(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ تَعَلَّمُوا الْفَرَائِضَ وَعَلِّمُوهَا فَإِنَّهُ نِصْفُ الْعِلْمِ وَهُوَ يُنْسَى وَهُوَ أَوَّلُ شَيْءٍ يُنْزَعُ مِنْ أُمَّتِي. (هـ
“Ey Ebû Hüreyre, Ferâiz ilmini öğreniniz ve insanlara öğretiniz. Çünkü o ilmin yarısıdır. Bu ilim (ehemmiyet verilmediği için) unutulacaktır. Ümmetimden ilk çıkarılıp kaldırılacak ilim budur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)
(http://www.fazilettakvimi.com/public/resimler/site/figur.png)
İslam Hukukunda Ferâiz
Vefât eden şahsın terekesine (geride bıraktığı mallara) sırasıyla şu dört hak teveccüh eder:
Teçhîz ü tekfin: Yani en önce bıraktığı maldan kefeniyle defin masrafı ayrılır.
Kazâ-i düyûn: Kefen ve defin masrafından sonra kalan maldan ölünün boçları ödenir.
Tenfîz-i vesâyâ: Bundan sonra terekenin yahut kalan malın üçte birinden ölünün vasiyetleri yerine getirilir.
Kısmet beyne’l-verese: Ölünün vasiyetleri de yerine getirildikten sonra kalan mal vârisler arasında taksîm edilir.
İslâm fıkhının mühim bir kısmını teşkil eden ölünün terekesine (bıraktığı şeylere) taalluk eden haklardan ve terekenin muayyen hisselere taksiminden bahseden ilme Ferâiz ilmi denir. Vârislerin hisselerini bildirir.
Ferâiz’in hükümleri 15 olup 7’si Allâh’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, 5’i Resûlullâh’ın sünneti ve 3’ü müctehidlerin icmâı ile sabittir.
Ferâiz, ölünün teçhiz ve tekfininden, borçlarını ödemekten, vasiyetlerini yerine getirdikten sonra, kalan terekesini de vârisleri arasında taksimden ibarettir.
İmâm-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri, zamanında, fıkıh ilmini pek muntazam esaslara tâbi olarak kitablara, bablara ayırarak zabt etti. Kitâb-ı Ferâiz’i, ilk tasnif eden, yazan zat, İmâm-ı Âzam’dır.
Müslümanların aldıkları mirastan hayır görmeleri ve ahirette de mes’ul olmamaları için dinimizin bu husustaki emirlerini aynı namaz, oruç, zekât, hac ve sair ibadetler gibi Allâh’ın emri olarak görüp onlar kadar mühim olduğunu ve hatta kul hakkı olmak hasebiyle daha hassas olduğunu idrakten uzak tutmamaları ve hayatlarında tatbik etmeleri icap etmektedir.
Bu bakımdan ferâiz ilmi insanın hayatında çok mühim bir yer tutmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Feraiz ilmini öğreniniz ve halka öğretiniz…” buyurmuştur.
(http://i.imgur.com/E3mvp.png) (http://www.fazilettakvimi.com/tr/2015/11/13.html)
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا لَقِيَ الْمُؤْمِنَ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ، وَأَخَذَ بِيَدِهِ، فَصَافَحَهُ، تَنَاثَرَتْ خَطَايَاهُمَا، كَمَا يَتَنَاثَرُ وَرَقُ الشَّجَرِ. (طس
“Mü’min, mü’min birisiyle karşılaşıp ona selâm vererek elini tutup musafaha ettiği zaman her ikisinin de günahları ağaç yapraklarının döküldüğü gibi dökülür.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)
(http://www.fazilettakvimi.com/public/resimler/site/figur.png)
Vasiyyet
Vasiyet, bir malı veya menfaati ölümünden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru etmek, bağışlamaktır.
Vasiyetler, ayetler, hadisler ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Vasiyette nice hikmetler vardır. Zengin olan kimselerin -vârislerine zarar vermeden- yapacakları vasiyetler, yardımlaşmadır ve mâli ibadettir. Bir hadîs-i şerîfte: “Kendisinde vasiyyet edecek bir şey bulunan bir Müslüman için yanında vasiyetnâmesi yazılmaksızın iki gece geçmesi muvafık değildir.” buyurulmuştur. Bütün servetini başkalarına bırakıp âhirete eli boş olarak gidecek bir insan için fakirlere, zayıflara servetinden bir hisse ayırması âhiret kazancıdır. Bu bir sadaka-i cariye olabilir. Bundan dolayı amel defterlerine sevap yazılabilir. Hele dini vazifelerinden bazılarını yerine getirememiş olan bir Müslüman için böyle bir vasiyet, bir vecibe hükmündedir. Vasiyetler beş kısma ayrılır:
Vacip vasiyetler: Emanetlerin ve bilinmeyen borçların ödemesi ile hac, zekât ve keffâretlere ait vasiyetler gibi.
Müstehap vasiyetler: Borcu ve vârisi olmayan bir Müslümanın bütün malını vasiyet etmesi gibi.
Mendup vasiyetler: Zengin olan âlim ve salihlere yardım için olan vasiyetler gibi.
Mübah vasiyetler: Yakın veya yabancı olan zenginlere vasiyet gibi.
Mekruh vasiyetler: Fâsık, günahkâr kimselere vasiyet gibi.
Bir ölünün bıraktığı malından cenaze masrafları karşılanır, borçları ödenir, vasiyetleri yapılır. Bunlar yapılmadıkça varislerine bir şey verilmez.
Bununla beraber vârisler fakir olup da kendilerine kalacak mala muhtaç oldukları anlaşılırsa vasiyetlerin vacip olmayanlarını yapmamak evlâdır. Fakat vârisler, zaten zengin ise veya kendilerine düşecek mala muhtaç değillerse bu halde vasiyetlerin yapılması evlâ olur. Zira bu vasiyetin yapılması, bir sadakadır, terk edilmesi de yakınlara bir hibe (bahşiş) kabilindedir. Sadaka vermek ise hibe etmekten evlâdır.
(http://i.imgur.com/E3mvp.png) (http://www.fazilettakvimi.com/tr/2015/11/14.html)
Adalet mi Eşitlik mi? Miras Taksimi: İlm-i Feraiz
(http://i1.wp.com/insanvehayat.com/wp-content/uploads/2012/09/feraizzzzz.jpg) (http://insanvehayat.com/adalet-mi-esitlik-mi-miras-taksimi-ilm-i-feraiz/)
Uzun bir yolculuk. Ruhun yaratılmasından başlayıp sonsuza giden ebedi hayat bir an bile kesintiye uğramadan devam ediyor. İnsan, o ilk andan başlayarak adım adım yaşıyor ebedi hayatını. Doğuyor, hesap veriyor, mükâfat ya da ceza görüyor. Bunların merkezinde ise imtihan yeri olan dünya hayatı var. İnsanın ölene kadar yaptıklarıyla imtihanı devam ediyor. Öldükten sonra bıraktıklarıyla ise yakınları imtihan oluyorlar. Ölen ölüyor; lakin ölenin ardından kalanlar için iş yeni başlıyor.
Oyle yoğunlaşma var ki dünya hayatına, bırakın ölümü düşünmeyi, bazen öyle oluyor ki akraba, eş dost, tanıdık hiç kimse ölmeyecek, bu hayat böyle devam edecek gibi geliyor. Ama durum hiç de öyle değil. Genç-ihtiyar, kadın-erkek, tanıdık-tanımadık, muhakkak her gün insanlar ölüyor. Geride kalanlar gidenlerin neyi varsa topluyor ve bir paylaşım yapıyorlar. Bu mal paylaşımı sırasında haksızlığa uğradığını söyleyenler oluyor.
Haklılık ve haksızlık noktasında değerlendirme neye göre olacak?
Hangi tarafın haklı olduğuna kim karar verecek?
Hazreti Allah’ın hak tayin ettiği bir davada taraflar yeniden dava açma hakkına sahip mi?
Ya da eşitlik haklılık için genel bir kıstas mıdır?
Bu sorular insanın, malın ve ölümün yaygın olduğu günümüzde daha çok sorulur oldu. Çünkü hakkını alamayanlarla, eşitliğin bozulduğunu düşünenlerin sayısı Roma Cermen usulu miras taksimi ile İslami usul miras taksimi noktasında giderek artıyor. Feraiz alanında çalışmalarıyla bilinen Nurettin Yerlikaya adalet ve eşitlik açısından meseleyi şöyle ele alıyor: “İslam’a göre miras nasıl taksim edilir?” diye bir soru sorulduğunda birçok kimse “Kadınlar erkeklerin yarı hissesini alır.” diye cevap verilir. Bunu duyanlar sanki İslam’da ölümden sonra mirasçıların kadın ve erkek olarak iki gruba ayrıldığını ve erkeklere iki kadınlara bir hisse verildiğini zannederler. Böyle olunca da bazı insanlar bunun eşitsizlik olduğunu iddia etmeye başlarlar. Bu meseleyi bir bütün içinde mütalaa etmek gerekir.
İslamiyet mülkiyet hususunda nasıl bir sistem getirmiştir, mali mükellefiyetler hususunda erkeklere ve kadınlara ne gibi mesuliyetler yüklemiştir? Ölüm halinde miras nasıl taksim edilir, bunlar bir bütündür ve mirasın taksiminde tek bir madde değil 40 çeşit hâl vardır. Mesela, vefat edenin mirasçıları olan kadınlar, tek bir kız olabilir, iki kız olabilir, anne, nine, kız kardeş olarak mirasçı olabilirler. Bunların ayrı ayrı hakları vardır. Mesela: Ölenin bir kızı varsa tereke’nin yarısını o kız alır, iki kızı olup oğlu yoksa terekenin üçte ikisini kızlar alır. Anne, nine ve zevcenin de muayyen hisseleri vardır. Sadece ölenin hem kızı hem oğlu varsa erkek kardeşler iki, kız kardeşler bir hisse alır. Bu hususlar ayetle sabittir, buna itiraz caiz değildir. Belki hikmetlerini araştırmak gerekir.”
Bu çalışmamızda itikat ve amel bakımından çok hassas bir mevzu olan miras taksimi meselesini ele alacağız. Peygamber Efendimiz’in, “ümmetim içerisinde ilk önce kaybolacak ilim” dediği, bu sahada uzman bulmakta zorlanmadık. Hayatını bu ilme veren feraiz uzmanlarıyla meseleyi konuştuk. Onlar hayatlarının her anını bir vesileyle bu ilmi insanlara anlatarak geçiriyorlar. Bizden istedikleri iki şey var. Mirasın kolay taksim edilmesi için mülkiyet hakkına riayet ve bir de Hazreti Allah’ın tayin ettiği hakka rıza gösterecek ailelerin tesis edilmeye çalışılması. Bir de tabi bütün hal içerisindeki eşitlik meselesinin iyi anlatılması var. Özellikle ortada annenin, babanın ve kardeşlerin onca ilgi, emek ve acı karşısında ölenin malından hiçbir şey alamaması gibi bir adaletsizlik, haksızlık dururken, bütün her şeyi ile İslamiyet’in iyi yaşanıp güzel anlatılması durumu var.
Birbirinden önemli bu hususlara riayet edildiğinde miras dini ölçülere göre taksimi, uzman kişiler tarafından kısa bir süre içerisinde yapılıyor.
Miras taksimine bakış ve mülkiyet hakkı
Miras taksimi meselesinde dünyada yaygın birkaç sistem vardır. Bu sistemlerin bakış açıları ve dayanak noktaları birbirinden farklıdır. Hak talebinde bulunan yakınlar bazen ferdi sistemde, bazen aile sisteminde bazen ise zümre sistemi içerisinde ele alınmaktadırlar. Mirası taksim için düzenlenen bu sistemlerini bakış açılarının gerisinde farklı endişeler vardır. Zengin sınıfları koruyan, malı aile içerisinde sıkıştırmaya çalışan bu sistemlerin yanında İslamiyet, ferdî sistemi ön plana almıştır.
İslamiyet her ferde mülkiyet hakkı tanımış ve bunun karşılığında insanlara “sadaka- fitre, zekât, kurban, hac gibi…” çeşitli vecibeler yüklemiştir. Mevzuu konuştuğumuz Feraiz bilirkişisi Avukat Ali Öncel meseleyi şöyle anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Feraiz’ için ilmin yarısıdır buyuruyor. Ancak günümüzde hassasiyetle uygulanmadığından ferdi mülkiyet hakkı unutulmuş, yerini ise aile mülkiyeti almıştır. Neticede zekât veremez, kurban kesemez, her hakkı kocanın ya da babanın elinde olan, hürriyeti kısıtlı kişiler ortaya çıkmıştır. Gerek bilmeyerek, gerekse mer’i hukukun uygulanması nedeniyle gelinen bu tablo, dinimizin önem verdiği aile içi, akraba, komşu ilişkilerini de bozmuş, kişileri yalnızlığa itmiştir.” dedi.
İlmin yarısı olan feraiz nedir?
İslam Hukuku’nun mirasla ilgili bölümüne “Feraiz” denilir. 1926 tarihinde İslam fıkhının (hukukunun) yerine İsviçre’den getirilen medeni hukuka kadar miras taksimi feraize göre yapılmıştır. Kendi gidişine bırakıldığında değişmesi mümkün olmayan bir saha olan miras taksimi, İsviçre hukuk sistemine geçildikten sonra karışıklığı, aile içi tartışmaların ve sosyal çözülmelerin yaşandığı bir saha olmaya başladı. Aile içi tartışmaların ve sonsuz hüsranların görülmemesi için feraiz ilminin iyi bilinip ailenin bütün fertlerine iyi anlatılması gerekiyor.
Feraiz, feriza kelimesinin çoğuludur. Feriza, ifası zaruri görev, dinin mükellefler üzerine kesin delil ile sabit emirleri anlamına geldiği gibi “ölenin terekesinden mirasçıların her birine ‘Kitab, Sünnet veya İcma’ ile tayin ve takdir olunan pay” anlamına da gelir. Bu nedenle, miras ile ilgili hükümlere “feraiz ilmi” denilmiş ve Resülüllah Efendimiz tarafından bu ilmin öğrenilmesi özellikle tavsiye edilmiştir.
Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasülüllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Feraiz’i öğreniniz, onu başka kimselere öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır. O (ümmetimden) çekilip alınan ilimlerin ilki olacaktır.” (Sünen-i İbn Mace)
Feraiz ilminde adaletin kaynağı
İslam miras taksimi ile diğerlerini ayıran en temel nokta, feraiz ilminin kaynaklarının ayet, hadis ve icma ile sabit olmasıdır. Mirasla ilgili olarak feraiz ilminin esasını teşkil eden hükümler, Kur’an-ı Kerim’de Nisa Süresi’nin 11-12 ve 176. ayeti kerimeleriyle, Enfal Süresi’nin 75. ve Azhab Süresi’nin 6. ayeti celilelerinde sabittir.
Bu temel alanlarda, Hazreti Allah hakkaniyet noktalarında çok hassas olacak şekilde ayet-i kerimelerde tek tek oranları belirlemiştir. İslami kurallar sahibinin kendi hakkını elde edebilmesi için detaya girmiştir.
İşte miras taksiminde hem adil hem de her noktasıyla bütün geride kalanlara tek tek hakkı teslim eden feraiz ilminin temellerini teşkil eden ayet-i kerimelerden birkaçının meali:
“Allah çocuklarınız (ın miras payları) konusunda şöyle ferman buyuruyor: Erkeğin hissesi, iki kadın payı kadardır. Eğer hepsi kadın olmak üzere, ikiden çok iseler, terekenin üçte ikisi onlarındır. Şayet kız (çocuk) tek ise, o zaman yarısı onundur. Anası ve babası için, eğer ölenin çocuğu varsa, onların her birine terekeden altıda bir; fakat çocuğu yok da (yalnız) annesiyle babası mirasçı olmuşsa, anasına üçte bir vardır. (Kalan da babanın hakkıdır.) Eğer ölenin kardeşleri varsa, o zaman annenin hissesi altıda birdir. (Bütün bu hükümler,) ölünün borcunun ödenmesinden ve vasiyyetinin yerine getirilmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarının, bilmezsiniz ki menfaatçe onların hangisi size daha yakındır. (Bu hükümler) Allah’tan birer ferizadır. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla bilici, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Süresi, 176. Ayet-i Kerime)
“…Neseben akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (miras hususunda) birbirlerine (diğer) müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak, dostlarınıza yapacağınız uygun vasiyyet bunun dışındadır. Bu kitap’ta yazılmıştır. (Ahzab Süresi, 6. Ayet-i Kerime)
Rıza gösterene mükâfat, göstermeyene ise…
Miras hakkına rıza gösteren veya göstermeyenler ile ilgili hüküm de Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Bu konuda da Cenab-ı Allah Nisa Süresi’nin 13 ve 14. Ayet-i Kerimelerinde “İşte bütün bu hükümler, Allah’ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah’a ve Onun peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!”
“Her kim de Allah’a ve peygamberine isyan edip onun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde sonsuza dek kalmak üzere ateşe sokar ve ona alçaltıcı bir azap vardır.”
Miras taksiminde takip edilen usül
“Miras taksiminde takip edilecek usul nedir?” diye sorduğumuzda, yine bir Feraiz Bilirkişisi Ali Öncel bize şunları anlatıyor: “Kişi vefat ettikten sonra aile yakınları toplanır ve bir karar verirler. Aile fertlerinin tamamı İslami usule göre taksime razı olmalıdırlar. Bunun için aile içerisinde meselenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bilenler zaman zaman bunu diğer fertlere anlatmalıdır. Feraiz ilmini ve Allah’ın taksimatının inceliklerini aile içerisinde sürekli canlı tutmak gerekir. Ancak yine de taksimat sırasında itirazlar olursa aile tartışma ve kavganın içerisine sürüklenmemelidir. Taksimat yapıldıktan sonra ilm-i feraize göre fazla alanlar az alanlara mallarından verirler. Feraize göre kendilerine haksızlık yapılanlar ise bu haklarını gönüllü olarak vermeleri diğerlerinin dünya ve ahiret hayatlarının selameti için daha hayırlıdır.”
Vefat edenin birinci dereceden varisleri kimler ise (anne-baba, karısı-kocası, oğlu-kızı) tespit edilir ve İslam Miras Hukuku’na göre pay edilir. Birinci derecede varis yoksa soy hısımlarına yani Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle ‘kelale’ye bakılır.
Vefat eden kişinin defin masrafları, borçları karşılanıp varsa vasiyeti de yerine getirildikten sonra kalan mirasın o günkü değeri tesbit edilir. Sonra varisleri kimler ise usule uygun şekilde taksim edilir. Mal taksimi neticesinde varisler arasındaki fazlalık ve eksiklikler rıza alınarak para kıymeti verilerek giderilir. Tereke taksiminin kırk ayrı duruma göre şekli vardır. Miras paylaşımı yapılacağı vakit feraiz ilmini iyi bilen kişilere danışılarak veya onların eşliğinde yapılması en doğru olanıdır.
Vasiyet meselesi
Vefat edecek kimse ölümünden sonra malının sadece üçte birine kadar vasiyet edebilir. Hayatta iken istediği şekilde verebildikleri halde, ölümlerinden sonra hayır kurumlarına dahi olsa mallarının ancak üçte birini vasiyet edebilirler.
Vefat edecek kimse kendisine varis olacaklardan birisine vasiyet edemez. Mesela: “Ben öldükten sonra falan tarla eşimin, falan dükkân oğlumun, şu araba kızımın olsun.” diyemez. Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi’nde “Dikkat edin, mirasçılara vasiyet yoktur!” buyurmuştur.
Yaşlıya bakmak mirastan fazla alma hakkı vermez
Çocukların, ihtiyaç halinde anne ve babalarına bakmaları mecburidir. Birden fazla çocuğu olan ve bakıma muhtaç halde bulunan anne veya babaya çocuklardan münasip olan uygun şartlarda beraber bakmaktır. Tereke taksimi sırasında “Ben anneme ya da babama baktım. Bana fazla miras düşer.” demek doğru değildir. Esasen mal karşılığında anne babalarına bakmak yerine diğer kardeşler arasında bakma mükellefiyetini paylaşmaları en doğru olandır.
Aile mülkiyeti anlayışı İslam’a aykırıdır
İslam Hukukuna göre aile mülkiyeti anlayışı doğru değildir. Ailede her fert kendi mülkiyetine sahip çıkmalı ve kendi mülkiyetinin vecibelerini yerine getirmelidir. Yani zekât düşüyorsa zekâtını, kurban vacibiyeti varsa bu vecibeyi ayrı ayrı her ferdin yerine getirmesi gerekir. Ferdi mülkiyet hakkı nedeniyle baba kendi mülkiyeti için hanımını veya çocuklarını çalıştırıyorsa bu çalışma karşılığında çalışanın hakkını ödemelidir. Bu durum tersi de olabilir. Kişi hanımının malını işletmek için mesai harcıyor ise dilerse bunun karşılığını tayin ettikleri şekilde hanımından alabilir. Ancak, çocuğu reşit olmadığı için çocuğunun malını çoğaltmak için yaptığı mesaiden menfaat talep edemez.
Buradaki önemli husus ise, baba reşit olmayan çocuğun malını onun adına çoğaltmakla mükelleftir ancak o malı borç dahi olsa kendisi için kullanamaz. Yani baba çocuğa doğumda, sünnette takılan para veya altına, hediyeye dokunamaz, bayramda topladığı harçlığı elinden alamaz. Çocuğunun parasını malını zenginleştirmek için garanti kâr getirecek şeylere yatırım yapabilir, yapmalıdır.
Anne karnındaki bebeğin de hakkı ayrılmadır
Kişinin vefatında eşi veya annesi hamile ise karnındaki bebeğin de miras hakkı ayrılmalıdır. Eğer kız veya erkek olduğu biliniyorsa cinsiyetine göre miras payı annesine teslim edilmelidir. Eğer cinsiyeti bilinmiyorsa miras taksimi için ya doğumu beklenilmeli ya da taraflar rıza ile fazla hak sahibi olması gözetilerek, yani erkek kabul edilerek, hesap yapılmalı ve hakkı reşit olunca verilmek üzere velisine teslim edilmelidir.
İyi kız da olsa hakkı verilir
Bazı yörelerde kadınlar manevi baskı ile “iyi kızlar kardeşlerinden mal almazlar” gibi sözlerle, baba ve analarının mirasından mahrum bırakılmaktadırlar. Hâlbuki bu hakkı bizzat Allah tanımıştır. Yani farzdır. Kızların mirastan pay almamalarını evvela erkekler kabul etmemelidir. Böyle yapıldığında erkek, hakkı olmayan bir malı almış olacağını unutmamalıdır. Herkesin hakkı kendisine verilmeli, daha sonra o kimse istediği şekilde hareket etmelidir. Arzu ederse kardeşine veya istediği yere verebilir.
Bunun tersi olarak bazı kadınlar da haklarından fazlasını talep etmektedirler. Akşam namazının farzının üç rekât olması, sabah namazının farzının iki rekât olması, haccın belli günlerde yapılması dinimizin nasıl kat’i bir emri ise, bu husustaki paylar da dinin kat’i hükümlerindendir. Miras ile alakalı ayet-i kerimelerin sonunda “Şüphesiz Allah herşeyi hakkıyla bilendir. Bu hükümler Allah’tan bir vasiyyet ve fermandır. Allah bilendir, halimdir. Allah’tan birer ferizadır. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla bilici, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.” ifadeleri miras ile alakalı Allah’ın hükümlerine itiraz edilmemesi, bu hükümlere razı olunması gerektiğine en güzel vurgudur. Buna rıza gösteren ve herkesin hakkını teslim edenler, dünya ve ahirette payidar olurlar.
YAZAR: HÜSEYİN GÜNEY | TARİH: EYLÜL 2012 İNSAN VE HAYAT DERGİSİ DİN VE HAYAT, KAPAK | http://insanvehayat.com/adalet-mi-esitlik-mi-miras-taksimi-ilm-i-feraiz/