Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => YİYECEK VE İÇECEKLER => Konuyu başlatan: Evfacan - 21 Mart 2005, 00:03:33

Başlık: Bal ve Faydaları
Gönderen: Evfacan - 21 Mart 2005, 00:03:33

Selamünaleyküm kardeslerim

Cenab-i Hakk, Kur´an-i kerimde mealen: "Rabbin bal arisina da söyle ilham etti. Daglardan, agaclardan ve (insanlarin kuracaklari) cardaklardan göz göz evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de rabbinin müyesser kildigi yollara koy iclerinden renkleri muhtelif bir icecek cikar ki onda insanlar icin bir sifa vardir. Süphesiz ki bunda tefekkür eden bir kavim icin elbette bir ibret vardir." buyurmustur. (Sure-i Nahl, 68-69)

Bal, eski caglardan itibaren kuvvetlendirici, tedavi edici ve tadlandirici olarak kullanila gelmistir. Niketim Hipokrat, balin kesiklere, cipanlara, apselere, yaniklara iyi geldigini söylemistir.

Balin bazi faydalari:

* Bal, soguk suyla karistirilip icilirse ishali durdurur.

* Sicak suyla karistirilip icilirse kabizligi giderir.

* Bal sicak icildigi zaman 7, soguk icildigi zaman 20 dakikada kana karisir, kani temizler, vücuda enerji verir. Ihtiva ettigi serbest sekerlerden dolayi beynin calismasini kolaylastirir.

* Beslenmeden dogan bazi eksikliklerde, kemik hastaliklarinin tedavisinde cok faydalidir.

* Soguktan gelen bütün hastaliklara karsi sifadir.

* Altini islatan cocuklarin 1-2 ay bal yemege devam etmesi faydalidir.

* Cocuklarda kusma, öksürük, bronsit gibi hastaliklarda kaynatilmis arpa suyuyla karistirilip icilirse, hastalik tedavi edilmis olur.

* Bal, sabah ve aksam devamli yenirse, sariligin kisa zamanda tedavisine yardimci olur.

* Bir miktar tuzla karistirilip alinmaya devam edilirse balgam söktürür.

* Bal, karin agrilarini keser. Mideye ferahlik verir. Mide ve bagirsaklardaki yaralari tedavi eder.

Bu bilgilerim ile bir kardesime yardimci olduysam ne mutlu bana

( kaynak: Fazilet takvimi, 2 Aralik 2005 )
Başlık: << BAL VE FAYDALARI >>
Gönderen: müteallim - 21 Mart 2005, 01:21:02
Lütfen balin faidelerinin alindigi kaynagida yazarsaniz arastirmamiza yardimci olursunuz.
verdiginiz bilgilerden dolayi tesekkür ederiz.

Selam hidayete tabi olanlara olsun.
Başlık: Ynt: << BAL VE FAYDALARI >>
Gönderen: müteallim - 09 Aralık 2007, 01:44:23
BAL MUCIZESI
Allah'in küçücük bir hayvan araciligiyla insanlara sundugu balin ne denli büyük bir besin kaynagi oldugunu biliyor
musunuz?
Bal, fruktoz ve glukoz gibi sekerlerin yanisira magnezyum, potasyum, kalsiyum, sodyum klorür, kükürt, demir ve fosfor
gibi minerallere sahiptir. Nektar ve polen kaynaklarinin niteliklerine göre degismekle birlikte, balda B1, B2, C, B6, B5 ve
B3 vitaminleri bulunmaktadir. Ayrica bakir, iyot, demir ve çinko da az miktarlarda bulunur. Balin içeriginde bunlarin disinda
bazi hormonlar da vardir.
Bal, Kuran ayetinde vurgulandigi gibi, "insanlara sifa" olma özelligi tasimaktadir. 20-26 Eylül'den Çin'de yapilan Dünya
Aricilik Kongresi'nde bilim adamlarinin bal hakkindaki yorumlari da bunu dogruluyor: "Kongre'de, ari ürünleri ile tedavi
konusu agirlik kazandi. Özellikle ABD'li bilimadamlari bal, ari sütü, polen ve ari reçinasinin (propolis) birçok hastaligi
tedavi ettigini bildirdiler. Romanyali bir doktor bali katarakt hastalari üzerinde denedigini ve 2094 hastadan 2002'sinin (%
95) bal sayesinde tam olarak iyilestigini açikladi. Polonyali doktorlar ise ari reçinasinin hemoroid, deri hastaliklari, kadin
hastaliklari gibi birçok hastaliga iyi geldigini tespit ettiklerini bildirdiler." (Hürriyet, 19 Ekim 1993)
Bilimde en ön siralari alan ülkelerde aricilik ve ari ürünleri artik baslibasina bir arastirma dali durumunda. Balin diger
yararlari ise söyle siralanabilir:
Kolayca sindirilir: Içindeki sekerlerin bir baska cins sekere (fruktozun glikoza) dönüsebilme özelligi sayesinde bal, yüksek
miktarda asit içermesine ragmen en hassas mideler tarafindan bile kolaylikla sindirilir. Ayni zamanda bagirsaklarin ve
böbreklerin daha iyi çalismasina yardimci olur.
Düsük kalorilidir: Balin bir diger özelligi de, ayni oranda sekerle karsilastirildiginda oldukça tatli olmasina ragmen, vücuda
yaklasik % 40 oraninda daha az kalori saglamasidir. Vücuda yogun enerji vermesine ragmen, kilo yapmamasi bali üstün
nitelikli bir besin kaynagi yapmaya yeter.
Süratle kana karisir: Bal ilik suyla karistirildiginda 7 dakika içinde kana karisir. Içerdigi serbest sekerlerden dolayi beynin
çalismasi kolaylasir...
Kan yapimina destek olur: Bal, kan yapimi için vücudun gereksinim duydugu enerjinin önemli bir bölümünü karsilar. Ayrica
kanin temizlenmesine de yardimci olur. Kan dolasimini hem düzenleyici, hem de kolaylastirici yönde etkisi vardir. Damar
sertligine karsi önemli bir koruyucudur.
Içinde bakteri barinamaz: Balin bakteri barinmasina olanak tanimayan özelligi "inhibine etki" olarak adlandirilir. Yapilan
deneyler sulandirilmis balin bakteri öldürücü özelliginin saf bala göre iki kat arttigini göstermistir. Isin ilginci, ari kolonisine
yeni dahil olacak kurtçuklarin, kendilerine bakmakla görevli arilarca—sulandirilmis balin bu özelligini
bilirmiscesine—sulandirilmis balla beslenmesidir.
Ari Sütü: Ari sütü, kovandaki isçi arilarin ürettigi bir maddedir. Çok besleyici olan ari sütünde seker, protein, yag ve birçok
vitamin bulunur. Vücudun kuvvetsiz düstügü durumlarda ve doku yaslanmalarindan ileri gelen bozukluklarda kullanilir.
Arilarin ihtiyaçlarindan çok fazla ürettikleri bali, insanlar için ve insanlara uygun olarak yaptiklari açiktir. Bu inanilmaz
görevi "kendi baslarina" yapamayacaklari da...
Başlık: Ynt: << bal ve faydalari >>
Gönderen: kenz - 09 Aralık 2007, 13:19:53
 Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyAllahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek: "Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?)" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Ona bal (şerbeti) içir!" ferman buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip: "Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı" dedi. (Adam bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Aleyhissalatu vesselam: "Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)" buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti."

Buhari, Tıbb 4, 24; Müslim, Selam 91, (2217); Tirmizi, Tıbb 31, (2083).



İbnu Abbas radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şifa üç şeydedir:

- Bal şerbeti.

- Kan aldırma.

- Ateşle dağlama.

Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum."

Bir rivayette: "Balda, hacamat olmada şifa vardır." denmiştir."

Buhari, Tıbb 3.



Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Her ay üç sabah bal yalayan kimseye büyük bir bela (hastalık) gelmez."



Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyAllahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Size şu iki şifayı tavsiye ederim: "Bal ve Kur'an."



Ebu Übey İbnu Ümmi Haram radıyAllahu anhüma arılatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sinameki ve sennüt (yani tereyağı tulumuna konulan bal veya dereotu) yemenizi tavsiye ederim. Çünkü bu iki şeyde sâm'dan başka her hastalığa karşı şifa vardır."

"Ey Allah'ın Resülü sâm nedir?" diye sorulmuştu. "Ölüm!" buyurdular."

Râvi Amr dedi ki: "İbnu Ebî Able'nin söylediğine göre, sennüt dereotudur, bazı başka alimler de "Bilakis, yağ tulumuna konan baldır, şairin şu beytinde sennüt bu mânadadır" demiştir.

"Onlar tereyağı tulumundaki bal ile tereyağı gibidirler, aralarında hıyanet yoktur. Onlar komşularına hile yapılmasına da mâni olurlar."


Başlık: Ynt: << Bal ve Faydaları >>
Gönderen: İsra - 22 Nisan 2008, 03:01:57
Mucize bir besin: Bal!

Bu harika görünümlü altın sıvı, bal arılarının mucizevi ürünüdür ve beyaz şekere alternatif doğal lezzetlidir. Sene boyunca ulaşılabilir olsa da yazın ve sonbaharda yeni toplandığında ve en taze halindeyken tüketmek ayrıca bir zevktir.

Balın büyüleyici yapım süreci, arıların çiçeklerden ziyafet çekip çiçek nektarlarını ağızlarında toplamalarıyla başlar. Daha sonra bu nektar arının salyasındaki özel enzimlerle karışır bu, nektarı bala dönüştüren bir simya sürecidir. Arılar balı duvarlarındaki hücrelere bıraktıkları kovanlarına geri taşırlar. Kanatlarını çırpmaları onu tüketime hazır hale getiren nem içeriğini azaltmak için gerekli havalandırmayı sağlar.

Doğanın besleyici tatlandırıcısı olarak bilinen şöhretine ek olarak araştırmalar, ayrıca balın kendine özgü bileşiminin onu antimikrobiyotik bir ajan ve antioksidan olarak da kullanışlı hale getirdiğini gösteriyor. Antibakteriyel özelliği olduğundan balın içinde bakteri üreyemiyor.

Yara iyileştirici özelliği var

Balın sağlığa yararları bütün besinlerde olduğu gibi kalitesine bağlı. Ancak bal söz konusu olunca durum daha da önem kazanıyor çünkü arıların çiçekten çiçeğe dolaşırken bacaklarında toplanan polenlerin ne kadar sağlıklı olduğu o bitkiler kadar muhtelif. Ayrıca balın işlenişi, genelde ham balın kovanda bulunduğu halindeki fitobesinlerin çoğunu çıkarıyor. Örneğin ham bal propoliste bulunan reçinenin aynısından küçük miktarda içeriyor. Bazen “arı yapışkanı” olarak da adlandırılan propolis, bal arılarının kovanlarını mühürlemek ve onu bakteri ve diğer mikro organizmalardan korumak için kullandıkları reçine ve başka maddelerden oluşan bir karışım.

Bal arıları propolisi bitki reçineleriyle kendi salgılarını birleştirerek yapıyorlar. Ham bal işlendikçe ve ısıtıldıktan sonra bunun gibi fitobesinlerin yararları önemli ölçüde elimine edilmiş oluyor.
Balın ayrıca atletik performansı artırıcı ve yara iyileştirici özelliği olduğu düşünülüyor. Yakın zamanda yapılan araştırmalar günlük bal tüketiminin, sporcuların en iyi performansı göstermeleri için iyi bir seçim olduğunu gösteriyor. Ayrıca düzenli tüketimi, kandaki koruyucu antioksidan seviyesini de yükseltebiliyor. Yarım kilo ham bal nektarı için 900 arının yarım gün çalışması gerekiyor.

Karbonhidrat yemek daha hızlı düşünmenizi sağlar

Yapılan bir araştırmaya göre düşük karbonhidratlı ve yüksek yağlı diyet ile yüksek karbonhidratlı ve düşük yağlı diyetler kilo kaybına yardımcı oluyor, duygu durumu daha iyi hale getiriyor ve düşünceyi hızlandırıyor. Bu araştırmaya göre düşük ve yüksek karbonhidratlı diyet arasındaki fark bilişsel süreçle ilgili. Düşük karbonhidratlı diyetin bilişsel süreç açısından faydaları daha az. Yüksek karbonhidrat daha iyi düşünmeyi sağlayabilir sonucuna varılıyor.

Testleri hızlı çözdüler

Avustralya’da yapılan araştırmada 24 - 64 yaş arasında fazla kilolu veya obez, ancak diğer açılardan sağlıklı katılımcılara sekiz haftadan uzun bir süreyle iki diyetten biri uygulandı. İki diyet de kalori ve makrobesinsel içerik açısından benzerdi. Düşük karbonhidratlı diyette yüzde 35 total protein, yüzde 61 total yağ (yüzde 20 doymuş yağ) ve yüzde 4 total karbonhidrat vardı.
Yüksek karbonhidratlı diyet ise yüzde 24 total protein, yüzde 30 total yağ (yüzde 8’den az doymuş yağ) ve yüzde 46 total karbonhidrat içeriyordu. Araştırmacılar 93 katılımcıda araştırma süresince herhangi bir duygu durum değişikliği gözlemlemediler. Ancak yüksek karbonhidratlı diyetle beslenenlerin, zeka ve mantık testlerini çözmede hızlandıkları görüldü.

Her gün bir tatlı kaşığı bal

Eğer dengeli beslenip spor yapıyorsanız ve kilo probleminiz yoksa her gün bir tatlı kaşığı bal tüketebilirsiniz.
Kilo probleminiz varsa bal tüketimini günlük bir çay kaşığı ile sınırlayabilirsiniz.
Kalori hesabı yapıyorsanız bir meyve yerine diyete bir çay kaşığı bal ilave edebilirsiniz.
Meyve tatlısı yaparken şeker ilave etmeyip bal ile tatlandırabilirsiniz.
Keklerde ve pastalarda şeker yerine bal tercih edebilirsiniz.
Su içmekte zorlanıyorsanız biraz bal, limon ve naneyle tatlandırabilirsiniz. Ancak 100 gram balın 315 kalori olduğunu unutmayın ve tüketim miktarlarında kontrollü olun.

Milliyet
Başlık: Balınız sahteyse buzdolabına koyduğunuzda anlayabilirsiniz
Gönderen: Ber-ceste - 06 Haziran 2008, 23:10:23
(http://medya.zaman.com.tr/2008/06/01/bal.jpg)

Balınız sahteyse buzdolabına koyduğunuzda anlayabilirsiniz

Samsun Arıcılar Birliği Başkanı Halit Kukula, bir süre buzdolabında bekletilen balın sahte olup olmadığının anlaşılabileceğini söyledi.

Kukula, dolapta bir ay bekleyen balın krem ya da tereyağ kıvamına gelmesinin balın hakiki olduğunu gösterdiğini anlattı: "Balda şeker var deniliyor. Keşke şeker olsa. Merdiven altı üreticiler genetiğiyle oynanmış mısırın sapından ürettikleri şekerle bal yapıyorlar. Sahte bal almaktansa sağlıklarını korumak için reçel alsınlar daha iyi."

Samsun, aa
Başlık: Balın lezzeti özünde saklı
Gönderen: Tuğra - 18 Mayıs 2009, 21:23:45
Halk arasında genellikle çam ve çiçek türlerinin bilinmesine karşın, Türkiye florasının zenginliği bal türlerine de yansıyor.

Balın narenciyeden kevenine, ıhlamurdan kestanesine kadar onlarca türü bulunuyor.

Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ulviye Kumova, bal konusunda tüketicilerin bilinçli olmadığını belirterek, "Türkiye'de bal lüks bir gıda maddesi olarak değerlendiriliyor. Oysa herkes güne başlamadan 3 kaşık bal yemeli. Kahvaltıdan önce yenilen bu bal, kişiyi zinde tutar, enerji verir" dedi.

Balın "apiterapi" denilen ve tıpta çoğu hastalığın tedavisinde de kullanılan özel bir gıda olduğunu söyleyen Kumova, şöyle konuştu:

"Balın tüketiminin artırılması için ise mutlaka bilinçlendirici yayınlar yapılmalı. Bal, vücut tarafından çabuk ve kolay bir şekilde özümlenir. Bal, kan şekeri düzeyini yükseltmek için en uygun gıdadır. Fiziksel ve zihinsel yorgunluğun çabuk giderilmesini sağlar.

Balın gebelikte çocuk sağlığında, yaşlılıkta, karaciğer ve sarılıkta, dolaşım, kalp, solunum, hazım bozukluklarında, zehirlenme, tansiyon, damar böbrek ve salgı bezleri rahatsızlıklarında, astım sinüzit gibi birçok rahatsızlığın giderilmesinde büyük faydası bulunmaktadır. Balın göz kataraktlarını azalttığı, birçok kornea hastalığını iyileştirdiği bilinmektedir. Alkol zehirlenmesinin tedavisine yardımcı olan bal, karaciğeri de korur."

Tıme Turk
Başlık: Adana'da ilk portakal balı hasadı
Gönderen: Tuğra - 31 Mayıs 2009, 00:34:15
Adana'da C vitamini ve aroması sebebiyle özel bir ürün olan portakal balı hasadı yapıldı.

Anadolu Arı Çiftliği Genel Koordinatörü Hasan Özkan, narenciye balının 2009 yılı hasadının gerçekleştirildiğini belirterek, "Tüketici bu yıl balı oldukça ucuza yiyecek." dedi. Arı ürünleri, polen ve narenciye balını, geniş kitlelere tanıtmak için Çukurova'yı bal merkezi yapmaya çalıştıklarını anlatan Özkan, Adana'da ilk portakal balı hasadının yapıldığını söyledi.

Adana'nın her tarafının narenciye bahçesi olduğunu hatırlatan ve bu durumun arıcılık açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Özkan, "Türkiye arıcılarının üçte biri arısını bizim bölgemizde yetiştiriyor. Narenciye balının en erkenci hasadını Adana'da gerçekleştiriyoruz. Bu bal C vitamini ve aroması itibariyle çok özel bir bal. En doğal haliyle tüketiciye sunuluyor." şeklinde konuştu.

Balın besin değerinin çok yüksek olduğunu, mutlaka bütün mutfaklarda bulunması gerektiğini vurgulayan Özkan, bal sayesinde sağlık harcamalarının da önüne geçtiğini ifade etti. Özkan, "Türkiye'de sadece geleneksel bal biliniyor. Balın yanı sıra arı sütü, polen, propolis, arı zehri gibi ürünleri bulunuyor. Ayrıca arı sütü kansere iyi geliyor. Kansere harcanan sağlık masraflarının azalmasına neden oluyor." diye konuştu.

Tüketicinin piyasada satılan etiketsiz balları almamasını tavsiye eden Özkan, etiketli balların Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından düzenli bir şekilde denetlendiğini, bu nedenle tüketicinin etiketli bal almasını önerdi.

Adana'da bin 700 civarında kayıtlı arı yetiştiricisi ve bal üreticisi olduğunu anlatan Özkan, "Kentimiz, arıların kış bakımının yapılması ve yetiştirilmesi açısından en önemli yerlerden biri durumunda. Arıcılık, balcılık ve fuarcılık anlamında kentimizi geliştirmek istiyoruz.

Adana'da kurulu bal paketleme fabrikaları, bal fiyatlarının belirlenmesinde etkin bir rol oynuyor. Bal, Adana ekonomisine de büyük katkı sağlıyor." ifadesini kullandı.

Özkan, Türkiye'nin bal üretiminden yılda yaklaşık 150 ila 300 milyon dolar arasında gelir elde ettiğini kaydetti.

Haber Aktüel
Başlık: Bal alırken bunlara dikkat!
Gönderen: Ay Işığı - 14 Haziran 2009, 16:11:34
Son yıllarda önemli bal üretim merkezlerinden biri haline gelen Konya'da bu yıl, şeker katkısız bal miktarının fazla olacağı belirtilirken, yetkililer tüketicileri bir konuda uyarıyor.

AA muhabirinin, Konya Tarım İl Müdürlüğü yetkililerinden aldığı bilgiye göre, arıların yararlanabileceği türdeki bitki florası açısından önemli bir zenginliğe sahip olan Konya Ovası, burada yapılan ayçiçeği, yonca, kabak ve meyve üretimiyle de arıcılık yapanlar için önemli bir potansiyel barındırıyor.

Konya ve çevresinde sabit noktalarda arıcılık yapan çiftçiler dışında, her yıl bahar aylarıyla birlikte özellikle Muğla'dan gelen 200'e yakın gezgin arıcı da, buradaki bitki florasından arılarını yararlandırarak peteklerini dolduruyor ve bölgelerinde daha düşük fiyattan satılan çam balı yerine, Konya Ovası'nda çiçek balı üretme imkanı buluyor.

Konya'ya ilkbahar ve yaz aylarında başka kentlerden gelen kovan sayısı, yaklaşık 20 bini buluyor. Bu yıl yağışların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi nedeniyle bugünlerde bal sağımına başlayan arıcılar, verimden son derece memnun. Son 2 yıldır yaşanan kuraklık nedeniyle yeterli verime ulaşamayan arıcıların, bu yıl yüzü gülüyor.

-TÜKETİCİ KATKISIZ BALI NASIL ANLAYACAK?-

Konya bölgesinde Tarım İl Müdürlüğünün bilgisi dahilinde arıcılık yapan kişilerin arılara hiç bir şekilde şeker vermediğini, zaten bu yıl arıların şekere de ihtiyaç duymadıklarını ifade eden yetkililer, şunları kaydetti:

''Konya'da üretilen ballar, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın güvenle satın alınıp yenilebilir. Peki tüketici kaliteli ve katkısız çiçek balı nasıl anlayacak? Bunun, tüketiciler tarafından anlaşılabilmesi çok zordur. Bir balın, katkısız ve gerçek bal olduğu ancak, Türkiye'de az sayıdaki laboratuvarlarda gerçekleştirilecek analizle anlaşılabilir. Çünkü çok teferruatlı bir tahlil gerekiyor. Geçen yıl üreticilerimiz balın kilogramını toptan 8-9 liraya sattı. Bu yıl ise fiyat tam olarak oluşmadı. Tüketicilerimizin gerçek ve katkısız bala kolayca ulaşabilmeleri için en önemli kriter, balın fiyatıdır. Gerçek bal yemek isteyenler, perakende fiyatı 10 liradan daha ucuza bal satın almasınlar. Bu fiyatın altında satılan balların gerçek bal özelliği taşıması ihtimali azdır.''

Haber Aktüel
Başlık: Bal Alırken Dikkat!
Gönderen: Tuğra - 29 Ağustos 2009, 11:59:47

Tüketicileri bal konusunda uyaran uzmanlar, iyi balın tat ve lezzetinden de rahatlıkla ayırt edilebileceğini belirtiyor.

Sinop Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı İlyas Çolak, tüketicilerde bal alırken dikkat etmeleri gereken konuları anlattı. İlyas Çolak, tüketicilerin bal alırken dikkat edeceği bir takım temel unsurlar olduğunu belirterek, kaliteli balın çekildiğinde uzadığını, özellikle hemen kopan ve düşen balın alınmaması gerektiğini söyledi.

(http://s.aktifhaber.com/images/news/108048.jpg)

Çolak, "Kaliteli bal sıcak su içinde hemen dağılmaz, kendine has bir aroması, kokusu ve damak tadı vardır. Balı kaşıkla alıp yere döktüğümüzde sahte bal uzayıp resmen örümcek ağı gibi havada uçar. Balın yoğunluğu çok, akışkanlığı sürekli olmalıdır. Bunu bir kaşıkla üsten aşağı tekrar dökmekle anlayabiliyoruz" dedi.

aktif haber
Başlık: Balı bilinçli tüketelim...
Gönderen: Tuğra - 29 Ekim 2009, 19:02:18

''Domuz gribi'' ile birlikte birçok hastalık için vücut direncinin artırılması için beslenme uzmanları tarafından tavsiye edilen, yüzyıllardır şifa kaynağı olarak gösterilen balın nasıl tüketileceği de önem taşıyor.

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/958.jpg)

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Güler, balın 43 derecenin üzerinde ısıya maruz kalması halinde besin değerini yitirdiğini, bu derecenin üzerinde süt veya çaya konulan balın tatlandırıcıdan öteye geçmeyeceğini söyledi.

Uzun yıllardır arıcılık üzerine araştırmalarını sürdüren Doç. Dr. Ahmet Güler, balın besin değeri korunarak tüketilmesinin son derece önemli olduğunu vurguladı.

İçinde yararlı enzimler, proteinler, asitler, vitamin ve mineraller bulunduran balın besin değerinin son derece yüksek olduğunun altını çizen Güler, balın adeta bir enerji ve şifa kaynağı olduğunu hatırlattı. Balın yüksek derece ısıda besin değerini yitirdiğine işaret eden Güler, şu bilgileri verdi:

''Bal 43 derecenin üzerinde sıcaklığa maruz kaldığında besin değerini yitirir, bu derecenin üzerinde süt veya çaya konulan bal tatlandırıcıdan öteye geçmez. Ilık süt, su veya meyve suyuna, çaya konulabilir. Balın kaynatılması ise bütün besin değerini yitirmesine neden olur. Bal yüksek ısıda kaynatıldıktan sonra tüketiciye sunulduğunda buna kesinlikle bal diyemeyiz.''

''KRİSTALLEŞEN BAL KALİTELİDİR''

Doç. Dr. Ahmet Güler, balın kristalleşmesinin ise halk arasında sanıldığı gibi şekerleşmediğini, bunun ''Bal üretiminde şeker kullanıldığını göstermediğini söyledi. ''Kristalleşen bal kalitelidir'' diyen Güler, balın kristalleşmesinin üretilen bitki çeşidine ve üretim yapılan yerin rakımına bağlı olduğunu kaydetti.

Balın buzdolabına konulmaması uyarısında da bulunan Doç. Dr. Güler, buzdolabında balın yapısının bozulacağını hatırlatarak, en iyi saklama koşulunun oda sıcaklığında güneş almayan bir yer olduğunu sözlerine ekledi.

İyibilgi
Başlık: Aldığınız Gerçekten Bal mı?
Gönderen: Tuğra - 18 Aralık 2009, 10:32:54

Marketlerde satılan balların üçte birinin sahte olduğunu belirten Altıparmak, bunların gerçekleriyle içiçe olduğunu belirtti.

(http://69.175.58.202/images/news/113454.jpg)

Bal Paketleyicileri İhracatçıları ve Sanayicileri Derneği Başkanı Özen Altıparmak, hileli bal pazarına dikkat çekti. Özen, bunların marketlerde gerçek ballarla içiiçe olduğunu söyledi.

Türkiye'de bal pazarı 50 bin ton ile 300 milyon dolarlık bir hacme sahip. Bal tüketiminin bu üretilenden çok fazla olduğunu belirten Bal Paketleyicileri İhracatçıları ve Sanayicileri Derneği Başkanı Özen Altıparmak, bu tonaja ulaşmalarının pek mümkün olmadığını,

bu nedenle de hileli bal pazarının varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor. Aynı zamanda Balparmak Yönetim Kurulu başkanı olan Altıparmak'ın konuyailişkin çok ciddi bir iddiası da var: Şu anda bal diye satın alınan ürünlerin üçte biri gerçek bal değil, hileli. Bunlar marketlerde gerçek ballarla iç içe duruyor.

Önceleri çiçeği, ağacı bol olan memleketlerden gelirdi petek ballar. Sonra market raflarında sıralanmaya başladı süzme bal kavanozları. Bazıları petek bala dokunmazken, altın sarısından kestane rengine kadar değişen lezzet dolu kavanozlar bal tüketiminin artmasına da sebep oldu. Çok değil bir süre önce akrabalardan gelen kehribar sarısı petek ballar yerlerini kavanozdaki ballara kolayca bıraktılar. "Bal tutan parmağını yalar" söyleminden midir nedir, Balparmak markasını yabancılık çekmeden hemen benimsedik.

Ancak bu bizim bildiğimiz bal-parmak ilişkisinin bir hikâyesi varmış. Markanın 'bal' kısmı üründen, 'parmak' kısmı ise Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak'ın soyadından geliyormuş.

"Arı biziz bal bizdedir" adı verilen kurumsal kitap çalışmasında ülkemizdeki arıyla ilgili tüm bilgi, birikim, basılı malzeme ve fotoğrafı toplayan Özen Altıparmak, bu kitapta kendi hikâyesini de şöyle anlatıyor: "ODTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun olduğumda tek güvencem diplomamdı. O yıl Öğretmenler Ban-kası'nın açtığı bilgisayar programcılığı sınavını birincilikle kazandım.

Ama aklım ticaret yapmaktan yanaydı. Ticaret de İstanbul'da yapılırdı. Bavulumu topladım ve İstanbul'a geldim. Bir şirkette istihsal pazarlama şefliğinden kısa sürede müdür vekilliğine kadar yükseldim. Maaşım da artmıştı ama benim aklım kendi başıma ticaret yapmaktı.

Bir küçük kamyon alıp Derman Baharatları'nı dağıtmaya başladım. O yıllarda kardeşim de mezun olmuştu, birlikte çalışmaya başladık. Babam Köy Enstitülü bir öğretmendi ve balcılık yapan arkadaşı İlyas Pınarbaşı'nı zaman zaman ziyaret ederdim. Bana kendi ballarını da dağıtabileceğimi söyledi. Markasının adını soyadından da esinlenerek Balpınar koymuştu.

Öyle zamanlar oldu ki bal dağıtımımız rekor seviyelere geldi. Ben ise bu kadar çok ürünü bir arada dağıtmak yerine bir konuya uzmanlaşmanın doğru olacağı kanaatindeydim. Askere gidip geldiğimde kardeşim Özgür Altıparmak'ın kamyonun tonajıyla birlikte işleri de büyüttüğünü gördüm. Birlikte bal alıp satmaya karar verdik ve İlyas amcanın katkısıyla markamıza soyadımızdan da esinlenerek Balparmak adını verdik. O gece rüyamda Balparmak'ın büyük bir marka olduğunu gördüm."

Bugün bal pazarının lider markası Balparmak. Gelişmiş bir laboratuvarda çok özenli bir araştırma sonucunda satın alınan ballar yine aynı özenle paketleniyor. Bütün bu süreçlerde ballara hiç el değmiyor. Altıparmak, süzme balların temizliği ve kalitesi konusunda çok dikkatli davranırken "Petek balı kesinlikle tüketmemelisiniz." diyor. 'Peki, neden tüketmemeliyiz?' soruma ise, "Petekler balın kabıdır. Siz yediğiniz çikolatanın kabını yer misiniz?" diye karşı bir soruyla cevap veriyor.

Ayrıca, "Bal tüm toz toprağı ve doğadaki kimyasalları emen bir ürün. Bu nedenle de menşeini bilmediğiniz balların naftalinden tarımda kullanılan tüm zehirli kimyasallara kadar içinde barındırma riski var. Diğer yandan çok doğal gördüğümüz bu ballarda arıcının arılarını hastalıklardan korumak için bilinçsizce verdiği antibiyotikler de var. Doğal bal yiyorum derken pek çok tehlike ile karşı karşıya kalınıyor." diyor.

Balparmak'ın yaklaşık 3 milyon Euro yatırım yaparak kurduğu, sektörde benzerinin olmadığı bir araştırma ve analiz laboratuvarı var. Balın nereden geldiğinden içindeki çiçeğe kadar her şeyi gören bu laboratuvar sebebiyle yüzde 25 oranında bal kabul edilmeyip geri çevriliyormuş. 65 parametrede milyarda bir hassasiyetle bakılan bal örneklerinden yüzde 75'inin kabul edilmesi bile büyük oran diye düşünüyorum. Özen Altıparmak övündüğü laboratuvarını gezdiriyor el değmeden insansız çalışan hassas ölçüm aletleri gerçekten tek bir poleni bile tespit ediyor.

Antalya'daki otellerde hileli bal servis ediliyor

Balda iki sıkıntılı durum var; katkılı hileli bal, yani yapma bal ile kalıntılı bal. Arıya mısır şurubu verdiğinizde, şurubun içeriği gereği hemen kursağından geçiriyor ve hileli bal üretiyor. İki bölümlü kursağını doğru biçimde kullanamamaktan dolayı da birkaç nesil sonra mutasyona uğruyor ve bunun sonucu da arı sayısı giderek azalıyor.

Katkılı balda ise antibiyotik dozu en önemli sorun olarak ortaya çıkıyor. Kaliteli bal servis edildiğinde ciddi bir maliyet oluşturduğunu belirten Altıparmak, ürünlerini 3 kategoride fiyatlandırdıklarını söylüyor. Binbirçiçek markasını da bünyesine katan Balparmak, güneydeki otellerde hileli bal servis edildiğini iddia ediyor.

Ülkemiz bal pazarı 50 bin ton ile 300 milyon dolarlık bir hacimde. Buna arıcılar da dahil. Ülkemizdeki bal tüketiminin bu üretilenden çok fazla olduğunu dile getiren Altıparmak, bu tonaja ulaşmalarının pek mümkün olmadığını, bu nedenle de hileli bal pazarının varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor. Altıparmak'ın konuya ilişkin çok ciddi bir iddiası da var; şu anda bal diye satın alınan ürünlerin üçte biri gerçek bal değil, hileli. Bunlar marketlerde gerçek ballarla iç içe duruyor.

Arıcılar Birliği de bu bal üreticileriyle mahkemelik ama bal aromalı ürünler raflarda satılmakta. Peki, bunun kanun nezdinde bir yaptırımı cezası yok mu? Gıda Kanunu'ndaki açıklardan ötürü bir yaptırımı da yok! Peki biz tüketiciler ne yapmalıyız? Bal diye satın aldığımız ürünün üstünde "bal aromalı" ibaresini gördüğümüzde gerçek bal olmadığını anlamalıyız. Özellikle çocukların sağlıkları açısından sıkıntılı bir durum oluşturan antibiyotikli ballar, hasta olmadan antibiyotik alınmasına sebep oluyor.

"Biz bal ülkesiyiz ama vatandaşımız yılda 600 gram bal yerken Avrupalı 1500 gram yiyor. Tüketimi artırmak için daha gidilecek çok yol var çünkü bal çok faydalı bir ürün. Ayrıca biz bir yaş altındaki çocuklarda binde bir oranında risk içermesi açısından yenmesini sakıncalı buluyoruz.

Bunu da ambalajımızda belirtiyoruz. Balın kalitesini korumak ve toplumu hileli, katkılı olanlardan korumak için devletin satış noktalarını çok sık denetlemesi gerekir. Turistik otellerin denetlendiğini zannetmiyorum çünkü "hepsi içinde" fiyat alan turist de çok ucuza kalıyor bu lüks otellerde. Üreticiler açısından yapılacak olanlar da var. Teknik arıcılık eğitimleri daha çok verilmeli.

Bugün bizde bir kovandan 17 kilo bal alınırken, Avrupa'dakilerden 60 kilo alınıyor. Oysaki dünya üzerindeki çiçek çeşidinin üçte biri bizde. Kovandan gerekli üretimi alamayan arıcı ürününü pahalı satsa da gerektiği kadar kazanamıyor. Biz gücümüz yettiğince bu yükü taşımaya çalışıyoruz ama biz de bir şirketiz.

Devlet arıcılara teşvik kredileri veriyorsa da beyana dayalı işlem yapıldığından kredilerin gerçek arıcılara yeterince ulaştığını zannetmiyorum." diyen Özen Altıparmak, tüketicilerin bal alırken dikkatli olması gerektiğini de sözlerine ekliyor. Fabrikasında, olaylara yaklaşımından, tutum ve davranışından hem mükemmeliyetçi hem de detaycı olduğu zaten gözüküyor. Özen Altıparmak'a bu tespitimi söylüyorum "evet" diyor.

Altıparmak'ın hayatının bütününü balı ve markası Balparmak kaplamış vaziyette. Duygusal bir insan olan işadamı, her şeyin daha mükemmel olabileceğine inancı olduğunu, kendisi için de uzun ve orta vadeli planlar yaparak geleceğe hazırlandığını söylüyor. "İşin detaylarına hakim olmak, işi daha iyi yapmama neden oluyor." diyor.

Saygısızlığa tahammülünün olmadığını da kabul eden Altıparmak, herkesin önce işine saygı duyması gerektiğini düşünenlerden. Kendisi de çok çalışkan olan işadamı tembellere, tembelliklere hiç katlanamıyor. Balcılık yapan şirketin çalışkanlık açısından arılardan etkilenmesi gerektiğini düşünüyor. Açık yöneticilerden biri olan Özen Altıparmak, kolay ulaşılır olmayı yönetim anlayışının bir gereği olduğunu da söylüyor.

Özen Altıparmak, mükemmeli bulma sürecinde arayışlarına gelecekte de devam edeceğini kaydediyor. Değişik ülkelere ihracatı da olan Balparmak'ın iç pazarda mutlak hakimiyeti söz konusu.

Ege'den çam, Güneydoğu'dan çiçek balı gelir

Sanki tersiymiş gibi düşünüyor insan. Ama dünya çam balı üretiminin yüzde 95'i Ege'deki çam ormanlarımızın üretimi. En değerli çiçek balları ise Güneydoğu Anadolu'dan geliyor. Eğer bir arıcı balının bölgesini yanlış söylerse Balparmak'ın laboratuvarı bunu da tespit edebiliyor. Balın üretim mevsimi var ama yeme mevsimi kısıtlaması yok.

Bugüne değin analiz edemediği için hiç petek bal satmayan Özen Altıparmak, balmumu yemenin insan sağlığına hiçbir katkısı olmadığını, bir gram petek yapma süresinde dört gram bal yapabildiğini, bu nedenle arıyı yormanın gereksiz olduğunu da sözlerine ekliyor. Balparmak'ın kendi damak tadı olduğunu, bu nedenle farklı bal harmanları yaptıklarını da söyleyen Özen Altıparmak, bunun tüketicilere bir marka taahhüdü olduğunu ifade ediyor.

İSO'DAN İNOVASYON ÖDÜLÜ ALDI

Son teknolojiyle donatılmış tesisleri ve Avru-pa'nın en büyük dört bal ihtisas laboratuvarından biri olan Ar-Ge ve Kalite Kontrol Laboratuvarı ile bal kalitesinde standartları yükselten Altıparmak Gıda, İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) 8. Sanayi Kongresi'nde 'İSO İnovasyon Özel Ödülü'nü kazandı. İSO Yönetim Başkanı Tanıl Küçük ve Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan'ın takdim ettiği ödülü, Altıparmak adına Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak aldı.

Muğla'ya 15 milyon dolara bal kompleksi

Mimari tasarımını bir yarışmayla seçtiği Muğla'da inşa etmeyi planladığı bal kompleksi, Altıparmak'ın 30 yıllık büyük hayali. 15 milyon dolarlık bir yatırım yapılacağını söyleyen işadamı, bina temelinin Mart 2010'da atılacağını aktarıyor. 10 bin arıcının yaşadığı Ege'de, büyüklüğü ne olursa olsun üreticilerin ürünlerini götürebilecekleri bir yer inşa etme ihtiyacının doğduğunu bildiren Altıparmak, arıcıların ürünlerini her yanıyla değerlendirebilecekleri bir kompleksin yakın zamanda hazır edileceğini söylüyor.

Bunun da Bal Üreticileri Derneği başkanı olarak kendisinin sorumluluğu olduğunu düşünüyor. Özen Altıparmak ile yaptığım söyleşide içinde "bal" geçmeyen hiçbir cümle duymadım dersem abartmış olmam. Kendimi tutamayıp, aklınızı bal almış dediğimde gülüyor ve yine içinde bal geçen şu cümleyi söylüyor: "Balın her şeyini biliyorum ve bal adına ülkemizde yapmak istediklerim var."

aktif haber
Başlık: Ynt: Kur'an'ın Işığında Balın Faydaları
Gönderen: günce - 14 Ocak 2010, 17:43:46
Allah razı olsun. faydalarını biliyoduk ama bu kadarını değil.favorilerime ekledim. &))
Başlık: Bal güçlü bir virüs öldürücü
Gönderen: Tuğra - 01 Ekim 2010, 00:57:47

Bilim adamları arıların kendi bağışıklık sistemlerinden gelen ve "Defensin-1" olarak bilinen proteinin güçlü virüs öldürücü etkiye sahip olduğunu tespit ettiler.

İnsanoğlu 4 bin yıldır enfeksiyonların tedavisi için bal kullanıyordu. Artık günümüz bilim adamları da balın nasıl antibakteriyal gibi görev yaptığını belirlediler.

BBC Focus dergisinde yer alan habere göre, Amsterdam'da Akademik Tıp Merkezi'nin Medikal Mikrobiyoloji Bölümü'nde görevli araştırmacılar, arıların balın içine kendi bağışıklık sistemlerinden bir protein eklediklerini tespit ettiler.

Bu proteinin hastalığa yol açan patojenleri öldürme yeteneği bulunduğunu söyleyen araştırmacılar, bu keşfin yeni antibiyotiklerin geliştirilmesine liderlik edeceğini kaydettiler.

Araştırmacılar, tıbbi olarak sınıflandırılan balı mevcut antibiyotiklere dirençli bakteriler üzerinde test ettiler. Bunun sonucunda, arıların kendi bağışıklık sistemlerinden gelen ve "Defensin-1" olarak bilinen proteinin güçlü virüs öldürücü etkiye sahip olduğunu tespit ettiler.

Antibiyotiğe dirençli bakterilerin halk sağlığı için çok ciddi tehdit oluşturabileceğini söyleyen araştırmacılar, sadece sınırlı sayıda antibiyotiğin çeşitli patojenlere karşı etkili olduğunu açıkladılar. Yeni antibiyotiklerin gelişiminin uzun sürdüğünü belirten araştırmacılar, yeni antimikrobiyal ajanlar için acil antibiyotik ihtiyacı bulunduğunu ifade ettiler.

Ayrıca, araştırmanın son birkaç yıl içinde azalan arı popülasyonunun korunması bakımından da faydalı olacağı açıklandı.

iyilikgüzellik
Başlık: Balla ilgili ilginç gerçek!
Gönderen: Tuğra - 26 Ekim 2010, 02:25:40

(http://www.iyilikguzellik.com/images/haber/1541.jpg)
 
'Gerçek bal şekerlenmez' deyimi ya yanlışsa? Arıcılar Birliği'nden balla ilgili önemli bilgiler...

Eskişehir Arıcılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Gürbüz Turhan, polenlerin özelliğine göre balın bir gün ile bir yıl arasından mutlaka kristalize olduğunu söyledi.

Turhan, balın, arıların çiçeklerden ve çiçekli ağaçların yapraklarından salgılanan nektar ve salgıları toplayarak kovana getirirken kursaklarında kendilerinden bazı enzimleri katıp petek gözüne aktardığını belirterek, petek gözünde depolanan sıvı maddenin de bal olduğunu kaydetti.

Dışarıdan arıya glikoz, şeker ve buna benzer gıdalar verildiğinde balın hakiki olmayacağını ifade eden Turhan, şöyle konuştu:

''Balı arı yapar. Arının yaptığı gerçek bal kristalize olur. Halk deyimiyle şekerlenir. Bal çiçek balı ve salgı balı olmak üzere ikiye ayrılır. Çiçek balının içinde polen olduğundan dolayı kristallenir. Polenlerin özelliğine göre bal bir gün ile bir yıl arasından mutlaka kristalize olur. Salgı balları kristalize olmaz. Alındıkları gibi uzun yıllar berraklığını korur. Halk arasında çam balı olarak bildiğimiz bu çeşit, diğerlerine nazaran pek makbul değil. Balı kristalize eden en büyük etkenlerden biri de balın içindeki şekerdir. Balın yüzde 80'i şeker, yüzde 20'si de sudur. Şekerin de yüzde 3'ü de mutfaklarda kullandığımız, bilinen çay şekeri, diğer kısmı meyve ve üzüm şekeridir. Bir balda meyve şekeri fazlaysa o bal çok uzun süre sonra kristalize olur.''

''SAHTE BALCILARA DİKKAT''

Turhan, gerçek balın kristalize olduğunu, kristalize olmayan balın ya salgı ya da şekerden üretilmiş sahte bal olduğunu ifade ederek, vatandaşlarımızın kristalize olan bala rağbet etmesi gerekir. Balın kristalize olması aynı zamanda binlerce yıl bozulmadan kalabilmesi için kendisini korumaya alma işlemidir. Yani doğal bir olaydır. Kristalize olan bal özelliğinden ve lezzetinden hiçbir şey kaybetmez'' dedi.

Avrupa'da insanların kristalize olan balı tükettiğini vurgulayan Turhan, şunları belirtti:

''Bir de her bal alan tüketici tarafından (Bu bal şekerli mi? İçine ne kadar şeker kattınız? Bal aldım şekerlendi, bu bal sahteymiş) gibi sorularla karşılaşıyoruz. Tüketicimiz şunu iyi bilmelidir balı kristalize olmuş şekliyle tüketmek daha iyidir. Donmuş bal 42-45 dereceler arasında 8-10 saat su dolu bir kapta ısıtılarak çözdürülür. Tüketicimiz balını güvendiği yerlerden almalı. Piyasada glikoza bal esansı karıştırarak satan sahte balcılar var. Bunlara dikkat edilmesi gerekir.''

Turhan, Türkiye'nin kovan sayısı bakımından dünyanın ikinci büyük ülkesi olduğunu belirterek, ''Ancak, ülkemizde kişi başına bal tüketimi aylık ortalama 300 gram. Bu oldukça düşüktür. Avrupa'da ise kişi başına ayda 1-1,5 kilogram bal tüketiliyor. Biz genelde hasta olunca ya da biri tavsiye edince bal yeriz. Oysa bir kişi ayda en az bir kilo bal tüketmelidir. Bal karaciğeri yormadan kana karışıyor. Dinç ve genç kalmanın en büyük ilacıdır'' dedi.

iyilikgüzellik
Başlık: Bal İle Tedavi
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 05 Aralık 2010, 20:38:01
Bir hadîs-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sizin için şifa iki şeydedir: Bal ve Kur’an.”(İbn-i Mâce, Tıbb 7)

Bal ile tedavi konusunda Kütüb-i Sitte kitaplarında birçok hadis varit olmuştur. Nitekim konu ile ilgili olarak Müslim, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’dan şöyle bir rivayette bulunmaktadır:

Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek;

- "Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?)" diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.);

- "Ona bal (şerbeti) içir!" buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip;

- "Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı." dedi. (Adamın bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Rasûlullah (s.a.v.); "Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)" buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti."(Buhârî, Tıbb 4)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu son sözden muradı; “Onda insanlar için şifa vardır.”(en-Nahl, 16/69) âyet-i kerimesidir.

Peygamberimiz’in yalanı kardeşinin karnına nispet etmesi ise mecazdır. Çünkü yalan, söze mahsustur. Kardeşinin midesine bal, kâr etmeyince yalan isnat etmiştir. Nitekim Araplar, “kezib” kelimesini “hata ve fesat” manasında da kullanırlar.

Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmuşlardır: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilâç bulunmaz.”(el-Menavî, Feyzü’l-Kadîr, V, 454)

Enes b. Mâlik (r.a.) ise; “Peygamber (s.a.v.) hasta olduğu zaman, ağzına bir avuç çörekotu atar, üzerine de su veya bal şerbeti içerdi.” demiştir.(Mecmau’z-Zevâid, V, 87)

Balın Tedavide Kullanılması

Tedavi için balın en iyi ilaç olduğunda bütün tabipler ittifak halindedirler. Çünkü bal;
Midedeki fazlalıkları dışarı atar.

Vücuda kuvvet verir.

Mideyi kuvvetlendirir.

İştahı açar.

Yaşlılar ve balgam tükürenler için faydalıdır.

Bal ile göze sürme çekmek göz kararmasını giderir.

Bal ile dişleri fırçalamak diş etlerini korur ve dişleri beyazlatır.

Mideyi, bağırsakları, böbrekleri ve mesaneyi temizler.

Bal yemek insanı gençleştirir, ruhu kuvvetlendirir, güzel ve düzgün konuşmaya vesile olur.

Bal bütün hastalıklara şifa mıdır?

Bu konuda iki görüş vardır. Bazı bilim adamları bütün hastalıklar için şifadır derken, bir kısmı da bazı hastalıklar için şifa olduğunu söylemişlerdir. Bazılarına göre de bal, Kur’ân-ı Kerim’de şifalardan bir şifa olarak vasıflanmıştır. Bu ise “bal, bazı hastalıklar için şifadır” anlamında değildir. Şifa niyetinde bulunan herkes için şifadır, yeter ki şifa Allah Teâlâ’dan istenmiş olsun.

Balın faydalı olduğu bazı hastalıklar

Bal, böbrekler ve karaciğer için gayet faydalıdır. Çünkü balın hazmı kolay, artığı ise yoktur.

Bal, yara ve iltihaplı yaralara merhem gibi sürülürse gayet faydalıdır.

Bal, ateş yanığı olan yerlere gerek sade olarak ve gerekse başka bir madde ile karıştırıldıktan sonra merhem gibi sürülürse gayet faydalıdır.

Balın nar ile birlikte devamlı olarak -belirli bir miktarda- yenilmesi, kalp hastalıklarına karşı pek faydalı bir ilaçtır.

Bal, midenin en güzel dostudur. Hatta bal, tüm vücudun dostudur. Bal, mide yaraları (ülser) için çok faydalıdır.

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.anhümâ), vücudunda herhangi bir yara, çıban vs. gibi bir şey çıktığında üzerine merhem olarak bal sürerdi.

Bal, süt, un ile yapılan telbine çorbası hastaya içirilirse kalbini ferahlatır, sıkıntısını giderir.

Hz. Ali (r.a.); “Helal para ile alınan bal, yağmur suyu ile karıştırılıp içilirse, birçok hastalık için şifadır.” demiştir.

Bal, yatağını ıslatan çocuklar için gayet faydalı bir ilaçtır.

Balda bulanan maddeler
Su % 18,
Meyve şekeri % 40,
Üzüm şekeri % 34,
Kamış şekeri, arpa şekeri ve diğer şekerler % 0,4,
Protein maddeleri % 0,3,
Madeni tuzlar % 0,2,
Diğer maddeler % 7,1 dir.

Hz. Allah (c.c.), balda saydığımız bunca şifadan başka şifalar da yaratmıştır. Ayrıca yılanın zehrine şifa gizleyen Cenâb-ı Allah, bal arısının zehirli iğnesine de şifa saklamıştır. Bal arısı iğnesi, zehirli olmakla beraber az miktarda kullanılması, bazı hastalıklar için şifadır. Mesela bal arısının zehirli iğnesi, vücuttaki ağrı sızı, mafsal ağrıları, romatizma, siyatik, bel ve ayak ağrıları için, ciltteki çıban ve sivilceler için gayet faydalıdır.

Hüsamettin BOLAT-Rehber

Faydalanılan Eserler:
1. DAVUDOĞLU Ahmet, Sahih-i Müslim Terc. ve Şerhi, Sönmez Neşriyat.
2. KARABULUT Ali Rıza, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi, Mektebe Yay.
3. VEFA Lokman, Peygamberimiz’den Hastalara 99 Tavsiye, Beyda Yay.
4. Bağdâdî, et-Tıbbu’n-Nebevî, Beyrut.
5. Abdulkerim Necip el-Hatip, Aselü’n-Nahl.
6. M. Muhammed Haşim, el-Edviyye ve’l-Kur’ânu’l-Kerim.
Başlık: 'Deli bal' ağrıyı önlüyor
Gönderen: Tuğra - 25 Ocak 2011, 01:18:12
'Deli bal' ağrıyı önlüyor
 
Karadeniz'de 'deli bal' olarak bilinen balın, yapılan deneylerde ağrı kesici etkileri olduğunu belirledi. Ama yalnızca 1 çay kaşığı...

Karadeniz Teknik Üniversitesinde (KTÜ) bilim adamları, özütündeki grayanotoksin nedeniyle zehirleyici etkiye sahip olduğu için Karadeniz'de ''deli bal'' olarak bilinen balın, fareler üzerinde yaptıkları deneylerde ağrı kesici etkileri olduğunu belirledi.

Bilim adamları, balın, epilepsi ve şeker hastalığı ile cinsel gücü artırıcı, tansiyonu düşürücü, nabzı yavaşlatıcı etkileri olup olmadığını da araştırdıkları ''deli bal''ın günde 1 çay kaşığı tüketilmesi, fazlasının zehirlenmeye hatta ölüme yol açabileceği uyarısında bulundu.

KTÜ Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Abdülkadir Gürbüz, yaptığı açıklamada, ''bal tutması'' veya ''deli bal'' zehirlenmesinin, Karadeniz kıyısı boyunca uzanan yaşam alanlarında geçmiş yıllardan beri bilindiğini, ''deli bal''ın yörede ''kestane balı'' olarak da adlandırıldığını belirtti.

Kestane balının hak arasında birçok sağlık sonununa iyi geldiğinin söylendiğini ifade eden Gürbüz, ''Bu nedenle deli bal olarak da bilinen kestane balı özellikle yörede yaygın şekilde tüketiliyor. Biz bunun bilimsel temeli olup olmadığını araştırıyoruz. Bu konular hakkında laboratuvar çalışmalarımız yürüyor. Elimizde önemli veriler var, ancak tamamlanmış çalışma henüz yok. Elimizdeki verilerden bazıları olumlu yönde. Ağrı kesici özelliği konusunda yaptığımız çalışmalarda ağrının üzerinde önleyici olduğuna dair elimizde bilgiler var'' dedi.

TARİHTEKİ İLK BİYOLOJİK SİLAH; ''DELİ BAL''

Abdülkadir Gürbüz, Karadeniz Bölgesinin denize bakan yamaçlarındaki bitki örtüsünden elde edilen balların bir kısmının insanları zehirlediğine dair gerek efsanevi gerekse anonim bilgilerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını söyledi.

''Deli bal'' zehirlenmesinin ilk defa MÖ 401'de Atinalı tarihçi ve ordu komutanı Xenephon tarafından tanımlandığını ifade eden Gürbüz, ''Xenephon, 'Anabass' adlı eserinde Pers Kralı Ataxerses II'ye karşı yapılan bir seferde, Türkiye'nin Doğu Karadeniz bölgesinde konakladıkları yerde deli bal yiyen askerlerin zehirlendiğini rapor etmiştir'' diye konuştu.

Gürbüz, Xenophon tarafından ''deli bal'' zehirlenmesinin, şu şekilde aktarıldığını anlattı:

''Onların arzularını kışkırtan tek şey içleri bal ile dolu sayısız peteklerdi. Ballardan tadan askerler ishal ve kusmadan harap düştüler ve bacaklarının üzerine kalkamaz hale geldiler. Sarhoş olmuş, delirmiş ve ölümün kapısında yere kapaklanmış şekildeydiler. Yüzlercesi yere yığılıp kaldı. Ertesi gün ise hiçbiri ölmedi ve hemen hepsi balı yedikleri saatten tam bir gün sonra aynı saatte güçlerini toplamaya başladılar. 3 ve 4. gün bacakları üzerinde durur hale geldiler.''

Yine deli balın MÖ 67'de Kral Mithradates IV tarafından Kuzeydoğu Anadolu'da Pompeyin ordularına karşı kullanıldığını belirten Gürbüz, ''Başdanışman, Yunanlı tabip Kateus'un tavsiyesi üzerine, ilerleyen Romalıların yolu üzerine içi deli bal ile dolu petekler yerleştirilmiş ve taktiksel bir geri çekilme yapmıştır. Bu peteklerden yiyen Romalılar bitkin düşerek kolayca etkisiz hale getirilmiş. Bu olayda görülmektedir ki deli bal, tarihte kullanılan ilk kimyasal silahtır'' dedi.

''ZEHİRLENMELERDE ALINAN BAL MİKTARI 5 İLE 30 GRAM''

Gürbüz, arıların ''deli bal''ı komar çiçekleri ile zifin çiçeklerinin özütlerinden elde ettiklerini ifade ederek, ''Bu çiçekler, Anadolu'da Karadeniz'e kıyısı olan bütün yüksek alanlarda mevcut. Mayıs sonu itibariyle yaylalar rengarenk komar ve zifin çiçekleriyle kaplanıyor. Bu çiçeklere konan arıların yaptığı baldaki çiçeklerin özütünde grayanotoksin adlı kimyasal sebebiyle, bal zehirleyici etki gösterebiliyor. Zehrin etkisi söz konusu çiçeklerin açtığı dönemdeki hava şartlarıyla da ilgili. Şayet çiçeklerin açtığı ilk günlerde yağmur yağarsa grayanotoksin etkisi azalıyor. Dolayısıyla çiçeklerden üretilen balın da tüketicileri zehirleme ihtimali düşüyor'' diye konuştu.

Deli balın herkeste zehir etkisi meydana getirmeyebileceğini belirten Gürbüz, şunları söyledi:

''Fakat büyük çoğunluk baldan etkilenir. Zehirlenme tansiyonun düşmesi ve kalbin yavaş çarpması en sık görülen belirtilerdir. Bu iki bulgu zehirlenmeye maruz kalanların yüzde 90'ından fazlasında gelişir. Diğer sık görülen semptomlar terleme, sersemlik ve bilinç değişikliğidir. Ani şuur kaybı, çift ve bulanık görme, salya üretiminin artması görülebilir. Bildirilmiş olguların hemen tamamında kardiyak ritm sorunu bildirilmiştir.''

Zehirlenmelerde ortalama alınan bal miktarının 5 ile 30 gram olarak rapor edildiğine dikkati çeken Gürbüz, ''Semptomlar alımdan sonra 20 dakika ile 2 saat içerisinde başlar. Alınmış bir çok bal örneğinde keskin, yakıcı bir tat vardır. Hafif zehirlenmelerde 2-6 saat gözlemden sonra hasta güvenli bir şekilde taburcu edilebilir. Tedavi edilmemiş ciddi zehirlenmelerde önemli semptomlar ve belirtiler en geç 24 saat içinde kaybolur. Bu sürenin sonuna kadar tüm bulgular normale döner'' diye konuştu.

Gürbüz, deli bal zehirlenmesi, tanısı, tedavisi, alternatif tıpta kullanım nedenlerinin artık modern tıbbın bulguları ışığında daha iyi anlaşılmaya başlandığını anlatarak, ''Hekim zehirlenmeden şüpheleniyorsa, hastadan gün içinde ne yediğine dair detaylı bilgi almalıdır. Yerel marketlerden alınmış işlenmemiş bal tüketip tüketmediği sorgulanmalıdır. Şüpheli ballardan, polen ve toksin tespiti için örnek alınmalıdır. Zehirlenmiş hastalar uygun sıvı desteği ve atropine genelde iyi cevap verirler'' dedi.

''BİR ÇAY KAŞIĞI BAL İNSANA YARAR SAĞLAR''

Doç. Dr. Abdülkadir Gürbüz, Acil Tıp Anabilim Dalı, Fizyoloji Tıp Anabilim Dalı ve Biyoloji Anabilim Dalından da görevlilerin yer aldığı ekiple, ''deli bal''ın ağrı, epilepsi, şeker hastalığı ve cinsel güç üzerine etkilerini araştırdıklarını söyledi.

Fareler üzerinde yürüttükleri çalışmalarda somut bilgilere henüz ulaşmadıklarını ifade eden Doç. Dr. Gürbüz, şunları kaydetti:

''Ama önemli gelişmeler elde ettik. Alternatif tıpta kullanılan verileri artık tıp tarihinde yerini almasını istiyoruz. Dünyada sadece bu bölgede olan ve cinsel gücü artırdığını tespit için çalışmalarımız devam ediyor. Bir çay kaşığı deli bal insana yarar sağlar, fazlası ise zehirlenmeye hatta ölüme bile götürebilir.''

ZEHİRLENME HALİNDE YAPILMASI GEREKENLER

Karadeniz'de üretilen her balın bu özellikte olmadığını da belirten Gürbüz, şunları kaydetti:

''Balın kişiyi tuttuğu anlaşıldığında, tansiyonu düşmüşse ayakları yukarı kaldırılmalı ve en kısa zamanda hastaneye getirilmesi gerekir. Hastaya serum desteği sağlanması ve ''Atropin'' adlı ilacın verilmesi gerekir. Bilinçsizce tüketim ölüm derecesinde sorun yaratabiliyor. Bunu halk sağlığı sorunu olarak ele alıp önlemlerin alınması gerekir.''

Gürbüz, Karadenizde her yıl 5-10 bin vakanın baldan kaynaklı zehirlenmeye maruz kaldığını tahmin ettiklerini sözlerine ekledi.

iyibilgi
Başlık: Arılar neden yok oldu?
Gönderen: Tuğra - 25 Nisan 2011, 01:04:06
Arılar neden yok oldu?

Arıların Katili Tarımda Kullanılan Kaçak Kimyasallar

Bal üretiminde dünyada ikinci sırada yer alan Türkiye'de, son beş yılda yaşanan toplu ölümler sebebiyle 100 binden fazla arı kolonisi yok oldu.
 
Bu durumu araştıran Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'nde görevli bilim adamları, katilin, Tarım Bakan- lığı'nın yasakladığı, ancak çiftçilerin kaçak olarak kullandığı kimyasal ilaçlar olduğunu tespit etti.

Bunun üzerine harekete geçen bakanlık, tohum ıslah projesi başlattı. 120 bin koloni arının yaşadığı Trakya'da 10 bin koloni arı korumaya alındı. Çiftçilere, üniversitede eğitim verilmeye başlandı.
 
Namık Kemal Üniversitesi'nin 5 yıllık araştırması, arı ölümlerinin ayçiçeği tohumuna uygulanan 'imidacloprid' adlı maddeden kaynaklandığını ortaya koydu. Tohumu haşerelerden koruyan maddenin, çiçeğe konan arıları zehirlediği belirlendi.

Söz konusu kimyasal, ekosisteme zarar verdiği için hâlihazırda Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde yasak. İmidacloprid'in bal arıları üzerinde zehir etkisi yaptığının kesinleştiğini belirten arı uzmanı Yrd. Doç. Dr. Devrim Oskay şu bilgiyi veriyor: "Bu kimyasala maruz kalan arılar hemen ölmüyor. Salgı sistemi bozulup yön bulma yetenekleri kayboluyor."
 
Sorunu masaya yatıran Namık Kemal Üniversitesi, Tarım Bakanlığı, Arı Yetiştiricileri Birliği, Ziraat Odası ve Önder Çiftçi Derneği'nin katıldığı toplantıda arıların kurtarılması için acil eylem planı hazırladı. Türkiye genelinde çiftçilerin zararlı kimyasalları kullanmaması için bilinçlenme kampanyası ve kayıpların en çok yaşandığı Trakya'da tohum ıslah çalışması başlatıldı.

Bu çerçevede 'Trakya arısı' olarak bilinen 'Karniol' için koruyucu bir alan oluşturuldu. Yalıtılmış alanda arıların direncini geliştirme uygulamasına geçildi. Çiftçileri bilinçli üretim dersleri için üniversiteye davet ettiklerini kaydeden Rektör Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü de uyarıda bulundu: "Zehirli kimyasalların kullanımı acilen önlenmeli. Bitkisel üretimde verimliliği yüzde 40 artıran tozlaşmayı sağlayan arıların yok olması, tarımı da olumsuz etkileyecek."
 
Kaynak: Zaman Gazetesi
Başlık: Ynt: Bal ve Faydaları
Gönderen: mazhar - 16 Mayıs 2011, 00:00:01
Peygamberimiz SallAllahu aleyisselatü vesselam buyuruyorlar'ki: Helal bir para ile satın alınan bir bal,yağmur suyu ile karıştırılıp içilerse,her hastalığa şifa olur.

(Deylemi)
Fazilet Takvimi 07-08-1993
Başlık: Alerjiye Ballı Tedavi
Gönderen: Tuğra - 03 Haziran 2011, 15:23:14
ALERJİYE BALLI TEDAVİ

Alerjik hastalıklar için modern tıp dışı tedavi yöntemleri değerlendiren plasebo kontrollü-randomize araştırmaların sayısı çok azdır.

Bunlar ilaç endüstrisinin esiri olmuş modern tıp mensupları tarafından üzerinde bir saniye bile düşünülmeden, herhangi bir araştırma yapmaya gerek duyulmadan peşinen “tu-kaka” edilir.

Oysa yüzlerce hatta bazıları belki binlerce yılın tecrübelerinden süzülerek günümüze kadar ulaşmış modern tıp dışı tedaviler içinde pek ala bugün kullanılan ilaçların yerini alabilecek olanlar çıkabilir.

Ben bu modern tıbbın kabul etmediği geleneksel tedavi yöntemlerine körü körüne karşı değilim. Bu yöntemler içinde mantığa ve bilime aykırı olmayanların ilaç araştırmalarında kullanılan bilimsel yöntemlerle incelenmesi ve bunlar hakkında araştırma sonuçlarına göre karar verilmesi gerektiğine inanırım.   

Finlandiyalı bilim adamları da benim gibi düşünmüşler ve halk arasında çok itibar gören “balın alerjik göz nezlesi ve saman nezlesi belirtilerini hafiflettiği” şeklindeki geleneksel tedavi yaklaşımını bilimsel yöntemlerle değerlendirmişler (1).

Araştırmada bala huş ağacının polenlerinin eklenmesiyle elde edilen “huş poleni balı” ile standart balın alerji mevsimi başlamadan önce kullanılmasının huş polenine alerjisi olanlardaki etkileri incelenmiş.

Ortalama yaşları 39 olan ve bir doktor tarafından huş poleni alerjisi teşhisi konmuş olan 44 hasta 2008 kasım ayından 2009 mart ayına kadar artan miktarlarda ya huş poleni balı veya standart bal yemişler.

Ortalama yaşları 36 olan ve mutad alerji ilaçlarını kullanan 17 hasta ise kontrol grubu olarak alınmış.

Hastalar her gün göz ve burunla ilgili olan şikâyetlerini ve varsa diğer şikâyetlerini ve kullandıkları ilaçları her gün kaydetmişler.

Araştırmayı 50 hasta tamamlamış.

Sonuç: 2009’ da huş polenlerinin atmosfere yayıldığı dönemde “huş poleni balı” yiyenlerin şikâyetlerinin kontrol grubuna göre yüzde 60 oranında az olduğu, hiç şikâyetlerinin olmadığı gün sayısının iki misli fazla olduğu, ağır belirtilerin olduğu günlerin yüzde 70 oranında daha az olduğu ve antihistaminik ilaç kullanımının yüzde 50 daha az olduğu belirlenmiş.

Buna karşılık huş poleni balı yiyenlerle standart bal yiyenler arasında bir farklılık belirlenmemiş ama huş poleni balı yiyenler standart bal yiyenlere göre daha az ilaca ihtiyaç duymuşlar.

Netice: Huş poleni mevsiminden önce huş poleni balı yiyenlerin şikâyetlerinin sadece klasik alerji tedavisi görenlere göre çok daha iyi, standart bal yiyenlere göre ise kısmen daha iyi kontrol altına alındığı sonucuna varılmış.

Finlandiyalı bilim adamları bunun bir ön-çalışma olduğunu ama elde edilen sonuçların balın huş ağacı polenlerine alerjisi olanlarda tamamlayıcı bir tedavi olarak işe yarayabileceğini gösterdiğinin söylüyorlar.

Yorum

BİR: Bu araştırma bilimsel yöntemlere göre yapılmış olsa da gene de pek çok eksikleri var. Araştırmanın plasebo kontrollü olmamasını, hasta sayısının azlığını, araştırmanın hastalar tarafından bildirilen şikâyetlere göre değerlendirilmesini önemli eksik ve kusurlar olarak görüyorum.

Araştırmada hiçbir objektif parametrenin olmaması da sonuçların güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler yaratıyor.

Sadece bu araştırmaya dayanarak balın alerji tedavisinde işe yaradığını söylemek doğru olmaz.

Zaten daha önce yapılan bir araştırmada da balın böyle bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştı (2).

İKİ: Artan miktarlarda bal yemenin bir çeşit aşı işlevi yaparak alerji belirtilerini gidermesi mantıklı olsa da ağızdan alınan polenlerin bağırsaklarda parçalanacağı düşünülürse bunun bir aşı gibi etki etmesi beklenemez.

Şayet bu tedavi polenlerin mide-bağırsak sistemine girmeden solunum yoluyla veya damar içine verilmeleri suretiyle yapılabilmiş olsaydı böyle bir etki söz konusu olmazdı.

Buğday, arpa, çavdar gibi tahılların polenlerine alerjileri olanla bu tahıllardan yapılmış yiyecekleri herhangi bir sorunla karşılamadan yiyebilirler.

ÜÇ: Bal yiyen her iki grubun şikâyetlerinin bal yemeyen sadece ilaç kullanan kontrol grubuna göre daha iyi olması doğrudan bal içinde bulunan ve bağışıklığı destekleyebilecek bazı maddelerle ilgili olabilir.

Bunun ötesinde bal özellikle çocukların gelişiminde vazgeçilmez yeri olan bir besindir.

DÖRT: Balın çok seyrek de olsa duyarlı kişilerde anaflaksiye kadar giden alerjik tepkilere sebep olabileceği ve früktoz miktarının da çok yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Gelelim neticeye

Finlandiyalılar gücenmesinler ama bu araştırmanın birçok eksik ve kusurları dikkate alınacak olursa balın bir tedavi yöntemi olarak tavsiye edilmesi mümkün değildir.

Ancak, bal çok değerli bir besindir ve bala alerjisi olmayanların makul miktarlarda bal tüketmelerinde hiçbir sakınca olmadığı gibi tam aksine genel vücut sağlığı ve gelişimi için de çok faydalıdır.

Bal da dâhil antioksidanlardan, vitamin ve minerallerden, omega-3’ den zengin tabii besinlerin alerjiler dâhil pek çok hastalığa karşı koruyucu etkisi olduğundan şüphe duymuyorum.

Finlandiyalı meslektaşlarımı bu araştırmalarından dolayı kutluyor, çalışmalarını tenkitlerimin ışığı altına tekrarlamalarının çok iyi olacağını hatırlatmak istiyorum. 

Prof.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2011/05/30/yazilar/tip-yazilari/alerji/allerjiye-balli-tedavi/
Başlık: Öldürücü Bakterilere Karşı Arı
Gönderen: Tuğra - 11 Ekim 2011, 01:44:04
ÖLDÜRÜCÜ BAKTERİLERE KARŞI ARI

Hacettepe Üniversitesi'nde yapılan araştırmalarda bal arılarının ürettiği propolisin, besinlerle bulaşan Listeria, EHEC ve Salmonella bakterilerini büyük oranda yok ettiği belirlendi.

HÜ Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Temiz, üniversitede yaptıkları araştırmalarda, bal arılarının kovanlarındaki çatlakları kapatmak ve kovanını zararlılardan korumak için ürettiği propolisin, besinlerden bulaşan Listeria, EHEC ve Salmonella bakterilerini büyük oranda yok ettiğini tespit ettiklerini söyledi.

Temiz, propolisin, bal arılarının kestane, kavak ve çam gibi ağaçların gövde, dal ve tomurcuklarından toplayarak kovanlarına taşıdıkları reçinemsi ve mumsu bir madde olduğunu belirterek, "Eski yıllarda propolisin antibiyotik yerine kullanıldığını, günümüzde de antimikrobiyal etkilerinden dolayı, gargaralarda ve spreylerde, diş macunlarında ve bazı kozmetik ürünlerinde yer aldığını görüyoruz. Propolisin mikrop öldürücü etkisini göz önüne alarak EHEC, Salmonella ve Listeria üzerine öldürücü etkisi var mı, yok mu, onu inceledik. Etil alkolde çözdüğümüz propolisi mikroplarla karşı karşıya getirdik ve propolisin önemli oranda Listeria'yı yok ettiğini, Salmonella'yı ise önemli ölçüde öldürdüğünü gördük" diye konuştu.

Listeria enfeksiyonunun, "Listeria monocytogenes" adı verilen bakterinin vücuda girmesiyle ortaya çıkan bir enfeksiyon türü olduğunu belirten Temiz şunları kaydetti:

"Bakteri toprakta, suda ve kanalizasyon sistemlerinde, gübrede, hayvan yemlerinde, taşıyıcı insan ve hayvanlarda yaşar ve buradan da evcil ve vahşi hayvanlara, kuşlara, sineklere ve kabuklu deniz hayvanlarına geçer. Bakteriyi taşıyan hayvanın gübresi ile bulaşmış sebze ve meyvelerde, pastörize edilmemiş sütte, kırmızı ette, tavuk etinde, deniz ürünlerinde, çiğ ve yeterince işlenmemiş sütlerden yapılan peynirlerde bulunan bakteriler insanlarda Listeria enfeksiyonuna neden olabilir. Bilindiği gibi ABD ve Avrupa'da çoğunlukla kavun ve karpuz dilimlenerek satılmaktadır. Dilimlenme anında kavunun kabuğunda bulunan Listeria bakterisi meyve kısmına geçmiş ve burada gelişerek zehirlenme yapacak düzeye erişmiş olabilir."

Temiz, bakterinin vücutta çok miktarda birikmesi halinde menenjite yol açabildiğine dikkati çekerek, hastalığın belirtilerinin yüksek ateş, baş ağrısı, boyun tutulması veya sertleşmesi ve mide bulantısı olarak görüldüğünü söyledi. Enfeksiyonun ilerlemesi durumunda hamilelerde düşük ve ölü doğumlara yol açtığını belirten Temiz, "Bakteriden en çok etkilenenler bağışıklık sistemi zayıf olanlar, HIV taşıyıcıları, kemoterapi görenler, hamileler, bebekler, küçük çocuklar ve yaşlılar. Hastalık ilerlerse ölüme de neden olabiliyor" dedi.

GIDALARDAKİ EKŞİME VE ÇÜRÜMELERİ DE ENGELLİYOR

Temiz, gıdalara uygulanacak propolisin küflenme, çürüme ve ekşime gibi mikrobiyel bozulmalara da etki ettiğini, bu bozulmaya sebep olan bakterilerin küflerin de propolis sayesinde öldürülebildiğini kaydederek, şöyle konuştu:

"Fakat yaptığımız çalışmalarda propolisin eklendiği ve kaplandığı gıdalarda reçinemsi bir tat ve koku bırakıyor. Bu etkinin kullanılacak propolis miktarının azaltılmasıyla giderilebileceğini düşünüyoruz. Bu konuda araştırmalarımız devam ediyor. Gıdalara propolisin direkt uygulanmasının yerine, içeriğindeki bakteriyi öldüren etken maddelerin ayrıştırılarak kullanılması tat ve koku için daha uygun olabilir. Bu maddenin antiseptik, antimikrobiyal ve antitümör (tümör oluşumunu engelleyici) gibi sayısız etkisi var. Şeker hastaları için faydalı. Aynı zamanda dokuların iyileşmesi ve onarımına da katkı sağladığı tespit edilmiş. Vatandaşlar ayrıca hem sağlıklı olmak hem de mikroplara karşı vücut dirençlerini güçlendirmek için propolisi tablet ya da şurup şeklinde kullanabilir."

ECZANEDEN ALINMALI, DOKTOR KONTROLÜNDE KULLANILMALI

Temiz, aktarlarda satılan propolis tablet ve türevlerinin kesinlikle güvenilir olmadığını da vurgulayarak, eczanelerde satılan Sağlık Bakanlığı'ndan onaylı ürünlerin de mutlaka doktor denetiminde alınması gerektiği uyarısında bulundu.

Propolisin gıdalara, sebze ve meyvelere henüz uygulanamadığını dile getiren Temiz, araştırmaların devam ettiğini gelecek günlerde sorunun çözüleceğini tahmin ettiklerini belirterek şunları söyledi: "O zamana kadar bu bakterilerden korunmanın en ideal ve ulaşılabilir yolu meyve ve sebze yüzeylerinin sirkeli suyla dezenfekte edilmesidir. 1 litre suya 1 çay bardağı sirke ekleyerek yapılacak karışımda sebze ve meyveleri 10-15 dakika beklettikten sonra bir kaç kez musluk altında yıkamak.

Böylece sebze ve meyvenin dış yüzeyindeki bakteri ve diğer mikroplar önemli oranda ölüyor. Ayrıca pastörize olmayan süt ve süt ürünlerinin tüketiminden de kaçınılmalı. Tüm endüstriyel gıda maddelerinin üzerinde üretim tarihi ve son kullanma tarihi ibaresi aranmalı ve tarihi geçmiş besinler yenmemeli. Çiğ yumurta, çiğ et (tavuk, kabuklu deniz hayvanları, balık, kırmızı et gibi) yeme alışkanlığı terk edilmeli."

xprodoksit.com
Başlık: Ynt: Bal ve Faydaları
Gönderen: mazhar - 22 Ocak 2012, 07:58:43
Bizim televizyondan ‘bal’ akıyor! Ya sizinki…

Bizim televizyon eskiden ‘bal’ vermezdi. Ne olduysa anlayamadık, ‘bal’ vermeye başladı. Sorduk soruşturduk ‘bu ne hâldir’ diye…
 
Alilere sorduk, Velilere sorduk, sormadık kimse bırakmadık… Kimseden derde derman, yaraya merhem bir cevap çıkmadı. İşin garibi tek bizim ki değil, onların televizyonu da ‘bal’ üretiyormuş… Lakin onlar bunun hikmetini sual etmek şöyle dursun, ‘ne güzel oldu, reçel yiyeceğimize bal yeriz’ diye yumulmuşlar…
 
Sorup soruştururken bir ‘dost’ dedi ki: ‘Ayıp be kardeşim! Çok sorunlu birisin, televizyonun bal üretmeye başlamış, bunu bile sorguluyorsun. Zaten senin gibi adamlara iyilik haram, bal verirlerse ye, dayak atarlarsa kaç…’
 
Bir başka ‘dost’ ise; ‘Kardeşim, sen ‘Helal haram ver Allah’ım, bu ‘mazlum’ kulun yer Allah’ım!’ tekerlemesini hiç duymadın mı?’ diye sordu.
 
Ben de kendisine, ‘sen bu tekerlemenin sıfatını değiştirmişsin, onun aslı; ‘Helal haram ver Allah’ım, bu ‘hıyar’ kulun yer Allah’ım!’ olacaktı’ dedim.
 
Hazır cevap arkadaşım, ‘hıyar mıyar beni ilgilendirmez kardeşim’ demez mi? Anlayacağınız, ne yaptıysam anlatamadım derdimi.
 
Temiz dönemlerde arılar, insan onu bir kovana koysa da koymasa da, kendilerine bir sığınak bulur. Bahar gelip çiçekler açınca yola revan olur, en erken açandan başlayarak, hem bitkiler arası döllenmeye aracılık ederek tabiattaki yaşamın devamını sağlarlar, hem de yaptıkları bu muhteşem hizmetin karşılığında -çiçeklerden- ödül olarak haklarını alırlardı. Sonra o ödülü, kendi yaptığı mimarı bir şaheser olan peteğe taşır ve bala dönüştürürlerdi.
 
Kış yaklaşana dek devam eden bu mücadele sonrasında, ürettiği ilacın/balın bir bölümünü kışlık erzak olarak ayırır, bir bölümünden oğul çıkarır, bir bölümünü de insan dâhil kurda kuşa armağan ederdi.
 
Çiçekler arılardan, arılar çiçeklerden memnun, dost hatta kardeşçe yaşayıp giderlerken, gel zaman git zaman binlerce yıl birbirini kovalar.
 
Ardından milattan sonra 20. asır denilen bir çağa gelinir. ‘Emperyalist endüstri’de denilen bu yeniçağda, iri yapılı, tuttuğunu koparan, el attığı her şeyi mundar eden ‘arı eşeği’ veya ‘eşek arısı’ lakaplı bir el uzanır kovana…
 
Derken bir haris karanlık el aç gözlülüğü nedeniyle, arının önüne petrolden ürettiği bir petek koyarak, onu sınar. Oyuna gelen arı önünde hazır bulduğu yapay peteği tamamlayıp doldurunca, sıra yeni sınamalardadır. Bu kez de şeker ve glikoz denilen kimyasallar koyarlar önüne. Ve oda, yenik düşer nefsine…
 
Hâsılı kelam; çiçekler arısız, rençper meyvesiz, toprak bitkisiz kalır…
 
Fıtratı bozarlar, -bazı- bitkiler ve tabiî ki hayvanlarda yok olur. Sonra para babaları uçsuz bucaksız tarlalarda tek tip bitkiler yetiştirmeye başlarlar Bu “mono ve nano dünya”ya uyum sağlayamayan arılar, temiz yerler ararlar kendilerine… Kaçabilenler kurtulup, hızla azalan kırlara, dağlara çekilirler…
 
Bu karanlık kapitalist el, ne yapıp ne edip orada da bulur onları. Kimini avlar, kimini kandırır, kimini zorlar, kimini de tehdit edip yine hapse mahkûm eder. Arı denilen ilaç üreticisinin, 60 güncük ömründe başına gelmedik kalmaz…
 
Onun ürettiği ilaçtır ilaç olmasına, fakat insanlar onu ilaç niyetine değil, haz için tüketmeye başlar… Hem artık o muhteşem ilacın yerini, emperyalist endüstrinin kimyasalları almıştır. Gerçek olan balsa bozulmuş, bozulmuş, bozulmuş, glikoza dönüştürülmüştür…
 
Arıların sarayı kovanların önüne, iri yapılı tankerler, mısırdan, pancardan elde edilen glikozlar taşır olmuş… Ve artık ‘bal’ tarihte kalmış olmuş…
 
* * *
 
Aslında bizim televizyondan akan da bal değil, glikozmuş… ‘Konvansiyonel bal’ denilen ve kilosunu 25 liraya sattıkları sündürmeli süzmeler, toptancılarda 26 kiloluk tenekelerde 180 liraya yani kilosu 7 liraya satılıyormuş… Bunların kimileri Çin’den, kimileri Rusya’dan gelir olmuş…
 
Kavanoza bir etiket, kerameti kendinden menkul birkaç ekran yüzü, 7 liralık glikozlu konvansiyonelin kilosunu 25 liradan akıtır olmuş…
 
Yanında verilen yıkama topları, pekmezler, polenler yani sair zerzevat ise büyük kârdan yapılan indirimmiş…
 
O günlerde ‘devrim’ diye sunulan tersine evrim mevzuat ise, öyle değerlerle hazırlanmış ki; ‘bal’ adıyla satılan aromalı kıvamlı şerbetleri de, glikozdan mündemiç olanını da bal sayıyormuş. İşin ehli gerçek bal üreticileri ise bu aymazlığı durdurmak için yırtınıyormuş…
 
Rivayet odur ki; onları duyacak, görecek, hissedecek ne kulak, ne göz, ne de vicdan kalmış…
 
Kimi uyanıklar ise organik sertifikaları olmadığı ve organik üretim yapmadıkları halde, markalarına “organik” kelimesini ekleyip tescil alarak, organik-morganik ayağıyla pazarlıyorlarmış…
 
Yine rivayet odur ki; bu işten iyi para kaldıran medya da bu işi görmemek, duymamak için körleşmiş, sağırlaşmış…
 
Bu masal ülkesinde bir de, Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü varmış…  Yayınladıkları 2010 verilerine göre; yılda sadececik 209 toncuk ‘organik bal’ üretiliyormuş ve bunun çoğunluğu da ihraç ediliyormuş…
 
Anlayacağınız şimdilerde gezegende emperyalist kimyasal endüstri çağı yaşandığından, masal ülkesi bakiyeyi Osmanlı da; bal, bal çağında kalmış…
 
Onlar yermiş glikozu, biz çıkacakmışız kerevetine!
 
.
Lokman Hekim
Başlık: Ynt: Bal ve Faydaları
Gönderen: mazhar - 22 Ocak 2012, 22:19:18
Bal nasıl saklanır?
Kahvaltı sofralarının vazgeçilmez yiyeceği olan balın saklama koşullarına dikkat edilmezse besin değeri kaybolur.
 Bu nedenden bal kavanozunu sıcak olmayan serin ve karanlık bir yerde saklamak daha iyi olacaktır. Gün ışığı alan bal bozulur. Ayrıca kavanozun kapağı açık kalırsa nem alır ve tadı acımtrak olur.

alıntı
Başlık: Bir şifa deposu: Bal
Gönderen: Tuğra - 27 Eylül 2012, 17:48:44
Bir şifa deposu: Bal...

Bal son derece özel, besleyici ve sağlıklı bir gıda maddesidir.

Balın yararları nedeniyle her gün düzenli olarak tüketilmesi sağlık açısından çok önemlidir.  Önemli bir nokta ise; allerji, diyabet, obezite gibi özel durumlarda balın tüketiminin dikkatli ve kontrollü yapılması konusudur.
 
Bal; bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların ya da bitkilerin canlı kısımları ile bazı eşkanatlı böceklerin salgıladığı tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplanması, organizmalarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucu meydana gelen koyu kıvamda tatlı bir üründür.
 
Tüm hayatını nektar arayarak geçiren tek bir küçük arı, sadece bir çay kaşığının on ikide biri kadar bal üretebilir. Arılar nektarı çiçeklerden toplar, nektar arının tükürüğündeki enzimlerle karışır, sonra bunları kovanlarına taşır ve biriktirmeye başlar. Bu işlemi birkaç yüz arıyla çarptığınızda bir petek oluşmuş olur.
 
Balın yüzde 17.10'unu su, kalanını katı madde oluşturmaktadır. Katı madde içinde fruktoz, glukoz, maltoz ve sakkaroz olmak üzere  şekerler önemli bir paya sahiptir. Ayrıca az miktarda protein, bazı B grubu vitaminler, C vitamini ve çeşitli mineraller de bulunmaktadır. Bal, içerdiği başta glukonik asit olmak üzere bütirik, asetik, formik, laktik, süksinik, malik, sitrik ve okzalik asitler gibi organik asitler nedeniyle asidik bir gıdadır. Ortalama olarak asitliği yüzde 0.57 (%0.017-1.17) olup, pH'sı 3,9 (3.4-6.1)'dur.
 
PASTÖRİZE VE İŞLENMİŞ BALDA DAHA AZ BESLEYİCİ ÖĞE VAR

Bu, çok önemli bir ayrım. Baldaki çoğu fitobesin ve enzim pastörizasyon ve yüksek sıcaklıkla yapılan işlemden dolayı kaybolur. En iyi bal 40 C derecenin üzerinde bir sıcaklığa maruz kalmamış baldır ve birçoğuna göre, en iyi bal hiç ısıtılmayandır. Balın ısıtılma ve süzülme işlemi, her ne kadar onu şeffaf yapsa da aynı zamanda birçok besin ve arı poleni barındıran işlenmemiş balla peteğin bir kısmını da kavanozda satarlar.
 
BAL NE KADAR YOĞUNSA O KADAR İYİDİR

Arıların polenlerini topladığı bitki türleri balın rengi, besin seviyesi, güzel kokusu ve tadını belirler. Aşırı derecede  soğuk bölgelerden elde edilen ballar, tropik bölgelerden gelenlere kıyasla çok daha açık renktedirler. Bal ne kadar kıvamlı ve sert olursa, o kadar iyidir.
 
Ham bal bozulmaz. Arıların kovana getirdikleri nektarın yaklaşık yüzde altmışı sudur ve arılar bunun yaklaşık yüzde on sekiz ile on dokuzunu "sağlatırlar." Bu seviyedeki su ve 3 ya da 4 'lük bir PH ile bal çok dengelidir ve yüzyıllar boyu öylece kalabilir. Mısır lahitlerinde bala rastlanmıştır. Tabii ki eğer havaya maruz kalırsa eninde sonunda fermante olur ve hoş olmayan bir tat alır. Arılar balı petekte muhafaza ederek fermantasyonu önlerler.
 Bal, flavonidler olarak adlandırılan bir bitki polifenol sınıfının çeşitli üyelerini içerir ki bunlar meyve ve sebzelerde de oldukça  fazla bulunur. Flavanoidler antioksidan özellikleriyle bilinir ve insan sağlığı için önemlidir. Hastayken aldığımız sıcak içeceğinizin içine biraz bal koyma fikrini en az bir araştırma desteklemektedir. Journal of Medicinal Food' da yayımlanan bir araştırmada balın birinci ve  ikinci bağışıklık tepkileri süresince antikor üretimini uyarabileceği iddia edilmektedir.
 
500'E YAKIN HASTALIĞI TEDAVİ EDER

Balın ülser ve diğer mide hastalıkları, kalp yetmezlikleri, çarpıntı, kemik hastalıkları, öksürük, allerji, bronşit, kansızlık, boğaz ağrısı, sinir hastalıkları, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Ayrıca kabızlığı giderdiği, vücuttaki kanı temizlediği, damarları genişlettiği ve kan dolaşımını kolaylaştırdığı, kalbi güçlendirdiği, yağhazmını kolaylaştırdığı, yara ve yanıkları iyileştirdiği de bilinmektedir .
 
HASTALIKLARI VE ENFEKSİYONLARI ÖNLER

Hastalık ve enfeksiyonlara neden olan birçok  mikroorganizmanın gelişimi bal tarafından inhibe edilmektedir. Yapılan laboratuar araştırmaları balın Escherichia coli, Staphylococcus aureus, ve Salmonella enterica, Ser. typhimurium  gibi yaralarda bulunan bakterilere karşı etkili olduğunu göstermektedir (Mundo ve ark. 2004). Mundo ve ark (2004) değişik floradan ve coğrafi bölgelerden 27 bal örneği üzerine yaptıkları mikrobiyolojik analizlerde; balın 7 gıda bozucu mikroorganizma (Alcaligenes faecalis, Aspergillus niger, Bacillus stearothermophilus, Geotrichum candidum, Lactobacillus acidophilus, Penicillium expansum, Pseudomonas fluorescens) ve gıda zehirlenmesine neden olan 5 patojen (Bacillus cereus, Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, Salmonella enterica, Ser. typhimurium,  ve Staphylococcus aureus) üzerinde inhibe edici özellik gösterdiklerini tespit etmişlerdir.
 
Bal binlerce yıldır güncel bakteriyel enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı tıbbi olarak kullanılmaktadır. Balın antimikrobiyal özellik göstermesinin insan sağlığı açısından önemi; gıda patojeni ve bozulma yapan mikroorganizmalarının gelişmesine izin vermemesi ve enfeksiyonların iyileşmesine yardımcı olmasından ileri gelmektedir. Günümüzde ise bunun yerini antibiyotikler almıştır. Fakat antibiyotiklerin devamlı olarak kullanımı  vücudumuzda antibiyotiğe dayanıklı etmenlerin oluşmasına neden olmaktadır.
 
ARI ÜRÜNLERİ HER ALANDA KULLANILIYOR

Farmasötik ürünlerin yanında, bakterilerin antibiyotiklere karşı direnci giderek arttığı ve sentetik ilaç ve antibiyotiklerin sonradan meydana getirdikleri olumsuz etkilerden dolayı kullanılmaması yönündeki görüşler giderek artmaktadır. Bu tür problemleri çözmek için araştırıcılar, sürekli araştırma yapmakta ve yeni ilaçlar sentezlemektedirler. Ne yazık ki, bu tür ilaçların fiyatı çok yüksek ve üretilme oranı düşük olmaktadır. Bu karışıklık; apiterapi (arı ürünleri ile tedavi) gibi alternatif tedavi yöntemlerine yeniden aktiflik kazandırmaktadır. Günümüzde doğaya dönüşün artması da bu durumu olumlu yönde etkilemektedir. Arıların ürettikleri ürünler, yaygın olarak gıda/sağlık katkısı, balın tıbbi kullanımını yeniden canlandırmaktadır
 
YANIKLARDA DA ETKİLİDİR

Enfeksiyon kapmış yaralarda ve yanıklarda balın tıbbi etkisi Mısır, Yunanistan ve Hindistan'da geniş bir  şekilde tıbbi amaçla kullanıldığı literatürlerde bildirilmektedir. Yanıklarda bal zeytinyağı ile karıştırılıp yaranın üzerine sürülürek kullanılmıştır.
 
Yaralar bal uygulayarak tedavi edildiğinde ölü hücreler kolayca yaradan ayrılmaktadır. Ayrıca yanıklarda oluşan ve kuru olmayan kabuklara da bal sürülebilmektedir. Bunların yanı sıra bir yaraya bandajla bal uygulandığında, bandaj sökülürken kirlerin de bandajla birlikte çıktığı, dolayısıyla yaranın temizlendiği belirtilmektedir.
 
Enfeksiyonlu yaralar, özellikle anaerobik bakteriler nedeniyle kötü kokabilmektedirler. Böyle durumlarda balın koku giderici özelliğinden de yararlanılabilir.
 
Kolon kanseri üzerinde çalışan bilim adamları balın içinde bulunan bir maddenin kanser hücrelerinin yok olmasına neden olabileceğini belirtmişlerdir (Swellam ve ark. (2003), Mesane kanserinde balın antitümor ve antimetastatik özellik gösterdiğini bildirmektedirler.
 
ŞİŞLİK VE AĞRILARI AZALTIR

Amerikan Dental Araştırmalar Birliği tarafından Chicago'da (Illinois) düzenlenen "Oral Sağlık İçin Yararlı Yiyecekler" konulu sempozyumunda, balın diş çürümesini önlediği açıklanmıştır. Yeni Zelenda Waikata Üniversitesi Bal Araştırma Ünitesinde çalışan Dr. Molan tarafından diş çürüğünden sorumlu bakterileRin ürettikleri asit miktarını balın önemli ölçüde azalttığını belirtilmiştir. Bu durumun balın dental plaktaki dekstran üretimini engellemesinden ve antibakteriyel etkisinden kaynaklandığı, dişetinin enflamatuar enfeksiyonlarının tedavisinde balın bu etkisinden faydalanılabileceği bildirilmiştir. Balın anti-enflamatuar bileşenleri sayesinde şişlik ve ağrı da azalmaktadır.
 
DİKKAT ETMEKTE FAYDA VAR !

Bal tüm faydalarına rağmen yine de bir şekerdir. Eğer kan şekeri sorununuz varsa, dikkatli davranmanız gerekir. Bal gerçek bir yiyecek olduğundan  ve içinde çeşitli besleyici öğeler içerdiğinden, mantıklı davrandığınız sürece, kullanılabilecek en iyi tatlandırıcıdır. Araştırmalardan biri doğal balın aslında hem sağlıklı hem de diyabet hastası deneklerde, C reaktif proteini (bir inflasyon ölçütü) ve homosistinin (kalp rahatsızlığı için bir risk faktörü) yanı sıra kan şekerini DE düşürdüğünü göstermiştir.
 
BANU TOPALAKÇI - BUGÜN GAZETESİ
Başlık: Arılar mavi-yeşil bal yaptı, bilim adamları şaşkın
Gönderen: mazhar - 30 Kasım 2012, 08:20:02
Arılar mavi-yeşil bal yaptı, bilim adamları şaşkın
Fransa'nın Kuzeydoğusu'ndaki Ribeauville kentinde yaşanan bu olay akıllara durgunluk verdi
(http://www.gazetegida.com/upload/resimler/haber/balmy.jpg)
Bal arıları birden bire mavi ve yeşil renkli ballar yapmaya başladı. Bilim adamları bu şaşırtıcı gelişmeyi incelemeye aldı.

Bilim adamları günlerce arıların bu şaşırtıcı eyleminin sebebini çözmeye çalıştı. Sonunda sır aydınlandı. Meğer arılar bir atık tüketmiş ve bu atık ballarını maviye çevirmiş.

ŞEKER FABRİKASININ ATIKLARINI TÜKETMİŞLER


Bilimadamları Mars şirketine ait bir şekerleme fabrikasının atıklarının gaz üretimi için Ribeauville yakınlarındaki bir biogaz tesisine getirildiğini ve arıların bu atıklardan beslendiğini ortaya çıkardı.
Bunun üzerine biogaz tesisi işletmecisi Agrivalor artık atıkların hava geçirmeyen konteynerlarda saklanacağını ve hızlı bir şekilde işleneceğini açıkladı.

ARILARI YOK EDEN İLAÇ


Arıların bal üretmek için şeker atıklarına gitmesi herkesi şaşırtıyor olabilir, fakat bu durum biyolojik çeşitlilik ve yaşam döngüsü açısından küçük bir sorun.

Tüm dünyada arı kolonileri hızla azalmakta ve bunun sebebini araştırmacılar böcek ilaçlarına bağlamakta. Bu nedenle Fransa thiamethoxam içeren tarım ilaçlarını yasakladı. Fakat hala ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülke bu tarım ilacını kullanıyor. Ayrıca bu ilacı kullananlar arasında Türkiye'de yer alıyor.
Gazetegıda.com

*****************************
Canlı yayında sahte bal yaptı
http://www.gazetegida.com/video/9-genel-canli-yayinda-sahte-bal-yapti.html