Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => GÖNÜL SULTANLARIMIZ => ASHAB-I KİRAM => Konuyu başlatan: Lika - 21 Temmuz 2010, 20:20:16

Başlık: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 21 Temmuz 2010, 20:20:16
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/dividers/035.gif)


Bu başlık altında "hayatımızın yön gösteren kıymetli yıldızlarını" tanıma adına bir adım atıyoruz İnşaAllah.
Ashâb-ı Kirâm'ın hayatlarından bizlere kendi dünyalarında iz bırakan yönlerini, sözlerini paylaşmaya gayret edeceğiz İnşaAllah. Acaba kaçını tanıyoruz veya kaçının mücadelelerininden haberdârız?

Hayatı, Efendimiz Aleyhissalatu Vessleman'ın gösterdiği güzelliklerle okuyan, İslâm'ı yaşama adına sarfettikleri çabaları, fedakârlıkları ile bizim yıldızlarımız onlar. Ahir zamanın kaybolan insanına "yön gösteren" bu yıldızları ne kadar tanıyoruz? Kaçının ismini biliyoruz ve sevdiklerimize öğretiyoruz. Oysaki şimdilerde gereksiz, lüzumsuz birçok isimle zihinler kuşatılmışken, tam da bu zamanda tam da yeniden diriliş aylarında onları yeniden tanımanın tam vaktidir.

"Şaban benim ayımdır." buyuran Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam'ı bu kıymetli ayda daha yakından tanımak, onun izinden yürüyebilmek için Ashâb-ı Kirâm'ın ibretlerle dolu hayatlarına bir göz gezdirelim. Bu başlık altında altını çizdiğimiz satırları paylaşmaya gayret edeceğiz İnşaAllah. İsteyen kardeşlerimiz de bizlerle paylaşabilirler.

Aşağıdaki başlıkları onları yeniden tanıyabilmek, yeniden hatırlamak için  ziyaret edebilirsiniz.

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatı (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat.html)

Ashâb-ı Kirâm (http://www.sadakat.net/forum/ashabi_kiram-b99.0/)

Ashab-ı Kiram'ı sevmek vazifemiz  (http://www.sadakat.net/forum/ashabi_kiram/ashabi_kirami_sevmek_vazifemiz-t48145.0.html)

_Onlar_  (http://www.sadakat.net/forum/siir/onlar-t27961.0.html;msg169957#msg169957)

Eshâbı Kirâm'ın Peygamberimize sevgisi (http://www.sadakat.net/forum/ashabi_kiram/eshabi_kiramin_peygamberimize_sevgisi-t24193.0.html;new#new)

Ehlibeyt Okulu  (http://www.sadakat.net/forum/ashabi_kiram/ehlibeyt_okulu-t32987.0.html)


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Peygamberimiz'in (Aleyhissalatu Vesselam) amcası Abbâs Bin Abdülmuttalib
Gönderen: Lika - 21 Temmuz 2010, 20:20:55
Peygamberimiz'in (Aleyhissalatu Vesselam) amcası Abbâs Bin Abdülmuttalib:

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Müslüman olman önce, Akabe bî’atında Peygamber efendimizin yanında bulunup, orada te’sîrli konuşmalar yaptı. Hz. Abbâs çok zengin olup, çok cömert idi. İkrâm ve ihsânları çok meşhûr idi. Fakîr, fukarâyı sevindirmeyi çok severdi. Özellikle köle satın alıp, azâd etmekten çok memnun olurdu. Yetmiş kadar köle azâd etmiştir.

Yakın akrabâyı ziyâret etmeye, onların haklarına riâyete çok dikkat ederdi. Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam, kendisini çok severdi. Bir defasında buyurdu ki:

- Allahım, Abbâs’ı ve oğullarını magfiret eyle ve bağışla! Öyle ki, hiç günâhları kalmasın! Yâ Rabbî, onu ve oğullarını meydana gelecek âfet ve belâlardan koru!

Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam ona buyurdular ki:

- Ey Abbâs! Ben, Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi, sen de muhâcirlerin sonuncususun.

Hz. Abbâs, Resûlullahın (Aleyhissalatu Vesselam) yakını olması sebebiyle, Eshâb-ı kirâm arasında ayrı bir yeri vardı. Sözü dinlenirdi.

Hz. Abbâs bin Abdülmuttalib, çok yiğit idi.

Hz. Ömer, Medîne’de kuraklık olunca, Hz. Abbâs’ın duâ etmesini istedi. Hz. Abbâs duâ edip, duâsı bereketiyle yağmur yağdı ve toprak yeşerdi. Bundan sonra Hz. Ömer buyurdu ki:

- Abbâs, Allahü teâlâ ile bizim aramızda vesîledir.

Hz. Abbâs, Peygamber efendimize yakınlığı ve fazîletlerinin çokluğundan dolayı herkes tarafından sevilir, sayılır, hürmet edilir bir zât idi. Herkes kendisine imrenirdi. Dört büyük halîfe gibi büyük zâtlar, o gelince, hürmetlerinden ve tevâzularından ayağa kalkarlardı.

Çok zengin idi. Medîne’ye yerleştikten sonra yapılan bütün muhârebelerde ve özellikle, Bizans’a karşı gerçekleştirilen seferde, İslâm ordusunun techîzi için çok yardım etti.

Ziyâdesiyle cömert olup, ikrâm ve ihsânları çok idi. Köleleri satın alıp azâd eder ve böyle yapmayı çok severdi. Yetmiş köle azâd ettiği meşhûrdur. Yakın akrabâyı ziyâret etmeye, onların haklarını yerine getirmeye çok dikkat eder, muhtaç olanlara yardım ederdi.

Hz. Abbâs bin Abdülmuttalib, ömrünün sonunda göremez oldu. Hz. Osman’ın şehîd edilmesinden iki sene evvel, 652 senesinde 88 yaşında Medîne-i münevverede vefât etti. Cenâze namazını Hz. Osman kıldırdı. Bakî’ kabristanına defnedildi.

Kızlarından başka on erkek evlâdı vardı. Bunların içinde, Abdullah bin Abbâs hazretleri ilimde çok yüksekti. Kızları içinde Ümmü Gülsüm ba’zı hadîs-i şerîfler rivâyet etti.

Hz. Âişe şöyle anlatır:

“Resûlullah efendimiz Eshâb-ı kirâmı ile oturuyordu. Yanında Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer vardı. O esnâda Hz. Abbâs içeri girdi. Hz. Ebû Bekir ona yer verdi. Hz. Abbâs, Resûlullahla Ebû Bekir arasına oturdu. Resûl aleyhisselâm bu hareketinden dolayı Hz. Ebû Bekir’e buyurdu ki:

- Büyüklerin kıymetini büyükler bilir.”


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem Hz. Abbâs hakkında yine buyurdular ki:

(Bu Abdülmuttalib oğlu Abbâs’dır. Kureyşte en cömert ve akrabâlık bağlarına en saygılı olandır.)

(Abbâs, bendendir. Ben Abbâs’danım.)

(Abbâs, amcamdır. Beni korumuştur. Ona ezâ eden, bana ezâ etmiş olur.)

(Abbâsoğullarından melikler olacak, ümmetimin başına geçecekler. Allahü teâlâ dîni onlarla azîz ve hâkim kılacak.)

Hz. Abbâs bin Abdülmuttalib, ekseriyâ şöyle derdi:

- Kendisine iyilik yaptığım hiç kimsenin kötülüğünü görmedim. Kendisine kötülük yaptığım hiç kimsenin de iyiliğini görmedim. Onun için, herkese iyilik ve ihsânda bulunun! Çünkü bunlar, sizi kötülüğün zararlarından korur.

İbni Şihâb’dan bildirildiğine göre; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in hilâfetleri sırasında, kendileri bir binek üzerinde iken Hz. Abbâs’a rastlarlarsa, bineklerinden inerler, onunla beraber gideceği yere kadar yürürler, sonra dönerlerdi.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1719-abbas-bin-abduelmuttalib.html) okuyabilirsiniz

Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Ensarın muhaciri diye tanınan sahabî: Abbas bin Ubâde
Gönderen: Lika - 22 Temmuz 2010, 03:07:20
Ensarın muhaciri diye tanınan sahabî:

Abbas bin Ubâde

 
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Abbas bin Ubâde, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem'in davetini duyunca, Müslüman olmak için koşarak gelen Medineli ilk 12 kişiden biridir.

Hz. Abbas bin Ubade, Akabe'de biat ettikten sonra, Peygamberimiz'den ayrılmamış, Mekke'de kalmıştır. Peygamberimize hicret izni gelince, o da Medine'ye hicret etmiştir. Bu sebeple kendisine, “Ensarın muhaciri” denilmiştir.


Uhud gazasında, Peygamber Efendimiz'in uğrunda, Onu korumak için sehit oluncaya kadar kahramanca çarpıştılar. Müşriklerden Süfyan bin Ümeyye, Hz. Abbas'i iki yerinden yaraladı. Akşam üzeri Hz. Abbas'ı, kanlar içinde eli, yüzü kesilmiş bir hâlde şehit olmuş buldular.

Peygamberimiz Uhud'da şehit olan eshab-ı kiram için buyurdular ki:

- VAllahi, eshabımla birlikte ben de şehit olup, Uhud dağının bağrında gecelemeyi ne kadar isterdim. Ben, bunların, Allahü teâlânın yolunda hakiki şehit olduklarına kıyamet gününde şahitlik edeceğim.

Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Tefsîr âlimlerinin şâhı : Abdullah Bin Abbâs
Gönderen: Lika - 23 Temmuz 2010, 02:28:18
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)


Peygamber Efendimiz SallAllahu aleyhi Veselem doğduğunda, kulağına ezân ve ikâmet okuyup, ismini Abdullah koydular. “Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve kitabını ona öğret” diyerek duâ ettiler.

Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın duâsı bereketiyle, ilimde çok yüksek derecelere ulaştı. Daha küçük yaşta iken, Resûl-i ekrem efendimizin yanına giderdi.

Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın abdest suyunu hazırlar, birlikte namaz kılarlardı. Abdest almayı, namaz kılmayı, Resûlullahtan görerek öğrendi. Devamlı hizmeti sebebiyle, Resûlullahın çok duâ ve iltifâtına kavuştu.

Bir defasında Peygamber efendimiz, mübârek elini Abdullah bin Abbâs’ın başına koyarak şöyle duâ etti:

- Yâ Rabbî! Bütün ilim ve hikmeti, bu başa ver! Onları te’vîl ve tefsîr edebilsin.

Bir başka gün de mübârek elini göğsü üzerine koyup:

- Allahım! İnsanoğluna ihsân ettiğin her ilim ve hikmet, bu güzel göğüste toplansın, buyurmuştur.

 Aklı, zekâsı, çabuk kavrayışı ile dikkati çekiyor ve seviliyordu.



Abdullah bin Abbâs, Eshâb-ı kirâm arasında, ilminin üstünlüğü ile tanınmıştır. Übey bin Ka’b onun hakkında buyurdu ki:

- O, bu ümmetin âlimidir. Ona akıl ve anlayış verilmiştir. Resûlullah efendimiz, onun dinde fakîh olması için duâ etmiştir.


İlminin çokluğu sebebiyle kendisine lakab olarak Bahr-ül ilim, ya’nî ilim deryâsı denildi.


Dört büyük halîfe ve diğer Eshâb-ı kirâmdan çok iltifât gördü. Bu iltifâtlar karşısında aslâ hâlini değiştirmedi. Tevâzudan hiç ayrılmadı. Çok methedildiği zaman; “Bana bu ni’meti ihsân eden Allahü teâlâdır. Çünkü, Resûlullah Efendimiz benim için duâ etti” derdi.

Abdullah bin Abbâs hazretleri, bilhassa Kur’ân-ı kerîmin tefsîri ve âyet-i kerîmelerin îzâhında yüksek bir ilme sahipti. Bu vasfından dolayı Tercümân-ül Kur’ân denilmiştir.



Abdullah bin Amr bin Âs da, İbni Abbâs’ı methederek der ki:

- Sünneti ve Kur’ân-ı kerîmdeki âyet-i kerîmelerin ihtivâ ettiği hükümlerin inceliklerini, en iyi bilenlerimizdendir.

Abdullah bin Abbâs hazretleri, devrinin ilim, irfân ve fazîlet bakımından önde gelenlerindendi.


İlimde canlı bir kütüphâne olup, bütün ilimleri kendisinde toplamış; tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyât ve sahâbenin ihtilâf ettiği konularda ve diğer ilim dallarında mütehassıs olmuştu.

Kur’ân-ı kerîmle ilgili ilmini, isteyen ve soranlara öğretirdi. Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin toplanmasında ve neşrinde büyük hizmeti olmuştur.



Hikmetli sözlerinden bazıları:

“İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey, Allahü teâlâdan magfiret diler.”

“Her binânın bir temeli vardır. İslâm binâsının temeli de güzel ahlâktır.”

“Ey çok günâh işleyen! Yaptığın işin şerli sonucu seni bekliyor, onun için kendinden emîn olma! Gülmektesin, ama başına neler geleceğini anlamıyorsun. Bu hâlin, günâhların en büyüğüdür. Bir hatâlı işte başarı kazanır, sevinirsin. Bu sevinmen, yaptığın hatâdan daha büyüktür.”

Hayatının tamamı ve hikmetli sözlerini buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1717-abdullah-bin-abbas.html) okuyabilirsiniz.

Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Hadîs-i şerîf yazması ile meşhûr sahâbî: Abdullah Bin Amr Bin Âs
Gönderen: Lika - 23 Temmuz 2010, 18:08:49
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Hz. Abdullah bin Amr bin Âs, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem'in yanında bulunup, bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir. Peygamberimizden işittiği her şeyi yazmak için izin istemiş ve aldığı müsâade üzerine pek çok hadîs-i şerîf yazmıştır.

Eshâb-ı kirâmdan en çok hadîs-i şerîf rivâyet eden Ebû Hüreyre, onun hakkında buyurmuştur ki:

- Resûlullahın hadîs-i şerîflerini, Abdullah bin Amr’dan başka benden çok ezberleyen ve rivâyet eden olmamıştır. Çünkü o, yazıyordu. Ben yazmamıştım.

Hz. Abdullah Resûlullahtan işittiği bütün hadîs-i şerîfleri, Sahîfe-i Sâdıka  adında bir mecmûada toplamıştır. Kendisine sorulan suâllere, bizzat Resûlullahtan işiterek yazdığı bu mecmûayı çıkarıp bakar, sonra cevap verirdi.

Yedi yüz civârında hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir...

 Kendisi şöyle anlatır:

Hz. Abdullah bin Amr bin Âs’ın hikmetli sözleri çoktur. Buyurdular ki:

“Faydasız söz söylemeyiniz!”

"Müzevvirlik, ara bozuculuk ve iki dostun arasını açmak, Allahü teâlânın gadabına sebep olur. Eğer siz benim bildiğime vâkıf olsaydınız, çok ağlardınız.”

Hz. Abdullah, misâfire ikrâmı çok severdi. Bununla ilgili Resûlullahtan işittiği şu hadîsi söylerdi:  “Allaha ve âhıret gününe îmân eden, misâfirine ikrâm etsin! Allaha ve âhıret gününe inanan, komşusuna hürmet etsin! Allaha ve âhıret gününe îmân eden, ya hayır söylesin, yâhut sussun.”

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1716-abdullah-bin-amr-bin-as.html) okuyabilirsiniz.

Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Medîneli ilk Müslümanlardan: Abdullah Bin Atik
Gönderen: Lika - 23 Temmuz 2010, 18:20:58
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Peygamberimizin hicreti gerçekleşmeden Müslüman olmakla sereflenenlerden biri de Hz. Abdullah bin Atîk idi.

Hz. Abdullah bin Atîk, Bedir ve Uhud harplerinde, Resûlullahın yanında
birçok hizmetlerde bulunmuştur. 627 yılında Medîne’nin savunulması için yapılan Hendek harbine de katılmıştır.

İslam düşmanı Ebû Râfi’yi öldürmek üzere giden seriyyenin başına Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem tarafından tayin edilmiş ve vazifesini hakkı ile yerine getirmiştir.

Hz. Abdullah bin Atîk, bu seriyyesinden sonra, Hayber’in fethine katılarak, burada da büyük yararlıklar gösterdi. Sonra Mekke’nin fethine ve Huneyn harbine katıldı ve çok hizmeti görüldü.

Abdullah bin Atîk hazretleri, mürtedlerle yapılan savaşta çok özlediği şehîdlik rütbesine kavuştu.


Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Peygamberimizin müezzinlerinden: Abdullah bin Ümm-i Mektûm
Gönderen: Lika - 23 Temmuz 2010, 18:44:01
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem'in müezzinlerinden: Abdullah bin Ümm-i Mektûm

Mekke’de kâfirlerin zulüm ve eziyetlerinin dayanılmaz hâle gelmesi üzerine ve Medîneli Müslümanlara din esaslarını ögretmek için, Medîne-i Münevvereye hicret etti.

Âmâ olup, sesi çok gürdü. Sabah namazında, önce Hz. Bilâl, sonra İbni Ümm-i Mektûm ezan okurdu. Kâfirlerle silahlı mücâdele başlayınca, harplere katılıp, gür sesiyle düşmanın moralini bozardı.

Bâzı savaşlarda Peygamber efendimiz, onu Medîne-i Münevverede vâli olarak bırakırdı.



Medîne’de vâlilik ve imametle vazifelendirilmesi, âmâ hâliyle sefer ve muharebelere katılmasının güç olmasındandır.

Abdullah İbni Ümm-i Mektûm, Vedâ Haccına katıldı. Peygamberimiz Vedâ Hutbesini okurken, gür sesiyle hutbeyi tekrarladı. Hz. Ebû Bekir’in hilâfetinde müezzinlik, Hz. Ömer devrinde de İslâm ordusunda vazife aldı.

Abdullah bin Ümm-i Mektûm hazretleri, Kur’an-ı Kerimi ezbere bilenlerdendi. Kur’an-ı Kerimin kıraatını öğretirdi. Resûlullahın buyurduklarını unutmamak için, sohbetlerinde devamlı hadis-i şerif rivâyet ederdi.

Evi Mescid-i Nebeviye uzakta olmasına rağmen, dâima cemaate gelirdi. Mescide gelirken Hz. Ömer yardım ederdi. Mücâhid olup, cihâdlara dâima katılmak isterdi. Fakat gözleri görmediği için, fiilen katılamamaktan dolayı çok üzülürdü.

Katıldıklarında da gür sesiyle düşmanın moralinin bozulmasına sebep olurdu.

Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1714-abdullah-bin-uemm--mektum.html) okuyabilirsiniz.



(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Uhud şehîdlerinden: Abdullah Bin Cahş
Gönderen: Lika - 24 Temmuz 2010, 03:39:57
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Uhud şehîdlerinden: Abdullah Bin Cahş

Abdullah bin Cahş hazretleri, Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) halası Ümeyme ile Cahş’ın oğludur. Zevcât-ı tâhirâttan Zeyneb binti Cahş’ın kardeşidir. Habeşistan'a iki kere hicret etti. Birkaç kere ordu kumandanı yapıldı.Hz. Ebû Bekir’in vasıtasıyla, kelime-i şehâdet getirerek, ilk Müslümanlardan olmak şerefine kavuştu.


Abdullah bin Cahş hazretleri, İslâmiyeti heyecanla yaşayan zâtlardandı. İlk Müslüman olduğu yıllarda, kâfirler kendisine her türlü ezâ ve cefâyı yapmışlardı. Hepsine de îmânının verdiği güç ile mukabele etmiş, ezâ ve cefâlara katlanmıştır. Peygamber efendimiz, kendisi için buyurmuştur ki:

- Açlığa ve susuzluğa en çok dayanan ve katlananınızdır.

Resûlullah efendimizin şehîdler için verdiği müjdeleri duyarak, hep şehîd olmaya can atar, harplerde hep en önde kahramanca çarpışırdı.


Abdullah bin Cahş hazretleri, Nahle seferine görevlendirildiği zaman, ilk defa "Emîr-ül-mü’minîn" sıfatı verildi. Böylece, İslâmda ilk tayin olunan "emîr" oldu.

Peygamber efendimizi pek ziyâde severdi. Bu muhabbet uğrunda canını fedâdan çekinmemiş, Uhud harbinde en büyük kahramanlığı göstererek, Allahü teâlânın rızâsı uğrunda şehâdet şerbetini içmiştir.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Hz. Ebû Bekir’in oğlu: Abdullah Bin Ebî Bekr-İ Siddîk
Gönderen: Lika - 25 Temmuz 2010, 03:04:52
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Hz. Ebû Bekir’in oğlu: Abdullah Bin Ebî Bekr-İ Siddîk  

Hz. Abdullah, babası Ebû Bekr-i Siddîk'in da’vetiyle, küçük yaşta Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem ile babası Mekke’den Medîne’ye hicretlerinde, Sevr Mağarasına geldiklerinde, habercilik vazifesini yaptı.

Zekî ve kabiliyetli bir genç olduğundan, babasının emir ve direktiflerini harfiyen yerine getirirdi. Gündüzleri Mekke’de Kureyşliler arasında bulunup, onların Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir hakkında söylediklerini, akşam vakti Sevr Mağarasına gelerek haber verirdi. Geceyi orada geçirip, tanyeri ağarmadan Mekke’ye dönerdi. Bu hizmeti, onun adını İslâm tarihine geçirdi.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Meleklerin Yıkadığı Sahâbînın Oğlu: Abdullah Bin Hanzala
Gönderen: Lika - 25 Temmuz 2010, 03:12:32
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Meleklerin Yıkadığı Sahâbînın Oğlu: Abdullah Bin Hanzala

Abdullah bin Hanzala hazretleri, Eshâb-i kirâmdan, şehâdeti ile meşhûrdur. Babası da, Eshâbdan olup, (Gasîl-ül-melâike) Meleklerin yıkadığı Sahâbî lakabıyla tanınmıştır. Hz. Abdullah, 682 senesinde, Hara savaşında Zilhiccenin bitmesine üç gün kala, perşembe günü şehîd olmuştur.

Önce sekiz oğlunu, birer birer savaş meydanına çıkarıp, hepsi şehîd olduktan sonra, kılıcının kınını kırarak askerlerin içine dalmış, şehîd oluncaya kadar mücâdele etmiştir.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Kader A. - 25 Temmuz 2010, 18:16:02
Harika olmuş Lika. Allah razı olsun. Emeğine sağlık  
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 26 Temmuz 2010, 17:03:17
Rabbim cümlemizden razı olsun.
Başlık: Resûlullah'ın (s.a.v) elçilerinden: Abdullah Bin Huzâfe
Gönderen: Lika - 26 Temmuz 2010, 17:14:42
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)

Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) elçilerinden: Abdullah Bin Huzâfe

Abdullah bin Huzâfe hazretleri, Peygamberimizin mektubunu Kisrâ’ya sunmak üzere, Bahreyn vâlisi Münzir bin Sava’ya başvurdu. O da, onu Kisrâ’ya yolladı.

Düş hayâtı yaşıyorsunuz

Abdullah bin Huzâfe, Kisrâ’ya yaklaşarak mektubu sundu. Kisrâ, mektubu okutmak için Hîreli kâtibini çağırdı. Mektubu ona okuttu. Kâtip, mektubu:

“Allahın Resûlü Muhammed’den, Farsların büyüğü Kisrâ’ya!” diyerek okumaya başlayınca, Kisrâ, mektuba, Peygamberimizin kendi ismiyle başlamış olmasına son derecede öfkelendi. Bağırdı, çağırdı.

Bunun üzerine Abdullah bin Huzâfe, Kisrâ’nın huzûrunda şöyle konuştu:

- Ey Fars cemâ’atı! Sizler, yeryüzünden ancak ellerinizde bulunan bir kısmına hâkim olarak, Peygambersiz ve Kitapsız olarak sayılı günlerinizi geçiriyor, bir düş hayatı yaşıyorsunuz! Hâlbuki, yeryüzünün, hâkim olamadığınız kısmı daha çoktur.

Ey Kisrâ! Senden önce, nice dünyalık ve âhıretlik hükümdarlar gelmiş geçmiş ve hüküm sürmüşlerdir. Onlardan, âhıretlik olanlar,dünyadan da nasîblerini almışlar; dünyalık olanlar ise, âhıret nasîblerini yitirmişlerdir! Dünyaya çalışmakta birbirlerinden geri kalanlar, âhırette bir hizâya gelmişlerdir.

Sana getirip sunduğumuz bu işi, sen küçümsüyorsun, ammâ, vAllahi, nerede olursan ol, küçümsediğin şey gelince, ondan korkacak ve korunamayacaksın!

Abdullah bin Huzâfe, ilk Müslümanlardan idi. Soyu Hz. Lüey’de Peygamber efendimizle birleşmektedir. Annesi Hârisoğullarındandır. Müslüman olduktan sonra Mekkeli müşriklerin işkencelerine ma’rûz kaldı. İki defa Habeşistan’a hicret etti.

Bedir savaşından sonra Medîne’ye geldi. Resûlullahla birlikte bütün savaşlara katılan Abdullah bin Huzâfe hazretleri, bir ara Peygamberimiz tarafından 50 kişilik bir seriyyenin kumandanlığına da getirilmişti. Abdullah bin Huzâfe, Hz. Osman devrinde Mısır’da vefât etti.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1710-abdullah-bin-huzafe.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: Kur'ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî: Abdullah Bin Mes'ûd
Gönderen: Lika - 26 Temmuz 2010, 17:28:24
(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)


Kur'ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî: Abdullah Bin Mes'ûd

Abdullah bin Mes'ûd hazretleri Mekke'de ilk defa açıktan Kur'ân-ı kerîm okuyan sahâbîdir.

Mekkeli müşrikler diğer Müslümanlara yaptıkları gibi, Abdullah ibni Mes'ûd'a da çok eziyet ve işkence yaptılar. İşkenceler dayanılmayacak hâle gelince izin ile iki defa Habeşistan'a hicret etti. Resûlullah efendimizin hicret etmesinden sonra, Habeşistan'dan Medîne'ye hicret etti. Burada önce Muâz bin Cebel'in evinde misâfir kaldı. Sonra Mescid-i Nebî'nin yanında bir ev yaptırarak taşındı.

İbni Mes'ûd hazretleri, cüssesinden umulmayan kahramanlıklar göstermiştir. Savaşlarda, Resûlullahın yanından ayrılmayıp, canfedâ bir şekilde savaşırdı. Bedir savaşında, küfrü ve îmânsızlığı meşhûr Ebû Cehil'in başını o kesmiştir.

Hz. Abdullah bin Mes'ûd, Uhud'da, Hendek'te, Biat-ı Rıdvan'da, Mekke'nin fethinde ve Tebük seferlerinde bulundu. Peygamber efendimizin vefâtından sonra da Yermük harbine katıldı. Kûfe kadılığına tayin olundu. Orada hazine muhafızlığı da yaptı. Hz. Ömer, Kûfe halkına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

- Ey Müslümanlar! Size iki arkadaşımı yolluyorum. Ammâr vâlî, Abdullah kâdı olacaktır. Onları dinleyiniz ve söylediklerini yapınız. Çünkü ikisi de Resûlullahın Eshâbından olup, Bedir kahramanlarındandır.



Peygamber efendimiz, Abdullah bin Mes'ûd'u Kur'ân-ı kerîm öğretenlerin başında sayardı ve, "Kur'ân-ı kerîmi, İbni Mes'ûd, Salim, Übey bin Ka'b ve Muaz bin Cebel'den öğrenin!" buyururdu. 70 sûreyi Resûlullahın mübârek ağızlarından işiterek ezberlemiştir. Âsım, Hamza, Kisaî, Halef, A'meş gibi meşhur kırâat imâmlarının silsilesi, İbni Mes'ûd'da son bulmaktadır.



Resûl-i Ekrem Kur'ân-ı kerîmi ondan dinlemeyi çok severdi.

İbni Mes'ûd hazretleri, Kur'ân-ı kerîmi çok güzel okurdu. Hz. Ömer anlatır:

Bir gün Resûlullah efendimiz, Hz. Ebû Bekir ile Müslümanların durumunu konuşuyordu. Ben de yanlarındaydım. Sonra beraber dışarı çıktık. Baktık, tanımadığımız birisi mescidde Kur'ân-ı kerîm okuyor. Resûlullah efendimiz dinlemeye başladı. Daha sonra da bize dönüp buyurdu ki:

- Kim Kur'ân-ı kerîmi indiği andaki tazeliği ile okumaktan hoşlanıyorsa, İbni Mes'ûd gibi okusun!

İbni Mes'ûd hazretlerinin vücûdu zayıf yapılı idi. Peygamber efendimiz birgün Eshâbına buyurdu ki:

- Siz İbni Mes'ûd'un vücutça zayıf olduğuna bakmayın. Mîzânda hepinizden ağırdır.


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1709-abdullah-bin-mesud.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://www.minikperi.tv/simli_resimler/simli_resim/flowers/120.gif)
Başlık: En çok hadîs bilen sahâbîlerden: Abdullah Bin Ömer
Gönderen: Lika - 29 Temmuz 2010, 00:10:17
(http://i32.tinypic.com/wrm44k.jpg)


En çok hadîs bilen sahâbîlerden: Abdullah Bin Ömer

Abdullah bin Ömer hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olup, dört büyük halîfeden Hz. Ömer’in oğludur. İlk îmâna gelenlerdendir. Babası îmân ile şereflenince, o da küçük yaşta Müslüman oldu.

Eshâb-ı kirâm içinde en çok hadîs-i şerîf nakledenlerdendir. Ayrıca, yaratılış olarak üstün hâllere sahip olduğundan ve Resûlullahın hizmeti ile şereflenip, uzun zaman sohbetlerinde bulunduğundan, bütün ilimlerde mâhir oldu.

Harâm ve şüphelilerden sakınmakta, dünyaya düşkün olmamakta örnek durumdaydı. Her işte çok araştırıcı, inceleyici ve dikkatliydi. Çok cömert olup, ikrâm etmeyi çok severdi. Akşam yemeklerini, yalnız yediği hiç vâki değildi. Mutlaka misâfir arar bulurdu.

Abdullah bin Ömer hazretleri, harâmdan çok korkardı. Bunun için, sık sık buyururdu ki:

- Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, harâmdan kaçmadıkça bunların va’dedilen mükâfâtına kavuşamazsınız!

Tâbiînin büyüklerinden Nâfi’ buyurdu ki:

“Ben henüz çocuk iken Abdullah bin Ömer ile beraber gidiyorduk. Ney sesi işittik. Hz. Abdullah, kulaklarını parmakları ile kapadı. Oradan hızla uzaklaştık. Bir müddet sonra bana dedi ki:

- Ney sesi daha işitiliyor mu?

- Hayır işitilmiyor.

Ancak ondan sonra parmaklarını kulaklarından ayırdı.”





İyilik etmesini, hayrı, sadakayı, köle azâd etmeyi çok severdi. İyi ve güzel huylu olup, kötülükten uzaktı. Her işini ve her şeyini Allah için yapardı. Yüzüğünün taşında, “Abdullah bin Ömer, Lillah” ibâresi yazılı idi. Abdullah bin Ömer hazretleri buyurdu ki:

- Müslümanlıkla şereflendikten sonra, en büyük sevinç ve neş’em; gönlümün, herkesi peşinden koşturan birtakım istek ve arzûlara meyletmemiş olmasıdır.

Kur’ân-ı kerîmin tefsîri husûsunda sahâbenin ileri gelenlerinden idi. Helâle ve harâma âit hadîs-i şerîflerin çoğunu o bildirmiştir.

Hz. Âişe buyurdu ki:

- Hâl ve hareketinde Resûlullah'a en (Aleyhissalatu Vesselam) çok benzeyenlerden biri de İbni Ömer idi.

Abdullah bin Ömer hazretleri, birçok sohbetlerinde buyurdu ki:

“Ey Âdemoğlu! Bedeninle dünyada ol, kalbinle âhıreti bul!”

“Hikmet ondur; dokuzu sükût, biri de az konuşmaktır.”

“İnsanın mâhiyeti arkadaşından anlaşılır.”

“Kendinden üsttekine hased, aşağıdakine tahakküm eden ilim ehli sayılmaz.”

“Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için dost ol, yine Allah için düşmanlık et! Allahü teâlânın sevgisine bu şekilde kavuşulur.”

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1708-abdullah-bin-oemer.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i32.tinypic.com/wrm44k.jpg)
Başlık: Tevratta Resûlullahın alâmetlerini görüp Müslüman olan sahâbî:
Gönderen: Lika - 30 Temmuz 2010, 21:40:53
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Tevratta Resûlullahın alâmetlerini görüp Müslüman olan sahâbî: Abdullah Bin Selâm

Abdullah bin Selâm hazretleri, Eshâb-ı kirâmdan olup, Ensârın büyüklerindendir. Medîne'deki Yahûdî Benî Kaynuka kabîlesinden idi. Soyu Hz.Yûsüf'e dayanıyordu. Asıl ismi Husayn idi. Müslüman olunca Resûlullah Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vessellem) ona Abdullah ismini verdi.

Abdullah bin Selâm hazretleri, Yahûdî âlimi iken Müslüman olup îmân ile şereflenince, kendini tamamen İslâm dînine verdi. Yahûdilerin kendisi hakkında uydurdukları iftirâlara kulak asmadı. Kur'ân-ı kerîme dört elle sarılıp, Resûlullahı bir gölge gibi takip etmeye başladı. Peygamber Efendimiz onun hakkında buyurdu ki:

- Cennetlik birini görmek istiyen, Abdullah bin Selâm'a baksın.



Başka bir zamanda Peygamber Efendimiz, Eshâbı ile sohbet ederken buyurdu ki:

- Şu kapıdan ilk girecek olan, Cennet ehlinden biridir.

Eshâb-ı kirâm merakla kimin gireceğini beklerken, Abdullah bin Selâm'ın girdiğini gördüler. Daha sonra bu müjdeli haberi kendisine bildirerek sordular:

- Yâ Abdullah, bu dereceye hangi amel ile ulaştın?

- Ben zayıf bir kimseydim. En kuvvetli ümidim, kalb selâmeti ya'nî kimseye karşı içimde kötülük beslememem ve boş sözleri terk etmemdir. Bundan başka beni kurtaracağından ümitli olduğum bir amel bilmiyorum.

Resûlullahı görmek için bulunduğu yere giden Abdullah Bin Selâm,  daha ilk gördüğümde kendi kendime, "Bu güzel yüzün sâhibi yalan söyliyemez!" diyor. Resûlullah insanlar arasına oturmuş, onlara nasîhat ediyordu. İlk işittiği hadîs-i şerîf şuydu:

- Selâmı aranızda yayınız, aç kimseleri doyurunuz, sıla-i rahm yapınız, yakın akrabalarınızı ziyâret ediniz! İnsanlar uykuda iken namaz kılınız! Böylece Cennete selâmetle girersiniz.


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1706-abdullah-bin-selam.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)
Başlık: Bedir'de babasına karşı savaşan sahâbî: Abdullah Bin Süheyl
Gönderen: Lika - 31 Temmuz 2010, 21:21:23
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Bedir'de babasına karşı savaşan sahâbî: Abdullah Bin Süheyl

Abdullah bin Süheyl ilk Müslüman olanlardandır. İkinci Habeşistan hicretine kadar Müslümanlığını gizledi. Sonra Habeşistan’a hicret eden kâfileye o da iştirak etti.


Abdullah bin Süheyl, Bedir’den sonra Uhud ve Hendek gazâlarına katılmış, Hudeybiye antlaşmasında da hazır bulunmuştur. Hudeybiye antlaşmasından iki sene sonra, Abdullah bin Süheyl Mekke’nin fethinde de bulundu.

Abdullah bin Süheyl, Yemâme’de Cevaş muharebesinde şehîd olmuştu. Hz. Ebû Bekir, Kureyş ve Mekke’nin ileri gelenleriyle birlikte, oğlunun şehâdetinden dolayı, babası Süheyl’e tâziyede bulunmuşlardı. Oğullarına her türlü işkenceyi daha önce yapmış olan Süheyl dedi ki:

- Keşke ben de şehîd olsaydım. Resûlullah efendimiz bana, şehîdin, âilesinden 70 kişiye şefâ’at edeceğini bildirdi. Ben oğlumun benden önce kimseye şefâ’at etmiyeceğini umuyorum.


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1705-abdullah-bin-sueheyl.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Sâhib-ül ezân: Abdullah Bin Zeyd
Gönderen: Lika - 01 Ağustos 2010, 07:12:06
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Sâhib-ül ezân: Abdullah Bin Zeyd

Hicretten sonra Medîne'de Peygamber efendimizin mescidi yapılmış, burada Müslümanlar cemâ'atle namaz kılıyorlardı. Ancak o günlerde namaz vakitlerini bildirmek, zahmetli oluyordu. Müslümanlar, Mescid'e toplanır; namaz vaktini beklerlerdi. Ba'zıları da tam vakti tesbit edemezlerdi.

Sevgili Peygamberimiz, buna bir çâre arıyorlardı. Bir gün arkadaşlarını topladılar. Meseleyi hep birlikte konuşmaya (istişâreye) başladılar. İstişare meclisinde sunulan teklifler kabul görmedi. O toplantıda bulunan Abdullah bin Zeyd, aynı gece bir rü'yâ gördü.

Sevgili Peygamberimiz'e  (SallAllahu Aleyhi Vesellem) gördüğü rü'yâyı anlattı:

Rüyasında Müslümanları namaza davet için kendisinden çan almak istediği mübarek zattan buna karşılık olarak kendisine ondan daha hayırlısını öğrettiğini ve kelimesi kelimesine, Ezân-ı Muhammedî'yi okuduğunu söyledi.



Abdullah bin Zeyd hazretlerinin rü'yâlarını anlatmasından sonra, Allahü teâlânın Resûlü de tebessüm ederek buyurdular ki:

- İnşâAllah gördüğün hak rü'yâdır, sâlih rü'yâdır. Şimdi kalk da öğrendiklerini, Bilâl'e öğret! Ezânı, O okusun. Çünkü sesi, senden daha gür, daha yüksektir.

Bu rü'yâ ve Ezân kelimelerini işiten Hz. Ömer dedi ki:

- Yâ ResûlAllah! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allaha yemîn ederim ki, aynı rü'yâyı ben de gördüm.

Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz, ellerini semâya kaldırarak; Cenâb-ı Hakka şükrettiler, hamdettiler.

Bundan sonra Sâhib-ül Ezân diye meşhûr olan Abdullah bin Zeyd, Medîneli Müslümanların Hazrec koluna mensuptur. Ebû Muhammed el-Medenî adı ile künyelenmiştir. Akabe bîâtında bulunarak Resûlullaha îmân edip Müslüman olmakla şereflenmiştir. Bedir muharebesine iştirak etmiş ve diğer bütün harplere katılarak, büyük kahramanlıklar göstermiştir. Resûlullah ile beraber Vedâ Haccı'nda bulundu. Bu hac esnasında elinde bulunan bütün mallarını, hayvanlarını, fakirlere sadaka olarak dağıttı.


Buyurdu ki:

"Dünyada olup da âhiret hayatı yaşıyan insan saâdet içindedir. Bir insan yaşadığı müddetçe Allahı hatırından çıkarmayıp, O'na hep yalvarırsa âhirette merhametine sebep olur. Böylece âhiret hayatı yaşamış olur."

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1704-abdullah-bin-zeyd.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)



Başlık: Medîne'de muhâcirlerden ilk doğan sahâbî: Abdullah Bin Zübeyr
Gönderen: Lika - 02 Ağustos 2010, 21:40:18
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Medîne'de muhâcirlerden ilk doğan sahâbî: Abdullah Bin Zübeyr

Abdullah bin Zübeyr, Medîne’de muhâcirlerden ilk dünyaya gelen çocuktur. Hicretten yirmi ay sonra 622’ de Medîne yakınındaki Kubâ’da dünyaya gelince, Muhâcirler çok sevinip rahatladılar. Çünkü Yahûdîler, “Biz muhâcirlere sihir yaptık, çocukları olmayacak” diyorlardı.

Bu mübârek zâtın doğumu, Yahûdîlerin yalanlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Resûlullah Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem ona duâ edip, ismini “Abdullah”, künyesini de “Ebû Bekir” koydu. Diğer künyesi “Ebû Hubeyb” idi.

Yedi yaşında iken babası tarafından Peygamberimiz'e getirildiğinde, Ona bî’at etme şerefine kavuştu. Böylece sahâbeden olma şerefine nâil oldu.


636 senesinde oniki yaşlarında iken, babası ile Yermük savaşına gitti. Yine dört sene sonra, babası ile birlikte Amr bin Âs’ın kumandanlığında Mısır’ın fethine katıldı.

Abdullah bin Zübeyr, gündüzleri oruç tutar, gecelerini de namaz kılarak geçirirdi. Çok namaz kılması sebebiyle, kendisine Mescid güvercini denmiştir. Birkaç gün bir şey yemediği olurdu. Çok cesûr, kuvvetli ve kahraman idi.

Abdullah bin Zübeyr, hicretin 30. senesinde Sa’îd bin Âs kumandasındaki ordu ile Horasan seferinde bulundu.

Aynı sene Hz. Osman tarafından Kur’ân-ı kerîmin nüshasının çoğaltılması için toplanan ilmî hey’ete da’vet edildi. Hz. Osman şehîd edilmeden önce, bütün gücüyle fitnecilerle mücâdele etti.

 Abdullah bin Zübeyr, şecâat ve cesâretiyle birlikte çok ibâdet ederdi. Namazda o kadar huzura dalardı ki, ta’rîfi mümkün değildir. Babası onun hakkında; “İnsanların Ebû Bekr-i Sıddîk’a en çok benzeyeni” buyurmuştur. Eshâb-ı kirâmın fıkıh, tefsîr ve hadîs âlimlerinden biridir.

Abdullah bin Zübeyr 649 senesinde, Abdullah bin Sa’d ile Afrikıyye harbine katıldı. Yüzyirmi bin düşman askeri ile yirmi bin İslâm mücâhidi savaşırken, o birkaç mücâhid ile Bizans ordusu kumandanı, Roma asilzâdesi Gregorius’u öldürdü. Bu başarısı üzerine düşman kuvvetleri bozuldu. Zaferin kazanılmasında mühim bir rol oynadı.

Abdullah bin Zübeyr, Eshâb-ı kirâma çok hürmet ederdi. Hattâ babası Zübeyr bin Avvâm’dan naklettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu bildirirdi:

(Herhangi bir memlekette vefât eden Eshâbımdan biri, kıyâmette, mahşer yerine giderlerken, o memleketin Müslümanlarına önder olur ve onların önlerini aydınlatır.)

Abdullah bin Zübeyr, Mekke’de namazlarını Mescid-i Harâm’da kılardı. Buyururdu ki:

“Resûlullah'tan işittim. Buyurdu ki:

(Benim mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Harâm hariç diğer mescidlerde kılınan namazlardan üstündür. Mescid-i Harâm’da kılınan bir namaz, Mescid-i Nebî’de kılınan 100 namazdan efdaldir, üstündür.)

Kâ'be'ye çok hizmet etti

Abdullah bin Zübeyr, Kâ’be-i Muazzamaya çok hizmet etmişti. Daha önce Hz. Ömer halîfe iken, onyedi senesinde, Mescid-i saâdeti genişletirken, Hucre-i saâdetin etrafına kısa bir taş duvar çevirmişti. Abdullah bin Zübeyr bu duvarı yıkıp, siyah taş ile yeniden sağlam yaptırdı. Bu duvarın üstü açık olup, kuzey tarafında bir kapısı vardı.

Abdullah bin Zübeyr’in babası, Aşere-i mübeşşereden, ya’nî Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Zübeyr bin Avvâm, annesi Ebû Bekr-i Sıddîk’ın kızı Esmâ, teyzesi mü’minlerin annesi Âişe-i Sıddîka’dır. Babasının annesi (ninesi) Hz. Safiyye, Resûlullah'ın halası idi.
Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1703-abdullah-bin-zuebeyr.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: sevr - 03 Ağustos 2010, 01:29:33

Alıntı
Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)
Allah razii olsun lika...gaflete dalıpta ihmal ettiğimiz okadar çok şey varkiii.çok teşekkür ederizz o1))
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: hakikidost - 03 Ağustos 2010, 13:12:45
Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.[/color]
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 03 Ağustos 2010, 13:36:40

Alıntı
Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)
Allah razii olsun lika...gaflete dalıpta ihmal ettiğimiz okadar çok şey varkiii.çok teşekkür ederizz o1))



Rabbim cümlemizden razı olsun sevr. Dediğin gibi okudukça insan sürekli yeni bir hazine keşfediyor. Rabbim yaşayabilenlerden eylesin cümlemizi.



Hz.Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.[/color]

Amin.
Başlık: Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri: Abdurrahman Bin Avf
Gönderen: Lika - 03 Ağustos 2010, 21:40:33
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri: Abdurrahman Bin Avf

Hz. Abdurrahman İslâmiyeti kabûl edince diğer Müslümanlar gibi eziyet ve işkencelere mâruz kaldı. Böylece vatanını terketmek suretiyle hicrete mecbur oldu. Habeşistan'a hicret eden müslümanlarla beraber bu memlekete gitti. Çok geçmeden Peygamber efendimiz Medine-i münevvereye hicretinden sonra Medîne'ye gelerek Resûlullaha katıldı.

Hz. Abdurrahman bütün harplerde bulundu. Bedir'de kahramanlıkları çok oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Uhud savaşında yirmi yerinden yaralandı. 12 dişi kırıldı.


Abdurrahman bin Avf hazretlerine sordular:

- Bu büyük serveti nasıl kazandın?

- Çok az kâra râzı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim.

Abdurrahman bin Avf, Resûlullahın sağlığında Allah yolunda çok mal harcadı. Üç kere malının yarısını verdi. Birinci defa 4000 dirhem, ikincide 40.000 dirhem ve üçüncüde de 40.000 altın sadaka olarak Allah yolunda dağıttı.

Uhud savaşı esirlerinden 30 tanesini azâd ettirdi ve her birine 1000 altın dağıttı. Tebük seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.





 

 Peygamber Efendimiz birgün hurmalıkta uzun süre secdeye varınca, durumundan endişe edip, yanına vardı ve sebebini sorunca Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesselam şöyle buyurdu:

- Yâ Abdurrahman! Cebrâil aleyhisselâm şunu müjdeledi: "Yâ ResûlAllah, kim ki, sana salât ve selâm getirirse, Cenâb-ı Hakkın magfiret ve selâmına nâil olur." Ben de bu müjde sebebiyle şükür secdesinde bulundum.


Abdurrahman bin Avf hazretleri, fazîlet ve kemâl sâhibi bir insandı. Kalbi sadece, Allah korkusu, Resûlüne muhabbet, doğruluk, iffet, merhamet ve şefkat ile doluydu. Allah yolunda malını dağıtmaktan zevk alırdı.

Eshâb-ı kirâmın en zenginlerinden olduğu hâlde, mala karşı en ufak bir sevgisi yoktu. Her zaman âhireti dünyaya tercîh ederdi. En büyük arzûsu, dînin emirlerine eksiksiz uyabilmekti.

Abdurrahman bin Avf'ı Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâmın büyükleri methetmişlerdir. Resûlullah Efendimiz onun hakkında buyurdu ki:

- Göktekiler ve yerdekiler katında, sen emînsin.



Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1702-abdurrahman-bin-avf.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Âilece cömert olan sahâbî: Adî bin Hâtim
Gönderen: Lika - 04 Ağustos 2010, 08:34:55
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Âilece cömert olan sahâbî: Adî bin Hâtim

Müslüman olduktan sonra  ilk zekât toplıyan kişidir. Ayrıca kabîlesinin Müslüman olmasına da  vesîle olmuştur.

Hz. Ömer kendisine hitaben bir gün şöyle buyurmuştur:

Sevgili Peygamberimiz'e (SallAllahu Aleyhi Vesellem) kavmin inanmadığı bir zamanda sen inandın, vefâkâr oldun! Kavmin sana zulmettikleri zaman onlara sabreden sensin! Muhakkak ki, kabîlesinde ilk zekâtı toplayıp, Peygamber efendimizi sevindiren de sensin.




Adî bin Hâtim hazretleri, dünyaya hiç kıymet vermez, kazandığını fakîrlere dağıtırdı. Peygamber Efendimizi'n huzuruna gittiğinde ona yanında yer verirdi. Kendisine iltifatlarda bulunurdu.

Allahü teâlâ ona uzun bir ömür verdi. Hz. Ali'nin vefâtından çok sonra 120 yaşında Kûfe'de vefât etti. Ölünceye kadar, İslâmiyeti yaymak için çırpındı. Vaktini hiç boşa geçirmezdi.


 


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1701-adi-bin-hatim-tai.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Meleklerin defnettiği sahâbî: Âmir Bin Füheyre
Gönderen: Lika - 05 Ağustos 2010, 20:59:41
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Meleklerin defnettiği sahâbî: Âmir Bin Füheyre

Bilâl-i Habeşî ile birlikte ağır işkencelere uğratılmış, kızgın güneş altında saatlerce bekletilmişti. Bütün bu işkencelere rağmen îmânından zerre kadar ta’vîz vermemiş, hak dînden geri dönmemişti. Bilâhare Hz. Ebû Bekir, onu satın alarak âzâd etti.

Bu sırada müşrikler iyice azıttılar. Müslümanlara her türlü işkenceyi, ezâ ve cefâyı yapmaktan geri durmadılar. Nihâyet İlâhî izin geldi. Allahü teâlânın Resûlü, en yakını Hz. Ebû Bekir ile Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret edeceklerdi. Bu emirle iki sâdık dost yola çıktılar. Sevr mağarası önüne geldiklerinde Mekke çalkalanmakta, her taraf aranmaktaydı. Resûlullah'a (SallAllahu Aleyi Vesellem) yardımcı olanın canı tehlikedeydi.

Bütün bunlara mukâbil Âmir bin Füheyre hazretleri, Hz. Ebû Bekrir'e âit sütlü davarları uygun vakitlerde mağaranın önüne getirdi. Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebû Bekir’in yiyecek ve içeceğini temin etti. Böylece onlarla beraber hicret etme şerefine de kavuştu.

 

Âmir bin Füheyre hazretleri Bedir ve Uhud savaşlarının her ikisine katılmak saâdetine kavuştu.

İslâma hizmet etmek için giderken, uğradıkları saldırıda, şehîd olanlar arasında  Âmir bin Füheyre de vardı.

Cebbâr ve oradaki müşrikler, Âmir bin Füheyre hazretleri şehâdet şerbetini içtiği zaman, onun semâya doğru kaldırıldığını görmüşlerdi. Böyle garip hâller olup, Âmir bin Füheyre hazretlerinin rûhu da Cennete uçup gitti. “Kurtuldum” sözünü duyan Cebbâr da müşrik topluluğu içinde tek îmâna gelen kimse oldu.



Bi’r-i Maûne’de müşrikler tarafından kuşatılan İslâm irşâd ekibi şehîd olacaklarını anlayınca, dediler ki:

- Yâ Rabbî! Resûlullah Efendimiz'e durumumuzu haber verecek, burada senden başka kimsemiz yoktur. Selâmımızı ona ulaştır yâ Rabbî! Yâ Rabbî! Resûlün vâsıtasıyla kavmimize haber ver ki: Biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnut oldu ve bizi de hoşnut kıldı.

Rableri onlardan râzı oldu

Cebrâil aleyhisselâm gelip durumu Resûlullah Efendimiz'e bildirdi ve dedi ki:

- Onlar, Rablerine kavuştular, Rableri onlardan râzı, hoşnut oldu ve onları da hoşnut kıldı.


Resûlullah efendimiz Cebrâil aleyhisselâmın bildirmesi üzerine; “Ve aleyhisselâm" buyurdular ve hutbeye çıkarak, müşriklerin, Müslümanlara yaptığı bu ihâneti, Eshâb-ı güzînin bu şekilde pusuya düşürülmesini, onların şehîd olduklarını Medîne’de Eshâb-ı kirâma bildirdiler.




Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1700-amir-bin-fueheyre.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Peygamberimiz'in (s.a.v) hanımlarından: Hz. Aişe
Gönderen: Lika - 06 Ağustos 2010, 18:17:14
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Peygamberimiz'in (s.a.v) hanımlarından: Hz. Aişe-i Sıddıka

Hz. Aişe validemiz, küçük yaşta iken okuma-yazma öğrenmiş olup, çok zekî ve kabiliyetli idi. Her bir hâdise üzerine hemen bir şiir söylemesi, onun zekâsına bir delildir. Öğrendiği ve ezberlediği bir şeyi katiyen unutmazdı. Çok akıllı, zekî, âlime, edibe ve afife ve saliha idi.

Hz. Aişe validemiz, Medine'de, Resulullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) gazalarına katılmış diğer sahabî hatunları gibi, yaralıların tedavisi ve bakımıyla meşgul olmuş, büyük hizmetler görmüştür.

 Hz. Aişe müctehid idi. Bütün İslâm ilimlerinde çok büyük derecesi vardı. Çok fasih ve beliğ konuşurdu.

Aişe-i Sıddıka hazretlerinin faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Âlimlerin çoğuna göre, fıkıh bilgilerinin dörtde birini Hz. Aişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

- Dininizin üçte birini Humeyra'dan öğreniniz!

Resulullah Efendimiz, Hz. Aişe'yi çok sevdiği için, ona "Humeyra" derdi.

Ürvet übnü Zübeyr hazretleri buyuruyor ki:

"Kur'an-ı kerimin manalarını ve helal ve haramları ve Arap şiirlerini ve nesep ilmini Hz. Aişe'den daha çok bilen kimse görmedim."






 

Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

- Ey Aişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan uyuma:

1- Kur'an-ı kerimi hatim etmeden,

2- Benim ve diğer peygamberlerin şefaatlerine kavuşmadan,

3- Müminleri kendinden hoşnut etmeden,


4- Hac etmeden.


Resulullah Efendimiz bunları söyledikten sonra namaza durdu. Namazını bitirip de yanıma geldiğinde, kendilerine dedim ki:

- Ey iki cihanın güneşi olan Efendim! Annem, babam, canım sana feda olsun. Bana dört şeyi yapmamı emrediyorsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?

Bunun üzerine tebessüm ederek buyurdular ki:

- Ya Aişe! Ondan kolay ne var? Üç İhlâs-ı şerifi ve bir Fâtiha suresini okursan, Kur'an-ı kerimi hatmetmiş; bana ve diğer peygamberlere salevat getirirsen, şefaatımıza kavuşmuş; önce müminlerin ve sonra da kendi affını dilersen, müminleri kendinden hoşnut etmiş; “SübhânAllahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illAllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr” tesbihini okursan hac etmiş sayılırsın.”

- Ey Aişe, yumuşak ol; zira Allahü teâlâ bir ev halkına iyilik murad ederse, onlara rıfk, yumuşaklık kapısını gösterir.

- Ey Aişe bilmez misin; kul secde ettiği zaman, Allah onun secde yerini yedi kat yerin sonuna kadar tertemiz kılar.

- Ey Aişe, hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Kıyamet gününde Allah katında en kötü insan, şerrinden kaçarak insanların terkettiği kimsedir.

- Ey Aişe, Allah, kullarına lutf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.

- Ey Aişe, sana birisi, istemeden, birşey verirse, kabul et! Çünkü o, Allahü teâlânın sana gönderdiği bir rızıktır.



Hz. Aişe, birgün Resulullah Efendimiz'e sordu:

- Şehitlerin derecesine yükselen olur mu?

- Hergün yirmi kere ölümü düşünen kimse, şehitlerin derecesini bulur.




Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1699-aie--sddka.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Allahın arslanı ve Resûlullah'ın (s.a.v) dâmâdı: Ali Bin Ebî Tâlib
Gönderen: Lika - 09 Ağustos 2010, 20:41:35
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Allahın arslanı ve Resûlullah'ın (s.a.v) dâmâdı: Ali Bin Ebî Tâlib

Müslüman olanların üçüncüsü, çocuklardan ise birincisidir. Hz. Ali buyurdu ki:

- Müslümanlar, âhırete inanıyor. Kitapsız kâfirler, inkâr ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmıyanlar birşey kazanmaz, müslümanlar da, zarar etmezdi.

Fakat, kâfirlerin dediği olmayınca, sonsuz azâb çekeceklerdir.


Osman-ı Zinnûreyn’den sonra üstünlük sırası Hz. Ali’dedir. Hilâfeti, ümmetin icmâ’ı ile sâbittir. Resûlullah, kızı Hz. Fâtıma’yı ona nikâh etmiştir. Daha önceleri de putlara saygı göstermediği için, “kerremAllahü vecheh” lakâbı verilmiştir. Allahın, kerîm, şerefli, mübârek kıldığı yüz, ma’nâsındadır.

Hz. Ali buyurdu ki:

Ben, Resûlullah Efendimiz'den (SallAllahu Aleyhi Vesellem) işittim, şöyle buyurdu:

(Akıllı insana yaraşan; geçim husûslarının, âhıreti ilgilendiren hâllerin ve aîlevî mes’elelerin dışında, konuşmamaktır. Aklı başında olana yaraşan, hâline bakmak, dilini ve karnını faydasız şeylerden ve harâmdan korumaktır.)


Hz. Ali buyurdu ki:

- Amellerin en fazîletlisi, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek ve günâh işliyeni sevmemektir. Kim ki iyiliği emrederse, mü’minin sırtını muhkemleştirmiş, sağlamlaştırmış olur. Kim de kötülüğü men eder ve ondan vazgeçirirse, münâfığın burnunu yere sürtmüş olur.

 

Hz. Ali, şehîd edileceği gün sabah namazına giderken yolda şu beyiti okuyordu:

Ölüme hazır ol ki, ölüm elbet gecikmez,

Ölüm gelince artık feryâd fayda vermez.


Ramazan-ı şerîfin 17. Cum’a günü sabah namazına giderken, İbni Mülcem tarafından kılıçla alnına vurularak şehîd edildi. Kûfe’de, ya’nî Necef denilen yerde medfûndur. Diğer üç halîfe gibi Cennetle müjdelenenlerdendir.


Hz. Ali, İslamiyeti kabul ettikten sonra, bütün Mekke devrini teşkil eden on üç sene Peygamber Efendimiz'in yanında, O’nun huzur ve hizmetlerinde bulundu. Peygamber Efendimiz'in sevgi ve iltifatlarına kavuştu. Mekkeli müşriklerin bütün eza ve cefalarına katlanarak Peygamber Efendimiz'in en yakın yardımcılarından oldu.

Mescid-i Nebevi’nin inşaatında çok gayret gösterdi. Bedr, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalarda bulundu ve fevkalade gayret ve kahramanlık gösterdi. Yalnız Uhud Gazasında on altı yerinden yara aldı. Pekçok gazada ResulAllah sallAllahü aleyhi ve sellem sancağı Hz. Ali’ye teslim etmiştir.

Hz. Ali, Hudeybiye Antlaşmasında sulh şartlarının yazılmasında vazife aldı. Hayber Gazasında bulunup, büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu savaşta, ağır bir demir kapıyı kalkan olarak kullanmıştır. Huneyn Gazasında da büyük kahramanlıklar gösteren Hz. Ali, Tebük Gazasında, Resulullah Efendimiz tarafından vazifeli olarak Medine’de bırakıldığı için bulunamadı. Daha sonra Yemen Muharebesinde ordu kumandanı olarak vazifelendirildi. Mekke-i mükerreme feth edilince, Kabe’deki putları imha vazifesi ona verildi.

Hakkında bir kaç ayet-i kerime nazil olup, pek çok hadis-i şerifle medhedildi. Ehl-i sünnetin gözbebeği, evliyanın reisi, kerametler hazinesidir. Adalet, ilim, cömertlik, merhamet ve diğer yüksek faziletleri kendisinde toplamıştır. Peygamber efendimiz Hz. Ali’ye cömertlerin sultanı manasına Sultan-ül-eshiya buyurmuşlardır.

Hz. Ali, ilim ve amel bakımından en yüksek derecede idi. Allah korkusundan devamlı ağlardı. Namaza durunca, alem alt-üst olsa, haberi olmazdı.

Hz. Ali, fevkalade beliğ ve fasih konuşurdu. Peygamber efendimizden sonra, onun derecesinde beliğ hutbe okuyacak bir başkası yok idi. Arap lisanının ilk kaidelerini koyan odur. Bu sebeple Kur’an-ı kerimin lisanına herkesten çok aşina idi. Devamlı Peygamber efendimizin yanında bulunması ve onun feyizli nurlarına ilk kavuşanlardan olması sebebiyle Kur’an'ın hükümlerini en iyi bilen o idi. Tefsire dair birçok rivayetler bildirmiştir. Bilhassa ayetlerin iniş sebepleri konusunda birçok rivayetleri vardı.

Hz. Ali, Ehl-i beytten olması sebebiyle, Peygamber Efendimiz'in sünnetine herkesten daha fazla vakıftı.

Hz. Ali, Eshab-ı kiramın en büyük fıkıh alimlerindendi. Halledilemeyen mevzular ona havale edilirdi. Hatta Hz. Ömer buyurur ki:

-Şayet Hz. Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu.

Fıkha dair bildirdiği hükümler, Mevsûatü Fıkhı Ali bin Ebi Talib adıyla yayınlanmıştır.
Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1698-ali-bin-ebi-talib.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Hz.Ali'den Altın Nasihatler
Gönderen: Lika - 09 Ağustos 2010, 20:52:18
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)



Hz. Ali’nin hikmetli sözleri birçok kitaplarda toplanmıştır. Bunlardan Emsalü İmam Ali, Gurer-ül-Hikem ve Dürer-ül-Kilem adlı eserler basılmıştır. Bu kitaplardaki sözlerinde Hz. Ali buyuruyor ki:


Dünya kâfirin Cenneti, ölüm korkulu rü'yâsı, Cehennem de varacağı son duraktır.

Allaha tâatle uğraşmak en kârlı iş, doğru konuşan dil ise, en güzelidir.

Gaddarlık, herkes için kötü bir şeydir. Şan, şeref sâhibi ve büyük zâtlar için daha çirkindir.

Takvâ, dîni ıslâh, nefsi muhâfaza eder ve mürüvveti süsler.

Akıllı; alçak dünyadan el çeken, Cennet-i a'lâya göz dikendir.

Sabır en güzel huy, ilim en şerefli süs eşyasıdır.

Kalblerin gafletine, gözlerin uyanık olması fayda vermez.

Sıkıntıya düşmeden önce emniyet tedbirini alan kimse, ayağını sağlam yere basmış olur.

Sabır, insanın başına gelene katlanması demektir. Onu kızdırana karşı da kendisine hâkim olmaktır.

Korku kaderi değiştirmez, yalnız sevâbın yok olmasına sebep olur.

İhtiras, rızkı artırmaz.

Kârlı olan, dünyayı âhıretle değiştirendir.

Cimri, dünyada kendi nefsine cömert davranmaz, bütün malını mîrâsçılara vermeye râzı olur.

Mal, sâhibini dünyada yükseltir, âhırette alçaltır.

Hased, bir dert ve hastalık olup, hased eden veya olunan helâk olmadıkça çâresi bulunmaz.

Günâhlar birer dert olup, devâsı istigfârdır.

Sabır iki kısımdır: Sevmediğin şeye sabretmek ve sevdiğin şeye sabretmek.

Sabır, en güzel îmân kisvesi ve insanların en şerefli ahlâkıdır.

Şek ,şüphe, yakîni bozar, îmânı yok eder.

Mürüvvet; insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır.

Cömertlik ve cesâret, şerefli maksatlar olup, Allahü teâlâ bunları sevdiği ve denediği kişilere ihsân eder.

Sıkıntıya karşı sabır etmek, bolluk ânındaki âfiyetten daha efdaldir.

Akıllı, iyiliklerini canlandıran, kötülüklerini öldürendir.

Tûl-i emel, fazla yaşama arzusu, serâb gibidir, bunu gören su sanıp aldanır.

İyiliği tamamlamak, yeniden başlamaktan daha hayırlıdır.

Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır. Ona güvenen, mağrûr ve yolunu şaşırmıştır.

Gerçek dost, ayıbını görüp nasîhat eden, gıyâbında seni koruyan ve seni kendisine tercîh edendir.

Ahmaklık; herşeyi fuzûliymiş gibi hiçe saymak ve câhil insanlarla arkadaşlık kurmaktır.

Allah için dost olan, kişiye doğru yolu gösteren, fesattan uzaklaştıran ve ibâdetlerinde yardımcı olandır.

İlim, maldan daha hayırlıdır. İlim seni, sen de malı korursun.

Fazîlet; çok mal ve büyük işlerle değil, güzel kemâliyet ve hayırlı işlerle olur.

İslâmiyet, teslimiyettir. Teslimiyet, yakîndir. Yakîn, tasdîktir. Tasdîk, ikrârdır. İkrâr, edâdır, yerine getirmektir. Edâ ise ameldir.

Fazîlet, en iyi maldır. Cömertlik, en güzel mücevherdir. Akıl, en güzel zînettir. İlim, en şerefli meziyettir.

Adâlet, halkın dirliği ve düzeni, idârecilerin süsü ve güzelliğidir.

Akıllı kimse; dilini kötü söz ve gıybetten koruyan, mü'min; kalbini şek ve şüpheden temizleyendir.

İyilikle emretmek, insanların en fazîletli amelleridir.

İffet; nefsin koruyucusu ve kinlerden paklayıcıdır.

Sabır iki kısımdır; belâya sabır iyi ve güzeldir. Bundan daha güzeli, harâmlara karşı sabırdır.

Harâmlardan çekinmek, akıllıların şânı, şereflilerin tabiatındandır.

Allah korkusundan dolayı göz yaşı dökmek, kalbi nûrlandırır. Tekrar günâh işlemekten insanı korur.

Yaptığı günâh bir işle öğünmek, o günâhı yapmaktan daha kötüdür.

Ârifin, yüzü nûr ve tebessüm, kalbi korku ve hüzün doludur.

Dünya; güzel, aldatıcı ve geçici bir serâb, çabuk yıkılan bir dayanaktır.

Sevgi, kalblerin birbirine yakınlaşması ve rûhların ünsiyetidir.

Yumuşaklık, öfke ateşini söndürür. Hiddet ise öfke ateşini körükler.

Mü'min, baktığında ibret alır. Bir şey verilirse, şükür eder. Musîbet ve belâya uğrayacak olursa, sabır eder. Konuşacak olursa, Allahü teâlâyı hatırlatır.

Akıl, mü'minin dostu; ilim, vezîri, sabır, askerlerinin komutanı ve amel ise silâhıdır.

Îmân ile amel, ikiz kardeş olup, birbirinden ayrılmazlar.

Hased edenin sevgisi sözlerinde görülür. Kinini işlerinde gizler. Adı dost, fiili düşmancadır.

Yumuşak başlı olanlar; en sabırlı, derhal affedici ve en güzel huylu olan kimselerdir.

Allahü teâlâdan hayâ etmek, insanı Cehennem azâbından korur.

Gaflet, insana gurûr getirir, helâke yaklaştırır.

Mü'min, dünyaya ibret gözü ile bakar. İhtiyâcı için karnını doyurur. Dünyadan konuşulduğu vakit, nefret ve tenkid kulağı ile dinler.

Fazîlet, gücü yettiğinde affetmektir.

Hayâ ve cömertlik, ahlâkların en efdalidir.

Kötü insan, hiç kimseye iyi zan beslemez. Çünkü o, herkesi kendisi gibi görür.

Kâmil olan kimse, aklı, arzu ve isteklerine galip gelendir.

Söz ilâç gibidir. Azı faydalı, çoğu zararlıdır.

 



Affetmek fazîlettir. Kararlı olmak metâ'dır, sahip olunan maldır. Kararsız olmak ise zâyi olmaktır. Doğruluk emânet, yalancılık hıyânettir. İnsâf rahatlık, şer küstahlıktır. Emânete hıyânet etmemek, îmândandır, güler yüzlülük ihsândandır. Doğruluk kurtarır, yalan felâkete sürükler. Kanâat insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik azdırır. Dünya aldatır, şehvet kandırır. Lezzet oyalar, nefsin arzuları alçaltır. Hased yıpratır, nefret çökertir.

Akıllı kimse, günâhlarını tövbe ile örtendir. Cömert, kötülük yapana iyilikle karşılık verendir.

İlim; güzel bir mîrâs, genel bir ni'mettir. İnsaf, ihtilâfı giderir, ülfeti getirir.

Adâlet; îmânın başıdır, ihsânın birleştiği noktadır ve îmânın en yüksek mertebesidir.

Âlim; sözü, işine uygun olandır. Âlim ilme doymaz.

Hikmet; akıllıların bahçesi, ermişlerin mesîresidir, gezinti yeridir.

Akıllı; şehvetten uzaklaşan, âhıreti dünya ile değişmeyendir. Akıllı, yalnız ihtiyâcı kadar ve delille konuşur, sâdece âhıretinin ıslâhı için çalışır. Akıllı, günâhlardan sakınır, ayıplardan uzak durur. Cömertlik günâhları siler, kalblere sevgi eker.

Câhil; dayakla uslanmaz, nasîhatlerden payını almaz.

İlim; insanı akla götürür, kim ilim öğrenirse akıllanır. İlim; rûhu ihyâ eder, diriltir. Aklı aydınlatır, cehâleti öldürür.

Zulüm; ayakların kaymasına, ni'metin yok olmasına, milletlerin helâkine sebep olur.

Gerçek mü'minin sevgisi, kızması, birşeyi alması, yapması ve terki, hep Allah için olur.

Kâmil mü'min gizli şükür eder, belâya karşı sabır eder, ümîd hâlinde iken bile korkar.

Akıllı kimse, ibâdetle, nefsin arzusuna karşı gelendir. Câhil kimse, günâh işleyerek nefsin arzusuna uyandır.

Allaha kavuşmak, kötü insanlardan uzak durmakla olur.

İhtiraslı kimse, bütünüyle dünyaya mâlik olsa bile yine fakîrdir.

Doğruluk, İslâmın direği, îmânın desteğidir.

Allahın azâbından korkmak, müttekîlerin, takvâ sahiplerinin nişânıdır.

Dînin esâsı, emâneti yerine vermek, sözünde durmaktır.

Hased eden dâimâ hastadır, cimri insan, dâimâ fakîrdir.

Başa kakan, nefret ateşini körükler.

Kanâatkâr olmak, boyun eğme zilletinden daha hayırlıdır.

Olgunluk üç şeyde gereklidir: Musîbetlere sabır, isteklerde aşırıya kaçmamak ve istiyene vermektir.

Yumuşaklık, durulmayı çabuk sağlar ve zor olan şeyleri kolaylaştırır.

Âlim, câhili hemen tanır, çünkü daha önce o da câhildi. Câhil âlimi tanımaz, çünkü daha önce âlim değildi.

Akıl ve ilim, birbirinden ayrılmayan ve zıt olmayan iki kardeş gibidir.

Îmân ve hayâ, birbirinden kopmayan bir bütündür.

Îmân ve ilim, ikiz kardeş ve birbirinden ayrılmayan arkadaş gibidir.

Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir. Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur.

Ahmaklık, dermânı bulunmayan bir dert, şifâsı olmayan bir hastalıktır.

Allah için kardeş olanların sevgisi, sebebi dâim olduğu için devam eder. Dünya için kardeş olanların sevgisi, sebebi devam etmediği için, kısa sürer, bir an gelir son bulur.

Akıllı, sustuğu vakit tefekkür, konuştuğu vakit zikir eder, baktığı vakit de ibret alır.

Kendisi amel etmeksizin Allah yoluna çağıran kişi, oksuz yaya benzer.

Sükût, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır.

İhtiras, gâfillerin kalbinde şeytanların sultânıdır.

Hasedcilerin en ehveni, hased ettiği kişinin elindeki ni'metlerin yok olmasını ister.

İlim, insanı Allahın emrettiği şeylere götürür, zühd ise o şeylere erişilmesini kolaylaştırır.

Korkaklık, ihtiras ve cimrilik, Allaha karşı kötü zannın bir araya getirdiği kötü arkadaşlardır.

Mal, harcandığı kadar sâhibine ikrâmda bulunur. Kişinin yaptığı cimrilik kadar ona ihânet eder.

Fakîh öyle biridir ki, insanları Allahın rahmetinden ümitsizliğe düşürmez ve onları Allahın rahmetinden yüz çevirtmez.

Mal ve çocuklar, dünya hayâtının zînetidirler. Sâlih amel de, dünyadan âhırete götürülen mahsûldür.

Allah için seven bir kardeş, en yakından daha yakın, anne ve babalardan daha merhametlidir.

Amel eden câhil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir. Bu yürüyüşü ona, ihtiyâcından uzaklaşmaktan başka birşey kazandırmaz.

İnsan, sözü ile tartılır veya işi ile değerlendirilir. Seni zînet yönünden ağır getirecek şeyi söyle ve kıymetini artıracak şeyi yap.

Yalancı, sözünde suçludur, isterse delîli kuvvetli ve ağzı lâf yapan biri olsun.

İstişâre, danışma sana rahatlık, başkasına yorgunluktur.

Dünya mü'minin hapishânesi, ölüm hediyesi, Cennet de varacağı yerdir.


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: sevr - 10 Ağustos 2010, 01:05:31
yaa yine hangisini alıntı yapayım bilemedim +=)
sanki bu nasihatler yanında altın değersiz kalır.
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 10 Ağustos 2010, 16:33:03
Haklısın, Rabbim cümlemizden razı olsun :)
Başlık: Şehîd oğlu şehîd: Ammâr Bin Yâser
Gönderen: Lika - 10 Ağustos 2010, 16:45:44
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Şehîd oğlu şehîd: Ammâr Bin Yâser

Ammâr bin Yâser, ilk Müslümanların otuzuncusudur. Ammâr bin Yâser hazretleri, Mekke devrinde gördüğü işkenceler karşısında Habeşistan'a hicret edenler arasında bulunmuştur. Bilâhare tekrar Mekke'ye dönmüş, bir müddet orada kaldıktan sonra Medîne'ye göç ederek, Hz. Münzir bin Abdülmübeşşir'in misâfiri olmuştur. Daha sonra Peygamber Efendimiz onu, Ensârdan Huzeyfe bin Yemân ile din kardeşi yapmıştır.

Hz. Ammâr, Medîne-i münevvereye gelince, Resûlullah için bir ibâdet ve istirâhat yerinin gerekli olduğunu söyledi. İslâmda mescid yapılmasına ilk teşebbüs eden o idi ve bu sâyede Kubâ mescidi yapıldı.


Ammâr bin Yâser, Mescid-i Nebevî'nin de yapımında bulundu. Ammâr bin Yâser, Bedir başta olmak üzere, Uhud, Hendek ve Tebük gazâsı dâhil, Resûlullah efendimizin bütün gazâlarına katıldı. Her savaşta şecâat ve cesâretiyle tanındı. Resûlullah'ın yanından hiç ayrılmadı.



 

Resûlullah Efendimizin vefâtından sonra, Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan savaşlarda da aynı şecâat ve cesâretle döğüştü.

Sıffîn muhârebesinde  94 yaşında şehîd oldu. Hz. Ali, Ammâr bin Yâser'in şehîd olduğunu öğrenince, çok üzüldü buyurdu ki:

- Allahü teâlâ Ammâr'a rahmet eylesin. O, Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) etrafında birkaç kişi varken Müslüman olmuştu. Kendisi hiç şüphesiz magfirete kavuşacaktır. Çünkü Allahü teâlânın Resûlü, Ammâr âilesini Allahın magfiretiyle müjdelemişti.

Cenâze namazını bizzat kendisi kıldırdı ve elbisesiyle, yıkanmadan Kûfe kabristanlığına defnedildi.

Ammâr bin Yâser, ahlâken yüksek bir zâttı. Az konuşur, çok kerre hüzünlü ve kederli olurdu. Son derece doğru ve hakka riâyetkâr idi. Zühd ve takvâ sahibi olup sâde yaşardı. Gâyet belîğ (açık) ve veciz bir hitâbete sahipti. Namazına çok dikkat ederdi.

Ammâr bin Yâser, hadîs-i şerîfleri en doğru bilenler arasında sayılmaktadır. Şöhretini; dünyaya düşkün olmamasına ve harâmlardan sakınmasına, insanlar üzerinde bıraktığı i'timâda, da'vâsına sadâkatle bağlılığına borçludur.

Cennet üç kişiyi arzû eder

Hz. Ammâr hadîs-i şerîflerle medholundu:

"Cennet üç kişiyi şiddetle arzû eder. Bunlar; Ali, Ammâr ve Selmân'dır."

"Ammâr'a düşman olana, Allahü teâlâ düşman olur. Ona buğzedene, Allahü teâlâ buğzeder."

Ebû Vâil şöyle anlattı:

Ammâr bin Yâser bize kısa bir hutbe okudu. Hutbeyi okuyup, indikten sonra kendisine; hutbeyi gâyet kısa okuduğunu söyledik. Bunun üzerine şöyle dedi:

- Resûlullah efendimizin, "Bir kimsenin namazının uzun, hutbenin kısa olması, onun fıkıh bildiğine alâmettir. Namazı uzun, hutbeyi kısa yapınız" buyurduğunu duydum.



Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1697-ammar-bin-yaser.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Meşhûr Arab dâhîlerinden: Amr Bin Âs
Gönderen: Lika - 28 Ekim 2010, 04:21:38
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Meşhûr Arab dâhîlerinden: Amr Bin Âs


Amr bin Âs, İslâmiyeti kabûl ettikten sonra, eski hatâlarına çok pişman oldu. İslâma hizmet etmeyi, müşriklere karşı savaşmayı şiddetle arzû etti. Böylece İslâm dîninin yiğit bir mücâhidi oldu. Birisi, Amr bin Â(s.a.v.)ordu:

- Siz akıllı adamdınız. Niçin İslâma girmekte geciktiniz?

- Biz yaş ve bilgi bakımından, bizden üstün kabûl edilen insanlarla beraberdik. Onlar, Resûlullah Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) Peygamber olarak gönderilince, O'nu kabûl etmediler. Biz de onlara tâbi olduk.

Onlar gidip, sıra bize gelince, düşündük, inceledik, hakkın çok açık olduğunu gördük. Böylece İslâmiyet kalbime yerleşti. Resûlullah Efendimiz'in, iyilik yapana öldükten sonra iyilik, kötülük yapana kötülük yapılacağı, sözünü içimde doğru buldum. Bozuk ve bâtıl olan bir şeye devamda, hiç bir fayda görmedim.


Amr bin Âs, Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti sırasında, önce Umman'daki mürtedleri, sonra Benî Kudaa mürtedlerini yola getirdi. Bundan sonra Hz. Ebû Bekir tarafından Şam'ın fethine gönderildi. Başkumandan Hâlid bin Velîd'in idâresinde cereyan eden Yermük Muharebesinde büyük kahramanlıklar gösterdi ve Şerahbil bin Hasene ile beraber ordunun sağ kanadını idâre etti.
 

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan  (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1696-amr-bin-as.html)okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Arıların koruduğu sahâbî: Âsım Bin Sâbit
Gönderen: Lika - 29 Ekim 2010, 05:20:55
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)




Allah kulunu korur

Arıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi zikredildiği zaman Hz. Ömer buyurdu ki:

- Allahü teâlâ elbette mü'min kulunu muhâfaza eder. Âsım bin Sâbit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise Allahü teâlâ da ölümünden sonra onun cesedini muhâfaza edip müşriklere dokundurmadı.

Bunun için Âsım bin Sâbit anılırken, "Arıların koruduğu kimse" diye anılırdı.

Eshâb-ı kirâmın muhâriblerden olan Âsım'ın, babası Sâbit, künyesi Ebû Süleymân'dır. Annesi Şemûs binti Ebî Âmir'dir. Doğum tarihi belli değildir. Âsım, hicretten önce îmân etmiştir. Ensârdan, ya'nî Medînelidir.Akabe bî'atından önce Müslüman olmuştur. Âsım bin Sâbit Bedir savaşına katılmış, büyük kahramanlık göstermişti. Âsım bin Sâbit, Uhud'da da bulundu ve Resûlullahın has okçularından idi. Bu savaşta Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) yanından bir an bile ayrılmayan, O'nunla beraber sebât eden bahtiyarlardandı. Bu gazâda müşriklerin sancaktarlarından Müsâfi bin Talhâ ile kardeşi Hâris bin Talhâ'yı ok ile öldürdü.
 

Uhud savaşında ba'zı yakınları ölen müşrikler de, Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar. Hemen de plânı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medîne'ye giderek Resûlullahın huzuruna çıkıp ricada bulundular:

- Yâ ResûlAllah! Bizim kabîlelerimiz, İslâmiyeti kabûl ettiler. Yalnız Kur'ân-ı kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. Lütfen bize; İslâmiyeti, Kur'ân-ı kerîmi öğretecek kimseler yollar mısınız?

Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Âsım bin Sâbit hazretlerinin bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Hâlid bin Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.

Bu öğretmenler kâfilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl kabîlesi topraklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar...

Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabîlesi heyetinden biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğularına gidip haber verdi.

Çok geçmeden kâfilenin etrâfı sarıldı. 200'den fazla silâhlı eşkıyâ oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!" diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkiyâ ile karşı karşıya bıraktılar...

Hz. Âsım'ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku bitince birçok müşriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "ölünceye kadar döğüşeceğim, teslim olmayacığım" ma'nâsına gelirdi. Sonra da şöyle duâ etti:

- Allahım! Ben bugüne kadar senin dînini koruyup hıfzettim, sakladım. Senden bu günün sonunda, benim etimi, vücudumu koruyup, hıfzetmeni niyâz ediyorum.

Âsım bin Sâbit'in ve diğer Eshâbın Allah Allah nidâları, dağları inletiyordu. İkiyüz kişiye karşı on mücâhid ölesiye çarpışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezâsını görüyorlardı. Âsım bin Sâbit en sonunda iki ayağından yaralanıp yere düştü. Kâfirler, Âsım bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki yere düşünce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehîd ettiler.

O gün orada mevcut bulunan on sahâbîden yedisi şehîd oldu, üçü esir edildi. Lıhyanoğulları Sülâfe binti Sa'd'a satmak için Âsım bin Sâbit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahü teâlâ, Hz. Âsım bin Sâbit'in duâsını kabûl buyurdu ve mübârek cesedine müşrikler el süremediler.

Allahü teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Âsım bin Sâbit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı.

- Bırakın akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz de başını alırız, dediler.

Akşam olunca Allahü teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sâbit'in cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için müşrikler Âsım bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar.


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1694-asm-bin-sabit.html)okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: omur - 29 Ekim 2010, 21:24:44
Allah razi olsun kardesim.
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: cennet_nuru - 30 Ekim 2010, 00:55:38
Allah razi olsun kardesim.
Başlık: Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: Berâ Bin Âzib
Gönderen: Lika - 30 Ekim 2010, 05:48:50
Rabbim cümlemizden razi olsun.

(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: Berâ Bin Âzib


Berâ bin Âzib, Resûlullah'ın (Aleyhissalatu Vesselam) hicretinden önce Medîne-i münevverede küçük yaşta iken Müslüman oldu. Babası Âzib de Sahâbî idi. Dînî hükümleri Peygamberimizden önce hicret eden Eshâb-ı kirâmdan ve babasından öğrendi.

Berâ bin Âzib, Resûlullah ile beraber onbeş savaşta bulundu. Bedir harbinde çocuk yaşta idi. Bu hususta kendisi demiştir ki:

- Resûlullah efendimiz ben ve İbni Ömer küçük yaşta olduğumuz için bizi Bedir savaşına göndermedi.

Hz. Berâ, kıblenin Ka'be'ye çevrilmesini bildiren sahâbîdir. Şöyle anlatıyor:

Resûlullah Efendimiz Medîne'ye teşrif ettikleri zaman onaltı veya onyedi ay kadar Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kıldı. Allahü teâlânın emriyle kıble Ka'be'ye doğru oldu. Peygamberimizin Ka'be-i Muazzamaya doğru kıldırdığı ilk namaz ikindi namazı idi.

Peygamberimizle namaz kılanlardan birisi mescidden çıktı. Yolda giderken bir mescidde cemâ'atle namaz kılanlara rastladı ki, onlar rükü'da idiler. Onlara:

- Resûlullah Efendimizle beraber Mekke'ye doğru namaz kıldığıma Allah için şehâdet ederim, deyince, namazlarını bozmadan oldukları gibi Ka'be-i Muazzamaya döndüler.

Peygamberimiz Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılarken Yahûdîlerle diğer Ehl-i Kitâb bundan hoşlanırdı. Kıble değişip yüzünü Beyt-i şerîfe doğru döndürünce bunu beğenmediler.

Kıble değişmeden önce Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılıp, vefât eden kimseler vardı. Bunlarla ilgili olarak Allahü teâlâ; "Allah sizin îmânınızı, ibâdetinizi boşa çıkarmaz" [Bekara:143] meâlindeki âyet-i kerîmeyi indirdi.
 

Yedi şeyi emretti

Berâ bin Âzib buyurdu ki:

Resûlullah Efendimiz bize yedi şeyi emredip, yedi şeyi de yasakladı. Emrettikleri:

Birincisi, cenâzeye katılıp kabre kadar gitmek. İkincisi, hastaları ziyâret etmek. Üçüncüsü, da'vete icâbet etmek. Dördüncüsü, mazluma yardım etmek. Beşincisi, yeminin gereğini yapmak. Altıncısı, selâma cevap vermek. Yedincisi, aksırdığında Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah demek. Yasakladıkları:

Birincisi, gümüş kap kullanmak. İkincisi, altın yüzük takmak. Üçüncüsü, erkeklerin ipekli elbise giymesi. Dördüncüsü, erkeklerin ipekli dîbâ giymeleri. Beşincisi, erkeklerin ipek ibrişimli elbise giymeleri. Altıncısı, kalın ipek kullanmak. Yedincisi, ipek yatak kullanmak.

Berâ bin Âzib hayatının son zamanlarında Kûfe'ye yerleşti. 691 yılında Mus'ab bin Zübeyr zamanında burada vefât etti. Ölünceye kadar burada fıkıh ve hadîs-i şerîf öğretti.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1693-bera-bin-azib.html)okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Hz. Ebû Bekir'e ilk bîât eden sahabî: Beşir Bin Sa'd
Gönderen: Lika - 31 Ekim 2010, 04:52:05
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Hz. Ebû Bekir'e ilk bîât eden sahabî: Beşir Bin Sa'd


Beşir bin Sa'd Medîneli Müslümanlardan idi. İkinci Akabe Bîâtine katılmış, her türlü tehlikeye karşı, Resûlullah'ı (Aleyhissalatu Vesselam) koruyacağına dâir orada söz vermişti. Resûlullah'ın bütün savaşlarına katılmış, büyük fedâkarlıklar göstermişti.
 

Peygamber Efendimiz âhırete teşrif edince Eshâb-ı kiram, Benî Said gölgeliğinde toplanmış, halifenin seçilmesi mes'elesi üzerinde duruyorlardı. Ensardan olan Müslümanlar, Sa'd bin Ubâdeyi halife seçmek istiyorlardı. Hz. Beşîr ayağa kalkıp:

- Ey Müslümanlar! Muhammed aleyhisselâm, Kureyş kabîlesindendir. Halîfenin de, Onun kabîlesinden olması dahâ uygundur. Yerinde bir iştir. Evet biz önce Müslüman olduk. Malımızla, canımızla, İslâma hizmet şerefini kazandık. Lâkin bunları Allah ve Onun Resûlünü sevdiğimiz için yaptık. Bu hizmetimiz için dünyâda bir karşılık beklemiyoruz, dedi.

Hz. Ebû Bekir ise halifelik için Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde'den birinin seçilmesini tavsiye buyurmuş, fakat her ikisi de bundan kaçınmışlardı. Hatta Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e bîât etmek isteyince, Beşir bin Sa'd daha süratli hareket ederek ondan önce Ebû Bekir'in elini tuttu. Biat etti.

Beşir bin Sa'd hazretleri, Hz. Ebû Bekir'in hilafeti zamanında Ayn-ül-Temr muharebesinde şehid düştü.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1692-beir-bin-sad.html)okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Peygamber efendimizin müezzini: Bilâl-i Habeşî
Gönderen: Lika - 02 Kasım 2010, 03:42:34
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Peygamber efendimizin müezzini: Bilâl-i Habeşî


Bilâl-i Habeşî hazretleri, ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi kişiden biridir.

Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber Efendimiz'in vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi. Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu.

Medîne'de kaldığı müddetçe bu acının daha da artacağını biliyordu. Çünkü, gördüğü her şey Resûlullah'ı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu. Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir'den izin aldı. Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti. Hz. Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı. Hz. Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti.

Ayrılık yetmedi mi?

Bir gece Rü'yâsında Resûlullah Efendimiz'i gördü. Sevgili Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) kendisine sitem ettiler:

- Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin?

Zavallı yüreği, duracak hâle geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı. Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü. Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı...

O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki:

- İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri. Peygamberin Müezzini. O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.

Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi. Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı Kerîm okudu, okudu, okudu... En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı.

Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber Efendimiz'in torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar.

- Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi.

Sonra biraz toparlandı:

- Babanız (Hz. Ali) nasıl?

- Babamız seni görmek diler, dediler.

Sonra Hz. Hasan sordu:

- Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın?

Hz. Bilâl çok şaşırdı:

- Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem!

- Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz. Ricâmız sadece buydu.

- Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne!
 

Medîneliler ayağa kalktı

Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle:

"Allahü ekber! Allahü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı.

"Eşhedü en lâ ilâhe illAllah!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar. Sanki, Peygamber Efendimiz yaşıyor zannettiler.

O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı. Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı. 641 senesinde Şam'da vefât etti

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1691-bilal--habei.html)okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: mazlum - 02 Kasım 2010, 13:25:32
Lika Allah Razı olsun Kardeş .
Ne güzel yazıp anlatmıssın , ınanki gözlerimiz doldu ,yüregimiz kabardı .
Allah binlerce kere Razı olsun ey mubarek emeklerine saglık .
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 02 Kasım 2010, 19:50:01
Hz. Allah cümlemizden razı olsun Rahmani kardeşim.
Başlık: Resûlullahın sancaktarı: Büreyde Bin Hasib
Gönderen: Lika - 28 Kasım 2010, 07:03:47
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Büreyde Bin Hasib


Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olup, Horasan taraflarında vefât eden en son sahâbîdir. İsmi Büreyde bin Eslem'dir.
 

Hz. Büreyde, Resûlullah Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) ile beraber birçok savaşlara katılmış, Mekke'nin fethinde bulunmuştur. Ayrıca Resûlullahın Hz. Hâlid komutasında Yemen taraflarına gönderdiği orduda da yerini almıştır.

Hz. Büreyde Resûlullah'ın son zamanlarında Üsâme kumandasında Şam tarafına gönderdiği orduda da sancak taşımıştır. Böylece Resûlullah'ın sağlığında ilk ve son sancağını taşıyan sahâbi olmuştur.

Büreyde hazretleri demiştir ki:

- Benim damarlarımda cihâd kanı akmaktadır. Hayatım at sırtında geçer.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1690-buereyde-bin-hasib.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)




(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden Câbir Bin Abdullah
Gönderen: Lika - 29 Kasım 2010, 06:43:14
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden Câbir Bin Abdullah


Câbir bin Abdullah'ın babası Abdullah bin Amr, ikinci Akabe bî'atında İslâmiyeti kabûl etmiş ve Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından Benî Hasan'a temsilci olarak tâyin edilmişti. Bu sıralarda Câbir genç bir delikanlı idi. O da babası ile beraber Akabe'de bulunup bî'at etmişti.

Hz. Câbir yakışıklı, sevimli, güzel ahlâklı, sünnet-i seniyyeye uymakta çok gayretli, merhametli, nazik, gönül alıcı muhterem birisiydi. Hz. Câbir’in evi, Mescid-i Nebîden 2 kilometre uzak olmasına rağmen her namazı Peygamber Efendimiz'le, Mescid-i Nebîye gelerek kılardı. Hakkı söylemekte adâletten ayrılmaz, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkeri bildirmekte çok gayret gösterirdi. Resûl-i Ekrem'in nasıl namaz kıldığını görmek isteyen ona gelir, Hz. Câbir de onlara ta’rîf ederdi.

 

Bir gün fitne çıkaran ba’zı kimseler karşısına çıktı. Tam o sırada Hz. Câbir’in ayağı kaydı. İki oğlu hemen sımsıkı babalarını kollarından kavrıyarak düşmesine mâni oldular. Bu sırada Hz. Câbir buyurdu ki:

- Resûlullah Efendimizi korkutmaya yeltenenlerin vay hâline!

Bunu işiten oğulları dediler ki:

- Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) vefât etmiştir. Onu korkutmak nasıl mümkün olur?

Hz. Câbir de şöyle cevap verdi:

- Peygamber Efendimiz'den işittim. “Medîne halkını korkutanlar beni korkutmaya çalışmış olurlar” buyurdu.

Hz. Câbir diyor ki:

“Yolculukta, arkadaşlarımdan birinin başı yaralandı. “Muska yapmak câiz olur mu?” dedi. “Câiz olmaz, başını yıka” denildi. Yıkadı ve öldü. Medîne’ye gelince, Resûlullah Efendimize haber verdik. Buyurdu ki:

- Onun ölümüne sebep oldular. Bilmediklerini niçin sorup öğrenmediler? Cehlin ilâcı, sorup öğrenmektir!”

Hz. Câbir’in künyesi Ebû Abdullah veya Ebû Abdurrahman’dır. Annesinin ismi Nesibe’dir. 601 yılında Medîne’de doğmuş olup, 694 yılında 95 yaşında Medîne’de vefât etmiştir. Cenâze namazını Medîne vâlisi bulunan Hz. Osman’ın oğlu Ebân kıldırmıştır.


Hz. Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1688-cabir-bin-abdullah.html) okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)




(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Cennete uçarak giden sahâbî: Ca'fer-i Tayyâr
Gönderen: Lika - 29 Kasım 2010, 20:15:07
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Cennete uçarak giden sahâbî: Ca'fer-i Tayyâr


Peygamber Efendimiz, 36 yaşlarında bulundukları sırada Hicaz topraklarında şiddetli bir kuraklık ve açlık hüküm sürüyordu. Hemen herkes her geçen gün bunun ağırlığını daha çok, daha derinden hissediyordu. Peygamber Efendimizin amcası Ebû Tâlib, kalabalık bir ailenin reisiydi. Ailesini geçindirecek bir servete sahip değildi. Bunun için geçinmekte herkesten daha çok sıkıntı çekiyordu. Halkın, içinde bulunduğu kıtlık ve darlık kalkıncaya kadar, Ebû Tâlib'in çocuklarından Hz. Ali'yi Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) , Hz. Ca'fer'i de  Hz. Abbâs  yanına aldı.




 

Birgün Ebû Tâlib, oğlu Ca'fer ile şehrin dışında yürürken Peygamber Efendimiz'i gördü. Hz. Ali ile beraber namaz kılıyorlardı. Ebû Tâlib, oğlu Ca'fer'e:

- Git, sen de kardeşinin yanına dur, namaza başla, dedi.

Ca'fer gidip, Hz. Ali'nin yanında namaza durdu. Namazdan sonra, Peygamber Efendimiz, Ona duâ ederek buyurdu ki:

- Hak teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın.

Allahü teâlâ bu duâyı kabûl etti. Hz. Ca'fer, Mûte gazâsında, şehîd olmakla şereflendi. Allahü teâlâ, ona iki kanat verdi. Firdevs Cennetinde uçmaktadır. Bunun için Ca'fer-i Tayyâr diye meşhûrdur.

Mute savaşında sancağı elinde taşıdığı sırada iki kolu da kesilerek şehid olmuştur.

Cebrâil aleyhisselâmın gelerek, Hz. Ca'fer'in kesilen iki eli yerine Allahü teâlâ tarafından yâkuttan iki kanat ihsân olunduğunu, o kanatlarla Cennette uçmakta olduğunu haber vermesi üzerine Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) , Hz. Ca'fer'in ailesine;

- Ey iki kanatlı mesûd kimsenin çocukları, diyerek bu durumu müjdelemişti.

Bunun için, Hz. Ca'fer, Tayyâr=Uçan ismiyle tanınmıştır.



Hz. Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1687-cafer--tayyar.html)  okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)




(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Müminlerin annelerinden: Cüveyriyye Binti Hâris
Gönderen: Lika - 01 Aralık 2010, 06:59:27
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Müminlerin annelerinden: Cüveyriyye Binti Hâris


Hz. Cüveyriyye, benî Mustalak kabilesi reisi Hâris bin Dırar’ın kızıdır.

Hz. Aişe demiştir ki:

- Ben Cüveyriyye kadar kavmine hayrı dokunan kadın görmedim.

Hz. Cüveyriyye, çok ibadet ederdi. Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) onun yanına geldiklerinde, onu çok zikreder, kelime-i tevhid söyler bulurdu.
 

Hz. Cüveyriyye şöyle anlatır: “Bir sabah ibadetle meşgul idim. Resulullah uğradığında, sübhânAllah, sübhânAllah diye zikir çekiyordum. Resulullah bir ara dışarı çıktı. Öğle üzeri tekrar geldiler ve yine ben aynı zikir ile meşgul idim. Buyurdular ki:

- Sen hep böyle mi yaparsın?

- Evet.

- İstersen sana birkaç kelime öğreteyim de, bu kelimeleri söyleyesin.

Şu duâyı öğretti ve üçer defa tekrarlamamı söyledi: SübhânAllahi adede halkıhi. SübhânAllahi zînete Arşihi. SübhânAllahi ridâ nefsihi. SübhânAllahi midâde kelimâtihi.

Hz. Cüveyriyye 576 yılında Medine’de vefat etmiş, Bakî kabristanına defnedilmiştir.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1679-cueveyriyye-binti-haris.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)







(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: enfa - 01 Aralık 2010, 12:54:06
Allah razı olsun Lika, bizleri de şefaatlerinden mahrum etmesin.
Başlık: Ynt: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler
Gönderen: Lika - 02 Aralık 2010, 08:07:15
Amin. Rabbim cümlemizden razi olsun :)
Başlık: Peygamberimizin azatı kölelerinden: Ebu Rafi
Gönderen: Lika - 02 Aralık 2010, 08:17:58
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Peygamberimizin azatı kölelerinden: Ebu Rafi


. İslâmın ilk zamanlarında Müslümandandır. Daima Peygamber Efendimiz'le (Aleyhissalatu Vesselam) beraber oldu. Resulullah'ın himayesinde olup, devamlı sohbetinde bulunan Eshab-ı Soffa arasına katıldı.

Resulullah'tan ayrılmamış, harp ve sulh zamanlarında da, Resul-i Ekrem'in hizmetinde bulunma nimetine kavuşmuştur. Seferlerde Resulullahın çadırını o kurardı.

Ebu Rafi, Uhud ve Hendek savaşlarına katılmış, Hz. Alinin kumandasında Yemene gönderilen seriyyede bulunmuş, bu seriyyede Hz. Aliye yardımcılık vazifesi yapmıştır. Hz. Ebû Bekir zamanında mürtedlerle yapılan savaşlarda bulunup, Hz. Ömer devrinde de fetihlere katılmıştır.

Ebu Rafi, Hz. Osmanın zamanında, kendi hâlinde, sakin bir hayat yaşamış, ilimle meşgul olup, pek çok talebe yetiştirmiştir. 660 yıllarında vefat etmiştir.
 

Ebu Rafi, Resul-i Ekrem'in sünnet-i seniyyesini ve yüksek ahlakını çok iyi bilirdi. Eshab-ı Kiram, ondan bu konuda çok istifade etmişlerdir. Hatta İbni Abbas bir kâtip tutup, onun bu hususta verdiği bilgileri yazdırmıştır. 68 hadis bildirmiştir.

Allahü teâlâ, Âdem Aleyhisselam'a olan ikramdan daha fazlasını, Peygamber Efendimiz'e ihsan etmiştir. Çünkü Hz. Âdeme yalnız isim bilgisi verildi. Peygamber Efendimiz'e isim bilgisi verildikten sonra, bu isimlere ait sahışlar da bildirildi. Ümmetinden ne kadar kişi gelecekse, hepsinin suretleri kendisine sunulmustur. Bu konuda Resulullah Efendimiz buyurdu ki:

- Âdem (Aleyhisselam) su ile çamur arasında iken, ümmetimin suretleri bana sunuldu. Âdeme bütün isimler öğretildigi gibi, bana da bütün isimler ögretildi.


Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1677-ebu-rafi.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Peygamberimiz'in (s.a.v) süt kardeşi: Ebu Süfyan Bin Hâris
Gönderen: Lika - 12 Aralık 2010, 20:31:57
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Peygamberimiz'in (s.a.v) süt kardeşi: Ebu Süfyan Bin Hâris


Siması Resulullah'a (SallAllahu Aleyhiv Vesellem) benzeyen yedi kişiden biridir. Ebu Süfyan bin Hâris, Peygamberimiz davete başlamadan önce, Peygamberimiz'i pek çok severdi. Resulullah Efendimiz davete başlayınca, önce çok düşman olmuştu. Peygamberimiz'i ve Müslümanları hicveden şiirler söyledi. Ancak daha sonraları pişman oldu ve oğlu ile birlikte müslüman oldular.


 

Ebu Süfyan bin Hâris, Müslüman olduktan sonra, utancından, başını kaldırıp Peygamberimiz'in yüzüne bakamazdı. Geçmişteki tutum ve davranışlarından dolayı özür diledi.

Ebu Süfyan, Mekke-i mükerremenin fethinde bulunmuştur. Huneyn muharebesinde gösterdiği fevkalade kahramanlığı dolayısıyla, Resulullahın iltifatlarına mazhar oldu.

Miladi 644 senesinde, hacdan dönerken vefat etti. Namazını Hz. Ömer kıldırdı. Medine’deki Bakî kabristanına defnedildi. Hadis-i şerifte, “Ebu Süfyan cennet yiğitlerindendir” buyurularak, Resulullah'ın methine mazhar oldu.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1447-ebu-suefyan-bin-haris.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: Dıhye-i Kelbî
Gönderen: Lika - 12 Aralık 2010, 20:53:45
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: Dıhye-i Kelbî


Dıhye-i Kelbî ticâretle meşgul olup, çok zengindi. Kabîlesinin reisiydi. Müslüman olmadan önce de Resûlullah Efendimiz'i (SallAllahu Aleyhi Vesellem) severdi. Ticaret için Medîne’den ayrılır, her dönüşünde Resûlullah'ı ziyâret eder ve hediyeler getirirdi. Fakat Peygamberimiz bunlara kıymet vermez ve;

- Yâ Dıhye, eğer beni memnun etmek istiyorsan îmân et! Cehennem ateşinden kurtul, buyurur, onun îmân etmesini isterdi. Dıhye ise, zamanı olduğunu söylerdi. Peygamberimiz onun hidâyet bulması için duâ ederdi.



Bedir gazâsından sonra bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Dıhye’nin îmân edeceğini Resûlullah'a haber vermişti. Îmânla şereflenmek için huzuru saâdetlerine girince, Resûlullah Efendimiz üzerindeki hırkasını Dıhye’nin oturması için yere serdi.

Dıhye-i Kelbî, Resûlullah Efendimiz'e hürmeten Hırka-i saâdeti kaldırıp, yüzüne gözüne sürdükten sonra, başının üzerine koydu. Resûlullah'ın duâları bereketiyle kalbinde îmân nûru doğmuş ve öylece Resûlullah'a gelmişti.

Cebrâil aleyhisselâm çok defa Resûlullah'ın huzuruna, onun sûretinde gelirdi. Resûlullah Efendimiz, Ümeyyeoğullarından üç kimseyi üç kimseye benzetti ve buyurdu ki:

- Dıhye-i Kelbî Cebrâil’e, Urve bin Mes’ûd-es-Sekâfi Îsâ’ya, Abdülüzzi ise Deccâl’a benzer.
 

Yine bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Hz. Dıhye sûretinde Mescid-i Nebîye, Resûlullah efendimizin yanına geldi. Bu sırada daha çocuk yaşta olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin de mescidde oynuyorlardı. Cebrâil aleyhisselâmı Dıhye zannedip, hemen ona doğru koştular ve ceplerine ellerini sokup, bir şeyler aramaya başladılar. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki:

- Ey kardeşim Cebrâil! Sen benim bu torunlarımı edebsiz zannetme! Onlar seni Dıhye sandılar. Dıhye ne zaman gelse hediye getirirdi. Bunlar da hediyelerini alırlardı. Bunları öyle alıştırdı.

Cebrâil aleyhisselâm bunu işitince üzüldü. “Dıhye bunların yanına hediyesiz gelmiyor da, ben nasıl gelirim” dedi. Elini uzatıp Cennetten bir salkım üzüm kopardı ve Hz. Hasan’a verdi. Bir daha uzattı, bir nar koparıp, onu da Hz. Hüseyin’e verdi.

Hz. Hasan ve Hüseyin hediyelerini alınca, Dıhye zannettikleri Cebrâil aleyhisselâmın yanından uzaklaştılar ve Mescid-i Nebevî’de oynamaya devam ettiler. Bu sırada mescidin kapısına, ak sakallı, elinde baston, toz-toprak içerisinde, beli bükülmüş ihtiyâr bir kimse gelip dedi ki:

- Yavrularım, günlerdir açım, Allah rızâsı için yiyecek birşeyler verin.



Hz. Hasan ve Hüseyin, biri üzümü, diğeri de narı yiyecekleri sırada, bir ihtiyârı böyle görünce, hemen yemekten vazgeçip ihtiyâra vermek için mescidin kapısına doğru yürüdüler. Tam verecekleri sırada Cebrâil aleyhisselâm gördü:

- Durun, vermeyin o mel’ûna! O şeytandır. Cennet ni’metleri ona harâmdır, buyurarak şeytanı kovdu.



***

Dıhye-i Kelbî Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden ve simâ olarak en güzellerindendir. İsmi; Dıhye bin Halîfe bin Ferve bin Fedâle bin Zeyd İmrü’l-Kays bin Hazrec olup, Dihyet-ül Kelbî diye meşhûr olmuştur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir.

Bedir gazâsı dışındaki Resûlullah'ın bütün gazvelerine iştirak eden Hz. Dıhye, Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında Suriye seferine katıldı. Hz. Ömer zamanında Yermük savaşında bulundu. Şam seferlerine katıldı. Şam’ın fethinden sonra oraya yerleşti ve Muzze’de oturdu. Hz. Muaviye zamanında, Şam’da 672’de vefât etti.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1446-dhye--kelbi.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v) fedâisi: Ebû Dücâne
Gönderen: Lika - 12 Aralık 2010, 22:45:29
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Resûlullah Efendimiz'in fedâisi: Ebû Dücâne


Uhud harbinde büyük kahramanlıklar gösterdi ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem Efendimiz'in dualarına mazhar oldu. Uhud harbinde kullanmak üzere kılıcını aldığında sevincinden yürüdüğünde diğer müslümanların dikkatini çekmiş ve sormuşlardır,

- Böyle yürümek, Müslümana yakışır mı?

- Gurur ve kibir, bize göre değil ki.

Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz, onları susturdular ve buyurdular:

- Bu bir yürüyüştür ki, harp meydanları dışında Allahü teâlânın gadabına sebeptir...




 

Ebû Dücâne hazretleri hicretin 13. yılında yalancı peygamber Müseylemet-ül Kezzâb ile yapılan Yemâme savaşında şehîd olmuştur.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1445-ebu-duecane.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Mihmândâr-ı Resûlullah (s.a.v) : Ebû Eyyûb-El Ensârî
Gönderen: Lika - 14 Aralık 2010, 03:37:07
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Mihmândâr-ı Resûlullah (s.a.v) : Ebû Eyyûb-El Ensârî


 Hicretten sonra Medine-i Münevvere'de Peygamberimiz'in (SallAllahu Aleyhi Vesellem)devesi Kusvâ’nın ilk çöktüğü yerde Mescid-i Nebî inşâ edilinceye kadar ağırlama ve evinde bulundurma şerefi bu mübârek zâta nasîb oldu.


İstanbul’un ma’nevî fâtihi olan Hz. Ebû Eyyûb-i Ensârî’nin asıl ismi Hâlid, babasının ismi Zeyd, annesi Rebia kızı Hind, Künyesi Ebû Eyyûb’dur. Türkler arasında Eyyûb Sultan olarak tanınır. Hanımı Ümmü Eyyûb da, Peygamber Efendimiz'e hizmetle şereflendi.

Eyyûb, Abdurrahmân, Hâlid isminde üç oğlu ve Amre isminde bir kızı vardı.

Medîneli Eshâbın en büyüklerindendir. Gerek babası, gerekse ana tarafı, Hazrec kolundandırlar. Kendisi Neccâroğulları kabîlesinin reisi idi. Birçok savaşta sancaktarlık da yaptı. Bu sebeple Sancaktar-ı Resûlullah diye de tanındı.

Sevgili Peygamberimiz'in öz dedesi Abdülmuttalib’in ana tarafı, Neccâroğulları’na mensup idi. Bu yüzden bu kabîle, Efendimiz'in dayıları olurlar.


 

Ebû Eyyûb hazretlerinin bildirdiği bir Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Kıyâmet günü Eshâbımdan herbiri, kabirlerinden kalkarken, vefât ettiği memleketin bütün mü’minlerinin önüne düşerek ve onlara nûr ve ışık saçarak, onları Arasat meydanına götürür.)

Akşemseddîn tarafından kabri tesbit edildiğinde, Fetihler Babası Gazi Mehmed Hân buyurdu:

- Câmi ve türbesi, hemen yapıla! Cümle Müslümanlar beş vakit, İstanbul’un ma’nevî fâtihine duâ edeler!

Yapılan Eyyûb Sultan Câmiine 1723’te iki minâre ilâve edildi ve 1800 senesinde üçüncü Selim Hân tarafından yeniden yaptırıldı. İlk Cum’a namazında Sultan da bulundu. Osmanlı Pâdişâhları bu câmi önünde kılıç kuşanırlardı.

Hz. Ebû Eyyûb, yedi ay Allahü teâlânın Resûlüne ev sahipliği yaptı. Vefâtından sonra ise, İstanbul’un sahipliğini yapmaktadır. Ne mutlu bizlere...

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1444-ebu-eyyub-el-ensari.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbî: Ebû Hüreyre
Gönderen: Lika - 15 Aralık 2010, 03:09:37
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbî: Ebû Hüreyre



Ebû Hüreyre Hicretin 7. senesinde Müslüman oldu. Gençliğinde fakîrlik ve sıkıntı içinde yaşamıştır. Müslüman olduğunda 30 yaşını geçmişti.

Gece gündüz Resûlullah Efendimiz'in (Aleyhissalatu Vesselam) yanından hiç ayrılmadı. Peygamberimiz'in vefâtına kadar dört sene böyle devam etti. Yemen’den gelen annesi de yanında kalmakta idi. Ebû Hüreyre şöyle demiştir:

- Benim çok hadîs rivâyet etmemin sebebi şudur: Ben fakîr bir kimseydim. Belli bir işim yoktu. Her zaman Resûlullah Efendimiz'e hizmet ediyordum. Muhâcirler çarşıda, pazarda alış-verişle; ensâr da kendi malları, mülkleriyle uğraşırken, ben Resûlullah efendimizin yanında bulundum. Dolayısıyla diğerlerinden daha çok şey duydum.
 

Kedicik babası

Ebû Hüreyre bir gün kaftanının içinde küçük bir kedi taşıyordu. Resûlullah Efendimiz onu gördü. Buyurdu ki:

- Nedir bu?

- Kedicik.

Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz ona;

- Yâ Ebâ Hüreyre, [ya’nî, Ey kedicik babası] buyurdu.

Ebû Hüreyre bundan sonra bu isimle meşhûr olup, esas ismi unutuldu.

Ebû Hüreyre, bilmediği ve öğrenmek istediği her şeyi, bizzat Peygamberimiz'den sorup öğrenmiştir.

Ebû Hüreyre, dört sene gibi bir zaman içerisinde, gece-gündüz Resûlullah'ın huzûrundan ayrılmamış, bütün işini, gücünü bırakmış, hep Peygamberimiz'in buyurduklarını dinleyip, ezberlemiştir. Hattâ günlerce aç kaldığı hâlde, dîni öğrenme gayretiyle buna katlanmıştır.


Hz. Ebû Hüreyre, Peygamberimiz'den bizzat öğrendiği din bilgilerinin ve işittiği hadîs-i şerîflerin, İslâm dünyasına yayılması husûsunda çok büyük hizmet yapmıştır. Her Cum’a günü namazdan önce hadîs-i şerîf dersleri verirdi. Hadîs-i şerîf öğrenmek için gelenler onun etrafında toplanırlardı. Onun ders meclisi pek geniş olup, birçok kimse ondan ilim öğrenip, ilimde yükselmiş ve hizmet etmiştir.

İbâdetlerde çok ihtiyatlı hareket ederdi. Hep abdestli bulunur ve “Resûlullah, Abdestli olan vücut a’zâsına Cehhennem ateşi dokunmaz, buyurdu” derdi.

Hz. Ebû Hüreyre, ölümü yaklaştığında ağlamıştı. Sebebi sorulunca demişti ki:

- Âhıret azığının azlığından ve yolculuğun zorluğundan.

Şakya Eshahi şöyle rivâyet etmiştir: “Bir defasında Medîne’ye Ebû Hüreyre’yi ziyâret için gelmiştim. Ebû Hüreyre, Resûlulla'hın kıyâmet gününe dâir bir hadîs-i şerîfini rivâyet ederken, birdenbire feryât edip, kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelince, neden böyle yaptığını sordum. Dedi ki:  

- Kıyâmet günü için Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

(Kıyâmet günü, Allahü teâlânın insanları hesâba çekeceği gündür. Kur’ân-ı Kerîme, O’nun emirlerine uyanlar makbûl olup, uymayanlar cezâlandırılacaktır. Kur’ân-ı Kerîmi bilip okuyan, öğrenip öğretenlerden amel etmeyenlerin vay hâline!..)


Ebû Hüreyre’nin herhangi bir hadîste yanıldığı vâki değildir. Medîne vâlisi Mervân bin Hakem, kendisini huzûruna çağırıp birçok hadîs-i şerîf sordu. Bunu bir yere yazdı. Bir yıl sonra bu hadîsleri Ebû Hüreyre’ye sorduğunda hadîsleri aynen eksiksiz olarak bildirdi.

Hz. Ebû Hüreyre talebelerine hadîs rivâyet ederken, “Kim bilerek bana yalan isnâd ederse, Cehennemdeki yerine hazırlansın” hâdisini okur, sonra hadîs nakletmeye başlardı.

Hz. Ebû Hüreyre’nin dört oğlu ile bir kızı olmuştur.

Ebû Hüreyre hazretleri ibâdetlerine çok dikkat ederdi. Farz ibâdetlerden sonra nâfile ibâdetlere de devam ederdi. Mutlaka gece namazı da kılardı. Buyurdu ki:

- Resûlullah'tan işittim. Buyurdu ki:

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kulum farzları yapmakla bana yaklaştığı gibi başka şeyle yaklaşamaz. Kulum nâfile ibâdetleri yapınca, onu çok severim. Öyle olur ki, benimle işitir, benimle görür, benimle herşeyi tutar, benimle yürür. Benden her ne isterse veririm. Bana sığınınca, onu korurum.)


Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1443-ebu-huereyre.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Resûlullah'ın (s.a.v) süvârilerinden: Ebû Katâde
Gönderen: Lika - 16 Aralık 2010, 21:31:35
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) süvârilerinden: Ebû Katâde


Ebû Katâde’nin müşriklerin reislerini öldürmesi netîcesinde, İslâm mücâhitleri müşrikleri bozguna uğrattılar.Develerin on tanesini kurtardılar. Ebû Katâde Peygamberimizin yanına. geldiğinde, Resûlullah efendimiz ona bakarak şöyle duâ etti:

- Ey Allahım! Onun saçına ve derisine bereket ver. Onu zinde yaşat ve murâdına erdir.


Ebû Katâde Resûlullahın yanına yaklaştı. Peygamberimiz onun yarasına mübârek ağız suyundan sürdü. Netîcede Ebû Katâde’nin hiçbir ağrısı ve sızısı kalmadı.

Mücâhidler Medîne’ye dönerlerken, Peygamberimiz, Ebû Katâde’yi ve Seleme bin Ekvâ’yı şöyle takdir ve taltif etti:

- Bugün süvârilerin en hayırlısı Ebû Katâde, piyâdelerin en hayırlısı da Seleme idi.





Ebû Katâde Tebük gazvesinde de bulundu. Bu seferde Resûl-i Ekrem Efendimiz'in yanıbaşında yürüyordu. Resûlullah Efendimiz binekleri üzerinde idiler.

Resûlullah efendimiz gece bir ara develerinin üzerinde uyudular. Bu sırada uyku hâliyle biraz eğilmişlerdi. Ebû Katâde gidip, Resûlullah'ın mübârek vücudunu kaldırıp doğrulttular.

Biraz sonra, mübârek bedenleri tekrar eğilmiş, düşecek bir vaziyet almıştı. Hz. Ebû Katâde tekrar Resûlullahı kaldırdı. Bu defa Resûlullah Efendimiz uyandılar. Resûlullah Efendimiz Ebû Katâde’ye şöyle duâ buyurmuşlardı:

- Yâ Ebâ Katâde! Sen Allahın Resûlün'ü muhafaza ile meşgul oldun, Allahü teâlâ da seni muhâfaza etsin!

Bunun gibi Eshâb-ı kirâm, Resûlullah'ın etrafında pervane olmuşlar, onun her sözünü, her hareketini ve tavrını, kendilerinden sonrakilere titizlikle, emânet eder gibi aktarmışlardır.

Ebû Katâde, İslâm kardeşliğini, yaşayışı ile bilfiil gösteren bir sahâbîdir.


Ebû Katâde hazretleri, Vedâ Haccına Resûl-i Ekrem'le birlikte gitti. Medîne’ye dönünce Resûl-i Ekrem âhırete teşrif buyurdular. Resûl-i Ekrem'den sonra Hulefâ-i Râşidîn devirlerini de gördü. Hz Ömer zamanında İran seferlerine katılarak, Fars bölgesi hâkimini öldürmüş ve onun üzerindeki zırh kendisine ganîmet olarak verilmiştir.

Hz. Ali’nin devrinde bir ara Mekke vâliliği yapmış, sonra yerine Kusem İbni Abbâs tayin edilmiştir. Bundan sonra Hz. Ali’nin yanında kaldı, 658 senesinde Hâricîlerle yapılan Nehrevan muharebesine katılarak, Hz. Ali’nin piyâde kuvvetleri kumandanlığını yapmıştır.


Hz. Ebû Katâde, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya çok ehemmiyet verir, Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine son derece riâyet ederdi. Onun gönlü Resûl-i Ekrem'in sevgisiyle dolup taşardı. Hattâ Resûlullah'ın yüksek duâlarına da kavuşmuşlardı. Ebû Katâde 170 civârında hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.

Hadîs rivâyet ederken son derece dikkatli ve titiz hareket eder, ufak bir hatâ olmasından çok sakınırdı. Bu konuda Resûl-i ekremden şu hadîs-i şerîfi bildirmiştir:

(Ey insanlar! Benden çok hadîs rivâyet etmekten sakınınız! Benden bir sözü nakleden, sadece hakkı ve doğruyu söylesin! Bana, söylemediğim bir sözü nisbet eden, söyledi diyen, kendine Cehennemden yer hazırlamış olur.)


İsmi Hâris, künyesi Ebû Katâde, lakabı Fâris-i Resûlullah = Resûlullahın süvârisi’dir. Adının Nu’mân olduğu da rivâyet edilmiştir. Tahminen 602 yıllarında Medîne’de doğup 674 senesinde de Kûfe’de vefât etmiştir. Hazrec kabîlesindendir. Babası Rebi’ bin Beldeme, annesi Kebşe binti Mazhâr’dır.

Ebû Katâde Sülâfe binti Berrâ bin Ma’rur ile evli idi. Sülâfe de kadın Sahâbîlerden idi. Ebû Katâde’nin bu zevcesinden Abdullah, Ma’bed, Abdurrahman ve Sabit adlarında dört oğlu oldu.

Ebû Katâde ikinci Akabe bî’atından sonra Müslüman oldu. Bedir savaşına katıldığı ihtilâflıdır. Bundan sonraki bütün savaşlara katıldı.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1442-ebu-katade.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Tevbesi ile meşhûr sahâbî: Ebu Lübâbe
Gönderen: Lika - 20 Aralık 2010, 16:45:39
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)




Kurayza Yahûdîleri iyice muhasara altına alındı. Muhasara son derece şiddetlenmişti. Yahûdîler, Peygamber Efendimiz'den (SallAllahu Aleyhi Vesellem), görüşmek ve danışmak üzere Ebû Lübâbe'yi kendilerine göndermesini istediler.



. Yahûdîler, Ebû Lübâbe'ye dediler ki:

- Ey Ebû Lübâbe! Muhasara bizi mahvetti. Muhammed müsaade etse de buradan çıkıp, Şam'a veya Hayber'e gitsek, bizim çarpışmaya gücümüz yok. Ey Ebû Lübâbe, biz teslim olursak bize ne yapılacak? Bize teslim olmayı tavsiye eder misin?

Ebû Lübâbe de şöyle cevap verdi:

- Evet, teslim olmanızı tavsiye ederim. (Böyle söylerken elini boğazına götürerek, teslim olurlarsa boğazlarının kesileceğini ifâde eden bir işâret yapmıştı.)

Ebû Lübâbe diyor ki:

- VAllahi onların yanından da henüz ayrılmamıştım ki, bu hareketimle, Allaha ve Resûlün'e karşı iyi bir iş yapmadığımı anlamıştım.

Ebû Lübâbe, salâhiyetli olmadığı veya gizli kalması gereken bir şeyi söylemişti. Ancak bir kere ağzından çıkmıştı.

Allahü teâlâ kalbimi biliyor

Ebû Lübâbe bu duruma çok üzüldü, çok pişman oldu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Kalenin arkasından bulduğu bir yolla, doğru Medîne'ye gidip Mescid-i Nebeviye girdi. Kendisini direğe bağlattı.

- Allahü teâlâ kalbimi biliyor. Bana hakîkî bir tevbe ihsân edinceye kadar vAllahî ben Resûlullah'ın yüzüne de bakamam. Allahü teâlâ işlediğim günâhtan tevbemi kabûl etmedikçe bu yerimden ayrılmıyacağım, diye yemin etti.

Ebû Lübâbe'nin düştüğü bu hatâ ile ilgili olarak şu meâldeki âyeti kerime nâzil oldu:

(Ey îmân edenler, Allaha ve Resûlüne hâinlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emânetlere de hâinlik etmeyin.) [Enfâl 27]

Ebû Lübâbe, Resûlullahın muhterem hanımlarından Ümm-i Seleme'nin Mescid-i Nebeviye açılan kapısı önündeki direğe kendisini bağlatmıştı. Hava bir hayli sıcaktı. Bir hafta hiçbir şey yemeyip, kulakları işitemeyecek hâle gelmişti.

Ebû Lübâbe, yaptığına pişman olup kendini direğe bağlattığı sırada, Müslümanlar onun bu hâlinden habersiz, Yahûdîlerin kalesinden dönmesini bekliyorlardı. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen Ebû Lübâbe dönmedi. Nihayet durumdan haberdar olunup, Resûlullaha arz edildi. Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

- Eğer doğruca yanıma gelseydi, bağışlanmasını Allahü teâlâdan dilerdim. Madem ki, o kendisini bağlatmış, artık Allahü teâlâ tevbesini kabûl edinceye kadar onu bulunduğu yerde bırakırım.

Ebû Lübâbe bu şekilde direğe bağlı kalarak altı gece kaldı. Her namaz vaktinde hanımı tarafından bağları çözülür, namazını kıldıktan sonra, tekrar direğe bağlanırdı.

Müjdeleyeyim mi?

Peygamber Efendimiz Ümm-i Seleme'nin odasında idi. O sırada, Ebû Lübâbe'nin tevbesinin kabûl olduğuna dâir âyet-i kerîme nâzil oldu. Âyet-i kerîmede meâlen buyuruldu ki:

(Onlardan diğer bir kısmı da günâhlarını itiraf ettiler ve önce yapmış oldukları iyi bir ameli sonradan yaptıkları başka bir kötü amel ile karıştırdılar. Olur ki, Allah, onların tevbelerini kabûl eder. Çünkü Allah, Gafûrdur, çok bağışlayıcıdır, Rahimdir.) [Tevbe 102]

Ümm-i Seleme vâlidemiz, seher vakti Peygamber Efendimiz'in güldüğünü işitince sordu:

- Niçin gülüyorsunuz yâ ResûlAllah!

- Ebû Lübâbe'nin tevbesi kabûl olundu.

- Müjdeleyeyim mi yâ ResûlAllah?

- Olur! Müjdelemek istiyorsan, müjdele!

Bu haberi duyan herkes, iplerini çözüp salıvermek için Ebû Lübâbe'ye doğru koştular. Ebû Lübâbe bunu kabûl etmedi. Dedi ki:

- VAllahi Resûlullah Efendimiz bizzat eliyle beni bırakmadıkça buradan ayrılmam.

Peygamber Efendimiz de namaza giderken, uğrayıp salıverdiler.

Ebû Lübâbe direğe ince, sağlam bir iple bağlanmıştı. Onun için ip, onun iki kolunu kesmişti. Uzun zaman bu kesikler geçmedi, izi kollarında kaldı.

Ebû Lübâbe hazretleri bu hâdise ile ilgili olarak şöyle anlatır:

Benî Kurayza Yahûdîlerini kuşatmıştık. O zaman bir rü'yâ gördüm. Şöyle idi: Kurayza Yahûdîleri, çok pis kokan bir kara balçık hâline gelmişler! Onlardan uzaklaşma imkânım da yoktu. Az kalsın, onların o kötü kokularından ölecektim. Sonra, akan bir nehir gördüm, onda yıkandım. Tertemiz oldum. Güzel bir koku da süründüm.

Rü'yâmı Hz. Ebû Bekir'e anlattım. O rü'yâmı şöyle ta'bîr etti:

- Dilin tutulacak, çok sıkıntılı bir işe gireceksin. Fakat kurtulacaksın.



 

Direkte bağlı olduğum zaman Ebû Bekir'in sözü aklıma geldi. Tevbemin kabûl olacağına dâir âyet ineceğini ümit etmiştim.

Ebû Lübâbe bu günâhın işlendiği, Benî Kurayza yurduna dönmek istiyordu. Hâlbuki Allah ve Resûlüne karşı günâh işlediği bu memlekete bir daha hiç girmeyeceğine dâir yemin de etmişti. Durumu Resûlullaha arz etti. Allah ve Resûlü uğrunda, bütün malını bile verebileceğini söyledi. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki:

- Malının üçte birini vermek senin keffâretine yeter.

Hz. Ebû Lübâbe, malının üçte birini ayırıp, verilmesi gerekli kimselere dağıttı. Ondan sonra, vefât edinceye kadar kendisinden hayırdan başka bir şey görülmediği bildirilmiştir.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1439-ebu-luebabe.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. Ebû Bekir
Gönderen: Lika - 22 Aralık 2010, 04:21:49
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. Ebû Bekir


Hz. Ebû Bekir, diline hâkim olmak, lüzûmsuz hiçbir şey konuşmamak için mübârek ağzına taş koyardı. Mecbûr kalmadıkça aslâ dünya kelâmı konuşmazdı. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Ebû Bekir’in îmânı, bütün mü’minlerin îmânı ile tartılsa, Ebû Bekir’in îmânı ağır gelir.)

Peygamber efendimizin ilk halîfesi ve peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak fazîleti, üstünlüğü, sadece Hz. Ebû Bekir’e nasîb olmuştur. O, dîni kuvvetlendirmek, Peygamber Efendimiz'i (SallAllahu Aleyhi Vesellem) memnûn etmek için malını vermekte, düşmana karşı cihâd etmekte, hep önde olmuştur.

Hadîd sûresinde meâlen buyuruldu ki:

(Mekke-i mükerremenin fethinden önce, malını veren ve cihâd eden kimseye, fetihten sonra malını dağıtan ve cihâd edenden daha büyük derece vardır. Allahü teâlâ hepsine Cenneti va’detti.)

Bu âyet-i kerîmenin, Hz. Ebû Bekir’in fazîletini ve derecesinin yüksekliğini gösterdiğini âlimlerimiz söz birliği ile bildirmişlerdir.

Tevbe sûresinde de, önce îmâna gelenlerden, her fazîlette öne geçenlerden, Allahü teâlânın râzı olduğu bildirilmiştir.

Hz. Ebû Bekir’in, Peygamber Efendimiz'in vefâtından sonra da çok büyük hizmetleri oldu.
 

Sevgili Peygamberimiz bir gün Eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken, “Şehîdliğin fazîletlerini” anlatıyorlardı. Şehîdlerin şefâ’ati hakkında buyurdu ki:

- Kıyâmet gününde şehîdler, mahşer yerine gelirlerken, orada bulunan Peygamberler ayağa kalkarlar. Onlar, çocukları, akrabâları ve dostlarından 70 bin kişiye şefâ’at ederler.

Gazânız mübârek olsun

Bu sözleri işiten Hz. Nevfel, Resûlullah efendimizden, şehîd olmak için duâ istedi. Resûlullah Efendimiz de duâ ettiler.

Bir müddet sonra, muhârebeye çıkıldı. Peygamber Efendimiz de aralarında bulunuyordu. Bu muhârebe Hz. Nevfel’in duâsından sonraki ilk muhârebe idi. Ve bu muhârebede Hz. Nevfel şehîd düşerek, arzûsuna kavuştu.

Peygamber Efendimiz ve Eshâbı, muhârebeden dönüyorlardı. Karşılamaya gelenler arasında, Hz. Nevfel’in hanımı, çocukları ve yaşlı annesi vardı.

Yaşlı annesi, “Gazânız mübârek olsun” dedikten sonra Resûlullah'a, oğlunu sordu. Peygamber Efendimiz'in gözleri nemlendi. Oğlunun şehîdlik haberini vermeye mübârek kalbi dayanamadı. Elleriyle arkayı işâret edip, yoluna devam etti.

Hz. Nevfel’in annesi, Peygamber Efendimiz'in hemen arkasından gelen, Allahın arslanı Hz. Ali’ye de aynı şekilde oğlunu sordu. O da şehîdlik haberini veremeyip, arkayı işâret etti.

Yaşlı kadın daha sonra, Hz. Ömer’e ve Hz. Osman’a rastladı. Onlara da oğlunun durumunu sordu. Onlar da cevap veremeyip Resûlullah'ın yaptığı gibi arkayı işâret ettiler.

En son gelen Hz. Ebû Bekir idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimiz'in azîz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu.

Hz. Ebû Bekir kendi kendine düşündü:

“Yâ Rabbî! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem, mahzûn kalbleri üzmüş olacağım. Bunu yapmaktan sevgili Peygamberimiz çekindi. O’na nasıl aykırı davranabilirim. Sen bana öyle bir şey ilhâm et ki, bu gariplerin yüreği daha fazla yanmasın Allahım!”

Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!..

Daha sonra, Hz. Ebû Bekir, bütün kalbiyle:

- Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!.. diye bağırdı.

İşte o sırada, yaydan fırlamış ok gibi bir atlı, yıldırım hızıyla yanlarına yetişerek dedi ki:

- Buyur yâ Sıddîk, beni mi çağırdın?

Bu atlı, Hz. Nevfel’den başkası değildi.

Sonra, Cebrâil aleyhisselâm gelip, Peygamber Efendimiz'e şunları söyledi:

- Yâ ResûlAllah! Hak teâlânın selâmı var. “Eğer Peygamber'in mağara arkadaşı Sıddîk, bir kere daha (Allah) deseydi, yüceliğim hakkı için, bütün şehîdleri diriltirdim. Çünkü, Ebû Bekir, câhiliyye devrinde bile yalan söylememiştir” buyurdu.

Bu hâdiseden sonra, Hz. Nevfel senelerce yaşadı. Nihâyet, “Yemâme” cenginde tekrar şehîdlik şerbetini içti.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1435-ebu-bekr--sddik.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi okuyan sahâbîlerden: Ebû Mûsel-Eş'arî
Gönderen: Lika - 08 Şubat 2011, 10:02:48
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi okuyan sahâbîlerden: Ebû Mûsel-Eş'arî


Ebû Mûsel Eş'arî hazretlerinin İsmi Abdullah'tır. Ebû Mûsâ künyesi ile tanınmış olup, babasının adı Kays, annesini adı ise, Tayyibe'dir.

Bîsetten önce Yemen'in Zebid bölgesinde doğduğu bilinmekteyse de tarihi belli değildir.

663 yılında Kûfe, diğer bir rivâyette Mekke-i mükerremede vefât etti.
 

Ehl-i sünnet i'tikâdındaki iki mezhep imâmından biri olan Ebül-Hasen-i Eş'arî hazretleri Eş'arî kavmindendir.

Birgün Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) Ebû Mûsel-Eş'arî'ye buyurdu ki:

- Cennet hazînelerinden (ve diğer rivâyette) Arşın altındaki hazînelerden bir hazîneye seni irşâd edeyim mi?

- Evet yâ Resûlullah irşâd buyur.

- Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh, de!


Safvân bin Süleyman diyor ki:

Resûl-i Ekrem Efendimiz zamanında Hz. Ömer ile Hz. Ali'den ve Mu'âz ile Ebû Mûsel-Eş'arî'den başkaları fetvâ vermezdi.


Her an son nefesini düşünürdü. Dünyaya hiç değer vermezdi. Her hâlinde ve davranışında Allahü teâlâdan çok korktuğunu ifâde eder, son nefesi îmânla vermekten başak birşey düşünmezdi. Bu hâline akrabâları, "kendine biraz acısan" diye tavsiyede bulunduklarında buyurdu ki:

- Atlar koştukları vakit, son noktaya gelince nasıl bütün imkânlarını kullanırsa, ben de son noktaya geldiğimde bütün imkânlarımı kullanmak mecburiyetindeyim.

Böyle yaşayıp bu hâl üzerine vefât etti. Hanımına, "azığını hazırla, Cehennemin üzerinden geçilecek bir vâsıta yoktur" buyururdu.

Çok güzel Kur'ân-ı kerîm okuması, müfessir, müctehid olması ve Peygamberimiz'in iltifatlarına mazhâr olması sebebiyle vaazı çok kalabalık olurdu. Buyurdu ki:

- Kur'ân-ı Kerîm'e ta'zimle çok hürmet ediniz. Zîrâ bu Kur'ân-ı kerîm sizin için ecirdir. Kur'ân-ı kerîme uyun. O'nu kendinize uydurmayınız.

Kim Kur'ân-ı Kerîm'e uyarsa, Kur'ân-ı kerîm onu Cennet bahçelerine götürecektir.

Kim Kur'ân-ı Kerîm'i kendine uydurursa, hesâbına geldiği gibi ma'nâ verirse, Cehennemin alt katlarına baş aşağı düşeceklerdir.


Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1433-ebu-musel-eari.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden:Ebû Sa’îd-i Hudrî
Gönderen: Lika - 23 Şubat 2011, 21:02:35
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden:Ebû Sa’îd-i Hudrî


Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri, Resûlullahın devamlı yanında bulunur, Ondan birçok hadîs-i şerîf dinlerdi. Bu hadîs-i şerîflerin birinde buyuruldu ki:

(Eshâbıma dil uzatmayınız! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir müd (875 gr), hattâ yarım müd sadakasına yetişemez.) Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri, duymuş olduğu hadîs-i şerîfleri hemen her yerde rivâyet ederdi. Fakat, “Hak ve hakîkate hizmette kusûr ederim” endişesiyle ağlardı. Rivâyet ettiği, herkes tarafından tanınmış olan bir hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz(SallAllahu Aleyhi Vesellem) buyurdular ki:

- İçinizden biri, bir münkeri, yasak edileni görürse ve ona eliyle mâni olabilirse, hemen ona mâni olsun. Eliyle mâni olamazsa diliyle, dili ile de mâni olamazsa, kalbiyle nefret etsin. Bu da îmânın en zayıfıdır.
 

Reisimizi akrep soktu

Müslümanlar onların yakınlarında istirahat ederlerken, bu Bedevîlerin reislerini bir akrep soktu. Oradakiler, reislerini kurtarmak için birçok çârelere başvurdularsa da, şifâ hâsıl olmadı. Bedevîlerden ba’zıları dediler ki:

- Şu karşıda istirahat eden kâfileye gidip, akrep sokmasına karşı yapılacak tedâviyi soralım. Belki bilen vardır.

Birkaç kimse Eshâb-ı kirâma gelip sordular:

- Ey insanlar! Reisimizi biraz önce akrep soktu. Bildiğimiz çârelere başvurduk, fakat şifâ hâsıl olmadı. İçinizde bu işi bilen var mı?

Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri dedi ki:

- Siz bizim talebimizi önce reddettiniz, bizi misâfir kabûl etmediniz. Hastanızı tedâvi ederim. Fakat, buna karşılık olarak sizden bir sürü koyun alırız.

Onlar da kabûl ettiler. Reisin yanına vardılar. Ebû Sa’îd-i Hudrî, reisin yarasını sardı, yedi defa Fâtiha sûresini okudu. Okuma biter bitmez, reis hemen ayağa kalktı. Artık üzerinde hiçbir hastalık eseri kalmadı.

Bedevîler, Eshâb-ı kirâma anlaştıkları sürüyü verdiler. Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri, “Bu sürüyü aramızda paylaşalım” diyen Eshâba dedi ki:

- Hayır! Peygamber efendimize bu hâdiseyi anlatırız, koyunları da kendilerine arz ederiz. Nasıl emir buyururlarsa öyle hareket ederiz.

Sefer dönüşünde, bu hâdiseyi anlattılar. Peygamberimiz;

- Fâtihanın bu kadar te’sîrli bir duâ olduğunu sana kim öğretti? buyurarak taltif ettiler. Sonra iyi hareket ettiklerini açıkladılar.

Hz. Ebû Sa’îd-i Hudrî şöyle anlatır:

“Bir gün, Peygamberimiz Eshâbına bir şeyler taksim ediyorlardı. Bir adam gelip dedi ki:

- Yâ ResûlAllah! Adâlet üzere hareket et!İstanbul'un fethine geldi

Bir rivâyete göre; Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri, İstanbul’un fethi için gelen asker arasında idi. Düşmanlarla çarpışırken Edirnekapı civârında şehîd oldu. Kabrini, Fatih Sultan Mehmed Han’ın hocası Akşemseddîn hazretleri keşfetti. Kabri, eskiden kilise olup, câmiye çevrilen Kariye Câmiinin bahçesindedir. Bir rivâyete göre de; 693 senesinde bir Cum’a günü vefât etti. Medîne’de Bakî kabristanına defnedildi.

Hz. Ebû Sa’îd-i Hudrî, hadîs-i şerîf ve fıkıh ilimlerinde çok üstün derecelere sahipti. 1170 adet hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Hz. Ebû Sa’îd-i Hudrî ders verirken, çevresinde büyük bir kalabalık hâsıl olur, sorulan bütün suâllere cevap verirdi.

Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri buyuruyor ki:

Peygamber efendimiz, neş’elenip eğlenen ba’zı insanları görünce buyurdu ki:

- Eğer ölümü düşünseydiniz, lezzetler size tatsız gelirdi ve bulunduğunuz şu hâlden ayrılırdınız.

Ebû Sa’îd-i Hudrî şöyle anlatır:

“Biri, Resûlullah efendimizin ardında namaz kıldı. Peygamber efendimizden önce rükü’ya varıyor, yine ondan önce başını kaldırıyordu. Peygamberimiz, namazdan sonra:

- Bunu yapan kim idi? diye sordular. O kimse dedi ki:

- Benim yâ ResûlAllah.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Namazın noksan olanından sakınınız! İmâm rükü’ya vardığında rükü’ya varınız. Başını kaldırdığında başınızı kaldırınız) buyurdu.” Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafîf, aşağı görmezdi. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi.

Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabî’atli değildi. Heybetli idi. Ya’nî saygı ve korku hâsıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nâzik idi. Cömert idi. Fakat, isrâf etmez, faydasız yere birşey vermezdi. Herkese acır idi. Mübârek başı hep önüne eğik idi. Kimseden birşey beklemezdi. Saâdet, huzûr isteyen, Onun gibi olmalıdır.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1428-ebu-said--hudri.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)


Başlık: Tek başına hicret eden sahâbî: Ebû Seleme
Gönderen: Lika - 26 Şubat 2011, 03:23:34
(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)

Tek başına hicret eden sahâbî: Ebû Seleme



Allahü teâlânın emriyle sevgili Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem), Müslümanlara Medîne'ye hicret için izin verdiler. Bunun üzerine birçok sahâbî hicret hazırlıklarına başladılar. Ancak hanımının akrabaları hanımını ve evladını elinden alarak, onun tek başına hicret etmesine sebeb oldular. Daha sonra insafa gelip, hanımı ve çocuğunu serbest bıraktılar.

Uzun ayrılık ve hasretten sonra nihâyet, Kubâ'da hepsi birbirlerine kavuştular.

Hicretten sonra mübârek Medîne'de, İslâmın ve Ebû Seleme ailesinin, güzel günleri başladı. Bütün Mü'minler İslâmiyeti yaymak için, canla-başla çalışıyorlardı. Bedir'de Mekkelilere karşı ilk zafer kazanıldı. Bu zaferi kazanan mücâhidlerden biri de, Hz. Ebû Seleme idi.

Hz. Ebû Seleme sevgili Peygamberimizin yakın akrabası idi. Hz. Ebû Seleme'nin annesi, Peygamber Efendimizin halaları idi. Ebû Seleme hazretleri, cihâd ve gazâ olmadığı zamanlar, daha çok ibâdet etmeye çalışıyordu.

 

Bir gün Mescîd-i Nebevîden, sevinçle evine geldi. Kendisini karşılayan hanımına dedi ki:

- Şimdi, Allahü teâlânın Resûlünden çok sevindirici bir söz duydum.

Hanımı merakla sordu:

- Hayırdır inşâAllah! Ne duydunuz?

- Peygamber Efendimiz "Müslümanlar, herhangi bir belâya uğrar da; İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn dedikten sonra; yâ Râbbi! Bu uğradığım musîbetin ecrini ihsân eyle. Beni, ondan daha hayırlısına eriştir diye duâ ederse; Cenâb-ı Hak, onun duâsını kabûl eder" buyurdular.

Hayatının tamamını buradan (http://www.sadakat.net/ashabn-hayat/1425-ebu-seleme.html) okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)


(http://i26.tinypic.com/30syb7m.jpg)