Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => GÖNÜL SULTANLARIMIZ => Konuyu başlatan: LEPTOP - 14 Mayıs 2004, 12:17:13

Başlık: Neden Müslüman oldu
Gönderen: LEPTOP - 14 Mayıs 2004, 12:17:13
William Pickhard (İngiliz)
Bir hadîs-i şerîfde, (Her çocuk müslimânlığa uygun ve elverişli olarak doğar. Bunları sonradan anaları, babaları yehûdî, hıristiyân veyâ mecûsî yapar) buyurulmakdadır. Ben de, o hâlde, müslimân olarak doğmuşdum. Ancak, bunun böyle olduğunu anlamaklığım için, aradan birçok seneler geçdi. Ben dahâ çocukken, geçmiş zemânla çok ilgilenirdim. Üniversiteyi bitirdikden sonra, muharrirliğe başladım. O zemânlar tanınmış bir yazar değildim. Ne olacağım da belli değildi. Bana hıristiyân olarak, Allah ve Allaha ibâdet etmek hakkında ba’zı şeyler öğretmişlerdi. Ben, yalnız onların öğretdiklerine değil, târîhde okuduğum, kibarlık ve cesâret nümûnesi olan her şahsiyyete karşı, âdetâ ibâdete benzer bir râbıta duyuyordum. Nihâyet bana, o zemânlar İngilterenin bir müstemlekesi olan Ugandada bir me’mûriyyet verildi. Afrikaya gidince, burada hayâtın büsbütün başka olduğunu gördüm. Buradaki insanların yaşama tarzı, dünyâda zuhûr eden hâdiselere karşı teessürleri, birbirlerine karşı olan mu’âmeleleri, İngilterede düşündüğüme ve tahmîn etdiğime hiç uymuyordu. Buradaki insanlar, çok ibtidâî ve güç olan hayât tarzlarını ve karşılarına çıkan dürlü dürlü müşkilâtı büyük bir tevekkül ile karşılıyorlar, en ümmîdsiz zemânlarda bile, neş’elerini gayb etmiyorlar, kendileri ne kadar fakîr olursa olsun, birbirlerine yardım etmekden çekinmiyorlardı. Onlar birbirlerine, bizim gibi insanların anlıyamıyacağı bir sevgi ve şefkat ile bağlanmışlardı. Şark, esâsen beni okulda çok ilgilendirmişdi. Cambridge’de (Bin bir Gece) masallarını zevkle okumuşdum. Şimdi Afrikada hakîkî şarklı yanında, bu kitâbı tekrâr elime aldım. Ugandada geçirdiğim bu güç ve zor hayât, beni şarklılara yavaş yavaş yaklaşdırdı. Şimdi binbir gece masallarını okurken, onları Ugandalılar ile mukâyese ediyor ve âdetâ onlarla birlikde yaşıyordum.

Ben artık buradaki hayâta alışmışken, Birinci Cihân Harbi patlak verdi. Asker olmak için alâkalı makâma mürâca’at etdiğim zemân, sıhhatimin bozukluğundan dolayı beni askere almadılar.Sıhhatim biraz düzelince, tekrâr başvurdum. Bu sefer beni kabûl etdiler ve Fransaya, Alman cebhesine yolladılar. 1917 deki korkunç Somme muhârebelerine katıldım. Bu muhârebelerde yaralandım ve Almanlara esîr düşdüm. Almanlar beni Almanyaya götürüp orada hastahâneye yatırdılar. Bu hastahânede çok korkunç şeyler gördüm. İnsanlar bu harbler yüzünden ne kadar perîşân oluyorlardı. Hastahâneye birçok rus esîrleri getirmişlerdi. Bunlar dizanteriden bitkin bir hâle düşmüşlerdi. Almanyada yiyecek vaz’ıyyeti çok kötü idi. Esîrlere, hastalara kâfî yiyecek veremiyorlardı. Ben açlıkdan kıvranıyordum. Sağ kolumdaki ve sağ bacağımdaki yara bir dürlü iyileşmiyordu. Çolak ve kötürüm olmuşdum. Almanlara başvurarak, bu hâlimle artık hiçbir zemân muhârib olarak bir işe yaramıyacağımdan, İsviçredeki esîr mübâdele komisyonu vâsıtası ile beni memleketime göndermelerini ricâ etdim. Almanlar muvâfakat etdiler. Beni İsviçreye yolladılar. İsviçrede beni tekrâr hastahâneye yatırdılar. Kolum, bacağım işe yaramaz hâle gelmişdi. Şimdi ben ne olacakdım?Hayâtımı nasıl kazanacakdım?Bunları düşündükce, sonsuz bir ümmîdsizliğe kapılıyordum. İşte, tâm bu rûh hâleti içinde iken, aklıma Ugandada satın aldığım bir kitâbda okuduğum, Kur’ân-ı kerîmden alınmış ba’zı tesellî edici âyetler geldi. O zemân ben bunları büyük bir alâka ve çok muhabbet ile okumuş, tekrâr okumuş ve hemen hemen ezberlemişdim. Bunları kalbimden geçirmeğe ve her gün birçok def’alar tekrâr etmeğe başladım. O zemân, kalbime bir ferâhlık çöküyor, ümmîd kapıları açılmağa başlıyordu. Hakîkaten de öyle oldu. İsviçreli doktorlar, beni bir kerre dahâ ameliyyât etdiler. Bacağım düzelmeğe başladı. Ben bunu Kur’ân-ı kerîme borçluydum.Yürümeğe başlar başlamaz, ilk işim hemen bir kitâb evine giderek, Savarynin bir Kur’ân-ı kerîm tercemesini satın almak oldu. [Bu kitâb, hâlâ benim en kıymetli bir arkadaşımdır.] Bu sefer Kur’ân-ı kerîm tercemesini başdan aşağı okumağa başladım. Okudukca kalbim ferâhlıyor, rûhum yükseliyor, sanki mu’azzam bir nûr kitlesi derûnuma nüfûz ediyordu. Ayağım temâmiyle düzelmişdi. Fekat sağ kolum hareketsiz kalmışdı. Bunun üzerine Kur’ân-ı kerîmin emr etdiği gibi, Allahü teâlâya tevekkül ederek, sol elimle yazmağı öğrendim. Bu tevekkül sâyesinde, bu iş çok kolay oldu. Sol elimi kullanmağı öğrenince, ilk yapdığım iş, sol elimle Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini yazmağa başlamak oldu. Vaktiyle bir islâm kitâbını okurken, oradaki bir hikâye üzerimde büyük bir te’sîr yapmışdı. Bu hikâyede, bir mezârlıkda, kabrlerin yanında kalmış bir gencin, etrâfındakilerin hiç farkına varmadan ve nerede olduğunu da düşünmeden Kur’ân-ı kerîm okuduğundan bahs olunuyordu. İşte ben de, kendimi onun yerine koyuyor, kendimi Allahü teâlânın lutfuna teslîm ediyor ve Kur’ân-ı kerîm okuyordum. Ya’nî artık ben müslimân olmuşdum.

1918 senesinde Londraya döndüm. 1921 senesinde Londra Üniversitesinde Arabî dersleri almağa başladım. Birgün bana Arabî öğretmenim Iraklı Bay Belşah, Kur’ân-ı kerîmden bahs etdi. (İnanıp inanmamakda serbestsiniz. Fekat onun çok enteresan ve tedkîk etmeğe lâyık bir kitâb olduğunu göreceksiniz) dedi. Ben ona, (Kur’ân-ı kerîmi biliyorum, onu okudum ve hem de çok okudum ve ona inanıyorum) deyince, hayretler içinde kaldı. Birkaç gün sonra beni Notting Hill Gatede bulunan Londra câmi’ine götürdü. Bir sene kadar oradaki ibâdetlere iştirâk etdim. 1922 senesinde resmen müslimân oldum.

Şimdi 1950 senesindeyiz. Bugüne kadar islâmiyyetin emr etdiği her husûsa iki elle sarıldım ve bundan büyük bir lezzet duydum. Allahü teâlânın kudretinin, rahmetinin ve inâyetinin hudûdu yokdur. Hayât yolunda bizim taşıyabileceğimiz ve öteki dünyâya da götürebileceğimiz biricik servet, Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek, [Ona minnet bildirmek] ve O yüce kudret sâhibine sevgi ile bağlanmak, Ona ibâdet etmekdir.
Başlık: Ynt: Neden Müslüman oldu
Gönderen: rahle - 30 Ocak 2012, 01:58:47
çok ibretli,