumlu tutuluyor.

3- Denizanası: Suda yaşayan en zehirli canlı olarak bilinen Avustralya kıyılarındaki denizanaları, kare şeklinde olmaları nedeniyle "kutu" denizanası olanak anılıyor. Bu denizanalarının tek bir dokunacı, 60 kişinin ölümüne yol açacak kuvvette toksin içeriyor. Bilindiği kadarıyla 1884'ten bu yana 5 bin 567 kişinin ölümüne neden oldu.

4- Büyük Beyaz Köpekbalığı: Harharyas olarak da bilinen büyük beyaz köpekbalığının boyu 6 metreye, ağırlığı 1,7 tona kadar ulaşabiliyor. Harharyas saldırılarında her yıl 30 ile 100 arasında insan ölüyor.

5- Afrika Aslanı: Savanların en büyük yırtıcısı, dünyanın en büyük dört kedi türünden biri olan Afrika aslanı, grup halinde yaşar ve avlanır. Kükremesi 5 kilometre öteden duyulabilen Afrika aslanı, Tanzanya'da her yıl yaklaşık 70 kişiyi öldürüyor, Afrika'da ise yılda 250 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor.

6- Avustralya Tuzlu Su Timsahı: Dünyanın en uzun sürüngeni olan Avustralya tuzlu su timsahının boyu 7 metreyi geçebiliyor. Geniş bir besin yelpazesine sahip olan tuzlu su timsahları, daha çok pusu kurarak avlanıyor. Tuzlu su timsahlarının saldırılarında her yıl binden fazla kişi ölüyor.

7- Fil: Ortalama ağırlığı 16 ton olan filler, ezerek ve dişiyle darbe indirerek her yıl 600 kadar insanın ölümüne neden oluyor.

8- Kutup Ayısı: Kuzey Kutup bölgesinin karlı sahillerinde, buzullar üzerinde yaşayan kutup ayıları, yavrularını korumak için her çabayı sarf ediyor ve bir tehdit hissettiğinde derhal saldırıya geçiyor. Sadece bir pençe darbesiyle insanın başını koparma gücüne sahip kutup ayıları, karada, suda ve hatta suyun içinde rahatlıkla avlanabiliyor.

9- Afrika Mandası: Yaklaşık 2 metre boya ve 900 kilograma ulaşan Afrika mandaları, kendisine hedef alan avcılara saldırmaktan çekinmez. Savunmacı doğası yüzünden insanlar için tehdit oluşturan Afrika mandaları her yıl, diğer saldırgan hayvanlara oranla daha çok insan ölümüne yol açıyor.

10- Kokoi Zehirli Ok Kurbağaları: Güney Amerika'da yaşayan zehirli ok kurbağaları, ölümcül toksin taşıyıcılarıdır. Derisinden saldığı zehir, 10 kişiyi öldürme kuvvetine sahiptir.


habertürkten  alındı
Başlık: Namaz abdestinin vücuda faydaları
Gönderen: Tuğra - 15 Nisan 2009, 10:21:03
Teşekkür ederiz,
-----------------------------------

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Figen Barlas Es, abdestin koruyucu hekimlik açısından büyük fayda sağladığını belirtti.

'Nisan Yağmuru Kadınlar Derneği'nin davetlisi olarak Mardin'in Midyat ilçesinde düzenlenen programa katılan Es, kadınlara abdestin faydalarını anlattı.

Mikropların insana daha çok el ve yüzden geçtiğini hatırlatan Es, "Enfeksiyondan korunmanın en geçerli yolu, elleri sık sık yıkamaktır. Günde 5 kez abdest alan bir insan mikroplardan önemli ölçüde korunur." dedi.

Tıbbi araştırmalara göre vücudu su ile sıvazlamanın damarlara egzersiz yaptırdığına dikkat çeken Es, damar sertliğine karşı da abdesti önerdi. Aynı şekilde damar bakımından zengin olan başın da sıvazlanmasının ağrıları azaltabileceğine vurgu yaptı.

Kulakların ve ayak tabanlarının vücudun özel akupunktur alanını oluşturduğunu kaydeden mikrobiyoloji uzmanı, bu organların sıvazlanmasının masaj etkisi oluşturduğuna işaret etti.

Haber Aktüel
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 15 Nisan 2009, 10:45:16
Alıntı
Sunduğu bitkisel reçetelerle dolu kitabı satış rekorları kıran Ahmet Maranki'ye, Prof. Osman Müftüoğlu'ndan sert eleştiri geldi. Müftüoğlu vatandaşarı da açıkça uyardı.

Açıkcası ben de Maranki'ye bir türlü ısınamadım.O kadar çok popüler oldu ki hep gözardı ediyordum duyunca kimdir, önerileri nedir diye ama geçen bir dinleyeyim dedim açıkcası bana biraz itici geldi.Tamam çok faydalı önerileri filan olabilir ama şu an ticari boyut ve maddi hırs ön planda gibi geldi bana
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 15 Nisan 2009, 10:49:21
Alıntı
Maranki'ye bir türlü ısınamadım.

Katılıyorum onun tariflerinden ciddi derecede hastalananlar var,ama insanlarımız akıllanmıyor malesef bitkisel reçeteler bile olsa doktor kontrolünde olmalı.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 15 Nisan 2009, 10:51:13
Artık çarşıda pazarda tablaların -el arabalarının üstünde dahi adını sanını hiç duymadığımız baharatlar satılıyor ve epey rağbet var...
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 15 Nisan 2009, 11:21:53
Alternatif tıp konusunda en güvendiğim isim Ender Saraç.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 15 Nisan 2009, 11:27:41
Alternatif tıp konusunda en güvendiğim isim Ender Saraç.

Ben de  dedemin üstüne tanımıyorum baya yaşlandı ama eskiden dağ bayır gezerdi :)
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 15 Nisan 2009, 12:52:36
Alıntı
Maranki'ye bir türlü ısınamadım.

Katılıyorum.....
Alternatif tıp konusunda en güvendiğim isim Ender Saraç.

Hepsi aynı değil mi? İbrahim Saraçoğlu, Maranki, Ender Saraç vs... Maranki ne yapsın, adamı tv.ye çıkarıyorlar, o da bildiklerini, araştırdıklarını anlatıyor... Popüler olmak onların insiyatifi dışında gelişiyor gibi... +=)

Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 15 Nisan 2009, 13:01:22
Alıntı
Popüler olmak onların insiyatifi dışında gelişiyor gibi...

Benim dinlediğim radyo programında idi 2-3 cümleye bir maranki.com u tıklayın maranki.com u tıklayın ziyaretçimiz hitimiz şu demesi bana itici geldi.Bu kendi elinde olan bir şey ama aşırı reklam havası vardı.Tamam söylenilebilir ama konuşmada aşırı derecede sanki nokta virgül koyar gibi bunu söylemesi hoşuma gitmedi....
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 15 Nisan 2009, 13:06:48
Tabiki aynı değil,Maranki tıp doktoru bile değil ne cesaretle insanların sağlığı ile oynayabiliyor.Ender Saraç ege üniversitesi tıp fakültesi mezunu.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 15 Nisan 2009, 13:10:57
Maranki de Prof. Dr. ...
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 15 Nisan 2009, 13:16:15
Gerçi alanı farklıymış... İktisat, siyaset vs...  :p

http://www.maranki.com/kunye.php
Başlık: Sağlıklı damarlar için domates
Gönderen: Tuğra - 16 Nisan 2009, 09:50:23
Kırmızı sağlık topu domates sayesinde kalp krizi, iktidarsızlık ve hafıza kaybı gibi sağlık sorunlarından korunabilirsiniz.

(http://www.timeturk.com/images/news/26485.jpg)

Kırmızı sağlık topu domates sayesinde kalp krizi, iktidarsızlık ve hafıza kaybı gibi sağlık sorunlarından korunabilirsiniz..

Bir kase domates çorbası, sadece ağzınızı lezzetlendirmekle kalmaz, aynı zamanda damarları, iltihaplanmaların ve yüksek tansiyonun yol açacağı zararlardan korur. Bir grup insan, iki hafta boyunca günde iki kase domates çorbası içtiğinde; kanlarındaki C vitaminin yükseldiği ve iltihaplanma oranının düştüğü görülmüş.

* Domatesteki C vitamini ve çorbaya konan diğer besinlerin içerdiği değerler; tansiyonu düşürmekte ve atardamarlardaki iltihaplanmayı önlemekte önemli bir rol oynuyor.

* Yüksek tansiyon ve yüksek kan şekeri, atardamarlardaki ince tabakaya zarar verir; vücudunuz da bu zararı, kötü LDL kolesterolü ile kapamaya çalışır.

İKİ KERE FAYDA SAĞLIYOR
* LDL, atardamarlardaki o bölümü tamir etmek için akyuvarlara mesaj gönderir, bu da iltihaplanmayı tetikler. Yani bir şeyi tamir ederken, durumun daha da kötü olmasına neden olur.

* Sonuçta o bölümdeki plak hasar görüp bozularak, kanın pıhtılaşmasına neden olur. Bu pıhtılaşma da atardamarı tıkayarak kalp krizine, iktidarsızlığa ve hafıza kaybına neden olur. Oysa domates yemek, tansiyonunuzu düşürür ve iltihaplanmayla savaşır. Yani bir besinden iki ayrı fayda görürsünüz.

* Bu çalışmaya katılan insanlar, 'gazpaço' adındaki domates, karabiber ve salatalıktan yapılan, İspanya ve diğer Akdeniz ülkelerinde çok popüler olan soğuk bir çorbayı içmişti... Ama domatesi başka birçok yemekte kullanmak mümkün. Örneğin balık yağı ve domates bileşimi, yüksek tansiyonu önlemek ve iltihaplanmayı durdurmak için birebirdir.

Tıme Turk
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 16 Nisan 2009, 10:06:30
Alıntı
Kırmızı sağlık topu
:hihi

Keşke domatesler fotoğraftaki gibi olsa....
Başlık: Sebze yiyorsanız sigara içmeyin!
Gönderen: devran - 17 Nisan 2009, 11:28:34
Sigara içenlerin meyve ve sebze yemesi kalın bağırsak kanseri riskini artırabilir. Hollanda Sağlık ve Çevre Enstitüsü'nün yayımladığı raporda, sigara içmeyen kişilerin günde 600 gram sebze ve meyve tüketmesinin kalın bağırsak kanseri riskini azalttığı, ancak sigara içen kişilerde meyve ve sebzelerde bulunan betakaroten ve diğer maddelerin sigaranın kanser yapıcı etkisini artırabileceği belirtildi.
habertürk
Başlık: Yağ nikotinden daha tehlikeli!
Gönderen: Tuğra - 18 Nisan 2009, 00:39:57
Uzmanlar aşırı yağlanmanın dünya genelinde bir numaralı ölüm nedeni olduğunu açıkladı.

Buna göre yağ, nikotinden bile çok daha tehlikeli. İsveçli bilim insanları tarafından yapılan araştırmalara göre; yağlanma miktarı arttıkça yaşam süresi de ona göre azalıyor. Aşırı yağ, nikotinden çok daha hızlı bir şekilde kalbe giden damarları tıkıyor.

Yine Avusturya'da Graz Üniversitesi'nden araştırma grubunun yaptıkları incelemelere göre, 'ölümcül hücre' oluşturan yağlar ve yağ asitleri diyabetik 2 ve damar tıkanıklığına yol açıyor. Giderek artan obeziteye de dikat çeken uzmanlar dengeli beslenme ve sporun yararına değindiler.

Aktif Haber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: enfa - 18 Nisan 2009, 22:43:51
• Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…

• Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…

• Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…

• Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..

• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…

• Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..

• Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…

• Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak  az yorucu egzersizler yapmanın vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini...

Saatli Maarif
Başlık: Pastanın önce kremasını yiyin
Gönderen: Tuğra - 20 Nisan 2009, 02:32:36
Pasta vücuttaki şeker oranını artırdığı için, pasta yemeye önce kremadan başlamak gerekiyor.

(http://www.haber3.com/images/news/227053.jpg)

Yemeye proteinden başlayınca insülin salgılaması gecikiyor. Böylece insülin hızla yükselmiyor. Baklavadan önce ceviz yemek de şekerin yükselmesini engelliyor.

Aynı şekilde biraz fındık fıstık yemek ve birkaç dakika beklemek gerekiyor. O zaman kandaki şeker oranı düşük kalıyor, yani insülin salgılanması gecikiyor. Metabolizma çalışmaya devam ediyor. İnsülinin düşük kalması ise vücudun yağ yakmasına büyük oranda yardımcı oluyor.

Sabah
Başlık: İnternetten alınan ilaç sağlık için risk oluşturmakta
Gönderen: devran - 20 Nisan 2009, 12:29:48
Polisin yoğun mücadelesine rağmen bir sahte ilaç tehlikesi her geçen yıl büyüyor. Sahte ilaçları piyasaya sürmek için 3 farklı yolu deneyen dolandırıcıların en önemli yöntemi internet...

Emniyet güçlerinin geçen hafta İstanbul'da kaçakçılara yönelik gerçekleştirdiği operasyon, sahte ilacı yeniden gündeme oturttu. 64 kişinin göz altına alındığı operasyonlarda Suriye'den yurda sokulan 184 bin kutu sahte ilaç ele geçirilmişti. Polisin yoğun mücadelesine rağmen bir türlü önlenemeyen sahte ilaç tehlikesi her geçen yıl büyüyor. 
 
Sahte ilaç 3 farlı yolla piyasaya sürülüyor. Birincisi internet üzerinden satış. Daha çok cinsel gücü artırıcı, saç dökülmesini önleyici ve zayıflama yardımcı ilaçlarla vitaminlerin sahteleri internet siteleri üzerinden ucuz fiyatla satılıyor. Kredi kartı ya da havale ile parasını alan dolandırıcılar, sahte ilacı kargo ile gönderiyor.

Bazı sahte ilaçlar ise seyyar satıcılar aracılığıyla piyasaya sunuluyor. Bunların dışındaki diğer sahtecilik yöntemi de ecza deposu ve eczaneden satış. Ambalajı, kutusu ve içindeki ürünü ile gerçeğine çok benzeyen sahte ilaçlar, kötü niyetli bazı ecza depoları yoluyla satılıyor. Ayrıca son kullanma tarihi geçen ilaçlar da sahte kutularla değiştirilerek ya da orijinal kutudaki kullanım tarihi yenilenerek hastalara veriliyor.

Uzmanlar, kullananı ölüme kadar götürebilen bu büyük tehlikeden korunmak için internet sitelerinden ve seyyar satıcılardan kesinlikle ilaç alınmamasını öneriyor. Ayrıca ilacın ruhsatlı eczanelerden temin edilmesi, şüphelenilen durumlarda da kutunun üzerinde silinti-kazıntı olup olmadığına bakılması öneriliyor. Daha çok Uzakdoğu ülkelerinden getirilen sahte ilaçlar, kaçak yollarla yurda sokuluyor.

'Sahte ilaç nedir, ilacın sahte olup olmadığı nasıl anlaşılır, kullananı ölüme kadar götürebilen bu tehlikeden korunmak için neler yapılmalı?' gibi soruların cevabı aşağıda.

Sahte ilaç nedir?

Saf olmayan, eksik ya da hatalı aktif madde içeriğine sahip olan ilaçlar ile kullanım süresi geçtiği halde bunun gizlenerek satıldığı ilaçlar sahte ilaç olarak nitelendirilmekte.

İlacın sahte olduğu nasıl anlaşılır?

Sağlık Bakanlığı'nın belirlediği fiyattan daha ucuza satılan ilaçlara dikkat edilmeli. Ayrıca kutunun üzerinde ve etiketinde silinti, kazıntı olup olmadığına ve son kullanım tarihlerinin değiştirilip değiştirilmediğine bakılmalı. Bazı sahteciler son kullanım tarihi dolmak üzere olan ürünleri satın alıp etiketlerini değiştiriyor. Bu bakımdan ürün ambalajında kurnazca yapılmış değişiklikler aramak, daha önceden satın alınan ürünlerle karşılaştırmak gerek. Ambalajlarda, kağıt dokusu, etiketlerin boyutu ve kalınlığı, ayrıca kağıdın parlaklığı veya cilasında farklılık olup olmadığı da incelenebilir. Sahte bir ilaç tespit edildiğinde, doktora, satın alınan eczaneye, ilacın meşru üreticisine ve Sağlık Bakanlığı'na bilgi verilmeli.

Korunmak için neler yapılmalı?

Hastalar ilaçlarını ruhsatlı eczanelerden temin etmeli, internet sitelerinden ya da seyyar satıcılardan kesinlikle ilaç satın almamalıdır. Ayrıca ilaç dağıtım kanalları iyi denetlenmeli, güvenilir olmayan depolardan alım yapılmamalıdır. Son olarak sahte ilaç üreticilerine yönelik yasal cezai yaptırımların daha caydırıcı olması gerekmekte.

Olumsuz etkileri neler?

Sağlık otoriteleri, şimdiye kadar sahte ilaçların sebep olduğu bir çok ölüm ve hastalık vakası tespit etti. Sahte maddeler veya eksik tedavi, beklenmedik etkilere, zehirlenmelere yol açabiliyor. Bundan dolayı ölüme varan sonuçlar doğuyor. Öte yandan olumlu ya da olumsuz hiçbir etkisi olmayan sahte ilaçlar da hastaya zarar veriyor. Çünkü tedavi olduğu sanan hasta, aslında iyileşemiyor.

Sahte ilaç sorunu dünyada ne kadar yaygın?

Dünya Sağlık Örgütü'nün tespitlerine göre dünyadaki ilaçların yaklaşık yüzde 7'si sahte. ABD'de lipit düşürücülerden (kolesterol) kanser ilaçlarına kadar geniş bir yelpazede sahte ilaçlar tespit edilmiştir. Ülkemizde ilaç dağıtımı genel olarak güvenli olmakla birlikte, bazı gelişmekte olan ülkelerde ilaçların yüzde 50'sinin sahte olduğu tahmin edilmekte. Bu oran Afrika kıtasında yüzde 80'lere kadar çıkmakta. Sahteciler çoğunlukla fazla satılan ilaçları taklit ediyor. Örneğin, Afrika'da sahte sıtma ilacı çok yaygın. Sahte ilaçların çoğu Hindistan ve Çin'de üretiliyor.

Sahteciliğe 'kimlik numaralı' çözüm

Sağlık Bakanlığı, sahte ilaç vakalarını önlemek ve 'kupür' yolsuzluğu ile devletin soyulmasını önlemek için yeni sisteme geçmeye hazırlanıyor. Buna göre üretim aşamasında her kutu ilaca ayrı bir kimlik numarası verilecek. Bu numaralar, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı'nın ana bilgisayarlarından takip edilecek. Sisteme kayıtlı olmayan ilaçlar eczanelerden verilemeyecek. Her bir numara sadece tek bir kez işlem görecek. Yeni uygulamada ilaç kutularından kupür kesme işlemi de sona erecek. Böylece sahte kutu basımları bir işe yaramayacak.

Hazırlayan: Necip Çakır (Kaynak: Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği)


Zaman

Başlık: Kan vermenin faydalarını biliyor musunuz?
Gönderen: Tuğra - 21 Nisan 2009, 09:11:13
Kan bağışında bulunarak kalp-damar hastalıklarını önleyebilirsiniz.

Kan bağışında bulunmanın kalp-damar hastalıklarını önlediği belirtildi.

Prof. Dr. Necat Yılmaz, kan bağışı yapanlarda kalp damar hastalıklarının daha az görüldüğünün yapılan birçok araştırmada ortaya çıktığını vurguladı. Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Serbest oksijen radikalleri yağların oksidasyonunu sağlamakta, böylece damar sertliği gelişmektedir.

İnsan vücudunda ne kadar çok demir varsa o kadar zararlı oksidan molekül oluşur. Bunun tersine adet kanaması, kan vermek gibi kan kaybına, dolayısıyla demir kaybına yol açan durumlarda ortamda serbest demir azaldığı için oksidasyon da azalır. Kişide kalp damar hastalıkları daha az görülür. Bu hipoteze dayanarak araştırmacılar düzenli kan bağışı yapanların kalp krizi, inme ve diğer kalp hastalıklarına daha az yakalandığını bulmuşlardır...”

Haber3
Başlık: Kahvaltı yaptırmadan okula göndermeyin
Gönderen: devran - 22 Nisan 2009, 09:46:21
Uzmanlar çocukların okula gitmeden önce mutlaka kahvaltı yapması gerektiğini söylüyor. Neden mi?
Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Beslenme Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Didem Önay, kahvaltı etmeyen çocukların derste konsantrasyonlarının azaldığını, verilen bilgileri sonradan anımsayabilme performanslarının düştüğünü söyledi.

Önay, Anadolu Üniversitesi'nde (AÜ) Türk Mutfağı Araştırma ve Uygulama Birimi tarafından düzenlenen ''Türk Mutfağında Kahvaltı'' konulu seminerde yaptığı ''Okul Başarısında Kahvaltının Önemi'' adlı sunumda, bireyin günlük enerji ve besin ögeleri gereksinimlerini düzenli öğünler şeklinde yeterli ve dengeli besin örüntüsüyle karşılamasının önemine dikkati çekti.

Kahvaltının, basit tanımıyla günün ilk öğünü ve en önemlisi olduğunu ifade eden Önay, ''Yeni bir günün başlangıcında, güne istekli başlamada ve günü verimli bir şekilde sürdürmede yenilen sabah kahvaltısının miktarı ve bileşimi büyük rol oynamaktadır'' dedi.

Vücudun uyurken bile çalışmaya devam ettiğini, akşam yemeği ile sabah arasında yaklaşık 12 saatlik bir sürenin geçtiğini ifade eden Önay, şöyle konuştu:

''Bu süre içinde vücut, besinlerin tümünü kullanır ve sabah kalkıldığında kahvaltı yapılmazsa beyinde yeterince enerji oluşamaz. Bu durumda yorgunluk, baş ağrısı, dikkat azlığı gibi sıkıntılar yaşanır. Kahvaltı yapmayan beden kendi depolarını kullanır ve hastalıklar karşısında bedenin direnci düşer. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalar, kahvaltının özellikle büyüme dönemindeki çocuklar ile gençlerin günlük enerji ve besin ögeleri gereksinimlerine katkısı yanında, okul başarısı üzerine de olumlu etkileri üzerinde durmaktadır. Çocuklardan erişkinlere bütün bireylerin kahvaltıyı atlama eğiliminin diğer öğünlere göre daha fazla olduğu görülmektedir. Ülkemizde de kahvaltı atlanan bir öğün olup, özellikle üniversite öğrencilerinin yaklaşık yarısı düzenli kahvaltı yapmamaktadır.''

-KAN ŞEKERİNİN YETERLİ DÜZEYDE OLMASI-

Önay, gece açlığının sonunda ve kahvaltı zamanında bireyin açlık düzeyindeyken beyine enerji sağlayan kan şekerinin en alt düzeyde bulunduğuna işaret ederek, ''Deney hayvanları ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen veriler kan şekerinin yeterli düzeyde olmasının öğrenme ve anımsamayı içine alan birçok beyin ve davranış işlevlerini düzenlediğini işaret etmektedir'' diye konuştu.

Kahvaltının beyin işlevindeki etkisinin bireyin genel beslenme durumu, kahvaltının ve akşam yemeğinin niteliğine göre farklılık gösterdiğini anlatan Önay, şöyle devam etti:

''Kahvaltı öğrencinin beslenme durumunu iyileştirmekte, beynin açlık durumunda yetersiz olan enerji gereksinmesini karşılamakta ve derse devam durumunu iyileştirmektedir. Kahvaltı etmeyen çocukların derste konsantrasyonları azalmakta, verilen bilgileri sonradan anımsayabilme performansları düşmektedir. Bireyin beslenme alışkanlıkları ve yemek tercihleri yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sosyo-ekonomik düzey, sağlık durumu ve psikolojik yapı gibi çeşitli faktörlere göre değişiklik gösterir. Günlük enerji ve besin ögeleri gereksinimlerinin düzenli öğünler şeklinde ve her öğünde uygun besin örüntüsüyle sağlanması önemlidir. Ancak, sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmamış bireylerde çeşitli nedenlerle öğün atlamanın, öğünlerde seçilen yüksek enerjili besinlerin tercih edilme oranlarının arttığı bildirilmektedir.''

-KAHVALTIDA PROTEİN TÜKETİMİ-

Önay, kahvaltıda yeterli protein tüketen bireylerde iş verimi ve reaksiyon hızının yüksek olduğunu belirterek, ''Özellikle süt, tahıl ve meyve tüketilmelidir. Kızarmış tahıl ekmeği üzerine fıstık ezmesi veya peynir dilimleri gibi kombinasyonlar denenmelidir. Süt veya yoğurt ile taze meyveden yapılmış karışımlar veya tahıl üzerine dilimlenmiş meyve yenilebilir'' dedi.

Yapılan çalışmaların, kan şekerinin yeterli düzeyde olmasının, öğrenme ve anımsanmayı içine alan birçok beyin ve davranış işlevlerini düzenlediğine işaret ettiğini ifade eden Önay, şunları bildirdi:

''Niğde Üniversitesindeki öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışmada, kahvaltı yapmayanların (yüzde 61) performanslarında azalma, üşüme ve titreme gibi etkilerin olduğu da saptanmıştır. Hatırlama ve kan glikoz düzeyi üzerine üniversite öğrencilerinde yapılan bir çalışmada, hatırlama performansının kan glikoz düzeyleri ile ilişkili olduğu ve kahvaltı etmenin hatırlamayı kolaylaştırdığı belirlenmiştir. Kahvaltı, öğrencinin beslenme durumunu iyileştirmekte, beynin açlık durumunda yetersiz olan enerji gereksinimini karşılamakta ve derse devam durumunu iyileştirmektedir. Bunun yanı sıra kahvaltı, beslenme durumu normal olan çocuklarda da derslerde dikkat ve konsantrasyonu arttırarak başarı düzeyini yükseltmektedir. Beslenme durumu kötü olan çocuklara okulda kahvaltı sağlanması, okul başarısını artırmaktadır.''

-ÖNERİLER-

Erken yaşlardan başlayarak çocuklara düzenli kahvaltı yapma alışkanlığının kazandırılması gerektiğini anlatan Önay, önerilerini şöyle sıraladı:

''Yeterli ve dengeli beslenen sağlıklı toplumların oluşabilmesi için okul idaresiyle aile arasında işbirliği sağlanmalı, sabah kahvaltısı programları oluşturulmalıdır. Kahvaltıyı özendirici, yeterli ve dengeli beslenmeyi öğretici reklam ve programlar yapılarak kamuoyu aydınlatılmalıdır. Ülkemiz için alternatif kahvaltı seçeneği olarak zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıl ürünleri, süt tüketimi ve üretimi teşvik edilmelidir.''

haberturk  
Başlık: Vücutta emilebilen stentler geliyor
Gönderen: Tuğra - 24 Nisan 2009, 10:13:46
ABD’de yapılan kongrede, damar daralması tedavisinde kullanılan sentlerin, vücutta emilerek kaybolmasını sağlayan yeni türlerinin uygulanmaya hazır olduğu belirtildi

ABD’nin Miami şehrinde düzenlenen “21. Klinik Onkoloji ve Girişimsel Vasküler Radyoloji Kongresi’nde, damarlardaki daralmanın tedavisinde kullanılan “stentler”in artık vücutta zamanla eriyebilen, hiçbir yan etkisi olmayan, hasta ve hekim açısından ilerleyen dönemlerde ileri tetkik ve incelemelerin yapılmasına kolaylık tanıyan özelliklerde üretilmeye ve uygulanmaya başlandığının müjdesi verildi.

Türkiye’den kongreye katılan Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Radiodiagnostik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sadık Bilgiç, kalp, böbrek ve bacaklardaki damarlarda daralmaya bağlı tıkanıklığın giderilmesi için stentlerin uzun yıllardır tüm dünyada kullanıldığını söyledi.

Günümüzde damar tıkanıklığı olan hastaların çoğunun ameliyat yerine stent takılarak tedavi edildiğini ifade eden Bilgiç, “Özellikle tek beyin damarı tam tıkalı olan hastalarda, karşı taraf damarın darlığı stentle genişletilerek hastanın normal yaşamına devam etmesi sağlanıyor. Bu uygulanmadığında hasta felç geçirme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Genellikle yüzde 70’in üzerindeki darlıklarda ve daha evvel geçici bayılma ve şuur kaybı ile karşımıza çıkan beyin damar tıkanıklarına bağlı bulguların ön plana çıkmasıyla birlikte tedavi kaçınılmaz hale geliyor” diye konuştu.

Damar içine stent takılması işleminin bir cerrahi müdahale değil girişimsel radyoloji işlemi olduğunu belirten Bilgiç, “Uygulama, yıllardır cerrahiden daha başarılı sonuçlar vermektedir. Stentler, bir nevi damar duvarına baskı yaparak oranın tekrar büzülmesini-daralmasını engellemeye çalışır ve bunda önemli ölçüde başarılı olurlar” diye konuştu. Bilgiç, stentlerin normal (ilaçsız) ve genellikle kanser tedavisinde hücrelerin çoğalmasını engelleyebilen (ilaçlı) olmak üzere 2 türü olduğunu belirtti.

EŞ ZAMANLI OLARAK TÜRKİYE’DE DE UYGULANACAK

“Uygulama alanları şimdilik sınırlı. Bu özellikteki stentler, şu an için böbrek, kalp ve beyne giden damarlarda kullanılabilecek” diye konuşan ve günümüzde uygulanan yöntemde stentlerin vücutta kaldığını anımsatan Bilgiç, “stentlerin vücutta kalmasının belirlenmiş bir zararı olmadığını” söyledi. Yeni teknoloji ürünü olan vücutta eriyebilen özellikteki stentlerin, diğerlerine göre bazı avantajları olduğunu dile getiren Bilgiç, şunları kaydetti:

“Yeni ürünler, tamamen pür çelikten değil, vücuda hiçbir zararı olmayan bir maddeden yapılıyor ve girişimden sonraki birkaç yıl içinde vücutta emilerek bütün oluşturuyor. Eski yöntemin de vücuda bir zararı yok sadece ileride yapılacak kimi tetkikleri engellemesi açısından sınırlama getiriyor. Örneğin, vücutlarında metal olduğu için Magnetik Rezonans Görüntüleme (MR) işlemini yaptıramıyorlar. Yeni yöntemin uygulanmasıyla bu engel de ortadan kalkacak. Öte yandan, tedavi sonrasında olası darlıkların görülme süreci de eskiye göre daha uzun olacak. Yeni ürünler, dünyada uygulanmaya başlanmasıyla birlikte eş zamanlı olarak Türkiye’de de uygulanmaya başlanacak ve her yaş grubundaki hasta için kullanılabilecek.”

FİYATLARI DAHA YÜKSEK
Yeni stentlerin, diğerlerine göre fiyatlarının da daha yüksek olduğunu belirten Bilgiç, “Zaten koroner kalp damarlarının darlığında ilaç kaplı stentleri de kişiler kendileri alıyordu, bunu da kendileri alacaklar. Çünkü SGK ödemiyor. Yeni ürünün fiyatı 2 bin 500- 3 bin dolar arasında olacak” diye konuştu.

AA
Başlık: Ihlamur Şifa Dağıtıyor
Gönderen: Tuğra - 25 Nisan 2009, 10:43:19
Kokusuyla sinirleri yatıştıran ıhlamurun yararları saymakla bitmiyor. İşte ıhlamurun faydaları:

(http://s.aktifhaber.com/images/news/77550.jpg)
 
Ihlamurun çiçek, yaprak, kabuk ve ağacından faydalanılıyor. Hoş kokulu bir bitki olan ıhlamur aynı zamanda iyi bir ev ilacı. Kurutulmuş ıhlamur yaprakları, çiçekleriyle birlikte kaynatılarak yapılan hoş kokulu içecek sinirleri yatıştırır, bağırsak kurdunu düşürür, bağırsak sancısını giderir, öksürüğü keser, damar tıkanıklığını açar, gribi iyileştirir, hazımsızlığa karşı kullanılır, mide üşütmesini ve uykusuzluğu giderir. Ihlamur ayrıca idrar söktürücü, terletici, yatıştırıcı, göğüs yumuşatıcı özelliğe de sahiptir. Ihlamur çiçeği balla karıştırılıp içilirse mide ülserine iyi gelir. Kan dolaşımını düzenler..

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler de bulunuyor. Mide şikayeti olanlar ıhlamuru tek başına kaynatıp içerse hazmı kolaylaştırır. Bunun yanısıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katıp kaynatıp içerseniz hem mide yanmalarına, hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir.

Bunların yanında ıhlamur kan dolaşımını düzenler. Kabızlıkta da ıhlamurdan yararlanabilirsiniz. Kramplar için de ıhlamurun iyi bir ilaç olduğunu unutmamalısınız. Sabah aç karnına içilmeye devam edilen ıhlamur zayıflamak isteyenlere bu hususta yardımcı olur. Ihlamurun migren için de birebir olduğu bilinir. Ancak ıhlamuru uzun süre ve fazla miktarda kullandığınızda kalbinize zarar verebileceğini de unutmamalısınız!

Strese karşı ıhlamur çayı

İçine çok az karanfil atarsanız hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz, hem de sizi sakinleştiren etkisini arttırırsınız.

Grip ve nezle ye ıhlamur

Bu tür hastalıklarda ıhlamur sadece terlemeyi sağlayarak değil, aynı zamanda vücudun direncini de artırarak tedaviye yardımcı olur.

Güzellik için ıhlamur

Göz çapaklanmalarında ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecektir, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Gözlerinize kompres yaparken gözünüzü kapatmayı unutmayın.

Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak saçlarınızın beslenip kuvvetlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.

Cildinizde leke mi var?

Hemen ıhlamuru suda kaynatıp sıvı sümüksü bir hal alıncaya kadar bekletin. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün faydasını göreceksiniz. Yine aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız iyi sonuç alacaksınız.

Aktif Haber
Başlık: Mide kanseri oluyoruz ama doktora gitmiyoruz
Gönderen: devran - 25 Nisan 2009, 16:47:44
Mide kanseri oluyoruz ama doktora gitmiyoruz


Antalya Belek'te devam eden 18. Ulusal Kanser Kongresinde, mide kanserinin özellikleri, coğrafi farklılıkları ve tedavi şekillerini ortaya koymak amacıyla 22 ülkede 10 bin 200 hastanın katılımıyla yürütülen araştırmanın Türkiye'ye yönelik ilk sonuçları açıklandı.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Şuayip Yalçın, Türkiye'de bulunan 11 merkezdeki 412 hastanın verilerine göre, mide kanserine yakalanan hastaların yaş ortalamasının 59.4 ve hastaların yüzde 67.3'ünün erkek, yüzde 32.7'sinin kadın olduğunun belirlendiğini söyledi.

Araştırmanın en çarpıcı sonucunun, hastaların şikayetleri başladıktan ancak 7 ay 28 gün sonra doktora başvurmaları olduğunu açıklayan Prof. Dr. Yalçın, şöyle konuştu:

''Mide kanseri hastaları doktora çok geç başvuruyor. Türkiye'de hastalar dünya ortalamasından en az iki ay geç doktora gidiyor. Bu kritik bir zaman. Araştırmaya katılanların yüzde 80'e yakını, hastalığın ileri evresinde doktora başvurmuştu. Kabul edilebilir bir oran değil. Hastalar ileri evrede başvurdukları için tamamen tedavi olma şansı düşürüyor. Bizim halkımız doktora başvurmakta gecikiyor.''

Araştırmaya katılanların yüzde 12'sinin ailesinde mide kanseri öyküsü tespit edildiğini ifade eden Yalçın, ''Bunda ailenin beslenme alışkanlıklarının rol oynadığını düşünüyoruz'' dedi.


(AA)

Başlık: Bahar çocukları vuruyor!
Gönderen: devran - 25 Nisan 2009, 16:51:44
Bahar çocukları vuruyor!

Denizli Devlet Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Dr. Halil Mıhçı, ilkbaharın gelmesiyle birlikte sıcaklık ve nem değişikliklerinin, üst solunum yolu enfeksiyonları ve alerjik hastalıklara sebep olduğunu söyledi.
Aileleri bu konuda dikkatli olunması için uyaran Dr. Mıhçı, "Bahar döneminde rhinovirüs, RSV, influenza ve adenovirüsler gibi çeşitli virüslerin sebep olduğu üst solunum yolu enfeksiyonları görülmektedir. Bunlar genellikle burun akıntısı, hapşırık, öksürük, halsizlik, hafif ateş şeklinde belirtilerle seyreder." dedi. Saman nezlesi gibi bazı alerjik hastalıkların bahar aylarında arttığına dikkat çeken Mıhçı, "Çocukları bu enfeksiyonlardan korumak için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, hasta kişilerle temasın önlenmesidir. Bu amaçla kapalı ve kalabalık ortamlara girilmekten kaçınılmalıdır. Okul içinde bulaşmayı en aza indirmek veya önlemek amacıyla hasta çocuğun gönderilmemesinde büyük yarar vardır. Sınıfların düzenli havalandırılması, ortak kullanım alanlarında hijyen şartlarına dikkat edilmesi önemlidir. Ayrıca bütün hastalıklardan korunmada el yıkamanın çok önemli rolü vardır. Doğru el yıkama, bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşmasını önemli ölçüde azaltır." şeklinde konuştu. Tedavide ise öncelikle çocuğun neye karşı alerjisi olduğunu saptamak gerektiğine değinen Dr. Halil Mıhçı, ebeveynlerin çocuklarını genel anlamda en az altı ayda bir doktor kontrolünden geçirmesi gerektiğini bildirdi.

Cihan
Başlık: Peki ya diyetisyenler nasıl besleniyor?
Gönderen: devran - 25 Nisan 2009, 16:56:33
Peki ya diyetisyenler nasıl besleniyor?

Biz gazeteciler, diyetisyenleri her fırsatta arayıp önerilerini sorarız. Kurban bayramı geliyor, et tüketimi nasıl olmalı? Ramazan bayramında baklavadan nasıl uzak durmalı? Yılbaşı yaklaştı, ne kadar kuruyemiş yemeli?


Yaz sıcaklarında nasıl beslenmeli? Onlar da hiç bıkmadan sağlıklı beslenmenin kurallarını bir bir sıralar. Bu kez soruyu tersinden soruyoruz. 'Acaba kendileri nasıl besleniyor?' Onların canı yok mu? Hiç baklava, börek, kebap çörek çekmez mi? Hep kalorili yiyeceklerden uzak mı dururlar, yediklerini, içtiklerini sürekli kontrol altında mı tutarlar? Ünlü doktorlardan Osman Müftüoğlu, aslında neler yediğiyle ilgili kısa bir süre önce küçük bir itirafta bulunmuştu. Kendisini İskender kebap yerken gören bir okuruna, esprili bir şekilde 'Brokoliyle hayat geçmez' cevabını vererek, diyetisyenlerin de insani yönüne dikkat çekmişti. Biz de diğer diyetisyenlere ve uzmanlara; Ender Saraç, Dilara Koçak, Selahattin Dönmez, Taylan Kümeli ve Turgay Köse'ye nasıl beslendiklerini, özellikle yemek konusunda yaptıkları kaçamakları sorduk. Ünlü kalp cerrahı Mehmet Öz'ü de dosyamızın içinde dahil ettik. Çünkü Öz, sadece yaptığı başarılı ameliyatlarla değil, sağlığına ve beslenmesine çok özen gösteren bir doktor olarak da tanınıyor.

***

Yaptığım yemek kaçamaklarını hastalarıma da öğretiyorum

 Uzman Doktor Ender Saraç: "20 yıldır vücut ölçülerim aynı. Hatta kas oranım bir miktar daha arttı, yağ oranım da düştü. 38 bedenim. Kilom 72. Boyum 1.80. Ben hastalarıma söylediklerim dışımda gerçekten bir şey yapmıyorum. Çünkü onlara esir diyeti vermiyorum ki! 10 günde bir kırmızı et, ayda bir kere patates kızartması yiyebilirsiniz diyorum. Bazıları hamur işlerinden vazgeçemiyor. Onlara püf noktalarını öğretiyorum. Kendi yaptığım kaçamakları hastalarıma da söylüyorum. Kalorili bir şey yiyeceksem de değsin isterim. Mesela baklava Halep'ten geldiyse yok demem. Haftada 2-3 kere iki parmak bitter çikolata yerim. Tam buğday unundan yapılan, az yağlı, ince hamur, bol mozeralla peynirli ve sebzeli pizzaya bayılırım.

En sevdiğim yemek puf böreği

Hayatta en çok sevdiğim yemek puf böreği ama yemiyorum. Hem un, hem yağ, hem de kızartma yağı var içinde. Yılda ancak bir kere yerim. Kilo almamak için Formula 7 hapı içerim. Bu, formülünü benim bulduğum ve ilaca yeni dönüştürülen çok doğal bir antioksidan. Amerikalı ilaç Firması Douglas formülü onayladı ve üretti. İlk defa Amerika dışında bir Türk doktorun formülü böylece kabul edilmiş oldu. Yılın ilacı seçildi. İçinde tere tohumu var; metabolizmayı canlandırıyor. Zencefil var; sindirim sistemini harekete geçiriyor, bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Ayrıca funda yaprağı, yeşil çay var. Eğer yemeği fazla kaçırdıysam sabah-akşam Formula 7 içiyorum.

'Aaa siz yemek yiyor musunuz?'

Bizim evde köy kokulu yemekler pişer daha çok. Bulgur, bakliyat, mercimek gibi. Pırasa, yeşil mercimek, ıspanak ve tofuyu da çok severim. Hepsi basit yemeklerdir. Aslında ne kadar basit beslenirsek sağlığımız için o kadar iyi. Uzakdoğu mutfağını; özellikle Tayland, Çin, Japon, Hint yemeklerini yerim. Çünkü sağlıklı. Kırmızı et ve kızartma az. Doymuş yağ kullanılmıyor. Yemeğin yanında bol yasemin çayı servis ediliyor. Eşimle birlikte balık-salata yemeye dışarıya çok çıkarız. Dışarıda yemek yerken çok sık yaşadığım bir olay var; tanıyanlar, kafasını uzatıp 'ne yiyorum' diye tabağımı inceliyor. Birkaç kere şöyle bir tepkiyle karşılaştım. "Aaa siz yemek yiyorsunuz!" "Ben bitki değilim tabiî ki yiyorum", diyorum. Bunda şaşacak ne var!

***

Çok yediğimde ertesi gün 'vicdan çorbası' pişiriyorum

 Diyetisyen Dilara Koçak: "1.63 boyundayım ve şu anda 50-51 kilo civarındayım. Karnıyarık, nohutlu tavuklu pilav ve profiterol çok sevdiğim ama sıkça yemediğim yemekler. Ben güney çocuğuyum Adana ve Mersin yemekleri ile büyüdüm, bazen bu yemekleri çok özlediğim oluyor ve ailemi ziyarete gittiğimde hiçbir şeye hayır diyemiyorum doğrusu. Ancak 1 porsiyonu hiçbir zaman bitiremem. Ayda 1 kez kebapçıya giderim. Balıkçıda tatlı severim, genelde kabak veya ayvayı kaymaksız alırım ve yarısını yerim, yazın ise favorim dondurmadır. Siyah çaysız günüm geçmez, bitki çayı olarak rezene ve yeşil çay içerim. Günde 1 fincan da Türk kahvesi içerim, yanında kuru kayısı ve ceviz yemek en büyük keyiflerimden biridir. Çikolata hiç aklıma gelmez. Ama profiterol, sakızlı muhallebi, dondurma en sevdiğim tatlılardır. Haftada 1-2 gün yerim. Bisküvi çok sevmem ama kuruyemiş ve cips severim, evde kepekli yufka ve peynir ile kendi cipsimi yapıyorum.

Yemek yerken herkes beni göz ucuyla süzüyor

Mesleğimi çok seviyorum ama itiraf edeyim bazen stres yaşıyorum. Çünkü yemeğe gidildiğinde herkes bana bakıyor, ne sipariş edecek diye merakla bekliyor. Eve misafir çağırdığımda ise herkes aynı şeyi soruyor; 'diyet mi yiyoruz normal mi?' Tatile gittiğimde tanıyanların göz ucuyla beni süzdüklerin görüyorum. Hatta bir keresinde bir lokantada yan masaya gelen iki kişi menüye hiç bakmadan garsona, "Dilara Hanım ne sipariş ettiyse aynısını istiyoruz." dediler ve yemek boyunca iki masa sohbet ettik, bunlar hoş tabi. Yaptığınız işin insan sağlığına faydalı olması ve sizin bunun için rehber olması inanılmaz derecede mutlu ediyor insanı. Ama beni pizza, kebap veya tatlı yerken görenler ne düşünüyor bilemiyorum. Her şeyi yiyorum ne kendime ne de danışanlarıma hiçbir besini yasaklamıyorum. Önemli olan dengeli seçimler yapmak. Hep söylerim, hiçbir besin tek başına suçlu değildir, hiçbir besin de tek başına mucize yaratmaz. Bir de benim vicdan çorbası tarifim var. Çok yediğinizi düşündüğünüz günün ertesinde vicdanınızı rahatlatmak istiyorsanız bu çorbadan içiyorsunuz, hem vicdanınız hem vücudunuz hafiflemiş oluyor. Size de tarifini vereyim:

Malzemeleri: 2 orta boy kabak, 2 orta boy soğan, 2 orta boy domates, 2 yemek kaşığı bulgur, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı, 1 demet nane, 1 demet maydanoz, 3-4 diş sarımsak, kuru nane, tuz, kekik, kimyon.

Hazırlanışı: Tüm malzemeler az su (1-2 su bardağı) ile haşlanıp blenderdan geçirilip servis edilir.

***

Eşim çok güzel imambayıldı ve dolma yapıyor, Yürüyüş beni çok sıkıyor

 Kalp Cerrahı Mehmet Öz: "Çok hareketli bir hayatım var. Aynı zamanda çok dikkat gerektiren bir mesleğe sahibim. Dolayısıyla kendime iyi bakıyorum. Hayatım boyunca hiç ilaç kullanmadım. Tansiyonum düşüktür. Her ölçtüğümde 11/7 çıkar. Her gün mutlaka 30 dakika spor yaparım. Bunun vücuduma zindelik verdiğini biliyorum. Tenis oynarım ve bisiklete binerim. Sabah 08.30'daki ilk ameliyatıma girmeden önce bir avuç ceviz ve badem yerim. Bu bana gerekli olan kaloriyi verir ve kahvaltıya gerek duymam. Öğlen bir gün önce evde eşimin yaptığı bir sebze yemeğini masamda çabucak atıştırırım. Akşam 21.00'de eve geldiğimde ailecek masaya otururuz. Eşim Lisa vejetaryendir. Ben genellikle balık yerim. Haftada üç kere balık yerim, en çok lüfer, kalkan ve somon. Soframızda sadece taze sebze, soya ve meyve olur. Şunu da söylemeliyim ki Lisa çok güzel imambayıldı ve dolma yapar. Yemekten sonra çocuklarımla beraber yarım saat ya da 45 dakika oyun oynarım. Top, ebeleme gibi oyunlar... Bu aynı zamanda benim için bir spor çünkü yürüyüş beni çok sıkıyor. Tüm bunların yanı sıra şeker çok az alırım ve bol bol su içerim. Bir dönem Amerikan futbolu oynamıştım, o zaman 90 kiloya çıkmıştım. Tekrar 80 kiloya dönmek için spor yaptım ve tatlıdan uzak durdum. Kilo kaybederken kemikleri kuvvetlendirmek önemli. Fındığı çok severim. Balık ve sebze dışında hayır diyemeyeceğim şey Mado'nun dondurmasıdır. Zeynel'de tavuk göğsü, Divan'da da çikolata kaplı badem yemeye bayılırım. Çikolata ve tatlıları pek tüketmem ama yüzde 70 saf kakaoyu çok seviyorum. Kilom hiç değişmiyor. Çünkü haftada 4 kez spor yapıyorum. 20 yıldır aynı kilodayım. Boyum 1.82 cm. Kilom 82. Bunun haricinde haftada 3-4 kez daha ağır egzersiz çalışıyorum. Yogayı seviyorum çünkü vücudu incitmeden çalıştırıyor. Yaralanma riski yok. Ayrıca stresle baş etmede yardımcı oluyor. Haftada üç kez tartılıyorum. Bisküvi tarzı abur cubur şeyleri yemem, daha çok fındık, fıstık, ceviz, badem tüketirim."

***

Her gün künefe yiyorum

 Diyetisyen Selahattin Dönmez: "Ben hijyene çok önem veriyorum. Bir şeyi yerken değil de, satın alırken tedirgin oluyorum. Bu nedenle bütün sebze ve meyveleri eve gelince zeytinyağlı sabunlu suda yıkarım. Çünkü en sağlıklısı bu. Kimyasallardan en iyi şekilde arındıran bir yöntem. Yeşil saf sabunu suyun içinde biraz köpürtüyorum, sebze ve meyveleri koyuyorum. Bir süre bekliyor, sonra bol su ile duruluyorum. Zeytinyağlı sabun en güzel antiseptiktir. 5 yıldır bu yöntemi uyguluyorum. Danışanlarıma da tavsiye ediyorum.

En sevdiğim yemek zeytinyağlı biber dolması

Haftada 2-3 kez pişiririz. İkincisi ise ızgara balık ya da fırında balık. Ama benim en çok sevdiğim ve hayatımdan hiç çıkarmayacağım yiyecek mercimekli bulgur pilavıdır. İskenderun'luyum. Bizim oraya özgüdür. Yöremizde hamurlu yiyecekler ve künefe meşhurdur. Özellikle künefeyi memleketten özel olarak getirtiyorum. Hiç çekinmeden de yerim. Bazen haftada bir, bazen her gün... Tabi küçük bir porsiyon. 1.80 boyundayım. Kilom 72. Haftanın dört günü dışarıda yemek yerim. Mezaluna'da Ricotto pizzayı çok güzel yaparlar. Akdeniz pizzasıdır. Siyah zeytinden değişik peynirlere kadar, domatesinden biberine kadar içinde birçok çeşit var. İnce hamur açılır. Büyük bir porsiyondur. Kovva restoran çok özel bir yerdir, menüsü çok değişik. Damak zevki iyi olanların, iyi aşçının elinden çıkmış yemeği tanıyanların gittiği bir yer. Köfteli erişte yaparlar. El yapımı eriştenin içine minik minik köfte katıyorlar. İyi bir gurme değilim ama lezzetli yemeği algılayan biriyim.

Diyetisyen olmasaydım bu kadar kendime dikkat eder miydim, bu tartışılır!

Beslenme uzmanı olmak kendine bakmayı gerektiren bir meslek. Çünkü biz burada göz ya da kalp ameliyatı yapmıyoruz. Kelin ilacı yokmuş da başına sürememiş gibi bir algı oluşmasını tabi ki istemiyorum. Bu nedenle kendime dikkat ediyorum. Diyetisyen olmasaydım bu kadar kendime dikkat eder miydim, bu tartışılır!

Bir gün Adem Baba balık restoranına gittim. İçerisi kalabalıktı. Önce ızgara kalamar istedim, sonra kalkan tava geldi, yanına da peynirli, domatesli bir salata... Sonra fark ettim ki, yan masadaki kadın ben ne istiyorsam aynısını sipariş etmeye başladı. Ailem geldiği zaman Kanlıca'ya yoğurt yemeye gideriz. Bir keresinde yeğenim patates tava istedi. Masaya gelince ortaya koyduk. Yazılarımı okuyan bir bey hemen yanıma geldi, 'Ben sizi takip ediyorum ama patates tava yediğinizi görünce birden kafam karıştı.' dedi. Bu tür durumlarla sık sık karşılaşıyoruz.

***

Bazen keşke bu mesleği yapmasa mıydım diyorum Balığa asla hayır diyemem, karnım tokken bile yerim

 Diyetisyen Turgay Köse: "13 senedir kilom aynı. 1.77 boyundayım. 69 kilodayım. Makarnanın her türlüsünü severim. Kıymalısı, peynirlisi, domates soslusu, sarımsaklısı... Kahvaltıda bile yiyebilirim. Makarnanın sosu ve içine giren yağlar kilo aldırır. Kendisi aldırmaz. Kilo yapsa bana yapardı. Hayır diyemeyeceğim yemek balıktır. Karnım tokken bile yiyebilirim. Kuruyemişten de asla vazgeçemiyorum. Hastalarıma söyleyip de benim yapmadığım tek şey badem, ceviz, fındık, fıstık gibi kuruyemişleri çok tüketmem. Hastalık gibi bir şey. Kendimi frenleyemiyorum.

Tandır ve kuzu kebabını çok severim

Bakırköy'deki Gelik'e tandır ve kuyu kebabı yemeye giderim. Sonuçta biz de bu tür şeyler yiyoruz. Feriye Lokantası'nın yemeklerine bayılırım. Ama biz yerken şuna dikkat ederiz; siz her hafta mı tandır yersiniz, biz ayda bir kez yeriz. Porsiyonumuz da küçüktür. Bazen gece yarısı kalkıp işkembeciye giderim, kokoreç yerim. Ama şunu yapmam; işkembemi içeyim, üzerine kokoreç yiyeyim, yanına ciğer ızgara, bir de beyin salatası alayım demem.

Diyetisyen olmasaydım şimdi kilolu olurdum

Bazen keşke bu mesleği yapmasa mıydım, keşke bu kadar çok bilmese miydim diyorum. Hayatımda en çok merak ettiğim şey şudur: Üniversite aynı evi paylaştığım iki arkadaşım vardı. Hepimiz aynı kilodaydık, aynı kıyafetleri giyerdik. Şu anda biri benden 20, diğer 30 kilo daha fazla. Bu işi yapmasaydım kaç kilo olurdum, sağlığım nasıl olurdu diye merak ediyorum. 2009 senesinin başında beri hiç tatlı yemedim. Çünkü kendimi sınamak adına yeni bir şey deniyorum. Acaba tatlısız yaşayabilir miyiz? Şeker hastası olsam acaba nasıl olurdu? Hastalarıma tatlıyı kesebilirsiniz diyorum ama kesmek mümkün mü? Tahıllardan baklagillerden süt ürünlerinden meyve ve sebzelerinden karbonhidrat alıyoruz. Dolayısıyla bunlar bizim şeker ihtiyacımızı karşılıyor, diye düşünerek böyle bir deneme yapıyorum. İki buçuk aydır canım bir kere tatlı istedi. O da muharrem ayında aşure.

Üç kez aşırı yediğim için mide problemi yaşadım

Üç kere aşırı yediğim için mide problemi yaşadım. Gastrit problemim var, mide yanmasından dolayı sabaha kadar gözüme uykunun girmediği, yatağımda sağa sola döndüğüm anlar oldu. Bir gece 22.30'da Beyoğlu'nda yemek yiyorum. Hastalara gece geç saatte yemek yemeyin diye tavsiye ederiz ya, hemen biri beni gördü. Neden yediğimi sordu, konuştuk. Çünkü Nişantaşı'ndan Beyoğlu'na yürüyerek gitmiştim. Kursta 2 saat Latin dansı yapmıştım. Dönüşte de tekrar yürüyerek eve dönecektim. Gece de çalışacaktım. Normal şartlarda geç yemek doğru değil. Ama böyle bir durumda yenilebilir diye açıklama yapmak zorunda kaldım.

***

Arkadaşım kafasını çevirince gizlice simidinden koparıyorum

 Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Taylan Kümeli: "Çevremdekilere 'Aman Tanrım bu da yenir mi?' dedirten bir kahvaltı mönüm vardır. Sofradakiler, sahanda yumurtaya ekmek batırırken ben çoklukla probiotik ve müsli tüketirim. Ama kafalarını başka yöne çevirdiklerinde, simidin ucundan alıp ağzıma tıktığım da olmuştur! Tamam, itiraf ediyorum, biraz da Ezine peynirinden alırım... Bazen de 'felekten bir gün' çalmak için; öğlen yenilmiş bir salatadan sonra dondurmalı irmik tatlısını da kaçak bir şekilde tırtıklarım. Danışanlarıma yazdığım reçeteleri önce kendi üzerimde denerim. Ne derler bilirsiniz, kendin için istemediklerini başkaları için düşünme! O zamanlar düzenli olarak reçeteye uymaya gayret ederim. Özellikle yeni bir formül üzerindeysem... Ben sebze delisiyim. Ama etli nohuta da bayılırım. Tekir tavaya hayır demem ama yanında şöyle ekşili bir deniz börülcesi olacak. Bana inanmayacaksınız belki ama semizotunu çok severim. Salatasını, yemeğini... Aslında ekşi tatları çok sevdiğim bir gerçek. O yüzden sanırım sebzeye daha yakınım. Ve dediğim gibi, dondurmalı irmik tatlısına dayanamam. Gittiğimiz bir yerde, masadakilerden birisi sipariş etmişse birkaç lokma yemeden bırakmam... Menemen de yine favorilerim arasında. Bir sabah kahvaltısında, tavşan kanı demli çayla.

Çocuklarımla 'pis tura' çıktım

Gümüşsuyu'nda otururken, çocuklarım "hadi anne Taksim'e gidelim' diye tuttururlardı. Onların 'pis tur' adını verdikleri bir yemek maceraları vardır. Islak hamburgerle açılış yapılır. Kokoreçle kreşendo gerçekleşir. Midye dolma ile sona erer. Sadece ağız tadı değil, sağlam bir mide de gerekir hani... İşte o kabahate beni de bir kez ortak ettiler.

Cihangir'deki Doğa Balık'a giderim. Öğlen yemeği için, salata ya da sebze seçeneklerinin olduğu mekanları tercih ederim. Ama bu ara sıra Tike'ye kebap yemek için uğramadığım anlamına gelmez. Ben çok güzel yemek yapamam... Eskiden yapardım ama vaktim yok artık. Yine de çorbalarımın iyi olduğu söylenirdi. Benim yaptığım değil, tarif ettiğim yemekler daha tercihe şayan. Sabah, ayılmak için şöyle okkalı bir kahve; gün içerisinde sık sık bitki çayı, akşam ayaklarımı uzatıp mis gibi bir çay içerim. Çikolataya ayılıp bayılmam. Tercih edeceksem bitteri yerim. Minik bir ısırık bana yetiyor. Şerbetli tatlıları da pek sevmem. İçim almaz çok. Ama su muhallebisini ve dediğim gibi dondurmalı irmik tatlısını severim.

Kilo konusundaki tek takıntım; iki çocuk doğuran ve tiroit problemi olan bir kadına göre en sağlıklı düzeyde kalabilmektir. Gerçekten de uzun zamandır, kilo grafiğimde öyle ciddi değişimler yok. Ama menapoz gibi bir dönemde olacaktır elbette... Ben de o zaman kilomu, bu olguya göre değerlendireceğim. Zaten, kırklı yaşlarımda tutup da Kate Moss'a özenmek hastalıklı bir davranış olurdu. Bir mimar, çizdiği projedeki milimetrik hataları nasıl fark ederse; ben de vücudumdaki gram değişikliği bile fark ediyorum. Ha, bu harika bir özellik mi? 'Bilmek acıdır!' diyeceğim sadece. Kuruyemiş olarak kuru erik, kuru vişne ve bir avuç bademi her gün tüketirim ama asla çekirdek çitlemem. Her akşam, iki saat bisiklet çeviriyorum. Her doğum günümde pek çok pasta hediye olarak gelir. Ama hepsi, kepekli unla ve yapay tatlandırıcıyla yapılmıştır. Oysa ben, kestaneli bir dilimi hepsine tercih ederim. (Aramızda kalsın).


(Zaman - Cumartesi)
Başlık: Çok Güzel Görünüyor Değilmi?
Gönderen: Tuğra - 27 Nisan 2009, 23:13:14
Ama ona yerken dikkatli olun...

Düzenli olarak çok pişmiş, neredeyse yanmış et tüketmenin pankreas kanseri riskini artırdığı bildirildi.

(http://www.sagliktabugun.com/resimler/haberler/et_ZX_r_RBXSZ.png)

ABD`nin Minnesota Üniversitesinden Kristin Anderson ve ekibinin yaptığı araştırma, eti ızgarada ya da tavada pişirirken ısının azaltılması gerektiğini, yanan etin pankreas kanseri riskini yüzde 60 oranında artırabileceğini gösterdi.

Amerikan Kanser Araştırmaları Derneği yıllık konferansında açıklanan araştırmada, bilim adamları 9 yıl boyunca sağlıklı 62 bin 581 kişinin beslenme alışkanlıklarını inceledi. Bu süreçte 208 pankreas kanserine raslandı.

Eti çok pişmiş tercih edenlerin pankreas kanserine yakalanma riskinin, daha az pişmiş sevenlere ya da hiç et yemeyenlere göre yüzde 60 fazla olduğu belirlendi.

Araştırmanın başındaki Anderson, et sevenlerin pişirme sırasında ısıyı azaltması ya da yanmış parçaları ayırması gerektiğini vurguladı.

Saglıkta bugun

Başlık: Salgın hastalıklar savaşlardan bile yıkıcı
Gönderen: devran - 28 Nisan 2009, 12:20:41
Salgın hastalıklar savaşlardan bile yıkıcı

Kuş gribi salgının ardından yayılan Domuz gribi salgını büyük korku yaratırken, salgın hastalıklar, tarihsel süreçte toplumların bile ortadan kalkmasına neden olduğunu ortaya koyuyor.

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Çiğdem, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yazılı belgelerde Anadolu'daki yer alan en eski salgının Hitit Krallığı'nda yaşandığı ifade etti.

Hitit Kralı 1. Şuppililuma'nın Babil seferinden dönerken beraberinde veba hastalığına yakalanmış esirleri de krallığın başkenti Hatuşa'ya getirdiğini anlatan Çiğdem, şunları söyledi:

''Bir müddet sonra krallıkta veba salgını yaygınlaşmıştır. Kral 1. Şuppililuma salgından dolayı ölmüş yerine 2. Murşili geçmiştir. Kral 2. Murşili ölümlere yol açan salgına karşı 'Babamdan yana olan prensler, komutanlar, binbaşılar, subaylar, onlar da o nedenle öldüler. Hatti ülkesi de o konudan dolayı ölmeye başladı. Hatti ülkesi öte yana (felakete) sürüklendi. Artık şimdi salgın o kadar güçlendi ki, Hatti ülkesi salgından çok baskı altında kaldı. Ben kulunuz Murşili yüreğimdeki sıkıntıları yenemiyorum. İçimdeki korkuya hakim olamıyorum. Dualarımı işitin yardıma gelin' şeklinde tanrıya yakardığı yazılı kaynaklarda yer almaktadır.''

Salgın hastalıkların toplu ölümlere yol açtığını anlatan Doç. Dr. Çiğdem, ''salgın hastalıklar en erken tarihlerde bile toplu ölümlere yol açtığı için insan toplulukların ortadan kalkmasına neden olmuş, insanlar için en büyük korkuların başında gelmiştir'' şeklinde konuştu.

-SALGINLAR HEP VAR OLDU-

Sıtma, veba, frengi gibi bulaşıcı ve salgın hastalıkların geçmişte büyük acıların yaşanmasına neden olduğu biliniyor.

AA muhabirinin çeşitli kaynaklardan yaptığı derlemeye göre, tarih boyunca milyonlarca insanın ölümüne yol açan sıtma parazitlerinin insanlık tarihinin başladığı zamandan beri var olduğu biliniyor.

Sıtma, çok eski yıllardan beri bilinen ve birçok düşünür tarafından insanlıkla birlikte var olduğuna inanılan bir hastalık olarak nitelendirilirken antik Mısır, Çin ve Hindistan el yazmalarının birçoğunda bu hastalıktan bahsediliyor olması dikkati çekiyor.

Birçok orduyu etkileyen sıtma hastalığının tarihin büyük komutanlarından İskender'in de ölümüne neden olduğu ifade ediliyor.

-CÜZZAM KORKUSU-

Cüzzam hastalığının ilk kez ne zaman ortaya çıktığını kesin olarak belirlenmezken hastalığın tanısı ile ilgili ilk yazılı kayıtların MÖ 600'lü yıllara ait olduğu belirtiliyor.

Cüzzam hastalığının, Hindistan'dan Avrupa'ya Büyük İskender'in ve Roma askerleri tarafından taşındığını öne sürülürken, salgın hastalığın Haçlı seferleri sırasında oldukça yaygın bir hal aldığı biliniyor.

Hastalık yaygınlaşmaya başladıkça cüzzamlılar adeta lanetlenmiş kimseler olarak kabul edilip toplumdan dışlanmışlar. Tedavisinin bilinmediği dönemlerde cüzzamlılar yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta özel adalara sürülerek, buralarda kendi kaderlerine terk edilmiş.

Çiçek hastalığının Amerika'da milyonlarca yerlinin ölümüne neden olduğu tarihi kaynaklarda yer alırken, tifo hastalığının da tarihin çeşitli dönemlerinde büyük yıkımlara yol açtığı kaydedilmiş.

Gribin ise tarihi insanlık tarihi kadar eski olduğu, MÖ 415 senesinde Sicilya'da Atina ordusunda bir grip salgını yaşandığı Hipokrat tarafından not edilmiş.

Grip tarihin yakın dönemlerinde de milyonlarca kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Çin'de 1918'de başlayan ve dünyaya yayılan İspanyol gribi 40 milyon, Asya gribi (1957) 70 bin, Hong Kong gribi (1968) 700 bin, İngiliz gribi 30 bin kişinin ölümüne yol açtı.


AA
Başlık: Karın bölgesindeki yağlanmaya dikkat
Gönderen: Tuğra - 29 Nisan 2009, 10:40:34
Özellikle karın bölgesinde yağlanmalar dış görünüşteki değişikliğin yanı sıra ileride diyabet ve hipertansiyon gibi hastalıklara da neden olabiliyor.

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte fazla kiloların ve vücuttaki yağlanmaların daha fazla göze batmaya başladığını söyleyen Amerikan Hastanesi'nden Beslenme ve Diyet Bölümü Sorumlusu Diyetisyen Ayşe Korkmaz karın bölgesi yağlanmaları ve açlık hissinin kontrol altına alınmasıyla ilgili bilgi veriyor.

Bireylerin kilo almalarının altında birçok neden yapmaktadır. Genetik yatkınlık, düzensiz beslenme alışkanlığı ve buna bağlı olarak hazır gıda tüketiminin fazla olması, fiziksel aktivite azlığı gibi nedenler ilk akla gelenler arasındadır.

Kişi kilo aldığında yağlanmanın hangi bölgede olacağı vücut yapısı ile bağlantılıdır. İki adet vücut tipi vardır. Belden aşağı kısım geniş ise armut tipi vücut yapısı, üst kısmı geniş ise elma tip vücut yapısı olarak adlandırılır.

Bir de önemli olan özellikle karın bölgesi yağlanmalarıdır. Bu durum ileride diyabet, hipertansiyon gibi bazı hastalıklara da davetiye çıkarmaktadır. Hatta bu durum birçok hastalığın da göstergesi olabilmektedir. Örneğin, insülin direnci, metabolik sendrom gibi.

Burada önemli olan ise kişinin kilo almaya başladığında ne yapması gerektiğidir. Kişi, kendine özel bir beslenme planı ile aldığı fazla kilolardan kurtulmayı tercih etmelidir. Böylece hem sağlıklı beslenmeyi öğrenecek hem de yağlanma hangi bölgede ise o bölgeden kilo ve yağ kaybı sağlayacaktır. Çünkü önemli olan diyet ile sadece kilo kaybı değil yağ kitlesinden de kayıp sağlamaktır.

AÇLIK HİSSİNİ KONTROL ALTINA ALIN

Zaman zaman daha sofradan kalkarken acıktığınızı hissettiğiniz oldu mu? Hatta 'Yoksa midemde bir sorun mu var?' dediğiniz. Kendinizi suçlamadan önce öğünlerinizde tükettiğiniz yiyecek ve içecekleri gözden geçirmenizde yarar var.

Vücudumuzun besin alımımızı kontrol eden mekanizma beynimizde, hipotalamus adı verilen bir bölgedir. Hipotalamus iki bölgeye ayrılmaktadır. Biri açlık merkezi, diğeri ise tokluk merkezidir. Bu bölgelerden salgılanan hormonlar, kişilerde besin alımını artırmak ya da azaltmak şeklinde etki göstermektedir.

Örneğin; Norepinefrin, protein alımını azaltır, karbonhidrat alımını artırır. Dopamin, karbonhidrat alımını azaltır. İnsülin, besin alımını artırır. Glukagon ise besin alımını azaltır.

Aynı zamanda stres anında iştah artıran hormonların salgılanmasında da artış olmakta ve bununla birlikte besin alımı da artmaktadır. Ancak açlık ve tokluk hissinde besinlerin de etkisi vardır.

Besinlerin tokluk oluşturan etkilerini, posa içeriği, yağ içeriği, besinlerin glisemik indeksi (cevapları) şeklinde sınıflamak mümkündür.

BESİNLERİN POSA İÇERİĞİ

Posayı, besinlerin bağırsaklar tarafından sindirilemeyen kısmı olarak tanımlamak mümkündür. Suda çözünürlük yönünden; çözünür posa ve çözünmeyen posa diye ikiye ayrılır. Tahıllar, taze sebze ve meyveler, kurubaklagiller posadan zengin besinler arasında sayılmaktadır.

Diyette posa alımının artırılmasının besin alımını azaltma yönünde etki gösterdiği söylenmektedir. Posanın sindirilmesi ve vücuttan atılması daha uzun sürede olduğu için kişide daha uzun bir süre tokluk hissi yaratmaktadır.

Tabii ki burada unutulmaması gereken bir nokta ise kişinin posadan zengin bir beslenme uygulamasına engel olabilecek herhangi bir sağlık sorununun olmamasıdır. Örnek olarak; ishal, ülseratif kolit vb.

BESİNLERİN YAĞ İÇERİKLERİ

Yağlar vücudumuzun en ekonomik enerji kaynağıdır. Enerji ihtiyacımızın ortalama olarak yüzde 25 ile 30'unu karşılamaktadırlar. Aynı zamanda yapısı nedeni ile kişide tokluk hissi oluştururlar. Yağ içeriği yüksek besinler arasında, yağlı tohumlar (fındık, fıstık gibi), sıvı ve katı yağlar, tam yağlı et, tahin, helva, susam gibi besinler sayılabilir.

Ancak unutulmamalıdır ki fazla yağlı besin tüketimi beraberinde bazı hastalıkları getirmektedir. Kalp ve damar hastalığı, şişmanlık gibi... Bu nedenle yağ içeriği yüksek olan besinler tüketilirken dikkat edilmelidir.

BESİNLERİN GLİSEMİK İNDEKSİ

Glisemik İndeks (G.İ.); besinlerin yenildikten sonra gösterdikleri glikoz yanıtın (kan şekeri üzerindeki etkisi) beyaz ekmeğe göre değerlendirilmesidir. Beyaz ekmek standart 100 olarak kabul edilir. Diğer besinlerin değerleri buna göre değerlendirilir. Bir hesaplama sonucunda düşük puanda olan besinlerin glisemik indeksi düşük demektir.

Yani kişinin kan şekerini daha az etkilemekte ve bu nedenle daha az besin alınmasını sağlamakta ve kişide tokluk hissi oluşturmaktadır. Posa oranı yüksek olan besinlerin glisemik indeksi düşüktür. Bu nedenle bu besinler daha uzun süre tokluk hissi yaratmaktadırlar.

Basit karbonhidrat olarak adlandırılan bal, reçel, pekmez, şeker gibi besinlerin G.İ.'i yüksek olduğu için kana çabuk karışmakta ve daha sonra tekrar kişide açlık hissi uyandırmaktadır.

Haber Aktüel
Başlık: Bel Fıtığında Bilinmeyenler
Gönderen: Tuğra - 30 Nisan 2009, 10:16:17
Uzmanlar, risk taşımasına rağmen bu ameliyatın Türkiye'de sıkça yapıldığını söylerken, özellikle ABD'de ameliyattan büyük ölçüde uzaklaşıldığı belirtildi..
 
Yargıç Neylan Feke'nin 3 yıl önce geçirdiği bel fıtığı ameliyatı sonucu yürüyemez hale gelmesi, bel fıtığı ameliyatlarının gerekliliğini tartışmaya açtı. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Eser Alptekin, birçok bel fıtığı ameliyatının boş yere yapıldığını belirterek, "Her yüz bel fıtığı hastasından sadece birinin gerçekten ameliyata ihtiyacı var" dedi.

Bel fıtığı ameliyatı nedeniyle yürüyemez hale gelen Türkiye'nin ilk kadın ağır ceza mahkemesi başkanlarından yargıç Neylan Feke'nin dramatik yaşam öyküsü ve açtığı davanın, SABAH'ın manşetinde yer bulması, disk ameliyatlarının gerekliliği ve taşıdığı riskleri gündeme getirdi. Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanları, risk taşımasına rağmen bu ameliyatın Türkiye'de sıkça yapıldığını söylerken, özellikle Amerika'da bel ve boyun fıtığı ameliyatlarından önemli ölçüde uzaklaşıldığı vurgulandı.

'SAKATLIK RİSKİ VAR'

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Eser Alptekin, 27 yıllık meslek hayatında, hastalarını fizik tedavi ve rehabilitasyon programlarıyla tedavi ettiğini belirterek, şunları söyledi: "Ameliyatı kesinlikle tercih etmiyorum ve bugüne kadar 100 hastamdan birini operasyona gönderdim.

Her 100 bel fıtığı hastasından gerçekten yalnızca birinde ameliyata ihtiyaç vardır. Her fel fıtığı ameliyatında sakat kalma riski var. Vücudun kendini koruma, tamir etme özelliği var. Ağrının olduğu yerlerde sinir harap olmamıştır, o nedenle her ağrı ameliyat nedeni değildir."

'KLASİK CERRAHİ RAFA KALKTI'

Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Yakupoğlu ise, bel fıtığının düşük riskli, başarı oranı yüksek bir ameliyat olduğunu, felç kalma olasılığının az olduğunu söyledi. Endoskopik ve mikroskopik ameliyatların hastaya daha az zarar verdiğine değinen Dr. Yakupoğlu şöyle dedi: "Her ameliyatın komplikasyon riski vardır, ancak teknoloji geliştikçe hastaya en az zarar veren ameliyat yöntemleri uygulanıyor.

Hastanın bulgularının gerçekten ameliyatı hak ediyor olması gerek. Fizik tedavi ve egzersiz gibi yöntemler yarar sağlamıyorsa ve şiddetli ağrı, idrar kaçırma varsa ameliyat önerilir. Tedaviye yanıt vermeyen ağrı ameliyat gerektirir.

Çünkü fizik tedavi her hastada işe yaramıyor." Bel fıtığı ameliyatının yurtdışında hâlâ yapıldığını da vurgulayan Dr. Yakupoğlu, "Ancak değişik yöntemler kullanıyorlar. Klasik cerrahi tüm dünyada artık daha az uygulanıyor. Tüm dünya mikroskop ya da endoskop altında ameliyatları tercih ediyor. Gerekmeyen ameliyat dünyada belli oranda vardır. Türkiye'de dünya standartlarıyla aynıdır" şeklinde konuştu.

Dr. Eser Alptekin: Hasta, ameliyat için ısrar etmemeli

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Eser Alptekin, hastalarda 'kestir kurtul' mantığı olduğunu söyledi. Dr. Alptekin, "Bel fıtığının erkek hastalarda iktidarsızlığa neden olacağı gibi yanlış inanışlar var. Bu bilgi tamamen yanlış olup bilimsel değildir. Hastalar ameliyat edildiği takdirde de hemen idrar ve büyük abdest kontrolü yerine gelmez. En az 6 aylık idrar kesesi ve bağırsak rehabilitasyonu gerekir" dedi.

Dr. Serdar Baş: Ticari kaygılar sayıyı artırıyor

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Serdar Baş, bel ağrısı şikâyetiyle gelen hastalarının yüzde 90'ının istirahatla iyileştiğini belirterek, yüzde 10'unun ameliyata ihtiyacı olduğunu söyledi. Dr. Serdar Baş, sözlerine şöyle devam etti: "Hastaların erken tedavi içinacele etmeleri, doktorların ticari kaygıları devlet ve özel hastanelerdeki 'ameliyat yap' baskısı, cerrahi önerileri ön plana çıkarmaya başladı."

Avukat Erol Şahin: Sağlık Şûrası, doktoru kolluyor

Avukat Erol Şahın, yargıç Neylan Feke gibi, özellikle bel fıtığı ameliyatlarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle açılan sağlık davalarının, Adli Tıp kurumundan sonra Ankara'daki Yüksek Sağlık Şûrası'na gittiğini belirtti. Şahin, "Burada doktorun mesleki kusuru var mı, yok mu ona bakılır. Ancak şûranın verdiği rapor genelde, yüzde 99 oranında doktor lehine çıkar. Çünkü doktoru kolluyorlar" ifadesini kullandı.

Avukat Cengiz Hortoğlu: Sonucu, Adli Tıp raporu belirler

Avukat Cengiz Hortoğlu konu hakkında şunları söyledi: "Bu tür davalarda tüm deliller toplanıp dosya Adli Tıpa gönderilir. Bilirkişilerin de raporlarıyla ameliyatta kusur var mı, yok mu ona bakılır. Öte yandan tarafların isteğiyle dosya farklı bilirkişilere, başka kurumlara da gönderilir. Yargıç Neylan Feke'nin, açtığı tazminat davasını kazanıp kazanamayacağını şimdiden söylemek çok zor. Yargı süreci devam ediyor."

Aktif Haber
Başlık: Hepatit B tehlikesinin farkında mısınız?
Gönderen: Tuğra - 01 Mayıs 2009, 02:49:36
Hepatit B, dünyada en yaygın görülen karaciğer enfeksiyonudur.

Hepatit B virüsü ya da kısaca HBV olarak adlandırılan bir virüs ile meydana gelmektedir.

Bu virüs, esas olarak karaciğerde yerleşir, orada çoğalır ve zamanla karaciğeri tahrip edebilir. Hepatit B bulaşıcı bir hastalıktır ve ülkemizde çok önemli bir sağlık sorunudur.

Hepatit B enfeksiyonu, dünyada ve ülkemizde yaygın olarak gözlenmektedir. Tüm dünyada 2 milyar insanın, yani her 3 kişiden birinin Hepatit B ile enfekte olduğu ve bu kişilerin 400 milyonunda bu enfeksiyonun uzun süreli bir hal alarak kronik Hepatit B hastalığına dönüştüğü bilinmektedir. Her yıl yaklaşık 1 milyon insan Hepatit B ve onun neden olduğu sorunlar nedeni ile yaşamını yitirmektedir.

Türkiye'de de bugün her 3 kişiden yaklaşık 1'i Hepatit B virüsü ile karşılaşmıştır. Yine her 10 kişiden 1'i Hepatit B virüsünü taşımakta ve bulaştırmaktadır. Hastaların %75-80'inde herhangi bir belirti vermeksizin gelişir, taramalarda ve kan bağışlarında yapılan tetkiklerde tesadüfen tespit edilebilir.

Hepatit B'de hedef organ karaciğerdir. Karaciğer vücudu toksik maddelerden temizleyen, sindirimde görevli safrayı üretip kana veren, vücutta görevli pek çok taşıyıcı proteini sentezleyen ana organdır.

Hepatit B, kan yoluyla ve çok sıklıkla da yakın temasla (kan dışındaki vücut sıvıları: tükürük, ter) bulaşır. Derideki bir çatlak ya da açık yara ile temas eden bir damla kan ya da tükürük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir. Taşıyıcı anneden bebeğine de hamilelik ya da doğum esnasında bulaşabilir.

Kan ve kan ürünlerinin nakli, kirli enjektörlerin kullanımı (örnek: uyuşturucu bağımlılarında olduğu gibi hijyenik olmayan şartlarda ortak kullanılan enjektörlerle), yeterli sterilizasyonun yapılmadığı cerrahi girişimler, kuaför ve berberlerdeki iyi sterilize edilmemiş manikür ve pedikür setleri, tıraş bıçakları, makaslar, steril olmayan aletlerle yapılan sünnet, kulak delme işlemleri ve ortak kullanılan diş fırçaları, Hepatit B virüsünün bulaşmasına sıklıkla aracılık etmektedir. HBV virüsünün oldukça dayanıklı bir virüs olup dış ortamda 7 gün canlılığını sürdürebildiği unutulmamalıdır.

Hepatit B virüsü bulaştıktan sonra üç yol izler:

1. Kişinin immün sistemi (bağışıklık sistemi) kuvvetli ise vücudunda virüse karşı antikor denilen koruyucu maddeler oluşur ve belirli bir düzeyde kalır, artık kişi doğal olarak aşılanmıştır, ömür boyu Hepatit B'den korunacaktır.

2. Oluşan bu koruyucu antikorlar, eğer ki olması gereken düzeye ulaşamaz ise kişi taşıyıcı olarak kalacaktır. Henüz kendisi hasta değildir fakat potansiyel virüs saçıcısıdır ve çevresi için hastalığın yayılmasında büyük bir tehlike oluşturur. Özellikle ülkemizde bu anlamda gizli taşıyıcılar çoktur ve hastalığın kontrolsüz bulaşmasında en sessiz yolu oluşturur. Taşıyıcılar için ise risk yıllar sonra başlayabilir.

Taşıyıcı kişi karaciğer kanserine aday olabilir veya organ hasarı ile karaciğer yetmezliğine girebilir. Hepatit B çok tehlikelidir çünkü sinsi bir enfeksiyon olarak adlandırılmaktadır ve kişiye farkında olmadan bulaşabilir.

Enfeksiyonun bulaştığı kişilerin çoğu virüs taşıdıklarının farkında olmadıkları ve herhangi bir önlem almadıkları için başka kişilere de rahatlıkla bulaştırabilirler.

3. Kişide koruyucu antikorlar hiç oluşamaz, her zaman virüs güçlü durumdadır, vücut virüse yeniktir, karaciğer fonksiyonları bozuktur, karaciğer enzimleri yüksektir, kişi aktif hastadır, hızla karaciğer yetmezliğine gider veya hastalık yıllara yayılır zamanla karaciğer yetmezliğine ya da karaciğer kanserine dönüşür.

Hepatit B virüsü vücuda girmemişse, korunması kesinlikle mümkün olan bir hastalıktır. En etkili korunma yolu da aşılanmadır. Koruyuculuğu %90-95'tir. Eğer kişinin vücudunda aşılama sonrası koruyucu düzeyde antikor miktarı elde edilmişse koruyuculuk %100'e ulaşır.

Aşılama, taşıyıcılara veya aktif hasta olanlara yapılamaz. Uygulanacak aşı şeması, toplam üç dozun belirli zamanlara bölünerek uygulanması ile olur. Aşılama kararı ancak, doktorlar tarafından istenen belirli tetkiklerden sonra verilebilir.

Bu kadar hayati bir organı ilgilendiren ve ülkemizde de yaygın görülen bu hastalık için umut verici olan, yeni ve başarılı koruma ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmeye hızla devam edilmesidir

Milliyet
Başlık: Ameliyatların yüzde 60'ı gereksiz
Gönderen: devran - 01 Mayıs 2009, 15:22:46
Hastane sahibi işadamından sağlık sektörü ile ilgili şok açıklama: "Herkes devleti dolandırıyor"
Türkiye'de geçen yıl 24 milyar TL'nin harcandığı sağlık sektörüne ilişkin özel sektörden şok açıklamalar geldi. Özel Ethica İncirli Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan, sağlıkta herkesin birbirini dolandırdığını iddia etti.  Zaman'da yer alan habere göre Herkesin devleti soyduğunu öne süren Akdoğan, "Bugün Türkiye'de ameliyatların yüzde 60'ı belki de yapılmaması gereken ameliyatlar." dedi. Halkın korkutulduğunu belirten Akdoğan, "Fıtığınız ağrıdığında, hastaneye gittiğinizde 'hemen keselim, yolda kalırsın, sakat kalır, ölürsün' diyorlar." ifadelerini kullandı.

Özel sigortaların dolandırıldığını, başkasının kartıyla başkasının muayene olduğunu dile getiren özel hastane patronu, şunları aktardı: "Sağlık hizmetlerinin yüzde 85'ini devlet veriyor. Yüzde 15'ini özel hastaneler, yapıyor. Özel hastaneler verdikleri hizmetin yüzde 70'ini de sosyal güvenceli hastalara veriyor. Yani hastaların yüzde 95'inin parasını devlet ödüyor. Devlet bu kadar hastaya hizmet veriyorsa bu para da devletten çıkıyor. Sağlık Bakanlığı bu konuda ciddi tedbirler almaya çalışıyor. Ama öyle bir düzen var ki..."

KRİZ OLMASAYDI ŞİRKET SAHİBİ OLAMAYACAKTIK

Aynı zamanda Baymak Yönetim Kurulu başkanlığını yapan Dr. Akdoğan, Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği (ANİSAD) tarafından düzenlenen toplantıya konuşmacı olarak katıldı. 'Şirketlerin Krize Karşı Bağışıklık Sisteminin Oluşturulması ve Kriz Yönetimi' konusunda bilgi veren Akdoğan, artık krize bağışıklık kazandıklarını vurguladı. Akdoğan, şöyle devam etti: "Bu krizlerde rakiplerinizden daha farklı olacaksınız ki, bu krizleri iyi değerlendirin. Kriz olmasaydı şirket sahibi olamayacaktık. Türkiye krizlerde kurtulamayacaktır. 3 yılda bir zaten kriz yaşıyoruz. Krize karşı aşı yaptırmalı ve hastalığa karşı tedbirli olmalıyız." Dünyanın en büyük kazan tesisini kurduklarını hatırlatan Baymak'ın genç patronu, yatırımların bununla da kalmayacağını bildirdi. Sıcak su üretimi konusunda dünyanın en büyüğü olma yolunda olduklarını ifade eden Akdoğan, güneş enerji sistemleriyle sıcak su üretilen dünyanın en modern tesislerini de kurmak üzere olduklarını aktardı. Üç yıl içinde dünyanın en büyük güneş kolektörü üreten şirketi olacaklarını kaydeden Akdoğan, son bir yılda 40 milyon dolarlık yatırımda bulunduklarını her yıl 20-25 milyon dolar yatırım yapacaklarını ifade etti. 2009'u 60 milyon dolar ihracat hedefiyle kapatmaya hazırlanan Baymak, 2010'da 150 milyon dolarlık ihracat planlıyor. 500 milyon dolar ciro hedefleyen firma, halen sağladığı 800 kişilik istihdamı da 2010'da 2 bine çıkaracak.

haberturk
Başlık: Arı sütü büyük mucize kaynağı
Gönderen: devran - 01 Mayıs 2009, 15:55:58
Türkiye'de arı denilince bal düşüldüğünü, arı sütü, polen ve propolis gibi diğer arı ürünlerinin fazla tanınmadığını belirten Feyzullah Konak, arı sütünün besleyici, organizmayı güçlendirici ve sağlığa pozitif etkisi olması nedeniyle önemli bir doğal destek gıdası olduğunu kaydetti.

Avrupa ve Amerika'da 30 yıldır arı sütünün içerdiği hayati maddeler nedeniyle insan ömrünü uzatan, sağlıklı ve dinç kalmasını sağlayan özel bir gıda olarak bilindiğini ifade eden Konak, arı sütünün özellikle kalp rahatsızlıklarından kansere kadar birçok hastalıkta vücudu güçlendirdiğini belirtti.

Özellikle yoğun antibiyotik kullanan radyoterapi ve kemoterapi tedavisi gören hastalarda muhtemel karaciğer ve böbrek zararlarını önlemekte fonksiyonları koruduğunu ifade eden Konak, "Arı sütü göğüste şiddetli ağrı ve nefes daralmasına neden olduğu ani nöbetler, karaciğer yağlanması, eklem hastalıkları, yorgunluk, zayıflık ve kuvvetsizlik hallerinde kullanılır. Arı sütü ayrıca biyolojik dayanıklılığı artırarak, ani heyecan, ruhi gerginlik halini azaltıcı, rahatlatıcı, iştah açıcı ve zindelik kazandırıcı özelliklere sahiptir. Bunun yanı sıra sinirsel ve fiziksel yorgunluk halleri, mide bağırsak hastalıkları, yaşlılık ve seksüel zayıflık hallerinde de yaygın olarak kullanılır" diye konuştu.

Arı sütünün bala oranla damar genişletici özelliğinin 100 kat daha fazla olduğunu dile getiren Konak, "Yine arı sütünün bala oranla 20 kez daha fazla karaciğer yağlanmasını önlediği, tansiyon düşürücü etkisi olduğu, kalp atışını düzenlediği bilinmektedir. Lösemi, bazı kötü huylu tümörler, karaciğer ve böbrek bozuklukları, yüksek kolesterol ve çeşitli iltihaplı hastalıklar ile mide bağırsak, astım, bronşit, grip, göz hastalıkları ve bozukluklarında kullanılır. Arı sütünün apiterapik ve tıbbi kullanım alanlarının yanında kozmetik sanayinde doku ve cildi yenileyici, deriyi gerdirici, derinin yağ sekrasyonunu düzenleyici etkisi vardır" şeklinde konuştu.




(İHA)

Başlık: Beyin egzersizi hafıza kaybını engelliyor
Gönderen: İsra - 03 Mayıs 2009, 03:00:41
Kitap okumak ve hatta örgü örmek gibi beyni meşgul eden faaliyetlerin hafızayı güçlendirerek ileriki yaşlarda hafıza kaybının önüne geçtiği tespit edildi.

Webmd.com adlı sitede yer alan haberde, yeni yapılan araştırmaya göre, orta yaşlarda dergi okumak, örgü örmek, dikiş dikmek ve sosyal aktivitelere katılmak 70'li ve 80'li yılarda hafıza kaybı oluşumu riskini 3'te bir oranında düşürüyor.

Amerikan Nöroloji Akademisi'nin yıllık toplantısında sunulan çalışmada, 70 ila 89 yaşlarında, hatırlama sorunu yaşayan yaklaşık 200 kişi, bu sorunu yaşamayan bir grupla karşılaştırıldı. Araştırmacılar, katılımcılara son bir yıl içinde günlük faaliyetleri ve 50 ile 65 yaş arasında zihinsel olarak ne kadar aktif oldukları hakkında sorular sordu.

Orta yaşta okuyan, oyun oynayan veya dikiş dikmek, örgü örmek gibi el sanatı ile uğraşanlarda hafıza kaybı riskinin yüzde 40 oranında azaldığı belirlendi. İlerleyen yaşlarda ise aynı faaliyetlerin bu riski yüzde 30 ila yüzde 50 oranında azalttığı sonucuna varıldı.

Mayo Clinic nöropsikiyatristi Yonas Geda ise, "70-80 yaşlarında olsanız bile bu beyin egzersizlerinden faydalanmakta geç kalmış sayılmazsınız" dedi. Geda, bu bulguların doğruluğunun onaylanması için daha fazla araştırma gerektiğini de sözlerine ekledi.
Başlık: Güçlü kemikler için dikkat edilmesi gerekenler
Gönderen: enfa - 03 Mayıs 2009, 13:00:35
Osteoporoz, özellikle kadınlarda menopoz sonrası dönemde görülen kemiklerin güçsüzleştiği, eridiği, hatta kolayca kırılabildiği bir hastalık. Ancak bu rahatsızlığın etkisini en aza indirmek elinizde. Ulusal Kadın Sağlığı Bilgi Merkezi, osteoporozdan korunmak için önerilerde bulundu...
 
www.healthday.com isimli haber sitesinde yer alan habere göre, Ulusal Kadın Sağlığı Bilgi Merkezi, osteoporozdan korunmaya yardımcı öneriler sunuyor:

1. Yediğiniz yiyecek ve içecekler ile bol miktarda kalsiyum alın ya da doktorunuzun tavsiye edeceği ilaçlarla kalsiyum takviye edin.

2. Süt ürünleri tüketerek ya da ilaçlarla yeterince D vitamini alın. Güneş kremi sürdükten sonra doğrudan güneş ışığına çıkarak,

3. Vitamin ve protein bakımından zengin gıdalar tüketin.

4. Yeterince egzersiz yapın.

5. Sigara ve alkolden uzak durun.

6. Kemik kaybını önlemeye yardımcı olmak ya da tedavi etmek için doktorunuzun önereceği ilaçları kullanın.
Başlık: Bu ilaça dikkat !
Gönderen: Tuğra - 04 Mayıs 2009, 09:39:22

Diyet ve vücut geliştirme hapı Hydroxycut'a toplatılma kararı

(http://www.haber3.com/images/news/268126.jpg)

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Türkiye’de de kullanılan Kanada yapımı Hydroxycut adlı ilacın karaciğere zarar verdiğini belirterek toplatma kararı aldı

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) vücut geliştirmek için kullanılan Kanada yapımı Hydroxycut isimli ilaç yüzünden bir kişinin hayatını kaybetmesinin ardından ülke genelinde bu ilacın toplatılmasına karar verdi. FDA’dan yapılan açıklamada, diyet ve vücut geliştirme amaçlı kullanılan ve Amerika’da yılda 9 milyon adet satılan ilacın karaciğere çok önemli zarar verdiğini ve bu yüzden piyasada bulunan aynı marka 15 ürünü yasakladığını bildirdi. Kanadalı üretici firma da ABD genelindeki ürünlerini geri çağırdı.

ABD’de yılda 9 milyon satıyordu

Hydroxycut, ABD’de yaptığı reklam kampanyalarında kilo vermek isteyenlerin yüzde 90’ının kendi ürünlerini kullandığını ve yılda 9 milyon adet ürün sattıklarını ifade etti. İçinde kimyasal bir madde bulunmayan ve sadece doğal bileşenlerden elde edilen Hydroxycut, FDA’dan onay almadan Amerikan pazarına girmişti. Aynı ilaç Türkiye’de de zayıflama ve vücut geliştirme amaçlı olarak yaygın şekilde kullanılıyor.

Haber3
Başlık: Yemek sonrası niçin uyku gelir?
Gönderen: Tuğra - 05 Mayıs 2009, 10:01:26

Belki gündelik yaşamımızda en çok rastlanan olaylardan birisidir sabahları işe yetişmek için alelacele kahvaltı yapmadan evden çıkmak.

Bu böyle olunca öğle saatlerinde karnımız acıktığında ise yemek masasında yemek yeme işini de oldukça abartırız. Bu durum akşam yemeği için de geçerlidir. Bazen bütün günün acısını akşamları çıkartırırız.

Peki hiç düşündünüz mü yemeklerden sonra niçin uykumuz gelir?

İşte bu konunun bilimsel cevabı:

Dolu bir mide, sindirim sistemi organlarına oksijen sağlamaya ve sindirilmiş besinleri aktarmaya yardım etmek için kanı karındaki damarlara doğru yönlendiriyor. Bu beyine giden kan akışını azaltıyor ve bu durum da uykunuzu getiriyor.

Büyük bir yemek ziyafeti çektiğimiz zaman, sindirim sistemimiz vücut enerjimizin çoğunu kullandığı için yemeğin ardından işyerindeki koltuğumuzda veya evimizdeki kanepemizde uyuyup kalmamıza sebep oluyor.

Haber Aktüel
Başlık: Spor aletlerini bilinçli kullanın
Gönderen: Tuğra - 06 Mayıs 2009, 09:34:13

Prof. Dr. Gülçin Gülşen, bilinçsizce seçilen spor aletlerinin bazen önemli sağlık problemlerine yol açabileceğini belirterek, "Spor aletleri yarar yerine, zarar verebilir" dedi.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülçin Gülşen, spor merkezlerinde, evdeki koşu bantlarında yanlış spor sonrası kas ve iskelet sistemi sorunları yaşayan hastaların kendilerine müracaat ettiğini belirterek, bu aletlerin bilinçsizce kullanılmasının yarar yerine zarar getirebildiğini söyledi.

Özellikle evlere spor aleti almak cazip geldiği için son yıllarda koşu bantları çok tercih edildiğini söyleyen Gülşen, genellikle yanlış seçimlerin yapıldığını söyledi. Koşu bantları alırken yumuşatıcı sisteminin olup olmadığına bakmak gerektiğini ifade eden Gülşen "Koşu bantlarında tartan dediğimiz yumuşatıcı sistemin olması gerekiyor.

Yumuşatıcısı olmayan koşu bantlarında kalça, diz ve ayak bileği eklemine fazla yük biniyor. Örneğin çim sahalar yumuşatılmıştır, çim sahalarda direkt ayak bileğine yük binmez. Oysa beton zeminde koşarken yük vücutta eşit dağılmaz.

Aynı mantık koşu bantları için de geçerlidir. Yumuşatıcısı olmayan koşu bantları nedeniyle sakatlanan çok hasta ile karşılaşıyoruz Spor merkezlerinde de yanlış uygulamalar yapıldığını görüyoruz. Spor merkezlerinde kişiye yönelik egzersiz programları verildiği söyleniyor Bunu düzenleyen kişiler egzersizi bilen spor akademisi mezunu kişilerdir ancak hastalığı ve ona uygun hangi egzersizin verileceğini bilmiyorlar.

Dolayısıyla kişinin anatomik yapısına uygun egzersiz ve varsa hastalığına (boyun, bel fıtığı, kireçlenme, kemik erimesi, menüsküs ve bağ yaralanmaları, kas problemleri) yönelik uygun egzersiz programı düzenlenmemiş oluyor.

Başkasının ilacını kullanan kişi örneği gibi kendine uygun olmayan egzersizleri yapan kişiler de yarar yerine zarar görüyor. Ağırlıklarla çalışmalar da yanlış verildiği zaman eklemlerde aşınma, kaslarda ve bağlarda yırtılmalara sebep olabiliyor.

Belediyeler tarafından parklara ve açık alanlara yerleştirilen spor aletlerinin dikkatli kullanılması durumunda sorun olmayacağını belirten Gülşen "Spor alışkanlığı olmayan biri bilinçsiz kullanırsa sakatlanabilir.

Mesela açık alanlara konulan spor aletleri arasında bulunan bel çevirme hareketinin çok tercih edildiğini görüyorum. Oysa bu hareket fizik tedavi uzmanlarının kesinlikle önermediği, disk kaymalarına yol açabilecek son derece zararlı bir hareket. Bizim toplumumuzda çocukluktan itibaren spor yapma alışkanlığı yok.

Yetişkin bir kişi de hiçbir kontrolden geçmeden aletlerle spor yapmaya başladığında bildiği ya da bilmediği rahatsızlıkları sıkıntı oluşturabiliyor. Bunun için mutlaka hekim kontrolünden geçerek spora başlanmalıdır.

Kişinin öncelikle kalp-damar sistemi yönünden kardiyoloji uzmanınca değerlendirilmesi, spora başlaması uygun ise, kas iskelet sistemi için fizik tedavi uzmanının değerlendirmesinden sonra belirlediği uygun egzersiz programı tercih edilmelidir" uyarısında bulundu.

Tıme Turk
Başlık: Çocuklara pasta yerine meyve yedirin
Gönderen: Tuğra - 07 Mayıs 2009, 09:03:49
 
Çocukları da etkisi altına alan bahar yorgunluğuna karşı beslenme programında değişiklik yapılması önerildi.

Diyetisyen Yeşim Çelik, "Yorgunluğu ortadan kaldırmak için C vitamini çok etkilidir. Baharda çocuklara pasta ya da bisküvi yerine taze meyve ve sebzeler yedirilmelidir" dedi.

GEÇ SAATTE PİLAV YASAK

Ayran, süt ve taze sıkılmış meyve sularının da çocuklara enerji katacağını vurgulayan Yeşim Çelik, şu tavsiyelerde bulundu: "Yetişkinler gibi minikler de rafine edilmiş besinler yerine tam buğday, çavdar ve kepek gibi rafine edilmemiş tahıllar yemelidir. Geç saatte acıkan çocuklara ise kesinlikle pilav-makarna türü yağlı karbonhidratlar vermeyin. Yatmadan önce yenen makarna ya da pilav, çocuğu tembelleştirir."

Tıme Turk
Başlık: Evde AIDS testi yapılabilecek!
Gönderen: devran - 07 Mayıs 2009, 11:42:18
Bilim insanları, AIDS hastalarının da tıpkı şeker hastaları gibi evlerinde kandan ölçüm yapabilecekleri bir cihaz geliştirdi

Yakında hastaların kullanımına sunulmasını bekleyen yüksek teknoloji ürünü cihaz, HIV seviyesini ölçerek doktorlarına görünüp görünmemeleri gerektiği konusunda hastaları uyarıyor. İngiltere Milli Sağlık Hizmeti Kurumu danışmanlarından Dr. Anna-Maria Goretti, böylece HIV’lilerin sağlık durumunu yakından takip edip tedavilerinin de buna göre sürdürülmesini sağlayabileceklerini söylüyor. Böylece hastalar belli periyotlarla doktora gitmek yerine bir şeyler ters gittiğinde doktora görünebilecek.

AA
Başlık: Muz, mide için bire bir
Gönderen: Tuğra - 09 Mayıs 2009, 01:10:29
B6 vitamini, potasyum ve folik asit (B9 vitamini) bakımında çok zengin bir besin olan muzda B1, B2, C, D, E ve P vitaminleri ile magnezyum, bakır, demir ve fosfor mineralleri de bulunur.

(http://www.timeturk.com/images/news/46365.jpg)

Muz özellikle mideye çok faydalıdır. Mideyi güçlendirir ve korur. Ülser ve gastrit rahatsızlığı olanlara çok iyi gelir.

Kabızlığı giderir. Böbrek iltihabı ve bağırsak hastalıklarında yararlıdır. Kandaki kolesterol oranını düşüren muz, kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Stresi azaltır ve tansiyonu düşürür. Adet sancılarını azaltır.

Vücudun ve beynin yorgunluğunu giderir. Enerji verir. Hastaların iyileşmesini hızlandırır. Kemik gelişimini destekler. Krampları engeller. Öksürüğe ve göğüs ağrılarına iyi gelir.

Muz taze olarak yenmesinin yanında, yüz ve cilt bakımında da sıklıkla kullanılır. Cildi besler ve temizler. Muz, limon suyu ile merhem haline getirilip egzama üzerine sürülürse faydası görülür. Tam olgunlaşmamış olan muzun hazmı biraz zor oluğundan muzu olgun olarak yemek gerekir.

Tıme Turk
Başlık: Bahar alerjisine karşı Altın önlemler
Gönderen: Tuğra - 10 Mayıs 2009, 10:14:29
İşte size alerjinizi tetikleyebilecek şartları azaltamanın yolları...

Bahar gelince ilk aklımıza gelen ağaçların çiçek açması geliyor. Bahar alerjisi olan milyonlarca insan için ise bahar demek, nezle, burun akıntısı, tıkanıklık ve diğer belirtiler demektir. Bahar aylarının başlarında, alerjiye neden olan en büyük suçlu ağaçların yaydığı polenlerdir.

MayoClinic'te yer alan habere göre, plastik çiçek ve yapay çim almadan önce, bu basit ve etkili yöntemleri deneyebilirsiniz.

İşte size alerjinizi tetikleyebilecek şartları azaltamanın yolları:

- Polenlere karşı dikkatli olun: Rüzgarlı havalarda sokağa çıkmayın, dışarı çıkmak için en iyi zaman güzel bir yağmur sonrasıdır. Çünkü yağmur, polenlerin temizlenmesine yardım eder.

- Çimleri kendiniz biçmeyin, bahçenizdeki otları yolmayın ve alerjinizi artıracak diğer bahçe işlerini başkasına devredin.

- Giydiğiniz giysileri dışarı çıkartın ve silkeleyin, aynı zamanda cildinizdeki ve saçınızdaki polenleri uzaklaştırmak için banyo yapmak isteyebilirsiniz.

- Evcil hayvanınız varsa yatağınızdan ya da kanepenizden uzak tutun.

- Çamaşırlarınızı dışarıya asmayın, polenler örtülere ya da havlulara yapışabilir. Maddi imkanınız varsa çamaşır kurutma makinesi edinebilirsiniz.

- Bahçe işi yapacaksanız, toz maskesi takın.

- Polen sayısı arttığında kendinize daha çok dikkat edin.

Mevsimsel alerji ve belirtileri polen sayısı arttığında şiddetlenebilir. Bu adımlar sizin polenlerden etkilenmemeniz için yardımcı olacak:

- Öğrenebileceğiniz herhangi bir bilgi kaynağınız varsa mevcut polen seviyesini kontrol edin.

- Eğer yüksek polen oranı olacaksa, belirtileriniz başlamadan alerji ilaçlarınızı içiniz.

- Kapı ve pencereleri geceleri ya da polenlerin sayısının yüksek olduğu herhangi bir zamanda kapatın.

- Polenleri en üst seviyede olduğu sabahın erken saatlerinde dışarıda egzersiz yapmaktan sakının.

Evinizdeki havayı temiz tutun

Evinizdeki havadan tüm alerjenleri ortadan kaldırabilecek bir ürün henüz yok, fakat bunlar size yardım edebilir:

Evinizde ve arabanızda klimayı çalıştırın.

Serinletici sisteminizde mikron alerji etkili filtre kullanın.

İçerdeki havayı kurutucu aracılığıyla kuru tutun.

Yatak odanızda yüksek etkili partikül hava filtresini kullanın.

Küçük partikül aparatı ya da HEPA filtresi olan elektrikli süpürgeyle evinizi süpürün.

Haber Aktüel
Başlık: Fazla gülmekte hasta eder
Gönderen: Tuğra - 11 Mayıs 2009, 22:03:33
Fazla gülmek ya da ağlamanın hasta edebileceği ortaya çıktı.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Tabakoğlu, ''Fazla gülmek ve ağlamak astım krizine neden olabiliyor'' dedi.

Tabakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, astımın her yaştan bireyi etkileyebilen, doğru tedavi ile kontrol altına alınabilen, tedavi edilmediğinde ise günlük aktiviteleri ciddi olarak kısıtlayan kronik bir hastalık olduğunu söyledi.

Türkiye'de bu hastalığın tedavisi ile ilgili gereken her türlü ilaç ve tedavinin bulunduğunu ifade eden Tabakoğlu, ancak buna rağmen Türkiye'de astımlı hastaların yalnızca yüzde 1,25'inde bir yıl boyunca tam kontrol sağlanabilirken bu oranın batı Avrupa'da yüzde 5,3 olduğunu belirtti.

Astım hastalarının yüzde 90'ının gündüz, yüzde 60'ının da geceleri daha fazla rahatsızlandığını anlatan Tabakoğlu, şunları kaydetti:

''Astımlıların yüzde 80'i günlük yaşamının bu hastalıktan etkilendiğini belirtmekte. Ancak yüzde 43 gibi yüksek bir oranı iyimser bir algılama sonucu hastalığının kontrol altında olduğunu düşünmektedir.

Bu hastalık erişkinlerde iş gücü, çocuklarda okul devamlılığında azalmaya neden olmaktadır. Aynı zamanda hasta iyi tedavi edilmezse fazla gülmek ve ağlamak astım krizine neden olabiliyor. Astım, gelip geçici bir hastalık değildir.

Bu nedenle hastalık belirtilerini tetikleyen faktörler kişiye özgü şekilde tanımlanmalı, bu faktörlere maruz kalmaktan kaçınması önerilmeli ve ilaç tedavisine uyulmalıdır.''

Aktif Haber
Başlık: Ameliyatta Tampon Kabusuna Son
Gönderen: Tuğra - 13 Mayıs 2009, 15:38:38
Burun ameliyatlarından sürekli kaçmanın ya da ertelemenin en önemli nedeni olan tampon korkusu sona eriyor.
 
Burun ameliyatlarından sürekli kaçmanın ya da ertelemenin en önemli nedeni genellikle hastalardaki tampon korkusudur. Burunda olduğu süre içinde ve çıkarılırken hastaya büyük rahatsızlık veren hatta zaman zaman ızdıraba dönüşen tampon uygulaması artık sona eriyor.

Op. Dr. Pınar Korlu, tamponsuz burun ameliyatları hakkında bilgi verdi.

Burun ameliyatlarında tampon korkusu tarihe karışıyor

Burna konan dikişler ve doku yapıştırıcıları sayesinde kanama önlenerek, tampon ihtiyacı ortadan kalkıyor. Ameliyat sonrası hastanın yaşadığı; nefes alma zorluğu, ağrılar ve kanamalar da sona eriyor. Burunda şikayet oluşturan ve kişilerin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren kemik eğriliği ve et problemleri cerrahi yollarla giderilebiliyor.

Ameliyat, kemik ve kıkırdak kısmın eğri bölümlerini düzeltmek ve etleri radyofrekans ile küçültmek şeklinde yapılıyor. Ameliyat sırasında burun içinden çalışıldığı için burnun dış kısmında herhangi bir şekil değişikliği ya da ameliyat izi olmuyor.

Sağlıklı Nefes Burun Yoluyla Alınır

Sağlıklı bir nefes için burundaki sorunların mutlaka giderilmesi gerekir. Çünkü özellikle burun kemiği eğrilikleri ve burun eti durumlarında burun tıkanıklığı oluşur. Burun tıkanıklığı geceleri daha fazla hissedilir. Ağız açık uyuma; horlama, boğaz kuruluğu ile uyanma, sabahları dinlenmiş bir şekilde uyanamama sorunlarını da beraberinde getirir.

En sağlıklı nefes, burun yolu ile alınır. Burnun solunumda çok önemli bir rolü vardır, nefesle çekilen hava burundan geçerken nemlenir, ısınır ve temizlenir. Burun kemiği eğriliği ya da burun eti olan kişiler ağız yoluyla solunum yapar. Bu da kuru havanın boğazdan geçerek, boğaz tahrişine neden olarak farenjit gelişimine zemin hazırlar. Burun kemiği eğriliği ve burun eti sorunları, sinüzitin de kolaylaşmasına neden olur.

Burun Ameliyatları Neden Korkutucu?

Burun ameliyatları öncesi hastanın en büyük endişeleri; ameliyat sonrası ağrı, işe dönüş süresinin belirsizliği, bunun içine konan tamponlar nedeniyle nefes almada güçlük çekme ve tampon çıkarımı sırasında yaşanan ağrılar ve kanamalardır. Hasta, ameliyat sonrası bir ıstıraba dönüşen tampon korkusu yüzünden ağrı ve nefes almada güçlük çekmemek için ameliyatlarını ertelemektedir.

Ameliyat Korkusu Sona Eriyor

Burun ameliyatları kişilerin çoğu zaman korku ile baktığı ve çoğunlukla rahatsızlıkları olduğu halde kaçtıkları ameliyat grubudur. Burun ameliyatlarından sürekli kaçmanın en önemli nedeni tampondur. Tamponlar burun içindeyken ve çıkarılırken, hastada rahatsızlık oluşturur. Burun ameliyatları artık tamponsuz olarak yapılmaktadır.

Hastanemizde, ameliyatta burna konan dikişler ve doku yapıştırıcıları sayesinde kanama önlenmekte, böylece tampona ihtiyaç kalmamaktadır. Bu sayede burun ameliyatları zor ve korkunç olmaktan çıkarak, hasta için son derece rahat ve konforlu hale gelmiştir. Tamponsuz burun ameliyatı sonrası hasta, aynı gün günlük yaşantısına dönebilir, ağrı çekmez ve iyileşme süresine de ihtiyaç duymaz.

Aktif Haber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 14 Mayıs 2009, 22:44:25
İçinde bulunabilecek zararlı 'salmonella' mikrobu nedeniyle hastalıklara yol açabileceği belirtildi

Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tülin Aksoy, çiğ yumurtanın faydalı olmadığını, aksine içinde bulunan 'salmonella' mikrobu nedeniyle zararlı olabileceğini söyledi.

Halk arasında yumurtayı çiğ tüketmenin daha faydalı olduğu yönünde yanlış bir inanış olduğunu belirten Doç Dr. Aksoy, salmonella mikrobunun bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ölümcül hastalıklara dahi neden olabileceğini vurguladı.

B7 VİTAMİNİ ENGELLİYOR

Çiğ yumurta tüketmenin iki sakıncasının bulunduğunu belirten Dr. Aksoy, "Birincisi salmonella denilen mikrobu alabilirsiniz. Bu mikrop bağışıklık sistemi güçlü olanlarda ishal olarak kendisini gösterir fakat bağışıklık sistemi düşük olanlarda daha fazla etkisi var. Amerika'da yaşlı ölümlerine neden oluyor. İkinci olarak da yumurtayı çiğ tüketirsek ?avidin' denilen madde yumurtanın içinde bulunan biyotini yani B7 vitaminini engelliyor. Bu nedenle yumurtanın pişirilerek yenmesi daha doğru" diye konuştu.

DÜNYANIN EN KALİTELİ GIDASI

Yumurtanın dünyanın en kaliteli gıdalarından biri olduğunu söyleyen Aksoy, "Türkiye'de demir eksikliği çok fazla. Yumurta demir eksikliği için en faydalı gıda. Bir yumurtanın proteininde 60 gram ete eşdeğer protein var. 60 gram et ortalama 1 TL, bir yumurta ise 20 kuruş. Fiyatı ekonomik olan tavuk eti de protein açısından çok zengin. Özellikle yaşlılar için çok uygun. Ayrıca kalorisi çok düşük. Bu nedenle kalp hastalarına bile haftada 2 yumurta yemeleri öneriliyor" dedi.

YILDA 300 YUMURTA TÜKETMELİYİZ

Kırmızı ette bulunan demir, fosfor, protein, vitaminler ve yağ asitlerinin tavuk ve yumurtadan da alınabileceğini kaydeden Aksoy, "Türkiye'de tavuk eti ve yumurta sektörü çok gelişmiş olmasına rağmen yeterince yumurta tüketmiyoruz. Türkiye'de yılda kişi başına 140 yumurta tüketilirken, Amerika ve Avrupa'da 200-250 yumurta tüketiliyor. Üstelik Amerikalılar ve Avrupalılar bizden çok daha fazla et tüketiyor. Bu nedenle bizim kişi başına yumurta tüketimimizin 300'e çıkması gerekiyor" dedi.

ORGANİK YUMURTA REVAÇTA

Son zamanlarda özellikle Avrupalıların organik yumurtaları ve tavuk etini tercih ettiğini belirten Doç. Dr. Aksoy, "Organik yumurta ve normal yumurta arasındaki fark, lezzeti ve hayvan refahı. Organik tavuk eti üretiminde hayvan serbest yetiştiriliyor ve hayvanlar daha az stresli oluyor. Normal üretimde bir tavuk 5-6 haftada kesilirken organik üretimde 81 günde kesiliyor. Bu nedenle organik yumurtaların fiyatı daha fazla. Normal yumurta 20 Ykr'dan satılırken organik yumurta 4-5 katı daha fiyatlı satılıyor" şeklinde konuştu.

Aktif Haber
Başlık: Egzama yazın artıyor
Gönderen: Tuğra - 15 Mayıs 2009, 09:47:44
Yaygın bir hastalık olan egzama, sıcak havalarda daha sık görülüyor.

Kaşıntı, kızarıklık, su dolu kabarcıklar egzama hastalarının en önemli şikayetleri arasında sayılıyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Rukiye Kaymaz, egzama hakkında kapsamlı bilgi veriyor ve en çok merak edilen soruları yanıtladı.

Egzama terimi tahriş olmuş deriyi tanımlayan genel bir kavramdır. Akut egzama kırmızı, su dolu kabarcıklar şeklinde ve sızıntılı, kronik egzama kabuklu, kalın ve kahverengimsi olabilir. Egzama genellikle kaşıntılıdır. İritan kontakt egzama, alerjik kontakt egzama, nummuler egzama, atopik egzama gibi birçok formu görülebilir. Burada daha çok, sıklığı modern yaşam koşulları nedeniyle giderek artan ve bebeklikten itibaren rastladığımız atoopik dermatitten bahsetmek gerekir.

Atopik Dermatit veya Atopik Egzama

Atopi kelimesi deri, göz, burun ve akciğer mukozalarının alerjik hastalıklara eğilimini tanımlayan genel bir kavramdır. Genetik aktarım mevcuttur. Atopik ailelerde saman nezlesi, astım gibi alerjik olaylar sıktır. Ayrıca atopik dermatitit olarak adlandırılan döküntüler ve deri hassasiyeti mevcuttur. Hastaların %20’sinde aileden bir bireyde de bu durum mevcut olabilir.

Atopik dermatit tüm dünyada giderek yaygınlaşmaktadır. Hastalık tüm yaş guruplarında görülmekle birlikte en çok bebekler ve çocuklarda görülür. Deri döküntüleri kaşıntılıdır, vücutta yaygın veya belli bölgelerde sınırlanmış olabilir.

Atopik dermatit şiddeti sıklıkla çocukluk döneminden sonra azalır; ancak deri kuruluğu ve hassas deri özellikleri yaşam boyu devam eder.

Hastalık; bebeklik döneminde başladığında infantil egzama olarak adlandırılır. En çok saçlı deride ve yanaklarda görülür; fakat vücudun her yerinde de görülebilir. Kaşıntı nedeniyle çocuk başını, yanaklarını ve diğer alanları elleriyle, yastık ya da başka bir şey ile ovuşturur. Pek çok bebek 2 yaşından önce düzelir. Uygun tedaviler problem gerileyinceye kadar yardımcı olur.

Bebeklikten sonra lezyonlar hafifler; ancak kuru, kabuklu kronik egzama görünümünü alır. Ergenlik dönemi ve genç erişkinlerde, el ve ayak egzaması formunda sebat edebilir. Diğer sık görülen alanlar dirsek büklümü, diz büklümü, bilekler, yüz, boyun ve üst göğüs bölgesidir.

Atopik dermatit tanı ve tedavisi

Deri ve mukozalara ait çeşitli yakınma ve bulguların aile öyküsüyle bir arada bulunması tanı koydurur. Uygun, erken ve düzenli tedavi hastaları rahatlatır, hastalığın süresi ve şiddetini azaltır.

Atopik egzama klasik şekillerin dışında avuç içi, el sırt ve parmaklar ve ayaklarda kabuklanma, sızıntı, kalınlaşma şeklinde de görülebilir.

Bu durum alerjikse yiyeceklerin rolü nedir?

Kişiden kişiye değişmekle birlikte bazı gıdalar özellikle de astımlı bebek ve çocuklarda yakınmaları arttırır. Gıdaları denetlemek faydalı olabilir. Ani reaksiyonlara neden olan gıdalardan uzak durulmalıdır.

Çevresel faktörler önemli midir ve nasıl önlem alınabilir?

Temas alerjenleri (ör: sabun, metal) veya havayoluyla gelen alerjenlerin (ev tozu akarı, polen) uzaklaştırılması fayda sağlayabilir. Bazen toz taşıyan eşyalar (tüylü yastık, örtü, boyun atkısı, yatak örtüleri, yorgan, battaniye, halı, kilim, kumaş perde, yün ve diğer kumaşlı eşyalar) atopik egzamayı arttırabilir.

Aşı yöntemi saman nezlesindeki gibi faydalı mıdır?

Deri şikayetlerini arttırabilir.

Bu durumun tedavisi için ne yapılması gerekir?

Bir deri hastalıkları uzmanına başvurmanız gereklidir. Doktorunuz size alerjen ve tahriş edici maddelerden korunmada yol gösterecek ve doğru ürünlerle banyo alınması ve cilde uygun nemlendirici kullanımını tavsiye edecektir. Kış aylarında nemin azalması, kuruluğun artması nedeniyle atopik dermatit alevlenebilir. Yaz aylarında ise ani sıcaklık değişimleri, terleme artışı atopik egzamayı tetikleyebilir.

Her iki durumda da doktorunuz size çeşitli tedavi seçenekleri ve bakım önerileri sunacaktır. Atopik dermatit sık karşılaşılan bir dermatolojik tablodur. Tedavi edilmediği takdirde yaşam kalitesini azalttığı gibi, bebeğin büyüme gelişimini de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle egzama durumunda mutlaka bir dermatoloji uzmanından destek almanız gerektiğini unutmayın.

Haber3
Başlık: Kan vererek 600 bin kalori yakabilirsiniz
Gönderen: Tuğra - 16 Mayıs 2009, 01:06:18
Kan bağışı ile kan bekleyen kişilerin hayatlarını kurtarmanın yanısı sıra vücudumuz için de sayısız faydaları olduğunu biliyoruz.

Kan verince, kan yapan organlar uyarılır ve kan yapmaya sevk edilir, kan hücreleri yenilenir ve verdiğimiz kan, acil bir şekilde kana ihtiyacı olan insanların hayatlarının kurtulması açısından büyük önem taşır.

Fakat kan verdikten sonra vücudumuzun bu kanı geri koymak için ne kadar kalori harcadığını hiç düşündünüz mü?

İşte bu sorunun cevabı:

Red Cross ve Mayo Clinic'te yer alan habere göre, vücudumuz verdiğimiz kanı geri kazanmak için 600-650 kilokalori (1 kilokalori= 1000 kalori) enerji kullanıyor. Bu enerjinin büyük çoğunluğu kırmızı kan hücrelerinin üretiminde kullanılıyor. Eritropoiez olarak isimlendiriler bu üretim süreci, geniş kemiklerin içindeki ilikte gerçekleşiyor.

Haber Aktüel
Başlık: Türk halkı maden suyuna pek alışık değil
Gönderen: Lika - 18 Mayıs 2009, 02:16:46
(http://medya.zaman.com.tr/2009/05/17/mineral1.jpg)

Dünyada en fazla maden suyu çıkan ülkelerden biri olan Türkiye'de, yemekte maden suyu yerine genelde asitli içeceklerin tercih edildiği bildirildi.

Türk Kızılayı Doğal Mineralli Su İşletmeler Müdürü Recep Dönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yağmur ve kar suyu gibi yüzey sularının kayaçların yarık ve çatlaklarından derinlere sızarak rezervuar olarak tanımlanan hazne kayaçta depolandığını söyledi.

Rezervuardaki basınç ve sıcaklığın etkisiyle suların, bulduğu en kolay yoldan (genellikle fay hatları veya hidrotermal kanallardan) yukarıya doğru hareket ederek kaynak şekilde yüzeye çıktığını belirten Dönmez, suların yer altına sızarken ve yukarıya çıkarken temas ettiği değişik türdeki kayaçlardan farklı mineralleri bünyelerine alarak, mineralli su özelliği kazandığını bildirdi.

Avrupa'da su yerine mineralli su tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden birinin topraktaki mineral seviyesinin azalması nedeniyle ihtiyaç duyulan minerallerin sadece sebze ve meyve tüketilerek karşılanamaması olduğunu ifade eden Dönmez, şunları kaydetti:

''Meyve ve sebzelerden alınan mineralin yeterli gelmediği yerde, mineralli su içilerek bu açık telafi edilebiliyor. İçme suyu şebekelerinin giderek kirlenmesi şüphesi sebebiyle de özellikle Avrupa'da her geçen gün mineralli su tüketimi artış gösteriyor. Avrupa bizim gibi yumuşak su içmiyor. Bu suyun kalbe, kemiklere, kas yapısına faydası var. Avrupa'da kişi başına yılda yaklaşık 100 litre maden suyu tüketilirken, bu rakam bizde 6-7 litre civarında. Bunun 2 temel sebebi var, biz gazlı suya pek alışık değiliz. Yemekte maden suyu içmeye yeni başladık, bunun sofraya girmesi lazım. Avrupa'da maden suyunun tercih edilmesinde, bu suyun güzellik ve gençlik verici özellikte olması da önemli bir etken olarak ortaya çıkıyor. Maden suyunun içinde, vücudun ihtiyaç duyduğu başlıca mineraller olan kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfat ve sodyum doğal olarak bulunuyor.''

Dönmez, Türkiye'nin dünyada en bol maden suyu çıkan ülkelerden biri olduğunu, ancak yemekte daha çok asitli içecekler tüketildiğini, bunun yerine maden suyu içilmesi alışkanlığının artması gerektiğini söyledi.

-TANSİYON VE KALP HASTALARI SEÇİCİ OLMALI-

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Türk, maden suyunun sağlıklı yaşam için çok büyük yararları olduğunu bildirdi.

Türkiye'deki maden suları ile Avrupa'da su yerine bol miktarda tüketilen maden suları arasında bazı farklılıklar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Türk, şöyle devam etti:

''Türkiye'deki bazı maden sularında yüksek tansiyon ve kalp hastalarına zararlı olacak şekilde sodyum ve tuz miktarı oldukça yüksek. Avrupa'da böyle değil. Avrupa'daki mineralli suların sodyum oranları çok düşük. Sodyum vücuda fazla alındığında kan basıncını yükseltir. Yüksek tansiyonu olan kişilerin, sodyum oranı yüksek olan maden sularını kesinlikle tüketmemesi gerekir. Bu kişiler ve sağlıklı insanlar, Türkiye'de de üretilen sodyum oranı düşük maden sularını, Avrupa'daki gibi yine su yerine bol bol tüketilebilir.''

zaman
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 18 Mayıs 2009, 11:51:34
Maden suyu ile soda aynı şey mi acaba? 
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Fatihan - 18 Mayıs 2009, 12:23:34
Maden suyu ile sodayı yani içilebilir sodanın aynı olduğunu biliyoruz.

Ama yazıda geçen batılıların mineralli su sodadan farklı bir şey olması lazım.Şu an piyasada var mı bilmiyorum ama birkaç sene önce çok büyük bir markette mineralli su adında bir ürün almıştık.Yeni çıkmıştı o dönemlerde hafif meyvemsi bir tadı vardı.Çok tutulmadı sanırım...
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 18 Mayıs 2009, 12:58:49
Teşekkürler Fatihan kardeşim... :)
Başlık: Enerji için bol bol ananas tüketin
Gönderen: Tuğra - 18 Mayıs 2009, 21:11:01

Ananas, hücre kaybini engelleyen ve enerji üretimine yardimci olan mükemmel bir meyvedir.

(http://www.timeturk.com/images/news/47108.jpg)

İlk defa Orta ve Güney Amerika'da yetistirilen ananas, Avrupa'ya tanitildiktan sonra yaygin olarak kullanilmaya baslanmis.

Ananas genis ve silindirik yüzeyli, pürüzlü, kahverengi-sari karisimi bir renk tasiyan bol lifli tropik bir meyve.

Meyve olarak yenilebilir, suyu cikartilarak kokteyllerde kullanilabilir. Meyve veya sebze olarak ya da salata malzemesi olarak tercih edilebilir.

Muzdan sonra Amerika'da favori tropik meyveler arasinda ikinci sirada yer aliyor.

Kansere karsi etkili Taze ananas bromelin enzimini icerir. Bromelin protein ayristirici ve sindirimine yardimci bir enzimdir.

İlk kez 1957 yilinda tanimlanmis ve bircok arastirmaya konu olmustur. Kükürtlü bilesikleri iceren bromelin enzimi sadece protein sindirimine yardimci olmakla kalmaz, ayni zamanda siskinligin ve ödemin atilmasina da katkida bulunur.

Deneysel calismalarda kanser önleyici etkilerine rastlanmistir. Klinik calismalarinda ise siskinligin ve ödemin görüldügü sinüzit, bogaz agrisi, kireclenme ve gut gibi iltihabi durumlarda iltihap önleyici etki göstererek siskinligin azalmasina yardimci olabilecegi saptanmistir.

Ananasin tek basina ögün aralarinda sap kisminin ve gövdesinin tüketilmesiyle bromelin enziminin iltihap ve ödem önleyici etkisi maksimum düzeyde artirilabilir.

Bagisiklik sisteminin destekcisi Ananas biyoyararliligi yüksek olan C vitaminini icerir.
C vitamini antioksidan özelligiyle vücutta hasar olusturan serbest radikallerin etkisini azaltmakta ve hücre kaybini önleyebilmektedir.

Yüksek düzeyde serbest radikal damar hasarina neden olup hasari ilerletmekte, astim ataklarini siklastirmakta, kolon hücrelerine zarar verip kolon kanseri riskini artirmakta,
eklem agrilarinin görüldügü hastaliklara neden olabilmektedir.

Ananas besinlerle az miktarda alinan manganezin de zengin bir kaynagidir. Manganez enzimlerin etkinliginin görülebilmesi ve antioksidan özelligin daha verimli olabilmesi icin
önemlidir.

Ananas manganezin yani sira iyi derecede B1 vitamini icerir. B1 vitamini enzimatik reaksiyonlarda tamamlayici ve enerji üretiminde yardimcidir.

Tıme Turk
Başlık: Kola Tutkunları Bu Haber Size!
Gönderen: Tuğra - 20 Mayıs 2009, 23:22:32
Bir çok kişi için kola vazgeçilmezdir. Peki kimilerinde alışkanlıktan öte bağımlılık haline gelen kolanın marifetlerini biliyor musunuz?
 
Yunanlı bilim adamları tarafından yürütülen bir araştırma, aşırı kolanın vücutta potasyum seviyesini düşürdüğünü ortaya koydu. Ioannina Üniversitesi tarafından uzmanlarına göre daha kola kalp ritminin bozulmasına, kalp krizine ve kasların kasılıp kalmasına yol açabiliyor.

2007'de dünya çapında kola ve şekerli gazlı içecek tüketimi 552 milyar litreydi. Yani her insana yılda 83 litre düşüyordu. Bu oranın 2012'de 95 litreye çıkacağı öngörülüyor.

Günde 3 litre kola içen 21 yaşındaki bir hastada kalp tıkanıklığı yaşandığı ancak kolayı bırakıp potasyum takviyesi aldığında tamamen iyileştiği gözlendi. Kolanın daha önce de obezite, diş çürümesi, diyabet ve kemik dokusunu zayıglatma gibi sorunlar yarattığı da ortaya çıkmıştı. Bilim adamları yüksek orandaki şeker ve kafeinin vücuttaki potasyumu yok ettiğini tahmin ediyor

Aktif Haber
Başlık: Derin bir uyku çekmenin 20 yolu
Gönderen: Lika - 21 Mayıs 2009, 04:04:43
(http://medya.zaman.com.tr/2009/05/19/uyku.jpg)

Uykusuzluk kan şekeri seviyenizi yukarıya çıkarabilir, sizi depresyona meyilli hale getirir ve beyin hasarına yol açabilir.

Uykusuzluk, hafızanızdan bağışıklık sisteminize, kalp ve metabolizmanıza kadar her şeyi etkileyerek tiroid ve stres hormonu seviyenizi değiştirebilir. Hatta uykusuzluk sizi öldürebilir. Çünkü, arabanızla yolda giderken uyuklarsanız kaza yapabilirsiniz. (Her yıl tahminen 71 bin kişi direksiyon başında uyukladığı için yaralanıyor.) Günlük işlerinizi yerine getirmek ve sağlınız için en az günde 7 saat kesintisiz uyumanız gerekiyor.

Readers and Digest dergisinde yer alan habere göre, işte size derin bir uyku çekmenizi sağlayacak tavsiyeler:

1. Uykuya geçiş rutini oluşturun: Bunu her gece yatağa gitmeden önce yapın. Kedinizi dışarı çıkarın, ışıkları kapatın, ısıtıcıyı kapatın, yüzünüzü yıkayın, dişlerinizi fırçalayın. Bu ve buna benzer davranışlar sizi uykuya hazırlayacaktır.

2. Vücut siklusunuzu hesaplayın: Bazı uzmanlar uykunun sikluslarla geldiğine inanıyor. Vücut saatinizde bu ritmlerin farkına varırsanız, bunları avantaja çevirmek için kullanın. Uykunuz geldiğinde hemen yatağa gidin. Aksi takdirde, tekrar uykuya hazırlanmanız uzun bir zaman sürebilir.

3. Yeni yıkanmış yastık ve çarşaflar kullanın: Bu durum gevşemenize ve sakinleşmenize yardımcı olacaktır. Ya da oda parfümünüzü lavantalı seçin ve yatağa yatmadan önce yatağınızın üzerine sıkın.

4. Saati yatağınızın altında ya da göremiyeceğiniz bir yerde saklayın: Saatinizin ışığının sizi rahatsız etmemesi için ve gecenin bir yarısı uyandığınızda ya da uyku sorununuz olduğunda saatin ne kadar geç olduğunu görüp öfkelenmemeniz için saatinizi göreceğiniz bir yere koymayın.

5. Yastığınızı kabartın: Eğer devamlı olarak yastığınızı yumrukluyorsanız yastığınız incelecektir. Alçak yastık da uykunuzu kaçırabilir. Gardrobunuzdan yeni bir yastık alın, mis kokulu yastığınızda tekrar uykuya dalmayı deneyin.

6. Doğru yastığı seçin: İdeal olan yastık yumuşak olmalı, ancak çok yüksek olmamalı, boynunuzu desteklemeli, alerji yapmamalı ve yıkanabilir olmalı. Yastığın boynunuzu desteklemesi uyku kalitenizi yakından ilgilendiriyor ve boyun ağrınızı azaltıyor.

7. Pencerelerinize kalın perdeler takın: Hatta sokak lambalarından gelen çevre aydınlatması, dolunay ya da komşunuzun evinin ışığı uykusuz kalmamak için ihtiyacınız olan uykuyu engelleyebilir.

8. Yatak odanızı temizleyin ve yatıştırıcı adaçayı yeşiline boyayın: Ya da diğer yatıştırıcı renklere boyayın. Bu renkler, insana uykuyu hatırlatıyor, yatağınızda kitap okurken ya da uyumaya hazırlanırken sizi rahatlatıyor.

9. Yatağınızı dış duvarlardan uzağa taşıyın: Bu dışarıdan gelen gürültülerin biraz azalmasını sağlar. Eğer gürültü sizi halen rahatsız ediyorsa, vantilatörünüzü açmayı deneyin.

10. Kış aylarında ayaklarınızın arasına sıcak su şişesi koyun ya da kalın çorap giyin: Sıcak olmak vücudunuzun iç sıcaklığının uyku için en üst seviyede olmasına yardımcı olur. Aslında iç sıcaklığınız düştüğünde daha rahat uyursunuz. Ayaklarınızı ısıtarak, bacaklarınıza doğru olan kan akışını garantilersiniz ve vücudunuz serinler.

11. Uyumadan önce 600 mg kalsiyum ve 300 mg magnezyum alın: Magnezyum kemikleriniz için mineral kaynağı olmasının yanında doğal bir yatıştırıcıdır. İlaveten, kalsiyum kas hareketlerini düzenlemeye yardımcı olur. Magnezyum ayrıca bacak kramplarını önlemeye yardımcı olur.

12. Yatmadan önce bir avuç ceviz yada 1 tane muz yiyin: Ceviz iyi bir triptofan kaynağıdır. Bu aminoasit uykusuzluğa iyi gelir. Muz da triptofanın yanında uyku hormonu olan melatonin kaynağıdır. Gelenekselleşmiş olan bir bardak ılık süt de iyi bir triptofan kaynağıdır.

13. Yatmadan sadece su için: Bir araştırma, katılımcıların 1 fincan meyve suyu içtikten 20-30 dakika sonra uykuya dalabildiklerini gösterdi. Çünkü, meyve suyunun içinde yüksek oranda şeker bulunuyor.

14. Asit önleyici ilaçları akşam yemeğinden sonra alın, yatmadan içmeyin: Bu ilaçlar uykunuzu engelleyen aluminyum içeriyor.

15. Uykuya dalarken teypten kitap dinleyin: Yatmadan önceki hikayeler çocukluğunuzda sizi sakinleştirirdi. Teypteki yatıştırıcı kitap büyükler için de aynı etkiyi verebilir. Şiir ya da biyografileri dinleyin, korku romanlarından uzak durun.

16. Bir fincan suda 3-4 büyük salata yaprağını 15 dakika kaynatın: Bunu ateşten alın, 2 dal nane ekleyin ve yatmadan önce için. Salata yaprakları insanı uyumaya yönlendiren laktukarim isimli bir madde içeriyor.

17. Masaj yapın: Parmak uçlarınızı gözlerinizin çevresinde dairesel şekilde yavaşca hareket ettirin. 1 dakika sonra ağzınıza doğru hareket ettirin, sonra boynunuza ve başınızın arkasına aynı hareketi uygulayın. Gevşeyip uyumaya hazır hale gelene kadar devam edin.

18. Kaslarınızı rahatlatmak için okaliptus kullanın: Bu güçlü kokulu bitki bizi yatıştırıyor ve gevşememizi sağlıyor.

19. Yatağa yattıktan sonra günlüğünüz için 10 dakika ayırın: Gün içinde yaşadığınız olayları, hissettiğiniz duyguları aktarın. Bu uykunuzu gün içinde yaşadıklarını hatırlayıp durmanızı önler, böylece daha çabuk uykuya dalarsınız.

20. Yatağınızın yanında küçük bir defter, lamba ve kalem bulundurun: Gece yarısı kalkarsanız ve aklınıza birşeyler gelirse, hemen bunları bu deftere not edin, çünkü tekrar uykuya daldıktan sonra bu düşünceler uçup gidiyor.


Zaman Online
Başlık: Günde İki Bardak Süt için
Gönderen: Tuğra - 21 Mayıs 2009, 10:22:43
Kemik erimesinden korunun...

Uzmanlar, sütün içerdiği kalsiyum sebebiyle kemik erimesine karşı önemli bir besin kaynağı olduğunu söylüyor.

Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Kadir Çetinkara, okul çağındaki çocukların kemiklerinin güçlü olabilmesi için süt içmesi gerektiğini söyledi.

Yaşam boyunca kadınlarda yüzde 45-50, erkeklerde ise yüzde 20-30 oranında kemik kaybı yaşandığını kaydeden Çetinkara, sütün kemik erimesinden korunmak için önemli bir besin kaynağı olduğunu ifade etti.

Sütün sindirim sistemini rahatlattığını, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, diş çürümesini önlediğini dile getiren Çetinkara, "Süt optimal kan basıncını sağlayarak, yüksek tansiyondan korunmak için önemli bir özelliğe sahiptir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda yağı azaltılmış sütün kolesterolü düşürdüğü ve kanser türlerinden korunmak için etkilidir. Ancak ülkemizde tüketilen süt miktarı diğer ülkelere oranla oldukça düşük. Sağlıklı bir yaşam için günde en az 2 su bardağı sağlıklı süt ve süt ürünleri tüketilmelidir" dedi.

Sağlıktabugün
Başlık: Hem Lezzetli Hem Yararlı
Gönderen: Tuğra - 22 Mayıs 2009, 10:47:08
Türk damak tadının vazgeçilmez bir lezzeti olan şifa deposu bu gıda özellikle böbrek ve bağırsakların dostu...

(http://s.aktifhaber.com/images/news/98459.jpg)

PEYNİR

Peynir eğer bekletilmiş zeytinyağı, tuzlanmış inek paçası suyu ile karıştırılır ve eklemlere sürülürse eklem ağrılarını geçirir. Peynir suyu pişirilirse sütü az olan annelerin sütünü artırır. Böbrek ve mesane taşlarını giderir. Bağırsak yaraları üzerinde de çok etkilidir...

ÖZELLİKLERİ

Peynir ya kesilmiş sütten ya da sütten yapılır. Kesilmiş sütten yapılana peynir derler. Taze peynir, ikinci derecede soğuk ve rutubetlidir; eski ve tuzlu peynir sıcak ve kurudur. Suyunda bulunan burukluk dolayısıyla, sıcaklığı azdır. Peynir suyundaki burukluk, kan ve safravilikten kaynaklanır.

NİTELİKLERİ

Peynirin iyisi, sakız gibi benek olmayan, ne çok hızlı ne çok yavaş mayalanmayan, yani normal süre içinde mayalanan, lezzeti yerinde, tadı hoş, atlıya meyilli, lezzeti mutedil tuzlulukta olan, kesin lezzette olmayandır. Ekşimiş sütten yapılan peynir iyidir. Yumuşatıcı şeyler peynir üzerine yenirse, onu bozar. Bundan dolayı, bu bozulan maddeler deliklere girer, damarlara ve kanallara nüfuz eder ve bütün vücuda dağılır, zararlı etki meydana gelmesine sebep olur.

YARARLARI

Taze peynirde temizleyici ve rutubetlendirici bir özellik vardır. Şişmanlatıcı bir özelliği de vardır. O, yemek üzerine balla yenir. Eski peynir, temizleyici ve parlatıcıdır, kendine uygun safravi hıltı meydana getirir, tuzludur.

GÜZELLİK

Tuzsuz taze peynir, şiş ve tümör oluşmasına ve cerahatli yaralara engel olur.

YARALAR

Eski peynir, zor yaralara iyi gelir ve cerahatlere de iyi gelir. Taze peynir, hafif travmalardan olan cerahatli yaralara iyi gelir. Taze peynir bu bakımdan daha güçlüdür. Bu yaraların kistleşmesini ve tümörleşmesini önler. Bunun için çınar yaprağı ve kuzukulağı ile birlikte kullanılması gerekir ve onun suyu uyuza iyi gelir.

HAREKET ORGANLARI

O, beklemiş zeytinyağı veya tuzlanmış inek paçası suyu ile karıştırılıp, eklem taşlarına (eklemdeki kireçlenmelere karşı) haricen yakı şeklinde uygulanır.

BESLENME

Tuzlu ya da tuzsuz peynir, mide için zararlıdır; mideyi kazır. Dioscorides, taze peynirin mideye iyi geldiğini söylemiştir, fakat biz bunu kabul edemeyiz.

DIŞARI ATAN ORGALAR

Peynir, böbreklerde ve mesanede taş meydana getirir. Özellikle taze peynir, daha fazla taş oluşmasına sebep olur. Baharatla birlikte yenen taze peynirin taş yapma ihtimali daha fazladır.

Tuzsuz peynir yumuşatıcıdır. Peynir suyu, safra salgısını artırır ve içindeki mineral maddeler ve temizleyici maddeler dolayısıyla, bu etkisi, yani safra salgısını artırma özelliği vardır. Keçi ve koyun sütünden yapılan peynirle hazırlanan peynir, bağırsakların yaraları üzerinde yararlı olur ve özellikle, pişirilerek hazırlanmış olanların etkisi çoktur ve onlar ishale mani olurlar.

Aktif Haber
Başlık: Cildinizi güneşten koruyun,güzel kalın
Gönderen: İsra - 23 Mayıs 2009, 05:08:57
Deri, organizmayı dış etkenlere karşı koruyan, bunun yanı sıra sıvı ve ısı dengesini sağlayan, salgı yapan, duysal ve immünolojik pek çok işlevi olan, insan vücudunun yaklaşık 2 metrekaresini kaplayan en büyük organdır. Şüphesiz bu çok sayıda işlevlerin dışında yumuşak, parlak, temiz ve pürüzsüz görünümü ile estetik açıdan da büyük önem taşır; özellikle de kadınlar için!

En güzel giysi: Cildimiz: Bedenimizin giysisi olan cildimiz mevsimsel değişikliklere uyum sağlamaya çalışır. Çevrede oluşan değişiklikler, ilk ve doğrudan deriyi etkiler. Deri, iç ve dış ortam arasında bariyer görevi yapar. Çevresel ve mevsimsel değişikliklere uyum sağlayamayan cilt zamanla incelir ve yıpranır. Sağlıklı ve ışıl ışıl bir cilde sahip olmak için öncelikle cildin çok iyi korunması gerekir. Mevsim geçişlerinde yaşanan ani ısı değişiklikleri derinin kurumasına neden olur. Kuruyan deri kırışmaya mahkûmdur. Bu yüzden özellikle yaz aylarına yaklaştığımız şu günlerde soğuk hava ve rüzgârın kuruttuğu cildinizi cilt tipinize uygun deri yenileme özelliği olan nemlendiricilerle bakıma alın.

Mevsimlere göre nemlendirici seçin: Kışın kullanılan nemlendirici ve bakım kremlerinin yazın kullanımı uygun değildir. Nemlendirici seçerken güneş koruma faktörü de içeren ürünler olmasına dikkat edin. Aşırı kuruyan, alerjik olan ciltlerde nemlendiriciler 2-3 saatte bir yinelenmelidir. Yüze sürülen A, C, E vitaminler ile selenyum içerikli nemlendiricilerin güneşin meydana getirdiği hasarları engelleyici rolleri vardır.

Özellikle leke oluşturmaya meyilli ve lekeli cilt yapısına sahip kişiler, bu aylarda çok daha dikkatli olmalıdır. Her yaz mevcut lekeler daha da derinleşeceği ve deri biraz daha kalınlaşıp matlaşacağı için yaza girmeden bunların tedavi edilmesi gerekir. Meyve asidi içeren ürünler çok dikkatli ve doktor kontrolünde kullanılmalıdır.

Mezoliftingle yenilenin: Yaz aylarına girerken kuruyan deriyi nemlendirmenin diğer bir yolu da çeşitli vitamin, mineral, aminoasit ve nem tutucu, leke açıcı, sıkılaştırıcı maddelerin deri altına enjekte edilmesidir. Cildin kaybettiği nem, vitamin, aminoasit ve mineral desteği, deri altına ufak iğneler yardımıyla enjekte edilir. Mezolifting denilen bu yöntemle yüz, boyun, dekolte ve özellikle el bölgesinde oluşan kırışıklıkları ve yaşlanma etkilerini geriletebilirsiniz. Sigara ve alkol kullanımından da zarar gören cildin yeniden yapılanmasını sağlar.

Yaz aylarında saçlarınızın daha parlak ve sağlıklı görünmesini sağlayabilirsiniz. Saç mezoterapisi ile saç dökülmeleri engellenebilir, saçlarınız daha parlak ve sağlıklı görünür. Saç mezoterapisinde; saç dökülmesini önleyen, yeni saç çıkışını uyaran ve saçları besleyen vitamin, mineral, aminoasit ve dolaşım artırıcı ajanlar saç köklerine verilir. Yeni çıkan saçlar daha parlak, kalın ve güçlü olur.

Işıl ışıl bir cilt için düzenli egzersiz: Kırışıklıkların giderilmesi veya oluşumunun engellenmesinde beslenme de çok önemlidir. Mükemmel görünümlü bir cilt için düzenli ve sağlıklı bir diyet şarttır. Hızlı kilo alıp verme durumunda deride çatlaklar oluşur. Unutmayın ki; doğru beslenme alışkanlığı ve sporun cilt sağlığı için en az dışarıdan kullandığımız kozmetik ürünler kadar etkisi vardır. Çünkü düzenli egzersiz yapılması; sağlıklı kan dolaşımını düzenler, cildi toksik maddelerden arındırır, cilt rengini güzelleştirir; cilde parlaklık ve ışıltı kazandırır.

***

Parlak ve pürüzsüz bir cilt için 5 altın öneri

1- Bol bol su için.

2- Biotin, A, C ve E vitamininden zengin gıdalarla beslenmeye dikkat edin, bol bol balık tüketin.

3- Cildinizi nemlendirin.

4- Düzenli spor ve egzersiz yapın.

5- Sigaradan ve stresten uzak durun.

TEMİZLİKTE PH DENGESİNE DİKKAT!

Derinin korunmasında ilk adım, doğru bir şekilde temizlenmesidir. Deri temizliğinde kullanılan ürünler, deriyi çok tahriş etmeden ve derinlemesine temizlemelidir. Bu amaçla kullanılan temizleyici ürünlerin PH dengesi deriyi kurutmamalı.

KOLONYA GÜNEŞ LEKESİ YAPAR!

Cilt temizliği için kolonya veya alkol içeren temizleyiciler kullanılmaz. Bunlar cildin PH dengesini bozar, tahrişe sebep olur. Hatta kolonya veya parfüm içeren temizleyicilerde bulunan bazı maddeler güneşe duyarlılığı artıracağından leke oluşumuna sebep olabilir.

SERTLEŞEN AYAKLARA PONZA

Sertleşen ayak tabanları, haftada bir ponza taşı ile temizlenirse zaman içerisinde oluşan nasırlaşmanın önüne geçilir. Ayaklara sık sık vazelin uygulamak da, ayak derisinin yumuşak ve sağlıklı görünmesini sağlar. Akşamları iyice yorgun düşmüş haldeki ayakları masajla rahatlatmakta fayda var.

DUDAKLARINIZ ÇATLAMASIN

Bunun için yanınızda taşıyacağınız bir çatlak kremini gerektiğinde sürmeniz yeterli olacaktır.

BOYUN EGZERSİZLERİNİ İHMAL ETMEYİN

Boynunuzun bakımlı ve güzel görünmesini istiyorsanız boyun kaslarınızı çalıştırın. Yapacağınız boyun egzersizleri sayesinde boyun bölgesi gerginliğini korur ve çizgilenmeler önlenir. Ayrıca boyun bölgesinin bir fırça yardımıyla (kesinlikle naylon olmamalı) fırçalanması da kan dolaşımını artırır ve deriye esneklik kazandırır.

Medical Park Hastanesi Dermatoloji Uzmanı
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ENE 67 - 27 Mayıs 2009, 18:44:27
Kalbin dostu Domates

Genel bir kural olmamakla beraber her sebze ve meyve mevsiminde tüketilmelidir. Çünkü insan vücudu mevsimlere bağlı olarak farklı çalışır.

Domatesin özelliklerinden istifade edebilmek için, doğal tohumundan yetiştirilmiş olma şartı vardır. Eğer satın aldığınız domates ebter (kısır) tohumdan elde edilmiş ise yararlı özelliklerinden yararlanamıyorsunuz demektir. Adı ister “arılı” ister “organik” olsun; Tohumu ebter tohum ise değişen bir şey olmaz. Domatesin hiçbir yararından faydalanamıyorsunuz demektir. Hangi sebze veya tahıl olursa olsun, tohumu ebter ise onun hastalıklara karşı önleyici ve koruyucu gücünden yeterli düzeyde yararlanamazsınız. Tüketeceğiniz sebze ve tahılın veya da bakliyatın ebter tohumlu olmaması gerekir.

Tıpta, henüz kalp büyümesine karşı etkili bir ilaç tedavisi geliştirilememiştir. Özellikle, ağır yük taşıma işinde çalışanların veya ağır spor yapanların veya yüksek tansiyon hastalarının, haftada iki - üç defa, yemeklerden yarım saat önce, bir çay bardağı taze sıkılmış domates suyu içmeleri, onları kalp büyümesine karşı dirençli kılacaktır. Kullanılacak domatesin mutlaka hormonsuz ve doğal tohumdan üretilmiş olması şartı vardır.

Antremanlarına başlayacak olan sporcuların, aynı gün sabah kahvaltısında bir bardak domates suyu içmeleri halinde, domatesin kalp büyümesini önleyici ve durdurucu etkisinden mükemmel bir şekilde faydalanabilirler .

Kalp büyümesindeki bir sorun da, büyüme sırasında kalbin kas kütlesinin artmasına karşın, kendini besleyen damar yapısının aynı kalmasıdır. Böylelikle her bir kas kütlesine düşen damar miktarı göreceli olarak azalmış olacaktır. Bu da kalp kasının beslenmesini bozacak ve yeterli beslenemeyen kalp kası hasara uğrayacaktır. İşte böyle bir hasara karşı, haftada üç-dört kez içilecek bir çay bardağı taze sıkılmış domates suyu mükemmel bir önleyicidir.
Domates alerjisi olanlara brokoli

Domates veya brokoli kürleri iyi huylu prostat büyümesinin neden olduğu idrar yapma zorluğuna karşı mükemmel bir çözümdür. Domates, bazıları için alerjendir. Eğer domatese karşı alerjiniz varsa brokoli kürünü öneririm.

Domatesin yararları
-Antioksidan
- Kalp büyümesine karşı önleyici
- Kalbin dıştan yağlanmasına karşı hem koruyucu hem de yok edici
- Makula dejenerasyonuna karşı önleyici ve koruyucu
- Makula dejenerasyonu başlangıç aşamasında ise tedavi edici
- İyi huylu prostat büyümesine bağlı idrar yapma zorluğuna karşı
- Yüksek göz tansiyonun düşürülmesinde olumlu etki
- Kolestrolün düşürülmesinde ve dengelenmesinde yardımcı

Dikkat:
Egzama şikâyeti olanlar domatesi ölçülü tüketmeli. Domates, içerdiği bazı etkin maddeler bakımından egzamayı azdırır.

Başlık: Kahve hafızayı koruyor
Gönderen: Lika - 29 Mayıs 2009, 05:47:40
Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nün (Inserm) Lizbon Üniversitesi ile ortaklaşa yaptığı araştırmada, günde en az üç fincan kahve veya 6 fincan çayın, günde sadece bir fincan veya daha az içenlerle kıyaslandığında hafızayı koruyucu etkisi bulunduğu ortaya çıktı.

65 ve daha yaşlı 4 bin 197 kadın ve 2 bin 820 erkeğin kafein tüketimi ile hafıza, dil ve mantık yürütme gibi “tanımaya değin” entellektüel peroformansları arasındaki ilişkinin, 4 yıl boyunca elde edilen veriler ve bir istatistik modeli oluşturularak değerlendirildiği araştırmada, kafeinin sadece kadınlarda hafızayı koruyucu etkisi olduğu tespit edildi.     

Inserm’den Karen Ritchie, araştırmanın kafeinin kadınların beyin fonksiyonu üzerinde koruyucu bir etkisinin bulunduğunu açıkça gösterdiğini belirterek, kafeinin neden sadece kadınların hafızasını koruyucu bir etkisi bulunduğunu anlamaya çalıştıklarını kaydetti.

Ritchie, kafeinin erkek ve kadınların metabolizmalarında farklı etkilere yol açabilmesi veya hormonal bir etkileşimin bu farkı yaratmış olabileceğini belirtirken, kafein temelinde bir tedavinin yararlı olup olmayacağını anlamak için öncelikle biyolojik mekanizmayı aydınlatmak gerektiğine işaret etti.                         

Araştırmanın, kafeinin Alzheimer hastalığına ortadan kalkması konusunda bir etkisi bulunmadığını gösterdiğini belirten Ritchie, araştırmanın kafein ile Alzheimer arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla iki yıl daha sürdürülmesi gerektiğini, kafein tüketiminin bu hastalığın ortadan kalkmasında değil, gelişiminde rol oynayabildiğini düşündüklerini ifade etti.

Anneyiz.Biz
Başlık: Baş ağrısı ve mide rahatsızlığına birebir
Gönderen: Tuğra - 30 Mayıs 2009, 11:58:04
Ülkemizde özellikle içinde yer alan sütü ile tanınan bu gıda baş ağrısına iyi geldiği gibi mideyi de güçlendiriyor.

Avrupa'da 700 yıl tıp hocalığı yapan ünü dillere destan, hekimlerin piri İbn-i Sina'nın 'Tıp Kanunu' kitabından bugüne kadar hiçbir yerde rastlamadığınız çok özel formülleriyle şifa bitkilerin reçeteleri… Dr. Yaman SÖNMEZ ve Tarihçi Ahmet ALMAZ hazırladı.

Yaygın olarak Ekvator kuşağında yetişen Hindistan cevizi baş ağrısna iyi geliyor, mideyi güçlendiriyor. Çam fıstığı ise cinsel gücü artırıyor, akciğerleri temizliyor...

KÜÇÜK HİNDİSTAN CEVİZİ

Küçük Hindistan cevizi, birbiri üzerine konmuş, kat kat olmuş, sertleşmiş, kurumuş, sarı ve kırmızımsı renkli yapraklara benzer; ağaç kabuğuna ve oduna benzer bir yapıdadır. Dili dalayıcı ve büzücü bir tadı vardır. Hint biberi gibi keskin lezzettedir. Çin'de yetişir. İbn-i Miskeveyh, onun Hindistan cevizi kabukları olduğunu söylemiştir. Mesih ise, küçük Hindistan cevizinin narmüşke (Hint narı) benzediğini, hatta ondan daha iyi olduğunu söylemiştir.

iÇERiĞi

Bolus (Paulus), onun normal olduğunu söylemiştir. Diğer hekimler, onun ikinci derecede sıcak ve kuru olduğunu ve onun sıcaklık ve kuruluğundan şüphe edilmeyeceğini söylemiştir.

YARARLARI

Gazları çözer, atar; onda kabız etkisi vardır.

ŞİŞLER

Sertliği, ağır katılığı çözer; eğer balmumu ile karıştırılırsa, bu etkiyi gösterir.

GÜZELLİK

Güzel koku verir.

BAŞ ORGANLARI

Menekşe yağı ile kullanılırsa, baş ağrısını dindirir ve şiddetli rüzgardan olan baştaki ve şakaklardaki sıkıntıyı (baş ağrısını) giderir.

BESLENME

Karaciğer ve mideyi güçlendirir.

DIŞARI ATAN ORGANLAR

İshali giderir, peklik verir; rahimde olan ülserleşmiş yaralara iyilik verir.

ÇAM FISTIĞI

Cevizden daha besleyicidir, ancak sindirimi daha zordur. Onun mürekkep bir içeriği vardır; hem sıvı, hem de toprak (madeni) nevinden maddeler içerir. Ondaki gaz nevinden maddeler daha azdır. Onunla ilgili daha ayrıntılı bilgi 'Çam' maddesinde verilecek.

İÇERİĞİ

Onun normal bir içeriği, çok az sıcaklığı vardır.

YARARLARI

Vücudu besleyicidir; bağırsaklardaki kötü rutubeti düzene sokar. Onun hazmı zordur, geç hazmedilir. Onun soğuk olanının hazmı bal ve sıcak olanının hazmı Tebriz şekeriyle kolaylaştırır. Böylece çam fıstığının besleyici değeri daha da artar. Çam fıstığı suda ezilirse, acılığı ve yakıcılığı gider ve dolayısıyla yemesi kolaylaşır. Hatta besleyici olmayan küçük çam fıstığı da bu şekilde hazırlanacak olursa, onun besleyici değeri ortaya çıkar. Bu küçük çam fıstığı bütün memleketlerde bulunur.

HAREKET ORGANLARI

Sinir ağrılarını ve romatizmal ağrıları giderir. Sırt ve siyatik ağrılarına iyi gelir. O, kas yorgunluğu ve gevşemelerinde faydalıdır.

ZEHİRLENME

İncirle veya hurmayla birlikte akrep sokmalarına karşı etkindir.

SOLUNUM

Akciğer için iyi bir temizleyicidir. Onlardaki irin ve ağır hıltlar artar. Akciğerlerdeki mukoz sıvı ve irinlerin dışarı atılmasını sağlar.

DIŞARI ATAN ORGANLAR

Gücü artırır; özellikle ondan yapılan ezme bu etkiye sahiptir. O, irinlere ve mesanedeki taşlara karşı yararlıdır.

BUGÜN
Başlık: Şifa ve Güzellik Kaynağı
Gönderen: Tuğra - 31 Mayıs 2009, 12:59:09

Çiçeklerin şahı gülün, diğerleri içinde farklı bir yeri ve önemi var ki o da bir gülün kokusunda bin çarenin gizlenmesi.

Tıp tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş'ın uzun soluklu araştırmaları sonucunda kaleme aldığı "Gül'ün Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri"ni B'IOTA Vakfı yayınladı. Altıntaş, incelediği yüzlerce tarihi tıp kitaplarında gülle ilgili o kadar çok bilgiye rast gelmiş ki; not tutmaya başlamış. Sonra da bir kitapta toplamış bunları. Amacını da şöyle anlatıyor:

"Uzun yıllar tıpta tedavi edici etkisi sebebiyle kullanılan kokulu gülleri bugünkü tıbba tanıtmak ve tıp tarihindeki serüvenini günümüze taşımak." Güzel kokunun kısa bir tarihçesine de değinilen kitapta gül suyu ve kokusu elde etme yöntemleri detaylı bir şekilde anlatılıyor. Kokuyu şişelere hapsetmeyi keşfeden Zerdüşt rahiplerinin yöntemlerinden, gülü ilaç olarak kullanan İbni Baytar'ın tarifine kadar birçok ilgi çekici bilgiye yer veriliyor. Kitaptaki görseller de içeriği kadar dikkat çekici.

Gülün faydaları

Gül, baş ağrısına ve mide rahatsızlıklarına iyi geliyor: 20. yüzyıla yani modern tıbba kadar gül tedavide ve ilaç yapımında çok yararlanılan bir çiçek. Gül suyu, gül macunu ve gül yağı ayrı ayrı kullanılmış.

Güllü ilaç tariflerine tıp kitaplarında çok rastlanıyor. Mesela İbn Sina, gül suyunun ve yağının, serinletici etkisinden dolayı ateşli hastalıkları tedavi ettiğini yazmış. Baş bölgesindeki hastalıklarda ve yüksek ateş durumunda gül suyunun vücuda sürülmesini tavsiye ediyor. Gül yağının müshil olarak kullanılmasını da öneriyor ve "İçince boşaltılması gereken maddeleri boşaltır." yazıyor.

Botanikçi ve doktor İbni Baytar, gül suyunun mide bulantısına iyi geldiğini yazmış. İğrenme, öğürme ve kusmayı dindiriyor, mideyi güçlendiriyor, koklayınca baş ağrısını geçiriyor.

Gül macunu mideye iyi geliyor, hazmı kolaylaştırıyor. Balgamı söktüğü, ciğere kuvvet verdiği tıp kitaplarında sık yazılmış. Gül macunlarının en bilineni gülbeşeker ve gülengübin eskiden gece yatmadan önce veya yemek sırasında alınıyormuş.

Gül suyu yaşam kuvveti veriyor: İbni Baytar'a göre gül suyu aklı, beyni kuvvetlendiriyor ve duyuları keskinleştiriyor, yaşam kuvvetini artırıyor. Heyecandan dolayı aşırı kalp atışına da yararlı olduğu saptanmış.

Ruhsal hastalıkları, tedavisinde gül kullanılmış. 15. yüzyılda yazılmış önemli bir tıp kitabı olan Kamaliye'de 'teninun kokusu  gül kokusı gibi olması için' denilerek, bir çeşit pudra tarifi veriliyor:

Kuru gül yaprakları havanda dövülüp toz haline getirilir ve hamamdan çıkınca, daha beden ıslak iken boyna, göğse ve koltuk altlarına sürülür. Böylece güzel gül kokusu tekrar yıkanıncaya kadar vücuttan çıkmaz. Altıntaş'a göre bu formülün verilme sebebi ruhu tedavi etmek. Açıklaması da şöyle: "Bu koku ruhaniyeti kuvvetlendirir ve kalbi pek safi eyler."

Bayılana, daralana gül suyu ferahlık veriyor: Şimdi baygınlık geçirene kolonya dökülüyor ya, bu alışkanlık aslında gül suyundan geliyor. Eskiden bayılan hastalara gül suyu dökülürmüş. 30-40 yıldır kolonya kullanılıyor. Gül suyunun, ruh kararması anlamına gelen 'yürek kabarması'na da iyi geldiği yine bu kaynaklarda yer alıyor.

Gül suyu, boğaz ve kulak ağrılarını gideriyor.

Göz hastalıklarını tedavi ediyor. Göz kızarıklıkları, göz ağrıları için kullanılıyor.

Cilt hastalıkları için de gül kullanılmış. Dinaveri'nin Kitabü'n-Nebat kitabından: "Gülü kurutup uylukta ve kasıkta çıkan çıbana koysalar fayda eder, eğer yenmiş derin çıbanlara vursalar et bitirir."

Sivilceleri iyileştiriyor:

Ediye-yi Müfrede tıp kitabında da kurutulmuş gülün sivilcelere iyi geldiği yazıyor.

Gül suyundan bebek maması:

Eskiler gül suyundan bebekler için mama hazırlamış. Doktor Eşref bin Muhamed tarafından 15. yüzyılda yazılan tıp kitabı "Haza'inü's-Saa'dat"ta çocukların sağlığını korumak için mamalarını gül suyu ile hazırlamaları tavsiye ediliyor.

Gül yağı:

Osmanlı hekimlerinin 'mübarek yağ' veya 'iksir gibi faydalı yağ' olarak tanımladığı gül yağı bugün kullandığımız gül esansı değil. Eski tıpta kullanılan gül yağı, güllerin uygun bir sıvı yağ içinde bırakılarak (zeytinyağı, bademyağı, susam yağı) özünün bu yağa çıkmasıyla elde ediliyor.

Çiçekler, meyveler, kabuklar, kökler gibi yararlı olduğu düşünülen her bitkiden bu şekilde yağ yapılıyor. Bunun için kitaplarda şöyle formüller var: "4 ölçü susam yağıyla 1 ölçü gül yaprağını şişe içine koyarlar. 20 gün güneşte bırakırlar, sonra süzüp kullanırlar."

Aktif Haber
Başlık: Güçlü kemikler için bunlara dikkat edin
Gönderen: Tuğra - 01 Haziran 2009, 10:52:40
Ancak bu rahatsızlığın etkisini en aza indirmek elinizde.

Osteoporoz, özellikle kadınlarda menopoz sonrası dönemde görülen kemiklerin güçsüzleştiği, eridiği, hatta kolayca kırılabildiği bir hastalık. Ancak bu rahatsızlığın etkisini en aza indirmek elinizde. Ulusal Kadın Sağlığı Bilgi Merkezi, osteoporozdan korunmak için önerilerde bulundu...

Ulusal Kadın Sağlığı Bilgi Merkezi, osteoporozdan korunmaya yardımcı öneriler sunuyor:

1. Yediğiniz yiyecek ve içecekler ile bol miktarda kalsiyum alın ya da doktorunuzun tavsiye edeceği ilaçlarla kalsiyum takviye edin.

2. Süt ürünleri tüketerek ya da ilaçlarla yeterince D vitamini alın. Güneş kremi sürdükten sonra doğrudan güneş ışığına çıkarak,

3. Vitamin ve protein bakımından zengin gıdalar tüketin.

4. Yeterince egzersiz yapın.

5. Sigara ve alkolden uzak durun.

6. Kemik kaybını önlemeye yardımcı olmak ya da tedavi etmek için doktorunuzun önereceği ilaçları kullanın. 

healthday.com
Başlık: Azı Sağlıklı Çoğu Zararlı
Gönderen: Tuğra - 01 Haziran 2009, 21:46:00
Fazlası vücuda büyük zarar veren bu ürün, bilinçli kullanıldığında ise tam bir sağlık kaynağı...
 
Fazlası birçok sağlık sorununa yol açan tuz dengeli bir şekilde kullanıldığında cildi güzelleştiriyor, dişleri beyazlatıyor ve yaralara iyi geliyor...Tuzda acılık ve burukluk vardır. Kimisi hoş, kimisi ise yara yapıcıdır. Bu cins, kirli kristaller halindedir.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/99593.jpg)

Bir başka cinsi neftidir, koyu renklidir; fakat bu rengi kendi İçeriğindan ileri gelmez, içine karıştığı neftten ileri gelir. Eritilip, nefti uçurulursa, geriye kalanı kirli kristaller halindedir. Bir başka Hint tuzu; siyah renklidir; İçeriği mineral İçeriğindan kaynaklanır. Deniz tuzu, suya girer girmez erir. kaya tuzu ise erimez.

ET BENLERİNİ TEMİZLİYOR

GÜZELLİK

Yakıcı tuz, dişlerin çürüğünü temizler. Haricen sürüldüğünde her türlü kan toplanması ve morartıları giderir. Normal dozda kullanılırsa, tuz, cildi ve rengi güzelleştirir.

İÇERİĞİ

İkinci derecede sıcak ve kurudur. Acılığı ne kadar fazla olursa, sıcaklığı da o kadar fazla olur.

ŞİŞLER

Tuz, bal ve zebible (kuru hurma veya incir) birlikte merhem yapılarak, apselere karşı kullanılır. Bal ve futenc (pelin otu) ile birlikte balgami urlara haricen etkili olur. Karıncalanmayı (nemle) önler.

BAŞ ORGANLARI

Saçlı deride çıkan sivilcelere (busur) karşı tuz, hanzal etiyle karıştırılıp, sürülür. Mılh-ı endurani, zihni kuvvetlendirir. Tuz, gevşemiş olan diş etlerini sıkıştırır. Sirkeyle birlikte kulak ağrısına karşı kullanılır.

YARARLARI

Temizleyici, eritici, kabız, kurutucu yararları vardır. Kabız ve eritici özelliği nedeniyle kabız etkisi diğerlerinden daha fazladır. Gaz gidericidir. Kavrulmuş tuzun kurutucu ve eritici etkisi fazladır. Kokuşmayı önler. Sertleşmiş hıltlara da yararı olur. Kristal tuz, normal ve yakıcı tuza göre daha yumuşaktır. Toz edilmiş tuz da kristal tuza benzer. Kristal ve toz tuzların eritici etkinliği daha fazladır.

Yara yapıcı tuzun yumuşatıcı ve eritici etkinliği daha azdır. Fakat yenebilir hale geldikten sonra bu etkisi artar ve öldürücü tuza benzer. Yara yapıcı tuz uzun süre yıkanırsa, yakmadan kurutucu etki kazanır. Hoş olan tuzun temizleyici özelliği fazladır. Soğuk yemeklere katıldığında, tadını yönlendirir. Parçalayan tuz gaz gidericidir. Acılığı fazla olan tuzun eritici etkisi de şiddetli olur. Bütün tuz çeşitleri donmuş hıltları çözer. Acı tuzda eritici etkinin yanında ısıtıcı etki de şiddetlidir.

ZEHİRLENME

Keten tohumu ile birlikte tuz, akrep sokmalarına iyi gelir ve dağ futeneci (pelin otu), zufa ve balla birlikte boynuzlu yılana (nehşetü'l-müfrin) karşı kullanılır. Sirkeyle ve balla birlikte dört boynuzlu nehşe ve kırkayak (erbain) ve arı sokmalarına iyi gelir. Sekincebinle afyonun vereceği zarara karşı korur.

YARALAR

Ciltteki et benlerini ve pürüzleri temizler. Uyuz ve uyuzun sebep olduğu yarlara iyi gelir. Zeytinyağı ve sirke ile ateşe yakın bir yerde karıştırılarak hazırlanan terkip, haricen kullanıldığında, alerjik kaşıntılara karşı etkili olur, özellikle de kaşıntı balgami yapıdaysa, daha da etkilidir.

Ateş yanıkları üzerine zeytinyağı ile birlikte uygulanırsa, kızarıp kabarmasını engeller; özellikle burki ve Afrika cinsinden olanların, diğer tuz cinslerine göre kurutucu Yararları çok fazladır ve rutubetli olanları eritir. Ayrıca dokuları kurutup, büzüştürür.

GÖRME

Göz kapaklarındaki yersiz kıl ve et benlerini yok eder. Kristal tuz, özellikle gözdeki perdeye ve katarakta etkili olur. Göz morarmasına karşı haricen tuz zebib (kuru hurma veya incir) ve bal karışımı kullanılır.

HAREKET ORGANLAR

Tuz, un ve balla birlikte sinir burkulmalarına karşı dışarıdan kullanılır. Zeytinyağı karıştırılıp, yorgun kaslar bu terkiple ovulur.

BESLENME

Tuz, kusturucudur. Özellikle nefti ve endurani olanlar etkendir. Soğuk mide ağrılarına iyi gelir. Bütün tuz türleri hazmı engelleyerek, ishal etki gösterirler.

DIŞARI ATAN ORGANLAR

Tuz , kokuşmuş balgami sıvıyı, safrayı ve kara safrayı keser. Çok koyu renkte olan fakat nefti olmayan tuz, balgama ve sevdaya ishal etkisi gösterir. Acı tuz da sevdayı (kara safrayı) dışarı atar. Endurani olanı, (hem balgami hem de sevdavi olan hıltı) ishal eder. Tuzun kendisi dizanteri üzerinde etkilidir.

Müshil terkiplerde sevdayı ve rutubeti atmaya uygun bir ilaçtır. Pelin otu ve tereyağı ile birlikte hamur haline getirilir ve balgami olan yumurtalık (ünseyeyn) urlarında kullanılır.

Aktif Haber
Başlık: Meğer Ne Naneymiş
Gönderen: Tuğra - 02 Haziran 2009, 22:18:13
Genellikle yemek ve salatalarda kullanılan nanenin bilmediğimiz bir çok özelliği mevcut...

(http://s.aktifhaber.com/images/news/99669.jpg)
 
İSTER DAMAK TADI İÇİN İSTER İLAÇ NİYETİNE

NANE

Yüzyıllardır insanlığa faydalı olan nanenin bilmediğimiz pek çok özelliği İbn-i Sina tarafından gün yüzüne çıktı. Örneğin; kavrulmuş unla birlikte sürülen nane sivilceleri önlüyor. Sarılık tedavisinde etkili. Baş ve kulak ağrısını gideren nane, anne sütünü de artırıyor...

SOLUNUM

Solunum yolu kanamalarına iyi gelir,göğüse sürülürse, sütün orada tutulmasına, donmasına sebep olur;şişleri giderir.

BESLENME ORGANLARI

Mideyi güçlendirir ve onu sağlıklı kılar; hıçkırığı sakinleştirir; sindirime yardımcı olur. Balgamı ve kanlı kusmaları engeller; özellikle içildiğinde, sarılığın tedavisinde etkili olur.

ŞİŞLER

Kavrulmuş unla birlikte sivilceler üzerine tatbik edilir. Nane, pelin otuna benzemez, çünkü fudanecde ekşilik yoktur. Nanede eritici, ısıtıcı, hastalık nedenini uzaklaştırıcı özellikler vardır.

BAŞ ORGANLARI

Nane, alna haricen tatbik edilirse, baş ağrısını (suda) giderir. Özellikle arpa bulamacıyla (çorbasıyla) birlikte verildiğinde yararlı olur. Onunla dilin sertliği de giderilir. Onun öz suyu kratin (safran) ile karıştırılıp, kulağa damlatılırsa, kulak ağrısına iyi gelir.

ZEHİRLENME

Kuduza karşı etkilidir; özellikle tohumunun bu etkisi vardır.

YARARLARI

Isıtıcı ve kabız gücü vardır. İhtiva ettiği maddeler yenebilen sebzelere göre daha hafiftir. Birkaç nane dalı sütün içine konsa, sütün ekşimesini önler. Öz suyu sirkeyle birlikte içilse, karın içi kanamalarını dindirir.

DIŞARI ATAN ORGANLAR

Bostani olan gaz yapar ki, bu özellik pelin otunda yoktur. Nane,güçlendirir. Bağırsak kurtlarını öldürür.Eğer birkaç dalı nar tanesiyle birlikte yenirse, mide ekşimesini engeller.

DARI

Üç cinsi vardır:

a) Bunlardan biri pirince benzer, ancak pirincin besleyici gücü daha farklıdır.
b) Bütün durumlarda darı daha iyidir. Çünkü onun daha etkili kabız gücü vardır...

İçeriği:

İkinci derecenin sınırında soğuk ve kuru niteliği vardır. Bazıları, onun birinci derecede sıcak olduğunu söyler, fakat bu doğru değildir.

Yararları:

Onda kabız ve yakmadan kurutma gücü vardır. Darı, sakinleştirici ve ağrı gidericidir. Eğer darı yiyen kişide idrar akışı olmazsa, darıyı yiyen kişi zehirlenir. Bunun biraz besleme özelliği ve biraz yumuşatma özelliği vardır. ancak bazılarına göre, eğer süt veya kepek suyu ile pişirilirse, onun beslenme özelliği artar. Semen ve badem yağı ile yenirse, çok besleyici olur.

Beslenme organları:

O, mide için ağır gelir. Ondan ekmek yapılır.

Dışarı atan organlar: İdrar söktürücüdür.

SUMAK

Horasan ve Şam'da yetişen türleri vardır. Şami olan, Horasani olandan daha küçüktür; kırmızı mercimek gibidir ve o, akasyanın ve gülün etkili olduğu alanlarda etkili olur. Sumak, suyla kaynatılıp, bal kıvamına getirildiğinde, hadadın etkili olduğu alanlarda da etkili olur.

İÇERİĞİ

İkinci derecede soğuk ve üçüncü derecede kurudur.

YARARLARI

Kabız, takviye edici, durdurucu yararları vardır. Sirkeden daha çok derinlere nüfus edebilir. Kanı dindirir; hatta bir kavim, eğer kanaması olan kişinin boynuna sumak asılırsa, kanamayı durdurduğunu söylemiştir. Sumak, safranın iç organlara akışını engeller.

GÜZELLİK

Pişmiş sumak,tüylerin rengini açar.

ŞİŞLER

Şişlerin üzerine yakı şeklinde tatbik edilir; kızarmayı ve şişi önler. Dolamaya (dahis) iyi gelir. Şişlerin büyümesini engeller.

HAREKET ORGANLARI

Pişmişi ile şişmemiş yaralar yıkanır.

BAŞ ORGANLARI

Kulak iltihabını (akıntısını) engeller. Eğer sumağın zamkı çürük dişler üzerine konursa, ağrısını teskin eder.

BESLENME

Mideyi sıvayarak, kuvvetlendirir; susuzluğu, ekşiliği giderir ve safravi kusmayı teskin eder.

DIŞA ATAN ORGANLAR

Tutucu özelliği vardır; regl tutar, hapseder dindirir ve rahim ülserini (kötü huylu iltihaplı yaraları) engeller.

Eğer yiyecekler içine konursa, kronik ishali, bağırsak yaralarını ve bir çeşit karaciğer hastalığı veya boyundaki kernebi ve midedeki düzensizliği giderir.

Aktif Haber
Başlık: Dikkat! Aldığınız gıdalar alerji yapabilir
Gönderen: Tuğra - 03 Haziran 2009, 07:56:02

Zannedildiğinin aksine gerçek gıda alerjisi çok ender görülen bir durumdur. Çocuklarda % 1 veya en çok %2 oranında görülürken, erişkinlerde bu sayı 1000'de 1–2 dolayındadır.

Ancak yine de yaz aylarında sıcakların da etkisi ile gıdaların neden olduğu rahatsızlıklara çok sık rastlamaktayız.

(http://foto.turk.net/tnnsaglik/boxes/pics/kolestrol.jpg)

Çocuklarda yaygın alerjiyi kışkırtıcı gıdalar inek sütü proteini, tavuğun beyaz yumurtası, buğday, soya fasulyesi, morina balığı ve yerfıstığı olarak karşımıza çıkar. Erişkinlerde kuruyemişler, meyveler(şeftali, kayısı, elma, çilek ve turunçgiller) ve sebzeler(kereviz, domates, soğan, sarımsak ve maydanoz) yaygın alerjenlerdir. Balık, midye, yengeç, karides gibi deniz ürünleri de alerjiye neden olabilirler.

Belirtiler Nelerdir?
Besin alerjileri kusma, kaşıntı, döküntü, egzama ve hırıltılı solunum gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Alerji konusunda özellikle yumurtaya dikkat edilmesi gerekiyor.

Yumurtanın özellikle akı, küçük ve yetişkin insanlar için besin alerjisine neden olabilirken, yumurtaya karşı alerjik reaksiyonların görülme sıklığı çocuklarda erginlere göre daha fazla oluyor. Besin alerjisi, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda ciddi hastalıklara hatta ölümlere bile neden olabilirken, besin alerjisinin tüm olumsuz etkilerinden korunmak için görülen ilk belirtilerde doktora başvurulup tedaviye başlanılması gerekiyor.

Gıda alerjisini yerfıstığına karşı olan alerji ile örneklendirmek gerekirse;
Yerfıstığı alerjisi özellikle çocuklar arasında giderek artmakta olan bir alerjidir. Alerji olayları her 50 çocukta bir ve her 200 yetişkinde bir görülmekte ve anafilaksiye (bir maddeye karsı gösterilen asırı hassasiyet) ve ölüme neden olmaktadır.

Bir çocuğun yerfıstığına karsı alerjisi olduğu çok küçük yaslarda belli olur. Çocuklar yerfıstığına karsı hassasiyetleri olduğunu yerfıstığını doğrudan doğruya yemek yanında daha başka yollardan da belli ederler. Bunlar arasında aşağıdaki durumları gösterebiliriz:

• Ana sütü yoluyla (annenin aldığı gıdalara bağlı olarak)
• Sık sık yerfıstığı veya içinde yerfıstığı bulunan gıdaları yiyen bir kişiyle yakın temasta bulunmak yoluyla
• Yerfıstığından yapılmış yağlarla vücuda masaj yapılması yoluyla

Eğer çocuk yerfıstığına karsı hassasiyet veya tepki göstermeye baslarsa ve bunu takiben yerfıstığı yerse ciddi alerjik tepki gösterebilir. Aşırı hassasiyeti olan kişiler az miktarda da olsa yerfıstığına karsı tepki gösterebilirler.

Söylendiğine göre, bir tek yerfıstığının 1/2000'lik parçası bile alerji yapmaktadır.

Belirtiler yerfıstığını yedikten veya içinde yerfıstığı bulunan bir gıdayla temas ettikten hemen sonra görülebilir. Bunları aşağıda veriyoruz:

• Özellikle ağız kenarlarında kasıntı
• Dilin şişmesi
• Yüzün kızarması
• Soluk almakta zorluk
• Kramp ve mide bulantısı
• Kusma
• İshal
• Bilinç kaybı

Mideye giren yerfıstığı hayatı tehdit edici tepkilere neden olabilir. Alerjik tepki, yerfıstığıyla veya içinde yerfıstığı olan gıdalarla deri veya göz yoluyla temas etmek hatta bu gıdaları koklamakla da meydana gelebilir. İyice saflaştırılmış yerfıstığı yağına alerjik kişilerin tepki göstermesi olasılığı pek yoktur. Yapılan araştırmalar saflaştırmanın yerfıstığı proteinini giderdiğini göstermektedir. Bununla birlikte, hassas olduğu bilinen kişiler, yağın içinde eser halinde bile yerfıstığı proteini kalmış olabileceği için, iyice saflaştırılmamış yerfıstığı yağından uzak durmalıdırlar.

Yerfıstığı alerjisi, çocukların büyüdükçe direnç kazandıkları süt ve yumurta alerjisinden farklı olarak, erişkinlik ve yetişkinlik devrelerine kadar devam eder. Yerfıstığına karsı hassasiyeti olan kişiler yerfıstığı yemezlerse ve içinde yerfıstığı bulunan maddelerden uzak dururlarsa şiddetli alerjik tepkilerden kendilerini koruyabilirler.

Satın aldığınız ve yediğiniz her gıda maddesinin üzerindeki etiketi okumanız ve bu gıdalarda yerfıstığından herhangi bir eser olup olmadığını kontrol etmeniz tavsiye edilir. Evin dışında bir yerde yemek yiyecekseniz yemeklerin içinde neler bulunduğunu ve nasıl pişirildiklerini sorun. Hem kendinizin hem de çocuğunuzun yerfıstığına karsı alerjisi varsa alerji belirtilerinin de bilinmesi önemlidir ve çocuğa yerfıstığı yememesi gerektiği öğretilmelidir. Okul ilgilileri de içinde olmak üzere diğer kişilere de çocuğun yerfıstığına karsı alerjisi olduğu söylenmelidir.

Bilgi almak için ayrıca bir sağlık görevlisine de başvurabilirsiniz. Kendinizde veya çocuğunuzda yerfıstığına karsı herhangi bir alerjik tepki görürseniz çabuk hareket ederek hemen bir tıbbi tedavi yolu arayın.

Öneriler;
•İlk basamakta yiyeceklere ait bir not defteri tutmanızdır. Bu deftere birkaç haftalık bir periyotta yediğiniz ve içtiğiniz her şeyi yazın. Her türlü bulguyu ve bu bulguların gelişmesinin ne kadar zaman aldığını not edin.

•Bütün uzmanlar, gıda alerjisinden şüphelenen birisinin alerji ve bağışıklık dalında ihtisas yapmış bir hekime muayene olmasını önermektedirler. Hekimden teşhis ve tedavi planı ile maliyeti hakkında bilgi alınmalıdır. Yapılacak testlerin bilimsel değerinin kabul edilmiş standartlara uyup uymadığı yine hekime sorulmalıdır.

•Gıda alerjisinin teşhisi titiz bir anamnez (sorgulama), fiziki muayene, uygun hazırlanmış diyet ve diğer durumları ayırt edici tanısal testler ile konulabilir. Testler alerjik deri testleri, kan testleri veya şüphelenilen gıdalar için "hariç tutma ve deneme" testlerini içerebilir.

•Şayet size gıda alerjisi tanısı koyulduysa potansiyel gıda alerjeni kaynaklarını tespit etmek için yiyecek etiketlerini çok dikkatli inceleyiniz.

•Şayet bir lokantada yemek yiyorsanız şüphelendiğiniz yemeklerin içerikleri hakkında lokanta sorumlusundan bilgi alınız. Yanınızda epinefrin (adrenalin) bulundurun ve nasıl uygulanacağını öğrenin.

•Şayet bir reaksiyonun başladığını fark ederseniz semptomun ciddiyeti hafif bile olsa hemen tıbbı yardım arayın. Hafif semptomlar 10–60 dakika sonra çok ciddi problemlere dönüşebilir

sağlık.turk.net
Başlık: Yagi yok eden 10 süper besin
Gönderen: ENE 67 - 03 Haziran 2009, 18:43:47
Yağı yok eden 10 süper besin

Yağları parçalayıp hazmı kolaylaştırıyor. Ayrıca kilo vermeye yarayan kalsiyum içeriyor.
Yaz geliyor, tatil için hazırlıklar şimdiden başladı. Peki siz tatile hazırsınız ancak ya vücudunuz! İşte size süper 10 yiyecek;
Esmer pirinç: B Vitamini deposu olması sayesinde proteinleri, yağları parçalıyor, hazmı kolaylaştırıyor.

Greyfurt: Metabolizmayı hızlandırıyor, vücut direncini artırıyor.

Kırmızı üzüm: Dolaşım sistemini temizliyor. İçerdiği lif, vitamin ve mineraller sayesine kolesterolün düşmeye yardımcı oluyor.

Salatalık: Lif zengini olması sayesinde tokluk hissi veriyor. Ayrıca sağlıklı bir su deposu

Nar: Hormonları dengeliyor. Bu sayede kilonuzu kontrol etmeniz daha kolaylaşıyor. Ayrıca güçlü bir antioksidan.

Adzuki fasulyesi: (Küçük kırmızı fasulye) Fasulyeler arasında en az yağ oranına sahip. Vücutta daha fazla suyu tutuyor.

Brokoli: Lif ve C vitamini deposu. Ayrıca kilo vermeye yarayan kalsiyum içeriyor. Karaciğere iyi geliyor. Hazma yardımcı oluyor.

Elma: Hafif tatlı, bağırsakları harekete geçiriyor.

Kiraz: Yumuşak bir müshil etkisi yapıyor ve kilo kaybına neden oluyor.

Yulaf: Tok ve şişkinlik hissi veriyor. Bir kase lapası vücutta üç kase su tutmayı sağlıyor.

 
Başlık: Saclarinizi sik yikamayin
Gönderen: ENE 67 - 03 Haziran 2009, 18:48:27
Cildiye Uzmanı Alaaddin Atalık, pek çok kişinin yağdan kurtulmak için saçını sık aralıklarla yıkadığını, bunun çok yanlış bir uygulama olduğunu belirtti. Atalık, ne kadar sık yıkanırsa yıkansın yağ bezlerinin saçı tekrar yağlandıracağını kaydetti.

HAFTADA ÜÇ GÜN
Atalık, "Saçın her gün yıkanması deride tahribata ve kaşınmaya yol açabilir. Saçın haftada 3 kez yıkanması gerekir. Saç derisinde sürekli görülen kaşınma nedeniyle bazı kişiler, saçın yağlandığını düşünerek yıkamaya yöneliyor. Bu düşünceden vazgeçilmeli" dedi.


Başlık: Saçını seven mutfağa girsin
Gönderen: Tuğra - 04 Haziran 2009, 10:38:46

Eğer gerekli besinleri almıyorsanız, istediğiniz kadar en iddalı saç bakım malzemesi kullanın. Saç sağlığında önemli olan bakımdan ziyade, nasıl beslendiğinizdir" Peki bu beslenme nasıl olmalı?

Şampuan ve saç kremi ne yazık ki özlediğiniz sağlıklı saçlara kavuşmada tek başına yeterli değil. Sağlıklı ve ışıldayan saçlara sahip olmak için, banyodan çıkıp mutfağa yönelmelisiniz. Amerikalı ünlü diyetiysen Dawn Jackson Blatner, konuyla ilgili “Saçınız her ay yarım santim ila 1 santim arasında uzuyor ve uzayan saç ve tırnaklarımızın, hatta yeni oluşan derimizin kaynağı beslendiğimiz yiyeceklerdir. Eğer sağlıklı bir diyetteyseniz, bütün vücudunuzda, içinde ve dışında, daha sağlıklı ve güçlü hücreler oluşacaktır” diyor...

Dengeli diyet ŞART

Sağlıklı bir saç ve güzel bir dış görünüm için en iyi şeyin çeşitliliğe özen göstermek olduğunu belirten Dyt. Dawn Jackson Blatner Yağsız proteinleri, tahılları, sebze ve meyveleri, düşük yağlı süt ürünlerini, yağlı balık ürünlerini (somon gibi) ve baklagilleri içeren dengeli ve genel bir diyet, sağlıklı saçlara sahip olma konusunda size yardım edecektir” diyor.
Saç kaybı yapabilir

Eğer son çıkan diyetlerden biriyle hızlı bir şekilde kilo vermek istiyorsanız ise bu karnınızın aç kalması dışında sağlıklı saçlar için de size yardımcı olmayacaktır. Düşük kalorili diyetlerde genelde sağlıklı saçlar için çok önemli olan A vitamini, çinko, Omega-3 yağı gibi besleyiciler çok azdır. Saçınızın sağlıksızlaşması ve donuklaşmasına ek olarak bu diyetler, saç kaybına bile neden olabilirler."

Hızlı kilo hızlı sorun

“Kilo verdirici diyetler saçın seyrini etkileyebilir” diyen Dyt. Blatner “Kısa bir zaman içinde hatırı sayılır bir biçimde kilo vermek, normal saç ritmini etkileyebilir. 2-3 ay içinde saçınızın dökülmesinde büyük bir artış olduğunu fark edebilirsiniz. Ama bu, geniş kapsamlı ve dolgun bir diyetle üstesinden gelebileceğiniz, geçici bir problemdir” dedi.

Somon, süt, havuç

Blatner, "Eğer doğuştan hassas ve seyrek saçlara sahipseniz, saçlarınız bir halat kadar sert olmayacak, ancak içinde geliştirici birçok protein ve demir barındıran iyi dengelenmiş bir diyet, onları potansiyellerin en üst seviyesine çıkarabilir" uyarısını yapıyor. Diyetisyen Blatner saçın hızlı uzaması veya güçlenmesi amacıyla piyasaya sürülen destek diyet ürünlerine de dikkat edilmeli, bu ürünler geri epebildiğini ve saçların hızlı süreçlere çok yatkın olmadığını belirtiyor.
Saçı besleyen 10 yiyecek

Blatner, sağlıklı bir saç diyetinin kaynağı olması gereken 10 yiyeceği sofralardan eksik etmemek gerektiğini ve saçını sevenin mutfağa girmesi gerektiğinin de altını ısrarla çiziyor...

İşte o yiyecekler: Somon, koyu yeşil sebzeler, fasulye, fındık, tavuk, yumurta, tahıllar, düşük yağlı süt ürünleri, havuç...

(Bugün)
Başlık: Sıcakları yenmenin yolu
Gönderen: Tuğra - 05 Haziran 2009, 08:29:34
Dr. Oktay Baygun, aşırı sıcak havalarda öğle arası en az iki saat uyku molası verilmesi gerektiğini söyledi.

Hava sıcaklığıyla birlikte nemin de arttığını ifade eden Baygun, "Gün ortasında güneş ışınları çok dik gelir ve özellikle dış ortamda çalışan insanlar için sorun oluşturuyor. Eğer mümkünse öğle tatilinde siesta yani, öğle uykusundan yararlanmakta fayda var.

Vücut, sıcakta yorulduğu için bu küçük dinlenme molası vücudun kendini yenilemesine destek olur." dedi.

Sıcak havalarda yeterince su ve mineral almak şartıyla vücudun kayıplarının karşılanması gerektiğini vurgulayan Dr. Baygun, şu tavsiyelerde bulundu: "Aşırı sıcaktan korumak için klimalı ortamlarda ve hava akımı iyi olan mekanlarda oturmalı. Bol ve açık renk giysiler tercih edilmeli ve sıvı kaybına karşı dikkatli olunmalı.

Özellikle diyabet dolaşım sistemi hastalığı, anemi yani kansızlık, alkol bağımlılığı ve tiroit hastalığı olanlar için sıcaklar çok daha zordur. Astım ve tansiyon hastaları kötü etkileniyor. Bu tip rahatsızlığı olanlar, öğle saatlerinde ve sıcağın en yoğun olduğu dönemlerde dışarı çıkmaktan kaçınmalı.

Sıcak sendromları, hava sıcaklığı 32 derecenin, nem oranı da yüzde 60'ın üzerindeyse ortaya çıkar. Çocuklar ve yaşlılar sıcaklardan daha fazla etkilenir. Özellikle bebekler için sıcaklar çok tehlikeli.

Çünkü kendilerini ifade edemezler. Bu nedenle sıcak havalarda güneş ışınlarından korunmanın en etkili yolu Akdeniz ülkelerinde yapıldığı gibi öğle arası Siesta yani öğle uykusu ile sıcaktan korunabilir."

Cihan
Başlık: Vucudunuzun su ihtiyacı var mı?
Gönderen: Tuğra - 07 Haziran 2009, 09:16:51
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Taner Çamsarı, vücudun su ihtiyacının idrar rengiyle tespit edilebileceğini belirtti

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Taner Çamsarı, vücudun su ihtiyacının idrar rengiyle tespit edilebileceğini belirterek, ''idrar koyu renkliyse vücudun suya ihtiyacı vardır ve su takviyesi yapılmalıdır. İdrar açık renkliyse vücudun su takviyesine ihtiyacı yok demektir'' dedi.

Prof. Dr. Çamsarı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çok su içmenin her derde deva olduğu yönünde yanlış bir anlayışın topluma hakim olduğunu, vücudun ihtiyaç duyduğu kadar su içilmesinin en sağlıklı yöntem olduğunu belirtti.

''YAZ AYLARINDA SUSUZ KALMAK BÖBREKLER İÇİN ÇOK TEHLİKELİ''

Sağlıklı bir insanın günde 1-1,5 litre idrar yaptığını, özellikle yaz aylarındaki terlemelerle birlikte günlük su ihtiyacının 2-2,5 litre civarında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çamsarı, ''Yaz aylarında susuz kalmak böbrekler için çok tehlikelidir'' diye konuştu.

Prof. Dr. Çamsarı şöyle konuştu:

''Kış aylarında vücudun su ihtiyacı daha azdır ve günlük 1-1,5 litreye düşer, yazın ise terlemelerle birlikte 2-2,5 litreye çıkar. Günde 4-5-6 litre su içen hastalarımız var. Vücut, gereksinimi olmadığı halde alınan suyu böbrekler de çalışıyorsa atar. Az su içildiği zaman da vücut idrar yapımını azaltır ve durdurur.

Sağlıklı bir bünye zaten susadığında, vücudun suya ihtiyacı olduğunda beyni uyarır ve o kişi gider su içer. Yaşlı insanlarda susama duygusu körleşir. Bunların bir miktar daha su alması gerekir. 3-4 litre su içilmesine gerek yok. Vücudun su ihtiyacı ne kadarsa o kadar içilmeli. Günde 1,5 litre sıvı kaybeden biri, 1,5 litre sıvı alacak demektir.''

İDRAR RENGİ, SU İHTİYACININ HABERCİSİ

İnsanların vücudunun su gereksinimi olup olmadığını kolay şekilde tespit edebileceğinin altını çizen Prof. Dr. Çamsarı, ''çok az su içen insanların idrarı koyu olur. İdrar koyu renkliyse vücudun suya ihtiyacı vardır ve su takviyesi yapılmalıdır, idrar açık renkliyse vücudun su takviyesine ihtiyacı yok demektir'' dedi.

Günde 20 litre su içen hastalar bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Çamsarı, şunları kaydetti:

''Bu psikolojik bir durum. Buna biz psikojenik diyabetes diyoruz. Adam günde 20 litre su içiyor. Çok fazla su içenlerin böbreğinde duyarlılıklar azalıyor. Böbreğin içindeki belli ünitelerin duyarlılığı, eşik düzeyleri değişiyor. Gereksiz yere böbrek zorlanmış oluyor. İdrarın içinde toksik maddeler var. Böbrek belli bir sıvıyla bunları dışarı atar.

Bir litre sıvının içerisinde atılan toksin miktarı bellidir. Mesela bir litrede 30 gram toksin dışarı atılıyorsa çok sıvı içen birininkinde bu toksin miktarı 10-15 grama düşer. Su artık idrar gibi çıkmaya başlar. Çünkü aşırı sudan dolayı vücut bunu ayarlayamamaya başlar.

Gereğinden fazla su içen insan sürekli tuvalete gider ve yaşam kalitesi düşer. İki litre herkesin içtiği sıvıdır, bunun ötesi gereksizdir. Yaşlıların susamadıkları halde bile bir miktar daha su içmesini, bol sıvılı gıdalarla beslenmelerini öneriyorum.''

AA
Başlık: Uykusuzluğun İlacı
Gönderen: Tuğra - 09 Haziran 2009, 10:16:24
Salataların vazgeçilmez malzemesi olan bu bitki tam bir şifa deposu...
 
Üniversitelerde 700 yıl ders olarak okutulan hekimlerin piri İbn-i Sina’nın 'Tıp Kanunu' kitabından bugüne kadar hiçbir yerde rastlamadığınız çok özel formülleriyle şifa bitkilerin reçeteleri…
Dr. Yaman SÖNMEZ ve Tarihçi Ahmet ALMAZ hazırladı.

Salataların ana malzemesi marul, mide iltihabına karşı etkili. Ödem söktürücü özelliği olan marul uykusuzluğa da iyi geliyor...

İlaç niyetine yiyin

MARUL

Galenos, bostani marulda soğukluk olmadığını, ancak gül suyu kadar soğukluk olduğunu söylemiştir. Onun, rutubeti, pancar ve ebegümecinin rutubeti arasında yer alır.

Bazılarına göre, marulun yapı ve kuruluk bakımından lahanayla pazı türü sebzeler arasında yer aldığı söylenir. Ben, onun üçüncü derecede soğuk olduğunu söylediklerini ifade ediyorum. Hekimlere göre, besin olarak zararlı veya pek az besleyicidir. Bu doğru değildir. Marul, ikinci derecede soğuktur.

YARARLARI

Marulun temizleyici, büzücü ve söktürücü özellikleri yoktur. Tuzlu , ekşi gibi özellikleri olmadığı için, bundan oluşan kan, diğer sebzelerden oluşan kana göre daha kırmızıdır. pişmiş marul besleyicidir. Marul, sıvıların birbiri ile uyuşmazlığından doğan şikayetlerde yararlıdır.

Yıkanmış marul iyidir. Yıkamak, marulun gaz yapıcı özelliğini artırır ve aynı zamanda bütün sebzelerin soğukluğunu fazlalaştırır.

ŞİŞLER

Yangılı şiş ve ödemler üzerinde etkilidir. Büyük ödemler üzerinde etkili olamaz.

HAREKET ORGANLARI

Eklemler üzerine haricen (yakı, lapa) uygulandığında yararlı olur.

BAŞ ORGANLARI

Çiğ ya da pişmişi, uyku verir; dolayısıyla uykusuzluğu giderir. Sayıklamayı önler. Ayrıca başı güneşte yanmaktan korur. Bu drog, tıkanıklıkların ilacıdır.

GÖRME

Yabani marulun sütü, kornea yaralarını temizler. Bostani marulun sütü de aynı etkiyi gösterir. Marul külü, yanıklar için kullanılır. Yabani marul sütü, kirpiklerin dökülmesini önler. Yenmesi, göze zarar verir.

DIŞARI ATAN ORGANLAR

Yarım dirhem marul sütü, suyla içilirse, bağırsaklarda ishal etkisi yapar. Büyümüş göbekli bostani marulun sütü, yabani marul sütüne yakın etkiye sahip olur. Marulun bağırsaklar üzerinde ishal ya da kabız etkisi yoktur.

Aktif Haber
Başlık: İşte kahvaltı yapmanın sebepleri
Gönderen: Tuğra - 10 Haziran 2009, 09:05:33
İnsanoğlunun varoluşundan bugüne kadar kahvaltının önemi biliniyordu. Ne yazık ki şehirlerde yaşayan kesimin anımsanmayacak şekilde bu alışkanlıklarını yitirdiklerini gözlüyoruz...

Nedenini sorduğumuzda ev ile iş arasının çok uzak olması, zamana karşı yarıştıkları şeklinde hiç de tatmin etmeyen yanıtlarla karşılaşıyoruz. Halbuki kahvaltıyı akşam yatmadan önce on beş dakikalık keyifli bir çalışmayla hazırlayabilirsiniz.

(http://www.timeturk.com/images/news/27399.jpg)

Niye kahvaltı bu kadar önemli? Çünkü günün üç öğününden ilkidir ve vücudu bir makina olarak kabul edersek devreye sokulması kahvaltı ile başlar. Vücut uyurken sürekli çalışmaya devam eder, gün içerisinde alınan enerjiyi sabaha kadar tüketebiliriz. Bu nedenle gün içinde harcadığımız enerjinin anahtan kahvaltıdır.

Kahvaltı; demir, fosfor, kalsiyum ve protein açısından gerçek bir kaynaktır. Uyanır uyanmaz gereksinim duyulan tüm besinleri karşılayıp, büyük işler başarmak için vücudu tümüyle hazır hale getirir.

Güne kahvaltısız başlandığında; yorgun, stresli ve kontrasyon bozukluklarının yaşandığı keyifsiz bir gün davet edilir. Kahvaltı yapılmadığında, saat 10-12 arasında vücuttaki enerjide büyük bir azalma olur. Buda kas kasılması, kontrolden yoksun bir sinir sistemi, baş dönmesi, açlık duygusu ve uyuşukluğa neden olur.

Bu olumsuzluklar öğrencileri daha da fazla etkiler. Kahvaltı yapmayan çocuklar ve gençlerde, diğerlerine göre derslerde algılama süreçlerinin uzadığı görülmüştür. Sabah kahvaltısını aksatan erişkinlerin serum-kolesterol düzeylerinin kahvaltı edenlere göre daha yüksek çıktığı görülmüştür. Kahvaltısın güne başlayanlarda bedensel olumsuzluklarının yanı sıra, ruhsal çöküntülere de rastlanabilir.

Karnı aç olan çocuğun canı ne görürse çeker. Bu da, oburluğa atılan ilk adım olur. Metabolizmayı % 20-30 civarında hızlandıran kahvaltıdır. Kahvaltıyı azalttığında bir sonraki ana öğünde metabolizma intikam alır.

Yarın aynı işlerin yine başına geleceğini çok iyi bilen, hemen koruma sistemini devreye sokarak tüm yenilenleri yağa dönüştürerek depolar. Bir de öğle yemeği geçiştirildi ise akşam yemeğinde olumsuzlukların boyutları da büyür. Çevreye dikkatlice bakılırsa şişman insanların çoğunun kahvaltı yapmadığı gözlenir.

Kahvaltı sayesinde saat 10:00'dan itibaren vücut fonksiyonları eksiksiz çalışır. Kahvaltıda alınan besinlerle hücrelerde azalan kan şekeri dengelenir. Kahvaltı müthiş bir enerji kaynağıdır. Karbonhidratlardan ekmek, mide bağırsak sisteminin çalışmasını kolaylaştırır, sindirim sorunu yaratmaz, açlık duygusunu bastırır.

Türk mutfağında kahvaltıda genellikle B vitamini eksikliği görülür. B1 vitamininin en iyi kaynağı buğdaydır. Ancak buğday da temizlenirken % 30 kayıp olur. Zaman zaman mısır gevrekleri bu eksikliğin giderilmesini, yanında tüketilen süt ve peynir ile kolaylaştırabilir. B1 vitamini, besinlerden alman karbonhidratın enerjiye dönüşmesini sağlar. Depresyon ve zihinsel yorgunluğu engeller.

Kahvaltıda Gereken Ürünler...

Süt ve ürünleri:

Beyinsel ve bedensel oluşumun güçlenmesini sağlar. Yağ. protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminden oluşan süt, her yaşa hitap eder. Erişkinlerde az yağlı olanlarının tercih edilmesi uygundur. Büyüme çağındaki çocukların, hamilelerin, emzirenlernin bu ürünleri gün içerisinde belirtilen oranlarda alması gerekir.

Peynir:

Kalsiyum ve B vitamini yönünden oldukça zengindir. Günlük peynir ihtiyacı yaşa ve özel durumlara göre değişir. Ortalama 1 ya da 2 kibrit kutusu ihtiyacımızı karşılar.

Yumurta:

İyi bir protein kaynağıdır. Erişkinler, haftada 2 kere peynir yerine 2 adet yumurta, çocuklar ise gün aşın tüketilmelidir.

Kahve ya da çay:

Midesi zayıf veya ülser olanlar, yüksek tansiyonlu ve kalp rahatsızlığı çekenler kafeinden uzak durmalıdır. Çayın içinde bulunan "tanen" kafeine oranla daha uyarıcıdır. Ancak bir bardak çayda bulunan "tanen" aynı orandaki kahveye kıyasla daha azdır. Çay ya çok açık veya limonlu tüketilerek ya da çok demlenerek "tanen" miktarı düşürülebilir. Bu madde demir emilimini zorlaştırır ve kansızlığa sevk eder.

İdeal Kahvaltı

Bir bardak oda sıcaklığında su, bunu C vitamini ağırlıklı bir porsiyon meyva ve daha sonra yukarıda sayılan besin ögelerinden en az 1 porsiyon peynir, bir bardak süt, 4 adet zeytin, 1 tatlı kaşığı bal ya da reçel; 2-3 dilim çavdar, kepek ya da yulaf ekmeği ve bir porsiyon söğüş domates-salatalık ile mükemmel bir kahvaltı yapıp güne zinde başlanabilir.

Dr. Haluk Saçaklı
Başlık: Sahte kozmetik alerjiye neden oluyor
Gönderen: Tuğra - 12 Haziran 2009, 11:20:14
Yaz geldi kadınlar kozmetik ürünleri sıkça kullanmaya başladı. Orjinal ambalajlı sahte parfümler piyasaya sürülebiliyor.

Yaz aylarında tüketimi artan kozmetik ürünlere karşı tüketicileri uyaran Tüketici Hakları Derneği (THD) Alanya Şube Başkanı Cemal Şencan, son günlerde derneğe başvuranların büyük bölümünün sahte parfümden şikayetçi olduğunu belirtti. Cemal Şencan, orijinal ambalajlı sahte parfümlerin müşterilere pazarlandığını kaydetti.

Özellikle insanların yoğun olduğu turizm bölgelerinde sahte ürünlerin piyasaya çok fazla sürülebildiğine işaret eden Şencan, sahte kozmetik ürünlerin çoğunda yabancı maddelere rastlandığını kaydetti.

NASIL ANLAYACAKSINIZ?

Cemal Şencan kozmetik ürünler alırken dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı: “Şüpheli ürünler alınmamalı, pazar yerlerinde kontrolsüz satılan ürünleri almamaya özen gösterilmeli, satın alınacak kozmetiklerin özellikle dış ve iç ambalajları temiz olmalı, ürünlerin üzerindeki yazılar düzgün ve okunabilir olmalı, yönetmelik açısından gerekli olan içeriği, miktarı, saklama koşulları, son kullanma tarihi veya açıldıktan sonraki kullanım süresinin yazılmış olmasına dikkat edilmeli, cam şişeli ürünlerin, içindeki sıvıların berrak olmalarına özen gösterilmeli."

ALERJİ YAPIYOR

Sahte ürünlerin ciltte tahriş, kızarıklık, kaşıntı ve döküntüye, hatta ciddi boyutlarda alerjik sorunlara neden olduğunun altını çizen Şencan, yapılan araştırmalarda, sahte parfüm ve benzeri ürünlerde fazla miktarda metanol saptandığını kaydetti.

Şencan, sahte ürünlerin çevre sağlığına zararları yanında, sprey deodorant ve diğer kozmetiklerin içeriğindeki maddelerin ozon tabakasını tahrip ettiğini de hatırlattı.

tıme Turk
Başlık: Tahta kaşıklar verniksiz olmalı ve elde yıkanmalı
Gönderen: İsra - 13 Haziran 2009, 03:38:00
Tahta kaşık, spatula, doğrama tahtası gibi yiyeceklerimizle doğrudan temas eden ahşap eşyaların temizliği ve bakımı ayrı bir özen istiyor. Bu eşyaların vernikli olanlarının mutfağa dahi sokulmaması ve hiçbirinin bulaşık makinesinde yıkanmaması gerekiyor.

Prof. Dr. Ümit Cafer Yıldız, bulaşık makinesinde yüksek sıcaklıkta verniğin eriyeceğini, sıcak bir yemeği karıştırırken verniğin kaşıktan yemeğe geçeceğini bildiriyor.

Geçmişten günümüze mutfak eşyaları ne kadar renklenip çeşitlense de tahta kaşıklar, spatulalar yerini hep korudu. Teflon tencere ve tavaların hayatımıza girmesiyle de vazgeçilmez hale geldi. Ancak, eskiden sadece şimşir, kayın gibi ağır ağaçlardan yapılan sağlam kaşıkların yerine rafları çok daha ucuz ve basit yapılı olan, çabuk kırılan, çatlayan, aşınan ürünler işgal etti. Üstelik, nasıl kullanılacağı ve temizleneceğine dair oluşmuş ortak bir kanaat de bulunmuyor. Konuyla ilgili sorularımızı cevaplayan Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit Cafer Yıldız, özellikle vernik konusuna dikkat çekerek, kesinlikle verniksiz olanların kullanılmasını öneriyor.

Verniklenmiş eşyalar daha şık ve parlak göründüğü için cazip geliyor. Üstelik, daha kolay temizleniyor, kararmıyor, leke tutmuyor. Normalde ahşabın doğal yapısını korumak için kullanılan sentetik bir petrol ürünü olan vernik, ısıyla temas ettiğinde eriyor. İçeriğindeki zararlı kimyasallar gıda yoluyla vücuda geçiyor. Ahşap eşya alırken şimşir, kayın, gürgen gibi sert yapraklı ağaçlardan üretilenlerin tercih edilmesini tavsiye eden Prof. Dr. Cafer Yıldız, bunların bakımı için de mineral yağların kullanılabileceğini belirtiyor.

Ahşap eşyaların en büyük düşmanı ise bulaşık makineleri. Yüksek ısı nedeniyle çabuk yıpranan tahta ürünler, eğer vernikli ise sıcağın etkisiyle vernik çatlıyor; pul pul dökülüyor. Verniksiz ise bulaşık deterjanı ahşabın içine işliyor.

Elde yıkarken de bulaşık deterjanını önermeyen Prof. Yıldız şu bilgileri veriyor: "Ahşap ürünlerin çamaşır suyunda bekletilmesi de doğru değildir. Çünkü, ahşabın bileşenleri, özellikle lignin bileşeni çamaşır suyundaki klor ile reaksiyona girerek insan sağlığına zararlı olan dioksin maddeler meydana getirebilmektedir. Doğru uygulama olarak; sabun veya sabun tozuyla yıkama yapılmalı. Veya sadece suyla yıkama yapılıp kurutulmalı ve kuru tutulmalıdır. Bir de, hidrojen peroksit maddesi (oksijenli su, marketlerde bulunmaktadır) seyreltilerek ahşap mutfak gereçleri bunun içinde bir süre bekletilebilir. Çatlayan eşyaların da kullanılmaması gerekir."

zaman
Başlık: Açlığınızı kontrol altında tutmanın 10 yolu
Gönderen: Lika - 17 Haziran 2009, 05:27:42
(http://medya.zaman.com.tr/2009/06/13/zamanonline.jpg)

Her zaman diyete başladığınızda bir süre sonra açlığınıza yenilip diyetinizi yarıda bırakıyor musunuz? İşte size Reader's Digest'tan açlığınızla baş etmeniz için 10 tavsiye:

1. Kendinize meyve hediye edin: Açlığınızı kontrol altında tutabildiğiniz zamanlarda, kendinize gerçek bir hediye olarak taze meyve ya da içecek alın.

2. Bir miktar fındık açlığınızı bastırabilir: Eğer yeme arzunuza yenilirseniz ve bir kutu şekerleme ya da diğer tetikleyici gıdalar alırsanız kendinizi kötü hissedersiniz. Bu tür yiyecekler, yağ olarak size dönecektir.

3. Sert kabuklu yemiş yiyin: Günde 2 bardak su için ve bir miktar kabuklu kuru yemişlerden yiyin. 20 dakika içinde bu vücut kimyanızı değiştirerek açlığınızı ve iştahınızı bastıracağı belirtliyor.

4. Şekerleme yerine içecek bir şeyler deneyin: Kafein açlığınızı bastıramaz, fakat kafein iştahınızı bastırıp sizi kaloriden kurtarır.

5. Stresten uzak durun: Stres açlığın en büyük tetikleyicisidir. Stresle başetmenin yolunu öğrenirseniz potansiyel olarak günde yüzlerce kaloriden uzak durursunuz. Derin derin nefes almayı ya da gözünüzde sakin, durgun sahneler canlandırmaya çalışın.

6. Kısa şekerlemeler yapın: Yorgun olduğumuzda, açlığımız da açığa çıkar. İş yerindeyseniz kapınızı kapatıp, gözlerinizi bir süre kapatın ve enerji toplayın.

7. Dişlerinizi fırçalayın, gargara yapın. Temiz ve ferah bir ağıza sahip olduğunuzda bir şeyler yiyerek bunu bozmak istemezsiniz.

8. Kendinizi meşgul edecek bir şeyler yapın. Canınız dondurma isterse, bu açlık değil, nefistir. Nefsin 10 dakika içinde sona erdiği düşünülüyor. Bunun ayrımını yapın ve aklınızı başka tarafa çevirin. Bir arkadaşınızı arayın,  ya da egzersiz yapın.

9. Sınırlar dahilinde kendinizi biraz şımartabilirsiniz. Gidin ve bir dondurma alın, ancak küçük bir külahta alın, bardakta değil. Küçük çikolatalar, yer fıstığı ya da tuzlu krakerler yiyin. Bunları yedikten sonra yapacağınız 15 dakikalık bir yürüs 100 kalori ya da daha fazlasını yakmanızı sağlayacaktır.

10. Pastane ürünleri ya da pizzalardan kaçınmak için rutininizi değiştirin. Karşı konulamaz bir doğum günü pastasıyla karşılaşacağınızı biliyorsanız, başka yiyeceklerinizden kısarak diyetinizde pasta için yeterince kalori ayırın

Zaman Online
Başlık: En sağlıklı serinleme yöntemi su
Gönderen: Lika - 20 Haziran 2009, 09:03:54
Bunaltıcı yaz sıcaklarında en sağlıklı serinleme yönteminin, soğuk duş, deniz ya da havuza girmek gibi suyla yapılan serinleme olduğu vurgulandı.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, Online Sağlık'a (www.onlinesaglik.com) yaptığı açıklamada, artan yaz sıcaklarının özellikle çocuklar ve yaşlılar için risk oluşturduğunu belirtti.

Kısa süreli de olsa yoğun şekilde güneşin etkisine maruz kalınmasının "güneş çarpması" olarak bilinen sağlık sorununa yol açabileceğini ifade eden Dr. Murat Akbaş, aşırı sıcağa bağlı olumsuzluklarla karşılaşmamak için özellikle sıcaklığın etkili olduğu saatlerde dışarıda fazla kalınmaması gerektiğini söyledi.

Dr. Akbaş, sıcakta bol su tüketilmesinin çok önemli olduğunu, aşırı soğuk olmamak kaydıyla su içilmesinin, sıvı ihtiyacını karşılaması yanında vücudun serinlemesine katkı yaptığını belirtti.

Yaz aylarında serinlemek için özellikle ev ve arabalarda klimaların tercih edildiğini, ancak bu yöntemin pek de sağlıklı olmadığını ifade eden Murat Akbaş, şunları kaydetti:

"Klimalar aynı havayı dolaştırıp veriyorlar, aynı zamanda ortamdaki tozun da hava hareketleriyle dolaşıma geçmesine neden oluyor. Bu durum, partikül ve hastalık yapan mikropların doğrudan solunum sistemine girmesine yol açabiliyor. Klimanın üflediği havanın kişilerin vücuduna, özellikle de yüzleriyle doğrudan temas etmesi ise yüz felci gibi rahatsızlıklara neden olabiliyor.

Bu yüzden, bunaltıcı yaz sıcaklarında en sağlıklı serinleme yöntemi, soğuk duş, deniz ya da havuza girmek gibi suyla yapılan serinlemedir. Çocuklar nasıl ateşlendiklerinde soğuk suyla banyo yaptırılıyorsa, sıcakta vücut ısını düşürmek için de su tercih edilmelidir."

Dr. Murat Akbaş, suya girip serinledikten sonra hemen kurulanmak gerektiğini, özellikle ıslak saçla güneşe ya da rüzgara maruz kalınmasının sinüzite neden olabildiğini belirtti.

Serinlemek için havuzu tercih edenlere ise hijyene dikkat etmeleri uyarısı yapan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, göz ve kulak iltihabıyla karşılaşmamak için sürekli temizlenen, temiz havuzların tercih edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
(ÖK-ÖK-Y)

timeturk
Başlık: Ağız kokusuna çözüm
Gönderen: Nev Bahar - 20 Haziran 2009, 20:59:49
Cevizin, kabuğuyla, içiyle, hatta perde tabir edilen iç bölümünde yer alan odunsu zarlarıyla bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor.

Sağlıklı Beslenme Uzmanı Dr. Dilek Polat, kalp sağlığı açısından büyük önem taşıyan doymamış yağ asitlerini yüksek düzeyde içeren cevizin, kolesterol birikimini ve damar sertliğini önleyici etkisinin halk arasında artık daha iyi bilindiğini, bu nedenle damak zevkinin yanı sıra, birçok insanın sağlık nedenleriyle ceviz tüketmeye başladığını söyledi.

''Doğanın mucizelerinden'' cevizin farklı kullanımının ise iyi bilinmediğini ifade eden Polat, yaş ve kuru ceviz kabuklarının basit işlemlerle çok etkili sonuçlar vereceğini kaydetti.

GÜÇLÜ VE CANLI SAÇLAR

Dr. Polat, saç dökülmesine ve saçlarının yeterince canlı olmadığını düşünenlere cevizin kuru ve yaş kabuğunu öneriyor. Polat, 20 tane cevizin sert kabuğunu 1 litre suda 10-15 dakika kaynatarak elde edilen suyun saç durulamasında kullanılması durumunda, saçların dökülmesinin son bulacağını belirtiyor.

Taze cevizin yeşil kabuğunun az suyla kaynatılması sonucu macun elde edileceğini anlatan Polat, bu macunun da saç maskesi olarak kullanılabileceğini kaydediyor.

DİNLENME, TİROİD, AĞIZ KOKUSU

Sağlıklı yaşamak ve beslenmek isteyenlerin mutfaklarından cevizi eksik etmemeleri gerektiğini ifade eden Dr. Polat, şu bilgileri verdi:

''8 tane cevizi bir bardak suda 2 gün bekletin. Günde iki ceviz olmak üzere tüketin ve cevizleri içinde beklettiğiniz suyu da için, 4 günlük kür sonunda ne kadar dinlenmiş hissettiğinize şaşıracaksınız.

Cevizin arasında bulunan perdeleri atmıyoruz. 25-30 kadar ceviz perdesini bir litre suda güneş görmeyen bir yerde bir hafta bekletiyoruz. Sabahları aç karnına her gün bir bardak tüketiyoruz, tiroid hastalarına çok yardımcı olacaktır.

Ceviz yaprağını suda kaynatıp biraz zeytinyağı ekleyin. bu karışımla düzenli gargara yapıldığında ağız kokusu sorunu da ortadan kalkacaktır.''

Günde birkaç ceviz tüketmenin sindirim sistemi hastalıkları, öksürük, göğüs ağrıları gibi birçok şikayeti azaltığına işaret eden Dr. Polat, pürüzsüz bir cilt isteyenlerin de yine ceviz kabuğu suyundan yararlanabileceklerini kaydetti.

TEMİZ BİR NEFES İÇİN

Ağız kokusunu test etmek için beyaz bir bezi dilinizin üzerine yerleştirin. 10 saniye bekleyin ve sonra koklayın.

Dişlerinizi düzenli fırçaladığınız halde ağzınızda koku var ya da test yaptığınız bez sarı renge mi dönüştü? Dilinizde çok fazla bakteri birikiyor olabilir. Bunun için her gün yumuşak bir bezle dilinizi temizleyin, Yine de istediğiniz sonucu alamıyorsanız o zaman bir iltihap söz konusu olabilir. Diş hekiminize başvurun.
 
kadincakararinca
Başlık: Bilinçsiz kullanılan ağrı kesiciler ülser yapıyor
Gönderen: Nev Bahar - 22 Haziran 2009, 00:05:08
Selçuk Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, doktor kontrolünde olmadan bilinçsizce kullanılan ağrı kesicilerin ülsere neden olduğunu söyledi.

Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mide içinde çeşitli nedenlerle oluşan yaraların ülser olarak adlandırıldığını, ülser görülme sıklığının toplumda yaşayanların yüzde 2'sini oluşturduğunu belirtti.

Ülserin, yol açtığı ağrılarla yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olduğunu anlatan Prof. Dr. Demir, ülserin mide bölgesinde ağrı, yanma ve ekşime gibi şikayetlerle ortaya çıktığını ifade etti.

Ülserin sistemik hastalığı olanlar ve yaşlılarda daha sık görüldüğünü dile getiren Demir, bu hastalığın teşhis edilmesinin en kesin yolunun endoskopi olduğunu vurguladı.

Bu hastalığa neden olan en büyük etmenin bilinçsiz kullanılan ağrı kesiciler olduğunu ifade eden Demir, şuları kaydetti:

''Doktor kontrolünde olmadan bilinçsizce kullanılan ağrı kesiciler ülsere neden oluyor. Ülkemizde ağrı kesicilerin bilinçsiz kullanımı maalesef çok yaygın. Eczaneden satın alınan ağrı kesiciler, çoğu zaman, sıkça görülen baş ağrıları için kullanılıyor. Romatizmal hastalıklar için kullanılan ağrı kesicilerde de aynı sorun yaşanıyor. Doktorun bir kez yazdığı ağrı kesici, doktora danışılmadan sürekli kullanılmaya devam ediliyor. Bu şekilde kullanılan ağrı kesiciler de ülsere yol açıyor. Bu nedenle ülser olmamak için aspirini bile doktor kontrolünde kullanmalısınız.''

Demir, kişinin ülserden kendisini uzak tutabilmesi için özellikle ağrı kesicilerin reçeteye yazılan miktarlarda ve önerilen süreler içinde kullanılmasının bir zorunluluk olduğunu dile getirdi.

-ALKOL VE SİGARADAN UZAK DURMAK GEREKİYOR-

Ülserin uygulanacak tedaviyle iyileştiğini ancak bilinçsiz ağrı kesici kullanılmaya devam edilmesi ve bazı yasaklara uyulmaması durumunda yeniden nüksedebildiğini anlatan Demir, ülserli ya da ülser tedavisi görmüş kişinin sigara ve alkolden kesinlikle uzak durması gerektiğine dikkati çekti.

Zamanında tedavi edilmeyen ülserin mide kanamasına neden olabildiğine işaret eden Demir, ''Mide kanamasının en önemli nedeni ülserdir. Hayati tehlike oluşturabilen mide kanamalarıyla karşılaşmamak için ülserin önemsenmesi, tedavisinin zamanında yapılması gerekir'' diye konuştu.

Demir, gastritin ise ülsere benzeyen bir hastalık olduğunu, ancak ülserden farklı olarak midede iltihap bulunması durumunda ortaya çıktığını anlattı.

Gastrite de çoğunlukla yanlış kullanılan ağrı kesicilerin neden olduğunu vurgulan Demir, gastritin film çekilerek ya da endoskopi yapılarak teşhis edilebildiğini, tedavisinin ise ülserle benzerlik taşıdığını sözlerine ekledi.
aa
08 Mart 2009, Pazar
Başlık: Az tüketilen en faydalı 10 gıda
Gönderen: İsra - 22 Haziran 2009, 03:05:06
Amerikalı beslenme uzmanı Jonny Bowden, insanların tüketmesi gereken ancak genelde tüketmedikleri faydalı yiyeceklerin listesini çıkardı. Ancak, onun favorisi olan semizotu (purslane), guava (tropik bir meyve), goji kirazı gibi bazı meyve ve sebzeleri her manavda bulmak zor. Yeryüzünün en sağlıklı 150 yiyeceği adlı kitabın yazarı Bowden'e göre en sağlıklı besinlerden bazıları:

Pancar: Kanserle mücadelede yardımcı. Çiğ veya salataya rendeliyerek tüketin.

Lahana: Tümör oluşumunu engelliyor.

Pazı: İhtiyar gözlere bire bir.

Tarçın: Kan şekeri ve kolesterolde çok faydalı.

Nar suyu : Tansiyonu düşürür, oksitlenmeyi önler.

Kuru erik: Kanser savaşçısı antioksidan deposu.

Kabak çekirdeği: Magnezyum deposu. Kabağın en besleyici kısmı çekirdeğidir.

Zerdeçal: (Hind safranı) Kansere karşı oldukça yararlı bir besin.

zaman
Başlık: Yazın hijyene dikkat edin!
Gönderen: Nev Bahar - 02 Temmuz 2009, 02:21:56
Yazın gelmesi ile birlikte bazı hastalıkların arttığına dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, sıcak ortamda artan bakteriler ile baş gösteren hastalıkların hijyene dikkat edilmesi ile önlenebileceğini söyledi.

Havaların ısınması ile ishal, idrar yolu enfeksiyonları, mantar enfeksiyonlarında artış yaşandığını belirten Sönmezoğlu, "İshal vakalarının nedeni; yiyeceklerin içinde ortam ısısı yüksek olduğu için buzdolabı dışında kısa süre bile beklese bakterilerin kolaylıkla çoğalması ile hem bakterilere hem de toksinlerine bağlı barsak iltihaplanması ile besin zehirlenmesi oluşması, ishal, karın ağrısı, bulantı, kusma gelişmesidir. Özellikle küçük çocuklar ve 65 yaş üzeri kişilerin genel durumu hemen bozulur. Bol su tüketilen bir mevsim olduğu için besinler kadar temiz su kullanımı da çok önemlidir. Suya bağlı ishal vakaları da yaz aylarında daha sık görülüyor. İdrar yolu enfeksiyonlarının en sık, ishal vakalarının bir diğer nedeni yüzme
havuzlarıdır" dedi.

Yaz aylarında serinlemek amacı ile kullanılan havuzların temizliğinin çok önemli olduğunu söyleyen Doç.Dr. Meral Sönmezoğlu, havuzlarda iyi dezenfekte olmayan suları yutulması sonucu idrar yolları ve bağırsaklarda iltihaplanlamalara yol açtığını belirtti.

Bu yüzden havuza girilirken dikkat edilmesi gereken başlıca kurallara dikkat çeken Doç.Dr. Sönmezoğlu şunları söyledi: "Havuzda yüzme keyifli bir serinleme yolu ve egzersizdir. Ancak bu keyfin bir hastalıkla sonlanmaması için dikkat edilmesi gerekenler vardır. Havuzların mutlaka düzenli olarak dezenfekte edildiğinin belgelenmesi gerekir. Bu klorlama veya ozonlama yöntemleri ile olur. Ayrıca yüzey sularının filtrelenmesi ve bu filtrelerin tıkanmaması için önlemler alınması gerekir. Havuzu kullanan kişilere düşen sorumluluklar ise başta hasta olduğunu bilen kişilerin havuza girmemesi, yaralarını kapatıp saklamaması,
çocuklara havuz suyunu kirletmemeleri konusunda uyarı yapılması, herkesin havuza girmeden duş alması (ter ve vücut kirlerinin havuza bulaşmaması için), ayakların dezenfektan sulardan geçirilmesi gereklidir. Mayo dışında elbise veya ayakkabı ile havuz kenarına gelinmemesi gerekir."

Sağlıklı bir yaz geçirmenin bir kaç basit önlemin dışında bazı püf noktalarına vurgu yapan Sönmezoğlu, hastalıklara keyiflerin kaçmaması için şu tavsiyelerde bulundu:

"- Sağlıklı besin ve su tüketilmelidir. Bu da temiz bol su içilmesi, taze meyve ve sebze yenmesi, işlem görmüş (dondurulmuş veya şarküteri ürünü) yiyecek tüketilmemesi, açıkta satılan yiyecek alınmaması demektir.

- Düzenli egzersiz yapılmalıdır. Bağışıklık sistemi iyi olan vücutta toksinlerin atılması daha kolay olur.

- Temiz olduğu belgelenebilen havuz ve denizde yüzülmelidir.

- Sıcaklarda bol, rahat, pamuklu giysiler giyilmelidir".

-
Başlık: Yumurtayı kırmadan önce mutlaka yıkayın
Gönderen: enfa - 06 Temmuz 2009, 19:06:06
Uzmanlar, yıkanmadan kırılan yumurtanın tifo hastalığına davetiye çıkaracağını belirtiyor.
Kullanmadan önce mutlaka yıkanması gereken yumurtalarda bulunan salmonella bakterisi halk dilinde tifo olarak bilinen hastalığa yol açıyor.

Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğü Gıda Yüksek Mühendisi Birol Tuncer, Cihan'a yaptığı açıklamada, salmonellosis akut bağırsak enfeksiyonun yıkanmadan tavada kırılan yumurtadan oluştuğunu bildirdi. Ev hanımlarının yüksek protein deposu olan yumurtaları tavada kırmadan önce mutlaka yıkaması gerektiğini belirten Tuncer, salmonella bakterisinin gıda zehirlenmesi bile yapabileceğini ifade etti. Yumurtanın dış yüzeyinde salmonella bakterisi barındırdığından paketlendikten sonra streç film bandıyla sarılmasının zorunlu olduğunu belirten Tuncer, üzeri örtülmezse bakterinin geniş bir alana yayılabileceğini ifade etti. Otellerin depolara koyduğu yumurta kolilerin üzerlerinde streç film bandı bulunmazsa pervanenin bakteriyi bütün odaya yayacağına dikkat çeken Tuncer, yumurtaya bağlı enfeksiyonun bulaşmamasının önüne geçmek için en pratik yöntemin kırılmadan önce güzel bir şekilde yıkamak olduğunu kaydetti. Tuncer, "Ev hanımları yumurtayı kırmadan önce mutlaka temiz bir şekilde yıkamalı. Bakteri çiğ yumurtadan bulaşıyor. Bakteri genelde ince bağırsakta bulunuyor. Bulaşma ise çiğ yumurta, et, çiğ sütten bulaşıyor." diye konuştu.

Salmonella bakterisinin nefesle değil, elle bulaştığını belirten Genel Cerrah Uzmanı Opr. Dr. Emin Canan ise mikrobun tek yaşadığı canlının insan olduğunu söyledi. Hastalığın halk dilinde adının tifo olduğunu belirten Emin Canan, mikrobun kirli içme suları, yıkanmayan yiyecekler, pişirilmeyen beyaz ve kırmızı et, süt ve süt mamülleri ile yıkanmadan önce kırılan yumurtadan bulaştığını kaydetti. Mikrobun insan kanında, idrarında ve dışkısında bulunduğuna dikkat çeken Canan, ev hanımlarının yumurtayı kırmadan önce temiz bir şekilde yıkaması gerektiğini ifade etti. Canan, "Salmonella genellikle elle bulaşır. Mikrop elle bulaştığı için ev hanımlarımız mutfak hijyenine özen göstermeli. Yumurtayı kırmadan önce mutlaka yıkayalım. Kabuklarını çöpe attıktan sonra ellerimizi yeniden yıkayalım. Mikrop vücuda girdikten sonra hastalık bir hafta içinde kendini ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, yüksek ateş, göğüs ve karında lekeler ile nabzın azalmasıyla gösterir." uyarılarında bulundu. Canan, salmonella bakterisine bağlı olarak dünyada her yıl 20 milyon kişinin tifo hastalığına yakalandığını dile getirdi.
Başlık: Migreni olanlar, sıcak havalarda başağrısına dikkat
Gönderen: Lika - 07 Temmuz 2009, 22:13:25
Yaz aylarında yüksek derecelere ulaşan hava sıcaklıkları ve güneş özellikle migreni olanlarda baş ağrısını tetikliyor.

Nöroloji dergisinde yayınlanan çalışmaya göre başağrısı sebebiyle acil servislere giden 7 bin kişinin ağrılarına neyin sebep olduğu araştırıldı. Araştırmayı yapan bilim adamları sıcaklıkları, hava basıncını, nem oranını ve diğer hava kirliliği koşullarını karşılaştırdı.

Bütün bu araştırmaların ardından özellikle migreni olan hastalardaki baş ağrısı riskinin sıcaklıktaki 5 derecelik artışla birlikte yüzde 7,5 arttığını belirleyen bilim adamları, hava sıcaklığının baş ağrısını ve kısmen migreni tetiklediğini ancak muhtemel bağlantı için daha fazla araştırma yapmaları gerektiğini belirttiler. (populergazete.com)
Başlık: Mutfaktaki temizlik bezleri bakteri yayıyor
Gönderen: Nev Bahar - 08 Temmuz 2009, 07:17:40
İngiltere`de Hijyen Konseyi tarafından 8 ayrı ülkedeki evlerden alınan örneklerin laboratuvar incelemesi yoluyla yapılan araştırmanın sonuçları, milyonlarca evde mutfak musluğunun, tuvaletteki sifon kolundan çok mikrop taşıdığını ortaya koydu.


Araştırmada, mutfak lavabosunda kullanılan bezlerin yüzde 80`inin de tehlikeli bir `bakteri karışımı`` içerdiği ortaya çıktı. Yapılan incelemeler, mutfak musluklarının üçte birinin hijyen şartlarına uymayacak biçimde bakteri taşıdığını, buna karşılık tuvaletlerdeki sifon kollarının ise yüzde 15`inde aynı durumun söz konusu olduğunu kanıtladı.

Uzmanlar, yüzde 14 oranındaki mutfak musluğunun öldürücü de olabilen kolibasili taşıdığını, bu oranın tuvaletlerdeki sifon kollarında ise yüzde 6 olarak tespit edildiğini belirtti. Bütün bu mikropların sık yıkanmayan eller vasıtasıyla yayıldığına işaret eden uzmanlar, gıda zehirlenmesine yol açan campylobacter ya da salmonella gibi bakterilerin ise en çok mutfakta kullanılan bezler aracılığıyla yayıldığına dikkat çekti.

Uzmanlar, bakterilerin en kolay yuvalanıp yayıldığı diğer ev eşyaları arasında bebeklerin mama sandalyeleri, doğrama tahtaları, TV`lerin uzaktan kumanda cihazları ve telefonların bulunduğunu da bildirdi. Araştırma İngiltere, Avustralya, Almanya, Hindistan, Malezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve ABD`deki evlerde yapıldı. LONDRA AA

ZAMAN
Başlık: Az tüketilen en faydalı 10 gıda
Gönderen: Nev Bahar - 08 Temmuz 2009, 07:21:56
Amerikalı beslenme uzmanı Jonny Bowden, insanların tüketmesi gereken ancak genelde tüketmedikleri faydalı yiyeceklerin listesini çıkardı.

Pancar: Kanserle mücadelede yardımcı. Çiğ veya salataya rendeliyerek tüketin.

Lahana: Tümör oluşumunu engelliyor.

Pazı: İhtiyar gözlere bire bir.

Tarçın: Kan şekeri ve kolesterolde çok faydalı.

Nar suyu : Tansiyonu düşürür, oksitlenmeyi önler.

Kuru erik: Kanser savaşçısı antioksidan deposu.

Kabak çekirdeği: Magnezyum deposu. Kabağın en besleyici kısmı çekirdeğidir.

Zerdeçal: (Hind safranı) Kansere karşı oldukça yararlı bir besin. NEW YORK ZAMAN
Başlık: Et yerine yumurta muz yerine elma
Gönderen: Lika - 09 Temmuz 2009, 00:23:55
Ekonomik kriz, ne yemeklerdeki damak zevkinizi ne de sağlığınızı tehdit etmesin.Uzmanlar, hem lezzetli hem ekonomik hem de sağlıklı yemekler hazırlamanın formülünü açıkladı. Muz yerine elma, et yerine yumurta yemek hem cebinizi hem de sağlığınızı koruyor…

Kriz döneminde mutfak harcamalarını azaltırken, sağlıklı besinler tüketmek elinizde. Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Yeşim Çelik, “Kriz döneminde mutfak harcamalarını dengeleyerek sağlıklı beslenme” hakkında çok önemli ipuçları verdi.

PAZARA GİDİN TAVSİYESİ

“Ne alacağınızı bilmeden, öylesine alışverişe çıkmak gereksiz harcamalar yapmanıza neden olacaktır” diyen Çelik, ucuz, taze sebze ve meyveleri almak için semt pazarlarına gidilmesi gerektiğinin altını çizdi. Çelik şöyle konuştu:

HALK GÜNLERİNİ TAKİP EDİN

“Pazara gidilemiyorsa marketlerin manav ve şarküteri reyonlarındaki halk günlerini takip etmek hesaplı bir alışveriş için ilk koşullardan biridir. Kişi aç olduğunda satın alacağı besinlerin miktarı da çoğalabilmekte, ayrıca lüzumsuz bazı besinler de alınabilmektedir.

Bunu engellemek için alışverişe açken çıkmamak önemlidir.” Çelik, alternatif gıdalarla ilgili de çarpıcı tespitlerde bulundu: “Satın alacağınız meyve sebzeleri tercih ederken mutlaka mevsiminde olmasına dikkat ediniz. Mevsimlik sebze ve meyveler, turfanda sebze ve meyveden daha besleyicidir ve fiyatları da çok daha ucuzdur. Örneğin meyve alacaksınız, kış mevsimindeyiz bu yüzden bu mevsimde çilek veya kiraz almak yerine portakal, mandalina, elma tercih etmenizi öneririz.”

MUZ VE ELMA

Elmanın besin değeriyle, muzun besin değeri arasında çok fazla fark olmadığının altını çizen Yeşim Çelik, “Fakat aralarındaki fiyat farkı oldukça fazladır. 1 orta boy elma ile 1 küçük boy muzun kalorileri eşittir” diye konuştu.

Zeytinyağı formülü

Karnabahar, lahana, kereviz, Brüksel lahanası, ıspanak, pırasa, pazı gibi sebzeler bağışıklık sistemini kuvvetlendirici ve kanserden koruyucu özelliğe sahiptir. Bu sebzelere zeytinyağını çiğ olarak eklemenizin çok daha sağlıklı olacaktır. Kullandığınız zeytinyağını her bir porsiyon sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı olarak ekleyin.

Marul ve maydanoz

Salatalarınızı hazırlarken yapraklı marulu tercih etmenizde fayda vardır. Çünkü yapraklı marulla göbek marul arasında besin değeri açısından bir fark yokken yapraklı marulun fiyatı göbek marula göre daha ucuzdur. Ayrıca salatalarınıza ekleyeceğiniz maydanoz C vitamini ve demir açısından zengindir.

Protein kaynağı

“Kriz döneminde et tüketimimiz azaldı, yeterli beslenemiyoruz” diye üzülenler için yumurta, kurubaklagiller ve süt alternatif protein kaynakları olabilir. Yumurta iyi kalite protein içerdiği gibi demir içeriği de yüksek ve ete göre çok daha ucuzdur. Ayrıca, kurubaklagiller ve tahılı bir arada içeren bir mönü besin değeri açısından etin yerini tutabilir.

Bugün
Başlık: Sağlıklı ve beyaz dişler için 10 tavsiye
Gönderen: Lika - 10 Temmuz 2009, 08:51:32
Sadece çiğnemenize ve konuşmanıza yaramayan dişler, ayrıca görüntünüzü de etkiliyor.

Dişlerinizin hem beyaz hem de sağlıklı olmasını istiyorsanız. Reader's and Digest dergisinde yer alan sırları deneyebilirsiniz.

1. Beyaz diş diyeti uygulayın. Eğer çok fazla siyah çay ya da sigara içiyorsanız, bunun dişleriniz üzerindeki sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırsınız. Dişlerinizde leke yapabilecek yiyecekler yediğinizde ya da içtiğinizde hemen dişlerinizi fırçalayın ya da iyi bir beyazlatma maddesi kullanın. Tüm bunlara alternatif olarak, bir elma yiyebilirsiniz.

2. En az 2 ya da 3 ayda bir diş fırçanızı atın ya da elektrikli diş fırçanızın başlığını değiştirin. Aksi halde, dişlerinizi fırçalarken sadece bakterileri ağzınıza taşımış olursunuz.

3. Dişlerinizi 45 derecelik açıyla dairesel hareketlerle yavaş yavaş fırçalayın. Dişlerinizi fırçalarken diş minelerine zarar vermemeye özen gösterin.

4. Nefesinizi tazelemek ve diliniz üzerindeki plağı kaldırmak için dilinizi her sabah dil temizleyiciyle temizleyin. Kötü ağız kokusunun bir nedeni de dil üzerinde üreyen bakterilerdir. Günlük dil temizliği ağız kokusunu uzaklaştırmaya yardımcı olur.

5. Arıtıcı gıdalar yemelisiniz. Doğal diş fırçası olarak bilinen elmanın yanı sıra çiğ havuç, patlamış mısır ve kereviz yiyebilirsiniz. En iyi sonuç için, akşam yemeğinden sonra bu yiyecekleri yemelisiniz.

6. Sabahları elma sirkesiyle gargara yapın ve sonra dişlerinizi fırçalayın. Sirke, lekelerin yok olmasına, dişlerinizin beyazlamasına ve ağzınızdaki, dişetlerinizdeki mikropların ölmesine yardım eder.

7. Dişlerinizi beyazlatmak ve lekeleri yok etmek için haftada bir kez karbonatla fırçalayın. Diş macunu yerine karbonat sürün. Diş macununa alternatif olarak tuz da kullanabilirsiniz. Dişetlerinizi tazelenmiş hissetmeye başlarsanız, dişlerinizi tuzla iki günde bir fırçalayın.

8. Nefesinizi taze tutun. Nefesinizin tazeliğini kontrol etmek için avucunuzun içini yalayın ve henüz yaşken koklayın. Eğer bir şey kokuyorsa, şekersiz naneli şeker yiyebilir ya da alkolsüz ağız gargarası kullanabilirsiniz. Piyasada satılan reçetesiz ağız gargaralarının çoğu alkol içeriyor.

9. Dişlerinizin arasını diş ipliğiyle temizleyin. Aynaya bakmadan temizlemeye alışırsanız, arabada, yatakta ve önemli toplantı öncesinde dişlerinizi diş ipiyle temizleyebilirsiniz.

10. Sabahları kalkınca ve gece yatmadan mutlaka dişlerinizi fırçalayın. Sabahları kalkınca yapacağınız ilk iş dişlerinizi fırçalamak olmalı. Böylece uyurken üreyen plak ve bakteriyi yok etmiş olursunuz.
Zaman Online
Başlık: Cevizin Faydaları Saymakla Bitmez
Gönderen: setre - 13 Temmuz 2009, 17:53:42
Ceviz her derde deva Doğanın insanlara sunduğu en büyük nimetlerden biri olan cevizin, şekerden kolesterole kadar yararlarını okuduğunuzda şaşıracaksınız

CEVİZİN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMEZ
Yüksek kolesterolü düşüren ceviz, damar tıkanıklıklarını ve şeker hastalığı tedavisine yardımcı oluyor. İçerdiği demir sayesinde kansızlığa iyi geliyor.

Kötü kolesterolün düşmanı Cevizin, damar tıkanıklığı ve şeker hastalığının tedavisinde kullanılabileceğini söyleyen, Karadeniz Teknik Üniversitesi Ordu Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, cevizin kanda zararlı kolesterolün birikmesini önlediğini ve yüksek kolesterolü düşürdüğünü söylüyor.

CEVİZ YAPRAĞINI KAYNATIN Prof. Dr. Karadeniz, taze cevizde yüzde 5-6 oranında C vitamini bulunduğunu belirterek, “Kuru ceviz bol miktarda C, B1, B2, A ve E vitaminlerini içermektedir” diyor. Prof. Dr. Karadeniz, şeker hastalarının ceviz yaprağını kaynatıp içmelerini öneriyor ve cevizin beyin için gerekli olan gümüş iyonlarını da ihtiva ettiğini söylüyor.

VEREMDE TEDAVİYE DESTEK CEVİZİN, verem hastalığında hem besleyici hem de tedavi edici özellik gösterdiğini söyleyen uzmanlar, her sabah kahvaltıda bir miktar ceviz içi yenmesinin zekayı geliştirdiğini belirtiyor. Nasırlar üzerine konulan ceviz yağı zamanla bunların yok olmasını sağlıyor. Ceviz yapraklarından yapılan çay iştah açıyor. Mideyi kuvvetlendirip boğaz hastalıklarına iyi geliyor. Ceviz yağı yüz lekelerinin üzerine sürülüp masaj yapılırsa lekeler yok oluyor.

CEVİZDEN GELEN GÜZELLİK
Cevizin yiyecek olarak tüketilmesinin yanı sıra kadınlarının güzellik maskesi olarak da ilgi görüyor. Uzmanlar cevizin mükemmel bir güzellik iksiri olduğunu söylüyor.Çünkü cevizle yapılacak maske, ciltteki ölü hücrelerden kurtulmak için doğal bir tedavi yöntemi. Ölü hücrelerle kaplı bir cilde kolayca canlılık veren ceviz maskesi, bu ölü hücreleri yok eden bir özelliğe sahiptir.

Maske Hazırlanışı Cevizleri iyice öğütün, hatta bir havan veya tülbent içinde döverek toz haline getirin. İçine bir kaşık bal, bir kaşık portakal suyu ve dört kaşık da süt ekleyin. Bu karışımı yüzünüze sürüp on dakika bekletin ve hafif masaj yapın. Bu masaj pul pul görünen cildinizin sağlıklı bir görünüm kazanmasını sağlar. Bu işlemin ardından yüzünüzü ılık suyla durulamayı da ihmal etmeyin

kaynak bilinmiyor
Başlık: Gerginseniz üzüm yiyin
Gönderen: Lika - 15 Temmuz 2009, 07:09:30
Vişne yemek ve suyunu içmek, vücutta biriken fazla suyun kolaylıkla atılmasına yardımcı oluyor. Elma suyu, kan şekerini koruyarak leziz ve ferahlatıcı bir seçenek sunuyor. Antioksidan yönünden son derece zengin olan narın mevsimi dışında da suyunu içerek faydalanılması öneriliyor. Demir eksikliği yaşayanlara limon serinliği, vücudu toksinlerden arındırmak için üzüm tavsiye ediliyor.

Vişne suyu kanı temizliyor...

Bol miktarda A ve C vitamini içeren vişne, doğasında bulunan ferahlatıcı ve serinletici etkisi sayesinde, susuzluğu gideriyor. Vişne suyu, güçlü antioksidan özelliği ile hücre yenilenmesine yardımcı oluyor. Ateşli hastalıklardan sonra asitleşen kanı temizlemeye yardımcı olan vişne, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılması ve mide ile karaciğerin düzenli olarak çalışmasında rol oynuyor.

Elma suyu, kan şekerini koruyarak leziz ve ferahlatıcı bir seçenek sunuyor

A1, B1, B2, C ve E vitaminleri ile karbonhidrat, lif, potasyum ve pektin içeren elma, kalp ve dolaşım sorunlarına karşı, kolesterolü ve yüksek tansiyonu önlemeye yardımcı olarak, önemli ölçüde koruma sağlıyor. Sindirimi kolaylaştıran elma, içeriğinde bulunan bileşenlerin çok güçlü antioksidan kaynağı olması ve hücrelere zarar veren serbest radikallere karşı koruması sayesinde, yaşlanmayı geciktirmeye yardımcı oluyor. Kan şekerini kontrol altında tutma özelliği bulunan elmanın suyu ise, sıcak yaz günlerinde serinlemek isteyenlere, sağlıklı bir seçenek.

Narın meyvesini beklemeyin suyunu için…

Pektin, askorbik asit ve polifenolik flavonoidler gibi vücuda oldukça etkili fayda sağlayan bileşenlerden çok zengin olan ve yüksek miktarda kalsiyum ile potasyum içeren nar, çok güçlü antioksidan özelliği ile dikkat çekiyor. Son zamanlarda, oldukça popüler olan nar suyu, söz konusu antioksidan özellikleri sayesinde, kötü kolesterol düzeyini düşürebildiği gibi, iyi kolesterolü de yükseltmeye yardımcı oluyor. Her gün içilecek bir bardak nar suyunun, koroner hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olacağı belirtiliyor.

Vücudu toksinlerden arındıran üzüm

İçerdiği güçlü antioksidan etkinlik gösteren fenolik ve flavonoid bileşenlere bağlı olarak antioksidan kapasitesini yükselten üzüm, organizmayı toksinlerden arındırıyor ve cildin yaşlanmasını geciktiriyor. Serinlemek için kana kana içilen bir üzüm suyu, vücudu toksinlerden arındırdığı gibi bir beyin gıdası olarak beyin ve sinir metabolizmasını destekliyor ve gerginliği azaltıyor. Kan yapıcı özelliğinin yanı sıra, kalp rahatsızlıkları riskini azaltan üzüm, böbrek ve karaciğerin işlevlerini de artırıyor ve yine kansızlığın tedavisinde oldukça etkin rol oynuyor. Üzüm, vücut yağlarının eritilmesine yardımcı oluyor.

yenişafak
Başlık: Evinizdeki radyasyon tehlikesi
Gönderen: enfa - 15 Temmuz 2009, 19:24:17
Milyonlarca kişi tarafından yıllardır kullanılan mikrodalga fırınlar, içinde bulunduğumuz çağda yoğun çalışma temposu ve fast foodun simgelerinden biri.
Bu cihazları kimimiz evimizde gönül rahatlığıyla kullanırken kimimiz ise tehlikeli bularak karşı çıktık. Peki mikrodalga fırınlar gerçekten güvenli mi, evimize radyasyon yayma olasılığı var mı?

Kullandığınız mikrodalga fırınızın bakımını çok iyi yaparsanız tehlikeli olması için herhangi bir sebep bulunmuyor. Fakat, ekranın ya da fırın kapağının çevresindeki lastik conta çürüdüğü takdirde radyasyonun dışarı sızma ihtimali var. Bu konuda içinizin rahat olmasını istiyorsanız, mikrodalga sızıntısı test cihazı temin edip evinizde bulundurabilirsiniz. Piyasada bulabileceğiniz çok fazla pahalı olmayan bu cihaz belki de sizin daha sağlıklı bir ömür sürmenizde önemli bir katkı sağlayacaktır.
Başlık: Sıcaklarda karpuz ve salatadan vazgeçmeyin
Gönderen: Lika - 20 Temmuz 2009, 08:03:30
Yaz sıcaklarının olumsuz etkilerinden korunabilmek için enerji ve vitamin deposu olan karpuz, üzüm ve şeftali gibi yaz meyvelerinden bol bol tüketilmesi gerekiyor.

Aşırı sıcakların etkisiyle vücutta fazla su kaybı meydana gelmesi sonucu bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemlerinin baş gösterebileceğini ifade eden uzmanlar, artan sıvı kaybını önlemenin en kolay yolunun su içmek olduğunu, bu nedenle günde en az 2-2,5 litre su tüketilmesine özen gösterilmesi gerektiğini belirtiyor. Yaz sıcaklarından korunabilmek için enerji ve vitamin deposu olan karpuz, üzüm, çilek, kiraz ve şeftali gibi yaz meyvelerinin bol bol tüketilmesi gerekiyor.

Bolca karpuz tüketİn

Yüzde 90'ı su olan karpuz, tüketildiğinde tokluk hissi verir. İyi bir lif kaynağı olduğu için de bağırsak hareketlerini düzenler. Karpuz, sıvı kaybını önlemesinin yanı sıra vücuda vitamin ve mineral desteği de sağlar.

Domates, salatalIk...

Ara ve ana öğünlerinizde salatalık, domates, marul gibi sebzelerin bulunduğu salata türü hafif yiyecekler ve tatlı olarak da kalsiyum açısından zengin taze sıkılmış meyve suyu, süt ve dondurma gibi gıdaları tercih edin. Bu gıdalardaki kalsiyum da kalbin düzenli olarak atmasını sağlar.
Başlık: Hızlı kalori yakmanın yolları
Gönderen: Lika - 21 Temmuz 2009, 13:54:47
(http://medya.zaman.com.tr/2009/07/21/kalori.gif)

Hayatınızda ve beslenmenizde birkaç değişiklik yaparak gün boyu yediğiniz gıdalardan kazandığınız kalorileri hızlı bir şekilde yakabilirsiniz. Foxnews'te yer alan haberde, hızlı kalori yakmanın 9 yolu yer alıyor:

1. Çalışmalar, spordan sonra yeşil çay içmenin sağlıklı genç erkeklerde yağ oksidasyonunu artırdığını, insülin hassasiyetini ve glukoz toleransını iyileştirerek şeker hastalığı oluşumunu engellediğini ve kalori yakımını hızlandırarak kilo vermede yardımcı olduğunu gösterdi.

2. Araştırmalar, C vitamininin de yağları yakmada faydalı olduğunu gösteriyor. Vücudun günlük C vitamini ihtiyacı en az 75 miligramdır. 1,5 greyfurtta ise sadece 44 mg C vitamini bulunuyor. C vitamini bakımından zengin olan meyvelerin çoğu, aynı zamanda yağları yakmada faydalı olan lif de içeriyor.

3. Kas geliştirme, metabolizmayı desteklemenin mükemmel bir yoludur. Ve daha fazla kasa sahip insanlar, daha fazla kalori yakıyor.

4. Stres, kas kaybını artırıyor ve metabolizmayı yavaşlatıyor. Bu nedenle, tansiyonun arttığı durumlarda stresi azaltmak için spor yapabilirsiniz.

5. Dışarı çıkın. Çalışmalar, D vitamininin kilo vermede etkisi olduğunu kanıtladı. Bu nedenle, dışarı çıkıp biraz güneşlenin. Ancak, güneşten yeterince korunduğunuza emin olun.

6. Su içmek, metabolizmayı yavaşlatan dehidrasyonu önlüyor. Vücudu su kaybeden insanlar, açlıkla ile susuzluğu karıştırıyor ve gereksiz kalorilerden dolayı zararlı çıkıyor.

7. Gülümseyin. Bir fıkra anlatın. Kahkaha atmak, metabolizmanızı hızlandırır ve en az 10 kalori yakmanızı sağlar.

8. Yemek aralarında yenilen küçük atıştırmalıklar, yemek saatinde aşırı yemenizi önler. Ancak, atıştırmalıklarınızın sağlıklı olmasına dikkat etmelisiniz.

9. Gezin. Herhangi bir spor kulubüne üye olmasanız bile, günlük rutin içinde kalorilerinizden kurtulabilirsiniz. Ofiste oturarak çalışıyorsanız, asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven tırmanma, diğer aktivitelerden yaklaşık 2 kat daha fazla kalori yakar. Eğer tüm gün oturuyorsanız, ayağa kalkın ve çevrede biraz gezin.

ZAMAN ONLINE
Başlık: Vidalı diş kimlere uygulanır?
Gönderen: Lika - 21 Temmuz 2009, 15:04:09
(http://www.timeturk.com/images/news/210720091104173123384_2.jpg)

Ağız ve diş sağlığı ihmal edildiğinde diş kayıpları kaçınılmazdır.Kaybedilen dişlerin tedavisinde yakın zamana kadar kullanılan klasik tedavi yöntemleri sağlam komşu dişlerin küçültülmesi ile köprü yapımı veya takıp çıkarılan hareketli protezlerin yapımıydı.Bunlara alternatif olarak geliştirilen implant teknolojisi ile kaybedilen dişlerin yerine doğal dişlere en yakın şekilde sabit dişler yapılmaktadır.İmplant insanların daha rahat yemek yemelerini ve konuşmalarını sağlayarak hayat kalitelerini yükseltir.

İnsan vücuduna yerleştirilen herhangibir yapay nesneye implant diyoruz.Diş implantları kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevi gören metal elemanlardır.Bu elemanlar doku dostu olan titanyum metalinden üretilirve vücut tarafından kolaylıkla kabul edilirler.Hiçbir yan etkisi yoktur.

İnsan ağzında implant uygulanabilen durumlar:



•Azı dişi kayıplarında
Tüm arka azı dişleri kaybedilmişse ,takıp çıkarılan bölümlü protezler yerine arka bölgeye implant yerleştirilerek sabit köprüyle dişler geri kazandırılır.

•Tek diş kayıplarında
Bu durumda boşluğun doldurulması için,iki yandaki dişler küçültülüp üç üyeli köprü yerine ,yandaki sağlıklı dişlere dokunmadan implant yerleştirilir ve üzerine bir üye kuron (porselen kaplama) yapılır.

•Dişsiz ağızlarda
Alt protezi yerinde durmayan kişiler yemek yeme,gülme ve konuşma zorlukları çekerler.Bu durum fiziksel ve psikolojik rahatsızlık yaratır.Bu durumda iki çözüm önerilebilir.Protez tamamıyla alınıp yeterli sayıda(6-8) implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir veya çenenin ön bölgesine 2 implant yerleştirilerek mevcut protez daha da stabil hale getirilebilir.
Uygulanması:

Hastanın tüm çene filmi çekilir.Dikey ve yatay yönde implant uygulanması için yeterli kemik olup olmadığı incelenir.Uygun implant seçimi yapılır.Lokal anestezi altında,implant kemik içine yerleştirilir ve dişeti ile örtülür.Bu işlem esnasında ağrı duyulmaz.İşlem sonrası,ağrı kesici ve buz tatbik edilir.

Operasyon sonrası ağrı duyulmaz ancak 2-3 gün boyunca hafif şişlik görülebilir.İşlem,yerleştirilen implantın tipine ve sayısına göre 30-90 dk.kadar sürer çoğu zaman bir diş çekiminden daha zor değildir.

Üç-beş ay süresince ,implantın kemikle kaynaşması beklenir (osteointegrasyon dönemi).Bu süre sonunda,implantın üst yapısı (köprü) hazırlanır.

İmplantın ömrü:

Uygun koşullarda implantın ömrü belirli yıllarla ifade edilemez.Doğru planlanmış bir implant iyi bir teknik ile çene kemiğine yerleştirilmiş ve üzerine uygun bir protez yapılmış ise ayrıca hasta bakımı ve hekim kontrolleri düzenli ise implantın ömrü yaşam boyudur denebilir.

İmplantta yaş faktörü:

İmplant yetişkin her insana uygulanabilir.Ayrıca yaşın ileri olması kemik yapısının daha sert Ve stabil zemin oluşturması nedeni ile implant uygulaması için avantajdır.

İmplantta başarı oranı:

Klinik istatistikler implantolojideki başarı oranını %90'ın üzerinde olduğunu göstermektedir. Düşük bir olasılıkla çıkartılmasına kararverilen bir implant diş çeker gibi çıkartılmakta ve boşluğu zamanla vücut tarafından kemik ile doldurulmaktadır.

Sonuç olarak ; teknolojinin diş hekimliği alanında bizlere sunduğu en yeni tedavi alternatifi olarak karşımıza çıkıyor diş implantları.Bu sayede pekçok insan hayatlarının sonuna kadar kullanmak zorunda oldukları hareketli protezlerden veyasağlıklı dişlerin kesilerek yapılan köprü protezlerinin yapımından kurtuldular, kullanımı çok daha rahat ve çok daha estetik dişlere sahip oldular.Bugün aynı durumdaki pek çok insanında en azından böyle bir tedavi alternatifi hakkında bilgilendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Kaynak: TÜRKNET
Başlık: Hipertansiyona karşı kepekli hububat
Gönderen: Lika - 25 Temmuz 2009, 15:20:43
İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. M. Hikmet Boyacıoğlu, Harvard Üniversitesine bağlı Harvard Kamu Sağlığı Okulu tarafından 30 binden fazla erkek üzerinde tam tane hububat ve kepeğin tüketimine ilişkin bir araştırma gerçekleştirildiğini söyledi.

Araştırmada, 40-75 yaş arasındaki erkeklerin 18 yıl izlendiğini ve bu zaman sürecinde 9 bin 227 hipertansiyon oluşum vakası belgelendiğini anlatan Prof. Dr. Boyacıoğlu, şunları kaydetti:

"Araştırmacılar, tam tane hububatların en yüksek miktarlar ile en düşük tüketimini kıyasladı. Bunun sonucunda tam tane hububatların hipertansiyon oluşumunda yüzde 19 oranında bir azalma ile ilişkili olduğunu hesaplamışlardır. Kepekli ürün tüketiminin ise erkeklerde hipertansiyon oluşumunda yüzde 15 oranında azalma sağladığını gözlemişlerdir. Araştırmacılar, bu bulguların, gelecekteki diyet rehberleri ve hipertansiyonun önlenmesi yolunda önemli bir etkiye sahip olduklarını belirtmişlerdir."

Prof. Dr. Boyacıoğlu, hipertansiyonun, kalp-damar hastalıkları için başlıca risk faktörü olarak belirtildiğini vurgulayarak, Avrupa'daki ölümlerin hemen hemen yüzde 50'sinin nedeni olarak ifade edilen kalp-damar hastalıklarının AB ekonomisine yılda tahminen 169 milyar avroluk maliyeti olduğunun raporlarda yer aldığını bildirdi.

Prof. Dr. Boyacıoğlu, ABD'de geçen yıl yapılan bir araştırmada, günde en az bir porsiyon tam tane hububat ürünü tüketmenin erkeklerde kalp yetmezliği riskini yüzde 30 oranında azaltabildiğinin belirlendiğini de söyledi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: hizmetci - 25 Temmuz 2009, 16:07:00
tesekkürler paylasim icin
Başlık: Soğuk su kalori yaktırır mı?
Gönderen: Lika - 27 Temmuz 2009, 22:23:44
Su konusunda bana sorulan iki sorudan birisi, “Sıcak su yağları eritir mi?”; diğeri ise “Soğuk su içince vücut daha fazla mı kalori yakar?” İki sorunun cevabı da bireylerin duymak istediği ve işlerini kolaylaştıracak nitelikte değil. Yani sıcak su yağları eritmiyor, soğuk su da kalori yakımını artırmıyor. Soğuk su içince vücudun onu kendi sıcaklığına getirmek için enerji harcadığı mantığından yola çıkanların merakını gidermek için tabii ki çalışmalar yapılmış.

Sıvı desteği şart
2006 yılında The Journal of Clinical Endocrinology and Metabolism’da yayımlanan bir çalışmaya göre vücut sıcaklığı için suyu ısıtmanın maliyeti yani kalori harcama oranı; normal su içenlerle kıyaslandığında arada anlamlı bir fark bulunmamış. İsviçre’de sağlıklı gönüllü gençler üzerinde yapılan bu çalışmada su sıcaklığının kalori yakımına etkisi olmadığı bildirilmiş. American College of Sports Medicine ise sıvılar ile ilgili egzersize bağlı olarak şöyle açıklama yapıyor:

Hidrasyonu korumak yani vücudu susuz bırakmamak, düzenli egzersiz yapan bireylerde optimum fiziksel performans için önemli bir yardımcıdır.

Aslında sporcunun önemli rakiplerinden birisi de vücudun hidrasyonudur, iyi bir sıvı desteği iyi bir performansa yardımcıdır.

Sıvı alımı ve performans
1) Çocuk sporcularda dengeli beslenme ve sıvı desteği, her 24 saat için kontrol edilmelidir. Egzersiz öncesi olduğu kadar egzersiz sırasındaki sıvı desteği de önemlidir.
2) Yeterli hidrasyonu sağlamak ve boşaltıma zaman vermek için egzersizden iki saat önce 500 ml sıvı mideye inmiş olmalıdır.
3) Egzersiz sırasında özellikle atletler, düzenli aralıklarla terle kaybettikleri suyu yerine koymalıdır.
4) Bu sıvıların kaybedilen suyu yerine daha hızlı koyabilmesi için ortam sıcaklığından daha soğuk olmaları tercih edilir (15 - 22 0C gibi).
5) Uzun süreli egzersizlerde; (1 saatten uzun) sadece su yerine karbonhidrat ve / veya elektrolit eklenmiş içecekler de iyi olabilir.
6) Yoğun egzersiz ve bir saatten uzun çalışmalarda yüzde 4 -8 oranında karbonhidrat içeren sıvılar kullanılabilir.
7) Aşırı terle sodyum kaybı da gündeme gelebileceği için hiponatremiye engel olmak için bir saatten uzun süren egzersizlerde 1 litre için 0,5 -0,7 gr sodyum takviyesi düşünülebilir.

Mutfağınız iyi bir eczanedir
Kanserle savaşmak İçİn: Meyveleri kabuğuyla yiyin. Kabuğa yakın olan bölgelerde çok daha fazla besleyici ve faydalı madde bulunur. Yakın zamanda yapılan bir laboratuvar deneyinde kırmızı elmanın kabuğundaki bir düzineden fazla kimyasal bileşiğin meme, karaciğer ve kolon kanseri hücrelerinin büyümelerini engellediği görüldü. Elmayı iyice yıkayın ve kabuğu ile birlikte tüketin.
Kolesterolle mücadele İçİn: Salatanızın üzerine ceviz serpin veya cevizi ara öğün olarak tüketin. Araştırmalar her gün ceviz tüketimiyle total kolesterol ve LDL (kötü) kolesterolde düşüş olduğunu bildiriyor. Bu da kalp hastalığı riskinde önemli azalma demektir.
Kİlo kontrolü İçİn: Şeker yerine kuru meyve kullanın, canınız tatlı istediğinde kuru meyve seçin, evde komposto ve hoşaflar hazırlayın. Ayrıca kek ve kurabiyelerde de şeker miktarını azaltıp meyve ile destekleyebilirsiniz.

Salatanızı değiştirin
Değişik sebze ve meyve çeşitleriyle salatanızı renklendirin ve besin değerini artırın. İşte size bazı öneriler: Ne kadar renkli, o kadar iyi.
* Renklendirin: Ekleyeceğiniz domates, brokoli, havuç, kırmızı biber, yeşil biber ve pancar kansere karşı korur.
* Tatlandırın: Mandalina - portakal dilimleri, dilimlenmiş çilek, kurutulmuş meyvelerle damak tadınızı geliştirin.
* Kalbe yararlı bir hale getirin: Yağsız peynir, yağsız tavuk veya hindi, ton balığı, haşlanmış mercimek eklediğiniz salatayı öğün yerine tüketin.
* Kıtır ekleyin yeme sürenizi uzatın: Fırınlanmış kıtır ekmek parçaları, badem, ceviz, fındık, çekirdek ekleyerek çiğneme sürenizi uzatabilirsiniz; bu da beyne doy sinyali gitmesini sağlar.
* Aroma ekleyin lezzetini artırın: Baharat ekleyin, Zeytinyağı, sirke, yoğurt ve kekik, nane pul biber gibi baharat ve çeşniler kullanın. Biraz hardal da olabilir, ama mayonezden uzak durun.

timeturk
Başlık: Antibiyotiğin yerini "bal" alabilir
Gönderen: Lika - 28 Temmuz 2009, 17:18:29
İtalyan La Stampa gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre, bir grup bilim adamı, Yeni Zelanda'da yetişen manuka ağacının çiçeklerinden üretilen balın, içerdiği doğal antibiyotik sayesinde enfeksiyon kapmış yaraların tedavisinde kullanılabildiğini ortaya koydu.

Bilim adamları, antibiyotiğe direnç gösterilen tüm durumlarda kullanılabileceği belirtilen bu bal türünün yan etkisinin olmadığını, içerisindeki düşük ph değeri sayesinde ölü derinin yenilenmesine yardımcı olduğunu ve yaraların iyileşmesini hızlandırdığını kaydetti.
Başlık: Sıcak havalarda bol bol sıvı tüketin
Gönderen: Lika - 29 Temmuz 2009, 19:57:15
Manavgat Özel Sevgi Hastanesi Doktoru Cemil Er, sıcak ve nemli havada kalp, şeker ve yüksek tansiyon hastalarının saat 11.00 ile 15.30 sularında evden dışarıya çıkmalarının risk oluşturabileceğini ifade etti. Güneş ışınlarının en etkili olduğunu saatlerde dışarıya evden ve işyerinde çıkılması gerektiğinde başı korumak için şapkaya, gözü zararlı ışınlarda korumak için güneş gözlüğü takılması gerektiğini belirten Er, vücudun rahat etmesi için bol bol başta su olmak üzere sıvı içecek tüketilmesi gerektiğini kaydetti. Er, "Acil bir işimiz olmadığı sürece güneş ışınlarının etkili olduğu sürece dışarıya çıkmayalım. Başta su olmak üzere bol bol ayran, meyve ve meyve suyu tüketelim. Karpuz, kavun, portakal ve nar suyu vücuda iyi gelir. Vücudumuzda pişik oluşmaması için eve gelir gelmez iç çamaşırlarımızı değiştirip duş alalım." dedi.

Gıda Yüksek Mühendisi Abdullah Badem de yazın sıcak ve nemli havada çocukların su, ayran ve meyve tüketiminin yanında dondurma da tüketmesinin vücudun zinde kalması için yararlı olacağını ifade etti. Türkiye'de kişi başı dondurma tüketiminin Avrupa Birliği(AB) ülkelerine göre çok düşük olduğunu vurgulayan Abdullah Badem, Almanya, İsviçre, Hollanda, Danimarka, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Belçika, İspanya ve Norveç'te yılın 12 ayı dondurma tüketimi olduğunu kaydetti. Badem, "Gençlerin yaz sıcaklarında zinde kalması için bol bol dondurma tüketmeli. Dondurmanın yetişme yaşındaki çocuklara pek çok faydası var. Özellikle limon, portakal, böğürtlen, vişne, kivi ve elma karışımlı dondurma vücut direnci için çok iyi." ifadesini kullandı. (CİHAN)
Başlık: Organik gıdalara boşuna mı para ödüyoruz?
Gönderen: Lika - 30 Temmuz 2009, 02:15:44
Bilim dünyasındaki son araştırma insanlar arasında çok yaygın olan bir kanıyı ortadan kaldıracak nitelikte. İngiliz bilim adamları organik gıdayla normal gıda arasında sağlık açısından bir fark olmadığı görüşünde. Araştırma doğruysa organik gıdaya ödenen paralar boşa gidiyor.


İngiliz Gıda Standartları Ajansı'nın desteğiyle 50 yıldır sistematik şekilde sürdürülen araştırmanın sonucu yayımlandı.

Araştırmaya göre, organik gıdaların daha sağlıklı olduğunu gösteren hiç bir delil yok.

162 sayfalık araştırma raporu, organik gıdaların ne daha besleyici ne de sağlıklı olduğunu yönünde. Bu kanının tamamen yanlış olduğu savunuluyor.

İngiltere'nin başkenti Londra'daki temiz ve tropikal ilaç okulu araştırmacıları, organik gıdalara boş yere daha fazla para ödendiği görüşünde. Zira dünya genelindeki organik gıda pazarının değeri 48 milyar doları buluyor.

İngiliz bilim adamları, "organik gıdalarla diğer gıdalar arasında çok minik besleyici farklar var ki bunlar sağlık üzerinde büyük bir etki yaratmıyor. Bu nedenle de organik gıdaların daha iyi olduğunu söylemek yanlış olur" açıklamasında bulundular.

Ancak, bilim dünyasındaki bazı çevreler araştırmanın sonuçlarından şüpheli.

Bazı bilim adamları özellikle normal ürünlerde kulllanılan tarım ilaçlarının insan sağlığına uzun dönemde ne kadar zarar verdiğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguluyor.

Kaynak:CNN TÜRK
Başlık: İşte kilo vermenin faydaları
Gönderen: İsra - 03 Ağustos 2009, 16:13:31
Araştırmacılar, kilo vermenin, sadece kasvetli ruh halini önlemediğini, aynı zamanda obez hastalarda kalp hastalığı ve felç için risk faktörlerini azalttığını gösterdiler.

Study of Ingestive Behavior Derneği'nin yıllık toplantısında sunulan araştırmada, 6 aylık diyet programından sonra araştırmacılar, depresyonlu hastaların sadece zayıflamadıklarını, ayrıca depresyon belirtilerinde önemli iyileşmeler olduğunu ve kalp hastalığı ile felç için bir risk faktörü olan trigliserid oranında da düşüşler olduğunu tespit ettiler.

Yeni bulguların depresif obez bireylerin gerçekten de önemli ölçüde kilo verdiklerini ve bu kilo vermenin depresyon belirtilerini azalttığını ortaya çıkardığını söyleyen araştırmacılar, depresif ve depresif olmayan 51 kişi üzerinde uyguladıkları altı aylık zayıflama programı sonucunda, depresif kişilerde önemli ölçüde iyileşmeler görüldüğünü kaydettiler. Ayrıca, depresif kişiler ağırlıklarının yüzde 8'i kadar kilo verirken, depresyonda olmayanların toplam ağırlıklarının yüzde 11'i oranında zayıfladıkları belirtildi.

Glikozdaki önemli iyileşmelere ek olarak, insülin ve kötü kolesterolün hastalarda azaldığı ve ayrıca kalp hastalığı ile felç için önemli bir risk faktörü olan trigliserid oranında düşmeler olduğu görüldü.

zaman
Başlık: Domates'in Faydaları
Gönderen: Lika - 04 Ağustos 2009, 14:05:50
Uzmanlar, kalbi koruyan likopen adlı maddenin, kalp sağlığı için çok önemli olduğunu belirterek, bu maddenin domates suyunda oldukça fazla olduğuna dikkat çekiyorlar.


Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Tamam, sebze ve meyvelerde bulunan karotene benzeyen bir madde olan likopenin, sağlık açısından son derece yararlı olduğunun bilimsel araştırmalarla kanıtlandığını belirterek, likopenin prostat, sindirim sistemi, göğüs ve akciğer kanserinin vücutta yayılmasını da engellediğini söyledi. Prof. Dr.Tamam sözlerini şöyle sürdürdü:



Tropikal meyvelerin yanı sıra kırmızı greyfurt ve karpuzda da likopen var. Ancak, kalbi hastalıklara karşı koruyan bu madde domates suyunun yüzde 85 inde bulunuyor. Aynı zamanda portakalda bulunan C vitaminine eşdeğer oranda da vitamin içeriyor. Bu da domatesi bağışıklık sisteminin gelişmesi, nezle ve grip tedavisinde de etkin bir konuma getiriyor. Domateste bulunan minerallerden selenyum ise metabolizmanın düzenlenmesi, kısırlığın önlenmesi, vücut gelişiminin sağlanması ve pankreasın harekete geçirilmesinde de etkili oluyor.


Prof. Dr. Nevzat Tamam ayrıca mide ve bağırsak hastalarının asitli olan domatesi çiğ olarak tüketmemelerini, bunun yerine haşlanmış patatesi tercih etmelerini önerdi.
Başlık: Bu yumurtalara dikkat
Gönderen: Lika - 07 Ağustos 2009, 05:01:00
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Tülin Aksoy, pazardan alınan yumurtalara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Yaz aylarında pazardan yumurta almayı önermediklerini söyleyen Ziraat Fakültesi Zootekni bölümünde görevli hayvan yetiştirme ve ıhsalı konusunda uzman Doç.Dr Tülin Aksoy, aşırı sıcaklar nedeniyle pazarda satılan yumurtanın kalitesinin gerilediğini söyledi.

Halk pazarlarında bir yumurtanın kaç gün beklediğinin bilinmediğini söyleyen Aksoy, "Yumurta bayatladıkça bozulmaya dönebilir. Yumurtanın pazar ortamında sağlıklı bir şekilde bekleme günü sayısı düşüyor. Mümkün olduğu kadar yumurtaları serin ortamlarda satılan alışveriş merkezleri ve marketlerden almalıyız" dedi.

Ameliyat sonrası ve ağır yanıklar sonrası insanlara günde üç dört yumurta yedirilmesi gerektiğini anlatan Aksoy, sözlerine şöyle devam etti: "Çünkü, yumurtanın proteini insan vücuduna en yakın proteindir. Bir yumurtanın 6 gram proteini vardır. Bu proteinin yüzde 99'u vücut proteinine dönüşüyor. Bir canlının neye ihtiyacı varsa uygun oranlarda yumurtanın içinde bulunuyor."

Özellikle gelişme çağındaki çocukların, gençlerin yumurtaya çok ihtiyaçları olduğunu anlatan Aksoy, şunları söyledi: "Gençken vücudunuzun protein üretmesi gerekiyor. Özellikle ilk beş yaşta beyin gelişimi çok önemli. Çocuklar protein tüketmezse zaten protein olan beyin gelişemez. İlk beş yaş içerisinde yumurta yemeyen çocuklarda hem fiziksel boy geriliği hem de zihinsel gerilik söz konusu olabilir. Beş yaşından sonra bu çocuklar protein bakımından zengin gıdalarla beslenilse bile boyundaki kısalığı telafi edilebilinir ama beyin gelişimindeki duraklamayı telafi edilemez.

Protein tüketmeyen çocuklarda donuk zekalılık dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Beynin gelişimi bir Cd gibi düşünürsek üzerine yazılan program ne kadar iyi olursa olsun sizin Cd'niz iyi değilse bu programı kaydedemezsiniz. Benim önerim çocukların her gün bir yumurta yemesi. O gün et ve süt yemiyorsa iki yumurta yemeliler."

Türkiye gibi nüfusunun çok büyük kısmı genç olan bir ülkede yumurta tüketiminin yüksek olması gerektiğini söyleyen Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü: "Almanya gibi yaşlı Avrupa ülkelerinde yılda bir kişi 250 yumurta tüketiyorsa bizim 300 yumurta tüketmemiz lazım. Biz Avrupalılara göre daha az yumurta, balık eti, tavuk ve kırmızı et tüketiyoruz. Şu an Türkiye'de bir yılda kişi başına 135 yumurta tüketiliyor. Avrupa'da bu rakam 250 yumurtadır. Bu gelişmişliğin göstergesidir. Bence okullarda fındık değil yumurta dağıtmaları gerekiyor."

Köyde yaşayan insanların yüzde 80'inde tavuk bulunduğunu söyleyen Aksoy, köylülerin yumurtacılığı para kazanmak için değil şehirdeki çocuklarına yumurta göndermek için yaptıklarını belirtti.
(iha)
timeturk
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Budak - 07 Ağustos 2009, 13:33:43
MaşşAllah kardeşlerim sağlık danışmanı gibisiniz. &) ellerinize sağlık.
Başlık: Mikroplara 20 saniye yaşama hakkı
Gönderen: Lika - 08 Ağustos 2009, 07:10:35
Enfeksiyon kontrol hemşiresi Yeliz Gökay, mikropların en çok elle bulaştığını hatırlatarak, bu mikroplardan korunmak için ellerin sıvı sabun ile yıkanmasının çözüm olabileceğini vurguladı...

Mikroorganizma kaynaklı hastalıklarda ana neden hijyen eksikliği. Sadece besinlerin ve çevrenin değil, kişisel hijyenin de önemli olduğunu belirten Acıbadem Hastanesi enfeksiyon kontrol hemşiresi Yeliz Gökay, mikroorganizmaların suda, havada, toprakta, hayvanlarda, iyi yıkanmamış yiyeceklerde, insan ve hayvanların dışkılarında bulunduğunu söyledi. Gökay, mikroorganizmaların bir kişiden diğerine ve besinlere bulaşmasını kontrol edebilmek için en etkili, ucuz ve basit yöntemin el yıkamak olduğunu vurguladı.

Gökay şunları söyledi: “Eller bol su ve sıvı sabun ile akan suda 10-20 saniye kuvvetlice, parmaklar ve bilekler dahil olmak üzere yıkanmalı, içilen suyun da hijyenik ve temiz olmalı.” Gökay, özellikle su ve besinlerle bulaşan tifo, şigella, amipli dizanteri, kolera, ani başlayan sulu ve kanlı ishaller, hepatit A (sarılık) gibi hastalıkların görülmemesi ve salgın durumlarının yaşanmaması açısından besin ve suların hijyenik olmasına özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Bugün
Başlık: Üzüm, bağışıklık sistemini güçlendiriyor
Gönderen: Lika - 10 Ağustos 2009, 08:15:11
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mevsiminin geldiği bu günlerde özellikle üzümü ve şırasını sık sık tüketmek gerektiğini belirtti.

Düzenli olarak üzüm suyu tüketen insanların kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T hücrelerinin bulunduğunu ifade eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İspanyol araştırmacılar üzüm tüketiminin NADPH oksidaz enzimini azaltarak damarların oksidasyonunu azalttığını gösterdiler. Bu çalışma Br. J. Nutrition dergisinde yayımlandı. Özellikle kırmızı üzüm içerisinde yer alan polifenoller çok faydalı bileşikler olup kronik hastalıkların oluşumu engellemektedir. Yani üzümün içerisinde yer alan bu faydalı bileşikleri mutlaka şarap olarak tüketmek gerekmez. Ülkemizin başına bela olan kalp damar hastalıklarının oluşumunu engeller. Böylece milyonlarca doları ilaçlara harcamayız.''

Aslında çocukluk çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden kalp hastası olduğunu düşündüklerini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, ''Oysa önceki yıllarda edindiği beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir'' dedi.

Havaların sıcak olduğu yaz mevsiminde bize düşenin hem bizim hem de çocukların sağlığını korumak olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

''Zararlı gazlı içecekler yerine taze meyve sularını, şırasını, şerbetini tercih etmemiz gereklidir. Mümkün olduğunca doğal beslenmeliyiz. Ülkemize bahşedilen eşsiz lezzet ve güzellikteki üzümlerini mümkün olduğunca tüketmeye çalışalım.''

timeturk
Başlık: Hangisi daha sağlıklı?
Gönderen: Lika - 11 Ağustos 2009, 06:05:54
Araştırmacılar, ilaçlar ve kanser arasındaki ilişkinin net olmamasına karşın kolesterolü sert bir şekilde düşürmenin kanser riskini artırdığına şüphe olmadığını belirtti.

Testosteron hormonu üretmek ve hücre zarlarını onarmak için gerekli olan kolesterolün vücudun temel yapı taşlarından biri olduğunu vurgulayan bilim adamları, bu nedenle düşük kolesterol ile kanser arasındaki ilişkinin mantıklı olduğunu kaydetti.

"The American College of Cardiology" dergisinde yayımlanan araştırmada, asıl önemli olanın, iyi kolesterol olarak bilinen HDL'nin seviyesinin yüksek olması olduğu vurgulandı. Araştırmada iyi kolesterolün kötü kolesterole oranının önem taşıdığı, HDL seviyesinin yüksek olmasının insanı kalp hastalıklarından koruduğu belirtildi.

Bugün
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Lika - 11 Ağustos 2009, 06:07:22
MaşşAllah kardeşlerim sağlık danışmanı gibisiniz. &) ellerinize sağlık.

Teşekkür ederiz Budak kardeşim:)
Başlık: Uzmanlardan meyveli yoğurt uyarısı
Gönderen: Tuğra - 12 Ağustos 2009, 01:21:02
Normale göre daha kısa sürede küfleniyor.

Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Zekai Tarakçı, çeşitli marmelatlar kullanılarak hazırlanan meyveli yoğurtların normale göre daha kısa sürede küflendiğini söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Zekai Tarakçı, depolama süresince stirred yoğurdun bazı özelliklerine farklı meyve katkılarının etkisinin araştırılması konusunda yapılan çalışmalar sonrasında önemli tespitler yaptıklarını kaydetti. Bu çalışmalarda serum ve asitliğin tüm yoğurtlarda depolama süresince arttığının gözlendiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tarakçı, "Çalışmalarda, kızılcık, kuşburnu, vişne (marmelatları), üzüm (pekmez) ve hurma ilave edilmiş ve sade meyveli yoğurtlar üretildi ve 10 gün süre depolandı. Serum ve asit oluşumunun tüm yoğurtlarda depolama süresince arttığı tespit edildi" dedi.

Analiz sonuçlarına göre depolama boyunca maya ve küf sayısında artış tespit edildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tarakçı, "Toplam mezofilik bakteri sayısı yoğurt örnekleri arasında farklılık göstermiştir. Yoğurtlarda fiziko-kimyasal, mikrobiyolojik ve duyusal nitelikler 1., 6. ve 10. günlerde belirlendi. Yoğurtlarda yapılan analiz sonuçlarına göre, toplam kuru maddenin yüzde 15 ile 21, yağın yüzde 2.95 ile 3.10, proteinin yüzde 3.61 ile 4.34, külün yüzde 0.82 ile 1.08, toplam asitliğin 1.27 ile 1.62 ve pH derecesinin 3.93 ile 4.29 arasında değiştiği saptandı. Depolama periyodunca maya ve küf sayısında artış gözlendi. Yapılan analiz sonucunda yoğurt örnekleri arasında duyusal yönden önemli bir farklılık görülmemiştir" diye konuştu.

En sağlıklı yöntemin evde kolayca hazırlanabilecek meyveli yoğurtların olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Tarakçı, "Evde meyveli yoğurt hazırlamak ise çok kolay. Bir kase ev yapımı yoğurdun içine istediğiniz meyvenin püresini katabilirsiniz. Tatlandırmak için ise bir tatlı kaşığı bal yeterli. Yalnız 1 yaşın altındaki bebekler için bal kullanılmamalı. Çünkü bebeklerin bağırsakları 12 aylıktan önce tam gelişmediği için, balda bulunan bazı bakteriler zararlı olabilir. Bundan dolayı balın 12 aylıktan küçük bebekler için kullanımı uygun değildir" ifadelerini kaydetti.

İHA
Başlık: Ne kadar erken yerseniz o kadar iyi
Gönderen: Lika - 12 Ağustos 2009, 07:33:04
Üzüm ve üzüm suyu tüketiminin vücudun savunma sistemini güçlendirdiği, bu mevsimde bol tüketilmesinde fayda olduğu bildirildi.

Prof. Dr. Necat Yılmaz düzenli üzüm suyu tüketen insanların kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T hücrelerinin bulunduğunu belirtti. Yılmaz “Aslında çocukluk çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden kalp hastası olduğunu düşünüyor. Oysa önceki yıllarda edindiği beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir'' dedi.

KALBiN DOSTU

Prof. Yılmaz ''İspanyol araştırmacılar üzümün damarların oksidasyonunu azalttığını saptadı. Kırmızı üzümdeki polifenoller çok faydalı, kronik hastalıkların oluşumu engeller. Kalp damar hastalıklarının oluşumunu engeller” dedi.

timeturk
Başlık: Pancar suyu dayanıklılığı artırıyor
Gönderen: Tuğra - 12 Ağustos 2009, 11:02:47
Pancarın dayanıklılığı artırdığı, pancar suyu içenlerin daha uzun süre spor yapabildiği bildirildi. Pancar suyunun etkisinin düzenli antrenmandan daha fazla olduğu da kaydedildi.
(http://www.timeturk.com/images/news/070820092209001107261_2.jpg)

Britanya'daki Exeter Üniversitesinden bir grup bilim adamı, pancardaki nitratın, oksijen emiliminde azalma sağlayarak sporu daha az yorucu hale getirdiğini belirlediler.

Journal of Applied Physiology dergisinde yayımlanan araştırma 19-38 yaş arasındaki erkekler üzerinde yapıldı ve bunlara 6 gün boyunca günde 500 mililitre organik pancar suyu verildi. Daha sonra da çeşitli spor faaliyetlerini kapsayan testler yapıldı.

Başka bir dönemde ise bu kişilere plasebo olarak yine 6 gün frenk üzümü şurubu verildi ve aynı spor testleri yapıldı.

Araştırma grubu pancar suyu içtikten sonra, ortalama 11,25 dakika bisiklet kullanabildi. Bunun plasebo verildikten sonrakine göre 92 saniye daha fazla olduğu saptandı. Pancar suyu içtikten sonra tansiyonun da daha düşük kaldığı görüldü.

Araştırmacılar nitratın dayanıklılığı artırma mekanizmasını henüz tam olarak çözemeseler de, bunun, nitratın vücutta nitrik okside dönüşmesi sonucu egzersiz sırasında yakılan oksijeni azaltmasından kaynaklandığını düşünüyor.

Britanya'daki bir atlete de danışmanlık yapan araştırmacı Prof. Andy Jones, "Pancar suyunun oksijen emilimindeki etkisi bizi şaşkınlığa uğrattı çünkü bu etki, antrenman dahil başka bir yolla sağlanamaz" dedi.

Jones, "Gerek amatör gerekse profesyonel atletlerin bu araştırmadan çıkan sonuçla ilgileneceklerini umuyorum" diye konuştu.

aa
Başlık: Kafeinsiz çörekotu kahvesi
Gönderen: Tuğra - 16 Ağustos 2009, 01:40:14
Çörekotu ve nohuttan yapılan kafeinsiz bir kahve olan çörekotu kahvesinin her derde deva olduğu bildirildi.

Faydaları saymakla bitmeyen çörekotu ve leblebinin öğütülmesiyle yapılan çöretotu kahvesinin en büyük özelliği ise kafeinsiz olması. Özellikle Antalya bölgesinde yetişen çörekotlarının toplanarak sadece nohut tozuyla karıştırılmasıyla elde edilen çörekotu kahvesi tıpkı Türk kahvesi gibi pişirilerek içiliyor.

Gaziantep'te bilinmeyen çörekotunu Gazianteplilere tanıtmak ve tattırmak için özel olarak çörekotu kahvesi getirdiğini ve sattığını belirten Turistik Çarşı Esnaflarından Edessa Doğal yaşam ürünleri sahibi Mehmet Çevik, "Antalya bölgesinde yetişen çörekotları toplanarak, sadece nohut tozu ile karıştırılarak çörekotu kahvesi elde ediliyor. Çörekotu kahvesi her türlü derde deva olmasının yanı sıra vücut savunma sistemini korur ve güçlendirir. Uykusuzluk yapmaz. Mideyi rahatlatır. Cilt dökülmelerine iyi gelir

karaciğere iyi gelir, zayıflamaya yardımcı olur, Sindirim sisteminin iyi işlemesine yardımcı olur. Faydaları saymakla bitmeyen çörekotu kahvesini Gazianteplilere tanıtmak için getirttim ve alan müşterilerim son derece memnun kaldı" diye konuştu.

Çevik, özellikle mide rahatsızlığına iyi gelen çörek otu kahvesinin oldukça lezzetli, kafeinsiz ve sağlıklı bir kahve olduğunu ifade ederek tüm Gazianteplilerin tatması gereken bir lezzet olduğunu söyledi.

Çörekotu kahvesinin Tıpkı Türk kahvesi gibi şeker ve su ilave edilerek hazırlandığını kaydeden Çevik, "Çörekotu kahvesine isteğe bağlı olarak bir miktar rendelenmiş hindistancevizi de eklenebilir. Ya da 'muskat', yani küçük hindistancevizinin kabuğu rendelenerek katılabilir" dedi.

Haber Aktüel
Başlık: Proteinler Hangi Besinlerde Bulunur?
Gönderen: Tuğra - 17 Ağustos 2009, 02:19:13

Tüm canlılar biyomolekül adıyla anılan birtakım organik maddelerden oluşmaktadır. Bunlardan biri olan protein vü­cudumuzun yaklaşık %12’sini oluşturmaktadır. Proteinlerin ana görevi yeni doku yapma, do­kuları onarma, günlük aşınmaları önlemedir. Proteinler yaşamamız için gereklidir, açlığımızı giderir.

Vücutta sayılamayacak kadar çok gö­revleri vardır. Bunladan bazıları ise enerji sağ­lanmasında yardımcı hormon ve enzimleri yap­mak; besinlerin sindirilmesi, vücudun asit-alkali dengesinin sağlanması; kanın pıhtılaşmasına yardım; mikrop ve hastalıklarla savaşmak için vücuda antikor getirmek olarak sıralanabilir.

Proteinler et, tavuk, balık, sakatat, süt, peynir, yer fistığı, yoğurt, yumurta, soya fasulyesi, ku­ru fasulye, findik, fıstık, badem, buğday unu, ceviz, tahıl, lahana ve patateste bulunur. Yu­murta ve süt en iyi protein kaynaklandır. Tahıl­larda da buğday özünde protein fazladır.

genelsağlıkbilgisi
Başlık: Zeytin
Gönderen: Tuğra - 18 Ağustos 2009, 00:32:35
Siyah zeytin

—Siyah zeytini tatlandırmak için zeytinyağı ve limon suyu karışımından yararlanmayı herkes bilir.

—Zeytinlerinize daha değişik bir lezzet vermek istiyorsanız, bunları zeytinyağıyla örtün ve biraz kekikle, iki, üç diş sarmısak ilave edin. Sekiz gün bekletin ve yenip azalan zeytinlerin yerlerine yenilerini koyun.

—Zeytinleriniz tamamen bitince bu zeytinyağı, sarmısak ve kekik karışımından salata sosu olarak yararlanabilirsiniz. Salatanıza enfes bir koku ve çok değişik bir lezzet verecektir.

Yeşil zeytin

Cam kavanoza koyarak saklayın. Kendi orijinal suyu, bütün zeytinleri örtmek için yeterli değilse, üzerine tuzlu su ilave edin. Susuz kalan yeşil zeytin kısa zamanda kuruyacaktır. Serin bir yerde ve ağzı daima kapalı olarak saklayın.

tedavisinedir.com
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Budak - 18 Ağustos 2009, 01:07:34
--------------------------------------------------------------------------------

Siyah zeytin

—Siyah zeytini tatlandırmak için zeytinyağı ve limon suyu karışımından yararlanmayı herkes bilir.

—Zeytinlerinize daha değişik bir lezzet vermek istiyorsanız, bunları zeytinyağıyla örtün ve biraz kekikle, iki, üç diş sarmısak ilave edin. Sekiz gün bekletin ve yenip azalan zeytinlerin yerlerine yenilerini koyun.


Sarımsağı ezip suyunumu katacaz yoksa sarımsak ezmesinimi?
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 18 Ağustos 2009, 01:11:09
Bildiğim kadarıyla ezmeden kullanılıyor..
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Budak - 18 Ağustos 2009, 01:17:40
Teşekkürler.
Başlık: Bakliyat tüketimi neden azalıyor?
Gönderen: Tuğra - 18 Ağustos 2009, 13:33:05
İthal ürünlerin etkisiyle kuru fasulye, nohut ve mercimek tüketimi azalıyor. Reis Gıda’nın AC Nielsen’e yaptırdığı, ‘Pirinç ve Bakliyat Marka Bilinirlik Tüketici Omnibus’unda sektöre ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/881.jpg)

Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, “Ağız tadımız değişiyor. Türk damak tadı kayboluyor. Bakliyat tüketimi azalıyor. Hükümet, fındık gibi bazı tarım ürünlerindeki aşırı üretimini kısarak bakliyat üretimini desteklemeli” dedi.

13 ilde 16-64 yaş grubunda 1214 kişiyle yapılan araştırma sonuçları şöyle:
“Kadınların; yüzde 47’si kuru fasulye,

yüzde 45.1’i bulgur,

yüzde 45.9’u nohut,

yüzde 46’sı kırmızı mercimek,

yüzde 55’i yeşil mercimek,

yüzde 60.3’ü barbunya,

yüzde 80.3’ü börülce pişirmeyi bilmiyor.


Fast food türü hazır gıda ürünlerine yönelen gençler, geleneksel bakliyat yemeklerinden uzaklaşıyor.”
Pirinç pilavı ile bakliyattan yapılan çorbalar en çok bilinen yemeklerin başında geliyor.

gidaclub     
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: mardin - 18 Ağustos 2009, 16:37:13
anneler kızlarınıza yemek pişirmeyi ögretirlerse iyi olur.yazık şu erkeklere bakliyat yemesinlermi?
Başlık: Böğürtlenin kıymeti bilinmiyor
Gönderen: Tuğra - 21 Ağustos 2009, 17:50:37
Sağlık açısından çeşitli faydaları olduğu kanıtlanan böğürtlen, Manisa'nın Saruhanlı ilçesinde üretilmeye başlandı. Ancak Türkiye'de böğürtlene pek rağbet yok ve sağlık açısından faydaları bilinmiyor.  

(http://www.haber53.com/resimler/haberler/250/33133.jpg)
 
Saruhanlı Devlet Hastanesi'nde görevli Diyetisyen Emel Koçoğlu, böğürtlenin doğal bir şifa kaynağı olduğunu, hastalıklara karşı koruyucu özelliğinin bulunduğunu söyledi.

Koçoğlu, ''Böğürtlen idrar söktürür. Ayaklardaki şişlikleri indirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Gözlerdeki zafiyeti giderir. Mesane taşlarının düşmesine yardımcı olur. Ağız, dil, diş eti ve bademcik hastalıklarını giderir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Haricen kullanıldığı takdirde ağrıları dindirir, yanıkları iyileştirir. Kökü kaynatılıp, suyu içilecek olursa kandaki şeker miktarını düşürür" dedi.

İlçenin Mütevelli Beldesi'nde 100 dekarlık arazinin 80 dekarında ilk böğürtlen üretimini gerçekleştiren Saffet Cider ise 3 yıl önce merak üzerine böğürtlen üretimine başladığını kaydederek, ''Böğürtlen Avrupa ülkelerinde, özellikle Hollanda'da aşırı derecede tüketiliyor. Ben de merak üzerine 3 yıl önce böğürtlen üretimine başladım. 80 dekar arazide ürün yetiştirdim. Ancak her yıl pazarlama sorunu yaşıyoruz'' dedi.

Ürüne devletten hiçbir destek gelmediğini kaydeden Cider, kendi imkanlarıyla pastanelere,  reçel fabrikalarına kilogramı 1,5 liradan pazarlamaya çalıştıklarını vurguladı.

Şifa kaynağı olan böğürtlenin Saruhanlı ilçesinde ve köylerinde alternatif ürün olarak giderek yaygınlaştığını belirten Saruhanlı Ziraat Odası Başkanı Aydoğan Okur, devletten destek beklediklerini belirtti.
 
Haber53
Başlık: 'İnek sütünden peynir yemeyin'
Gönderen: Tuğra - 24 Ağustos 2009, 12:22:13

Ünlü Diyet Uzmanı Ender Saraç, "Türk toplumunun inek peynirine alerjisi var" dedi.

Bağcılar Belediyesi Ramazan Çadırında konferans veren Diyet Uzmanı Dr. Ender Saraç, önemli tavsiyelerde bulundu.

Türk toplumunun yüzde 70'nin inek sütünden yapılan peynire karşı alerjisinin olduğunu söyleyen Saraç, az yağlı keçi peynirinin tüketilmesi gerektiğini söyledi. "Ramazan'da Sağlıklı Yaşam" konulu konferansında Saraç, tutulan oruçla bir yıl boyunca yorulan bedenin dinlendirildiğini söyledi.

Saraç, orucun sadece bedene tutturulmaması gerektiğini ruha da oruç tutturulması gerektiğini söyledi. "Ramazan bir diyet, bir zayıflama mevsimi değildir" diyen Saraç, "Türk toplumu küçük Amerika gibi oldu. Şiştikçe şişiyoruz. Göbekler artıyor… Şimdi günler uzadı. Mutlaka sahura kalkılmalı. Sahura kalkılmadığı zaman kan şekeri düşer." dedi.

Sahurda beyaz ekmek yerine siyah ekmek tüketilmesi tavsiyesinde bulunan Saraç, "Sahurda özellikle peynir tüketilmeli. Ancak Türk toplumunun yüzde 70'inde inek peynirine karşı alerji var. Onun için inek peyniri yerine keçi peyniri tüketilmeli. Çünkü süt ürünleri kemik erimesine karşı iyidir." diye konuştu..

AĞIZ KOKUSUNU TARÇIN GİDERİR

Tarçın'ın insan vücudu için büyük yararları olduğuna dikkat çeken Saraç, tarçının ağız kokusunu önlediğini, bayanlarda genital akıntıya karşı önemli yararları olduğunu kaydetti. İftarın hurma ile açılmasının büyük faydalarının olduğunun altını çizen Dr. Saraç, "Hurma bize verilen bir hediye" dedi.

İftarın açılmasının ardından tahıl içerikli çorbaların içilmesinin büyük faydasının olduğunu söyleyen Saraç, daha sonra kısa bir ara verildikten sonra ana yemeğe geçilmesi gerektiğini söyledi.

Dinlenen vücuda ani yüklenilmemesi gerektiğini belirten Saraç, ana yemekte ise az yağlı hayvansal veya bitkisel vitaminlerin tüketilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Saraç, sağlıklı bir yaşam için yağlı yiyeceklerden özellikle uzak durulması uyarısında bulundu.

"TATLIYI HEMEN YEMEYİN"

İftar yemeğinin ardından hemen tatlının tüketilmemesi gerektiğini anlatan Saraç, tatlının yemekten bir buçuk saat sonra tüketilmesi gerektiğini söyledi. Saraç, kızartma türü tatlılardan özellikle kaçınılması gerektiğini söyledi. Kızartma türü tatlıların hiç bir faydasının olmadığını anlatan Saraç, az yağlı sütlü tatlıların tüketilmesi gerektiğini vurguladı.

Tıme Turk
Başlık: İşte dünyanın en iyi besinleri
Gönderen: Tuğra - 25 Ağustos 2009, 13:57:26

Sağlıklı bir yaşamın anahtarı doğru beslenme... Ünlü ekonomi dergisi Forbes yararlı besinleri 5 başlıkta topladı. İşte dünyanın en iyi besinleri listesi...

(http://www.timeturk.com/images/news/240820090115284236709_2.jpg)

İhtiyacımız kadar düzenli yenen faydalı besinler, sağlıklı ve zinde yaşamın da kapılarını açıyor.

İşte dünyanın en iyi besinleri listesinden örnekler...

Ünlü ekonomi dergisi Forbes yararlı besinleri 5 başlıkta topladı. İlk grup; dut, çilek ve böğürtlenden oluşuyor.

Diğerleri ise baklagiller, taze süt ve süt ürünleri, ot yiyen hayvanların etleri ile ceviz ve fındığın yer aldığı kabuklu meyveler grubu.

Dut içerdiği kalsiyum, demir, B1 ve C vitami ile özel bir meyve...İdrar söktürücü, ateş düşürücü ve kanseri önleyici özelliği ile dikkat çekiyor.

Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr.Sevil Özkan, "7 gram dutu 250 gr suda kaynatıp içersek ateş düşürücü özelliği var.../Çok enerjik bir meyve iştah arttırıyor, enerji veriyor" diyor.

Çilek de dut ise bağırsak çalıştırıcı, bağırsak solucanlarına karşı etkili...

C vitamini, potansiyum, kalsiyum açısından zengin olan çileğin tansiyon düşürücü etkisi de var.

Dr.Sevil Özkan, "Hastalarıma şunu öneriyorum; taze çilek suyuyla dişlerini fırçalarlarsa diş taşlarından arındıklarını görecekler, kolestrol düşürücü özelliği var" diye konuştu.

Vitamin deposu olan böğürtlen de vazgeçilmez besinler arasında. Dr.Özkan bu meyveyle ilgili olarak da şu bilgileri veriyor: "Karaciğer, kalın bağırsak ve deri kanserine karşı koruyucu özelliği saptanmış bitki, tansiyon düşürücü özelliği var, özellikle hafıza güçlendirici özelliğinden kullanımını öneriyorum."

Baklagillerin önemi

Kilo almak isteyenlerin ilk tercihi de nohut olmalı... Göğüs kanserine karşı koruyucu özelliği olan nohut, menopoz şikayetlerine de iyi geliyor.

Sofralarda yer alması gereken bitkilerden biri de mercimek. Çinko deposu olan mercimek, özellikle şeker, kalp ve kabızlık rahatsızlığı olanlara öneriliyor.

Doğru beslenme için kurufasulye de unutulmamalı. Kuru fasulye; bedensel, zihinsel güç veriyor, kabukları kan şekerini dengeliyor, romatizmada siyatikte ağrıyı azaltıyor.

Süt ve süt ürünlerini ihmal etmeyin

Büyümeyi sağlayan, diş çürümelerini önleyen, kolestrolü düşüren, prostat ve rahim kanserine iyi gelen süt ve süt ürünleri de mutlaka masada yer almalı.

Ve vitamin deposu, hafıza güçlendirici, cilt lekelerini azaltıcı ceviz ile enerjik ve zindelik veren, kolon, prostat ve göğüs kanserine koruyuculuğu saptanmış fındıktan da vazgeçilmemeli.

Tüm bu besinleri tüketirken unutulmaması gereken nokta ise yeteri kadar yemek...

Kaynak: TRT
Başlık: Kemik erimesine karşı pekmez yiyin
Gönderen: Tuğra - 26 Ağustos 2009, 11:07:50
Osteoporozun dünyada yaygın görülen bir iskelet sistemi hastalığı Osteoporoz Hasta Derneği Başkanı Prof. Dr. Ülkü Akarırmak, kalsiyum açısından çok zengin olan pekmezin, osteoporoz (kemik erimesi) riskini azaltmakta yararlı bir gıda olduğunu söyledi.

Akarırmak, yaptığı açıklamada, "kemik erimesi" ya da "kemik zayıflaması" olarak da bilinen osteoporozun, kemik miktarındaki azalma ve kemik kalitesindeki bozulma nedeniyle kemiklerin zayıflaması ve kırılmaya çok yatkın bir hale gelmesiyle oluşan bir hastalık olduğunu belirtti.

(http://www.ekolay.net/saglik/images/21082009154954_-1_640087pek.jpg)

Osteoporozun dünyada en yaygın görülen bir iskelet sistemi hastalığı olduğuna, bu hastalığa bağlı kemik kırıklarının giderek önemli bir halk sağlığı soruna haline geldiğine dikkati çeken Akarırmak, "kemiklerin gelişmesinde ve korunmasında beslenmenin çok önemli rolü var. Uygun beslenilerek osteoporozdan korunulabilir" dedi.

Kalsiyum bakımından zengin beslenmenin osteoporozdan korunma açısından çok önemli olduğunu ifade eden Akarırmak, şöyle konuştu:
"Kalsiyum bakımından zengin beslenme yanında elbette dikkat edilmesi gereken başka faktörler de var. Yetersiz D vitamini alımı, proteinin ve sodyumunfazla miktarda alınması, yetersiz çinko, florid alınması, B, C ve K vitamini yetersizliği, aşırı alkol ve kahve tüketimi bu faktörlere örnek verilebilir.

Bunlar içinde kalsiyum bakımından zengin beslenme çok önemli. Kalsiyum ihtiyacı yaşam süreci içinde değişkenlik gösterir. İskeletin hızla büyümekte olduğu çocukluk ve ergenlik döneminde, gebelik ve emzirme sırasında vücudun kalsiyum ihtiyacı daha fazla. Menopoz sonrası dönemdeki kadınların ve yaşlı erkeklerin daha fazla kalsiyuma ihtiyaçları var. Eğer yeterli kalsiyum alınmazsa vücudumuz bu ihtiyacını en büyük kalsiyum deposu olan kemiklerden karşılar. Bu da osteoporoza neden olur."

Kalsiyum deposu pekmez

Prof. Dr Akarırmak, pekmezin yanı sıra süt, yoğurt, peynir, dondurma gibi yağ oranı düşük süt ürünlerinin, brokoli, pazı ve ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerin, baklagillerin, fındığın, deniz ürünleri ile badem, portakal suyu, tahıllar ve tam ekmeğin zengin kalsiyum kaynakları olduğunu kaydetti.

Bu ürünler arasında yer alan pekmezin "kalsiyum deposu" olarak da adlandırılabileceğini ifade eden Akarırmak, "dünyada giderek daha önemli bir halk sağlığı problemine dönüşen osteoporoza bağlı kemik kırılmalarının önüne geçilmesi için pekmez tüketim alışkanlığının yaygınlaştırılmasında fayda var" diye konuştu.

Akarırmak, Türkiye'de yoğun olarak üretimi yapılan üzüm, incir ve dutun ezilerek ve kaynatılarak hazırlanan bir gıda olan pekmezin zengin bir kalsiyum kaynağı olması yanında ucuz sayılabilecek bir ürün olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz özellikle kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanların beslenmesinde pekmezin hala var olduğunu biliyoruz. Ama pekmez nerede yaşarsa yaşasın ve hangi yaş grubundan olursa olsun herkesin tüketmesi gereken sağlıklı bir ürün. Ebeveynler pekmezle değişik tatlar hazırlayarak çocuklarına pekmezi sevdirebilirler, kendileri de kalsiyum gereksinimlerini pekmezle karşılayabilirler. Örneğin pekmez yoğurda katılarak keyifle tüketilebilir.

Peynirin üzerine konularak tüketilebilir. Pekmez şerbet yapılarak da alınabilir. Ayrıca geleneksel tahin pekmez olarak, şeker yerine konmak üzere pasta gibi ürünler için de pekmez düşünülebilir. Ancak kilo sorunu ve şeker hastası olanları kalori ve şeker alımı yönünden de uyarmak gereklidir. Şüphesiz pekmez tek kalsiyum kaynağı değil ama pekmezin çok önemli bir kalsiyum kaynağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü, 100 gram pekmezde 400 miligram kalsiyum var, bu oldukça yüksek bir miktar. Kalsiyum bakımından zengin olduğu bilinen yağsız sütün bir bardağında 245, 100 gram yoğurtta 350 miligram kalsiyum var."

"Kadınlar daha dikkatli olmalı"

Akarırmak, insanların günlük kalsiyum gereksiniminin yaş grubuna cinsiyete göre farklılık gösterdiğini belirtti.
Günlük alınması gereken kalsiyum miktarının 1-3 yaş grubundakiler için 500 miligram olduğunu kaydeden Akarırmak, bu miktarın 4-8 yaş grubundakiler için 800, 9-18 yaş grubundakiler için 1.300, 19-50 yaş grubundakiler için bin, 50 ve üstü yaş grubundakiler için ise bin 200 miligram olduğunu bildirdi.

Akarırmak, gebe ya da emziren kadınların günlük alması gereken kalsiyum miktarının ise bin 200 - bin 500 miligram olduğunu bildirdi.

Akarırmak, osteoporozdan korunmak için yeterli kalsiyum alınmasının yanı sıra şu önerilerde bulundu:

"Düzenli hekime gidilmeli, çünkü hastalığın erken teşhisi çok önemli. Kişi kemik yoğunluğunu hekimin uygun göreceği sıklıkta ölçtürmeli. Kalsiyum yanında yeterince magnezyum ve C vitamini alınmasına dikkat edilmeli. Tuz alımı azaltılmalı, lifli besinler tercih edilmeli. Tedavide önemli başarılar elde ediliyor olsa bile asıl hedef osteoporozdan korunmak olmalı.

Kadınlar osteoporoz konusunda erkeklere oranla daha dikkatli olmalılar. Çünkü, kadınlarda kemik yapısının zayıflaması daha hızlı. Kadınlarda, özellikle menopozdan sonra görülen hızlı kemik kaybı, kemik yapısının zayıflamasına ve osteoporozun ortaya çıkmasına neden olabilir.

Osteoporoz kadınlarda erkeklerden daha sıktır, çünkü, kadınlar erkeklere göre daha az kemik kütlesine sahiptir."

CNNTÜRK
Başlık: Bağışıklık sistemine ÜZÜM!
Gönderen: Tuğra - 27 Ağustos 2009, 11:45:06

Üzüm ve üzüm suyu tüketiminin vücudun immün (bağışıklık) sistemini güçlendirdiği, bu mevsimde bol tüketilmesinde fayda olduğu bildirildi.

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz,  yaptığı açıklamada, mevsiminin geldiği bu günlerde özellikle üzümü ve şırasını sık sık tüketmek gerektiğini belirtti.

(http://www.ziraialet.com/haber/resim/uzum.jpg)

Düzenli olarak üzüm suyu tüketen insanların kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T hücrelerinin bulunduğunu ifade eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İspanyol araştırmacılar üzüm tüketiminin NADPH oksidaz enzimini azaltarak damarların oksidasyonunu azalttığını gösterdiler. Bu çalışma Br. J. Nutrition dergisinde yayımlandı. Özellikle kırmızı üzüm içerisinde yer alan polifenoller çok faydalı bileşikler olup kronik hastalıkların oluşumu engellemektedir. Yani üzümün içerisinde yer alan bu faydalı bileşikleri şarap olarak tüketmek hiç gerekmez. Ülkemizin başına bela olan kalp damar hastalıklarının oluşumunu engeller. Böylece milyonlarca doları ilaçlara harcamayız.''

Aslında çocukluk çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden kalp hastası olduğunu düşündüklerini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, ''Oysa önceki yıllarda edindiği beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir'' dedi.

Havaların sıcak olduğu yaz mevsiminde bize düşenin hem bizim hem de çocukların sağlığını korumak olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

''Zararlı gazlı içecekler yerine taze meyve sularını, şırasını, şerbetini tercih etmemiz gereklidir. Mümkün olduğunca doğal beslenmeliyiz. Ülkemize bahşedilen eşsiz lezzet ve güzellikteki üzümlerini mümkün olduğunca tüketmeye çalışalım.''

iyibilgi AA
Başlık: Stresin en önemli iki frenleyicisi
Gönderen: Tuğra - 28 Ağustos 2009, 12:28:45

Japon bilim adamları, bazı kokuların gen hareketliliğini ve kanın kimyasını etkileyerek stres seviyesini azalttığını ortaya çıkardı.

(http://www.timeturk.com/images/news/280820090801234794523_2.jpg)

Araştırmaya göre, Akiio Nakamura ve grubu, insanların antik çağlardan bu yana stresi azaltmak, depresyonla başa çıkmak amacıyla bazı bitkilerin kokularını kullandıklarını belirtti.

Lavanta, nane ve diğer bitkilerde bulunan ve güzel koku içeriği olan linalol, duygusal stresi azaltmak için kullanılan en yaygın kokular arasında geliyor. Araştırmacılar laboratuar farelerini iki gruba ayırdılar.

İki grubu da stresli duruma sokmalarına rağmen, bir gruba linalol koklatılırken, diğer gruba ise hiçbir madde koklatılmadı.

Linalol, artan stres seviyesini normal hale getirmede ve stres zamanlarında aşırı çalışan 100’den fazla gendeki hareketliliğin azaltılmasına yardımcı oldu.

Tıme Turk
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: daüssıla_29 - 28 Ağustos 2009, 13:04:04
Allah razı olsun paylaşımlarınız için
Başlık: Tuzun cilde yararları
Gönderen: Tuğra - 31 Ağustos 2009, 13:35:04

Mikroplara ve enfeksiyonlara karşı vücudu koruduğu belirtildi.

Cilt Denge Uzmanı Zeliha Köksal, tuzun cilt sağlığındaki önemine değinerek, "Tuz, ayak ve diş bakımının yanı sıra, yorgunluğu almada ve cildi güzelleştirmede çok önemlidir" dedi.

Köksal, tuz ve su olmadan hayati önem taşıyan hiçbir hücrenin görevlerini yerine getiremeyeceğini söyledi. Yüzyıllar öncesinden tuz ile yapılan ticarette altın ile tuzun aynı terazide ölçüldüğünü hatırlatan Köksal, "Tuz sadece hayatımıza lezzet katmıyor, bir de sıhhat, huzur ve mutluluk veriyor. Tuz hücrelerimizde biyokimyasal reaksiyonlardan geçiyor, vücut fonksiyonların da görev alıyor.

Böbreklerimiz burada dengeyi sağlıyor, vücudumuzdan tuz kaybını engelliyor ve fazlalık olan tuz oranında vücuttan dışarı atıyor. Cildimiz için tuz çok önemli bir rol üstleniyor. Asitler, tuzlar ve sebum salgısı, sürekli cilt üzerinden cildin dışına atılıyor. Tuzlar, mikroplara ve enfeksiyonlara karşı korur" dedi.

Cilt, ayak, ve diş beyazlatıcılığı görevlerini de üstlenen tuz ile ilgili tarifler veren Köksal, "Cilt bakımı, yarım çay kaşığı ince öğütülmüş tuz, 1 tatlı kaşığı zeytin yağı karıştırılır, temizlenmiş yüze ve dekolteye dairesel hareketler ile 2 dakika masaj yapılır. Etkisi ise, ölü derilerden arındıracak, onarım gücünü arttıracak, kan dolaşımını hızlandıracak ve cildi yumuşak hale getirecek.

Ayak bakımı, ayak terlemesine karşı bir avuç tuzu sıcak suda erit ve ayaklarını suda beklet. Tuz yorgunluğu alır, yorgunluğa 4-5 avuç tuz küvete at ve 10 dakika dinlen. Etkisi, kan dolaşımına, onarımına ve ekzama gibi hastalıklara iyi gelir. Cildimize tuzlu buhar banyosu, iki yemek kaşığı tuzu kaynar suda eritip yüzünü havlu ile kapat ve 10 dakika yüzünü buhara tut. Cildiniz adeta nefes alıyor gibi hissedeceksiniz" ifadelerini kullandı.

internetgazete
Başlık: Terayağı şifadır
Gönderen: Tuğra - 02 Eylül 2009, 12:13:28

"Tereyağının kalp krizi riskini düşürdüğü, şeker hastalığı ve şişmanlık tedavisine yardımcı olduğu, kolesterole iyi geldiği artık tespit edilmiş bir gerçek

Tereyağı şifadır 
 
Tereyağı yıllardır tıp çevrelerince hep suçlandı. Kolesterolü yükselttiği; dolayısıyla hipertansiyon, infarktüs, felç gibi hastalıklara zemin hazırladığı iddia ediliyordu.

(http://www.yagbal.com/ProductImages/63244/k%C3%B6y_tereya%C4%9F%C4%B16.jpg)

Halbuki atalarımızın yaygın kullandığı yağdı. Özellikle kırsal bölgelerde bol tüketilmesine rağmen insanlarımızın sağlıklı olduğu biliniyordu. Bu yüzden tereyağının zararlı olduğu görüşü tıbbi mantığıma hiç uymuyor, soranlara “hakiki tereyağı ve sızma zeytinyağından vazgeçmeyin” diye ısrarla söylüyordum.

Ayrıca tereyağının oldukça besleyici muhtevası vardı: A vitamininin en iyi kaynağıydı. Lesitin’den zengindi. Yüksek oranda antioksidan (dinçleştirici) maddeler ihtiva ediyordu. İyi bir iyot kaynağıydı. Konjuge linoleik asiti bol bulundurduğu için iltihap kurutucuydu, alerji ve kansere karşı koruyucuydu. Diş çürükleri ve osteoporoz riskini düşürüyor, hafıza ve öğrenme kapasitesini artırıyordu. Yeterli miktarda kalsiyum, fosfor, demir ve çeşitli vitaminler (A1, B1,,B2, nikotinik asit, C gibi) içeriyordu.

Yine tereyağının sindirimi kolaydı, mideyi yormuyordu. Kokusu güzel, tadı ise oldukça lezzetliydi. Çiğ olarak da yenebiliyor, yemek ve unlu mamullere katılabiliyordu. Tereyağıyla pişmiş yemeğin, böreğin veya baklavanın kokusu ve tadı ulaşılmaz haz veriyordu.

Çabuk eridiği için margarinlerin yaptığı gibi kan pıhtılaşmasını kolaylaştırarak çeşitli hastalıklara da yol açmıyordu.

Tıp ve bilim adamlarının da kafası karışık olmalıki yeni araştırmalara gerek gördüler. Kanadalı bilim adamları, tereyağının kalp krizi riskini ve kolesterolü yükseltmek bir yana aksine düşürdüğünü, ayrıca şeker hastalığı ve obezitenin tedavisine yardımcı olduğunu gösterdiler. 

Alberta Üniversitesi’nden Prof. Dr. Spencer Proctor ve asistanı Flora Wang çalışmalarının sonucunu şöyle açıkladılar:

“Araştırmanın bizi en çok sevindiren sonuçlarından biri, bugüne kadar zararlı etkilerinden korktuğumuz doğal yağların, aslında sağlığımız için son derece faydalı olduğunu görmemizdi. Tereyağının kalp krizi riskini düşürdüğü, şeker hastalığı ve şişmanlık tedavisine yardımcı olduğu, kolesterole iyi geldiği artık tespit edilmiş bir gerçek.”

Evet, tıp önemli bir yanlışından daha vazgeçti ve asırlar öncesinden gelen şu tavsiyeye uydu: Tereyağı şifadır. 

iyilikgüzellik- Doç. Dr. Sefa Saygılı'nın yazısı...
Başlık: Tarçın kan şekerini düşürüyor
Gönderen: Tuğra - 12 Eylül 2009, 12:55:44
(http://foto.ekolay.net/images/galeri2/galeri_11683/[3]1032009162148_11683.jpg)

• Şeker hastasıysanız tarçından daha fazla faydalanın. Sıcak-soğuk içeceklerinizi tarçınla tatlandırın.

• Pastalarınıza, keklerinize, sütlü tatlılarınıza tarçın eklemeyi unutmayın.

• Çünkü birçok araştırmanın da onayladığı gibi tarçın, kan şekerini dengelemede güçlü bir destek sağlıyor. Günde 3-4 çay kaşığı kadar tarçın, kan şekerini düşürmeye yardımcı olabiliyor

ekolay
Başlık: Limonun 'yüz' güldüren faydası.
Gönderen: Tuğra - 14 Eylül 2009, 12:10:22
Yağlı cilt, sivilce ve aknelere davetiye çıkarabiliyor.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/57506.jpg)

limonun kabuğunu soyup kabuklarını 2 çorba kaşığı suyun içinde 3 dakika bekletin. Robotta püre halinde ezin ve canlandırıcı maske olarak kullanın.

Temizlenmiş cildinize pamukla sürüp birkaç dakika bekleyin. Ilık suyla yıkayıp havlu ile kurulayın ve ardından günlük nemlendiricinizi sürün. Sıkılaştırıcı ve mikropları öldürücü özellikler taşıyan limon, bol su içerdiği için toksinlerin vücuttan atılımını sağlıyor.

Zengin C vitamini deposu olduğu için cildi dış etkenlerden koruyup cilt hücrelerinin yenilenmesine katkıda bulunuyor.

BUGÜN
Başlık: Plastik şişe sularının satışına yasak
Gönderen: Tuğra - 17 Eylül 2009, 01:49:49

Birçok Avustralya kasabası bölgelerinde plastik şişe sularının satışını yasakladı. Nedenini merak ediyor musunuz? İşte pet su şişelerinde bizi bekleyen tehlikeler..

Her üç plastik şişe suyundan birinde sentetik organik kimyasallar ve bakteriler bulunduğunu açıklayan New York merkezli Doğal Kaynakları Koruma Konseyi (NRDF), pet şişeler yerine insanların daha güvenli ve ucuz içme suyuna sahip olabileceklerini belirtti.
Küresel içecek endüstrisinin en hızlı büyüyen sektörü olan plastik şişe suyu hem sağlığa hem çevreye yönelik yüksek riskler içeriyor.

Çevre kirliliği nedeniyle musluk suları yerine ailelerine güvenli su içirmek isteyen insanlar, şişe sularının bu konuda en iyi alternatif olduğunu sanıyor. Ancak NRDC’nin yaptığı araştırmada her üç sudan birinde sentetik organik kimyasallar ve bakteriler tespit edildi.

Kalitesiz şişe sularının özellikle çocuklara zarar verebileceğinin altını çizen NRDC, söz konusu suların içindeki zehirlerli toksinlerin kalp, şeker ve kanser hastalıklarına neden olabileceğini vurguluyor.

Dünya genelinde her yıl yaklaşık 1,5 milyon ton plastik su şişesi üretiliyor ve kullanıldıktan sonra atılan bu ürünler yüzyıllar boyu doğada bir çöğ dağı olarak kalabiliyor.

Bunun yanı sıra atılan plastiklerden çıkan zehirli kimyasallar çevreyi kirletiyor. Pasifik Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre sadece Amerika’da 2006 yılında plastik üretiminden doğaya 2,5 milyon ton karbon dioksit salındı.

Her yıl kullanılan şişe suyunun son müşteriye ulaştırılması için atmosfere tonlarca zararlı gaz salınmakta, bu da başta iklim değişikliği olmak üzere birçok problemi beraberinde getiriyor.

Uzmanlar insanların şişe sudan yaklaşık 1000 kat daha ucuz ve çok daha güvenli su içebileceklerini bunu da musluk sularının arıtılarak yapılabileceğini vurguluyor.

bugün
Başlık: Saksıda Yetişen Şifa Kaynağı
Gönderen: Tuğra - 28 Eylül 2009, 12:52:14

Mis gibi aromatik kokusuyla tanığımız fesleğenin şifa kaynağı olduğu anlaşıldı.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/110566.jpg)

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, fesleğen başta romatizma ve eklem ağrıları olmak üzere bronşit, astım ve cilt hastalıklarını gidermede çok etkili bulundu...

Türkiye ve Avrupa'da yüzyıllardır geleneksel tıpta kullanılan fesleğenin yararları üzerine araştırma yapan İngiliz bilim adamları fesleğenin güçlü bir anti-inflamatuar oluşunu bitkiye farklı kokusunu veren yağından kaynaklandığını belirttiler. Fesleğinin birkaç türü bulunduğunu vurgulayan araştırmacılar, aynı etkinin tüm türler için de geçerli olduğunun altını çizdiler.

DİYETTE DE FAYDALI

Manchester'daki İngiliz İlaç Konferans'nda sunulan araştırmaya göre romatizma hastalarına fesleğen yedirildi. Hastaların yüzde 73 gibi yüksek bir oranında şişme ve ağrıların azalıp, yok olduğu görüldü. Fesleğenin bronşit, astım gibi ödem yapan ve insanın yaşam kalitesini düşüren hastalıkları da etkili biçimde azalttığı saptandı.

Kan şekerini düzenlemeye yardımcı olduğu anlaşıldı. Şeker düzeyini azalttığı için şeker hastaları için de önerildi... "

Ne yazık ki henüz bir fesleğen hapı mevcut değil ama salata olarak yenmesi çok faydalı" diyen araştırmacılar diyetlerde de fesleğen kullanımının kilo vermede etkili olduğunu söyledi.

Aktif haber
Başlık: Yiyeceklerimizde ne kadar zehir var?
Gönderen: Tuğra - 03 Ekim 2009, 11:51:35

Dikkat: Aldığımız birçok meyve ve sebze çeşidinde, olması gereken yasal seviyenin çok üzerinde tarım ilacı kalıntısı bulunuyor!

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1234.jpg)

The Telegraph'da yer alan haberde, elmaların, bezelye ve üzümlerin üzerine sıkılan spreyin, Avrupa yasalarının izin verdiği oranın çok üzerinde olduğu belirtiliyor.

Tarım İlacı Kalıntısı Komitesi, 4 bin yiyecek ve içecek örneğini test ettikten sonra sunduğu 2008 yılı yıllık raporunda, tarım ilacı seviyesinin ithal edilen ve yüksek seviyede ilaç içeren meyve ve sebzelerle değiştiği açıklandı.

Gıda Standartları Birliği, yasal seviyenin gıdanın yemek için güvenli olmadığı anlamına gelmediği ve tarım ilacı seviyesinin düştüğü konusunda direniyor. 2007 yılında yasal seviye 1,8 iken, 2008 yılında 1,2'ye düştüğünü belirtiyor.

Tarım ilacı içeren meyve ve sebzelerin okullara da verildiğini belirten yetkililer, elmaların ve muzların hemen hemen hepsinin üzerinde tarım ilacı bulunduğunu ve birden fazla tarım ilacı kullanıldığını söylüyorlar.

Uzmanlar, aşırı dozda tarım ilacının kaşıntı ve nefes alma güçlüğü gibi alerjik reaksiyonlara yol açabildiğini söyledi.

Zaman
Başlık: Cildin dostu ıspanak
Gönderen: Tuğra - 04 Ekim 2009, 19:57:18

Güzel bir cilde sahip olmanın yolu ıspanaktan geçiyor

(http://www.haber3.com/images/news/cildin-dostu-ispanak-290621.jpg)

Taze ve bol yapraklı bir ıspanak alın. Bu ıspanakları, brokoli, kabak, mısır ve kırmızı veya turuncu biberlerle zenginleştirin. Bu karışımı düzenli olarak yiyin ve insanların sizin yaşınızla ilgili yaptığı tahminleri hayretle izleyin!

NEMLİ VE ESNEK OLUR

Sizi olduğunuzdan daha genç zannedeceklerine bahse gireriz çünkü, bu karışım cildinizin elastikiyetini korur ve sizin çok daha genç görünmenizi sağlar. Bu bileşenler gözlerinizin de gençliğini korumasına yardım eder. Karotenoid grubuna ait olan iki önemli madde, lutein ve zeaxanthin yeşil yapraklı sebzeler ve yeşil-sarı renkli sebzelerde bulunur.

ZEYTİNYAĞI DA ŞART

Cildiniz bu bileşenleri doğal olarak üretir ve yapılan bir araştırmaya göre bu iki bileşeni ek besinle alan kadınların cildinin daha nemli ve elastik olduğu saptanmıştır. Cildinizin ayna gibi pırıl pırıl olmasını istiyorsanız, içinde zeytinyağı ve kanola yağı olan sosları da yemeklerinizde sık sık kullanın.

Haber3
Başlık: Yağ Zihni Açıyor
Gönderen: Tuğra - 07 Ekim 2009, 23:49:40

ABD'de yapılan bir araştırma, yağın, zihni açtığını ve refleksleri güçlendirdiğini ortaya koydu.

Alman Bild gazetesinin haberine göre, ABD Silahlı Kuvvetleri'nin yaptığı bir araştırmaya göre, kötü namı olan yağ, özellikle reflekslerin hızlandırılmasına büyük katkı sağlıyor.

Araştırma için Kuzey Dakota Üniversitesi bilim adamlarının, eğitimdeki genç pilotları değişik diyetlere tabi tuttuğu ve sonuçta bu şaşırtıcı sonuca vardığı bildirildi.

En yağlı yiyeceklerle beslenen genç pilotların, sadece psikolojik testlerde en hızlı olmakla kalmayıp, aynı zamanda zor şartlar altındaki uçuşlarda en az hatayı yaptıkları belirlendi.

Karbonhidrat ağırlıklı beslenen pilotların ikinci sırada yer aldıkları, protein ağırlıklı beslenenlerinse sonuncu olduğu görüldü.

aktif haber
Başlık: Tuzlu Su Mucizesi
Gönderen: Tuğra - 11 Ekim 2009, 11:16:27
Hiç fark ettiniz mi? Denize girdikten sonra kendinizii dinlenmiş ve arınmış hissettiğinizi. Havuza girdiğinizde ise bunu hissedemezsiniz. Bunun sebebi sudaki tuzdur.

Tuzlu su bedende birikmiş negatif elektriği iletkenliği sayesinde sizden alır götürür. Sizler de akşam eve geldiğinizde bütün günün üzerinizde bıraktığı ağır etkiler ve stresten kurtulmak için yada toplantı, sınav gibi üzerinizde gerilim yaratan durumlardan önce ellerinizi bir miktar ( 1 litre suya iki çorba kaşığı tuz yeterli ) tuzlu suyla yıkadığınızda bu birikmiş olan negatif elektrikten kurtulur ve arınırsınız.

Her akşam eve geldiğinizde ellerinizi sabunlamadan önce, banyonuzda lavabo yanında hazırlayıp bıraktığınız bir miktar tuzlu su ile yıkamak yeterli olacaktır.

Belirtmeliyiz ki REİKİ ve şifa ile uğraşan kişiler de seans öncesi ve sonrası bunu uyguladıklarını, bu sayede kendilerini ve uygulatıcıyı korumada büyük fayda sağladığı belirtiliyor.

Duş alırken de ara sıra tuzlu suyu başınızdan aşağıya dökerseniz tam ve net sonuçlar alırsınız. İş dönüşü ayaklarınızı tuzlu suyla yıkamak tahmin ettiğinizin ötesinde bir fayda sağlar

genelsağlıkbilgileri.com
Başlık: Çikolata ve Su Acıyı Dindiriyor
Gönderen: Tuğra - 14 Ekim 2009, 13:08:53
Çikolata yemenin veya su içmenin acıyı dindirdiği bildirildi.
 
Neuroscience adlı dergide bugün yayımlanacak olan araştırmada, çikolata yemenin veya su içmenin beyinde acıyı dindiren bir bölgeyi uyardığı kaydedildi.

(http://www.pozitifgazete.com/wp-content/uploads/2009/03/siyah_cikolata.jpg)

ABD'nin Illinois eyaletindeki Şikago üniversitesinde görevli nöroloji profesörü Peggy Mason ve meslektaşı Hayley Foo, çikolata yemeye başlayan veya su içmeye başlayan kişinin bu iki maddeyi tüketmeye devam etmekten kendi alamadığını vurguluyor.

Araştırmacılar, su içmenin sakıncalı olmadığını ama fazla çikolata tüketmenin gittikçe daha fazla Amerikalının kurbanı olduğu obeziteye yol açtığının altını çizdi.

Araştırmada, altı ara sıra ampul tarafından aşırı ısıtılan kafesteki deney farelerinin, ampul yanıp kafesin altını ısıtınca yanmamak için ayaklarını kaldırdıkları ama su veya çikolata verildiğinde daha uzun süre kafesin zeminine bastıkları tespit edildi.

Araştırmacılar, böylece kobayların su veya çikolatadan dolayı acıya duyarsız kaldıklarını saptadıklarını kaydetti.

Bilim adamları ayrıca, beyinlerinde acıyı dindiren bölgenin yedikleri çikolata veya içtikleri su tarafından uyarılmasından sonra da kobayların çikolata yemeye veya su içmeye devam ettiklerini tespit etti.

Profesör Peggy Mason, "Besin elimizin altında bulununca onu, kendimizi frenlemeden tüketmeye başlıyoruz çünkü beynimiz bize o yönde komut veriyor" dedi.

aktif haber
Başlık: Kaktüsün Faydaları...
Gönderen: nazenin_ - 16 Ekim 2009, 01:12:48
Bu dikenli bitkinin ne ise yaradıgını ne icin yaratıldıgını bileniniz var mı ? Yok tabi...Unutmayin ki dunyadaki hersey bir amacla yaratilmistir. Mesela kaktus!Kaktus radyosyonu emmekte ve bu yuzden en buyuk nukleer santral yakinlarinda tonlarca kaktus bulunmakta.Gunumuzde yapilan arastirmalar bu bitkinin yaralarin iyilestirilmesinden radyasyonun mutajenik etkilerinin azaltilmasina artrit tedavisine yardimci olmaktan kansere karsi korunmaya kadar bircok alanda etkili oldugunu ortaya koyuyor...Ayrica gecenlerde istanbulda bir banka subesi tam 250 adet kaktus siparisi verdi.Ne icin?Bilgisayarlarin yanina koymak icin.Herkes evinde hatta her odada mutlaka kaktus bulundurmali .
[/b]
Başlık: Nette arama bunamayı önlüyor
Gönderen: Tuğra - 21 Ekim 2009, 00:43:07

Yaşlı insanların internette arama yapmak bunamayı geriye döndürebilir..

Dünyanın en saygın üniversitelerinden Los Angeles’taki UCLA tarafından yapılan bir araştırmada, yaşlı insanların internette arama yapmasının, bunamayı durdurduğunu hatta geriye döndürebileceği öne sürüldü.

Uzmanlara göre, internette arama yaparken, beyin daha fazla çalışıyor ve aktiviteler hızlanıyor. Nasıl bulmaca veya sudoku çözmek, beyne egzersiz oluyorsa, bilgisayar başında bir kelimeyi aramak da aynı etkiyi yapıyor.

Araştırmada 55-78 yaş arasında, 24 gönüllünün beyni MRI cihazlarıyla takip edildi.

Haber3
Başlık: İçer içmez işe yarıyor!
Gönderen: Tuğra - 28 Ekim 2009, 00:33:10
(http://www.haberaktuel.com/images/news/37034.jpg)

Avustralyalı araştırmacılar, süt ürünleriyle beslenmenin aşırı kilolu insanların kilo vermesine yardımcı olduğunu belirtti.Curtin Teknoloji Üniversitesi'nde yapılan deneye katılan 40 gönüllü 12 hafta boyunca yağı alınarak kalorisi azaltılmış peynir, yoğurt ve süt ile beslendi. Günde 3 yerine 5 öğün süt ürünü tüketenlerin hızla kilo verdiği görüldü. Bu kişilerin tansiyonları normale inerken, göbek yağları da eridi.

Araştırmacılar, yağı alınmış süt ürünü tüketenlerin kan basıncının daha düşük olduğunu, bu kişilerde şeker ve kalp hastalıkları riskinin de azaldığını açıkladı. Süt ürünleri, vücudun metabolizmasını hızlandırırken, yüksek oranda protein içeriyor. Protein de çabuk doyma hissi veriyor.

Haber Aktüel
Başlık: Bunları Biliyor musunuz?
Gönderen: aydeniz - 30 Ekim 2009, 17:53:27
         
Kozmik Bilim'den Sağlık Uyarıları!
1600 sene evvel Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (sav) ümmeti için tavsiye ettiği uyarıları dikkate almak, sağlıklı bir hayatın vazgeçilmezleridir...


- Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…

- Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…

- Yemek yerken yemeğin başında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…

- Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..

- Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…

 - Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..

- Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…

 - Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…
 
- Bütün bunların, 1600 sene evvel Peygamberimiz'in (sav) yaptığı ve ümmeti için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu biliyormuydunuz?
Başlık: Uzun Süren Öksürüklere Dikkat!
Gönderen: Tuğra - 03 Kasım 2009, 00:04:43

Dr. Ramazan Canural, çocuklarda görülen uzun süreli öksürüklerin önemsenmesi gerektiğini, altında ciddi hastalıklar olabileceğini söyledi.
 
Denizli Devlet Hastanesi Başhekimi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ramazan Canural, çocuklarda görülen uzun süreli öksürüklerin önemsenmesi gerektiğini, altında ciddi hastalıklar olabileceğini söyledi.

Çocuklarda görülen öksürüğün hastanelere en çok başvuru sebeplerinden biri olduğunu vurgulayan Başhekim Canural, özelikle uzun sürenlerin aileleri korkuttuğunu belirtti.

Uzm. Dr. Canural, "Öksürük, havanın akciğerlerden spazmı andıran bir şekilde çıkmasıdır. Öksürük sayesinde boğaz ve solunum yolları temizlenir. Üst solunum yollarının tahrişi sonucu oluşabileceği gibi alt solunum yollarıyla da ilgili olabilir." dedi.

Öksürüğün basit bir soğuk algınlığıyla kendini gösterebileceği gibi bronşit, zatürre, astım, reflü, post nazal akıntı gibi hastalıkların da belirtisi olabileceğini kaydeden Canural, "İki haftaya kadar sürüyorsa akut öksürük, 2-4 hafta arası uzamış akut öksürük, 4 haftadan uzunsa kronik öksürük olarak tanımlanır. Basit soğuk algınlığına bağlı öksürükler birkaç günde kesilir ancak kronikleşenler haftalarca devam eder.

Bronşit, zatürre, astım, reflü, post nazal akıntı gibi hastalıklara işaret ederler. Çocuklarda öksürük bir aydan fazla sürüyorsa, mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır." şeklinde konuştu.

Canural, öksürüğü kendi başına hastalık olmasından çok, birçok hastalığın belirtisi olması itibarıyla önemsemek gerektiğini dikkat çekerek şunları söyledi: "Sadece akciğer değil, farklı organların hastalıklarında da öksürükle karşılaşılabilir. Bunlar söz konusu organların basit iltihaplarından kötü huylu hastalıklara, astım ve kalp yetmezliği gibi kronik hastalıklardan gastroözofageal reflüye, sigara dumanına maruz kalmaktan ilaç kullanımına kadar değişen geniş bir yelpaze oluşturur."

aktif haber
Başlık: Kışlık Ayakkabı Alırken Dikkat
Gönderen: Tuğra - 05 Kasım 2009, 15:44:38

Aman dikkat... Ayak rahatsızlıklarının çoğu sağlıksız ayakkabılardan kaynaklanıyor.
 
Denizli Devlet Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Bahri Kasal, ayak rahatsızlıklarının sağlıksız ayakkabılardan kaynaklandığını belirterek, kışlık ayakkabı seçiminde dikkatli olmak gerektiğini söyledi.

Dr. Kasal, sağlık şartlarına uygun üretilmeyen ayakkabıların terleme ve kokunun yanı sıra ayak, topuk, baldır ve bel ağrısı, çabuk yorulma gibi bozukluklara yol açtığını ifade etti. Kasal, ayrıca basma bozukluğu, bilek burkulması, tırnak batması, mantar, nasır, deri çatlakları, damar hastalığı ve ayakta şekil bozukluğu gibi birçok rahatsızlığı beraberinde getirdiğini vurguladı.

Ayakkabı seçerken ekonomiklik, dayanıklılık ve şıklık kadar ayak yapısına uygunluğun da göz önünde bulundurulmasının önemli olduğuna değinen Dr. Bahri Kasal, "Ayakkabı seçerken gösterişten çok sağlığa önem verilmesi gerekir.

Çünkü gündelik yaşamımızın vazgeçilmez unsurlarındandır.'' dedi. Dr. Kasal şunları da söyledi: ''Vücut ağırlığını taşıyan ve kilolarca basınca maruz kalan ayaklarımızı, sakatlanma ve incinmeye karşı ayakkabılar korur.

Oysa bazı ayakkabılar, korumak bir yana kendisi sakatlıklara sebep oluyor. Çoğunlukla kapalı ve sert malzemeden yapılan kışlık ayakkabılar, yazlıklara göre daha önemlidir."

Hangi özelliklere bakılmalı?

Yüksek topuklu, dar ve sivri burunlu bayan ayakkabılarında parmaklar uca doğru toplanarak doğal duruşları etkilenir. Başparmak bozukluğu, ayak önü ağrıları, tırnak batmaları, nasırlar ve kalıcı şekil bozukluklarına yol açıyor. Ayaklarda oluşacak dengesizliklerse dizleri ve bütün omurga sistemini etkiler.

Anatomik yapıya uymayan, bol ya da sıkı ayakkabı sakıncalıdır. Bu sebeple ayağa tam uyan numara alınmalı, sonradan genişleyeceği düşünülmemeli.

Parmakla ayakkabının ucu arasında yarım santim boşluk kalmalı. Bağcıklı ayakkabılar tercih edilmeli. Ortopedik ayakkabılar, taşıyıcı noktaları desteklediği için vücudun rahat taşınmasını sağlayarak omuriliğin duruşunu destekler, yürüyüşü rahatlatır ve yorulmayı geciktirir.

Topuklu ayakkabılar mümkün olduğunca geniş tabanlı olmalı, topuk yüksekliği de 3-3,5 santimetreyi geçmemelidir.

Aktif Haber
Başlık: Bitki çayları yok satıyor
Gönderen: Tuğra - 12 Kasım 2009, 13:03:36

Domuz gribinden korkan vatandaşlar aktarlara hücum ediyor..

(http://www.haber3.com/images/news/bitki-caylari-yok-satiyor-246260.jpg)

Domuz gribi salgınının ardından bitki satışlarında büyük oranda artış yaşandığını ifade eden 17 yıllık aktar Haşim Aşkan, Doğu Anadolu Bölgesi'nde birçok kente bitki ve baharat çeşitlerini sattıklarını söyledi.

Domuz gribi salgınının ardından 2 ayda satışlarının yüzde 500 arttığını belirten Aşkan, ''Geçen yıl 100 kilogram sattığım bir bitkiden bu yıl 2 ayda 1 tona yakın sattık. Kuş gribi olduğu dönemde de satışlarımız artmıştı ama bu kadar olmamıştı'' dedi.

Vatandaşların televizyonlardan öğrendiği bitkileri istemek için aktarlara geldiğini ifade eden Aşkan, şöyle konuştu:

''Birçok çeşit bitki isteyen var. Kaynatılıp içilen ve demlenen bitkiler var. Bunlar insan sağlığına iyi de geliyor. Grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların atlatılmasında büyük yarar sağlıyor. Zaten önceden içilirse bu tür hastalıklara yakalanma riski de azalıyor. Vücut direncini ve bağışıklık sistemini güçlendiren bitkiler var. Bu bitkileri ucuz fiyata her yerde bulabilirsiniz.''

-''ÇAY GİBİ TÜKETİLİYOR''-

Kaynatılıp içilen bitkilerin bölgede çay gibi tüketildiğini belirten Aşkan, ''Bir demliğe 2 parça tarçın, bir parça zencefil, havlıcan, bir tutam ıhlamur, bir tutam kuş burnu, iki dilim ayva ve karanfil katılıp 5-10 dakika kaynatılıp tüketildiğinde vücut direnci artıyor, bağışıklık sistemi güçleniyor'' diye konuştu.

Bitki satın alan ve mutfağında sürekli çeşitli bitkilerden bulundurduğunu belirten Nuray Hayatbaşı ise günlük hayatta sürekli bitki çayı tükettiğini ifade ederek, ''Her şeyin şifası bitkilerdir. Zaten bu konuda doktorlar ve halk sağlığı uzmanları önce bitkilere yönlenilmesi konusunda uyarıda bulunuyor. Bu yüzden illaki bitki diyorum, iyi de geliyor'' dedi.

Haber3
Başlık: Tek Tip Beslenme Depresyonu Tetikliyor
Gönderen: Tuğra - 15 Kasım 2009, 13:24:10
İngiltere'de gerçekleştirilen bir araştırmaya göre işlenmiş ve yağlı gıdalardan oluşan tek tip beslenme alışkanlığı depresyonu tetiklemekte.

Oysa sağlıklı beslenenlerde depresyon riski söz konusu değil diyor araştırmacılar. College London Üniversitesi bilim insanları araştırma çerçevesinde 3500 Londralı memurun verilerine incelemişler.

Memurların bir kısmı daha çok tatlı, yağlı süt ürünleri, kızarmış ve işlenmiş et ürünleriyle beslenirken diğer grup bol miktarda sebze, meyve ve balık tüketiyordu. Sonuçlara göre hazır yiyecekler tüketenlerde depresyon riski yüzde 58 daha yüksek. Araştırmaya katılan memurlar, beslenme alışkanlıkları ve psikolojik durumlarıyla ilgili ayrıntılı bir anket formu doldurmuşlar.

Cumhuriyet / Bilim Teknik
Başlık: Yoğurt mayalarken dikkat!
Gönderen: Tuğra - 20 Kasım 2009, 01:14:40

Yoğurt mayalamak için plastik malzeme kullanılmamalı. Nedenini Prof. Dr. İsmail Gümrükçüoğlu anlatıyor.

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/596.jpg)

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Gümrükçüoğlu, sağlık açısından  lastik kaplarda yoğurt mayalanmaması önerisinde bulundu.

Plastiğin bileşiğindeki kimyasal maddelerin insan sağlığına zarar verdiğini, bu maddelerin gıdalara geçmemesi gerektiğini bildiren Gümrükçüoğlu, özellikle yüksek ısıda plastiğin çözündüğünü, halk arasında buna ''erime'' dendiğini ifade etti. Plastik kaplarda mayalanan yoğurdun sağlıklı olmadığının altını çizen Prof. Dr. Gümrükçüoğlu, şu uyarılarda bulundu:

RENKLİ POŞETLER DAHA ZARARLI

''Yoğurt mayalıyoruz, kaynatıp sütü içine döküyoruz. İçine döktüğümüz süt 100 santigrat derecededir, kaynayan su demektir. 100 santigratta plastik malzemenin bir kısmı çözünür, sütün içine geçer. Yoğurdun içindeki asit ise daha fazla plastik malzemenin üretildiği maddeleri de eriterek, çözüyor ve bu da yoğurdun içine geçiyor. Yoğurtta bu daha kolay çözülür. O bakımdan kesinlikle yoğurt mayalamak için plastik malzeme kullanılmamalı.''

Renkli poşetlerin de sağlık açısından zararlı olduğunu belirten Prof. Dr. Gümrükçüoğlu, özellikle siyah poşetlere yiyecek konulmaması uyarısında bulundu. Gümrükçüğlu, plastiğin kalitesiz oluşunun kötü kokusundan ve ıslak bir mendille silindiğinde mendile boya vermesinden anlaşılabildiğini de vurguladı.

İyibilgi
Başlık: Dikkat! Mantarlar zehirli olabilir
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2009, 20:02:51

Uzmanlar uyarıyor; bol yağışın ardından sık görülmeye başlayan mantarlar zehirli olabilir...

Bol yağışın ardından doğada sık görülmeye başlayan mantarlardan toplamak için dağ taş demeden seferber olan vatandaşlar, zehirlenmelere karşı ise uzmanlar tarafından uyarıldı.

(http://www.haberaktuel.com/images/news/35477.jpg)

Uzmanlar sonbahar döneminde Kasım ayının yağışlı geçmesi nedeniyle birçok alanda mantarların kendiliğinden gelişmeye başladığına dikkat çekerken, zehirlenmelere karşı uyarıda bulundular. Uzmanlar, “Doğada yetişen mantarlar zehirli olmadıklarından emin olmadıkça sofralara konuk edilmemeli.

Çünkü mantarların zehirli olup olmadığını ayırt edebilmek bazen insanlar için çok güç olabiliyor. Zehirli olmadığına inanılan mantarlar bile böyle bir risk oluşturuyor. O yüzden mümkünse üzücü durumlarla karşılaşmamak için vatandaşlarımıza kültür mantarlarını tercih etmelerini istiyoruz” şeklinde görüş belirtti.

Haber Aktüel
Başlık: Lifin gücüne inanın!
Gönderen: Tuğra - 24 Kasım 2009, 06:50:13
Dünyada gıda liflerinin yararları araştırıldıkça, liflere olan güven artmakta ve beslenmede alışkanlık haline getirilmektedir.

Siz de lifin gücüne inanın!

Lifler koruyucudur.
Lifleri günlük beslenmeniz içinde ne kadar tüketirseniz,
sindirim sorunlarına, kalp rahatsızlıklarına, kolesterole ve
yüksek kan basıncına karşı o derece koruma sağlarsınız.
Tok tutar.
Yüksek lif içeren besinler, normal besinlerden daha fazla çiğnenir.
Bu kesinlikle iyi birşeydir. Aynı zamanda sindirimi daha uzun sürdüğü için kendinizi tok hisseder ve açlık duymaya hemen başlamazsınız.

Lif vücudun ihtiyacıdır.
Amerikan Gıda ve Beslenme Kurumu’nun araştırmasına göre; çok popüler ve sağlıklı olarak nitelendirilen besinleri alsanız bile, yine de gıda lifine ihtiyaç var. Tahıllar, meyveler ve yeşil sebzelerin bazıları lif içerirler fakat oran olarak bir porsiyonda içerdikleri gıda lifi sadece 1-3 gr. arasındadır.

Lifin gücünü Eti Lifalif'ten alın.

Uzmanlar günde 25-30 gr. lif tüketimini önermektedirler.

Lif deposu Eti Lifalif Meyveli Müsli’nin 100 gramı 7.97 g. lif içermektedir. Kahvaltılarda, ara öğünlerde ve hatta akşamları düzenli olarak Eti Lifalif tüketerek lif ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı olabilirsiniz.

Lifin sağlığınızı koruyan, hayatınızı rahatlatan tüm iyilikleri Eti Lifalif’in içinde... Yulaf Ezmesi, Meyveli Müsli ve Portakallı-Çikolatalı çeşitleriyle Eti Lifalif, lifin sağlığını hayatınıza kazandırır.

Kaynakça: Realage Uzmanları
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: ihvan - 24 Kasım 2009, 11:35:45
teşekkürler.
Başlık: "Çamaşırları yüksek ısıda yıkayın"
Gönderen: Tuğra - 26 Kasım 2009, 01:37:43
Çamaşırların birçok hastalığa neden olabilen antibiyotiğe dirençli bakterilerden temizlenmesi için, sadece deterjan ya da değişik temizleme maddelerinin kullanılmasının yeterli olmadığı, aynı zamanda çamaşırların yüksek ısıda yıkanması gerektiği bildirildi.

(http://www.veteknoloji.com/resimler/haberler/20091125092408_camasir.jpg)

İsveç'te yayımlanan Svenska Dagbladet gazetesinin haberine göre, İsveç Uppsala Üniversitesi Hastanesinden Mikrobiyolog Aosa Melhus'un da katıldığı araştırmanın sonuçları, çeşitli nedenlerle kıyafet, havlu, çarşaf gibi çamaşırları dirençli bakterilerden temizlemek için sabunun yeterli olmadığını gösterdi.

Dr. Melhus, beyazlığın çamaşırın temiz olduğu anlamına gelmediğini, laboratuvar ortamında yaptıkları deneylerde birçok bakterinin 42 derecede bile haftalarca canlı kaldığını gözlemlediklerini belirtti.

İdeal çamaşır yıkama sıcaklığının en az 60 derece olduğunu kaydeden Melhus, çamaşırların yıkandıktan sonra 10 dakika da kurutma makinesinde yüksek ısıda kurutulmasını tavsiye etti.

veteknoloji.com
Başlık: Kramp deyip geçmeyin!
Gönderen: Tuğra - 26 Kasım 2009, 14:02:40

Vücudumuzun çeşitli yerlerinde oluşan krampların sebepleri neler merak ediyor musunuz?

İşte kramplar ve nedenleri:

Mide krampları:

Aşırı stres, heyecan ve üzüntüyle ortaya çıkar. Kronik bir hastalığın habercisi olmayan bu kramplar, ilaçlarla önlenir.

Adele krampları:

İstemsiz ve güçlü kas kasılmalarıyla ortaya çıkar. Bu tür kramplara aşırı yorgunluk, kan dolaşımı bozuklukları, şeker hastalığı ve böbrek rahatsızlıkları sebep olabilir.

Gece krampları:

Yatmadan önce yapılan yoğun egzersizler, gece kramplarına yol açar. Gecenizi kabusa çeviren bu ağrıları önlemek için yatmadan bol su içmeli ve egzersizden uzak durmalısınız

sabah
Başlık: Gribe karşı kaju
Gönderen: Tuğra - 30 Kasım 2009, 21:57:01

Kaju fıstık içerdiği çinko sayesinde gribe karşı vücut direncini artırıyor.

(http://www.haber3.com/images/news/gribe-karsi-kaju-317205.jpg)

Kajuyla ilgili araştırma yapan uzmanlar kajunun bağışıklık sistemini güçlendirip, büyüme ve gelişmeyi olumlu etkilediğini saptadı.

Kajunun diğer yararları ise şöyle: İçerdiği minerallerden magnezyum kemik ve sinir dokusunu besler, kasların çalışmasını ve kalp atışlarını düzenliyor. Kansızlığın önemli rahatsızlıklara yol açtığı hamile ve çocuklarda D vitamini içeriği ile eksikliği giderip, kemikleri ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Özellikle gebelikte takviyesi gereken demir mineralini içeriyor. Yine içerdiği selenyum ile vücudu çeşitli hastalıklardan koruyup, şeker hastalığının gelişimini engelleyip kansere karşı direnci artırıyor

Haber3
Başlık: "Tuz"un yarayanı hangisi
Gönderen: Tuğra - 04 Aralık 2009, 00:42:12
Tuzsuz bir yemeğin tadı da olmaz.Ancak hangi tuzu kullancağınız sağlığınız açısından son derece önemli.

Tuz, hepimizin yakından tanıdığı beyaz, akıcı ve yemeklerimizin olmazsa olmaz tadı. Çoğumuz bir sağlık sorunuyla karşılaşıp doktor tarafından tuz miktarını azaltmamız söylenmediği takdirde oturup varlığı hakkında düşünmeyiz bile.

Şöyle düşünelim. Ağladığımızda gözyaşlarımız tuzludur. Bir yerimiz kesildiğinde kanımızın tadına bakarsak tuzludur. Vücudumuzdaki sıvılar tıpkı bir okyanus gibidir. Tuz hayat kaynağımızdır; ancak vücudumuz tuz üretemediği için bir dış kaynaktan temin etmemiz gerekir. Bu kaynaklar genellikle ya et ya da klasik sofra tuzudur.

Asıl sorun ise vücudumuzun bu işlemden geçirilmiş tuz ile ne yapacağını bilmemesidir. Yıllarca süren tüketimin ardından kalbimiz, böbreklerimiz, kaslarımız ve kemiklerimiz dahil vücudumuzun bir çok bölümü tuz kullanımımızla bağlı olarak sorunlar yaşayabilir. İşlemden geçirilmiş tuz vücudumuzun dengesini bozabilir.

Sofra Tuzu mu Deniz Tuzu mu?

Sofra tuzu, doğada kaya halinde bulunan, kimyasal işlemlerden geçirilerek iyot eklenen bir maddedir. Yeraltı tuz yataklarından çıkarılan tuzdan, bu işlemlerden geçtikten sonra elimizde kalan ise sadece ölmüş minerallerdir.

Deniz tuzu ve sofra tuzu temelde aynı besin değerlerini içerir: sodyum ve klorür. Ancak deniz tuzu genellikle daha sağlıklı ve doğal olduğu gerekçesiyle tercih edilir. İki tuz arasındaki asıl fark ise kimyasal yapısında değil; tadında, dokusunda ve geçirildiği işlemdedir.

%100 doğal deniz tuzu mineral açısından zenginliğini korur. Doğal, organik deniz tuzu hala 2000 yıl önce Fransız tuz işçileri tarafından çıkarıldığı yöntemle elde edilir. Taranarak toplanır ve kuruması için güneşte bırakılır. Tüm besin değerleri bozulmadan korunur. Sodyum, klorür, kalsiyum, magnezyum, potasyum ve diğer 90 mineral ilk andaki şekliyle doğal deniz tuzunun içinde bulunur. Bu mineraller bünyelerinde nem barındırırlar ve gri renklidirler. Bu nedenle eğer marketten aldığınız tuz beyaz ve akıcıysa, işlemden geçirilmiştir ve kullanılmamalıdır.

Doğal Deniz Tuzunun Yararları

Doğal deniz tuzu tüketildiğinde, ağza alınır alınmaz tükürükle etkileşime geçer ve sindirilmeye başlar. Ağızda ne kadar fazla mineral olursa sindirim o kadar uzun sürer. Doğal deniz tuzu tansiyonu düşürücü ve vücutta su kaybını önleyici etkisiyle bilinir. Karaciğer, böbrekler ve böbreküstü bezlerinin daha etkili çalışmasına yardımcı olur. Bağışıklık sistemini destekler. Doğal deniz tuzu okyanusun tüm minerallerini içerir.

Vücut sağlığı için doğal deniz tuzu kullanmak çok önemlidir. Günlük tuz miktarının(1500-2300mg sodyum) çok daha fazlasını tüketen bir toplum olarak ileriki yaşlarda sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için dikkatli olmamız gerekir.

Deniz tuzu, renkli şişelere koyduğunuz softa tuzu gibi kolay dökülmeyebilir; ancak içerdiği nem ve mineraller açısından vücudunuza çok daha fazla yararı dokunacağı kesin.

Gazeteport
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 04 Aralık 2009, 00:50:46
Alıntı
Kaju fıstık içerdiği çinko sayesinde gribe karşı vücut direncini artırıyor.

Sevdiğim şeylerin sağlık içinde yararlı olduklarını öğrenmek çok güzel e58))
Başlık: Önemli Not!
Gönderen: Tuğra - 04 Aralık 2009, 00:54:56
Kaju fıstığının 35gr mı yaklaşık 200 cal dir.  e60))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: İsra - 04 Aralık 2009, 01:02:24
maalesef öyle :mhcp
Başlık: Sağlıklı bir yaşam için bol sıvı tüketin !
Gönderen: Tuğra - 04 Aralık 2009, 20:29:58

Uzmanlar sağlıklı bir yaşam için bol su ve sıvı tüketilmesi gerektiğini söylüyor...

Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Yasemin Beyhan, yaşamak için oksijen kadar gerekli olan su ve sıvı tüketiminin Türkiye'de ihmal edilen bir konu olduğunu ifade ederek, ''Sağlıklı bir yaşam için su ve sıvı tüketiminin her gün özenli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor'' dedi.

Beyhan, yeterli ve dengeli beslenme konusundaki çalışmaların, bilinç düzeyinin yükseltilmesinde etkili olduğunu ifade ederek, ancak su ve sıvı tüketiminin öneminin halen çok bilinmediğini belirtti.

Vücudun sıvı gereksiniminin yaşa, cinsiyete, vücut ağırlığına veya yapılan fiziksel aktivite durumuna göre değiştiğini anlatan Beyhan, günlük kaybedilen sıvı miktarının çevre şartlarına göre değiştiğini, bu nedenle alınan sıvı miktarı ile tüketilen miktarın dengeli olması gerektiğini bildirdi.

Beyhan, bu dengeyi sağlamak ve dehidrasyon, böbrek taşı ve daha birçok önemli sağlık sorunundan kaçınmak için günlük olarak sağlıklı erişkin bir erkeğin yaklaşık 3 litre (13 bardak), kadının ise 2 litre (9 bardak) su tüketmesi gerektiğini kaydetti.

Su ve sıvı gereksinimi konusuna özellikle yaşlılar, bebekler, gebeler, emziren anneler, sporcular ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlarda daha çok dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Beyhan, ''Herkesin bildiği temel beş madde var, protein, karbonhidrat, yağlar, vitamin ve mineraller. Çok üzerinde durmadıklarımız ise su, posa ve bitkisel-kimyasallar dediğimiz besin bileşenleri de yaşamın sürdürülmesi ve sağlık için son derece önemli bileşiklerdir'' dedi.

Beyhan, Dernek olarak amaçlarının, halkın beslenme bilincini geliştirmek, bulunduğu koşullar içinde başta ekonomik olmak üzere en iyi beslenme şeklini öğretmek olduğunu ve yapılan çalışmalar sonucunda da bu konuda bilinç düzeyinin yükseltilmesinde önemli adımlar atıldığını ifade etti. Yaşamak için oksijen kadar gerekli olan su ve sıvı tüketiminin Türkiye'de ihmal edilen bir konu olduğunu fark ettiklerini belirten Beyhan, ''Sağlıklı bir yaşam için su ve sıvı tüketiminin her gün özenli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor'' diye konuştu.

Yeterince sıvı tüketiminin önemi konusunda toplumda farkındalık yaratmak adına merkezi Amerika'da bulunan Uluslararası Yaşam Bilimleri Enstitüsü (ILIS) ile İstanbul'da bir konferans düzenlediklerini anlatan Beyhan, 7 Aralıkta Ritz Carlton Otel'de yapılacak konferansta, sıvı tüketimi konusunun, çeşitli boyutlarda ele alınacağını kaydetti.

Beyhan, ''Su, yaşam için elzem bir besindir. Son yıllarda yapılan çalışmalar suyun bir besin ögesi, besleyici öge olarak kabul edilmesi üzerinde yoğunlaşıyor'' diye konuştu.

Yaşa bağlı olarak insan vücudunun yüzde 50-70'sinin sudan oluştuğunu aktaran Beyhan, hücrelere bir takım yararlı moleküllerin taşınması, hücre ve barsaklardan artık, toksik ögeler ve serbest radikaller denilen, insanı kansere kadar götürebilecek bir takım toksik moleküllerin atılmasının sıvı ile sağlandığını belirtti.

Beyhan ''İnsan yavrusu fetus anne karnında sıvı bir ortam içerisinde. Dolayısıyla sıvının önemi ta anne karnında başlıyor, yaşamın sonuna kadar devam ediyor'' dedi.

SUSAMA DUYGUSU GELİŞMEMİŞ OLABİLİYOR

Sıvı gereksiniminin susama duygusuyla bağlantılı olarak değerlendirilmesinin çok tehlikeli olduğuna dikkati çeken Beyhan, şöyle devan etti:

''Nasıl olsa susama duygusu sıvı gereksinimimizi karşılamamıza yeter diyoruz. İşte burada sorun başlıyor. Her zaman insanlarda susama duygusu gelişmemiş olabiliyor. Onun için susama duygusunu beklemeden, belirli aralıklarla ve bulunduğumuz duruma uygun olarak sıvı tüketmeliyiz.

Sıcak havalarda, ağır işlerde çalışanlar, bebeklerde, sıcak ortamda oynayan çocuklar, susama duygusu akla gelmeyebilir, gelişemeyebilir. Vücudun susuz kalması çok büyük sorunlara yol açabilir. Bu sorunların başında metabolizmanın yavaş işlemesi geliyor. Vücuttan yüzde 1 kadar bile ağırlık kaybı ile karakterize olan sıvı kaybı zihinsel bulanıklıklara, dikkat ve algılamalarda eksikliklere neden olur. Bu durum çocuklarda söz konusuysa okul başarısını etkiliyor, çalışan için söz konusuysa yaptığı işe konsantre olamamasını ve verimlilik gösterememesine neden oluyor.''

Beyhan, yurt dışında maden işçileri üzerinde yapılan bir çalışmanın iş kazalarının haziran ve temmuz aylarında yoğunlukla görüldüğünü bunun da işçilerin aşırı derecede dehidrasyon denilen sıvı kaybı ile ilintili olduğunu gösterdiğini aktardı.

Normal insanlar günlük sıvı ihtiyacını 2-2,5 litre ile karşılayabilirken ağır işlerde çalışanlarda bunun 4-5 litreye kadar çıkabildiğini ifade eden Beyhan, vücudunu sıvı gereksiniminin ağırlık değişimleriyle saptanabildiğini söyledi.

Kas dokusu sıvı yönünden daha zengin olduğunu, yağ oranı yüksek olanlarda sıvı oranın daha düşük seviyelerde bulunduğunu belirten Beyhan, ''O nedenle obezlere hem tok tutması, hem enerji metabolizmasını hızlandırması hem de toksik ögelerin atılması ve antioksidan aktivitenin daha iyi işleyebilmesi için bol bol sıvı tüketmelerini öneririz. Bazıları bunda aşırıya kaçabilir. Normal koşullarda yetişkinlere 8 bardaktan az, 20 bardaktan çok tüketmeyin deriz'' diye konuştu.

Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Yasemin Beyhan, sıvı tüketiminin sadece su ile sınırlandırılmaması, hiyjenik içme suyunun yanı sıra çay, ayran, kahve, enerjisi düşük içeçekler, çeşitli çaylar, çorbalar, ayran, süt, limonata, boza ve salep tüketilebileceğini dile getirerek, ''Ofiste çalışırken kah çayımızı, kah suyumuzu içerek, öğlen çorba ve sebze ve meyve tüketerek gün boyu sıvı ihtiyacımızı karşılayabiliriz'' dedi.

İleri derecede dehidrasyonun ileri derecede çok ciddi sorunlara hatta ölüme bile yol açabildiğine dikkat çeken Beyhan, ''Çünkü dehidrasyonda sadece sıvı kaybı olmuyor, elektrolit dediğimiz sodyum potasyum, magnezyum gibi çok önemli fonksiyonları olan elektrolitlerin de kaybı söz konusu'' diye konuştu.

İLAÇ ALAN HERKES BOL BOL SIVI TÜKETMELİ

 Yasemin Beyhan, ister virütik ister bakteriyel nedenle olsun hastalık durumunda kandaki toksik öğelerin arttığını hatırlatarak, hastalık sırasında hem bu toksik ögelerin hem de tedavide kullanılan ilaçlar nedeniyle kimyasal metabolik artıkların vücutta biriktiğine dikkati çekti.

Hem toksik ögelerin hem de ilaçların kimyasal artıkların vücuttan atılması için hastalık döneminde sıvı tüketimine çok önem verilmesi gerektiğini kaydeden Beyhan, şöyle devam etti:

''Hele bu sıvılar, vitamin ve mineraller yönünden zengin bir sıvı olursa hastalığın tedavisinde daha çok amaca hizmet edecektir ve çok yönlü bir yarar sağlayacaktır. Mesela kanser hastaları çok yoğun kemoterapi ve radyasyon alıyorlar. Vücutlarında çok fazla serbest radikal oluşuyor. Çok fazla kimyasal metabolik artıklar birikiyor. Bunların hepsinin vücuttan bir an önce atılması gerekiyor.

Onun için biz o hastalara 20-30 dakikada bir su içmesini öneriyoruz. İlaç alan herkes bol bol sıvı tüketmeli. Bir tableti 2 bardak su ile için diyoruz. Hem ilacın etkinliğini artırmak hem de ilacın metabolik artıklarını atmak için önemli.''

Yasemin Beyhan, doyma duygusunu geliştirmesi açısından sıvıyla birlikte yemeklerin tüketilmesi önerisinde bulunarak, ''Yemekle birlikte bir sıvı aldığınızda daha çabuk doyarsınız, örneğin yemeğin başında çorba içersek daha çabuk doyarız. Sıvı, ister yemek öncesi, ister sırası, ister sonrasında aşırıya kaçmamak şartıyla her zaman tüketilebilir'' dedi.

En yararlı yiyeceğin bile fazla tüketildiğinde olumsuz etkileri olduğuna dikkati çeken Beyhan, hiçbir şeyin aşırısını önermediklerini, bir çeşitlilik içerisinde her şeyin tüketilmesi gerektiğini kaydetti.

Beyhan, şunları söyledi:

''Beslenme ve diyetetik profesyonelleri olarak, besinleri, miktar, çeşitlilik, besin değeri korunumunu en yüksek düzeyde sağlayarak, tüketim sıklığını ve öğünlere dağılımını iyi ayarlayarak, hijyenik ve ekonomik olarak tüketilmesini öneriyoruz. Nasıl tek yönlü beslenme önermiyorsak, içecek tüketiminde de tek yönlü tüketimi önermiyoruz. Sıvı tüketiminde de çeşitlilik her zaman önerdiğimiz bir durum.''

Bugün
Başlık: En İyi Egzersiz
Gönderen: Tuğra - 05 Aralık 2009, 11:00:36

Rutin çalışma düzeni olanlar için en iyi egzersiz yolunun asansöre binmek yerine merdiven çıkmak olduğu bildirildi.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Önder Akkaya, "Dizinizde herhangi bir problem olmadığı takdirde asansörün bozuk olduğunu farz edin ve asansör yerine merdiven kullanın. Eğer bir gökdelende oturuyor veya çalışıyorsanız, asansörden birkaç kat önce inmeyi alışkanlık haline getirin." dedi.

Uzmanlar, özellikle ofis ya da benzeri iş yerlerinde çalışanlarda çok sık görülen eklem ve sırt ağrılarından kurtulmanın en etkili yolunun ofis içerisinde yapılacak küçük egzersiz hareketleri olduğuna dikkat çekiyor.

Fiziksel açıdan aktif olmanın sağlıklı yaşamın anahtarı olduğunu kaydeden Doruk Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Önder Akkaya, hareketsizliğin hastalıkların oluşmasında sağlıksız beslenmeden daha baskın rol oynadığının altını çizdi. Dr. Akkaya, "Ofis çalışanları için bedensel aktiviteler ruh ve beden sağlığı yönünden büyük önem taşıyor.

Kemiklerin sağlam kalması, kalp-dolaşım sisteminin güçlenmesi ve doğal yaşlanmanın geciktirilmesi için bedensel aktiviteyi; uyku ve yeme içme gibi yaşam biçimine sokmak gerekir.

Günün büyük bölümünü işyerinde bilgisayar karşısında oturarak geçiren kişiler, fiziksel aktivitelere zaman ayıramadıkları için hastalıklara davetiye çıkartmaktadırlar. Ofis dışında fiziksel etkinliklere zaman ayıramayan kişiler, ofis içinde bir takım egzersizler yaparak formunu koruyup daha sağlıklı hale gelebilir." diye konuştu.

Asansöre binmek yerine merdiven kullanmayı tercih eden kişilerde, ani ölüm riskinin yüzde 15 azaldığını belirten Dr. Önder Akkaya, "Merdivenlerden inip çıkmak baldır kaslarımızı çalıştırır, kalorilerimizi daha kolay yakmamızı sağlar.

Basamakları birer birer çıkmak yerine ikişer ikişer çıkarsak yüzde 55 oranında daha fazla yağ yakmamız mümkündür." değerlendirmesinde bulundu.

Aktif Haber
Başlık: Beslenmede doğru bilinen yanlışlar
Gönderen: Lika - 06 Aralık 2009, 03:20:16
Sağlıklı bir hayat için doğru beslenme oldukça önemli, ancak, birlikte tüketilen yiyecek ve içeceklerin seçiminde doğru sanılanarak yapılan yanlışlar, besin değerini yok ediyor.

İşte doğru beslenme için bazı tavsiyeler:

Demirli gıdalar kalsiyumlu gıdalarla birlikte tüketilmemeli. Yani et yemekleriyle ayran içmek, ıspanağı yoğurtla tüketmek yanlış.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Beste Alimert Günday, ıspanağı yoğurtla karıştırarak yemenin demirin emilimini azalttığını söylüyor.

İki Öğün Arasında En Az 2 Saat Olmalı

Pekmez ve yoğurt, süt ile yumurta birlikte tükeltilmemeli, mümkünse öğün açarak yenilmeli. İki öğün arasında da 2 saat olmasına özen göstermek gerekiyor, çünkü bir yemek ancak 2 saatte sindirilebiliyor.

Balı sıcak su ve sütle tüketmek bir başka yanlış. Bu durumda, baldaki protein, mineral ve enzimler kayboluyor.

C vitamini içeren gıdalar da mümkünse her öğünde bulunmalı. Bunu da sabah kahvaltısında söğüş olarak, öğle ve akşam yemeklerinde de sebze yemeği ya da salata olarak yapmak gerekiyor.

Zeytinyağı Ölçülü Tüketilmeli

Sızma Zeytinyağı dışındaki yağlardan uzak durulmalı. Sızma Zeytinyağı dışındaki yağların GDO'lu olma ihtimali çok yüksek. Herşeyde ölçüyü kaçırmak gerek. Bu ölçü şifa kaynağı zeytinyağı içinde ise ölçüsünü kaçırmamak gerek. İdeal ölçü, bir kilo yemeğe 3 yemek kaşığı zeytinyağı kullanmak.

Vücut Direncini Artırmak İçin Reçete

Beslenme ve Diyet Uzmanı Günday'ın, soğuk kış günlerinde vücut direncini artırmak için bir de tavsiyesi var:

8 tatlı kaşığı yoğurt, 6 tatlı kaşığı yulaf ezmesi, 3 tatlı kaşığı ezilmiş ceviz ve 1 tatlı kaşığı bal.

timeturk
Başlık: Ağrılara ilaçsız tedavi
Gönderen: Tuğra - 14 Aralık 2009, 10:34:45

Ortopedik rahatsızlıkları önlemede ilaçsız tedaviyi tercih edenlere müjde..

3M’in bakım ve ilkyardım ürünleri markası NexcareTM, ortopedik rahatsızlıkları önlemede ilaçsız tedaviyi tercih eden ofis çalışanlarına benzersiz çözümler sunuyor.

Bilgisayar başında hareketsiz oturmaktan kaynaklanan sırt ve bel ağrılarını gideren NexcareTM Sırt ve Karın Sıcak-Soğuk Kompres Paketi, ağrılı bölgeye isteğe göre sıcak ya da soğuk olarak uygulanabiliyor.

Kompres paketi, mikrofiber teknolojisiyle üretilen Thinsulate™ yalıtımı sayesinde, ısıyı, diğer ürünlere göre daha uzun süre sabit tutuyor. 
 
Çok kullanımlık jel dolgulu kompres, hafif tasarımlı bir kemerle sırta tam olarak oturtuluyor ve kullanıcıya hareket kolaylığı sağlıyor. NexcareTM Sırt ve Karın Sıcak-Soğuk Kompres Paketi, küçük, orta, büyük ve ekstra büyük boylarla satışa sunuluyor.
 
Nexcare Sırt ve Karın Sıcak-Soğuk Kompres Paketi sıcak uygulandığında; sırt ve bel ağrıları, romatizmalı kireçlenme ve eklem iltihaplanmalarından kaynaklanan ağrıları azaltarak, bölgesel kan akışını hızlandırıyor ve gerginliği gideriyor.

Soğuk uygulamada ise hızla rahatlama sağlayarak şişlikleri indiriyor, ağrıları dindiriyor ve küçük yanıkların acısını hafifletiyor.

iVillage
Başlık: Lavanta ferahlatıcı özelliği ile sinirleri yatıştırıyor
Gönderen: Tuğra - 15 Aralık 2009, 17:22:06

Akdeniz ülkelerinde süs bitkisi olarak da yetiştirilen lavanta, hoş kokulu, menekşe renkli çiçekleri sayesinde ferahlatıcı özelliğe sahip bir bitki. Lavanta, bu ferahlatıcı özelliği sayesinde sinirleri yatıştırmak için kullanılabilecek bitkilerin başında geliyor.

Cineol, cumarin, linalool içerikli uçucu lavanta yağı, tanen, flavon içerir. Küçük keseler içinde aralarına yerleştirildiği çamaşırlara; çok hoş, iç açıcı bir koku kazandırır.

İştah açıcı özelliği var

Uykusuzluk çekenler de, lavanta içerikli yastıklar kullanmayı denemelidir. Yatıştırıcı özelliği vardır. Lavanta çayı, uykusuzluk ve sindirim sorunlarına karşı kullanılabilir. Merkezi sinir sistemini ve üst solunum sinir sistemini olumlu etkiler.

İçerdiği tanen maddesinin de yardımıyla, mayalanma belirtileri veren ishallerde başarılıdır. Safra kesesi salgılarının artırılmasında, az da olsa, olumlu etkisi vardır. Uykuya dalmayı kolaylaştıracak ve yorgun sinir sistemini yatıştıracak bitki çayı karışımlarında, genellikle lavanta da kullanılır.

Mide ve bağırsak rahatsızlıklarında yatıştırıcıdır. Lavanta çayı, kafaya kan hücumunda, migren ve baş ağrılarında kullanılabilir. Tüm bu rahatsızlıklara karşı, lavanta katkılı banyolar da rahatlık sağlayabilir.

Lavanta yağı, iştah açıcı, sindirim sistemini uyarıcı ve yatıştırıcı olarak, biraz ılık suya 5-6 damla veya kesme şekere 3-4 damla damlatılarak kullanılır.

Lavanta çayı

1-2 çay kaşığı dolusu çiçek, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Soğutmadan, biraz bal ile tatlandırılarak ve yudumlanarak içilir. Mide, bağırsak rahatsızlıklarında ve ishalde tatlandırılmaz. Şeker hastalarının kesinlikle tatlandırmaması gerekir.

Lavanta banyosu

60-70 gr lavanta çiçeği, 2-3 litre suya eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır,10- 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 15-20 dakikadır.

Bu banyolar özellikle, kan basıncı düşük olan kişileri rahatlatır, canlılık kazandırır. Sinirli kişiler, dengeleyici bir rahatlığa kavuşur. Lavanta çiçeğinin, hiçbir yan etkisi yoktur. Ancak, lavanta yağının içten kullanımında dikkatli olunmalıdır.

sağlıkve güzellik
Başlık: Kışın böyle giyinin !
Gönderen: Tuğra - 16 Aralık 2009, 12:03:28

İşte uzmanlardan kış mevsiminde doğru giyinme rehberi...

Kış aylarında kalın giyecekler yerine ince ve kat kat giyinilmesinin daha sağlıklı olduğu belirtildi. Dr. Dursun Bostancı, kalın giysilerin, hareket etmek gibi fiziksel aktiviteleri zorlaştırma yanında terlemeye sebep olduğunu, bunun da soğuk kış günlerinde soğuk algınlığı ve gribal hastalıklara davetiye çıkardığını söyledi.

Bostancı, kış aylarında iç çamaşırı üzerine kalınca bir kazak türü giysi, bunun üzerine kışlık bir kaban şeklinde bir giyinmenin doğru olmadığını kaydetti. Bu tür bir giyinmenin yürümek gibi basit bir fiziksel aktiviteyi bile zorlaştırmanın yanında, terlemeyi de kolaylaştıracağına dikkat çeken Bostancı, "Kışın terlemek kolay üşütmeye sebep olur. Üşütmek de vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu da başta soğuk algınlığı olmak üzere gribal enfeksiyonlara davetiye çıkarır." dedi.

Tek parçadan oluşan kalın giysilerin giyilmesi durumunda, kişinin dışarıda ve iç mekânlarda terleyeceğini hissettiği zaman yapabileceği bir şey olmayacağını ifade eden Bostancı, ancak ince ve üst üste giyinilmesi durumunda bir iki parçanın çıkarılarak terlemenin önüne geçilebileceğini kaydetti.

KIŞIN DOĞRU GİYİNME

Bostancı, kışın doğru giyinme şekli konusunda ise şu önerilerde bulundu: "Giyilen giysilerin mutlaka yüzde yüz pamuklu olmasına dikkat edilmeli. İç çamaşırının üzerine kalın bir kazak ve dışarı çıkarken onun üzerine kışlık bir mont ya da pardösü giyilmesini tavsiye etmiyoruz. İç çamaşırından sonra pamuklu bir gömlek, onun üzerine yine pamuklu ve kalın olmayan bir kazak ve süveter, dışarı çıkarken de ceket ve yine çok kalın olmayan bir mont pardösü giyilebilir. Havanın ve ortamın durumuna göre bir iki parçayı çıkarma şansımız olur.

Ancak kalın ve tek parçadan oluşan giyecek de bu mümkün değildir. Ayrıca iç mekânda da kalın giysiler yine terlemeye sebep olur. Bu şekilde dışarı çıkıldığında ise soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara yakalanmak kaçınılmaz olur."

Samanyolu
Başlık: Hafıza kaybını önleyen meyve
Gönderen: İsra - 17 Aralık 2009, 03:49:50
(http://medya.zaman.com.tr/2009/12/17/uzum.jpg)

Bilimadamlarına göre, siyah üzüm suyu içmek, hafıza kaybını azaltıyor ve hatta bu kaybı tersine çevirebiliyor.

Cincinnati Üniversitesi Psikiyatri bölümünde görevli bilim adamları, erken hafıza kaybı yaşayan 12 kişiyle bir çalışma yaptı. Sonuçta, 12 hafta boyunca içeceğin varyasyonlarını içenlerin farklı zihin testlerinde iyi bir performans gösterdikleri görüldü.

Araştırmacılar, iki ayrı grup oluşturdu. İlk gruba Massachusetts' in Concord bölgesinde yetiştirilmiş saf Concord üzümü suyu verilirken ikinci grup ise hiçbir şey içmedi. Deney süresince her iki gruba da düzenli hafıza testi yapıldı. Araştırma sonucuna göre birinci gruptakilerin yarısında daha uzun süreli gelişme kaydedildi.

Uzmanlar, bu sonuçların arkasındaki neden olarak ciltteki antidoksanlar ve meyvenin suyunu görüyorlar. Gruplar arasında temelde, önemli derecede farklılıklar olmamasına rağmen, saf siyah üzüm suyu içenlerde ise öğrenmede önemli gelişmeler görüldü. Bu eğilimin kısa süreli zihinde tutmayı sağladığı ve mekana ait, sözsüz hafızayı geliştirdiği belirtiliyor.

Araştırma sonuçlarına göre, meyve ve sebze gibi antioksidanlar bakımından zengin yiyecekler ile bunların yüzde 100 meyve suları bilişsel fonksiyonu korumaya yardımcı oluyor.

zaman online
Başlık: Hafıza kaybını önleyen meyve
Gönderen: Tuğra - 18 Aralık 2009, 10:43:02

Bilimadamlarına göre, siyah üzüm suyu içmek, hafıza kaybını azaltıyor ve hatta bu kaybı tersine çevirebiliyor.

Cincinnati Üniversitesi Psikiyatri bölümünde görevli bilim adamları, erken hafıza kaybı yaşayan 12 kişiyle bir çalışma yaptı. Sonuçta, 12 hafta boyunca içeceğin varyasyonlarını içenlerin farklı zihin testlerinde iyi bir performans gösterdikleri görüldü.

Araştırmacılar, iki ayrı grup oluşturdu. İlk gruba Massachusetts' in Concord bölgesinde yetiştirilmiş saf Concord üzümü suyu verilirken ikinci grup ise hiçbir şey içmedi. Deney süresince her iki gruba da düzenli hafıza testi yapıldı. Araştırma sonucuna göre birinci gruptakilerin yarısında daha uzun süreli gelişme kaydedildi.

Uzmanlar, bu sonuçların arkasındaki neden olarak ciltteki antidoksanlar ve meyvenin suyunu görüyorlar. Gruplar arasında temelde, önemli derecede farklılıklar olmamasına rağmen, saf siyah üzüm suyu içenlerde ise öğrenmede önemli gelişmeler görüldü. Bu eğilimin kısa süreli zihinde tutmayı sağladığı ve mekana ait, sözsüz hafızayı geliştirdiği belirtiliyor.

Araştırma sonuçlarına göre, meyve ve sebze gibi antioksidanlar bakımından zengin yiyecekler ile bunların yüzde 100 meyve suları bilişsel fonksiyonu korumaya yardımcı oluyor.

aktifhaber
Başlık: Cildiniz kış için korunmaya muhtaç
Gönderen: Tuğra - 30 Aralık 2009, 12:52:52

Dermatologlar, dışarıdaki hava serin, nem oranı düşükse ve içerdeki hava ise sıcak ve kuruysa, çatlayan cildiniz ve dudaklarınız için bir reçete öneriyor.

Irıs Cantor Kadın Sağlığı Merkezi'nde görevli dermatologlar, pul pul olmayı, kaşınmayı önlemek için, kış ayları boyunca her gün cildinize krem bazlı nemlendiriciler sürerek özel bakım yapmanızı tavsiye ediyorlar. Duştan sonra nemlendirici sürmenin en iyi zaman olduğunu belirten uzmanlar, bunun cilt yüzeyindeki nemi hapsetmeye yardımcı olduğunu açıkladılar.

Mikropların yayılmasını önlemek için sık sık el yıkamanın gerekli olmasına rağmen, uzmanlar sabun ve suyun ellerini kuruttuğunu ve pul pul yaptığını söylüyorlar. Ancak, yumuşak bir sabun ve sonrasında nemlendirici kullanarak bu kuruluğun ortadan kaldırılabileceği belirtiliyor.

Banyoda çok sıcak sudan uzak durulması gerektiğini belirten dermatologlar, cilt üzerinde tahriş edici etkisi olmayan bir temizleyiciyle yapılan kısa ve ılık duş ile banyonun daha yumuşak olduğunu ifade ettiler.

Banyodan çıkınca hemen, saf vazelin ya da mineral yağ kullanmanız öneriliyor. Evdeki radyatörlerden ve ısıtıcılardan yayılan kuru havayla mücadele etmek için, nemlendirme makinesi kullanarak havaya biraz nem eklenmesinin faydalı olacağını söyleyen uzmanlar, küfü önlemek için cihazı sık sık temizlemeyi ihmal etmemeniz gerektiğini de sözlerine eklediler.

Dışarıya çıkarken yüzünü kapatmanız ve dudaklarınıza ise güneş koruma faktörlü vazelin içeren koruyuculardan sürmeniz gerekiyor. Ayrıca dermatologlar, karda ve güneş ışığının altında zaman geçirecekseniz güneş kremi kullanmanızı tavsiye ediyorlar.

Solaryumların da cilde zarar verdiğini, erken yaşlanmaya neden olduğunu ve cilt kanseri riskini artırdığını kaydeden uzmanlar, bunun yerine ekstra nemlendiricilerle kendi bronzlaştırıcınızı tercih etmenizi öneriyorlar. Çünkü bunların bazıları cildinizi kurutabiliyor.

Zaman
Başlık: Her derde deva pastil geliyor
Gönderen: Tuğra - 09 Ocak 2010, 19:57:06

Avustralya'da üretilen 'Veldona Lozenge' adlı bir pastil, ilk denemelerde bugüne kadara insana bulaşan tüm grip virüslerini ve soğuk algınlığı mikroplarını öldürmeyi başardı.

2 yıl içinde piyasaya çıkması beklenen ve reçetesiz satılacak olan Pastil, domuz gribi ve kuş gribi virüslerine karşı da koruma sağlıyor.

Perth kentinde bulunan Western Australia Üniversitesi tarafından geliştirilen ve fareler üzerinde başarı ile test edilen pastilin insalarda denenmesine de başlandı. İlk veriler çok umut verici. Pastilin içinde interferon alpha adında bir protein bulunuyor.

Bu proteini vücut herhangi bir virüs saldırısı sırasında kendisi virüs ile savaşmak için üretiyor. Pastil alındığında, vücuttaki bağışıklık sistemimiz, proteini görünce vücutta bir virüs salgını olduğunu düşünüyor sonra da antikor miktarını artırıyor ve grip belirtileri başlamadan bitiyor.

mynet
Başlık: Hafızaya birebir meyve suyu!
Gönderen: Tuğra - 13 Ocak 2010, 13:30:06

(http://www.habername.com/images/news/31684.jpg)

Siyah üzüm suyu hafızayı da güçlendiriyor..

Vücudun birçok hastalığa karşı daha dirençli olmasını sağlayan üzüm suyunun, hafızayı da güçlendirdiği bildirildi.

İtalyan La Stampa gazetesinde yer alan habere göre, ABD'deki Cincinnati ve Tufts üniversitelerinin yanı sıra beslenmeyle ilgili bir araştırma merkezinde görevli bilim adamları, hafıza zayıflığından şikayetçi 12 kişiyi iki gruba ayırarak, 3 ay süreyle gözlemledi.

İlk grubun üyelerinden siyah üzüm suyu içmeleri istendi ve deney süresince her iki gruba düzenli olarak hafıza testi uygulandı.

Araştırmanın sonucunda, saf siyah üzüm suyu içenlerin kısa süreli ve sözsüz hafızalarında gelişme kaydedildiğini belirten uzmanlar, üzümün antioksidan özelliklerinden dolayı insan sağlığına muhtemel faydaları olan polifenoller bakımından zengin olmasının bu sonuçta rol oynadığını söylediler.

Habername
Başlık: Günlük tuz ihtiyacımız ne kadar?
Gönderen: Tuğra - 16 Ocak 2010, 02:20:27
(http://www.haberaktuel.com/images/news/35246.jpg)


Günlük tuz ihtiyacı erkekler ve kadınlarda farklı...

Japonya Sağlık Bakanlığı ve Shiga Üniversitesi'nin ortak araştırmasında günlük tuz tüketimi erkekler için ortalama 16.6 gram, kadınlar için 13.9 gram olarak tespit edildi.

haberaktuel.
Başlık: Böğürtlen bunalıma iyi geliyor
Gönderen: Tuğra - 21 Ocak 2010, 02:06:17

(http://www.haberaktuel.com/images/news/51081.jpg)

Birçok hastalığa iyi gelen böğürtlenin bunalıma da iyi geldiği ortaya çıktı. Üstelik hafızayı da güçlendiriyor.

Böğürtlenin birçok hastalığa karşı koruyucu etkisi yanında insanları neşelendirici ve bellekteki hafıza kaybını önleyici özelliği olduğu belirtiliyor. Daha çok yol kenarlarında, koruluklarda ve ormanlık alanlarda yetişen ve organik asitler, mineraller ve vitamin açısından zengin olan böğürtlen, idrar problemleri, tansiyon hastalıkları, ağız, dil, bademcik ve diş eti problemleri, şeker hastalığı ve yorgunluk gibi çok sayıda hastalığa da iyi geliyor.

KAN ŞEKERİNE İYİ GELİYOR

Meyvenin yararlarının bilim adamları tarafından da kanıtlandığını hatırlatan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Halk Sağlığı Uzmanı Elif Köroğlu, "Böğürtlen, ülkemizde çok olmasına rağmen pek rağbet görmeyen meyvelerden biri.

Oysa insanların vazgeçilmez gıdalarından biri olacak bir meyve. Çünkü içindeki vitaminler ve minenaller, vücuttaki hasarları onarıyor. Özellikle şeker hastalarının kan şekerlerinin düşmesinden korkarak yememeleri yanlış. Böğürtlen, kan şekerini yükseltir. İçindeki doğal şekerler, kan şekerini hiç bir şekilde etkilemiyor." değerlendirmesinde bulundu.

BUNALIMA İYİ GELİYOR

Meyvenin idrar söktürücü, yüksek tansiyon düşürücü, göz zafiyeti giderici ve ağız yolları iltihaplarını iyileştirici özelliği bulunduğunu hatırlatan Köroğlu, "Neşelenmek isteyen herkese bu bitkiyi öneriyoruz. Toplum içinde sevinemeyen, sürekli bunalımda olan, gülmeyi ve mutlu olmayı unutmuş çok sayıda insana böğürtleni tattırdık. Düzenli olarak tükettikten bir süre sonra mutlu olmaya ve neşelenmeye başladıklarını gördük.

Onun için neşelenmeye ihtiyaç duyan herkes böğürtlen yemeli. Ayrıca yaşlı kimselerde parkinson adı verilen hafıza kaybı rahatsızlığına da önleyici etki yapıyor." ifadelerini kullandı

Haber Aktüel
Başlık: Bir tutam tuz deyip geçmeyin!
Gönderen: Tuğra - 21 Ocak 2010, 19:22:48

ABD'de yapılan bir çalışma, günde 3 gram eksik tuz almanın yılda 66 bin kişinin felç ve 99 bin kişinin kalp krizi geçirmesini ve 92 bin kişinin ölümünü önleyeceğini ortaya koydu.California Üniversitesi tarafından yürütülen çalışmaya göre tuzu azaltmak, ülkedeki yıllık sağlık harcamalarında 24 milyar dolarlık tasarruf sağlıyor.

Günlük diyette tuzu 3 gram azaltmanın ''ulaşılabilir bir hedef'' olduğuna işaret eden araştırmacılar, bunun faydalarının, nüfusun yarısının sigarayı bırakmasının faydalarına eşit olduğuna inanıyor.

New England Tıp Dergisinde yayımlanan çalışma, yüksek tansiyon ve kalp hastalıklarına yol açan tuzun ABD'de gerekli miktarın çok üzerinde kullanıldığını ortaya koyuyor. Miktarın büyük bölümü işlenmiş gıdalardan alınıyor.

Haber Aktüel
Başlık: Yüz felcine dikkat !
Gönderen: Tuğra - 23 Ocak 2010, 20:24:25

Soğuk havalarda aşırı soğuk ve rüzgar yüz felcine neden olabiliyor.

Denizli Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Sandıkçı, aşırı soğuk ve rüzgarlı havalarda yüz felcine karşı dikkatli olunması gerektiğini, dışarıya çıkarken boyun ve yüz kısmının korunmasının önemli olduğunu söyledi.

Dr. Yüksel Sandıkçı, kışın yüz felci vakalarının artmasından dolayı soğuk havalarda dikkatli olmak gerektiği konusunda uyarıda bulundu. Dr. Sandıkçı, yüz felcinin yüz kaslarını etkileyen ve çok hızlı gelişen bir felç durumu olduğunu söyledi.

Dr. Sandıkçı, soğuk rüzgarlı havalarda otomobilde giderken camların açılmaması gerektiğini söyledi. Dr. Sandıkçı, “Yüz felci yüz kaslarını etkileyen ve çok hızlı bir şekilde gelişen bir felç durumudur. Yüz hareketlerini sağlamak amacıyla beyinden gelen komutları kaslara ileten yüz sinirindeki sorunlar bu hastalığa neden olmaktadır.

Bu felç türünde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Yüz felci geçiren kişi alnını kırıştıramaz, gözünü kapatamaz, dişlerini gösteremez, dudaklarını büzemez, ıslık çalamaz. Ağız köşesi kıvrımı düzleşir. Dilin ön kısmında tat duyusu bozulur. Şoförlerde aracın penceresini açarak seyahat etmesinden dolayı sıklıkla karşımıza çıkar” dedi.

ladyturk
Başlık: Hangi organ ne kadar sürede kendini yeniliyor?
Gönderen: Tuğra - 25 Ocak 2010, 13:22:12

Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor.

İngiltere'de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor. Ancak bu 'kalıcı gençlik' durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil.

Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor. Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.

KALP, 20 YIL: Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı. Ancak New York Üniversitesi'nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.

SAÇLAR, 3-6 YIL: Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor. Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.

MİDE DUVARI, 3-5 GÜN: Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü'nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı. Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.

BAĞIRSAK, 2-5 GÜN: Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen, bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.

İSKELET SİSTEMİ, 10 YIL: İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri. Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.

DİL, 10 GÜN: Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor ve bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.

KARACİĞER, 6 AY: Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri. İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.

AKCİĞER, 1 YIL: Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor. Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında...

GÖZLER: Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor. Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.

ekolay.net
 
Başlık: Günde Bir Tane Bile Yeter
Gönderen: Tuğra - 26 Ocak 2010, 20:13:56

(http://69.175.58.202/images/news/96530.jpg)

Nezle, grip, soğuk algınlığı, kolesterol, tansiyona karşı tam koruma...
 
Uzmanlar olan kivinin A ve C vitamini deposu olduğunu ve özellikle kış hastalıklarından koruduğunu açıkladı.

Uzmanlar, A ve C vitaminleri ile, kalsiyum, demir ve magnezyum açısından çok zengin olan kivinin, kanser, nezle, grip, soğuk algınlığı, kolesterol, tansiyon gibi hastalıklara iyi geldiğini bildirdi.

Uzmanlar, besleyici değeri yüksek bir besin olan kivinin bir tanesinin günlük A ve C vitamini ihtiyacını karşıladığını söyledi. Lif açısından zengin bir besin olan kivinin bağırsakları çalıştırarak sindirimi kolaylaştırdığını ve kabızlığı önlediğini bildiren uzmanlar, "Kivi vücut direncini ve bağışıklık sistemini güçlendirir.

NEZLEYE İYİ GELİYOR

Nezle, grip ve soğuk algınlığına iyi gelir. Nefes açıcı etkisi vardır ve astımlıları rahatlatır. Başta göğüs kanseri olmak üzere kanser oluşumuna ve kanserin ilerlemesine karşı koruyucudur. Kan basıncını dengeleyerek, tansiyonu ve kandaki kolesterol oranını düşürür. Karaciğeri çalıştırır, kanı temizler, kansızlığa, mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Yaşlanmanın ciltteki belirtilerini azaltarak, yıpranmış ve kuru ciltleri nemlendirir" dediler.

Aktif Haber
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: aydeniz - 26 Ocak 2010, 22:36:46
bazı insanlara ceviz,fındık alerji yapar,banada kivi yapıyor, benim gibi sevipte yiyemeyenler varmı acaba,müthiş ağzımda alerji oluşuyor.. v5))
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: fasulye - 26 Ocak 2010, 22:41:05
Alerji yapmıyor, ama hiç sevmem..
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Tuğra - 27 Ocak 2010, 01:04:00
bazı insanlara ceviz,fındık alerji yapar,banada kivi yapıyor, benim gibi sevipte yiyemeyenler varmı acaba,müthiş ağzımda alerji oluşuyor.. v5))

Alerjik bünyelerde böyle bir etki yapar, alerji testleri yaptırmanızda fayda var, bende yiyemem.
Başlık: Çilekte hormon olmaz, rahat yiyin!
Gönderen: Tuğra - 31 Ocak 2010, 20:29:08

(http://www.internethaber.com/images/news/71302.jpg)

İri görünümlü çileklerde 'hormon var' söylentilerinin bilgi eksikliğinden kaynaklandığı belirtildi.

Serin iklim bitkisi olan çilekte hormon olmasının imkânsız olduğunu belirten Ziraat Mühendisi İsmail Orman, bu ürünün döllemesinin kendinden olduğu için ilaç kullanmaya ihtiyaç olmadığını söyledi.

Antalya'nın Manavgat ilçesi Oymapınar beldesi Bucakşıhlar (Bucakşeyhler) köyünde 10 dönüm kapalı alanda organik çilek üretimi yaptığını belirten organik tarım uzmanı Orman, meyvenin bol miktarda A, B ve C vitamini ile kalsiyum, demir ve fosfor deposu olduğunu ifade etti. Geçen yıl 10 dönüm serasından 50 tona yakın ürün elde ettiğini belirten Orman, yabancı ülkelerden çok büyük talep olmasına rağmen, iç piyasa taleplerine cevap verebildiklerini kaydetti.

Orman, "Seramızda yetişen ürünlerimizin hepsi organik. Ürün yetişirken hiç kimyasal madde kullanmıyoruz. Halkımız maalesef iri görünümlü çilekleri görünce 'buna da hormon vermişler' diye endişeye kapılıyor. Döllemesi kendinden olan serin iklim bitkisi çilekte hormon olmaz. Bitkinin döllemesi kendinden. Yetiştirmede hiç kimyasal gübre kullanmadığımız için çileğimizin tadı çok lezzetli.

 Geçen yıl Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nden seramızda incelemelerden bulunan bir ziraat mühendisi profesörü 'hayatımda bu kadar lezzetli çilek yemedim' dedi. Çileğimiz damak tadını doğal yöntemle yetiştirmemizden alıyor." diye konuştu.

Ziraat mühendisi Zeynep Olcabay da çileğin kendinden döllemeli olduğunu, hormon kullanılmasının imkânsız olduğunu belirtti

internet haber
Başlık: Bu domates tazeliğini 45 gün koruyor!
Gönderen: Tuğra - 05 Şubat 2010, 00:56:26

(http://www.veteknoloji.com/resimler/haberler/20100204012443_domates.jpg)
 
Bilim adamları, normalden bir ay daha uzun süre taze kalan genetiği değiştirilmiş domates yetiştirdi.

Telegraph'ta yayınlanan habere göre, normalde 15 gün taze kalan domateslerin, bu şekilde 45 gün çürümeden durduğunu belirten araştırmacılar, buluşun muz gibi diğer meyveler için de raf ömrünün uzatılmasında kullanılabileceğini açıkladılar.

Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, bilimadamları meyvenin olgunlaşmaya başlamasına neden olan iki enzimin üretimiyle ilişkili genleri durdurarak domateslerin ömrünü uzattılar. Benzer kimyasalların diğer meyvelerin olgunlaşma sürecinde de bulunuyor. Bu tekniğin, mango, papaya (tropikal meyve) ve muz gibi meyvelerin ömrünü uzatma potansiyeli bulunuyor.

Bu tahrifin bitkilerde başka herhangi bir değişikliğe yol açmadığını söyleyen araştırmacılar, yeni domateslerin normal olarak büyüdüklerini, tipik oranda olgunlaştıklarını ve normal domates gibi aynı mahsulü ürettiklerini kaydettiler.

Toplanan meyvelerin en az yüzde 40'ının heba olabileceği belirtiliyor. Çünkü, bu meyveler çok çabuk olgunlaşıyor. Meyvelerin halen deneme aşamasında olduğu belirtildi.

Büyük süpermarket zincirlerinin GDO'lü yiyecekleri raflarında bulundurmak için politikaları var. Muhalifleri tarafından "Frankenstein gıdalar" olarak isimlendirilen GDO'lu ürünler, sıkı güvenlik testlerini ve Avrupa normlarını geçerse (satılmasına izin verilince GDO'lu ürünler açık olarak etiketlenmeli) Avrupa'da satılabiliyor. Ancak, GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için GDO etiketlemesi yapılmıyor.

İngiltere'de denemenin parçası olarak GDO'lu ürün üretilmesine rağmen, Amerika'da milyonlarca hektar alanda bu ürünler zaten yetiştiriliyor.

Uzmanlar, GDO'lu ürünlerin uzun süreli kullanımında ortaya çıkacak güvenlik riskleri hakkında yeterince bilgi olmadığını belirtiyorlar.


veteknoloji.com
Başlık: Gıdada hijyen dönemi başlıyor
Gönderen: Tuğra - 08 Şubat 2010, 01:35:57

Tarım Bakanlığı'nın hazırladığı yeni gıda yasasına 'hijyen' de girdi.

Tarım Bakanlığı, AB ile başlayan 'Tarım ve Çevre' müzakereleri çerçevesinde yediğimiz içtiğimiz her şeyi içine alan yeni yasal düzenlemeyi Başbakanlık'a gönderdi. Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem konusunda devrim niteliğindeki düzenlemelerle ilk kez 'hijyen' konusu da yasalara girdi.

Sadece sebze ve meyvelerdeki 'hormon, zirai ilaç, kansorejen etki' tartışmalarına son verecek düzenlemeler değil, hayvan yetiştiriciliğinden kasaptaki ete varıncaya kadar yiyecek ve içecekle ilgili standartlar yeniden düzenlendi.

Buna göre; üretim yapan gıda ve yem işletmecileri, bakanlıkça belirlenen hijyen kurallarına uymak zorunda kalacak. Sonraki aşamada işletmeler de, tehlike analizine dayanan güvenilirlik sistemini kurmakla yükümlü olacak. Ürünün üretim, işletme veya dağıtım aşamalarında yapılan değişiklikleri, tehlike analizi sistemine göre gözden geçirip, gerekli değişiklikleri yaparak, kayıt altına alacak.

Bakanlık, şartlara uygun faaliyette bulunmadığını belirlediği işletmelerin faaliyetini durdurabilecek. Hijyen kurallarına uymayan üreticilere bin ile 10 bin lira arasında para cezası verilecek.

İlaç kalıntısı görülen sebze imha edilecek

Yasal düzenleme ile birlikte, sebze-meyve işiyle ilgilenenler 'bitki pasaportu' bulunduracak. Tarım Bakanlığı, sebzemeyvelerde ilaç kalıntısına rastlandığında, ürünlerin hasadını geciktirecek veya imha ettirecek.

Bu durumda üreticiye herhangi bir tazminat ödenmeyecek. Gıda ve yemlere ilave edilecek her türlü maddeye ilişkin takip sistemi kurulacak. Ürünler, izlenebilirliği sağlayacak şekilde etiketlenecek. Gıda ile ilgili işlemler, insan sağlığının azami korunmasını sağlamak için 'risk analizi'ne dayanacak. Tarım Bakanlığı kriz birimi oluşturacak

haber aktüel
Başlık: Ispanağı yeniden keşfedelim...
Gönderen: Tuğra - 10 Şubat 2010, 00:17:12
(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/298.jpg)
 
İşte çiğ ıspanakta gizlenen vitamin ve mineral hazinesi...

Ispanak genelde içerdiği demir ile anılan bir sebze olsa da, aslında ÇİĞ ıspanak oldukça zengin bir vitamin ve mineral kaynağıdır. 100 gr ıspanaktaki besinleri ve günlük besin ihtiyaçlarımız içinde önemli oranda karşıladığı vitamin ve mineralleri aşağıda göreceksiniz...

Tabii bunları alabilmenin tek yolu ıspanağı çiğ veya maksimum 45 derece sıcaklıkta hazırlanarak tüketmektir. Çünkü 45 derece sıcaklık üzerindeki işlemlerde ısıl işleme maruz kalan gıdalarda enzimlerin %100'ü, vitaminlerin yaklaşık %85'i ve proteinlerin yaklaşık %50'si hasar görüp kaybolmaktadır. Ayrıca 45 derece üzerinde ısıl işlemle -yani yüksek ısıda pişirerek- hazırlanan yemeklerde hem gıdaların moleküler yapıları değişmekte -dolayısıyla besin değerleri de değişmekte- hem de vücut sağlığı için zararlı olabilecek serbest radikallerin ve diğer toksik maddelerin oluşumu mümkün olmaktadır.

100 gr ÇİĞ Ispanak - Besin Değerleri:

Protein: 2,86 g
Yağ: 0,39 g
Toplam doymuş yağ asitleri: 0,063 g
Tekli doymamış yağ asitleri: 0,010 g
Çoklu doymamış yağ asitleri: 0,165 g
Kolestrol: 0 mg
Karbonhidrat: 3,63 g
Lif: 2,2 g
Şeker: 0,42 g
Su: 91,40 g
Kil: 1,72 g
Kalsiyum (Ca): 99 mg
Demir (Fe): 2,71 mg - günlük ihtiyacın ~%15'i
Magnezyum (Mg): 79 mg - günlük ihtiyacın ~%24,7'si
Fosfor (P): 49 mg
Potasyum (K): 558 mg
Sodyum (Na): 79 mg
Çinko (Zn): 0,53 mg
Bakır (Cu): 0,13 mg
Manganez (Mn): 0,897 mg - günlük ihtiyacın ~%49,8'i
Selenyum (Se): 1,0 mcg
A vitamini: 9377 IU
A vitamini (RAE): 469 mcg - günlük ihtiyacın %67'si
A vitamini (Retinol): 0 mcg
B6 vitamini (Pridoksin): 0,195 mg - günlük ihtiyacın %15'i
B12 vitamini (Kobalamin): 0 mcg
C vitamini (Askorbik Asit): 28,1 mg - günlük ihtiyacın ~%37,5'u
E vitamini (Alfa-tokoferol): 2,03 mg
K vitamini (Filokinon): 482,90 mcg - günlük ihtiyacın ~%536,6'sı
B1 vitamini (Tiamin): 0,078 mg
B2 vitamini (Riboflavin): 0,189 mg
B3 vitamini (Niasin): 0,724 mg
B5 vitamini (Pantotenik Asit): 0,065 mg
B7 vitamini (Biotin): 0 mg
Folik Asit (Folat): 194 mcg - günlük ihtiyacın ~%48,5'u
Toplam Kolin (Choline): 18 mg
Alfa Karoten: 0 mcg
Beta Karoten: 5626 mcg
Beta Kriptoksantin: 0 mcg
Likopen: 0 mcg
Lutein+Zeaksantin: 12198 mcg
Kalori: 23 kcal

Kaynak: USDA
Başlık: Greyfurt vücuttan nikotini atıyor
Gönderen: Tuğra - 11 Şubat 2010, 19:45:56

Yapılan deneysel çalışmalar, greyfurtun nikotinin vücuttan atılmasını ve sigara içme isteğini azalttığını gösteriyor...

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1370.jpg)

Bir Greyfurtta yaklaşık 80 mg C vitamini vardır. Enfeksiyonlara karşı vücudu koruması greyfurt yararları arasındadır. 

Yapılan deneysel çalışmalar greyfurt meyve suyunun ve çekirdek özütünün bakteri, mikromantar ve virüslere karşı etkili olduğunu göstermiştir.

Greyfurtun bir diğer yararı dişeti kanamaları olan kişilerde kanamaları azaltıcı etkisidir.

Greyfurttaki lycopene ve liminoids kanser karşıtıdır.

Nikotinin vücuttan atılmasını ve sigara içme isteğini azaltır.

Yapılan yeni bir araştırma greyfurt suyunda yüksek oranda bulunan naringin ve naringenin adlı flavonoitlerin ağız kanserleri oluşumunu belirgin ölçüde azalttığını göstermiştir.

Greyfurt zayıflatır mı?

Metabolizmayı hızladırıcı etkisiyle zayıflamada yardımcıdır.

Amerikada yapılan bir çalışmada greyfurt suyunun kilo vermede etkili olduğu görülmüştür. Greyfurtun insülin hormonunu baskılamak suretiyle kişinin yemek yeme isteğini azalttığı belirtilmektedir.

Greyfurtun zararları varmıdır?

Greyfurt ilaçlarla beraber alınmamalıdır. Greyfurt suyu bazı ilaçlarla etkileşime girerek ve de bu ilaçların etkilerini artırarak çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceği belirtilmektedir.

Greyfurt suyunda bulunan furanokumarinlerin ilaçlarla etkileşime neden olduğu düşünülmektedir.

Alınan ilaçların büyük bir bölümü bir enzim grubu (sitokrom p450) tarafından karaciğerde bir seri işlemlere tabi tutulur. Greyfurt suyu bu enzimlerden biri üzerinde  baskılayıcı etkiye sahip olduğu için alınan ilaç işlemlere uğrayamamakta ve de yüksek miktarda emilerek zararlı etkilere neden olmaktadır.

Greyfurt suyu gibi karadut suyu, beyaz üzüm suyu, nar suyu, böğürtlen suyunun da bu enzimi baskılayıcı etkisinin olduğu belirtilmektedir.

beslenmedesteği.com

Başlık: Aman dikkat! Saçınızdan olmayın!
Gönderen: Tuğra - 13 Şubat 2010, 00:01:07

Kadınların güzelleşmek uğruna saçlarını uzun göstermek için taktırdıkları postijlerin uzun süre kullanılması halinde ileride sorunlara yol açabileceği uyarısında bulundu.

İngiltere'nin önde gelen saç bilimi gruplarından "Trichological Society" kadınların güzelleşmek uğruna saçlarını uzun göstermek için taktırdıkları postijlerin uzun süre kullanılması halinde ileride sorunlara yol açabileceği uyarısında bulundu.

Trichological Society grubu, artan sayıda kuaför salonunun müşterilerine ucuz fiyatlarla bu postijleri taktığını ve bazı kuaförlerin de bunları uygun şekilde takma becerisine sahip olmadığını kaydetti. Grup, bu durumun daha fazla genç kadının kellik ve saç kıran gibi saç sorunlarından şikayetçi olmasına yol açtığını belirtti.

Saç uzmanlarından Barry Stevens, saçlarını uzatmak için postij kullananların genelde daha iyi görünmeyi ve hissetmeyi beklediklerini, ancak bunun hüsranla sonuçlandığını söyledi. Stevens, bu eklentilerin uzun süre kullanımlarının ciddi sonuçlar doğurabileceğini ve saça daimi zarar verebileceğine dikkat çekti.

İngiliz Dermatoloji Dergisi'nde çıkan bir yazıda da, saçları uzatmak için kullanılan postijlerin olası tehlikeleri konusunda uyarıda bulunuldu.

Yazıda, bunları kullanan bazı kadınlarda gözle görülür saç kaybı olmasa da saç derisine yakından bakıldığında sorunun görülebileceği belirtildi.

AA
Başlık: Doğayla Sunulan Şifa
Gönderen: Tuğra - 15 Şubat 2010, 23:22:08
Ağrı kesici, yatıştırıcı, balgam söktürücü, mikrop öldürücüdür. Tansiyona, kalbe, mideye iyi gelir, kanser tedavisinde önemlidir

(http://69.175.58.202/images/news/119184.jpg)

Karabaş çayının ağrı kesici, yatıştırıcı, balgam söktürücü, dahilen idrar yollarında, haricen basit yaralarda mikrop öldürücü etkisi olduğu bildirilmektedir.

Bilhassa sinirsel baş ağrısı, uykusuzluk ve yüksek tansiyon gibi şikayetlerde daha etkilidir. Beyin hastalıklarında sara da hafıza ve dikkat eksikliğinde kalbe kuvvet ve ferahlık vermede, mide bağırsak sancılarında, iç organ sancılarında faydalıdır.

Kanser tedavisinde etkili bir yardımcı tedavi unsurudur. Balla macun yapılıp yenirse, beyinden kaynaklanan titremelerde faydası görülür. Günde 3 bardak içilirse bilimum kanserleri büyütmez durdurur.

Aktif Haber
Başlık: Demir eksikliği tarih oluyor
Gönderen: Tuğra - 19 Şubat 2010, 01:08:12
 
(http://www.veteknoloji.com/resimler/haberler/20100218070145_pirinc.jpg)
 
Japonya pirinçte bulunan demirin 3 katı fazla demir içeren süper pirinç üretti.

Japonya'nın Tokyo Üniversitesi araştırmacıları, demir eksikliğinin çözümü için normal pirinçte bulunan demirin 3 katı fazla demir içeren süper pirinç üretti.

Üretilen pirincin demir eksikliği bulunan farelere verildiğinde farelerin 2 hafta içerinde iyileştiği gözlendi. Japon, Güney Kore ve Danimarkalı araştırmacıların ürettiği süper pirinç ile demir eksikliğinin artık tarih olacağı belirtiliyor.

Projenin araştırmacılarından Profesor Naoko Nishizawa yaptığı açıklamada, "Dünya nüfusunun neredeyse yarısı demir eksikliğinden kaynaklanan sağlık sorunlarından etkileniyor. Ürettiğimiz süper pirinçle bu sorunu bitirmeye yardımcı olacağımızı umuyoruz" dedi.

Genetik mühendisliği ürünü olan süper pirincin özelikle fakir ve gelişmekte olan ülkelerde ekimine teşvik edileceği belirtiliyor.

İHA
Başlık: Eczane Raflarında Bitkisel İlaçlar
Gönderen: Tuğra - 23 Şubat 2010, 21:12:38

Dünyada alternatif tıbba olan eğilimin hızla artması eczacıları da aktarlara ortak etti.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerEczanelerde 'E-Reçete' Kabul EdilecekEczacılar Hükümete Tepkili4 Aralık'ta Eczaneler KapanacakKritik İlaçlar BulunamayacakAtık İlaçlar Eczanelerde Toplanacak
 
Bugüne kadar alternatif tıbbın ikinci plana itildiği Türkiye'de son yıllarda halkın bitkisel ilaçlara ilgisi giderek artıyor.

Bu durumu gören eczacılar, raflarının bir kısmını bitkisel ilaçlara ayırıyor. Raflarında kilo probleminden şeker hastalığına, soğuk algınlığından bel fıtığına kadar birçok derde deva sunan yüzlerce ürün bulunduran eczane sahipleri, aktarların pazardaki payına ortak oldu. Avrupa'daki eczacıların tamamına yakınının bitkisel ilaç sattığını belirten Türk Eczacıları Birliği 2. Başkanı Harun Kızılay, "Türk eczacıları da bu alanda yol kat etmeye başladı." dedi.

Dünya genelinde alternatif tıbba olan eğilim her geçen gün artıyor. Birçok Avrupa ülkesindeki üniversitelerde bitkisel tedavi yöntemi adı altında kürsüler kuruluyor. Tıp öğrencilerine bitkisel tedavi yöntemleri öğretiliyor. Eczacılar da bitkisel ilaçları halkla buluşturuyor. Türkiye'de ise alternatif tıp gerekli ilgiden yoksun durumda. Modern tıbbın kaleleri olan üniversiteler, alternatif tıbba hâlâ mesafeli duruyor.

Harun Kızılay, ülkede oluşan bitkisel ilaç boşluğunu 'umut tacirleri'nin doldurmaya çalıştığını öne sürdü. Tıp bilimiyle ilgisi bulunmayan kişilerin bu işi yaptığını savunan Harun Kızılay, bu nedenle toplumun alternatif tıbba kuşkuyla baktığını söyledi. Kızılay, "Bu ilaçların yetkin kişiler tarafından tavsiye edilmesi gerekiyor. Bitkisel ilaçları satanların da mutlaka bu konuda eğitim almaları gerekiyor. Aslına bakarsanız eczacılar, 2 yıl boyunca bitkisel ilaçlar konusunda teorik ve pratik bilgiler alıyorlar." dedi.

Konya Defne Yaprağı Doğal Sağlık Destek Ürünleri sahibi Hakan Kanat, ilk defa eczacılara bitkisel ürünlerin toptan satışını yaptıklarını söyledi. Türk eczanelerinin bitkisel ürünlere Avrupa'ya nazaran çok fazla ilgi göstermediğine değinen Hakan Kanat, son yıllarda bir kıpırdanma olduğunu aktardı.

Aktif Haber
Başlık: Şeker kamışından pekmez yaptılar!
Gönderen: Tuğra - 28 Şubat 2010, 02:48:02

Düzce'nin Çilimli ilçesinde şeker kamışından pekmez üretiliyor...

http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/664.jpg

Çilimli ilçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, İlçe Tarım Müdürlüğü ve Arabacı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooparatifi tarafından gerçekleştirilen Pekmez Üretim Tesisinin 2008 yılında açılışı yapıldı.

Şeker kamışı mevsiminin bitmesi ile birlikte üretimi duran tesisin önümüzdeki yıl sonbahar döneminde yeniden faaliyete başlayacağı öğrenildi. Yetkililer , uzun süre muhafaza edilmesi mümkün olmayan şeker kamışının hasadın hemen ardından işlenmesi gerektiğini, aksi takdirde özelliğini yitireceğini belirttiler.

Tesiste gerçekleştirilen işlemler ile ilgili de şu bilgiler verildi: “Hasat edilen şeker kamışları hemen tesise getiriliyor ve burada kullanılan mekanizma sayesinde kamışın suyu ile posası ayrılıyor. Daha sonra da pekmez yapımı için gerekli işlemler uygulanıyor.”

Bu yıl elde edilen ürünü, üreticinin kendi imkanları ile pazarlandığını dile getiren yetkililer ilerleyen dönemlerde organik pekmez sektörünün gelişebileceğine dikkat çektiler. Bu tip projeler ile alternatif tarım uygulamalarının yaygınlaşacağı belirtildi.   

duzcedamla 
Başlık: Yoğurt parazitlerden koruyor!
Gönderen: Tuğra - 04 Mart 2010, 22:36:24

Prof. Dr. Yüksel Gürüz, parazitlerden korunmanın yollarının spor, bol miktarda su ve yoğurt ve temizlik olduğunu ifade etti.

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/596.jpg)

Uzmanlar uyarıyor: 'İshal, ateş, halsizlik yapan bu hastalıktan bol miktarda yoğurt yiyerek korunun...

'Prof. Dr. Yüksel Gürüz spor yaparak, bol miktarda yoğurt ve temiz gıdalar yiyerek, el temizliğine dikkat ederek ve günde 8-10 bardak su içerek parazitlerden korunulabileceğini söyledi. İzmir'de düzenlenen 8. Sağlık Halk Günleri'nde bir sunum yapan Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Gürüz, parazitin üstünde bulunduğu konaktan yararlandığını, ancak konağın bundan zarar gördüğünü ifade etti.

Bağırsak parazitlerinin insan bedenine çok çeşitli yollardan geçtiğini belirten Prof. Dr. Gürüz, "Kan transferiyle, hamilelikte kan yoluyla, doğumda anne doğum kanalıyla, cinsel ilişkiyle, kirli suyla, deriyi delerek, hava yoluyla, ayrıca kirli eller ve besinler yoluyla da insanlara bulaşabilir." dedi. Kötü ağız hijyeni ve beslenme bozukluklarınınsa ağız parazitlerinin oluşmasını kolaylaştırdığını vurguladı.

Hastalarda ishal, ateş, şişkinlik, gaz sıkıntısı, nefes almada zorluk ve halsizlik şikayetleri görüldüğünü anlatan Yüksel Gürüz, parazitlerden korunmanın yollarının spor, bol miktarda su ve yoğurt ve temizlik olduğunu ifade etti.

İyibilgi
Başlık: Kepek ve dökülmeyi önleyen formül
Gönderen: Tuğra - 09 Mart 2010, 12:32:06

Kepeği önleyen ve saçlarınızın daha sağlıklı gösteren bitkisel formül...
   
Biberiye, lavanta, kekik: Bu bitkilerin antiseptik etkisi bugün de bilindiğinden kepeklenme, saç kepekleri ve dökülmelerine karşı güvenle kullanılabilir.


Bu bitkilerden seçtiğiniz birisi (Lütfen tek bir bitki kullanınız) İnfüzyon yapılır; (1 ölçü kuru bitkiye 2 ölçü su konur, 10 dakika kaynatılır, üstü kapatılır, soğuyuncaya kadar bekletilir. Süzülür, koyu bir su elde edilir.

Bu su ölçülür, aynı miktar zeytinyağı konur ve geniş bir cezve ile çok hafif ateşte, üstü açık olarak kaynatılır, su çok azalınca ateş kapatılır, bekletilir (1 saat) sonra üstteki yağı ayrı bir kavanoza alınır (dikkatlice dökerek veya enjeksiyon ile), alttaki su katiyen yağa geçmemeli.

(Su kısmını geçirmemek için bir miktar sulu yağı bırakın. Bu yağı bozulmadan hemen kullanın). Süzdüğünüz yağı uygun bir zamanda saç diplerine sürüp 2 saat başınızda kalsın.

iyilkgüzellik
Başlık: Bu Botlar Sağlığa Zararlı...
Gönderen: Tuğra - 16 Mart 2010, 00:39:08

(http://images.habervitrini.com/haber_resim/wir5a6bot.jpg)

Gençler arasında son yıllarda çok moda olan Ugg tipi botların ayak sağlığına zarar verdiği bildirildi.

Britanya Osteopati (kemik hastalıkları) Tıp Okulu başkanı Ian Drysdale, bu tür botların iç desteği yeterli olmadığı için ayakların yanı sıra bilek, diz, kalça ve belde problemlere yol açabildiğini söyledi.

Uggların kemikleri henüz gelişmekte ve esnek olan genç kızlarda sorunlara yol açtığını belirten Drysdale, "Bu botlar dışarıda giymek üzere tasarımlanmadı. Bir şeyin moda olması iyi ve doğru olduğu anlamına gelmez" dedi.

Bu tür botlardaki temel sorunun içinin desteksiz olması olduğunu söyleyen Drysdale, "Aslında bu bir tür pantufla. İçeride giyilmek üzere tasarlanmış bir şeyi normalde dışarıda kullanmayı düşünmezsiniz" diye konuştu.

Ayak sağlığı uzmanı Mike O'Neill de bu botların içinde ayakların sağa sola kaydığını ve bu yüzden eklem yerlerinde aşınma olabildiğini, ayak bileğinin yanlış pozisyonda durduğunu, uyluk kemiğinin pozisyon değiştirdiğini ve pelvisteki anormal hareketlerin belde sorunlara yol açtığını söyledi.

Botların üreticilerinden Ugg Avustralya da Daily Mirror'a yaptığı açıklamada, botlarının "performans" botu değil "rahatlık" botu olduğunu vurguladı.

(gazeteport)
Başlık: Bronşit ve astıma iyi geliyor
Gönderen: Tuğra - 22 Mart 2010, 19:53:11

Bronşit, astım ve yüksek tansiyona iyi geliyor. Kas zayıflığını engelleyip radyasyondan koruyor...

Karadeniz Bölgesi'nde özellikle tütün, çay ve fındığa alternatif ürün çalışmaları kapsamında deneme üretimi gerçekleştirilen ve halk arasında ölümsüzlük mantarı olarak bilinen ''Ganoderma'' cinsi mantardan, olumlu sonuç alındığı bildirildi.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aysun Pekşen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, fakültenin Araştırma ve Uygulama Sahası'nda deneme amaçlı başlanılan mantar üretiminde olumlu sonuçlar alındığını söyledi.

Deneme amaçlı yetiştirilen ve halk arasında ölümsüzlük mantarı diye bilinen ''Ganoderma'' cinsi mantarın Karadeniz Bölgesi'nde rahatlıkla yetiştirilebildiğini kaydeden Pekşen, şu bilgileri verdi:

''Ganoderma mantarının anavatanı Çin ve Kore'dir. Özellikle Çin ve Japonya'da yaklaşık 2 bin yılı aşkın süredir geleneksel olarak çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Yaklaşık 20'nin üzerinde hastalığa iyi geldiği için ülkemizde ''ölümsüzlük mantarı'' diye bilinen bu türün bölgemizde yetiştirilmesi için bir yıldır sürdürdüğümüz çalışmalarımız olumlu sonuçlandı. Mantarı bütün Karadeniz Bölgesi'nde tütün, fındık ve çaya alternatif olarak yetiştirebiliriz. Amacımız, bu mantar cinsini bölgede yaygın hale getirerek, alternatif üretimin yanında istihdama katkı sağlamaktır.''

Pekşen, Karadeniz Bölgesi'nde ölümsüzlük mantarının seri üretilmesi halinde hem ülkenin hem de yöre insanının büyük gelir kazanacağını belirterek, söz konusu mantarın kilosunun 2 bin liraya kadar alıcı bulduğunu ifade etti.

Ganoderma cinsi mantarın son yıllarda ticari yetiştiriciliğinin arttırılması için çeşitli çalışmalar olduğunu vurgulayan Pekşen, şunları kaydetti:

''Bu mantar cinsi diğer mantarlar gibi yemeklik olarak kullanılmıyor. Bu mantar, çay olarak ve medikal özellikleri nedeniyle de tablet haline getirilerek kullanılıyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda bu türün migren, baş ağrısı, kanser, bronşit, astım, yüksek tansiyon, kalp damar problemleri, böbrek iltihabı, gastrit, iştahsızlık hemoroid, kabızlık, gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca, sinir sistemi, kas zayıflığını engellediği ve radyasyondan koruduğu da bilinmektedir. Birçok sağlık sorununa iyi gelen Ganoderma mantarı üretimini bölgemizde ekonomik anlamda da iyi bir kazanç kapısı olacağına inanıyoruz.''

Kore'de yapılan bir araştırmada Ganoderma mantarının AIDS hastalığını önleyici özelliğinin bulunduğunu açıklayan Pekşen, Karadeniz Bölgesi'nde fındık, çay ve tütüne alternatif olabilecek en kazançlı ürün olduğunu sözlerine ekledi.

bugün
Başlık: Sağlıklı et tüketimini ihmal etmeyin!
Gönderen: Tuğra - 23 Mart 2010, 21:15:14

Prof. Dr. Volkan Akyol, et tüketiminin azalmasının bazı hastalıklara davetiye çıkardığını söyledi.
En temel besin maddeleri arasında yer alan etin yılda en az 20 kilogram tüketilmesi gerektiği bildirildi.   
   
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veterinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Volkan Akyol, et tüketiminin azalmasının bazı hastalıklara davetiye çıkardığını söyledi.

Kişi başına tüketilen et miktarının ülkenin sosyo-ekonomik gelişmişliğinin göstergesi olduğuna dikkat çeken Akyol, Türkiye'de bir kişinin yıllık ortalama kırmızı et tüketiminin 15 kilo civarında olduğunu dile getirdi.

Akyol, bu oranın AB ülkelerinde 75, ABD'de ise 122 kiloya kadar çıktığını kaydetti. Sağlıklı bir yetişkinin yılda en az 20 kilo et tüketmesi gerektiğine vurgu yapan Volkan Akyol, çocuklarda ve demir eksikliği olanlarda bu miktarın üzerine çıkılmasının şart olduğunu ifade etti.

Etin beslenme açısından farklı bir yerinin bulunduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Akyol, şunları söyledi: "Kırmızı, beyaz ve tavuk etinin vücudumuz için sağladığı farklı yararları vardır. Bunların nitelikleri bitkisel gıdalarca yerine getirilememektedir. Bu sebeple et tüketilmemesi vücuda onarılmaz zararlar verebilir."

Yeteri kadar et yemeyen kişilerde, demir, B6 ve B12 vitaminlerinin eksikliklerine bağlı olarak bazı hastalıkların ortaya çıkacağını anlatan Akyol, hayvansal gıdaların gereğinden fazla tüketilmesinin de bazı sağlık sorunlarına yol açabileceği uyarısı yaptı. Akyol, şöyle konuştu: "Özellikle yağlı etlerin ve hayvansal yağ içeren gıdaların doymuş yağ ve kolesterol içeriği daha yüksek olduğu için kalp - damar, diyabet ve yüksek tansiyon hastaları dikkatli olmalı, yağsız veya az yağlı gıdaları tercih etmelidirler.

Kırmızı et tüketiminin yüksek olduğu batı toplumlarında kırmızı etin fazla tüketilmesine bağlı şekillenen bu şekildeki metabolik hastalıklar da büyük sorunlar oluşturmaktadır. Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda genel olarak günlük diyetin yüzde 40-50'sinin hayvansal proteinlerden sağlanması gerekmektedir."

KOYUN SAYISI AZALDI

Prof. Dr. Volkan Akyol, hayvan sayısının sürekli azalması sebebiyle et tüketiminin de düştüğüne işaret etti. 1936 yılında nüfusu 15 milyon olan Türkiye'de 10 milyon koyun bulunduğunu hatırlatan Akyol, şu anda 72 milyon insan için 24 milyon koyun bulunduğuna işaret etti. 1980'li yıllarda kişi başına bir koyunun düştüğünü aktaran Volkan Akyol, şu anda ise 3 kişiye bir koyun düştüğü bilgisini verdi. Akyol şöyle konuştu: "Komşu ülkelere koyun satarken şimdi aynı yerlerden koyun satın alma durumundayız.

Açlık, kıtlık, savaş, deprem gibi durumlarda Türkiye'nin güvencesi, gizli bir potansiyeliydi et. Hollanda, yüzölçümü Türkiye'nin yaklaşık 20'de biri kadar toprağa sahip olmasına rağmen tarım ve hayvancılıktan yılda 33 milyar dolar gelir elde etmektedir. Biz mevcut potansiyelimizi kullanamıyoruz."

Volkan Akyol, hayvan sayısının azalmasıyla et fiyatlarının da yükseldiğine işaret ederken, "Mayıs 2009'da kilosu 13 TL olan kuzu etinin fiyat 20 liraya yükseldi. Kuzu eti yüzde 53.8, sığır eti ise yüzde 13 oranında arttı. Tüketici artan ekonomik sıkıntılar, yükselen fiyatlar nedeniyle kuzu eti alamaz konumdadır." diye konuştu.

habertaraf
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Günbatımı - 24 Mart 2010, 18:01:47
Şu mantar gerçek bir nimet, bir mucize gibi bir şey ama sanırım çok pahalı olacak.  s1)) Baksanıza 2000 liraya bile alıcısı varmış...

Ete gelince: Bu sitedeki yazıları okuduktan sonra, yaklaşık 6 aydır eti-tavuğu bıraktım. Kurban eti olursa yiyorum. Hele tavuğu çok özledim ama hayır!.. Yemeyeceğim!  t4))

İnşaAllah her şey düzene girer ya da biz İslami usullere göre kesim yapan bir yerler keşfederiz diye umutla bekliyorum...   ş6))
Başlık: Çimlenmiş Patateste Büyük Tehlike
Gönderen: Tuğra - 31 Mart 2010, 13:45:03

(http://69.175.58.202/images/news/125865.jpg)

Havaların ısınmaya başladığı bu mevsimde çimlenmeye başlayan patates kesinlikle tüketilmemeli.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit 

Bu mevsimde sıklıkla çimlenen patatesteki ''solanin'' adlı toksin maddenin gıda zehirlenmelerine neden olabileceği bildirildi.

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurten Budak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, özellikle Anadolu'da kışlık patates ve soğan stoklamasının yaygın bir gelenek olduğunu hatırlattı.

Kış aylarında stoklanan patates ve soğanların, havaların ısınmaya başladığı bu mevsimde çimlenmeye başladığını belirten Budak, patateste çimlenmeyle ortaya çıkan yeşilimsi tabakanın insan sağlığı için son derece zararlı olduğunu kaydetti.

Üzerinde yeşil tabaka oluşan patateslerin kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini vurgulayan Budak, şu bilgileri verdi:

''Patateste uygun sıcaklık ve nem ile birlikte bu mevsimde görülen çimlenme, yeşilimsi bir tabaka oluşturur. Yeşillenmeyle birlikte solanin adı verilen toksin madde ortaya çıkar. Solanin içeren patatesin tüketilmesi de besin zehirlenmesine neden olur. Solanin adlı toksinin neden olduğu besin zehirlenmesi, patates tüketiminden birkaç saat sonra kendisini göstermeye başlar.

Baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı, kusma, karın ağrısı ile ishal gibi belirtiler görülebilir. Zehirlenen kişi en yakın sağlık kuruluşuna götürülmeli. Üzerinde yeşil tabaka oluşan patates kesinlikle yenmemelidir. Bazı bölgelerde bu patatesler hayvanlara yem olarak veriliyor. Bu patateslerin hayvanlara da yedirilmemesi ve imha edilmesi gerekiyor.''

SAKLAMA KOŞULLARI

Patatesin çok uzun süre bekletildiği zaman yapısı gereği çimlendiğine dikkati çeken Doç. Dr. Budak, özellikle havaların ısındığı bu mevsimde, patates için uygun saklama ortamları bulmanın zorlaştığını kaydetti.

Çimlenmenin neden olduğu sorunların önlenmesi için patatesin saklama süresinin kısa tutulması gerektiğini vurgulayan Budak, ''Patatesin çimlenmemesi için soğuk, nemsiz ve ışıksız ortamda saklanması gerekir. Sıcak hava ve nem çimlenme için zemin hazırlar. Ancak, ne kadar uygun ortamlar olursa olsun patates yapısı gereği uzun süre bekletildiği zaman çimlenmeye başlar. Bu nedenle, saklama süresi mümkün olduğu kadar kısa tutulmalıdır'' diye konuştu.

aktif Haber
Başlık: Yağmur saça çok faydalı!
Gönderen: Tuğra - 09 Nisan 2010, 13:35:51

Yağmurun içinde yer alan minareller saçları besliyor. Uzmanlar saçların kısa süreli ıslanmasının yararlı olduğunu söylüyor...
   
Bol bol yağmurda yürüyün, saçlara çok faydalı

Sakarya Vatan Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Behçet Özsayın, yağmurun içinde saçı besleyen faydalı mineraller olduğunu belirterek, saçların kısa bir süre ıslanmasının yararlı olduğunu söyledi.

Özsayın, yağmur suyunun saf olduğunu ifade ederek, saçlara zararlı herhangi bir madde bulunmadığını kaydetti.

Havanın kirli olmaması şartıyla düşen yağmur tanelerinin saçları beslediğini ve yumuşattığını ifade eden Özsayın, "Kısa bir süre ıslanmaktan kaçınmamak gerekir. Yağmur suyu saçlar için faydalı.

Ancak soğuk havalarda başın uzun süre ıslanması ve ıslak kalması doğru değil. Üşütmeye sebep olur. Ancak özellikle ılık bahar aylarındaki yağmurda saçların kısa sürede ıslanmasına izin verilmelidir. Yağmurda saçlarımız ıslandığında zaten o yumuşaklığı fark ederiz." diye konuştu.

Özsayın, havanın kirli olduğu sanayi bölgelerinde yağmurun havada bulunan kirlilikle birlikte ineceğini hatırlatarak, bu gibi havası kirli yerlerde saçların ıslanmamasına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.

bugün
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: aydeniz - 09 Nisan 2010, 19:56:22
 
Alıntı
Bol bol yağmurda yürüyün, saçlara çok faydalı
bende nisan yağmurunu faydalı diye duymuştum,teşekkürler tuğra
Başlık: Sarımsaklı limon suyu faydalı mı
Gönderen: Tuğra - 12 Nisan 2010, 11:47:25
Sarımsaklı limon suyu faydalı mı

“Ezilmiş veya parçalanmış 40 diş sarımsak, iki litre limon suyu içerisinde 20 gün bırakılıyor. Her sabah yarım çay bardağı bu sıvıdan içmenin sağlığı koruyup güçlendirdiği, kanseri önlediği, bağışıklığı desteklediği öne sürülüyor. Bu bilgi doğru mu?”

Eğer koku problemi sizi rahatsız etmiyorsa, özellikle ezilmiş ya da parçalanmış sarımsağı taze taze yemenin sağlığa mükemmel yararlar sağladığı kesindir. Akdeniz ve Ortadoğu mutfağının bu mükemmel lezzet unsuru yalnız iştahınızı açmaz, sağlığınızı da güçlendirir.

Sarımsakta bol miktarda bulunan allisin maddesinin kolesterolü azalttığı, kanı inceltip pıhtılaşmayı dengelediği, dolayısıyla başta koroner arter hastalığı ve felç olmak üzere damar sertliği ile ilgili problemleri geciktirdiği biliniyor.

Sarımsağın kanseri önlemede de güçlü bir doğal destek olduğunu artık herkes kabul ediyor. Diğer taraftan sarımsak bir antibiyotik gibi de çalışıyor, mikropları öldürmede de mükemmel bir doğal ilaç.

Kısacası yukarıdaki yöntemin faydalı olup olmayacağını bilmem ama taze tüketilen sarımsağın sağlığa faydalı olduğu kesindir.

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
Başlık: Kahvaltı gevreklerinin gerçek yüzü!
Gönderen: Tuğra - 21 Nisan 2010, 01:20:36

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1506.jpg)
 
Araştırmacılar, kahvaltı gevreklerinde bulunan yüksek orandaki şekerin farkında olmayan insanların obezite, diyabet, kalp hastalıkları, kanser ve hatta kısırlık hastalıklarına yakalanma oranlarının arttığını belirtti.

Kahvaltı gevreklerinin düşünülenden daha fazla miktarda şeker ya da tuz içerdiği ortaya çıktı. Araştırmaya göre bazı gevrekler bir dilim çikolatalı pastadan bile daha fazla şeker içeriyor...

Güne sağlıklı bir başlangıç için  iyi bir seçenek olduğu düşünülen kahvaltı gevreklerini inceleyen uzmanlar, bazı gevreklerde yüksek oranda şeker bulunduğunu tespit etti. Araştırmacılar, kahvaltı gevreklerinde bulunan yüksek orandaki şekerin farkında olmayan insanların obezite,  diyabet, kalp hastalıkları, kanser ve hatta kısırlık hastalıklarına yakalanma oranlarının arttığını belirtti.

Popüler olan diğer kahvaltı gevreklerinin bazıları da yüksek oranda şeker içermemesine rağmen yüksek oranda tuz içeriyor. Araştırmacılar çok fazla tuz tüketmenin yüksek tansiyona, kalp krizlerine  yol açabileceği konusunda uyarıyor. Üreticiler ise kahvaltı gevreklerinin zengin vitamin ve mineral içerdiğini, yağ oranının düşük olduğunu ve sağlığa birçok yararının olduğunu söylüyor.

Milliyet
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: 12Eylül - 21 Nisan 2010, 15:33:07
bizim milletde çocuğum başka  bir şey yemiyor diye ha bire bunlardan yediriyor bizimkilere okutmak lazım  zs2))
Başlık: Çürüklere karşı yoğurt
Gönderen: Tuğra - 26 Nisan 2010, 00:37:17

(http://www.haber3.com/images/news/257470.jpg)

Yoğurtta bulunan iyi huylu bakteriler diş çürümesi ve ter kokusunu önlüyor

Bilim insanları lactobacillus adlı bir bakterinin Strepptococcus mutans”ları diş minelerinden silerek yok ettiğini ve böylece dişlerin çürümesini önlediğini buldu.
Strepptococcus mutans dişin yüzeyine yapışarak, bir asit salgılıyor ve bu asit diş minelerine zarar veriyor. Ancak yoğurtta bulunan bir başka bakteri dişlerin imdadına yetişiyor.

Laboratuvar testlerinde lactobacillus bakterisi içeren ciklet çiğnendiğinde, Strepptococcus mutans”ların sayısının azaldığı ve diş çürüme riskinin de düştüğü gözlemlendi. Alman kimya devi BASF, diş çürümelerini önleyici lactobacillus içeren bir ciklet üzerinde çalışıyor. Ağız çalkalama sıvısı ve diş macunları da sırada. BASF”in ArGe”den sorumlu yetkilisi Stefan Marcinowski, ürünlerin 2007″de hazır olacağını açıkladı.

KOLTUK ALTI VE AYAK KOKUSUNA DA ÇARE

Yoğurtta bulunan iyi huylu lactobacillus bakterisinin bir kullanım alanı daha var, koltuk altı. Bu bakterinin koltuk altında ter kokusuna ve hatta ayakta kötü kokulara neden olan diğer bakterileri de silme özelliği olduğu saptandı.

Tam adı, Lactobacillus Bulgaricus olan bakteri, sütün içinde yaşıyor ve yoğurt yapımında etkili oluyor. Bilim insanları bu bakterinin önceleri bitkilerin yapraklarında yaşadığını, ancak sonraları ineklere ve dolayısıyla da süt ürünlerine geçerek yaşamını bu ortamda sürdürdüğünü tahmin ediyor.

Haber3
Başlık: Gözdeki şiş ve morluklara elveda!
Gönderen: Tuğra - 28 Nisan 2010, 11:01:22

 
Gözaltınızın şişmesinden ve göz altınızdaki morluklardan şikayetçiyseniz, bu yazı tam size göre! Göz altı şişlikleri ve mor halkalar nasıl giderilir, Dr. Melisa Eczacıbaşı açıklıyor.
   
Gözlerin baş düşmanları arasında güneş ışınları, solaryum, uykusuzluk, fazla miktarda ışığa maruz kalmak, beyinsel ve fiziksel yorgunluklar gelir. Göz çevresinin başlıca düşmanları ise, güneş ışınları ve spot gibi kuvvetli ışıklardır. Göz çevresinin derisi bunlar sayesinde kurur ve yapısı incelir. Böylece çeşitli sorunlar ortaya çıkar.

Doğal eczaneden faydalanın
Göz çevresindeki şişlikler ve morluklar için evde var olan malzemeleri kullanabilirsiniz. Örneğin yeşil çay içildiğinde ya de kompres yapıldığında, o bölgedeki ödemi çözer ve şişlikleri azaltır. Maydanoz suyu veya siyah çayla yapılan kompresler de aynı şekilde faydalıdır.

Dr. Melisa Eczacıbaşı, yorgunluk ve uykusuzluğa bağlı gelişen şişkinlikleri gidermenin en pratik yolunun, göz altı kompresleri ve maskeler olduğunu vurguluyor. Özellikle diüretik etkisi olan ve vücuttan su atabilen karışımları içmek, göz çevresi sorunlarınızı çözmenize yardımcıdır.

Gözaltı şişlikleri için

- Yeşil çay, hem içilebilir hem de göz altı kompresi olarak uygulanabilir.

- Haşlanmış patatesleri soğuttuktan sonra direkt veya ince bir beze sararak kompres yapabilirsiniz.

- Doğal çay yapraklarını demleyip soğuttuktan sonra gazlı beze sarıp o bölgelerde bekletin.

- Evde buzdolabında tutacağınız küp şeklinde buz parçalarını sabahları göz altınızda gezdirin. Soğutulmuş bir kaşığın tersi de bu görevi görür.

Gözaltı morluklar için öneriler

- Uykunuzun niceliği ve niteliğine dikkat edin

- Yüzünüzde sıcak su yerine soğuk su kullanın.

- Uzun süre bilgisayar başında oturmak, tek noktaya konsantre olmak gözlerinize yorup göz altlarınıza zarar verir. Arada bilgisayar başından kalkıp, gözlerinizi dinlendirin.

- Tuz tüketimini azaltın.

- K vitamini içeren kremler kullanın.

- Aşırı güneş, solaryum, yapay ışıklar gözaltı bağ dokusunu zayıflatarak gözlerinize zarar verir. UV filtreli güneş gözlüğü kullanmaya dikkat edin.

- Yeşil çay, siyah çay diüretik etkileri ile ödemleri azaltacaklar. Bol bol bitki çayı için.

*C vitamin içeren ürünler hem antioksidan etkileri hem da damar çeperine güçlendirdikleri için göz altı dokularını da destekleyecekler.

*Yaban mersini,kuş burnu,çilek,turunçgiller,soğan,üzüm extreleri hem güçlü birer antioksidan hem de kollojen elastin sentezini artırarak göz altı dokuyu desteklerler.

haber 7
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: 12Eylül - 29 Nisan 2010, 18:13:10
çok güzel bu bilgiler teşekkürler inşaAllah faydası olur
Başlık: İşte ev kadınlarının hastalığı!
Gönderen: Tuğra - 06 Mayıs 2010, 01:35:30

Ev kadınlarında sık görülen bilek siniri sıkışmasına dikkat!

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Fatih Parmaksızoğlu, bilek siniri sıkışması olarak tanımlanan Karpal Tünel Sendromu hakkında bilgi vererek, hastalığın en belirgin bulgusunun sabahları bir veya iki elde görülen şiddetli uyuşma olduğunu söyledi.

Parmaksızoğlu, şöyle devam etti: ''Sendrom, özellikle ev işi yapan kadınlarda ve bankacılarda görülüyor. Hasta zaman içinde dikiş, yün örme gibi ince beceriler gerektiren işleri yapmakta zorlanır, elinden eşyalar düşmeye başlar.

Hasta özellikle bir gün önce yer silme, çamaşır gibi ellerini aşırı kullandığı, zorladığı ev işlerini yapmış ise o gün şikayetlerini daha çok hisseder. Hastalığın en tipik bulgusu sabaha karşı uykudan uyandıran uyuşma ve bazen buna eşlik eden ağrıdır.

Bilek çevresi kırıklarında bu hastalık yine sık olarak karşımıza çıkabilir. Bu sıkışma sonucu sinirde ileti yavaşlar. Karpal Tünel Sendromu'nda sıkışan sinir tarafından kontrol edilen avuç içi kasları tam randımanlı çalışamadığı için hasta elinden eşyaları düşürür veya ince beceri gerektiren işleri yapmakta zorlanır.''

Hastalığın tedavisine de işaret eden Parmaksızoğlu, hafif ve yeni başlamış olgularda gece uyurken bileğin bükülmesini önleyici atellerin kullanılabildiğini ve kanal içi ödemi azaltmak için tedaviye ilaç ilave edilebildiğini kaydetti.

RealAge
Başlık: Gür saçlara sahip olmak çok kolay
Gönderen: Tuğra - 09 Mayıs 2010, 00:04:48

08 Mayıs 2010 Cumartesi 15:58Uzmanlar, saça parlaklık kazandıran bol miktarda kükürt olduğundan parlak ve gür saçlara sahip olmak için bakın ne önerdiler?

Uzmanlar, saça parlaklık kazandıran bol miktarda kükürt olduğundan parlak ve gür saçlara sahip olmak için haftada en az 4 adet yumurta yemek gerektiği tavsiyesinde bulunuyor. İşte pırıl pırıl parlayan gür saçlar için bitkisel öneriler…

Bol protein içeren  besinler  (et, balık, kümes hayvanları, peynir) salatayla birlikte yendiğinde saçlar gürleşir. Çünkü saçın yüzde 97’si protein maddesi olan keratinden oluşuyor.

Parlak ve gür saçlar için bitkisel kür

Isıtılmış zeytinyağına bir çay kaşığı çam terebentin koyup, bu karışımı haftada bir gün saç diplerine sürün. İki saat beklettikten sonra yıkayın.

Saçları besleyici maske

1 yumurta sarısı, 1  çay  bardağı demlenmiş çay, 1 çorba kaşığı badem yağı ve 2 damla limon suyunu bir kapta karıştırın. Saç diplerinize sürüp masaj yaparak iyice yedirin. 10-15 dakika bekleyip şampuanla yıkayın.

Daha gür ve parlak saçlar için maske

1 yumurtanın sarısı ile 2 çorba kaşığı zeytinyağını karıştırın. Saç diplerine sürüp masaj yapın ve 10 dakika bekleyin. Sampuanla yıkayıp durulayın. Saçlarınızın parlak ve sağlıklı bir görünüm kazandığını göreceksiniz.

Pırıl pırıl parlayan saçlar için öneriler

Ihlamur 20 dakika süreyle suda demlenir. Süzülerek elde edile sıvıya 1 tutam kına tozu ilave edilerek şampuan kıvamına gelene kadar karıştırın. Hazırlanan bu şampuanla saçlar sık sık yıkarak taranır.

Kişniş ve hatmi kökleri demlenmiş çay suyunda yarım saat süre ile kaynatılır. Sıkılarak elde edilen karışım bir kavanoza doldurularak 1 gün dinlendirilerek tekrar süzülür hazırlanan bu karışımla saçlar sık sık yıkanır

Erguvan ağacının yakılmasından elde edilen külleri elendikten sonra turp suyu ile birlikte 20 dakika süre ile kaynatılır. Süzülerek elde edilen karışımla saçlar sık sık yıkanarak taranır.

internethaber
Başlık: Tırnak Kesimine Özen Gösterin
Gönderen: Tuğra - 24 Mayıs 2010, 00:16:37

Tırnak batmasının birçok nedenleri var. İşte o nedenlerden biri... Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit 

Bursa Özel Bahar Hastanesi'nden Ortopedi Ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Murat Saylık, "Tırnak batmaları parmak ucunun her iki yanında veya tek taraflı olabilir. Sebep, genellikle yanlış tırnak kesimi uygulamaları, tırnağın yapı olarak içe dönük olması, dar ve topuklu ayakkabı giyme alışkanlığı gibi sebeplerin birsi veya bir kaçı olmasıdır." dedi.

Bazen tırnak uç kısımlarının yan taraflardan deriye battığını ve bir yabancı cisim gibi reaksiyon başlattığını belirten Op. Dr. Murat Saylık, bazen ise tırnağın yalnızca köşelerde değil, tümüyle tırnak yatağına batık hale gelebildiğini kaydetti.

Her iki durumda da ilk bulguların ağrı ve şişme olduğunu dile getiren Dr. Saylık, batma bölgesinde kanama olabileceğini veya enfeksiyon gelişip iltihap gelebileceğini söyledi.

Tedavi edilmediğinde ise iltihabın kemiğe ilerlemesi (osteomyelit) ve sistemik enfeksiyonlar oluşabileceğini anlatan Op. Dr. Murat Saylık, "Ayakkabı giymek ve yürümek çok zor olabilir. Tırnak batması birçok sebepten oluşabilir, en sık neden yanlış tırnak kesimidir, tırnağı çok derin kesmek, tırnak uçlarını içeriye doğru çok kıvrık kesmek en sık yapılan yanlışlardır; bu durumda yeniden büyüyen tırnak batarak büyüyecektir. Çok dar veya sivri burunlu ayakkabı giymek de tırnak batmasına sebep oluyor." diye ifade etti.

Tedavide tırnağın tamamen çekilmesinin geçici bir süre rahatlık sağladığını vurgulayan Dr. Saylık, tırnak tekrar çıkacağından, yeniden batma olacağının unutulmaması gerektiğini belirtti. Ayrıca, tırnak tamamen çekildiğinde hasta için daha ağrılı geçeceğine işaret eden Saylık, tırnak altı bölge yeniden tırnak çıkana kadar dış etmenlere karşı açık olacağından, hassasiyet ve ağrının da uzun süreceğini kaydetti.

Aktif Haber
Başlık: Yaz nezlesine yakalanmayın
Gönderen: Tuğra - 03 Haziran 2010, 01:37:40

Bahar aylarından yaz aylarına geçiş sürecinde grip, soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülüyor. Kişiler öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, yaygın vücut ağrıları, halsizlik ve yorgunluk şikayeti yaşıyor. Saman nezlesi, polen alerjisi, mevsimsel alerjik rinit de en sık görülen alerjik reaksiyonlar olarak ortaya çıkıyor.

Tekden Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ali Osman Aksoy, bahar aylarından yaz aylarına geçiş döneminde olunduğunu hatırlatarak, yaz aylarını nezle olmadan geçirebilmek için bazı tedbirler alınması gerektiğini söyledi. Op. Dr. Ali Osman Aksoy, "Mevsim geçişleri insanların üst solunum yolu enfeksiyonlarına daha sık maruz kalmalarının sebeplerinden birisidir.

Bunun sebebi bahar ayları ile birlikte insanlardaki hareketlilik oranlarının artmasından kaynaklanmaktadır. Isı değişimleri gece ve gündüz arasındaki ısı farklılıkları daha sık üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açmaktadır.

Bu dönemde alerjik solunum yolu hastalıklarda da artış görülmektedir. Bu hastalıklardan bir tanesi de halk arasında saman nezlesi olarak bilinen alerjik rinit hastalığıdır. Bu hastalık insanların yaklaşık 5'te 1'ini etkileyen, her yaş grubunu tehdit eden, hayat kalitesini azaltan, iş verimini düşüren, öğrencilerin okul performansını azaltan, hayatı tehdit etmese bile yaşam kalitesini düşüren bir rahatsızlıktır." dedi.

Yaz aylarında toplumun yüzde 20'sinde gribal enfeksiyon riski olduğunu aktaran Op. Dr. Ali Osman Aksoy, şu bilgileri verdi: "Hastalığın bir diğer önem ise mevsimsel soğuk algınlığı ya da gribal enfeksiyonlarla da hem belirtilerinin hem hasta şikayetlerinin hem de muayene bulgularının karışıyor olmasıdır."

Haber Aktüel
Başlık: Arı sokması bu rahatsızlığa iyi!
Gönderen: Tuğra - 30 Haziran 2010, 01:47:26

Bilim adamları, arı sokmasından kaynaklanan sıvı zehrin faydasını keşfetti.Bilim adamları, arı sokmasından kaynaklanan sıvı zehrin eklem iltihabını tedavi etmeye ve hatta önlemeye yardımcı olduğunu belirlediler.

The Telegraph'ta yer alan habere göre, Brezilya'daki Sao Paulo Üniversitesi'nde görevli araştırma ekibi, arı zehrinin eklem iltihabına yol açan eklemlerdeki zararlı iltihabı kontrol edebildiğini tespit ettiler. Bu zehrin vücutta iltihabı düzenleyen doğal hormonları artıran moleküller içerdiği kaydedildi.

Uzmanlar, arı zehrinin eklem iltihabı ağrısına çare olabilecek yeni tedaviler geliştirmede kullanılabileceğine inanıyorlar.

Arı tedavisi, romatizma ve eklem iltihabı gibi sorunlar yaşayan hastalarda gözle görünür etki yapıyor. Zehir kan dolaşımını hızlandırıyor, ağrıyı dindiriyor ve iltihabı yok ediyor. Bu tedavinin zaten astım ve MS gibi hastalıkların tedavisinde alternatif olarak kullanıldığı belirtiliyor.

Haber Aktüel

Not; Alerjisi olanlarda ölüme sebebiyet verir.
Başlık: Sıcak havalarda besinlere dikkat!
Gönderen: Tuğra - 08 Temmuz 2010, 10:03:32
 
Uzmanlardan beslenme uyarısı. Yaz aylarında yediklerinize diğer mevsimlerden daha çok dikkat edin. Çünkü...

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık, yaz aylarında ishalin görülme oranının atmasının, yağmur sularının kanalizasyon sularına karışmasından kaynaklandığını belirterek, sıcak hava nedeniyle bazı besinlerin kolay bozulmasının da bakteri oluşumuna neden olduğunu söyledi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık, ANKA'ya yaptığı açıklamada, ishalin yaz aylarında görülme oranının atmasının, yaz aylarında bakterilerin kolay üremesinden kaynaklandığını söyledi. Sıcağın fazla olduğu, yağmurla birlikte içme sularına kanalizasyon sularının karışmasının ishal yapan bakterilerin önemli bir kısmını oluşturduğuna dikkat çeken Balık, sıcak hava nedeniyle bazı besinlerin kolay bozulmasının da bakteri oluşumuna neden olduğunu bildirdi.

Tavuk ürünlerinde, süt ve süt ürünlerinde, deniz ürünlerinde bakteri üremesinin kolay oluştuğunu belirten Balık, gıdaların açıkta pazarlanmaması gerektiğini, gıdaların soğuk zincirlerde barındırılması gerektiğini dile getirdi.

SEBZE VE MEYVELER İYİ YIKANMALI

"Çiğ yenilen sebze ve meyvelerin özellikle kanalizasyona karışmış sularla sulanıyorsa, klor tableti ve sirekeli sularda bekletilip, temiz çeşme sularında yıkanmalı" diyen Balık, gıda alınan yerlerin temiz olmasına dikkat edilmesi gerektiğini belirtti.

Belediyelerin marul, maydanoz gibi sebzelerin sulandığı yerleri görmesinin gerektiğini kaydeden Balık, Belediyelerin gıdaların üretim yerlerini kontrol altına alması gerektiğini, gıdaların açıkta satılmamasını, çiğ yenilen sebze meyvelerin iyi yıkanmasını gerektiğini vurguladı.(

iyilikgüzellik
Başlık: Dutun faydalarını bir bilseniz
Gönderen: Tuğra - 10 Temmuz 2010, 01:21:26
(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1722.jpg)
 
Tükettiğimiz dutun neye nasıl iyi geldiğini görünce çok şaşıracaksınız. İşte faydaları..

Vücuda kuvvet verir, kansızlığa iyi gelir.
Ağız, bademcik ve boğaz iltihabı, diş eti hastalıkları ve öksürüğe karşı faydalıdır.

Ateş düşürür. Karaciğeri kuvvetlendirir. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardım eder.
Özellikle yemekle birlikte yenildiğinde hazmı kolaylaştırır.

Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak kurtlarını düşürür. Mide ve bağırsakları rahatlatır. Kara dut ise ağız ve boğaz iltihaplarına iyi gelir. Dut hangi şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır. Kişinin kilo almasını sağlar ve iştah açar.

Beyaz dutun 15-20 gram yaprağı üç su bardağı su ile kaynatıp içilirse iyi bir idrar söktürücü olduğu görülür. Bu terkip aynı zamanda ateş düşürücü olarak da kullanılmaktadır.

Dutun taze yapraklarıyla derideki yaralara ve burundaki kanamalara tampon yapılırsa kanamaları durdurur.

Dut hangi şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır. Kişinin kilo almasını sağlar ve iştah açar.

Kara dutun yaprakları ve kabukları kaynatılıp elde edilen sıvı ile gargara yapılırsa boğaz, ağız ve diş eti iltihaplarına iyi gelir. Ancak kara dut kabız yapabilir.

Sabah aç karnına olgunlaşmış beyaz dut yer ve üzerine su içerlerse bağırsaklarının çalışmasını sağlamış olurlar. Ancak bu durum abartılırsa bu kez de ishale sebebiyet verebileceği bilinmelidir

iyilikgüzellik
Başlık: 'Besin Zehirlenmeleri Hijyenle Önlenir'
Gönderen: Tuğra - 25 Temmuz 2010, 00:50:30

Osmaniye Sağlık İl Müdürü Dr. Mehmet Cingöz besin zehirlenmelerine karşı vatandaşları uyardı.
Yaz aylarında besin zehirlenmelerinin daha çok bakteri kaynaklı olduğuna dikkat çeken Cingöz, temizlik kurallarına titizlikle uyulması gerektiğine dikkat çekti.

Cingöz, "Bütün besinlerde bakteriler bulunur. Ancak, kötü koşularda nakledilen, pişirilen ya da saklanan besinlerde bakteriler çok çabuk çoğalır ve zehirlenmelere yol açar. Besinlerin hazırlanması sırasında temizlik kurallarına gereken özenin gösterilmemesi besin zehirlenmelerine yol açabilir. Gıda zehirlenmelerinden en fazla etkilenen riskli gruplar yaşlılar, bebekler ve küçük çocuklardır." dedi.

Alınması gereken önlemler hakkında da bilgi veren Osmaniye Sağlık İl Müdürü Dr. Mehmet Cingöz, "Mutfakta genel hijyen kurallarına dikkat edilmelidir. Eller sık sık su ve sabunla yıkanmalı, tırnaklar uzun ve kirli olmamalıdır. Ellerde açık yara varsa eldiven kullanılmalıdır. Sebze ve meyveler temiz sularla, çok iyi şekilde yıkanmalıdır. Özellikle çiğ yenen sebze ve meyvelerdeki zirai ilaç kalıntılarının tamamının temizlenmesi gerekmektedir." diye konuştu.

Aktif Haber
Başlık: Mevsimin en faydalı meyvesi İNCİR
Gönderen: Tuğra - 22 Eylül 2010, 00:01:47
 
Sağlık bir anlamda meyve yemekten geçiyor. En önemlisi ise doğru meyveyi mevsiminde yemek...

İncir bünyesindeki vitaminlerle adeta bir enerji deposu.Uzmanlar tarafından günde 3-4 tane tüketilmesi önerilen incirin, bünyesinde barındırdığı vitaminler nedeniyle enerji vermesinin yanında, çocukların gelişiminde anne sütü kadar faydalı olduğu ayrıca kolesterolü de düzenlediği bildirildi.

İncirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirtilirken, bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği ile de dikkati çekiyor. Kurutulmuş incirin balgam söktürücü özelliği de ortaya çıkarken, kuru incirin içerdiği protein miktarı yönünden fakir, sentezinde kullanılan aminoasit çeşidi açısından zengin olduğu için de hücre gelişimini desteklediği bildiriliyor.

Uzman Diyetisyen Banu Topalakçı, incirin bünyesinde şeker, albüminli maddeler, organik asitler, pektin, provitamin, A, B1, B2, C vitaminleri, magnezyum, kükürt ve fosfor bulunduğunu söyledi.

iyilikgüzellik
Başlık: Uyku sorunu çekenlere bire bir
Gönderen: Tuğra - 03 Ekim 2010, 01:40:04

Tam bir C vitamini deposu olan meyvenin ateş düşürücü ve ishal kesici özelliği de bulunuyor...

Kırklareli'ndeki halk pazarlarında satılan Kızılcık, köy sakinlerin geçim kaynağı, hastaların şifa kaynağı oldu. Kırklareli'nde çarşamba günleri kurulan halk pazarında, bir çok hastalığa deva olarak bilinen ve çoğunlukla yaşlı insanların tükettiği kızılcık, pazardaki yerini almaya başladı.

Kırklareli merkeze bağlı Ahmetçe köyünden Mesut Tarı, günde yaklaşık 150 kilogram kızılcık sattığını söyledi. Kızılcıkları dere yataklarındaki doğal ortamda yetişen ağaçlardan topladıklarını ve pazarlarda kilogramını 2 liradan sattıklarını ifade eden Tarı, kızılcığın marmelat ve komposto yapılarak tüketildiğini bildirdi.

KIZILCIK C VİTAMİNİ DEPOSU

Kırklareli Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü ve Gıda Teknolojileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sadık Uçar, yaptığı açıklamada, kızılcıktaki c vitaminin portakalın iki katı olduğunu söyledi.

Kızılcığın antioksidan içeriğinin portakala oranla daha yüksek olduğunu anlatan Uçar, ''Kızılcığın ortalama C vitamini 100-120 miligram civarında. Portakalda ise ortalama 50-60 miligram civarında. Kızılcığın C vitamini oldukça yüksek. Antioksidan özelliği de C vitamininden kaynaklanıyor'' dedi.

Kızılcığın vücut direncini artırarak, vücuttaki iltihaplanmayı önleyen, alerjileri azaltan, kan damarlarını güçlendirme özelliğine sahip olduğuna işaret eden Uçar, şöyle devam etti:

''Kızılcık ateşli hastalıklarda ve menopozdaki ateş basmalarında rahatlatıcı bir özelliği var. Beynimizdeki epifiz bezi, hava karardıktan sonra melatonin adı verilen bir hormon salgılar. Yaşam ritmimizi ve uykumuzu bu hormona borçluyuz. Birçok bilim insanı melatonini en önemli antioksidan olarak tanımlarlar. Melatonin takviyesi günümüzdeki temel anti aging tedavilerinden birisi olmuştur.

Bu hormonun doktor kontrolünde kullanımı, bağışıklık sistemini ve yaşam kalitesini etkili bir şekilde yükseltir. Melatonin ilaçlarının birçoğu kızılcıktan yapılır. Uyku sorunu yaşayanlara gece yatmadan önce bir bardak kızılcık suyu içmelerini tavsiye ederim. Kızılcık kabuğu aynı zamanda ateş düşürücü ve güçlü bir ishal kesicidir.''

bugün
Başlık: Unutkanlığa karşı bire bir
Gönderen: Tuğra - 19 Ekim 2010, 00:10:38
(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/870.jpg)
 
Yaşla birlikte ortaya çıkan unutkanlığı azaltıyor...

ABD’de Illinois Üniversitesi bilim adamlarının yaptığı araştırma, kerevizin yaşla birlikte ortaya çıkan unutkanlığı azalttığını kanıtladı.

Yaşlı fareler üzerinde gerçekleştirilen deneyler sonucunda kerevizde bulunan “luteolin” adlı maddenin bunamayı ve unutkanlığı geciktirdiği anlaşıldı.

İleri yaşlardaki denekler üzerinde yapılan deneyler de düzenli olarak bolca kereviz tüketen kişilerin hafıza testlerinde daha iyi sonuçlar aldıklarını kanıtladı.

Mucize madde “luteolin” biberde de bulunuyor.

iyilikgüzellik
Başlık: Ayva her derde deva!
Gönderen: Tuğra - 21 Ekim 2010, 00:40:39

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/706.jpg)
  
Ayva (sefercel) : Gülgillerden çiçekleri iri ve pembe renkli; Yapraklarının altı tüylü, Orta yükseklikteki bir ağacın meyvesidir.

 Ayva; limondan büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe ve ufak çekirdekli bir meyvedir. Vitamini boldur. Çiğ yenilmesi tavsiye edilmez. Komposto veya jöle yapılarak veya külde pişirildikten sonra yenmesi uygundur.

Faydası : İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler, beyaz akıntıyı keser.Bronşit, müzmin öksürük ve veremde faydalıdır. Ağızdan su gelmesini ve kan kusmayı önler. Vücudun gelişmesine yardım eder.

Merhem yapılarak kullanıldığı takdirde; El, Ayak, Ve göğüs ucu çatlaklarını, Yüz ve...Boyun kırışıklıklarını giderir. Egzama kaşıntılarını ve Basur memelerinin doğurduğu şikayetleri giderir. Kabızlık çekenler Ve tansiyonu yüksek olanlar yememelidir.

iyilikgüzellik
Başlık: Ayçiçeği'nin faydaları
Gönderen: Tuğra - 22 Ekim 2010, 11:48:41

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1886.jpg)

Ayçiçeği (gündöndü) : Bileşikgillerden; büyük çiçekli bir bitkidir. Çiçekleri tabak şeklindedir. Rengi sarıdır. Tohumlarından yağ çıkarılır.

Faydası : Yağı, damar sertliğini giderir. Kurdeşen'in sebep olduğu kaşıntıları giderir. Esansı verem tedavisinde kullanılır. Kolestrol miktarını düşürür. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Kalp, sinir hastalıkları Ve iktidarsızlığı önler.

iyilikgüzellik
Başlık: Biberiye'nin faydaları
Gönderen: Tuğra - 26 Ekim 2010, 02:25:43

Hazımsızlığa, çarpıntıya ve daha bir çok hastalığa iyi gelir.

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1889.jpg)

Biberiye (kuşdili) : Ballıbabagillerden; Akdeniz çevresinde çok yetişen; küçük, kalınca, ensiz ve kokulu yaprakları ile çiçeklerinden faydalanılan bir bitkidir. Yaprakları iğneye benzer. Boyu 2 metre kadardır. Çiçekleri mavi veya eflatundur. Çiçeklerinden renksiz veya soluk sarı renkte olan biberiye esansı çıkarılır. İçeriğinde kafuru, sineol, kamfen, pinen, borneol ve bornilasetat vardır.

Faydası : Hazımsızlığı giderir. Çarpıntıyı keser. Yarımbaş ağrılarını giderir.Baş dönmesini keser. Astım, bronşit ve kansızlıkta faydalıdır. Yağlı saçların yağını alır. Burkulmalarda ve deri yaralarında da haricen kullanılır. İdrar ve adet söktürür. Safra ifrazatını arttırır.

iyilikgüzellik
Başlık: Antibiyotiklerin foyası bir bir çıkıyor
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2010, 21:45:12
Antibiyotiklerin foyası bir bir çıkıyor
 
ABD'de 10 yıldır yapılan araştırmaların sonuçlarını inceleyen bilim adamları, orta kulak iltihabı tedavisinde antibiyotiğin etkisinin, hiç ilaç kullanmamakla neredeyse aynı olduğu kanısına vardı.

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1322.jpg)
   
Araştırmacılardan Dr. Tumaini Coker, antibiyotik verilmeyerek ishal gibi antibiyotiğin sık rastlanan yan etkilerinin de engellenmiş olacağını vurguladı. Araştırmacı, enfeksiyonun başlangıcında antibiyotik yazılmasının çocuğun biraz daha çabuk iyileşmesini sağlayabileceğine ancak döküntü, ishal gibi yan etkilerin görülme riskini artırabileceğine dikkati çekti.

Araştırma, ''Journal of the American Medical Association''(JAMA) dergisinde yayımlandı.

Haberturk 
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: mazlum - 21 Kasım 2010, 22:09:36
Tuğra MaşAllahın var . H.z Allah razı olsun .Tşk ler
Başlık: Uzun süre kullanılan burun damlaları bağımlılık yapıyor
Gönderen: Tuğra - 22 Kasım 2010, 10:57:26
Tuğra MaşAllahın var . H.z Allah razı olsun .Tşk ler

Amin cümlemizden

-----------------------------------------------------------------

Uzun süre kullanılan burun damlaları bağımlılık yapıyor
 
Memorial Etiler Tıp Merkezi KBB bölümünden Op. Dr. Atilla Şengör, burun damlası ve burun spreyi bağımlılığının, burun tıkanıklığından rahatsız olduğu için sprey kullanmaya başlayan hastalardan bazılarının başına gelen ve uzun vadede farklı sorunlara da yol açabilecek bir durum olduğunu söyledi.
 
Şengör, burun spreyi bağımlılarının pek çoğunda, bu tip ilaçlara başlamalarına sebep olan ek bir burun tıkanıklığı nedeni olduğunu belirtti. Şengör, "Örneğin "deviasyon" adı verilen burun eğriliği durumlarında, gribal bir enfeksiyon sırasında sıklıkla burun açıcı spreyler kullanılırsa, burun etleri (konkalar) büzüşür ve eğrilik olmasına rağmen hasta burnundan daha önce alamadığı kadar rahat nefes alır.

Bu şekilde burun açıcı damla veya sprey kullanımı sürdürüldüğünde bağımlı hale gelinebilir." dedi. Op. Dr. Atilla Şengör, burun açıcı damlalar ve spreyler içerdikleri bazı maddeler sayesinde "konka" denilen burun etlerini büzüştürdüğünü ifade etti.

Konkalar büzüştüğünde burnun açıldığını ve tıkanıklığın ortadan kalktığını, bu nedenle de hastaların bu ilaçla devamlı kullanmak istediğini ifade etti. Şengör, burun açıcı spreylerin basit üst solunum yolu enfeksiyonlarında 3-4 günden fazla kullanılmaması gerektiği uyarısını yaptı.

Şengör, uzun süre kullanımlarda, ilacın etkisine bağlı olarak mukoza örtüsünde de bozulmalar olduğunu tıkanma dönemlerinin uzayıp, sprey kullanımının da arttığını, bu durumun mukozanın da özelliğini yitirmesine neden olduğunu ifade etti. Şengör, "Hasta bir müddet sonra nefes alabilmek için ilaç sprey ve damlalara bağımlı hale gelir." dedi.

Hastaları burun spreyi bağımlılığından kurtarmanın çeşitli yolları vardır. Bunlardan bazılarını hasta kendisi de deneyebilir. Örneğin altta yatan belirgin bir burun eğriliği veya alerji durumu da yoksa, burun spreyini tek taraflı bırakmak, yani bir burun deliğini seçerek o tarafa 2 hafta boyunca sıkmadan diğer taraf ile yetinmeye çalışmak, denenebilir.

Bu şekilde sprey sıkılmayan tarafın işlevsel olarak kendini toparlama şansı olur. 2 hafta sonra diğer tarafa kullanım da kesilebilir. Bu aşamada aslında hekim kontrolü altında sistemik dekonjesyon (burun açıcı) ve antialerjik tabletler bu tedavi yönteminin etkinliğini artırır.

Zaman-AİLE SAĞLIK
 
Başlık: Doğal şifa kaynağı
Gönderen: Tuğra - 05 Aralık 2010, 12:33:31

Akdeniz ve Ege bölgelerinin dağlık ve çalılık olan yerlerinde doğal olarak yetişen 'sumak'ın insan sağlığına sayısız faydaları olduğu ifade edildi.

Sarı yeşil renklerde seyrek yaprakları olan sumak ağaçları bazı yerlerde dallanıp büyük ağaç olurken, genellikle 2-3 metre uzunluğunda ince dallar olarak yetişir.

Yemeklerde, ekşimsi tadıyla iştah açıcı baharat olarak kullanılan sumağın birçok faydaları var.

Mutfak kültürü çok geniş olan Hatay ve Gaziantep yörelerinin vazgeçilmez baharatı olan sumak özellikle salatalarda kullanılıyor.

Kokuyu azalttığı için soğan salatalarında çok kullanılır.

Ekşimsi tadı ile limonu aratmayan sumak, mercimek köftesi ve dolmalara farklı bir tat verir.

Sumağın, kandaki şeker oranını düşürdüğü için şeker hastalarına faydası vardır.

Sumağın, damarları büzerek kanamayı durdurduğu, ateşi düşürdüğü, mikrop öldürücü özelliği olduğu, idrar kaçıran çocuklarda bu hastalığı giderdiği ve hazmı kolaylaştırarak ishali kestiği tespit edildi.

Tıbbi olarak, yüksek tansiyonu olanlara tavsiye edilmeyen sumak, yaprağı su ile kaynatılarak kullanılabilmektedir.

Gargara yapıldığın boğaz ve dişeti hastalıklarına iyi geldiği, kaynatılıp suyu içildiğinde ise zehirlenmelerde faydalı olduğu ifade edildi.

iyilikgüzellik
Başlık: Elektrikli battaniyedeki bilinmeyen riskler
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 04 Ocak 2011, 16:30:30
Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, elektrikli battaniyelerin ciddi tehlike taşıdığını belirtti.

Elektrikli battaniyelerin vatandaşlar tarafından uygun biçimde kullanılması gerektiğini anlatan Saraçoğlu, elektrikli battaniye çalıştığı sırada üzerinde uyunmaması gerektiğini söyledi.

Saraçoğlu, şöyle konuştu:

''Elektrikli battaniyeler, elektrik kaçağından yangın çıkarabileceğinden tehlikeli fakat aynı zaman elektro manyetik radyasyonda yaymakta. Elektrikli battaniye açıkken üzerinde uyunduğunda, elektro manyetik radyasyona gece boyunca yüksek miktarda maruz kalınıyor. Elektro manyetik radyasyona uzun süreli maruz kalındığında, dokularda ısıyı arttırıyor. Vücut ısısının artması da hücre yapısını bozabiliyor ve bu hücrelerde kimi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Genetik kırılmalar ve hücrelerde bozukluklar olabilir. Bunlar da daha sonra kanser hücrelerine dönebilir.''

Elektrikli battaniyelerin kullanımıyla ilgili de tavsiyelerde bulunan Saraçoğlu, ''Elektrikli battaniyeleri kullananlar, yatmadan 10 dakika önce yatağı ısıtsınlar. Yatak ısındıktan sonra fişi çekip yatsınlar. Battaniyenin fişte kalmaması gerekiyor. Kesinlikle fişteyken yatılmamalı'' diye konuştu.

-ELEKTRO MANYETİK RADYASYON-

Elektrikli aletlerin hepsinin elektro manyetik radyasyon yaydığını anlatan Saraçoğlu, bu radyasyonun insan sağlığına verdiği zararların araştırıldığını söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün bu konuda yaptığı çok çeşitli çalışmalar olduğunu bildiren Saraçoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Elektro manyetik radyasyonun vücuttaki etkisini en aza indirmemiz lazım. Örneğin, bilgisayar, televizyon, saç kurutma makinesi, bebefon, fotokopi makineleri etrafta elektrikli çalışan her şey elektro manyetik radyasyon yayıyor. Elektro manyetik radyasyonun bir sınırı var. Bulunduğumuz ortamdaki elektrikli alet sayısı arttıkça elektro manyetik radyasyonun etkisine daha fazla maruz kalıyoruz. Bundan dolayı olabildiğince aletleri az çalıştırmalı ve çalışırken onlardan uzak durmalıyız.''

AA
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: mazhar - 28 Mayıs 2011, 10:28:16
Etin Lezzetli Yeme Şekli


Hz. Aişe radıyAllahu anha anlatıyor:  "Resülullah aleyhisselatü vesselam buyurdular'ki : Eti bıçakla kesmeyin, çükü bu, yabancıların işidir. Siz dişlerinizle kemirerek yiyin. Çünkü bu,sıhhat ve afiyet için daha iyidir."


Müslim.2044
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: mazhar - 16 Ekim 2011, 13:29:02
Kur'an Şifadır


 Peygamberimiz aleyhisselam buyurdu: Sizlere iki şifayı tavsiye ederim.Biri bal diğeride Kur'an'dır.

İ.Mace 3452
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: mazhar - 27 Kasım 2011, 06:55:38
Bununla beraber bir kere ihlas süresini ve bir kerede ayetelkürsi'yi okursan evine şeytan girmez.Her neye başlarsan besmele ile başla. Sağ elin ile işe ve yemeğe başla! Yemeğe hep beraber otur.Yemekten sonra dua ve ihlas süresini oku.Yemekten sonra bir saat geçmeyince su içme, vucuda iyi değildir.
Hüccet-ül-İslam-İmam-ı Gazali
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Mütebahhir - 09 Mart 2012, 17:17:29
               Aklınızda Bulunsun
 
      Küvete su doldururken bir parça da sabun tozu eklerseniz sonradan temizlik yaptığınızda
  zorlanmazsınız.
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: Mütebahhir - 09 Mart 2012, 17:22:39
                                                    Aklınızda Bulunsun

    Tükenmez kalem lekelerini çıkarmak için kumaşların üzerine saç spreyi püskürtün.
Ancak değerli kumaşlara bunu yapmaktan kaçının.
Başlık: Baldıran otuna dikkat...!
Gönderen: mazhar - 14 Mart 2013, 08:58:48
(http://www.habervaktim.com/d/news/570225.jpg)
Maydanozu Andıran Bu Ota Dikkat

Yaprak yapısıyla maydanozu andıran baldıran otunun zehirli olduğu ve çok az miktarda bile yenilmesi halinde öldürücü olabildiği bildirildi.

13 Mart 2013 Çarşamba 16:20


Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Önen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, önceki gün Amasya’da baldıran otu yiyen bir çocuğun zehirlenerek hayatını kaybettiğini anımsattı.

Bu otun, tarihte de anıldığını dile getiren Önen, ”Socrates’in öldürüldüğü bir bitki. Socrates’e baldıran şerbeti sunuluyor. Bu şerbet ölümüne neden oluyor. İnsanlarda zehirlenmelere neden oluyor” dedi.

Baldıran otunun Türkiye’nin her bölgesinde yetiştiğini belirten Önen, şu bilgileri verdi: ”Yol ve tarla kenarlarında görülen bir bitki. İnsanlarla iç içe olan bir bitki. Maalesef bazı zamanlarda böyle üzücü olaylarla karşılaşıyoruz. Baldıran otu erken dönemde yabani havucu, maydanozu andırır. Güneydoğu Anadolu’da peynire karıştırılan yabani otlara benzetilir. Zaman zaman zehirlenmelere neden olan bir bitki. Zehirlenme, yenildiği miktara göre ortaya çıkıyor. Birkaç saat içinde belirtiler ortaya çıkabilir. Baldıran çok zehirli bir bitki. Bir çocuk, çok az miktarda, 5-6 gram aldığında öldürücü dozda zehir almış olabilir. Dönemine göre değişkenlik gösterebilir. Ama çok az miktarı bile zehirlilik meydana getirebilen bir bitkidir.”

"Baldıran’ın bir iki yaprağının yenmesi bile ölüme neden olabilir"

Prof. Dr. Hüseyin Önen, baldıran otunun iki yaprağının bile yenmesinin ölüme neden olabildiğini vurguladı.

Otun, tüm dünyada bilindiğini dile getiren Önen, şunları kaydetti: ”Sadece insanlarda değil hayvanlarda da sorun oluşturan bitki. Eğer bunu yiyen bir inekse yavru atabilir, buzağı ise ölebilir. Zehirli bir bitki. Ölümler çocuklarda ve yetişkinlerde de görülebilir. Yetişkinler bunu bilir, çocuklar bilmeyebilir. Bunu yiyen birisinin en kısa sürede hastaneye gitmesi gerekiyor. Hastaneye giderken mutlaka yedikleri bitkiyi de yanlarında götürsünler. Doktorlar bizi arıyorlar biz de kendilerine bilgiler veriyoruz. Baldıran otundan zehirlenerek ölenler geçmişte de olan bir şey. Basın yayın organları gündeme getirdiğinde bunun farkına varıyoruz.”
(http://www.habervaktim.com/d/other/ot2.jpg)

Habervaktim.com
Başlık: Ynt: Faydalı Bilgiler
Gönderen: sanalulke - 26 Kasım 2018, 18:50:09
Ağır Metal Yüklenmelerineden kurtulmak

Birçok insan farkına varmadan Kurşun, Kadmiyum, Arsenik, Paladyum veya Amalgam gibi ağır metal yüklenmesine maruz kalmaktadır. Üstelik sadece yeryüzü ve hava bu metallerle kirli değil. Hepimizin bildiği gibi örneğin diş tedavilerinde uzun yıllar, Amalgam gibi toksik maddeler veya Paladyum ihtiva eden karışımlar kullanılmıştır.

Bu zehirler vücudumuz tarafından atılamadıkları için organizmamızı zorlar ve spesifik olmayan semptomlar, baş ağrısı veya çabuk yorulma, depresyon, canlılık kaybı vb. rahatsızlıklara sebep olurlar.

Himalaya Tuz Kristali (Doğal Tuz) bütün bu zehirli maddelerin vücudumuzdan atılmasına destek olabilir. Evimize himalaya tuz lamba kullanarak da ağır metallerden kurtulabiliriz.

SOLE’ün Ağır Metal Yüklenmelerine karşı Arınma Amaçlı Kullanımı:

Her sabah bir tatlı kaşığı SOLE'ü bir bardak iyi içme suyu (kaynak suyu) ile karıştırarak içiniz.
Burada en önemlisi, gün boyunca bol bol iyi ve az mineralli içme suyu (kaynak suyu) içmenizdir ki vücudunuz iyonize olsun ve ağır metalleri dışarı atabilsin.

Yoksa içimizde olan bu ağır metaller sürekli hareket halinde olup, şikayetlerin artmasına sebep olabilirler.


Kaynak: https://www.sifatuzlamba.com/ (https://www.sifatuzlamba.com/)