Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => HAYAT TECRÜBESİ => Konuyu başlatan: İsra - 04 Ağustos 2010, 13:41:27

Başlık: Maddeci Batı’nın aklının almadığı husus
Gönderen: İsra - 04 Ağustos 2010, 13:41:27
Bildiğiniz hikâye... İki kişi beraber yolculuk yaparken yolda yağmura tutulurlar. Biri yağmura hazırlıksız yakalanır. Diğerinin hem şemsiyesi hem de yağmurluğu var yanında. Yağmurluğunu giyip şemsiyeyi arkadaşına verir. O da teşekkür edip alır. Yola devam ederler...

Şemsiyeyi verenle aralarında şöyle bir konuşma geçer yolculuk esnasında:

- İyi ki yanımda şemsiye de vardı. Yoksa sırılsıklam olacaktın!

- Doğru, çok teşekkür ederim gerçekten her tarafım ıslanacaktı.

- Bu iyiliğimi unutma!

- Allah razı olsun, nasıl unuturum?

- Her zaman tedbirli olmak lazım. Ne demiş atalarımız, “Kırk gün taban eti, bir gün av eti!”

- Doğru atalarımız boş konuşmaz!

- Ben böyle herkese iyilik yaparım. Gerçi herkes bilmiyor yapılan iyiliğin kıymetini... Olsun yine de iyilikten geri kalmamak lazım.

- Ne demiş atalarımız, “Sen iyilik yap denize at; balık bilmezse Hâlık bilir!”

- Mübarek ne de yağıyor. Şu şemsiye olmasaydı ne olacaktı hâlin?

Bu sırada bir havuzun yanından geçerler. İyilik yaptığı kimse, arkadaşına,

- Bir dakika şu şemsiyeni az tutar mısın? diyerek ona geri verir.

Sonra da, kendine atar havuza. Arkadaşının şaşkın bakışları altında,

- Nasıl, bundan daha kötü duruma düşmezdim değil mi, senin şemsiye olmasaydı? der.

İşte bu hikâye zamanımızda yapılan menfaate dayalı, başa kakılan iyiliklere bir örnek. Şimdi de geçmişte yapılana bir örnek verelim:

GÖRÜŞMEME SEBEBİ

1880’li yıllarda Mustafa Naili Paşa, Anadolu’dan özel metodlarla seçtiği 100-150 talebenin bütün eğitim masraflarını yıllardır karşılamayı âdet edinmiş kendisine. Üstelik de bunları kendi konağında misafir ederek...

Bu güzel hizmeti esnasında da bir prensip koyar. Bundan da hiç mi hiç taviz vermez yıllardır.
Bu prensibi şu: Bu ilim yolcuları Mustafa Naili Paşa’yı, ortalama üç yıl süren okuma sürelerinde iki defa ancak görebilirler. Birincisi, yeni geldiklerinde başarı temennisi esnasında. İkincisi öğrenimleri bittiğinde bundan sonraki hayatlarının iyi geçmesi dileklerini bildirmesi esnasında. Yani vedalaşırken...

Bu kadar iyilik yaptığı talebelerden uzak kalışın sebebi nedir? Bunu merak eder, yakınen tanıdığı Fransız Büyükelçi Kont Bertrande...

Bir gün merakını yenemez, protokol kaidelerinin dışına çıkıp bunun sebebini sorar kendisine. Paşa sükunet içinde şöyle cevap verir:

Bizim inançlarımız içinde beşerî hizmetler, her sahaya şâmildir ve bunların kıymetlilerinden birisi, ilim-irfan ile uğraşanlara imkân temin etmektir. Çünkü ilim üzerine kurulmuş dinimiz... Her hizmet gibi bu da, sadece Allah rızası için yapılır. Hizmetin cenab-ı Hak indinde makbul olması, huzur ve mükafatın zirvesidir hayır sahibi için. Başka bir arzusu olmaz, olması da mümkün değil... Çünkü, cenab-ı Hakkın bilmesi kâfidir O’nun için. Kişinin yaptığını teşhir etmektense, hele yaptığından menfaat beklemektense o işi yapmaması daha iyidir, bizim dinimize göre. Bu bir...

İkincisi de, düşününüz ki, burada okuyanlar içinde yarın, benim gibi, bu devletin en yüksek makamına çıkanlar olabilir. Benim ailem içinde onların makamlarından bazı menfaatler temin etmek isteyenler çıkabilir. O zaman benim rızay-ı İlahi niyazım nerede kalır? O manevi his gider, yerine geleceğe yönelik hasis zihniyet hakim olur.

Üçüncüsü, her vesile ile karşılarına çıkar, onlarda minnettarlık hislerinin tazelenmesine sebep olursam, sevabın da, günahın da mahremiyetini ihlal, sevap için rızay-ı Bari, günah için de rahmet-i Hüda menbalarını karartmış ve bu suretle onlara mütevazı hizmetim yanında, telafisi güç bir menfi alışkanlık telkin etmiş olurum...

Her şeyi maddi menfaatler içerisinde değerlendiren, elçinin kafası karışır.

- Bu kadar iyiliğin, yardımların size hiç mi faydası olmayacak? Olacak şey değil! der.

- Ekselans işte sizinle bizim aramızdaki en önemli fark bu... Bizi biz yapan, bu değerlerdir.

- Peki bu anlayış böyle ilelebed devam edecek mi?

- Orasını bilemem! Devam ederse, bu devlet de devam eder. Aslını, özünü inkâr eden, terk eden hayatiyetini idame ettiremez! Bu, değişmez kaidedir...

Mehmet Oruç