Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => MİZAH KÖŞEMİZ => Konuyu başlatan: mice - 13 Mayıs 2004, 12:49:32

Başlık: Nükteler...
Gönderen: mice - 13 Mayıs 2004, 12:49:32
Oğlunun okuması için elindeki bütün inekleri satan bir koylu, onun bir şey öğrenemediğini görünce:
- Ne bahtsız adammışım, diye söylenmiş. Bir öküz uğruna ne inekler feda
ettim.


Sair Deyheki, çocuklarını yanına alarak bir dostunu ziyarete gider. Kara,
kuru ve sıska çocukları gören dostu latife olsun diye:
- Efendi, der. Bu gübre böcekleri senin mi?
Sair, tası gediğine koyar:
- Evet efendim! Kokunuza geldiler


Sadrazam Keçecizade Fuat Pasa Paris'te iken, elçiler arasında hangi devletin kuvvetli olduğu tartışılıyordu. Sıra Paşaya gelince, elçilere söyle dedi:
- En kuvvetli devlet, Osmanlı devletidir.
Herkes bu sözler üzerine şaşkınlık içerisinde iken, Pasa sözünü tamamladı:
- Evet o kadar sağlam ve kuvvetli ki, siz dışarıdan biz içeriden
çalıştığımız halde, bir türlü yıkamıyoruz



Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksiz yere olduruluyorsun, diye ağlamaya başlayınca Sokrat:
- Ne yani, demiş. Bir de hakli yere mi öldürülseydim?



Tanıdıklarından biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik'e
göstererek fikrini sorar. Neyzen, beğenmediğini ifade edince, adam:
- İyi ama, der. Siz hiç roman yazmadınız ki!
Neyzen Terfik su cevabi verir:
- Ben yumurtanın tazesini bayatini iyi anlarım. Ama bu güne kadar hiç
yumurtlamadım.



Bir konuşmacı "İnkılaplarımızla Avrupa’yı on asır geride bıraktık!" diye
nutuk çekerken, Yahya Kemal esefle dizine vurarak:
- Hay Allah ya! demiş. Su Avrupa’yla da bir turlu beraber olamıyoruz. Ya geri
kalıyoruz, ya onu geçiyoruz.!..




Mahkemede hakim, Necip Fazil'a:
- Bak, der. Seni bundan sonra böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle
değil mi?
Necip Fazıl sorar:
- Hakim Bey, yoksa istifa mi ediyorsunuz?

alıntı: www.ezan.com.tr.tc
Başlık: Nükteler...
Gönderen: alkan_unal - 07 Temmuz 2005, 13:09:03
Çeşitli nükteler


Besmeleyle başlarız, güzel olsun kelamlar,
Allah’a hamdü sena, Resulüne selamlar.
 
İstişare edenler, hiç pişman olmaz elbet
Danışacak bir yerin varsa ne büyük nimet.
 
İstişare sünnettir, danışan dağı aşar,
Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar.
 
Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur,
Ehline soran kişi, hakiki yolu bulur.
 
Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır,
Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.
 
Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, sormalısın bir bilene.
 
Çabucak öfkelenen, çok yanlış karar verir,  
Demişler, “Keskin sirke, küpüne zarar verir.”
 
Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalırmış,
Gözden ırak olanlar, gönülden de olurmuş.  
 
Mazlum ol, zalim olma, üzül de üzen olma!
Mahşerde hesap zordur, ezil de ezen olma!
 
Kötü cezasız kalmaz, eden bulur sonunda,
Elbette su testisi kırılır su yolunda.
 
Allah için sabreden, Sırat'ta atlı olur.
Sabır acı ise de, meyvesi tatlı olur.
 
Dine hizmet ederken, sıkıntıyı nimet bil!
Herkese nasip olmaz, hizmeti ganimet bil!
 
Kaç kötü arkadaştan, yardan aşağı atar.
Umulmadık bir anda, beş para için satar.
 
Kalbi kara olana, günahlar tatlı gelir.
Kalbi temiz olanlar, günahı zehir bilir.
 
Kötü ile dost olan, umursamaz günahı
Hak sözü duymaz olur, hatırlamaz Allah’ı
 
Soğuk su katmayasın, hiç kimsenin aşına,
Hayır dile komşuna, hayır gele başına.
 
Zararın neresinden dönülse kârdır elbet.
Henüz nefes alırken, hadi hemen tevbe et!
 
Eden kendine eder, belayı bulur azan,
Kendi içine düşer, el için kuyu kazan.
 
Cam sarayda oturan, rasgele taş atamaz
Dünyayı fâni bilen, gâilesiz yatamaz.
 
Sağlığını düşünen, mideyi az doyursun!
Az yersen az uyursun, çok yersen güç uyursun.
 
Pehlivan sayılıyor hasmını yere vuran,
Kim öfkesini yener, odur asıl pehlivan.
 
Kıyamet yaklaştıkça, güçleşir uymak dîne,
Ateş almaya benzer avuçların içine.
 
Cenâb-ı Hak her zaman, sabreden kulu sever.
Resûlü buyuruyor: Sabreden bulur zafer.
 
Gafleti bırakmalı, ömür akar su gibi,
Her yerde ve her zaman, gözetmeli edebi.
 
Paraya gönül veren, bir gün bürünür yasa.
Şifresi unutulur, kilitli kalır kasa.
 
Dünyadan ahirete, ihlaslı amel taşı!
Karıncadan ibret al, yazdan karşılar kışı.
 
Öfkeyle kalkan kişi, ahmak nefsine uyar,
İstediğini söyler, istenmeyeni duyar.
 
İlmihâlini öğren, geçip gidiyor zaman,
Elbette aldanmıştır, iki günü bir olan.
 
Hizmet, ganîmet iken, isteme istirahat,
Dünya mihnet yeridir, salihler etmez rahat
Başlık: Çeşitli nükteler
Gönderen: orell - 07 Temmuz 2005, 13:11:59
OTUZ SENEDE NELER ÖĞRENDİN?

•Şakîk-ı Belhî hazretleri talebesi Hatim-i Esam'a sordu: Otuz senedir benden ilim tahsil ediyorsun? Neler öğrendin?
• Sekiz şey öğrendim efendim.
• Neymiş bu sekiz şey?
• Birincisi, halka baktım,herkes kendine bir arkadaş, birdost seçmiş. Herkesin dostu,kabre kadar arkadaş oluyor. Definden sonra çekip geliyor. Dü
şündüm, ben öyle bir dost bulmaluyım ki, devamlı arkadaşım olsun, kabirde de beni yalnız bırakmasın. Böyle bir arkadaş ise ancak sâlih amel olurdu. Ben de onu seçtim.
•Güzel seçmişsin. Diğerleri ne?
•İkincisi, halka baktım, çoğu nefsine esir olmuş. Hâlbuki Kur'ân-ı kerîmde, nefsine hâkim olan kimsenin yerinin Cennet olduğu bildirilmektedir. Kur'ân-ıkerîmin hak olduğunu bildiğim için nefsime esir olmadım, onunla mücâdele edip Hakkın emrine boyun eğmek mecburiyetinde bıraktım.
•Allah seni mübarek etsin!..
Üçüncüsü, halka baktım, dünyanın fâidesiz meşgalesi içine boğulmuş didinip duruyorlar. Bir şey kazandık zannederek onunla seviniyorlar. Hâlbuki Kur'ân-ı kerîmde, insanların kazandıkları ne kadar çok olursa olsun tükeneceği, fakat Allah'ın indindeki-lerin ise bakî olduğu bildirilmektedir. Senelerdir kazandıklarımın tükenmemesi için, âhıret azığı olarak hep bakî kalmak üzere Allah'ın indine emânet ettim. Ya'nî dine hizmet eden müesseselere ve diğer hayır hasenata verdim.
• Çok güzel etmişsin.
•Dördüncüsü, halka baktım, kimisi şerefi akrabasının çokluğunda görüyor, kimisi kibirlenmekle şeref sahibi olacağını zannediyor, kimisi sülâlesi ile iftihar ediyor. Hâlbuki Kurân-ı kerîmdeen şereflilerin takva sahihleri olduğu bildirilmektedir. Ya'nî bütün haramlardan kaçarak Allahemrine uymaktır. Ben de takvasahibi olmayı seçtim.
•Çok güzel...
• Beşincisi, halka baktım, bazısı mal ve makam sevgisi yüzünden birbirine haset ve buğz ediyorlar. Hâlbuki taksimatın ezelde sabit olduğunu ve bunu kimsenin değiştirmeğe gücünün yetmiyeceğini bildiğim için hiç kimseye haset etmedim. Hak Teâlâ-nın taksimatına razı oldum. Kimseye buğz etmeden helâlinden kazanmağa çalışdım.
• Ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun.
• Altıncısı, halka baktım,bazılan nefsânî garaz ve şeytanî vesveseler yüzünden birbirine düşmanlık ediyor. Hâlbuki Allahü Teâlâ, "Şeytan sizin düşmanınızdır." buyuruyor. Şeytanı kendime düşman bildim. Onun hilesine düşmemeğe çalıştım. Alla-hın emrine uyarak doğru yolda yürümeğe gayret ettim.
• Güzel etmişsin ey Hatim.
• Yedincisi, halka baktım.
Bazısı dünyalık ihtiyâçlarını kazanmak için nefsine esir düşerek haram ve şüpheli şeylerden kaçamıyorlar. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde her canlınınrızkının Allahü teâlâya ait olduğu bildirilmektedir. Ben de yeryüzündeki canlılardan birisiyim. Allahın benim de rızkımı tekeffül ettiğinibildim. Bu bakımdan harama el uzatmadım. Rızkımın helâl yoldan gelmesine çalıştım.
• Güzel etmişsin.
• Sekizincisi, halka baktım.Kimi malına mülküne, kimi mesleğine, kimi sanatına, kimi bileğine güveniyor. Kimi diplomasına, kimi oğluna kızına, kimi
kendine bırakılan mirasa güveniyor. Hâlbuki herkesin güvendiği bir şey vardır. Hâlbuki Kur'ân-ı kerîmde, tam bir tevekkül ile Allah'a güvenip dayanan kimseye Rabbimizin kâfi geleceği bildirilmektedir. Sebeplere sarılaraktam bir tevekkül ile AJlah'a itimat edip O'na güvendim.
•En güzelini yapmışsın ey Hatim. Allah seni muvaffak etsin. Hakîkaten dört kitapta mevcut olan ilim ve ma'rifetin bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz usûl ile ameleden kimse dünya ve âhıret saadetini kazanmış olur.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: mahmud_sami - 03 Eylül 2005, 14:38:23
NÜKTELER

* Tasavvuf, son nefeste imanla gidebilmek yani Allah diyebilmek ilmidir.
* Sabrın alameti, şikâyeti terk, sıkıntıları ve musibeti gizlemektir.
* Ölümü hatırlamak, Allahû Teâlâ’nın sevgisinin işaretidir.
* Edep; söz dinlemek, itiraz etmeden, yorum getirmeden peki demektir.
* Başarılı olmak için 4 şart vardır: İman, Adalet, Doğruluk, Fedakârlık
* İman, mümin ile ateş arasında büyük bir perde gibidir. Mümini ateşten korur. İmanı olmayan kurumuş demektir. Kurumuş ağaç ne yapılır, kesilip yakılır. Dünyada bile yakıyorlar. Ahireti siz düşünün.
* Kadı [hâkim] karşısında sultan ve çoban aynı saftadır, aynı muameleyi görür. Bu adaletin gereğidir.
* Bize kalana bakın siz. Bizde olana değil. Bize kalan Allah rızası için verdiklerimizdir.
* Sabır acıdır, fakat mutlak şifadır.
* İyilik görmenin yolu, iyilik yapmaktan geçer.
* Önce istişare sonra istihare…
* Bedbahtlığın alametleri: Halinden şikâyetçi olmak, ilmiyle amel etmemek, yaptığı amelin ihlâstan mahrum olması…
* Çok sayıda iyi vardır, ama bunların en iyisi iki şeydir:
1- Doğru iman
2- İnsanlara hizmet, yardım ve şefkat…
*Çok sayıda kötü vardır ama en kötüsü iki şeydir:
1- Kâfirlik
2- İnsanlara eziyet etmek.
* Peygamber efendimizin yoluna uygun olmayan her şey seraptır.
* İslam âlimlerine her gün bir Fatiha oku, hediye et. Onlar da hediyene karşılık verirler. Bu karşılık, seni dünyada ve ahirette saadete kavuşanlardan edebilir.
* Büyüklere dua eden, onların şahsında kendisine dua etmektedir.
* Öfkenin başı geçici cinnet, sonu ise ebedi pişmanlıktır.
* Firavunlar ben ben diye ömür sürmüşlerdir.
* Her kim sıkılıyorsa, dünya işleri içindir, o kişinin dünyayı sevdiğini gösterir.
* Cehennemdekilerin çoğunun zenginler ve kadınlar olduğu bildirilmiştir. Bu, hakaret değil, ikazdır. Kaldı ki, ilk mümin kadındır.(Hz. Hatice annemiz) İlk şehid de kadındır. Hz.Sümeyye)
* İhlâs Allahû Teâlâ’yı çok sevmektir ve sevdiği her şeyi Allah c.c. için sevmelidir.
* Ehl-i sünnet âlimlerinin hayatının esası üçtür:
1-Öğrenmek   
2-Öğrendiğini öğretmek
3-Birlik ve beraberliği sağlamak.
* İlim müminin dünyadaki feneridir. İlim için iki tane ölçü var, öğrenmek ve öğrendiğini öğretmek. Nereden öğrenecek? Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli kitaplarından. Öğrendiğini öğretmek önemlidir, kendi kafasından kaynaksız konuşandan kaç…
* İslamiyet öğrenmek ve öğrendiğini öğretmektir. Öğretmek değil öğrendiğini öğretmektir. Öğrenmek ve öğretmek değildir. Çünkü kendinden söyleyen mutlaka hüsrana uğrar ve kendisi ile beraber dinleyenleri de helak eder.
* Dört Türlü evliya vardır:
1- Evliya olduğunu kendi de bilir, başkaları da bilir.
2- Evliya olduğunu kendi bilir, başkaları bilmez.
3- Evliya olduğunu kendi bilmez, başkaları bilir.
4- Evliya olduğunu kendi de bilmez, başkaları da bilmez.
Başlık: NÜKTELER
Gönderen: Mstfx67 - 08 Ocak 2006, 04:12:23
1- Evliya olduğunu kendi de bilir, başkaları da bilir.
2- Evliya olduğunu kendi bilir, başkaları bilmez.
3- Evliya olduğunu kendi bilmez, başkaları bilir.
4- Evliya olduğunu kendi de bilmez, başkaları da bilmez.
_________________ :oops:  :oops:
Başlık: .
Gönderen: ABDULLAH LFC - 09 Ocak 2006, 05:06:13
.
Başlık: NÜKTELER
Gönderen: İsra - 09 Ocak 2006, 08:46:04
Ellerinize sağlık hepside çok anlamlı sözler :x
Başlık: NÜKTELER
Gönderen: müteallim - 22 Ocak 2006, 23:36:22
ERKEN KALKMADA BENI GEÇMISLER
Nûsirevân’in oglu Hürmüz, çocukluk yillarinda geceleri sabaha kadar, nüktedan nedîmler ve beylerle, sohbet meclisinde yiyip, içip eglenirdi. Sabah olmaya yakin yatip uykuya dalardi. Hürmüz’ün hocasi ise, her sabah gelir, Hürmüz'ü gaflet uykusunda bulurdu. Ve her zaman nasîhat edip:
– Ey saadetli sâh, seherle kalk. Çünkü seherle kalkanlar devlet, saadet ve seref bulur, zafer kazanarak yardima nâil olurlar, derdi. Hürmüz ise hocasinin her gün seherle kalkip gelmesinden ve her zaman bu nasîhati vermesinden huzursuz oluyordu. Bir gün kölelerine;
– Birkaçiniz seherde kalkip hocanin yoluna durun ve gelince hemen üzerinde bulunan güzel elbiselerini soyup saliverin, der. Adamlari Hürmüz'ün emrini yerine getirirler. Erkenden kalkip hocanin yolunu bekleyip hoca gelince tutup belinden kemerini, basindan mücevherli tacini ve üzerinden de süslü elbiselerini soyup alirlar. Hoca bu hâlde Hürmüz'e gelir. Hürmüz, hocayi görüp bilmiyormus gibi hocadan basindan geçenleri sorar. Hoca soygunculari sikâyet edince, Hürmüz;
– Ey bilgi sâhibi ve yol gösterici, bana her zaman “Seherle kalkan devlet ve zafer kazanir, yardima nâil olur” derdin. Hayret edilecek sey, bu musîbet ve zillet sana neden oldu? der. Hoca:
– “Ey cihan sâhi, soyguncular erken kalkmada beni geçmisler” dedi.
MESNEVI:      
Seher âyine-i nûr-i Hudâ'dur.
Seher gencîne-i sidk u safâdur.
Fütûh ebvâbina miftâh-i Hak'dur.
Saâdet sem'idür misbâh-i Hak'dur.
Manâsi: Seher Allâh'in nûrunun aynasidir.
Seher berraklik ve dogruluk hazînesidir.
Fetih kapilarina Hakk'in anahtaridir.
Hakk'in kandili, saâdet mumudur. (M.G-14)
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: sıddık-birgüvi - 10 Mart 2006, 03:33:49
Besmeleyle başlarız, güzel olsun kelamlar,
Allah’a hamdü sena, Resulüne selamlar.
 
İstişare edenler, hiç pişman olmaz elbet
Danışacak bir yerin varsa ne büyük nimet.
 
İstişare sünnettir, danışan dağı aşar,
Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar.
 
Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur,
Ehline soran kişi, hakiki yolu bulur.
 
Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır,
Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.
 
Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, sormalısın bir bilene.
 
Çabucak öfkelenen, çok yanlış karar verir,  
Demişler, “Keskin sirke, küpüne zarar verir.”
 
Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalırmış,
Gözden ırak olanlar, gönülden de olurmuş.  
 
Mazlum ol, zalim olma, üzül de üzen olma!
Mahşerde hesap zordur, ezil de ezen olma!
 
Kötü cezasız kalmaz, eden bulur sonunda,
Elbette su testisi kırılır su yolunda.
 
Allah için sabreden, Sırat'ta atlı olur.
Sabır acı ise de, meyvesi tatlı olur.
 
Dine hizmet ederken, sıkıntıyı nimet bil!
Herkese nasip olmaz, hizmeti ganimet bil!
 
Kaç kötü arkadaştan, yardan aşağı atar.
Umulmadık bir anda, beş para için satar.
 
Kalbi kara olana, günahlar tatlı gelir.
Kalbi temiz olanlar, günahı zehir bilir.
 
Kötü ile dost olan, umursamaz günahı
Hak sözü duymaz olur, hatırlamaz Allah’ı
 
Soğuk su katmayasın, hiç kimsenin aşına,
Hayır dile komşuna, hayır gele başına.
 
Zararın neresinden dönülse kârdır elbet.
Henüz nefes alırken, hadi hemen tevbe et!
 
Eden kendine eder, belayı bulur azan,
Kendi içine düşer, el için kuyu kazan.
 
Cam sarayda oturan, rasgele taş atamaz
Dünyayı fâni bilen, gâilesiz yatamaz.
 
Sağlığını düşünen, mideyi az doyursun!
Az yersen az uyursun, çok yersen güç uyursun.
 
Pehlivan sayılıyor hasmını yere vuran,
Kim öfkesini yener, odur asıl pehlivan.
 
Kıyamet yaklaştıkça, güçleşir uymak dîne,
Ateş almaya benzer avuçların içine.
 
Cenâb-ı Hak her zaman, sabreden kulu sever.
Resûlü buyuruyor: Sabreden bulur zafer.
 
Gafleti bırakmalı, ömür akar su gibi,
Her yerde ve her zaman, gözetmeli edebi.
 
Paraya gönül veren, bir gün bürünür yasa.
Şifresi unutulur, kilitli kalır kasa.
 
Dünyadan ahirete, ihlaslı amel taşı!
Karıncadan ibret al, yazdan karşılar kışı.
 
Öfkeyle kalkan kişi, ahmak nefsine uyar,
İstediğini söyler, istenmeyeni duyar.
 
İlmihâlini öğren, geçip gidiyor zaman,
Elbette aldanmıştır, iki günü bir olan.
 
Hizmet, ganîmet iken, isteme istirahat,
Dünya mihnet yeridir, salihler etmez rahat.
 
Cehenneme layıktır, müslümana kin güden,
Elbet sevilir seven, affedilir affeden.
 
Allah lanet ediyor fitne fesat saçana,
Fertlerin, toplumların arasını açana.
 
Tedbir dinin emridir, edilmeli riayet
Deveni sıkı bağla sonra da tevekkül et.
 
Dünya nimet yeridir, ahiret aşığına,
Ne koyarsan aşına, o gelir kaşığına.
 
Acele gidenlerin, ayakları burkulur
Acele ile kalkan pişmanlıkla oturur.
 
Yakını görmüyoruz, gözlerimiz uzakta,
Hep dikkatli olmalı, ayağımız tuzakta.
 
Yavaş ol, tökezlersin, düşüp başın yarılır,
Acele etsen de iş, olacağına varır.
 
Her işinden bellidir, cahil olanın hâli,
Dinden habersiz olur, bilmeyen ilmihâl.
 
Huzur istersen eğer, iyilik olsun yolun!
Dinimiz emrediyor: Güzel ahlaklı olun.
 
Acı söz çok kimseyi çekip çıkarır dinden,
Tatlı söz de yılanı çıkarır deliğinden.
 
Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır,
Kimde olursa olsun, muhakkak almalıdır!
 
Tevazu fazilettir, çirkindir büyüklenmek,
Sadaka gibi sevap, kibirliye kibretmek
 
Allah’ı tanısaydı, gafletteki insanlar,
Âlem felah bulurdu, yağar idi ihsanlar.
 
Mütevazı olana, tevazu ile yaklaş!
Kibirliyle dost olma, hemen ondan uzaklaş!
 
Rabbimiz şekle bakmaz, sadece kalbe bakar,
İmansız olan kalbi, sonsuz ateşte yakar.
 
İman bir muma benzer, ibadet ise fener,
Fenersiz olursa mum, gün gelir birden söner.
 
Elbet pişman olacak hakka inanmayan kul,
Bâtılları bırakıp hakka dayanmayan kul.
 
Bugün ne ekmişsen, yarın onu biçersin,
Nasıl yaşamış isen, aynen öyle göçersin!
 
Dinimiz emrediyor, dikkat eyle şu sese:
İlim öğrenmek farzdır, kadın erkek herkese
 
Nasıl yaşarsan yaşa, muhakkak öleceksin!
Neyi seviyorsan sev, bir gün terk edeceksin!
 
Gaflet içinde yüzme, elbet bir gün göçersin,
Ettiğini bulursun, ektiğini biçersin!..
 
Sapıtmak istemezsen, önce imanı düzelt!
İlmihâlini öğren, emri yasağı gözet!
 
Hızlı yaşayan kişi, ölüm ile yarışır.
Unutma ki "Acele işe şeytan karışır."
 
Şu dünya ahiretin tarlasıdır muhakkak,
Ahmaklık olur tohum ekmeden ürün ummak.
 
Anarşidir ikilik, her takımı yatırır.  
Ne yapsa iki kaptan, bir gemiyi batırır.
 
İslamiyet gelince, değişmişti insanlar,  
İmanla şereflendi nice puta tapanlar.
 
Rabbimize kulluktur, yaratılış hikmeti.  
Dikkatli olmalı hep, bırakmalı gafleti!
 
Öyle başıboş gezme, ölüm gelir muhakkak.
Söndürme imanını, ibadet zırhını tak!    
 
Yaratanın emrini ihlas ile eda et!  
Allah rızası için neyin varsa feda et!
 
Ârife tarif olmaz, sivri sinek saz gelir,  
Anlamaz gafil olan, davul zurna az gelir.
 
Bil ki salih arkadaş, iyiye rehber olur,
Kişi sevdiği ile elbet beraber olur.    
 
Müjde doğru esnafa, eşi yok iyilikte,  
Mahşer günü haşrolur, şehidlerle birlikte.
 
Salih zengin düşünür muhtaç olan fakiri,
Bilir ona aittir malının kırkta biri.
 
Günah içinde yüzme, biraz kendine acı,
Artık bulmaya çalış, kalb yıkayan ilacı.
 
Allah iman vermişse, daha ne vermedi ki?
Ya iman vermediyse, ona neler verdi ki?
 
Takva sahibi ise, yazıp konuşan eğer,
Nasihat ettiğine, sözü de tesir eder.
 
Kendi o şeylere muhtaç iken bir kişi,
Başkasına verirse îsâr olur bu işi.
 
Tefekkür, düşünerek, gerçeğe yönelmektir
İnsanın yaratılış gayesini bilmektir.
 
Dua hakka yalvarıp hulûsî bir kalb ile,
Kişinin muradını getirmesidir dile.
 
İhlâs; bir müslümanın ziynetidir, süsüdür,
Onda iman nurunun dıştan görüntüsüdür.
 
Şu olmalı ibadet edenin düşüncesi;
Bu, hem Allah’ın emri, hem kulluk vazifesi...
 
Resulullah buyurdu, bir harpten döndüğü gün;
“Geldik küçük cihaddan, büyük cihada bugün.”
 
Kim ki Resulullaha, tâbi olursa eğer,
Sadıklardan olmanın, saadetine erer.
 
Her hâliyle gösterir mümin sadakatini,
İlimle, ihlâs ile yapar ibadetini.
 
Sabretmek; günahlardan sakınmaktır evvela,
Sonra tahammül etmek, gelince dert ve bela.
 
Hayır-şer Allah’tandır, takdire sabır gerek
Bütün şerler hayrolur, her hale şükür gerek
   
Lüzumsuz şaka yapmak, cahillik alameti,
Yerinde susmayı bil, istersen selameti.
 
Müslüman Rabbimizden diler af ve merhamet,
Kendisi de herkese, aynı davranır elbet.
 
İyilik ve ihsanda yarışır mümin olan,
Üç günden çok küs durmaz, barışır mümin olan.
 
Bir hadis-i şerifte şöylece buyurulur;
“Mümin vakâr sahibi, yumuşak huylu olur.”
 
Hikmet, hakkı bâtıldan ayıran bir kuvvettir,
Ruhun idrak gücünü gösteren bir haslettir.
 
İhsan, bir insana hakkından çok vermektir,
Hakkını vermemekse zulmü reva görmektir.
 
Tevbe, pişman olmaktır, söz vererek Allah’a,
Yapmamaya çalışmak, o günahı bir daha.
 
Allahü teâlâdan çok korkmalı müslüman,
Ümit kesmemelidir, rahmetinden de bir an.
 
Sapık şeyh çoğaldıkça, zil takıp oynar şeytan
Kurtulamaz pislikten, rehberi karga olan.
 
Hayâ, çirkin olandan arınma duygusudur,
Bunun esası ise, Allah korkusudur.
 
Felsefeci sonradan olmayı inkâr eder.
Der ki bu âlem böyle gelmiş böyle gider.
 
Şükreden kullarını Cenab-ı Allah sever
İmansız ölmek vardır, şükredilmezse eğer.
 
Sabır, Haktan gelene, razı olmak demektir
Her işte ve her zaman Allah’a şükretmektir.
 
Günah işleyenlere kâfir dememelidir,
Müslüman olanlara, hüsnü zan etmelidir.
 
Tevazu orta yoldur, ne gurur, ne de zül’dür,
Zıddına kibir denir, fazlası tezellül’dür.
 
İyi bil kibirdendir hep tevazu göstermek,
Bu aciz ve günahkâr diye kendini yermek.
 
Ayrılır ruh bedenden, ölüm gelir muhakkak
Gün gelir herkes için, vâki olur emr-i Hak
 
Dünya menfaatini kalblerinden çıkaran
Allah adamlarına denir salih müslüman
 
Hayat imtihanının gayet zor olanı var:
Herkese ömür boyu, namus imtihanı var.
 
Haset etmemek için, o kimseyi metheyle,
hediye ver, öğüt ver, iyiliğini söyle.
 
Bizlere esirdir söz, ağzımızdan çıkmadan
Biz onun esiriyiz, çıkınca ağzımızdan.
 
Kötüleri yaşatmak, iyilere ölümdür,
Zalimleri affetmek, mazlumlara zulümdür.
 
Sırf yiyip içmek için, koca ömür taşınmaz
Yaşamak için yenir, yemek için yaşanmaz.
 
Şu dünya bir binektir, taşır binersen seni;
Binmesini bilmezsen, taşıttırır kendini.
 
Öyle sözler vardır ki, keser kanlı savaşı,
Yine sözler vardır ki, kestirir suçsuz başı.
 
Göz iki, kulak iki, ağzımız ise tektir,
çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerektir.
 
Hârisin gözü açtır, doyma ümidi yoktur.
Fakirlikten hiç korkmaz, kanaatkâr hep toktur.
 
Güler yüzlü olmaya, geç kalma ver kararı
Tebessümün kimseye, asla olmaz zararı.
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: frgg72 - 10 Mart 2006, 21:38:33
hocam ellerine saglik.. :x  :x  :x

azicik kisa yazilmis   siir  daha uzunu yokmuydu :D
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: telecafe - 10 Mart 2006, 22:31:26
Yahu hocam siz isinize baksaniza !ne güzel sohbetler yaziyordunuz,sitilinizi degistirmeyin lütfen ,siir isini bizim elimizden alinca biz napicaz yahu  !!!!!!!!Töbe ,töbe,töbe ............ :D  :D  :D
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: frgg72 - 11 Mart 2006, 00:36:10
Alıntı yapılan: "telecafe"
Yahu hocam siz isinize baksaniza !ne güzel sohbetler yaziyordunuz,sitilinizi degistirmeyin lütfen ,siir isini bizim elimizden alinca biz napicaz yahu  !!!!!!!!Töbe ,töbe,töbe ............ :D  :D  :D



telecafe kardes siz korkmayin elinizden alamazlar...

Siz icinizden geldigi gibi yaziyorsunuz biz ise kopya cekiyoruz!!!
Sizin yeriniz ayri...
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: Ahi - 11 Mart 2006, 00:49:20
Alıntı
Siz icinizden geldigi gibi yaziyorsunuz biz ise kopya cekiyoruz!!!
Sizin yeriniz ayri...

 :salingac:
salla bakiim. skue 313' den selamlar
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: frgg72 - 11 Mart 2006, 01:44:11
Alıntı yapılan: "Ahi"
Alıntı
Siz icinizden geldigi gibi yaziyorsunuz biz ise kopya cekiyoruz!!!
Sizin yeriniz ayri...

 :salingac:
salla bakiim. skue 313' den selamlar



Burasi  ciddi  bir Forum sahifesidir  ...Lütfen ciddiyeti muhafaza edelim :(
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: telecafe - 11 Mart 2006, 16:11:18
Görünce eski günlerimi hatirladim sevindim
Sanki ! su salincak,cocuklugumdaki salincak.
Ciddiyeti bozarmi diye düsündüm, degindim
Sabirli olsana kardesim.ne var bunda alincak.
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 12 Mart 2006, 01:38:42
Alıntı

Görünce eski günlerimi hatirladim sevindim
Sanki ! su salincak,cocuklugumdaki salincak.
Ciddiyeti bozarmi diye düsündüm, degindim
Sabirli olsana kardesim.ne var bunda alincak
:gul:
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: Ahi - 12 Mart 2006, 06:55:44
Alıntı yapılan: "telecafe"
Görünce eski günlerimi hatirladim sevindim
Sanki ! su salincak,cocuklugumdaki salincak.
Ciddiyeti bozarmi diye düsündüm, degindim
Sabirli olsana kardesim.ne var bunda alincak.


Alındığını zan etmiyorum, birbirimizi iyi tanırız.
Başlık: cesítlí nükteler
Gönderen: armonya - 13 Mart 2006, 10:16:33
Harika.. :x  :x
Başlık: Nükteler
Gönderen: sentez - 16 Eylül 2006, 18:11:19
Ebu Derdadan

 Insanlara tasiyamayacaklari sorumluluklari yuklemeyiniz. Allah'in disinda, siz, insanlari sorguya cekmeyiniz. - Insanoglu, sen kendi nefsine dikkat et! Suphesiz ki, insanlarda gordugu kusurlari arastiran uzuntulu olur ve ofkesi dinmez.   KUSUR ARAMA.Nefsinize dikkat edin   

Muhammed Emin Erbili Hz.leri:

 Peygamber efendimizin"Lezzetleri yok eden olumu cok hatirlayiniz" hadis-I serifinden murad, olumu dil ile degil, kalp ile hatirlamaktir.Nicin olumu sevmiyoruzBir zata 'biz niye olumu sevmiyoruz?' diye sordular. Cunku siz, ahiretinizi harap edip dunyanizi imar ettiniz. Elbette mamureden harabeye gitmeyi hic kimse istemez.Ölumu hatirlamak

Sirri-yi Sekati  k.s Sadakadaki Ozellikler
 -Sadakada dort ozellik vardir:1. Sadaka senin yaninda iken azdir. Verdigin zaman cok olur.2. Seninle beraber olunca yok olur. Verince baki kalir.3. Senin yaninda olunca, senin olmaz. Verdiginde senin olur.4. Senin olunca, sen onu korursun. Onu verdigin zaman, o seni korur.   

Ali Havvas'tan:Rizik Dagitimi
> Allah Teala, kullarina, maddi riziklarin dagitimini sabah namazindan sonra; manevi riziklarin dagitimini da ikindi namazindan sonra yapar. Bu sebeple, bu iki vakitte uyumaktan, mumin men edilmistir   RIZIK   
>Cuneyd-i Bagdadi Hz.leri buyurdu ki: Maneviyat erleri, toprak gibi olmalidir. Topraga kotu seyler de atilir. Fakat toprak, hep iyi seylerle (cicek, agac vs.) karsilik verir.Toprak Gibi Olmali

Ey Para!   Hz.Ali Efendimiz

>Hz.Ali Efendimiz, parayi eline alir ve soyle soylermis: Ey para, dogrusu öf sana... Sen oyle bir seysin ki, insanin elinden cikmadikca bir faydan dokunmuyor:))

Yahya bin Muaz r.a HIRS   Kurt ve Kuzu   

   Nefis dunyalik bir seye rastladigi zaman, sanki bir kurt, issiz bir yerde, bir koyuna rastlamis gibi olur. Kurdun, kuzuyu yeme istegi ne ise, nefsin de o dunyaligi elde etme hirsi aynidir.>   

Bediuzzaman>Nefse muhabbet

nefse muhabbet konusunda soyle buyurur: Nefsine muhabbet ise : Ona acimak, terbiye etmek, zararli hevesattan men etmektir.O vakit, nefis sana binmez, seni hevasina esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevaya degil, Hüdaya sevkedersin.      

Herkes Yediginden Gonderir.hediye FATİH MUHAMMED HAN k.s
   
Uzun Hasan'in Fatih'e hediye olarak gonderdigi bir kutudan akrep, yilan ve ciyanlar cikar. Buna karsilik Fatih de ona hediye olarak bal gonderir.'Bunu nicin yaptin?' diye soranlara Fatih:Herkes yediginden gonderir, cevabini verir.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 07 Ağustos 2007, 22:38:50
Böyle biri geldimi???
 

Kanuni Sultan Süleyman şehzadelerini sünnet ettirdiği sırada oldukça görkemli bir tören yaptırır. Ondan daha öncede vezir Makbul İbrahim Paşada muhteşem bir düğün yaptırmıştı. Bu düğüne Kanuni Sultan Süleyman'ı davet etmişti. Kanuni Sultan Süleyman bir vesileyle İbrahim Paşa'ya

- Senin düğünle, benim düğünü nasıl buluyorsun? Hangisi daha mükemmel? diye sorar. İbrahim Paşa ;

- Benim düğünüm, der. Padişah şaşkın bir şekilde sebebini sorar. Paşa der ki:

-Efendim, benim düğünümü zamanın koca bir padişahı şereflendirdi.

 [/b]
Başlık: Nükteler...
Gönderen: suhup - 08 Ağustos 2007, 08:50:54
:x
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 08 Ağustos 2007, 13:56:20
Sahİh Müslİm  
 

Talebe-i ulumdan biri sahhaf çarşısına varıp zurefa-yı sahhaftan birine:

-Sizde bir "Sahih-i Müslim' var mıdır? diyerek alacağı kitabı sual etmiş ve sahhaf-ı mes'ül:

-Efendi! Ben kırk yıldır bu çarşıdayım; burada sahih müslim görmedim, yoktur,diye sahhafların insafsızlığını imâ eylemiş.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 08 Ağustos 2007, 19:48:29
Teşekkürler..
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 10 Ağustos 2007, 09:40:29
OSMANLI ARMASI
     

Merhum Necip Fazıl’ın 1954’lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu Mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı Arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmi yayınlayınca “Padişahlık Propagandası yapmak” gibi bir gerekçeyle dergi toplattırılır ve kendisi de mahkemeye sevk edilir.

Merhum Necip Fazıl mahkemede kendisini suçlayan savcıya şunu söyler:

—İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın kapısının üstünde de aynı Osmanlı Arması var. Sizde mi Padişahlık propagandası yapıyorsunuz?
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 13 Ağustos 2007, 14:16:30
Meşhur derebeyi Çapanoğlu, konağında otururken, bir hacı gelip ziyâret etmek istediğini söyledi. Kapıdaki nöbetçi ziyâret sebebini sorunca; “Ben hacdan geliyorum. Yanımda zemzem suyu ile yıkanmış bir kefen var. Onu hediye olarak takdim edeceğim.” cevâbını verdi.
Ancak nöbetçi, ağanın böyle işlerle rahatsız edilemeyeceğini ileri sürüp içeriye bırakmadı. Hacı ise ısrâr etti. Sonunda iş büyüdü. Gürültüyü duyan Çapanoğlu pencereden; “Ne oluyor aşağıda? Bu gürültü nedir?” diye sorunca, nöbetçi şu cevabı verdi:
“Ağam, bir molla, hediyelik kefen getirmiş... Ölür müsün, öldürür müsün?”
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 13 Ağustos 2007, 18:52:14
Müjde

    Harun Reşid'in vezirlerinden biri, Behlül Dânâ'ya latife yollu takılarak:
    - "Müjde sana ey Behlül, Sultanımız seni, domuzlarla maymunlara çoban tayin etti" dediğinde, Behlül şu cevabı vermiş:
    - Öyle ise kulaklarını aç da emirlerimi yerine getirmeye hazırlan.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Eşraf - 15 Ağustos 2007, 16:59:42
Kamil Paşa, İzmir'in ilçelerini denetlemek için geziye çıkar, Kırkağaç'a da uğrayınca, Şair  Eşref onu tren istasyonunda karşılar, geceyi ilçede geçirmesini teklif eder.

Kamil Paşa:
-Oğlum Eşref, , senin misafir olmak isterdim ama vaktim yok. Teftiş bitsin, dönüşte uğrarım.

Daha sonra Kırkağaç'ın meseleleriyle ilgilenir. Eşref'in açıklamalarını dinler. Bir ara da ilçenin nüfusunu sorar. Eşref, Kırkağaç'ta kaç kişinin yaşadığını, bunun ne kadarının Müslüman ne kadarının Hıristiyan nüfus olduğunu söyler.
- Yahudileri unuttun. Kaç Yahudi var?
Kamil Paşa, gerçekte Yahudilerin burada yaşamadığını biliyordur ama soruyu sormasındaki amaç, kimi hicivlerinde Eşrefin kendisinden "Yahudi" diye söz etmesi sebebiyle Eşref'i mahcup etmektir.  Eşref ise hiç duraksamadan:

-Efendim, buranın huyundan mı suyundan mı, her nedense, ilçemizde Yahudiler durmuyor. Gelip hemen gidiyorlar!
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Eşraf - 18 Ağustos 2007, 20:11:29
YÂRDAN GELEN
 

Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili,  Churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir:
-Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım.
Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
-Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 30 Ağustos 2007, 00:43:59
EYYAMI BIYD
 

Hasan'ı Basri'ye, "Her ayın on üç, on dört ve on beşinci günü oruç tutmak niçin Müstehab kılındı?" diye sorulduğunda bilmediğini söyledi. Bunun üzerine talebeleri arasında bulunan bir bedevi kalkıp, "Ben biliyorum" dedi. "Peki, niçin?" diye sorulunca da,

-Çünkü ay sadece o günlerde tutulur da onun için Allah Teâla gökte böyle bir hadise olurken yerde ibadet edilmesini istemiştir.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 13 Eylül 2007, 16:13:05
Neyle yapıldı?

Keçecizade Fuad Paşa; ileri görüşlü ve yenilikçi birisiydi. Onun yaptığı bazı işler kimilerince
beğenilmezdi. Bu yüzden hasımları onu sık sık eleştiri yağmuruna tutarlar, hakkında ileri geri
konuşurlardı. İstanbul sokaklarını bir ara yer yer kaldırımlarla süslemesi de ayrıca hakkında
dedikoduların çıkmasına neden oldu. Bir gün devletin ileri gelenlerinden biri ona:
"Bu kaldırımlar neyle yapıldı?" diye sordu.
Fuat Paşa'nın cevabı şöyle oldu:
"Bize atılan taşlardan yapıldı."
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 21 Eylül 2007, 11:29:17
Bir adam konuşmalarinda diliyle hep cömertlikten söz ediyor, eliyle hiç cömertlik yapmiyordu. Işte bu cimri adam bir gün Ibrahim Ethem Hazretlerine  rica etti:
- Herkese nasihat ediyorsun, birkaç cümle ile bana da nasihat et.
- Tutar mısın? dedi; İbrahim Ethem Hazretleri.
- Elbette, dedi. Birkaç cümlelik nasihat tutulmaz mi?
İbrahim Ethem  Hz.de tek cümlelik nasihatini şöyle yapti.
- Sen açığı kapa, kapalıyı da aç!..
Adam: “Açık nedir ki; kapayayım, kapalı nedir ki açayım?” diye sorunca İbrahim Ethem Hz. şöyle açıkladı:
- Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır. Onu kapa. Kapalı olan da kimseye tek kuruş vermedigin kesendir, onu aç!..
Adam, önce önüne baktı, sonra tebessum ederek söylendi:
- VAllahi bir doğru; ancak bu kadar veciz soylenebilir! Bu söz gerçeğin ta kendisidir.
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 21 Eylül 2007, 11:31:23
Teşekkrüler...

 
Alıntı

Sen açığı kapa, kapalıyı da aç!..

Herkese nasip etsin mevla  :)
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 21 Eylül 2007, 11:36:16
Amin..

İbrahim Ethem Hz.lerine , ‘Piyasa çok pahalandı.’ diye dert yandılar. ‘Öyle ise, yine ben kazandım.’ diye cevap verdi. Sordular: “Sen nasıl kazanıyorsun, piyasa pahalanınca?”
 
Şöyle açıkladı kazancını: “Pahalanan malı bir müddet almaz, beklerim. Böylece ucuzken verdiğim para da bana kalır. Bu sebeple her pahalılıkta ben kazanırım!”
Başlık: Nükteler...
Gönderen: kenz - 25 Eylül 2007, 11:15:15
Siz Geldiniz Ya

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İstanbul'a gidecek olan Nedimi Şair Nihat Bey'den gelirken getirmesi için beyaz renkli, çok iyi bir eşek istemiş. Fakat Nihat Bey eşeği almayı unutmuş. Mısır'a geldiğinde ise Paşa haklı olarak hemen sormuş:
"Nihat Bey, bizim eşek nerede kaldı?" Şair şaşkınlıkla şöyle demiş:
"VAllahi unuttum Paşam, şimdi sizi gördüm de hatırıma geldi."
Paşa, aldığı cevaba memnun olmamış; ama yine de gülümseyerek şöyle demiş:
"Neyse, siz geldiniz ya, artık lüzumu kalmadı."
Başlık: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 25 Eylül 2007, 11:40:31
:)  :x
Başlık: Nükteler...
Gönderen: hocaoğlu - 25 Eylül 2007, 21:53:03
Evi hırsızlar tarafından soyulmuş olan bir kadın, Kanuni Sultan Süleyman'a gelerek şikayette bulunur. Padişah kadını dinledikten sonra ona şöyle sorar:
"Hırsızların evini soyduğunu duymayacak kadar da insan derin uyur mu?"
Evi soyulan kadın, Padişah'ın sorusuna şu ilginç cevabı verir:
"Biz sizi uyanık bildiğimiz için o kadar derin uykuya dalmıştık."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 04 Ekim 2007, 17:39:53
Gâzi...
Hasırcızade'den bir gün yeni Müslüman olmuş yoksul bir gayrimüslim için yardım istemişler. Mehmet Ağa da o zamanın en değerli parası olan iki tane "El-Gâzi" altını yardımda bulunmuş. Fakat arkasından bir nükte savurmadan edememiş:
"Müslüman oldu bir Kâfir, şehid oldu iki Gâzi."

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kutlu - 05 Ekim 2007, 21:49:52
Müslüman oldu bir Kâfir, şehid oldu iki Gâzi.

Ecdadın sözleri hep yerinde.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 09 Ekim 2007, 21:47:06
Assanız Olmaz mı?

Padişahın isteği üzerine bir gün İncili Çavuş, vezirlerden birinin taklidini yapmış.
Taklidi yapılan vezir bunu duyunca çok kızmış ve:
"Ben onu öldüreyim de aleme ders olsun," demiş. İncili Çavuş vezirin bu sözlerini işitince
can derdine düşmüş ve Padişaha gidip durumu anlatmış. Padişah İncili Çavuş'a:
"Sen korkma, o seni öldüremez, eğer o seni öldürürse ben de ona kısas uygularım," demiş.
Bunun üzerine İncili Çavuş, şöyle bir istekte bulunmuş:
"Aman Padişahım, o beni öldürmeden önce siz onu assanız olmaz mı?"

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 19 Ekim 2007, 15:33:16
Evi hırsızlar tarafından soyulmuş olan bir kadın, Kanuni Sultan Süleyman'a gelerek şikayette bulunur. Padişah kadını dinledikten sonra ona şöyle sorar:
"Hırsızların evini soyduğunu duymayacak kadar da insan derin uyur mu?"
Evi soyulan kadın, Padişah'ın sorusuna şu ilginç cevabı verir:
"Biz sizi uyanık bildiğimiz için o kadar derin uykuya dalmıştık."

Hem padişahın sorusu hem de kadının cevabı anlamlı...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: hocaoğlu - 20 Ekim 2007, 16:44:06
İmparatorluk dönemi şairlerinin en esprililerinden biri olan şair Haşmet'in (18. yy.) kendine göre aptalca işler yapanların adını kaydettiği gizli bir defteri varmış. Kim ahmakça, akılsızca bir iş yapsa adını oraya işlermiş. Haşmet'in böyle bir defter tuttuğundan haberdar olan padişah (3. Mustafa) bir yolunu bulup bu defteri elde etmiş. Padişah zevk ve merakla bu defteri karıştırırken, aptalca işler yapanların listesi demek olan bu defterde kendi adına da rastlamış. Hemen şair Haşmet'in huzuruna çıkarılmasını emretmiş. Şair karşısına çıkınca vakit kaybetmeden paylamaya başlamış:
-Bu ne küstahlık! Sen nasıl oluyor da benim adımı böyle aptallar listesine kaydediyorsun?
-Efendimiz sakin olunuz, izah edeyim. Siz geçenlerde baş seyise yüklü bir para vererek cins bir Arap atı almaya gönderdiniz. O kadar parayla Arabistan'a gönderilen kimse artık geri döner mi? Bunun için sizin adınız da orada bulunuyor.
-Peki, ya baş seyis geri dönerse?
-Kolayı var efendimiz, sizin adınızı siler onunkini yazarız...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 20 Ekim 2007, 17:33:15
YIKA DA GETİR

Süleyman Nazif ve Abdülhak Şinasi birlikte yemek yerken, Şinasi garsonu çağırır ve su ister. Şinasinin kirden ve mikroptan eldivenle el sıkacak derecede korktuğunu bilen Süleyman Nazif garsona seslenmeden edemez:
- Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da öyle getir.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 20 Ekim 2007, 17:36:18
ellerinize sağlık arkadaşlar :)
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 20 Ekim 2007, 17:42:07
Fatih Sultan Mehmet, adamları ile gezerken, yanına sokulan dilenciye bir altın vermiş. Dilenci parayı alınca:
- Aman Sultanım, demiş. Koskoca bir padişah, kardeşine bu kadar para verir mi?
Fatih Sultan Mehmet, nereden kardeş olduğunu sorunca, dilenci:
- İkimiz de Hazreti Ademin çocukları değil miyiz? demiş. Elbette kardeşiz.
Sultan Fatih:
- Bu keşfini sakın başkasına söyleme, diye gülümsemiş. Diğer kardeşlerimiz de pay isterse, sana zırnık bile düşmez.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 24 Ekim 2007, 12:29:20
1.Dünya Savaşı’nın Mütâreke günlerinde bazıları Türkiye’yi bir devletin mandası  altına koymak istemişler. Bunun üzerine Yahya Kemal:
-Yahu, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almak için tek topu kırk mandaya çektirmişti. Bunlar koca devleti tek mandaya çektirmek istiyorlar” cevabını verir.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 24 Ekim 2007, 12:30:59
Abdulhak Hamid’in evinde bir sohbet sırasında, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılmış.Yaşı geçmiş bir hanım Hamid’e dönerek:
-“Efendim, gönül kocamaz” derler. Hamid bu söz üzerine şu cevabı verir:
-Kocamaz ama kocamış bir vucut içinde oturmak da istemez. 
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 24 Ekim 2007, 12:38:09
Komedi Yazarı Meşhur Molier,  yeni yazdığı bir oyunu ilk defa  olarak bir tiyatroda temsil ettireceği zaman,bir ilan neşredip tiyatroya girenlerden para alınmayacağını yazar.O gece tiyatro hınca hınç dolar.Oyun oynanıp bittikten sonra Molier,tiyatronun kapısının içerisine oturup her çıkandan para ister,vermeyenleri dışarı bırakmaz.
-Canım,girenlerden para alınmayacağınızı ilân etmediniz mi? Derler.Molier şöyle cevap verir:
-Evet girenlerden alınmayacaktır dedik,ama çıkanlardan alınmayacağını söylemedik.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 24 Ekim 2007, 12:47:55
Yahya Kemal, çok şişman olduğu için, bir yokuşun sonundaki dükkanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan tezgâhtar:
-Buyrun beyim, diye atılmış, ne alırsınız?
Yahya Kemal tebessüm ederek:
-Evladım müsaade edersen bir nefes alacağım.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 24 Ekim 2007, 12:59:42
Şair Eşref, Kırkağaç kaymakamlık binasının aktığını, tâmiri gerektiğini merkeze yazmış...

Merkezden yazı gelmiş:
“Nerelerin aktığını tek tek bildiriniz...”
Bunun üzerine  Eşref meseleyi şöyle izah eder:
“Efendim, musluklar hariç her yan akıyor.”
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 12:56:08
Aynı Şeyi Hatırlatıyor

Padişah III. Ahmet, günün birinde yanında bulunan adamlarından birine şöyle der:
"Musiki bana, Cennet kapısı açılırken çıkan ses gibi geliyor."
Adam, Padişahın gözüne girmek için:
"Aman Hünkarım, musiki bana da aynı şeyi hatırlatıyor," der.
III. Ahmet, kendisine yaranmak gayesi ile kılıktan kılığa giren adamı şöyle diyerek susturur:
"Sana gelen Cehennem kapısı kapanırken çıkardığı gıcırtıdır."

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 12:58:00
Elini Bile Sürmemişsin

Koca Ragıp Paşa bir gün kendi adını vermiş olduğu kütüphaneye gitmiş. Bir de bakmış ki; rafların, kitapların üstünde bir karış toz, her köşeyi örümcek ağı sarmış, her taraf pislik içerisinde.
Hemen kütüphane memurunu bulup şöyle demiş:
"Tebrik ederim seni, doğrusu çok emniyetli birisin; sana teslim edilen hiçbir şeye elini bile sürmemişsin."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 12:58:54
Talaş-Telaş

Sultan III. Mustafa 'telaş' ile 'talaş'ı birbirine karıştırırmış. Her zaman 'talaş'a 'telaş'a da 'talaş' dermiş.
Kendisini bu hususta uyarmak istemişler; ama buna kimse cesaret edememiş.
Saraydakiler uygun bir şekilde bu konuda Padişahı uyarmayı planlıyorlarmış.
Bu sırada Padişahın Nedimi: "Ben bu işi hallederim, siz merak etmeyin; ama bana bir hafta müsaade edin.
Eğer beni Padişahımız soracak olursa, 'Bir kaza geçirdi, evi yanıyordu, kendisi kurtuldu kurtulmasına ya biraz rahatsız. Birkaç güne kadar gelir,' deyin," demiş. Ve Nedim bir hafta sonra saraya gelip
Padişahın huzuruna çıkmış. Padişah:
"Geçmiş olsun, bir kaza geçirmişsiniz, anlat bakalım nasıl oldu?" diye sormuş.
Nedimi, planını şöyle uygulamaya koymuş:
"Refikam bir gün patlıcan kızartmaya başlamış. Talaşları yığarak tutuşturmuş.
Talaşlar birden alev alınca hanımı bir telaş almış ki, sormayın. Ne yapacağını bilemez olmuş.
Talaşlar yanınca bizimki telaşlanmış, bizimki telaşlandıkça talaşlar alevlenmiş.
Neyse efendim, alev alev talaş, bizim hanımda ise yine öylesine bir telaş ki..."
Padişah Nedimin sözünü keserek şöyle demiş:
"Canım, hanımın o kadar talaş etmeseydi, telaşlar bu kadar tutuşmazdı ki."

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 13:09:11
Bir de sana evliya derler

Sultan II. Abdülhamid zamanında, Yavuz Selim’in türbesine bakan fakir bir adam varmış.
Nüfusu kalabalık olan bu türbedârın bir gün canına tak etmiş olmalı ki, hiç kimsenin olmadığı bir sırada Yavuz’un sandukasına vurarak, “Bir de sana evliya derler, senin türbedârın fakirlikten ölüyor, sen hâlâ himmet etmiyorsun!” demiş. Öbür gün bir de bakmış Padişah Abdülhamit, türbenin ziyaretine gelmiş. Bir Yâsin okuduktan sonra türbedâra dönerek, “Sen beni dedeme şikâyet etmişsin! Nedir derdin?” diye sormuş. Yavuz’un, torunu Abdülhamid’in rüyasına girdiğini anlayan türbedâr, ezile büzüle durumu izah etmiş. Padişah da maaşını artırmış.

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 13:30:35
Emevi vezirlerinden Ebul Hüseyin, kendini hicveden Şair İbn-i Rumi' yi evine davet etmiş ve hizmetçilerine zehirletmişti. Şair ise zehirlendiğini anladı ve evine gitmek isteyince Ebul Hüseyin sordu:



-Ya üstad! nereye gidiyorsun?



-Göndermek istediğin yere..



-Öyle ise babama da selam söyle.



-Kusura bakma, cehenneme gidecek değilim...



Kaynak: Güldüren Ve Düşündüren Tarih- Mustafa Turan- Timaş Yayınları


Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 13:34:00
Sadrazam Fuat Paşa merhumun babası Keçecizade İzzet Molla oldukça, zeki ve nükte yapan bir adamdı. Bir Ramazan gecesi Fatih camiinde teravih namazı kılınıyordu. İmam Efendi, namazı biraz hızlıca kıldırdığından İzzet Molla rüku ve secdelere gidiş kalkışlarda adeta ölüp ölüp diriliyordu. İmamın selam verdiği bir sırada elinde feneriyle bir kişi alelacele içeri girer ve eyvahlayarak;

- Hay Allah, namaza yetişemedik, Sadrazam Fuat Paşa merhumun babası Keçecizade İzzet Molla oldukça, zeki ve nükte yapan bir adamdı. Bir Ramazan gecesi Fatih camiinde teravih namazı kılınıyordu. İmam Efendi, namazı biraz hızlıca kıldırdığından İzzet Molla rüku ve secdelere gidiş kalkışlarda adeta ölüp ölüp diriliyordu. İmamın selam verdiği bir sırada elinde feneriyle bir kişi alelacele içeri girer ve eyvahlayarak;

- Hay Allah, namaza yetişemedik, der.

İzzet Molla adama dönerek nefes nefese cevap verir:

- Sen ne ki kardeşim, biz namazın içinde olduğumuz halde yetişemiyoruz!..

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 30 Ekim 2007, 13:44:34
Osmanlı elçisinin 19.asrın sonlarında katıldığı bir törende Fransız valiside varmış.Vali ,Osmanlı elçisini törende görmekten hoşnut olmamış.Ve bunu ona sorduğu şu soruyla ifade etmiş:
     
 ''Sen kendini Kanuni zamanında mı zannettin ki gelip aramıza oturdun?''
Fransız valisine Osmanlı elçisi şu cevabı göndermiş:
     
 -Kanuni zamanında olmadığımıza şükret.Eğer Kanuni zamanında olmuş olsaydık buraya değilde gelip senin oturduğun yere otururdum.''
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 01 Kasım 2007, 12:52:14
Yahya Kemal'in Madrit Büyükelçiliğimizi yaptığı yıllarda nüfusumuz 14-15 milyon kadarmış.Bir vesile ile kendisine ülkemizin nüfusu sorulduğunda ;
-'''Türkiyenin nüfusu 50 milyondur''diye cevap vermiş.Orada bulunanlar bu cevaba şaşırmışlar tabi ve hayretlerini gizlemeyerek''Bu nasıl olur?''demişler.Bunun üzerine Yahya Kemal şöyle demiş :

-''Bunda şaşılacak ne varki ?Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.''
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 01 Kasım 2007, 16:53:05
ellerinize sağlık
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:30:55
Kenan Rıfai, oturduğu köşe minderinden pencereye doğru baktıktan sonra, etrafındakilere:

-İşte size bir yalan... Falanca geçiyor! demiş. Odada bulunanlar, hemen ayağa kalkıp pencereden dışarı bakmışlar.

Kenan Rıfai, bunun üzerine gülümseyerek:

-Size, bir yalan dediğim halde yine eğilip baktınız! İşte dünya da böyledir!... Yalan olduğunu bile bile her cevrine (çilesine)katlanıyoruz!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:34:06
Meşhur bir filozofa;

-Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz? diye sorulduğunda şöyle cevap verir:

-Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan. demiş.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:38:37
Sadrazam Ahmet Vefik Paşa, Bâbıâliye arabası ile görevine gelirken yanına hiç kimseyi almazmış. Bu yüzden kapıdaki görevliler onu tanımadıkları için selam vermezlermiş. Sonunda Sadrazama, arabasının yanına uşaklarından birini aldırmışlar. Bundan sonra Sadrazamın arabasına selâm verilmeye başlanmış. Günün birinde böyle bir selâmlama anında Ahmet Vefik Paşa, yerinden kalkıp uşağa şöyle demiş:

"Ne duruyorsun? Bak seni selâmlıyorlar, haydi sende onları selâmlasana."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:40:26
Merzifonlu bir edebiyatçı, Hamamîzâde İhsan'a şöyle der:

-Bir eşek kitabı yazmak istiyorum. Siz "Hamsiname" yazdınız. Bende "Eşeknâme" yazamaz mıyım sanki?

Cevap:-Pekala yazarsınız. Benim memlekette çok hamsi çıkar,yazdım. Sizinkinden de çok eşek çıkınca neden yazmayasınız
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:43:05
Adam namaza durmuştu. Arkadaşları onun hakkında konuşmaya başladılar:

-Çok dindardır maşaAllah, takva sahibidir ...

Bunu duyan adam namazını kesip arkadaşlarına döndü:

-Hem de, oruçluyum!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:48:10
Fatih Sultan Mehmet çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca babası II. Murad:

—Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz diye çıkışır.

O esnada II. Murad'ın yanında olan Akşemseddin hazretleri:

-Peder ne der, kader ne der!., diye söylenir
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 16:57:26
Fransızca öğretmeni Tevfik Daniş Bey, sonradan Dışişleri Bakanlığında müsteşarlık görevinde de bulunan Semih Mümtaz'ın öğretmeniydi. Tevfik Bey, Numûne-i Terakki Lisesi'nde Fransızca dersinde iken Semih Mümtaz'ın arka sıralarda gazete okuduğunu görür ve azarlar:

—Niçin derse ilgilenmiyorsun da gazete okuyorsun?

—Efendim, okuduğum gazete Fransızca olduğu için ders harici sayılmaz ki!

Öğretmen da ona soru şeklinde şu cevabı yöneltir:

—Demek ki senin mantığına göre "tatbiki botanik" dersinde otlayanlar da yadırganmaz değil mi?!..
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:02:02
Yahya Kemal’e “Ankara’nın en çok neresini seviyorsunuz?” diye sorduklarında şu cevabı verir:

—İstanbul’a dönüşünü...
 
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:05:33
Selçuklu Sultanlarından biri Mevlana'yı ziyaret etmiş ve ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın olduğunu sormuş. Hz. Mevlana  soruya şu cevabı vermiş:

"Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe vardır. Oysa benim saltanatım, gözlerim kapadığımda başlar."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:07:50
Padişah Abdülaziz, günün birinde Kazasker Mustafa İzzet'e çok kızdığı için onu meclisinden uzaklaştırır. Kazasker buna çok üzülür. Bir müddet sonra da Cuma günleri Ayasofya Camiinde hutbe okumaya başlar. Bir Cuma günü Padişah Abdülaziz, Cuma namazı kılmak için Ayasofya Camiine geldiğinde hutbe okuyanın kim olduğunu hemen tanır. Sonra Kazaskeri yanına çağırıp, üzerindeki elbiseyi göstererek:

"İzzet, bu ne hâl?" diye sorar. Kazasker Mustafa İzzet, bir derviş gibi eğilir ve şöyle der:

"Efendimin hiddeti, derviş etti İzzet'i."

Bu söz affedilmesini sağlar.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:13:42
Hilal-i Rai'nin bir dostu vardı:Kör Şair beşşar.
Hilal bazen onunla şakalaşırdı.Yine bir gün şöyle sormuş: ''Hazret, Allahü Teala bir kimseyi bir nimetten mahrum ederse ona bir başka nimet verirmiş.Sizin gözleriniz görmediğine göre size verilen diğer nimet nedir acaba?''
Kör Şair Beşşar'ın cevabı şu olmuş.
''Sizin gibilerin yüzünü görmemek''
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:39:40
Kanuni Sultan Süleyman avlanmaya çıktığı bir gün sağanak yağmura yakalanınca o civardaki evlerden birine sığınır.
Sıcak ateşin karşısında ıslanan elbiselerini kuruturken: "Gerçekten şu ateş bin altına bedel," der.
Padişah geceyi geçirdikleri evden ertesi gün ayrılırken ev sahibi olan köylüye:

"Borcumuz ne kadar?" diye sorar. Uyanık köylü: ""Bin bir altın yeter," diye cevap verir.
Padişahın hayretler içerisinde kaldığını gören köylü, onun soru sormasına fırsat vermeden sözüne devam eder:
"Akşamki ateşin bin altın değerinde olduğunu zaten siz söylemiştiniz. Konaklama ücreti için ise bir altın çok mu fazla?"

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 17:56:25
Eski Türk evlerinin dış duvarlarına ''Ya Hafiz levhaları(Muhafaza eden ,koruyan Allah anlamında)asılırdı.İngiliz Büyükelçisi böyle bir levhayı görünce Keçizade Fuat Paşa'ya :

-''Bunlar nedir?''diye sormuş.

Fuat Paşada tam ingilizlerin anlayacağı şekilde şu cevabı vermiş:

-''O gördükleriniz Osmanlı sigorta şirketlerinin levhalarıdır.''
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 18:09:15
Timur'un defterdarı hesapta bir yanlışlık yapar.Bunun üzerine Timur o defterdara kağıtları yedirir ve işten kovar.

Yerine Nasrettin Hoca'yı alır.Hoca hesapları yufka üzerinde yapmaya başlar.Timur bunu görür ve sebebini sorar.

Hoca aynen şu cevabı verir:

-Yemesi kolay olsun diye...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 18:17:48
II. Abdülhamid, Edirne Valisi İzzet Paşayı çok severmiş. Baba yadigarı olması dolayısıyla da onunla özel
ilgilenip sık sık hatırını sorarmış. Yine bir gün huzuruna çağırıp halini hatırını sorduktan sonra şunu sormuş:
"İzzet Paşa, bana senin herkese 'teres' diyerek hakarette bulunduğunu söylediler. Bu doğru mu?"
İzzet Paşa kendisini ispiyonlayanlara sinirlenip bir an boş bulunarak, II. Abdülhamid'e şöyle cevap vermiş: "Söylediğinizin aslı yoktur efendim, teresler bana iftira etmişler
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 02 Kasım 2007, 18:50:04
Necip Fazıl kürsüde konuşma yapıyorken salonda oturan birisi kalkmış Necip Fazıl'a:

- Biz senin geçmişini de biliyoruz
 
N.Fazıl adama şöyle cevap verir :

-Biz geçmişimizi kaldırıp çöpe attık; çöplüğüde ancak köpekler karışıtırır
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 19:57:11
Değirmen Taşı

19. yy. âlim ve şairlerinden Gaziantepli Hasırcızade Mehmet Ağa, devrinin en nüktedan kişilerinden biriymiş
Dönemin devlet adamlarından Fuat Paşa ile de tanışıklığı olan Hasırcızade Mehmet, Paşayla görüştüğü bir gün, gözü onun parmağındaki yüzüğe takılmış. Fuat paşa sormuş:

- Taşına mı bakıyorsunuz?
- Evet Paşam.
- Elmastır.
- Ne faydası var, yani ne getirir?
- Yüzük taşı ne getirecek Mehmet Ağa?
 - Benim de babadan kalma iki taşım var, senede yüz altın getirirler.
- Yaa, ne taşı bunlar?
- Değirmen taşı paşam.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 19:59:17
Şehid Oldu İki Gâzi...

Hasırcızade'den bir gün yeni Müslüman olmuş yoksul bir gayrimüslim için yardım istemişler. Mehmet Ağa da o zamanın en değerli parası olan iki tane "El-Gâzi" altını yardımda bulunmuş. Fakat arkasından bir nükte savurmadan edememiş:

"Müslüman oldu bir Kâfir, şehid oldu iki Gâzi."  
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 20:02:49
Kâmil eşek...

Eşref, İzmir'in kazalarından birinde kaymakamken, İzmir valisi olan Kâmil Paşa, o kazaya teftişe gelmiş. Vali kazaya geldiğinde Eşref bir eşeğin sırtında tur atıyormuş. Eşref o halde gören Kâmil Paşa Eşref'in dikkatini çekmiş:
- Aman dikkat et Eşref, eşek seni düşürmesin!
- Meraklanmayın paşa, eşek kâmildir.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 03 Kasım 2007, 17:40:41
Adamın biri Hz. Süleyman'a (a.s.) gelerek, kazlarının çalındığını ve bunu komşularının yaptığını
iddia etmiş. Hz. Süleyman (a.s.) hemen halkı mescide toplamış ve:
"İçinizde biri hem komşusunun kazlarını çalıyor, hem de çaldığı kazların tüyleri kafasında olduğu
halde utanmadan mescide geliyor," demiş.
Hırsız bu sözleri duyar duymaz eliyle başını sıvazlamaya başlamış. Onun bu halini gören 
Hz. Süleyman (a.s.) şöyle buyurmuş:  "Tutun, işte hırsız budur.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 03 Kasım 2007, 17:46:10
Meşhur şair Enveri,bir gün Belhte bir şahsın,kendi şiirlerini,'benimdir'diyerek okuduğunu,halkında onu şair Enveri sanıp dinlediğini görünce,adamın yanına yaklaşıp:

'Sen Enveriyi tanır mısın?'diye sorar.O şahısda kendisinden emin bir şekilde:

 'Enveri deniel kişi benim.'diye cevap verir.Bunun üzerine Şair Enveri,gülerek o şahsa şöyle der:

 'Çok tuhaf;şiirin çalındığını bilirdim de şairin çalındığını bilmezdim.'
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 03 Kasım 2007, 17:49:04
Adamın biri Hz. Süleyman'a (a.s.) gelerek, kazlarının çalındığını ve bunu komşularının yaptığını
iddia etmiş. Hz. Süleyman (a.s.) hemen halkı mescide toplamış ve:
"İçinizde biri hem komşusunun kazlarını çalıyor, hem de çaldığı kazların tüyleri kafasında olduğu
halde utanmadan mescide geliyor," demiş.
Hırsız bu sözleri duyar duymaz eliyle başını sıvazlamaya başlamış. Onun bu halini gören 
Hz. Süleyman (a.s.) şöyle buyurmuş:  "Tutun, işte hırsız budur.


Bu hikaye İmam-ı Azam hazretleri için horoz olarakta geçiyor  :dgnk
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 03 Kasım 2007, 17:53:29
Allah Allah.

Şuradan almıştım:
http://www.sadakat.net/mizah/meshur.html

8.si
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 03 Kasım 2007, 18:03:56
http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=5617.msg50417#msg50417 


http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=12222.0

:)
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 03 Kasım 2007, 18:07:59
 :dgnk   +=)
Başlık: Develeri Kalbime Bağlamam
Gönderen: kenz - 05 Kasım 2007, 18:23:01

Biri İmam-ı Azam'a gelerek: "Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum.
Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz.
Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:
"Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım..."

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 06 Kasım 2007, 15:17:38
Harun Reşid, bir gün Ebû Yusuf'a iki yemek ismi söyledi. Sonra da:
"Bunların hangisi daha güzeldir? diye sordu. Ebu Yusuf:
"Ey Mü'minlerin Halifesi! Sözünü ettiğiniz yemeklerin hangisinin en güzel olduğunu
ben tatmadan bilemem ki..." Bu sözün üzerine Halife, sözü edilen yemeklerden
birer tabak getirtti. Ebu Yusuf hangisinin daha güzel olduğuna karar verebilmek için
bir ondan bir diğerinden tatmaya başladı. Tabaktaki yemeklerin bitmesine az kala
Ebu Yusuf, Harun Reşid'e dönüp şöyle dedi:
"Ey Mü'mimlerin Halifesi! Ben birbirleriyle böylesine yarışan hasım görmedim.
Tam birini birinci ilân edeceğim, hemen diğeri devreye girip bir başka delil takdim ediyor."  
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 07 Kasım 2007, 15:17:05
Süheyb'in (r.a.) açlık canına tak etmişti. Bir yandan da tek gözü ağrımaya başlamıştı.Süheyb (r.a.) Medine'ye gelince önüne konan hurmaları hemen yemeye başlamıştı.Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle sordular:

"Bir gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun" Süheyb, Efendimizi tebessüm ettiren şu karşılığı verdi:

"Ya Resülullah, ben yaş hurmayı ağrımayan gözümün adına yiyorum."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 07 Kasım 2007, 17:12:30
:) Teşekkürler... Mevla şefaatlerine nail eylesin...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 07 Kasım 2007, 17:24:47
Mevla şefaatlerine nail eylesin...

Amin...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 07 Kasım 2007, 17:30:26
Fatih S. Mehmed Han Hz.leri , nereye sefer düzenleneceğini hiç kimseye söylemezmiş. Bir gün kazasker merak ederek sormuş: "Padişahım, hangi yöne sefere gideceğiz?"
Padişah bu soruya devlet sırrını ve bazı sırların hiç kimseye söylenmeyeceğine dair  mesajlar içeren şu cümleyle karşılık vermiş:
"Eğer sakalımın tellerinden biri düşüncelerimi bilseydi, onu hemen koparır yakardım." 
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 07 Kasım 2007, 17:34:51
Bir gün Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna bi derviş gelip:
"124 bin peygamber gelip geçmiş. Her peygamber için bana bir akçe verde hepsinin şefaati üzerine olsun" dedi.

Fatih Sultan Mehmed :
"Peki say peygamberlerin isimlerini. Saydığın her peygamber için sana bir akçe vereceğim" dedi.

Derviş, ancak Kur'an'da yazılı olanlardan beş-on isim sayabildi.

Fatih de çıkarıp ona on akçe verdi.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 08 Kasım 2007, 15:11:53
Siz Nehri

Kibarlığıyla tanınmış olan yazar Abdülhak Şinasi Hisar bir gün Süleyman Nazif’in de bulunduğu toplantıda kendi kardeşine "Sen" deyince, Süleyman Nazif:
- Doğrusu şaşırdım beyefendi, siz de "sen" diyebiliyorsunuz... Oysa arkadaşlarınız, sizin Paris anılarınızı anlatırken "Sen Nehri"nden bile "Siz Nehri" diye söz ettiğinizi söylediler, demiş.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 09 Kasım 2007, 17:30:16
Komşumu Sattım

Büyük Kur'an hizmetkârı Ebu'l-Esved (r.a.) komşularından memnun değilmiş.
Bu yüzden evini değiştirmeye karar vermiş ve evini satıp başka bir yerden ev almış.
Onun evini sattığını duyanlardan biri:
"Yazık oldu," demiş. evini satmışsın." O ise şöyle karşılık vermiş:
"Hayır, ben evimi değil, komşumu sattım. Evimi satmış olsaydım şimdi evsiz kalmıştım.
Lâkin komşumu sattığım için şimdi komşumdan uzakta ve huzur içerisindeyim."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 09 Kasım 2007, 17:41:03
Kabristan

Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
- İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 09 Kasım 2007, 18:29:23
Bir gün Cahiz’e biri gelerek demiş ki:
“Sen çok susturucu sevap bilirmişsin, onlardan bazılarını bana da öğret de ben de başkalarını susturabileyim.” Cahiz:
“Bu bir kabiliyet işi,” Diyerek adamı ikna etmeye çalışır. Yalnız ne kadar uğraştıysa da adamı ikna edemeyip, sonunda şöyle sorar:
“Peki nasıl bir susturucu cevap istiyorsun, söyle bakalım?” O şahıs sevinerek hemen şu soruyu sorar:
“Mesela; bana birisi ‘aptal adam’ dedi. Böyle bir durumda benim ona ne demem gerekir?” Cahiz şöyle verir cevabını:
“Ne diyeceksin ki; doğru söylüyorsun, hakkın var, dersin.”
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 10 Kasım 2007, 17:28:13
Hiç yumurtlamadım ki

Neyzen Tevfik'in yakinen tanıdıklarından biri roman yazmış. Bu romanı bastırmadan önce de Neyzen Tevfik'in düşüncelerini almak için müsveddeleri ona vermiş. Neyzen Tevfik, romanı okuduktan sonra: "Beğenmedim." demiş. Romanın yazarı bu cevaptan hoşlanmayıp şöyle demiş: "İyi de, böyle bir yargıya nasıl varırsınız. Hem siz hiç roman yazmadınız ki..." Buna mukabil Neyzen, şöyle savunmuş kendini: "Ben yumurtanın bayat mı olduğunu, taze mi olduğunu anlarım;ama hiç yumurtlamadım ki..

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 10 Kasım 2007, 17:32:43
Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya`ya bir konferansta
"Mini etek konusunda neler diyeceksiniz "
diyerek kanaatini öğrenmek isterler. Asya bir beyitle cevap verir :
"Onlar diyorlar mini etek !
Ben diyorum hani etek ?....
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 12 Kasım 2007, 14:01:26
Keçecizade Fuad Paşa; ileri görüşlü ve yenilikçi birisiydi. Onun yaptığı bazı işler kimilerince beğenilmezdi. Bu yüzden hasımları onu sık sık eleştiri yağmuruna tutarlar, hakkında ileri geri konuşurlardı. İstanbul sokaklarını bir ara yer yer kaldırımlarla süslemesi de ayrıca hakkında dedikoduların çıkmasına neden oldu. Bir gün devletin ileri gelenlerinen biri ona:
"Bu kaldırımlar neyle yapıldı?" diye sordu.
Fuat Paşa'nın cevabı şöyle oldu:
"Bize atılan taşlardan yapıldı."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 15 Kasım 2007, 06:23:49
Yavuz Sultan Selim,birçok Osmanlı padişahı gibi sefer hazırlıklarını gizli tutarmış.Bir sefer hazırlığında veziri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca,Yavuz Sultan Selim ona:

-Sen sır saklmayı bilir misin? diye sormuş

Vezir,Yavuz Sultan Selimdenden cevap alacağı ümidiyle:

-Evet hükümdarım bilirim,dediğinde;Yavuz Sultan Selim cevabı yapıştırmış:

-Ben de biliirim
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: enfa - 15 Kasım 2007, 11:36:43
 Sahabelerden biri, Hz. Ebubekir'in yanına gelerek:
- Çok günahkârım, der. Benim için dua eder misiniz? demesi üzerine, Hz. Ebubekir şu duayı eder:
- Ya Rabbi, der. Bir günahkâr, diğer bir günahkârdan dua istiyor. İkisini de affeyle.
 
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: enfa - 15 Kasım 2007, 11:40:09
 Bir gün Abdurrahman Câmî dost meclisinde şu beyti okudu:

                         Yaralı gönlümdeki sensin hep;

                     Uyanık gözümdeki sen.

                     Uzaktan kim görünse,

                     Sanırım ben sen.

Meclistekilerden biri sordu:

-Ya bir eşek görünürse peki? Molla Cami cevap verir:

-Yine sanırım sen!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: enfa - 15 Kasım 2007, 11:40:58
  Nüktedan biri bir bedeviyle yolculuk ediyordu. Yolda bedeviye sordu:

- Adın ne?

- Matar, (yağmur.)

- Künyen nedir?

- Ebul-gays, (yağmurun babası. )

- Babanın adı ne?

- Ebul-feyz (akarsuyun babası.)

- Annenin adı ne peki?

- Sihâb (bulut.)

- Onun künyesi ne?

- Ummul-bahr (denizin anası.)

- Allah aşkına bekle bir dakika, bir yerlerden kayık bulayım. Yoksa seninle giderken boğulacağım!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 20 Kasım 2007, 09:40:58
Necip Fazıl vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp:

"Üstad", diye sormuş "Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik."

N. Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:

"Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya" cevabını vermiş.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: enfa - 20 Kasım 2007, 11:36:25
 Keçecizade Fuat Paşa'ya, yetmişlik bir kadının otuz yaşındaki bir gençle evlenmek istediğinden bahsetmişler. Paşa hemen:

-Ahmed müsaade etmez, demiş.

-Hangi Ahmed? diye sormuşlar.Paşa cevap vermiş:

-Karacaahmed!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 24 Kasım 2007, 06:28:00
At nalı uğur getirir mi?

Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca ya:

- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?

- Demirci Hoca:

- Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 29 Kasım 2007, 09:57:33
 Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani'ye:

- Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:

- Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyada da bakılacak surat kalmadı.


Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Eşraf - 07 Aralık 2007, 15:39:56
Hırka

Vaktiyle adamcağızın biri, Abdülkadir Geylânî Hazretlerine gelerek: - Aman yâ Hazret, mübarek hırkanı bana giydir de, senin hâlin ile hâlleneyim demiş. Geylanî Hazretleri de şöyle cevap vermiş: - Sen kendin o hâli bulmadıkça, hırkamı değil kendimi giydirsem fayda vermez.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: kenz - 14 Aralık 2007, 22:44:08
Selçuklu Sultanlarından biri Mevlânâ'yı ziyaret etmek istemiş. Bu ziyaretini
gerçekleştirdiğinde ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın olduğunu sormuş.
Hz. Mevlânâ söz konusu soruya şu cevabı vermiş:
"Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe vardır. Oysa benim saltanatım,
gözlerimi kapadığımda başlar."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: tunike - 15 Aralık 2007, 00:39:55
HUZUR
Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.
- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...

Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 16 Aralık 2007, 05:58:52
Bir bilgeye sormuşlar:
- Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından, diye cevap vermiş.
Ya hiç konuşmazsa, demişler.
- O kadar akıllı insan yoktur ki!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Eşraf - 18 Aralık 2007, 09:26:59
İÇİMİZDEKİ HOROZ
   Çocuk:
   - Babacığım, demiş. Bana bir horoz alsan da, sabahları ötüp beni namaza kaldırsa.
   Adam:
   - Canım oğul, diye cevap vermiş. Senin içindeki horoz ötmedikten sonra, dışarıdaki horozun fayda vereceğini mi sanıyorsun?
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 21 Ocak 2008, 05:37:25
Hz.Ali'ye sordular:

"Cenab-ı Hak bu kadar kalabalık halka nasıl mizan kurup herkesi hesaba çeker?"

"Onların kalabalık ve çokluğuna rağmen nasıl ayrı ayrı rızıklarını veriyorsa öylece hesaba çeker" buyurdurlar
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 28 Şubat 2008, 04:55:30
Bir gün Eflâtun , talebelerden birini kumar oynarken

yakalayıp azarlar.Ve :

-Iyi ama , ben çok az bir parasına oynuyordum , diyen

öğrencisine :-Ben seni kaybettigin para için değil , kaybettiğin

zaman için azarliyorum , der.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 21 Mart 2008, 00:12:51

Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder.
Şoför sinirlenerek:
- Kaza edin efendim, der. Ne olur yani?
Adam, sakin sakin cevap verir:
- Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen?
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: enfa - 28 Mart 2008, 22:30:35
Adamın birini şahitlik için mahkemeye götürürler. Kadı şahidin aranan özelliklerini taşıyıp taşımadığını öğrenmek için bazı sorular sorar ve der ki: "Sen kuran-ı kerim okumayı bilir misin" Adam " çok iyi bilirim" der.Kadı "ölü yıkamayı" diye sorar. Adam "onu da bilirim." der. Kadı "peki ölüyü mezara gömerken kulağına bir şeyler söylerler. Onu da bilir misin?"  "evet " der. Kadı " ne dersin bakalım?". Adam "ne talihli başın varmış ki  öldün de bizim kadının huzuruna şahitlik için gelmekten kurtuldun" der.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 09 Nisan 2008, 11:12:43
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde eşi:
-Haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim?
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 11 Nisan 2008, 16:15:15
Behlül Dânâ'ya biri sorar:

- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?

Behlül Dânâ şu cevabı verir:

- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 18 Nisan 2008, 01:44:59
İnsafsız zalim hükümdarlardan birisi, ibâdetle meşgul olan bir Allah dostuna sorar:

"-İbâdetlerden hangisi efdaldir?"

Allah dostu, sükûnetle cevap verir:

"-Senin için uyumak efdaldir; çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitemezsin!.."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Lika - 21 Nisan 2008, 03:41:28
Dünya Hapsi

Devrin padişahı, bir suçluyu, “Suçun büyük, seni müebbet hapse mahkûm ettim!” demiş.

Mahkûm bunu duyunca heyecanla sormuş:

“Ey padişahım! Muvakkat dünyada, müebbet hapis olur mu?”
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Mahi - 25 Nisan 2008, 09:59:35
Fatih, İstanbul'u fethetmişti. Şimdi atının üzerinde ordusuyla şehre giriyordu.
Dervişlerden biri Fatih'in atının yularına yapışıp Padişaha şöyle dedi:
"Padişahım! İstanbul'u biz dervişlerin duaları sayesinde aldığını unutma.
Fatih, dervişin bu haline ve sözüne hafifçe gülümsedi ve:
"Doğru söylersin" dedi. Eliyle kılıcını işaret ettikten sonra da şöyle dedi:
"Ama sen de şu kılıcın hakkını unutma!
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Aslıhal - 19 Haziran 2008, 15:37:08
Kanuni sultan Süleyman zamanında bir savaş esnasında kurulan Otağı hümayünün direklerine karıncalar sarar oradakiler telaşlanıp karıncaları süpürüp atmak isterler bu durumu fark eden Kanuni meseleyi öğrenince
Şeyhülislam Ebussuud efendiye bu meseleyi Şiire benzer bir soru ile sorar


Direkleri sarınca karınca
zararı varmı?
karıncayı kırınca?

Ebussuud efendi padişaha aynı uslupla cevap verir

Yarın huzur-u hakka varınca
Sultan süleymandan
hakkını alır karınca
Sultan hemen çadırın yerini değiştirir karıncaların yuvasına dokunmazlar
Başlık: Nükteler:
Gönderen: zaman_1453 - 02 Temmuz 2008, 00:24:45
Nükteler:
•   “Dünya nedir?
Bu dünya yaptıklarımızın yankılanıp yine bize döndüğü bir dağdır.”
   Mevlana

•   Dünyada iki kişi yaşar; biri veliler diğeri ise delilerdir. Veliler bilerek, deliler bilmeyerek yaşarlar.

•   Üç günlük dünya:
Hz. İsa buyurur ki, “Dünya üç gündür: 1- Dün: geçmiştir, elinde ondan bir şey yoktur.
2- Bugün: içinde bulunduğun andır. Bunu ganimet bil, değerlendir.
3- Yarın: gelecektir. Fakat yetişip yetişmeyeceğini bilmiyorum.”

•   Büyüklenme insanoğlu büyüklük Allah’a yarar
   Sen bir aciz kulsun bu sıfat sende ne arar?
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Aslıhal - 04 Ekim 2008, 23:48:14
Tâhir ez-Zührî anlatıyor: Adamın biri Ebu Yusufun dersine geliyor ve sürekli susuyordu. Ebu Yusuf "Konuşmayacak mısın?" diye sorunca "Oruçlu ne zaman iftar eder?" diye sordu. Ebu Yusuf, "Güneş batınca," dedi. Adam, 'Ya güneş batmazsa!" deyince Ebu Yusuf güldü ve söyle dedi: "Sen, susmakla doğru yaptın. Ben, seni konuşturmakla hata yaptım."

Sonra şu mısraları söyledi:

"Şaşarım; murâdını anlatamayana
Verir âlim görüntüsü susmakla.
Örter murâdını anlatamaması onunla
Çıkar ortaya sırrı konuşunca"
Başlık: Nükteler
Gönderen: Günbatımı - 19 Kasım 2008, 11:26:42
ACAİP
Bir köylü şehre girerken köpekler hücum etmiş. Taş alıp köpekleri def etmek için kaldırım taşlarına sarılmış. Çıkaramayınca şöyle demiş: Burası ne acaip memleket! Taşları bağlayıp, köpekleri salıvermişler!

İSKENDER’E YAKIŞAN
Bir fakir, İskender’in önüne çıkar:
-Az bir şey olsun, ihsan etmez misiniz?
-Az şey vermek bana lâyık değildir!
-İyi o zaman, çok ihsan ediniz!
-O da sana lâyık değil!..

GÜBRE BÖCEKLERİ

Yakın tarihimizin önemli nüktedanlarından Sakallı Celal, oldukça sıska, bir deri bir kemik görünümündeki çocuklarını alarak, bir dostunu ziyarete gitmiş. Adam şakayla karışık sormuş:
-Sakallı, bu gübre böcekleri sizin mi?
Hazır cevap Celâl’in cevabı müthiş olur:
-Evet efendim! Kokunuza geldiler!
Başlık: Ynt: Nükteler
Gönderen: Günbatımı - 19 Kasım 2008, 11:29:25
KAÇ ÇEŞİT DOST VAR?
“Söyler misiniz, kaç çeşit dost var?” şeklindeki soruya, Şâir Bâki şu cevabı verir: “Üç çeşit dost vardır: Bir dost vardır; gıda gibidir. Sen onu her zaman ararsın. Bir dost vardır; ilâç gibidir. Lâzım olduğunda ararsın. Bir dost daha vardır ki hastalık gibidir. O seni arar.”


“NEYSE, SİZ GELDİNİZ YA!”
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İstanbul’a gidecek olan nedimi Şâir Nihat Bey’den, gelirken getirmesi için beyaz renkli, çok iyi bir eşek ister. Fakat Nihat Bey, eşeği almayı unutur. Mısır’a geldiğinde ise paşa haklı olarak hemen sorar: “Nihat Bey! Bizim eşek nerede kaldı?” Şâir şaşkınlıkla şöyle der: “VAllahi unuttum paşam! Şimdi sizi gördüm de hatırıma geldi!” Paşa, aldığı cevaba hiç memnun olmaz ama yine de gülümseyerek şöyle der: “Neyse, siz geldiniz ya; artık lüzûmu kalmadı!”



Başlık: Ynt: Nükteler
Gönderen: Günbatımı - 19 Kasım 2008, 11:30:39
YALANCI
 Asker, komutanının karşısına çıkıp izin ister:
          “Komutanım! Karım, çocuğumuzun çok hasta olduğunu yazmış da…”
          “Yalan söylüyorsun! Çünkü karından gelen mektubu ben de okudum; hiç öyle bir şeyden bahsetmiyordu.”
           Asker selâm verir. Tam kapıdan çıkarken döner ve samimiyetle: “Komutanım!” der, “İkimiz de yalancıyız anlaşılan; çünkü ben evli değilim!”


DOĞRUSU BU
       Adamın biri, İmam-ı Ebu Yusuf’a öğrenmek istediği bir şeyi sorar. İmam da, “Bilmiyorum” der.
       Adam, “Mademki bilmiyorsun, öyleyse ne diye devlet hazinesinden boşuna aylık alıyorsun?” deyince, İmam şu cevabı verir:
“Ben, bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, hazinede para kalmazdı.”


Başlık: Ynt: Nükteler
Gönderen: Günbatımı - 19 Kasım 2008, 11:38:02
BAKIŞ FARKI!
Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi'nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
- Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.


MUTLULUK

Tolstoy'a "nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek


NE ALIRSINIZ ?
Çok şişman olan Yahya Kemâl, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken,içeriden çıkan garson:
- Buyurun beyim, diye atılmış. Ne alırsınız?
Yahya Kemal, tebessüm edip:
- Evlât, demiş. Müsaade edersen biraz nefes alacağım.


Başlık: Ynt: Nükteler
Gönderen: Günbatımı - 19 Kasım 2008, 11:42:43
NEYZENİN NEZAKETİ!
Mehmet Âkif, elini yıkadıktan sonra, Neyzen Tevfik’in kendisine uzattığı havlunun kirini görünce:
- Hayır, diye bağırmış. Elimi daha yeni yıkadım.


UYKU KARDEŞLİĞİ
Mevlana Hazretleri, talebelerinin biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.
Yanındaki talebesi:
- Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bundan ibret alsa.
Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:
- Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.


Başlık: Ynt: Nükteler
Gönderen: ay-yüzlüm - 19 Kasım 2008, 11:49:52
elinize sağlık güzel nükteler..
Başlık: Şark Donu!
Gönderen: Günbatımı - 21 Kasım 2008, 13:27:56
Merak Etmeyin

Hazır cevaplılığı ile tanınan Fuat Paşa, resmi bir toplantı sırasında protokol icabı uzun etekli, arkası yırtmaçlı ceket (redingot) giymiştil.

Rus Çarı ll. Aleksandır, paşaya takılarak:
"Bakıyorum redingot giymişsiniz! Demek ki batılılaşıyorsunuz!" der.

Fuat Paşa laf altında kalmaz:

"Merak etmeyin majesteleri, içimde de Şark donu var!"
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Günbatımı - 22 Kasım 2008, 15:20:31
Telâş mı, Talaş mı?

Sultan ll. Mahmut, kalın ve gür ses tonuna sahipmiş. Konuşmalarında sık kullandığı “telâş” kelimesini sürekli “talaş” olarak telâffuz eder, etrafın dikkatini çekermiş. Ancak hiç kimse çıkıp da koskoca sultanın yanlışını söylemeye cesaret edemezmiş.

Musahip Sait Efendi, padişahı incitmeden bu yanlışı düzeltmek istemiş. Bir gün padişahın huzuruna çıkan Sait Efendi:

“Ah Efendim! Sormayın başıma ne geldi?! Dün bir kaza atlattık.” demiş.

Sultan Mahmut merakla sormuş:

“Ne oldu Sait? Anlat!”

“Saye-i şahanenizle çâker-hânemizi (Sizin yardımınızla benim evimi) tamir etmiştik. Evdeki taşları alıp, bahçenin bir köşesine yığdık. Bizim Arap aşçı da patlıcan kızartmak maksadıyla bahçeden bir kucak talaş alarak ocağa atmış. Talaş birden parlamasın mı?! Aşçı telâşa kapılmış.”

Birkaç kere aynı sözleri işiten Sultan Mahmut, maksadı anlayarak:

“Anladım Sait, anladım; sus artık!” demiş ve o günden sonra “telâş” kelimesini hep doğru telâffuz etmiş…

(Alıntı: Ayşe Şen-Gerçek Yaşam Öyküleri)


Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 22 Kasım 2008, 22:03:34
teşekkürler günbatımı...
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Mezher - 20 Aralık 2008, 19:33:57
Kanunî Sultan Süleyman bir sebepten ötürü Şâir Bâkî'ye kızar. Bursa'ya sürülmesini şu beyitle emreder:
"Bakî bed, azli ebed
Nef'i beled Bursa'ya red"

Bakî bu emri duyunca hemen şu cevabı yazar:
"Bakî bed, azli ebed
Nef'i beled
Oldun ise ey Bakî
Cihan mülkü Süleyman'a değil bâkî
Azlimde ısrar ve tehevvür eyledin amma
Buna çerh-i kemîn derler
Ne sen bakî ne ben bakî."

Kanunî bu cevabı okuyunca emrini geri alır ve şâire ihsanlarda  bulunur.
Başlık: İslâm Düşünür ve Alimlerinden Nükteler
Gönderen: duha - 21 Nisan 2009, 20:45:59
Develeri Kalbime Bağlamam
Biri İmam-ı Azam'a gelerek: "Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum.
Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz.
Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:
"Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım..."

Borç

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri bir gün yolda giderken karşıdan gelen bir adamın yolunu
değiştirerek karşı tarafa geçtiğini görünce sormuş:
"Beni görünce neden yolunu değiştirdin?" Soruya muhatap olan şahıs utana sıkıla:
"Size olan borcumu hâlâ ödeyemediğim için sizden utanıyorum. Ben bu yüzden sizi görünce
yolumu değiştirmek için karşıya geçtim. Sizinle karşılaşmaktan uyanıyorum," demiş.
Bunun üzerine İmam-ı Azam Hazretleri şöyle demiş:
"Bundan sonra bana artık herhangi bir borcun yok. Şu andan itibaren bana olan borcunu siliyorum. Bu zamana kadar beni her gördüğünde seni huzursuz ettiğim için bana hakkını helâl et."

Boynuz-Akıl

İmâm-ı Azam Hazretleri, bir gün kendisine doğru gelmekte olan bir hayvana yol verip kenara çekilmiş. Orada bulunanlar Ebu Hanife'ye niye kenara çekildiğini sorduklarında ondan şu cevabı almışlar: "Onun boynuzları var, benim ise aklım."

Neden Boşuna Para Alıyorsun

İmam Ebu Yusuf'a birisi öğrenmek istediği bazı konularda sorular sormuş. Ebu Yusuf, soruların bazılarına:
"Bilmiyorum" cevabını vermesi üzerine sorduğu soruların bir kısmına cevap alamayan şahıs:
"Bilmiyorsun madem devlet hazinesinden neden boşuna para alıyorsun?" diye fırça atmaya kalkınca, İmam Ebu Yusuf şöyle diyerek muhatabını susturmuş:
"Ben devlet hazinesinden bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için para almış olsaydım devlet hazinesinde para kalmazdı."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Günbatımı - 22 Nisan 2009, 12:09:27
Evi hırsızlar tarafından soyulmuş olan bir kadın, Kanuni Sultan Süleyman'a gelerek şikayette bulunur. Padişah kadını dinledikten sonra ona şöyle sorar:
"Hırsızların evini soyduğunu duymayacak kadar da insan derin uyur mu?"
Evi soyulan kadın, Padişah'ın sorusuna şu ilginç cevabı verir:
"Biz sizi uyanık bildiğimiz için o kadar derin uykuya dalmıştık."

Bugün bırakın devletin en üst kademesini, en alt kademelerden bir polis memuruna bile böyle desek halimiz nice olurdu herhalde!  e60))  İşte demokrasi, işte fikir özgürlüğü, işte kadının özgürlüğü vs. vs. ... -))?
Başlık: Ağız tadından sonra
Gönderen: Fatihan - 23 Nisan 2009, 12:44:22
Emir Timur, bir gün Akşehir'in ileri gelenlerini sarayına davet etmiş ve onlara şerbet ikram etmiş.Hizmetçiler ilk şerbeti Timur'a vermişler.Meclisde bulunanlardan birisi hükümdara 'afiyet olsun' diyeceği yerde telaşından 'merhaba' deyivermiş.Timur'un bu münasebetsizliğe kızdığını anlayan bir nüktedan, adamı bu zor durumdan kurtarmak için,

-"Sultanım, bizim Akşehir'in merhabası ağız tadından sonra yapılır." demiş.

Fazilet Takvimi, 23.04.2009
Başlık: Sahabe ve Tabiundan Nükteler
Gönderen: duha - 25 Nisan 2009, 18:36:40


İkisini de Affeyle


Sahabilerden biri Hz. Ebu Bekir'in yanına gelip ona şöyle diyerek bir dua etmiş:
"Çok günahkârım, benim için dua eder misin?"
Hz. Ebu Bekir Efendimiz de şu şekilde bir dua etmiş:
"Yâ Rabbi, bir günahkâr bir diğerinden dua istiyor, ikisini de affeyle."

Allah'ın Takdiri


Suriye'ye gelen Hz. Ömer, burada veba salgını olduğunu öğrenince geri dönmek istedi.
Geri dönme kararı aldığı için Hz. Ebu Ubeyde Hz. Ömer'e itiraz etti ve:
"Allah'ın takdirinden mi kaçıyorsun?" diye sordu.
Bu soruya Hz. Ömer'in cevabı şu oldu:
"Keşke bunu senden başka biri söyleseydi. Evet, ben Allah'ın bir takdirinden diğer
takdirine kaçıyorum."

Nasıl Hesaba Çeker?

Biri, Hz. Ali Efendimize (r.a.) gelerek: "Ya Ali! Allah bu kadar insanı nasıl hesaba çeker?"
diye sorduğunda Hz. Ali'den şu cevap almış: "Nasıl rızıklandırıyorsa, öyle."

O Büyüktür


Hz. Abbasa soruldu: "Sen mi büyüksün, yoksa Hz. Peygamberimiz mi?" Peygamberimizin amcası olan Hz. Abbas, şu cevabı verdiler:
"Ben ondan önce doğdum; ama O (a.s.m.) benden büyüktür."

Nasıl Bilir?

Biri Hz. Aişe Validemize sormuş: "Ey Mü'minlerin annesi, bir insan kendisinin iyilerden olduğunu nasıl bilir?" Hz. Aişe Annemiz: "Kendisinin kötülerden olduğunu bildiği zaman," diye cevap vermiş. Bunun üzerine aynı şahıs: "Peki kendisinin kötü insanlardan olduğunu nasıl bilir?" diye sormuş. Hz. Aişe Annemiz bu kez de şöyle demiş: "Kendini iyilerden gördüğü zaman."

Miras


Günün birinde Ebu Hureyye (r.a.) sokakta gördüğü insanlara:
"Burada boşu boşuna ne dolaşıp duruyorsunuz? Mescide koşun; orada Resül-i Ekrem'in (a.s.m.) mirası bölüşülüyor. Siz de alın," der. Bunu işiten kişiler hemen mescide giderler. Ama orada herhangi bir mal varlığının paylaşıldığını göremeyince de geri gelip, Ebu Hureyre'ye (r.a.): "Biz senin söylediğin gibi bir taksim görmedik," derler. Ebu Hureyre (r.a.):
"Peki ne gördünüz?" diye sorar. Onlar da:
"Mescidde kimi Kur'an okuyor, kimi zikir yapıyor, kimi ilim öğreniyor," derler.
Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a.) şöyle der: "İşte Resül-i Ekrem'in (aleyhissalatu vesselam) mirası odur..."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 28 Nisan 2009, 04:18:30
Nefse Bu Eziyet Niye?


Alkarna bin Kays, nefsi ile çok mücadele ederdi. Kendisine:

- Nefsine neden bu kadar azap ediyorsun? diye sorulduğunda:

- Onu çok sevdiğim için,onu cehennemden korumak için, cevabını verirdi.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: duha - 19 Mayıs 2009, 01:45:17
Malın Nerede?

Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir: - Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.
Başlık: Haydi Çık Oradan
Gönderen: Mahi - 02 Haziran 2009, 14:26:45
Sultan Murat devrinde ayyaş Bekri Mustafa, meyhaneden zilzurna sarhoş çıkmıştı.Devriyeler peşine takılıp kendisini kovalamaya başladılar.Kurtulamayacağını anlayan ayyaş Bekri Mustafa, kendini kaldırıp havuza attı.Devriyeler havuzun kenarına gelip:

-“Haydi çık oradan” dediklerinde Bekri Mustafa;
-“Ben karada değil, deryadayım.Bana Kaptanpaşa karışır” diye cevap verdi.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: bıktımm - 04 Haziran 2009, 20:05:40
Mehmet Akif birgün oturken yanına bir adam gelmiş.Onu aşağılamak isteyerek sormuş:
"Efendim siz baytardınız değil mi?"
Mehmet Akif istifini bozmadan cevap vermiş.
"Evet,bir yeriniz mi ağrıyordu?"
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: İsra - 18 Temmuz 2009, 00:45:33
İngiliz garson, Türk müşteriye:
-Çanakkalede çok askerimizi öldürdüğünüz için sizleri pek sevmeyiz deyince, bizimkinden gayet soğukkanlı bir şekilde şu cevabı almış:
-Orada ne işiniz vardı?

Gönlümü fethettiği için

Fatihe sorarlar:
-İstanbulu niçin fethettin?
Cevap verir:
-Önce o benim gönlümü fethettiği için!
Başlık: Gölge Kadısı
Gönderen: Ay Işığı - 13 Ağustos 2009, 00:20:38
Gölge Kadısı      

Hoca merhum büyük bir alimdir. Medrese mezunudur. Arkadaşı ise şehirde kadıdır.
Kendisi köylerde hocalık yaparmış. Bir gün işsiz kalmış. Şehirdeki Kadı olan arkadaşından  iş istemiş.
Arkadaşı da başından savmak için ;
   
__”Ben sana sonra haber veririm.” Hoca ;
   
__”Aklıma bir şey geldi . Ben gölge kadısı olayım.
   
__”Bu nasıl olacak ?
   
__”Gölgenin sana bir zararı olmadığı gibi benim de sana bir zararım olmayacak. Halledemediğin davaları bana yollarsın “der.
       
Bu durum arkadaşının hoşuna gider. Ve hocaya bir oda hazırlanır. Kapısına “GÖLGE KADISI” yazılır. Birkaç gün sonra arkadaşı olan kadıya iki kişi gelir. Birisi ,
   
__”Efendim bu adam bir zenginin odununu yarıyordu fakat yararken oduna vururken “ıh “ ses çıkarmıyordu. Bende ona yardımcı olmak için karşısına geçtim , her vuruşta “ ıh “ dedim. “Ih “ diye diye boğazım ağrıdı. Fakat hakkımı vermiyor. “
       
Zavallı odunları yaran adam zaten az para kazanmış .Kendisine savunmuş ama kadı şaşırıp kalmış. Hangisinden yana çıkacağını bilememiş. Son anda aklına gölge kadısı gelir. Der ki  ;
   
__”Sizin davanız çok önemli. Ben bu davaya bakamam. En iyisi siz “GÖLGE KADISI” ‘na gidin.
       
Onlarda hocanın yanına gelirler. Müddâî haksız olduğu halde hocaya anlatıda anlatır. Hoca da ;
   
__”Haklısın senin hakkını vermek lazım der.
       
Zavallı çalışan adam korkmaya başlar. Paraları gidecek. Sonra hoca oradan bir sac parçası ( teneke ) ister. Para kazanan adamdan bütün paraları ister ve adamdan paraları alır. Ve o tenekenin üzerine tek tek bırakır. Paralar her düşüşte ses çıkartıyor. Hoca paraların sahibine dönerek ;
   
__”Sen paralarını alabilirsin. Müddâîye ise ;
   
__”Sende bu paraların sesini al. “ der. Mahkeme hal olunur.   
Başlık: osmanlı'da nükte
Gönderen: ıssızada - 17 Aralık 2010, 23:22:54
19. yy. âlim ve şairlerinden Gaziantepli Hasırcızade Mehmet Ağa, devrinin en nüktedan kişilerinden biriymiş. Dönemin devlet adamlarından Fuat Paşa ile de tanışıklığı olan Hasırcızade Mehmet, Paşayla görüştüğü bir gün, gözü onun parmağındaki yüzüğe takılmış. Fuat paşa sormuş:
-Taşına mı bakıyorsunuz?
-Evet Paşam.
-Elmastır.
-Ne faydası var, yani ne getirir?
-Yüzük taşı ne getirecek Mehmet Ağa?
-Benim de babadan kalma iki taşım var, senede yüz altın getirirler.
-Yaa, ne taşı bunlar?
-Değirmen taşı paşam
Başlık: Ynt: osmanlı'da nükte
Gönderen: ıssızada - 17 Aralık 2010, 23:24:13
HİLLELİ MEHMET FUZULİ

Eşref, İzmir'in kazalarından birinde kaymakamken, İzmir valisi olan Kâmil Paşa, o kazaya teftişe gelmiş. Vali kazaya geldiğinde Eşref bir eşeğin sırtında tur atıyormuş. Eşref'i o halde gören Kâmil Paşa Eşref'in dikkatini çekmiş:
- Aman dikkat et Eşref, eşek seni düşürmesin!
- Meraklanmayın paşa, eşek kâmildir.
Başlık: Ynt: osmanlı'da nükte
Gönderen: ıssızada - 17 Aralık 2010, 23:25:47
Yavuz Sultan Selim devlet harcamalarında olduğu gibi şahsi harcamalarında da sadeliği
ön planda tutardı. Lüks ve israfa kaçan süslü elbiseleri giymeyi sevmezdi.
Süslü elbiselerin kadınlara yakıştığını düşünür ve erkeklerin böyle giyinmelerini de doğru bulmazdı.
Günün birinde oğlu Şehzade Süleyman, pek süslü ve parlak elbiseler giyinmiş ve pahalı
mücevherleri takınmış olduğu halde huzuruna çıktı.
Oğlunun bu süslü giyimini gören Padişah, şöyle dedi:
"Sen böyle giyinirsen anan ne giyinsin Süleyman? Anana takacak ziynet bırakmamışsın."
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: Fatihan - 20 Aralık 2010, 14:38:38
Yavuz Sultan Selim devlet harcamalarında olduğu gibi şahsi harcamalarında da sadeliği
ön planda tutardı. Lüks ve israfa kaçan süslü elbiseleri giymeyi sevmezdi.
Süslü elbiselerin kadınlara yakıştığını düşünür ve erkeklerin böyle giyinmelerini de doğru bulmazdı.
Günün birinde oğlu Şehzade Süleyman, pek süslü ve parlak elbiseler giyinmiş ve pahalı
mücevherleri takınmış olduğu halde huzuruna çıktı.
Oğlunun bu süslü giyimini gören Padişah, şöyle dedi:
"Sen böyle giyinirsen anan ne giyinsin Süleyman? Anana takacak ziynet bırakmamışsın."

Bu ikinci, üçüncü dereceden tarih kaynaklarında geçmekte, farklı versiyonları da bulunmaktadır.Bu nedenle doğruluğu zayıftır.
Başlık: Bak Osman, tazıyı geri alırım ha!
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 06 Ocak 2011, 17:49:53
Padişah, gösterdiği bir hünerinden dolayı Osman isimli birisine demiş:

“Dile benden ne dilersen Osman!”

Osman da sinsi sinsi düşündükten sonra:

“Canınızın sağlını dilerim padişahım” dedikten sonra ilave etmiş:

“Bana bir tazı verin padişahım” demiş. Kendisinden çok şey isteyeceğini bekleyen padişah şaşırmış.

“Verin şuna bir tazı, ne yapacaksın bu tazıyı?” demiş.

“Ava gideceğim, onun için bir de ok, yay ve mızrak lütfedin efendim”

“Sözü mü olur, verin şuna biraz av malzemesi” demiş.

“Efendim, at olmazsa ben nasıl ava giderim?” demiş ve bir de at almış. Daha sonra bir bir sıralamaya başlamış. At için ahır istemiş, atın yayılabileceği bir çayırlık istemiş, ardından at bakıcıları istemiş. İstemiş de istemiş. Padişah bakmış iş kötüye gidiyor. Osman’ın kulağına eğilmiş:

“Bana bak Osman, tazıyı geri alırım ha!” demiş.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: xadam - 06 Ocak 2011, 19:05:09
Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir,
İnsanlığa attığın ilk adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik
yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun

************************************

Bir bilgeye
sormuşlar:
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!..

*************************************

Bir bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir. İşte o dağdaki çobandır demiş.
Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun
bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: canergkts - 13 Ekim 2018, 18:33:57
DAHA ZORUNU YAPIYOR!
Hz. Ali'ye:
- Allah, bu kadar insanı nasıl hesaba çeker? diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir:
- Nasıl rızıklandırıyorsa öyle.
Başlık: Ynt: Nükteler...
Gönderen: denizkara - 25 Ekim 2018, 11:25:03
 
Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalırmış,
Gözden ırak olanlar, gönülden de olurmuş.