EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => GENEL KÜLTÜR-SANAT => Konuyu başlatan: Nakkaş - 09 Şubat 2008, 19:41:55
Başlık: Hüsn-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: Nakkaş - 09 Şubat 2008, 19:41:55
Hüsn-i Hat yazı çeşitleri başlıca altı kısımda toplanmış olup, buna Aklâm-ı sitte (altı kalem) denir. Aklam-ı sitte peyderpey icat olunarak, Bağdat’da Yakut-ı Musta’sami tarafından kesin şekli verilen altı çeşit yazının tamamına verilen isimdir.
Bu altı ana çeşit yazı ile, ondan türeyen başlıca yazı çeşitlerini şöylece sıralayabiliriz:
Sülüs--2-3 mm. Kalınlığındaki kalemle yazılan Sülüs’te harfler yumuşak ve ahenkli olarak döner. Nesih’in biraz daha büyüğü olup, harflerin yuvarlaklığı Nesih'e nazaran daha azdır. Hattın esasını teşkil eder. Sülüs bu karekteriyle Mikyasül-hat ve Mizanü'l-hat diye şöhret bulmuştur.
Bütün hat çeşitleri ve kaideleri Sülüs'ten çıkmış>tır. Hüsn-i hatta da Sülüs öğrenmekle başlanır. Kur'an'ların ve el yazması kitapların başlık ve sure başları Sülüs'le yazılır. Kıvrak, yumuşak ve göz doldurucu bir yazı olduğundan hat levhaları Sülüs'le yazılmıştır. Osmanlı - Türk zevkine çok uygun bir yazıdır.
Nesih-- Kalınlığı Sülüs'ün üçte biri kadardır. Küfi yazının köşeleri'nin yuvarlanması ile meydana gelmiştir. Hicri IV. yüzyılda ilk örnekleri görülen Nesih, V. ve VII. yüzyıllarda klasik olgunluğa kavuşmuştur. Daha çok Kur'an'lar Nesih'le yazılmıştır. Türk hattatlarınca çok kullanılmış bir yazıdır.
Muhakkak - Sülüs ve Nesih arasında bir yazıdır. Murakka kıt'alar yazılmış, ancak Besmelesi hariç rağbet görmediğinden fazla kullanılmamıştır.
Reyhani - Nesih'in yatay kısımları bu yazıda daha yatkın bir hale getirilmiştir. Nesih'e nazaran daha sert ifadelidir.
Tevki' - 2-3 mm. kalınlığında ve kelimelerin arası birleştirilerek yazılır. Tevki' , Osmanlı Divani yazısının esasını teşkil etmiş, beratlarda ve menşurlarda (ferman) kullanılmıştır. Bazı eski tuğraların imzalarında da bu yazıya rastlanır. Tuğrakeşlere de önceleri Tevki-i denilmiştir. Tuğra, İmparatorluk devrinde padişahın imzası yerine kullanılmıştır.
" .. An'aneye göre tuğra Oğuz Han'ın yazılı nişanıymış. Bir kısım Türk tarihçileri bu tabirin efsanevi bir kuş ve aynı zamanda Oğuz Han'ın arması olan Tuğra'dan geldiğini ileri sürmektedirler. Kelimenin aslı Oğuz lehçesinde Tuğrağ olup, hükümdarın basılı nişanı, damgası anlamına gelmektedir. Bu husus Kaşgarlı Mahmud'un Divan ü Lügat-it-'Türk'ünde de belirtilmiştir. Batı Türkçesinde kelimenin sonundaki gayın harfi okunmadığından, kelime Tuğra şeklinde kullanılmıştır.
Kelimenin Farsçası Nişan, Arapçası Tevkii'dir ... Osmanlı tarih vesikalarında değişik tabirlerle kullanılan Tevki-i hümayun, Tevki-i refi, Şerif-i alişan-ı sultani, Tuğray-ı garray-ı sami mekan-ı hakani, Tevki-ı refi-i hiimayun, Nişan-ı hümayun, MisaJ.-i meymun, Nişan-ı şerif-i alişan, Alamet-i şerife ve Tuğrayı-ı garra gibi tabirlerin hepsi tuğra demektir.
Ahidname, ferman, berat ve name-i hüınayun gibi vesikaların baş tarafına yazılan tuğra; Nişancı, Tevki-ı, Tuğrai veya Muvakki denilen şahıslar tarafından çekilirdi... XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Nişancıların 'Tıığrakeş adlı bir yardımcıları olmuş, tuğra çekmek vazifesini bunlar üzerlerine almışlardır. 1836'da Nişancılık ilga edilmiş ve bunların vazifesi Defter eminlerine devredilmiştir. Defter eminleri de tuğra çekmek için Tuğranü-vis adlı memurlar tayin etmişlerdir.
Rıkaa' - Rık'a denilmişse de aslı Rıkaa'dır. Nesih yazının yuvarlak şekli olan ve hareketsiz yazılan Rıkaa', süratle yazılabilen, harfleri bitişik, kalem kalınlığı değişik bir yazıdır. Latin harflerinin kabulüne kadar, devlet yazışmalarında kullanılmıştır.
"Tevki' ve Rıkaa', XII. yüzyılda yetişen Bağdad'lı Ebü'I-Fazl Fazl İbn-i Hazin diye tanınan Ahmed İbn-i Muhammed İbnü'l-Fazl tarafından ortaya konmuştur."
Kufi - Geometrik karakterli bir yazı olan Küfi'nin her çeşidinde göze çarpan özellik, parçaların dikey ve yatay olmasıdır. "Küfi yazı; yazma küfi (kalın-celi ve ince küfi) ve yapma küfi olmak üzere ikiye ayrılabilir. Yapma küfi'ye, örgülü, yapraklı, çiçekli, geçmeli küfi gibi adlar da verilmiştir. Yazma küfi kalemle yazılan, yapma küfi gönye, pergel gibi aletlerle çizilerek yapılan yazılardır. Bunlar abide yazılarıdır.
Kağıt üzerinde IX. yüzyıla kadar devam eden Küfi'nin celisi (büyüğü), dekoratif kıymetinden ötürü XII. yüzyıla kadar devamlı ve XV. yüzyıla kadar da seyrek olarak taş, alçı üzerinde mimari bir unsur olarak kullanılmıştır. Kur'an'lar ve el yazması kitaplar, başlıklar ve sure başları bazı hallerde Küfi ile tezhibli olarak yazılmıştır.
Ta'lik - XII. yüzyılda İran'da ortaya çıkan bu yazı, Sülüs'le aynı kalınlıktaki kamış kalemle yazılır. Ta'lik, "Ma’kınli'nin karakter itibari ile tam aksi olup, harflerde düz hat yoktıır. Ta'lik kalemine Mcşk kalemi de denir. İranlılar Ta'Iik kalemine Çardank'da demişlerdir.
Bu yazı nev'ini ilk defa ortaya kayanın Hoca Ebü!l-Al olduğu söy lenir. Bu yazının esaslarını Pehlevi hattiyle Küfi'nin parçalarından çıkarmıştır. Ta'lik'in incesine Hafi veya İnce Ta'lik, yahut Hurda Ta'lik, kalınlarına da Celi Ta'lik veya Ta'lik Celisi denmiştir.
Ta'lik bir ahenk yazısı olup, yetişmiş en büyük üstadı bizden çıkmış olan Yesarı Esad Efendi (ölümü 1766) 'dir. Ta'lik'i İranlılar ortaya koymuş olmakla beraber, bu yazının en güzel örneklerini vermek yine Türk hattatlarına nasip olmuştur.
Celi - Sülüs'ün istenilen büyüklükte kalın kalemle yazılan çeşidi olup, her tezyini şekil ve istife müsaittir. Büyük levhalarda, taş üzerine yazılan kitabelerde kullanılmıştır. Yerine göre 3·5 cm. kalınlığa kadar olanları vardır. Ayasofya'daki çıhar-ı yar levhaları 55 cm. kalınlıkta yazılmış olup, dünyanın en büyük yazı örneklerindendir.
Müsenna - Levha ve kitabelerde kullanılan bu yazı, Sülüs ilc Celi'nin karşılıklı olarak çift yazılan şeklidir.
Divani -- Türk'ün kendine öz, hareketli ve girift bir yazıdır. Hem Tevki'i, hem de Ta'Iik'i andırır. Bu yazıda harf ve kelimeler birbirine kaynaşmıştır. Bu harf ve kelimeler birbirlerine ulaşa ulaşa uzanıp giderler, sona yaklaşınca yükselmeğe başlarlar. Bu yükseliş, Divani yazısındaki değerlere ayrıca bir yükselme değeri katar. Yalnız berat, menşur yazmak için tercih edilmiş bir yazıdır.
Siyakat - Küfi'ye benzeyen bu yazı ile; arazi, emlak, mali ve Defter·i Hakanı kayıtları yazılmıştır.
Eski Kitapçılık Sanatlarımız—İsmet Binark www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Hün-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: Nakkaş - 11 Şubat 2008, 13:15:06
Başlık: Ali Hüsrevoğlu (Hüsn-i Hat Sanatçısı)
Gönderen: Tuğra - 29 Mayıs 2009, 11:20:13
Ali Hüsrevoğlu şimdiye kadar Bedir ve Uhud Savaşları ile Habeş'e hicreti Kuran ayetleri ile yazdı. 26 yıllık hattat, 'Belki ömrüm ve gücüm yetmez ama, Saadet Asrını ve Peygamberin hayatını yazmak, sonrada tüm bunları kalıcı bir müzede toplamak istiyorum' diyor.
Ali Hüsrevoğlu Küçük Çamlıca'da yükselen binalardan birinde oturuyor. Adresi bulmak zor olmadı. Fotoğraf çekiminin ardından dört tarafı hat tablolarına bezenmiş bir odada başlıyoruz konuşmaya. Sanatın içinde yoğrulan 26 yılın ardından ilgisizliğe biraz kırgın görünen Hüsrevoğlu, kafasındaki kocaman projelerin ağırlığına inat sohbetimiz başlar başlamaz, iyimser bakışlarını çıkarıyor ortaya.
Oturduğu evin hemen yanında kiraladığı dairede çalışmalarını sürdüren Hüsrevoğlu, icra ettiği sanatın benzerlerinden farkını mesajına bağlıyor. İslam tarihi ve saadet asrı dönemlerini eserlerinde işleyen Hüsrevoğlu, şu ana kadar Bedir, Uhut ve Hendek Savaşları ile Habeşistan'a hicret isimli eserlerinde, konuyu işlemiş.
Doğup büyüdüğü Afyon'da cami ve tarihi binalarda gördüğü hatlardan oldukça etkilenen Hüsrevoğlu, İstanbul'a geldiğinde bu sanatı öğrenmeye karar veriyor. Önce Hattat Çelebi'den, daha sonra ise Osmanlı'nın son hat ustası Hattat Hamit Aytaç'tan icazet alıyor. Hatta Hattat Hamit'in ölümünden önceki son hatını yazmak Hüsrevoğlu'na nasip oluyor.
Ders aldığı Süheyl Ünver'in 'Oğlum, hat sanatına çalıştığın kadar, hattın tarihine de çalış' tavsiyesine uyan Hüsrevoğlu, uzun bir dönem hat tarihi üzerine çalışma yapıyor. Hat tarihinin önemine değinen hattat, 'İnsan, eline aldığı örnek için durmadan gayret etse de, uzun vadede bir verim alamaz.
Önce bir görüş kazanması, bir bakış yakalaması gerekir' diye konuşuyor. Hat sanatının ustalarından söz eden Hüsrevoğlu, 'Hattat Halim ve Ustam Hattat Hamit'in hat sanatına baktığı açıyı, biz hala kestirebilmiş değiliz. Hattat Halim'in bir caminin bütün yazılarını bir gecede bitirdiğini biliyorum' diye konuşuyor.
Uzun zamandır üzerinde çalıştığı Asrı Saadeti İhya Projesine değinen Hüsrevoğlu, sadece Asrı Saadet içinde bir dönüm noktası olan Bedir Harbi'ni Kuran ayetleri ile yazmak için 8 ay uğraşmış. 'Bir tablo için 8 ay. Bu sizi yormadı mı' diye sorduğumuz Hüsrevoğlu, 'İnsan idealleri üzerine yaşar. Bu tablo, projelerim içinde önemli bir aşama.
Asrı Saadeti'in en önemli ayaklarından. O yüzden bu sekiz aydan ve ortaya çıkan sonuçtan oldukça memnun kaldım' diyor. Hüsrevoğlu'nun ömründen sekiz ayı götüren tablonun önünde duruyoruz. Tabloda iki grup, iki yakaya konuşlanmış. İyilik ve kötülük, savaş ve barış, kibir ve tevazu Hüsrevoğlu'nun çizgilerinde ve aynı tabloda hayat bulmuş. Tablo sanki canlı ve gözünüzün önünde bir dünya savaşı dönüyor..
Ali Hüsrevoğlu, hep Asrı Saadet eserlerini öne çıkarsa da evinin dört köşesi farklı hatlarla süslenmiş. Yasin Suresi'nin işlendiği üç büyük tablo, besmele, çeşitli ayetler evin duvarlarına renk katıyor. Şimdiye kadar 30'un üzerinde bireysel ve karma sergiye katılan Hüsrevoğlu, hat sanatının hakettiği ilgiyi görememesinin üzücü olduğunu kaydediyor:
'Evet bir çok kez söylenmiştir. Kuran Metke'de inmiş, Mısır'da okunmuş ve İstanbul'da yazılmıştır. Hat sanatı gerçekten Allah tarafından milletimize bahşedilmiş bir yetenek. Buna rağmen hat, ülkemizde hakettiği ilgiyi bir türlü göremedi. Şimdi bunca yıldan sonra kalkıp bir hattat, maddi sıkıntılardan ötürü yurtdışına gitmeyi düşünüyorsa bu kimin ayıbı.'
Kurumların ilgisizliğine rağmen, geleneksel sanatlara karşı gençlerde sürekli bir kıpırdanma olduğunu dile getiren Hüsrevoğlu, popüler kültürün onca ağırlığına rağmen geleneksel sanatlara karşı hep zate kalan ilgiyi, samimi gayretlerin Allah katında kabul görülmesine bağlıyor. Hüsrevoğlu, bu konuda Prof. Dr.Uğur Derman gibi, hatın çöküş dönemlerinde Anadolu'yu şehir şehir dolaşıp hat sanatını anlatan ve insanlara sevdiren isimlerin unutulmaması gerektiğini kaydediyor.
'Marifet iltifata tabidir' diyen Hüsrevoğlu, 'Yaptığınız eser iki üç yıl elinizde kalıyorsa, bu olay sanatkar için vahim bir durumdur. Elbette her eser satılması için yapılmaz. Ancak satılması gereken eserler sanatçının elinde kalıyorsa, bu, sanatkar için maddi ve manevi açıdan önemli bir sorun haline gelir' diyor.
1956 yılında Afyon Sandıklı'da doğan Ali Hüsrevoğlu, İstanbul Üniversitesi Yüksek İslam Entitüsü'nde lisans eğitimi aldı. Askerliğinden sonra Medine'ye giden Hüsrevoğlu, Cizre ve Medine üniversitelerinde 10 yıl görev yaptı.
Mescit-i Nebevi'nin son genişletme çalışmalarının yazılarını yazdı. Sonraki yıllarda Türkiye'ye dönen Hüsrevoğlu, bir süre Sakarya Üniversitesi'nde görev yaptı. Sonraki yıllarda Marmara Üniversitesi'ne geçti.
Evliliğini Medine'de gerçekleştiren Ali Hüsrevoğlu'nun beş çocuğu var. Hattat Hamit Aytaç ve devrin diğer ünlü hattatlarından ders alan Hüsrevoğlu'nun şu ana kadar 33 bireysel ve karma sergisi izleyiciyle buluştu.
hatvesanat.com
Ayrıca aşağıdaki linkte sanatçının diğer çalışmalarına bakabilirsiniz.
Başlık: Ynt: Hüsn-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: mazlum - 13 Ocak 2011, 18:27:08
Gerçek sanat esiri diye bunlara denir .Tşk ler . Bir'tanede biz ekleyelim .
(http://i55.tinypic.com/118lvye.jpg)
Başlık: Ynt: Hüsn-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: gilloo23 - 10 Ocak 2012, 09:10:54
guzel paylasimlar...sagolun
Başlık: Ynt: Hüsn-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: koruma - 19 Nisan 2012, 22:45:33
Allah Razı olsun güzel paylaşım.
Başlık: Ynt: Hüsn-i Hat yazı çeşitleri
Gönderen: Yurdum16 - 19 Nisan 2012, 23:58:21
Allah razi olsun, bende Allahin izniyle hat (sülus) derslerine basladim Almanyada Hattat hocamizdan hat tezhip sanati ve ebru calismalarimiz oluyor cok güzel bir calisma,Türkiyede bu imkanlar daha cok herkese tavsiye ederim.