Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => DİYET VE SPOR => Konuyu başlatan: Miftahulkuluub - 12 Şubat 2006, 16:11:14

Başlık: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Miftahulkuluub - 12 Şubat 2006, 16:11:14


Çoğumuz bir futbol takımını tutuyoruz ve taraftarlar arasından bazıları maçlara sürekli olarak gidiyor. Maçlarda seyircilerin oyuna tezahürat yapmak, takımlarını desteklemek dışında herhangi bir katkıları yok. Hakemin kararlarını değiştirmeleri mümkün değil. Bu açıdan bakıldığında futbol demokratik bir oyun değil, çünkü çoğunluğun istediği sonuçlar ortaya çıkmıyor. Bu durumda hakemin özel hayatı ile ilgili yorumlar yapmaya başlanıyor, hakemin yanlış karar verdiği düşünüldüğünde.

Böylece yöneten ve yönetilenin var olduğu bir durumda, seyirciler yada taraftarlar farkına varılmadan yönetilmekte. Antrenör ve yöneticilerin ise oyuna aktif bir katkıları yok. Bir savaş mantığı içinde düzenlenen futbol oyununda antrenör oyuncularını savaşa hazırlar gibi antrenman yaptırıyor ve onların en güçlü hali ile ve taktiği en iyi uygulayacakları şekilde sahaya çıkarıyor. Yöneticiler ise kolayca galip gelmek için yetenekli ve meşhur futbolcuları, antrenöründe isteği doğrultusunda takımlarına dahil etmek için para temin etmeye çalışıyor.

Böylece bakıldığında futbolcular başarıları ölçüsünde büyük transfer ücretleri alıyor. Antrenörler de maddi olarak önemli paralar kazanıyor. Yöneticiler ise yönettikleri takımın taraftar sayısına bağlı olarak prestij ve ün sahibi oluyor. Hakemlerinde maçları yönettiği için kazandığı paralar var. Taraftarlar ve seyirciler ise maçları izlemek için para ödemek durumundalar. Aynı şekilde yapılan naklen yayınlar içinde izleyiciler para ödemekteler.

O halde neden takım tutuyoruz? Sonuçta maddi olarak başkalarına kazanç sağlayan bir durumdan biz ne kazanıyoruz?

İnsanlar genellikle ait olma duygusu ile, futbolcuların hayatına duyduğumuz özlem dolayısı ile ya da hayatındaki boşlukları doldurmak için takım tutmakta... Bunun karşılığında ise çeşitli duygusal durumları maç seyrederken ve maçtan sonra yaşıyoruz. Çünkü galibiyetin karşılığı başarı, mağlubiyet ise başarısızlık olarak algılanıyor kendimiz tarafından ve hiçbir katkımız olmamasına rağmen.

Toplumsal olarak ise başarıya ihtiyacımız inanılmaz. Kendi hayatımızla ilgili verilen yanlış kararlara hiç tepki göstermezken, takımımız için verilen yanlış kararlara büyük tepkiler gösteriyor ve maç bittikten sonra da olay çıkarmaya devam ediyoruz.

Topun kendi kalemizden içeri girmesi bizi yaralıyor ve acı veriyor, rakip kaleye girmesi ise bizi mutlu ediyor. Oyun sırasında futbolcularım yaptığı hareketlerin güzelliği veya yanlışlığı hakkında hemen karar veriyor ve yorumluyoruz. Böylece rakip kaleye giren gol kendimizi aslan gibi hissetmemizi ve kendi kalemize giren gol ise kuzu gibi hissetmemizi sağlıyor. O zaman Pascal'ın sözünü şöyle değiştirebiliriz buna hiç katılmasam da. 'İnsan Maç Seyreden Hayvandır'. 'İnsan Maç Yapan Hayvandır'.

Kalemiz korunmak zorunda ve hayatta da koruduğumuz değerlerle özdeşleştiriyoruz kaleyi farkında olmadan. 'Top rakip kaleden içeri girdi' demek yerine 'Geçirdik' dememiz bundan kaynaklanıyor ama bunu söylediğimiz için top bizim kalemize girildiğinde kendimizi tecavüz edilmiş gibi hissetmemiz bu yüzden. Kale ile namus özdeşleşmiş durumda görünüyor.

Bütün bunların gösterdiği futbolun altında derin anlamlar olduğu ve toplumsal olarak insanların daha kolay yönetilmesini sağladığı yönündeki düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim.

Futbol takımı tuttuğumuzda doğal olarak daha farklı sonuçlarda hayatımıza farkında olmadan aktarılıyor. Takım tutuyorsanız, arkadaş tutuyorsunuz, eleman tutuyorsunuz, kebapçı tutuyorsunuz, parti tutuyorsunuz, lider tutuyorsunuz. Çünkü farkında olmadan bir içerikteki durumu benzer bütün içeriklere taşıyoruz.

Bu konuda benim önerebileceğim bir tek bir şey var o da takım tutmaktan vazgeçmeniz ve istediğiniz anda istediğiniz takımı tutar veya bırakır hale gelmeniz maç seyrederken.

Eğer takımınızın aldığı sonuçtan dolayı 1 dakika bile üzülüyorsanız vücuduna inanılmaz şekilde zarar verdiğinizi unutmayın.

[ALINTIDIR]
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 01:06:37
Futbol ve Din

Dinin dışlandığı dönemlerde, din dışı kutsallar üretildi.
Tabiat boşluk kabul etmediğinden, bu kaçınılmazdı. Futbol ise üretilen din dışı kutsalların ilk safında yer alır. Kurgusu ve estetiği açısından da geniş toplum kitlelerini cezbetme gücüne sâhip.
 
Futbol fenomenine sosyolojinin penceresinden baktığımızda, "futbol sahaları modern dünyanın mâbedleri, futbol yıldızları da o mâbedlerin canlı ikonları olarak tavzif edilmiştir" diyebiliriz. Medyaya da bu futbol fenomenini daha fazla kitleselleştirmek üzere çağdaş baş büyücü rölü düşmüştür. Efsunlama seanslarını gâyet başarılı yürüttüğünü söyleyebiliriz.
 
Bu girişi, futbolun yukarıda anlattığım kurgusunun çatlamaya başladığını söylemek için yaptım. Belli bir süredir futbol sahalarında, futbol ikonlarının özel yaşantılarında kendisini gösteren dinin inkâr edilemez etkisi bu değişimi zorlamaktadır.
Futbol olgusu bazı dindar futbolcu ve seyirciler vasıtasıyla epeydir seküler formunu dönüşüme zorluyor. Bunu gören yetkililer de gelişmelerden tedirgin...
 
Küresel dünyanın futbol ikonları kendilerinden beklenen “seküler azizler” rolünü oynamak yerine, dinî değerlere teslimiyetlerini ifade ediyorlar.
 
Gol attıktan sonra secdeye kapanan Müslüman oyuncular, gâlibiyet sonrası Allah’a şükürlerini ifade etmek üzere topluca secdeye giden takım görüntüleri dikkatlerinizden kaçmıyordur sanırım.
 
Hıristiyan âleminde sahaya çıkmadan önce dua eden, gol attıktan sonra Haç çıkaran, bir şekilde Hz. İsa’yı tebcil eden nice futbolcu var artık.
 
Bunlara benzer dinî hissiyatı ve sembolleri ifade eden farklı ritüeller farklı dinlere müntesip futbolcular tarafından kamereların önünde açıkça icra ediliyor.  
 
Futbolu din dışı kurgulayan sistem bu yaşananlar karşısında memnun değil elbette. Dinden kurtarılmış bir bölgenin, hatta ona alternatif kılınmış bir kitle ayininin lâ dinî kalıbını zorlaması olacak iş mi yani!
Bugünlerde “futbol ve din ilişkisi” bu zeminde yeniden tartışılmaya açıldı. Sebebi de Brezilya Millî Takımı’nın FIFA, Konfederasyon Kupası'nın final maçı sonrasında orta sahada el ele tutuşarak toplu duada bulunması ve oyuncuların formalarının altına giydikleri "İsa'yı seviyoruz", “İsa’ya aitim” yazılı tişörtlerini teşhir etmeleriydi.
"Yobaz sambacılar" FIFA tarafından ciddi bir şekilde uyarıldı. Sambacıların başını da 65 milyon Euro karşılığında Real Madrid'e transfer olan Kaka çekiyor.
 
Oyunculara bir uyarı gönderen FIFA, "Futbolcuların kişisel, dinî ya da politik konuları futbol sahasına taşıması yasaktır" açıklamasında bulundu.
 
Her ne kadar maç sırasında veya sahaya girerken oyuncuların dua etmesini veya haç çıkarmasına izin verse de FIFA, bu son olaydan rahatsızlığını da açıkça beyan etmiştir.
 
Birçok yıldız futbolcu futbol alanında dine getirilen sınırlamalara karşı çıkıyor, ceza alacağını bilmesine rağmen oyun sahasında başarısını inacıyla irtibatlandırarak bu inancını kitleselleştirmeyi tercih ediyor. Bunların başında da Kaka geliyor.  
 
Kaka’nın dindar bir Katolik olduğu biliniyor. Brezilyalı yıldız, sık sık formasının altına “İsa’ya aitim” yazılı tişörtler giyerek kitlelere mesaj veriyor. Kendisiyle yapılan bir röportajda, “Futbolu bıraktıktan sonra ne yapmayı planlıyorsun?” sorusuna; “İlahiyat okuyacağım, Hıristiyanlık teolojisini öğreneceğim” demişti. “Kız arkadaşın var mı?” sorusuna da tepki göstererek, “Ben hâlâ bâkirim” diyerek dindar bir kişinin hayatında zinaya yer olmadığını dillendirmişti.
 
Futboldaki bu değişim ne Brezilya’ya has bir durum, ne de çok marjinal bir olgu artık. Bu değişimin tetiklediği tartışmalar ülkemizde de yaşanmaktadır.

Namaz kılan futbolcuların varlığı az mı tartışıldı medyada! Dinî tercihlerinden dolayı az mı linç edilmek istendiler! Başarıları binbir teville görmezden gelinmedi mi!?..
 
Bu değişimi normal görüyorum. Toplumlar dinle ilişkilerini yeniden keşfediyorlar. Dinle kurulan bağların da toplumsal her alanda kendisini hissettirmesi kaçınılmazdır. Kitlesel gücü tartışmasız olan futbol alanı da nasibine düşeni almaktadır.
 
Neticede futbol da toplumsal değişim trendine ayak uyduruyor. Zira oyuncular içinden çıktıkları toplumun değer yargılarına lâkayd kalamazlar..

[ALINTIDIR]
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 02:37:05
İş hayatında yada özel hayatta futbol takımı tutan, sürekli futboldan, oyuncudan, hakemden, başkandan, yorumcudan konuşan insanlarla karşılaşıyoruz. Doğal olarak bizi de sohbete dahil etmek istiyorlar. İlk soru "hangi takımı tutuyorsun?" oluyor.  "Bende takım tutacak göz var mı?" diyorum şakayla. "Futbol Saçmalıktır" deyince irkiliyorlar.

Büyük bir şirketi yada bir holdingi tutan birini gördünüz mü? Tabi ki Hayır. Ancak bir şirketin yada holdingin hisse senedini almış olan kişiler o şirkete yada holdinge sempati duyarlar. Çünkü iktisadi bir birliktelikleri vardır.
Peki borsada hisse senetleri satılan holdingleşmiş futbol takımlarını tutan insanlara ne diyeceksiniz?
Ha Koç Holdingi tutmuşsunuz, ha Fenerbahçe Spor Kulübünü,
ha Sabancı Holdingi tutmuşsunuz, ha Galatasaray Spor Kulübünü,
ha Doğan Holdingi tutmuşsunuz, ha Beşiktaş Spor Kulübünü bence hiçbir farkı yok.

İnanın milyar dolarların döndüğü bir sektörü Anadolu'nun saf insanlarına bırakmazlar.
Son zamanlarda çıkan şike haberleri buzdağının görünen yüzü mesabesinde.
Bu pislik düzenin Anadolu'nun saf insanlarına biçtiği rol bellidir.O da modern kolezyum (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kolezyum)lar olan stadyumları hıncahınç doldurmak; birbirleriyle yolda, işte, evde, okulda cebri ve fikri boyutta çarpışıp durmaktır. Bu iş milleti birbirine kırdırmak değilde nedir?

Bu açıdan bakılınca "Futbol Saçmalıktır" sözüm hafif kalıyor. Biraz araştırınca futbolun sadece spordan ibaret olmayan pislik bir düzen olduğunu her akıllı insan görebilir.

Futboldan konuşan avâmdan insanları görünce acımıyorum. Uyarılarım bir kulaklarından girip diğerinden çıkıyor. Şeytan yada nefsi emmarenin etkisinde daha kötü işler de yapabilir.  Fakat havasstan birini futboldan konuşurken görünce inanın acıyorum.

Mevlânâ Ebû Yezîd (k.s) hazretleri şöyle buyuruyor:  “Avâm(halk tabakası) için günahtan kaçmak nasıl vâcib ise, havâs(yüksek tabaka) için de gafletten kaçmak öyle vâcibdir. Avâm, nasıl günahlardan sorguya çekilirse, havâss da gafletten suçlandırılır”

Gâfilâne bir hayat; çocuklukta oyun, gençlikte şehvet, erginlikte gaflet, ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü çırpınış ve nedâmetten ibârettir.

Allahü zül celal vel kemal ve tekaddes hazretleri saldırgan küfre ve onun zehirli oklarına karşı Ümmedi Muhammed'in yâr ve yardımcısı olsun.


Mücteba
Sadakat.net
04 Temmuz 2011 Pazartesi
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 09 Temmuz 2011, 03:09:32
Setri Avret Üzerinden Futbolun Hükmü

"Göbek diz arasını göstermek erkek erkeğe de haramsa erkeklerin -futbolcuların dizlerinin yukarısının açık olduğu- futbol karşılaşmalarını izlemesi caiz mi? Birçok dindar erkek futbol maçlarını izliyor. Bunu uyarmamak çok büyük bir vebal değil mi?"


Yukarıdaki soruya cevap olarak, "Evet, erkeklerin göbekle diz kapağı arasında kalan bölgeyi açması (zaruret halleri müstesna olmak üzere) haramdır. Burası erkeklerin avret mahallidir. Futbolcuların giydikleri şortlar da diz kapağına kadar uzanmadığı için kısa şortla oynanan futbol maçlarını izlemek caiz değildir" diyebilirdim. Meseleyi böyle kısa bir cevapla geçiştirebilirdim. Ancak bence "futbol"dan bahsederken bundan daha fazlasını konuşmak durumundayız. Zira mesele oldukça farklı boyutlara sahip.

Her şeyden önce altını çizmemiz gereken bir nokta var:
Futbol, toplum hayatında oldukça fazla yer işgal ediyor. Bir yanda dev bütçeleri, öyle her isteyenin iştirak edemediği, karmaşık ilişkilerin yön verdiği yönetim yapıları, diğer yanda alabildiğine büyük rakamların telaffuz edildiği transfer ücretleriyle, "renkli" hayatları ve oldukça genç yaşta ulaştıkları sosyal statüleriyle futbolcular… Ve nihayet hayatının oldukça önemli bir bölümünü bunlarla dolduran "taraftar"lar!...

Futbol takımlarıyla ve futbolcularla ilgili –burada detaylı olarak tadad etmeye gerek görmediğim– her türü bilgiyi hafızada tutmak, bunlara hayatında bu kadar büyük bir yer ayırmak, ancak zamanın büyük bir kısmını bunlara ayırmakla mümkün olabileceğinden, futbolla "seyirci" seviyesinde bile iştigal etmenin bize neye mal olduğunu sadece bu nokta üzerinde durarak dahi fehmedebiliriz. Yani bize emanet edilmiş olan zaman, enerji, hafıza vb. şeylerin heba edilmesi, işin bir yönünü oluşturuyor.

Öte yandan "seyirci" bakımından futbol dünyasıyla doğrudan ilişkili önemli bir olgu da maddî alanda kendini gösteriyor. "Taraftar"ın, gerektiğinde aile efradının rızkından kısarak futbol uğruna yaptığı harcamaların, türlü isimler altında oynatılan "resmî" kumarların yaptığı ciroların yanında esamesi bile okunmaz!..

Yazılı ve görsel basında futbolun kendisine ne kadar temel bir yer edindiğini anlamak için gazete ve televizyonların "spor" başlığı altında verdiği haberlere ve yazıp söylediklerine bir bakmak fazlasıyla yeterli. Çoğu zaman bu başlık altında izleyiciye/okuyucuya sunulan şeyin sadece "futbol" olması sizce ne ifade ediyor?

Belki bütün bunlardan öte kendimize şunu sormalıyız:
Ulusal ve uluslar arası alanda "spor" dendiğinde ilk akla gelen etkinliklerin hemen tamamının, kuralları Batılılar tarafından belirlenmiş, kurumları Batılılar tarafından oluşturulmuş Batı kaynaklı etkinlikler olması hakkında ne düşünmeliyiz? Futboldan basketbola, hentboldan tenise kadar pek çok "spor" dalının aslında "emperyal" bir fonksiyon icra ettiğini söylemek abartı olur mu? Gerek bu "spor" dallarının, gerekse onlar etrafında oluşmuş bulunan kültürün, kimliğimiz üzerinde doğrudan ya da dolaylı ne türlü "dönüştürücü" etkiler yaptığını yeterince düşündüğümüzü söyleyebilir miyiz?

Futboldan bize yansıyanın, futbolcuların diz kapaklarından yukarısını görmenin günahından ibaret olmadığını acilen fark etmek durumundayız…

E.Bekir SifiL
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 16 Ağustos 2011, 03:27:55
'Futbol çok kirli' dedi 24'ünde bıraktı

La Liga'da Gijon forması giyen Javi Poves, 24 yaşında futbolu bırakma kararı alarak herkesi şaşırttı.

Sporting Gijon'un 24 yaşındaki oyuncusu Javi Poves, futbol dünyasındaki paraya dayalı düzenden bıktığını söyleyerek futbolu bıraktığını açıkladı.

Konuyla ilgili El Pais'e açıklamalarda bulunan genç oyuncu, futbol dünyasında her şeyin paraya ve kapitalizme dayalı olduğunu ve bu durumun midesini bulandırdığını söylerken, "Futbolun içinde kalmaya başladıkça her şeyin parayla ilgili olduğunu görüyorsunuz. Bu çok acı bir şey. Profesyonel futbol para ve sahtekarlık üzerine kurulu. Kapitalizm ölüm demektir." şeklinde konuştu.

Takımdan ayrılmadan önce kendisine ödenmesi gereken son maaşını almayı reddeden ve kulüp tarafından tesis edilen otomobili de kabul etmeyen Poves, "Afrika'daki, Amerika'daki, Asya'daki insanların ölümleri üzerinden para kazanılan bir sistemin parçası olmak istemiyorum." dedi.

2008'den itibaren Sporting Gijon forması giymeye başlayan Javi Poyes, Tarih dalında aldığı eğitime devam edeceğini sözlerine ekledi.

tumspor
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 16 Ağustos 2011, 08:55:40

Alıntı
"Bende takım tutacak göz var mı?" diyorum şakayla. "Futbol Saçmalıktır" deyince irkiliyorlar.


Güzel bir cevap...
İş yerinde seneler önce, Fenerbahce'nin şampiyon olduğu zaman, bir arkadaşım Bağdat caddesine gitmek ve orada şampiyonluğu kutlamak,İnsanların"Kabe'ye" gitmesi gibidir,demişti de, çok şaşırmıştım.Benzetmeye bakarmısınız...

Yine ünlü bir spor yazarımız,Ali Samiyen stadı için futbol'un mabedi kelimesini kullanmıştı...
Bu misalleri çoğaltabliriz...
Yukarıda da izahlarıyla açıklandığı gibi,futbol milleti uyuşturup meselelerden ve dinden uzaklaştırma aracıdır...

Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: efsanef - 17 Ağustos 2011, 00:01:18
 :D çok güzel bir yazı dizisi her şey ayan beyan açıklanmış ama işte milletimize nasıl anlatacağız
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 12 Mayıs 2012, 23:53:03
:D çok güzel bir yazı dizisi her şey ayan beyan açıklanmış ama işte milletimize nasıl anlatacağız

Avamı bir şekilde anlıyorsunuz da havass'ı anlamak mümkin değil.
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 13 Mayıs 2012, 00:08:24
Şimdi sizin bu yazıyı paylaşmanız çok iyi oldu. Bu akşam,Televizyon da gösterilen görüntüleri görünce hayret ettim. Bu bir  futbol maçı değil sanki savaş, haber türk kanalında gördüğüm görüntülere inanamadım benzin istasyonun da devrilmiş iki polis aracı biri ters yatırılmış bir de poz verip cep telefonuyla resim çekiyorlar. Batılıların biz Müslümanlara vermiş olduğu iyi bir uyutma ilaçı FUTBOL.

Malesef yöneticilerimiz de futbol'u teşvik ediyorlar. Erkekleri,gençleri uyuttukları yetmedi şimdi de,bayanlara el attılar.bir kaç yıl bedava yapıp ondan sonra nasılsa gitmekten vazgeçmezler deyip,paralı hale çevirecekler.

Allah'tan hidayet dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok...
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Tuğra - 13 Mayıs 2012, 12:04:19
ABD polisi saldırganları vurabiliyor, bizim polislerede aynı yetki verilmeli..
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Günbatımı - 13 Mayıs 2012, 18:52:00
Hiçbir maçı kaçırmayan (TV başında da olsa), 90 dk. gözünü ayırmadan izleyenler malum. İyi de benim bir türlü anlayamadığım ve anlamak istemediğim, o kadar yorumu neden izliyorsunuz? Kendiniz yorum yapamıyor musunuz?

O maç yorumlarına harcanan saatler ve enerji, memleket meselelerine harcansa her şey güllük gülistanlık olurdu.
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 14 Mayıs 2012, 00:01:34
Ağzı olan konuşuyor,Parası olan konuşuyor,TV.'si olan konuşuyor. Malesef yüzlerce kanal da yüzlerce kişi bir şey yaptığını  düşünerek gece gündüz konuşuyor.

 Bu gevezeliklere sözde kendini İslami sanan Televizyonlar da aynı şekilde katılıyor.
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 14 Mayıs 2012, 14:00:46
Yalnız şu da var; bu ülkede insan sadece duyguları ile hareket edecek olsa Fenerlilerin büyük çoğunluğundaki tutumdan dolayı takım tutmasa dahi ya GS'yi yada Beşiktaş'ı tutmaya başlardı. Yine aynı şekilde Kemalist yada CHP zihniyetlilerin tutumlarından dolayı insan AKP'li olmasa bile AKP'yi sevecek hale gelebilir.Şahsen bana bu kadar itici geliyorlar.
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 15 Mayıs 2012, 00:48:52
Alıntı
Kemalist yada CHP zihniyetlilerin tutumlarından dolayı insan AKP'li olmasa bile AKP'yi sevecek hale gelebilir.Şahsen bana bu kadar itici geliyorlar.
 


Yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzedi..!

Başlık: Futbol bir din ya da kimlik midir?
Gönderen: Hâsıl-ı Kelam - 15 Mayıs 2012, 10:14:24
Futbol bir din ya da kimlik midir?

Futbolla ilgili ne zaman böyle yorumlar yapılsa tepki gösterirdim. Ancak bugün bunlara hak vermeye başladığımı itiraf etmeliyim.

Şikeyle ilgili yazdığım yazılara aldığım tepkiler, futbolla toplumun ilişkisini yeniden ve daha güçlü biçimde sorgulamama neden oldu. Çok eskilerden beri tanıdığımız, dindar bir kimliğe sahip insanlar olarak bildiğimiz dostların bile ağza alınmayacak tepkiler göstermesini anlamak hakikaten çok zor.

Futbolun çok önemli bir toplumsal dinamizm olduğu, topluma aksiyon kattığı aşikâr bir durum! Futbolun sosyolojik temellerinin bulunduğu, kitlelere dinamizm getirdiği muhakkak! Ama takım taraftarlığının, din gibi, milliyet gibi bir aidiyet haline dönüşmesi hakikaten ürkütücü görünüyor. O zaman futbolun birleştiriciliği ve aksiyonu ortadan kalkıyor, bu spor yeni bir toplumsal tefrikaya dönüşüyor.

Ne kadar sosyolojik arka planı olursa olsun, futbol neticede bir oyun ve sahadaki 22 kişinin topu üç direk arasına atmasından başka bir şey değil. Bugün dindar insanlar bile takımlarıyla kendilerini bire bir özleştiriyorlarsa, takımına söylenen sözleri kendilerine söylenmiş gibi görüyor, takımının düştüğü durumu kendi durumuymuş gibi algılıyorlarsa burada yanlış bir şeyler var demektir. İnsanlar tuttuğu takımı kayıtsız şartsız destekliyor, her türlü yanlışını içselleştirip kabul ediyor ve o yanlışlara bile tarafgir oluyorsa, diğer takımın en küçük meselesine müsamaha göstermeyip bunu kavga için bir gerekçeye dönüştürüyorsa burada hastalıklı bir durum söz konusu demektir.

Futbolun bir keyif aracı olduğu dönemlerde, takımlarla ilgili birtakım meseleler dostlar arasında birbirlerine takılma vesilesi ve latife sebebi olarak görülüyordu. Ancak her geçen gün takım tutmanın bir kimlik ya da bir aidiyet sebebi haline gelmesi, futbol anlayışını tehlikeli bir sürece dönüştürdü.

Oysa taraftar olarak büyük anlamlar yüklenilen futbolcular ve yöneticiler hep kazanmaya bakıyorlar. Oyuncuların hiçbirisi parasız oyun oynamıyor, karın tokluğuna gönül verdiği formaya hizmet etmiyor. Kulüp yöneticileri ya da futbolun renklerini yönetenler bu işleri bir ideal uğruna yapmıyor. Bilakis bu sektördeki büyük büyük paraları, büyük bir keyifle yönetiyorlar. Yani sadece hizmet veya iyilik güdüsüyle kimse bu işlerle uğraşmıyor. Bu sektördeki insanların kendileri söz konusu olduğunda, her birinin profesyonel olduğuyla ilgili cümleler duyuyoruz. Bunların kınanacak bir durumu yok tabiî ki. Yanlış olan, böylesine bir oyuna yüklenen olağan dışı anlamlar ve bu anlamların bize kimlik olarak dönmesidir.

Hep birlikte futbolla ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var. Futbolu dünyevi bir din ya da bir kimlik haline dönüştürmek, bizi ve toplumu büyük bir yanlışla karşı karşıya getiriyor. Takım taraftarlığının bir kimlik haline dönüşmesi, hakkı ve hukuku çiğneyenlerin de cesaretini artırıyor.

Unutmayalım, futbol sadece bir oyun. Keyif alınacak, stres atılacak ve atılan stresten sonra da unutulup işimize bakılacak bir oyun...

Mehmet KAMIŞ
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 16 Mayıs 2012, 01:41:25
Alıntı
Hep birlikte futbolla ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var. Futbolu dünyevi bir din ya da bir kimlik haline dönüştürmek, bizi ve toplumu büyük bir yanlışla karşı karşıya getiriyor. Takım taraftarlığının bir kimlik haline dönüşmesi, hakkı ve hukuku çiğneyenlerin de cesaretini artırıyor.

Unutmayalım, futbol sadece bir oyun. Keyif alınacak, stres atılacak ve atılan stresten sonra da unutulup işimize bakılacak bir oyun...

Evet,insanları uyutmaya yarayan bir oyun,insanları Allah'tan uzaklaştırmaya yarayan bir oyun,Müslümanları uyuşturmaya yarayan bir oyun.
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 16 Mayıs 2012, 01:43:55
Çakma din!  



T24 Sitesi'ndeki haberi, diğer haber kanallarında göremedim:


Üç büyük (?) İstanbul takımından birinin taraftarları, "Bu mıntıkada sadece bizim takımın şampiyonluğunu kutlarız" gerekçesiyle semtin kalabalık güzergâhlarında nöbet tutmuşlar; kendilerine "Dağılsanız iyi olur, niçin toplandınız?" diye sual eden güvenlik görevlilerine de, "Size ne yahu, biz kendi takımımızın kazandığı dördüncülüğü kutluyoruz" diye mizah yükü yüksek bir cevap vermişler. Haberin fotoğrafı da var. Polis hadiseye dikkat kesilip tedbir almış, buna rağmen tatsızlıklar çıkmış.

Faydası olmayacağını bile bile haberi mümkün olduğu kadar tarafsız bir dille özetlemeye çalışıyorum; öyle yapmaya mecburum çünkü taraftar davranışları ve psikolojisi ülkemizde artık ciddiyetle gözlemlenmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken endişe verici, hatta tehlikeli bir seviyeyi işaret ediyor. Sair zamanlarda mâkul, soğukkanlı, insaflı, hatta tarafsız görünen nice insan, takım meselesi araya girince asabîleşiyor, umulmadık tepkiler gösteriyor; kırıcı, saldırgan olabiliyor. Yazar arkadaşım Mehmet Kamış'ın geçen Cumartesi bu sayfada kaleme aldığı, "Futbol bir din ya da kimlik midir?" başlıklı yazısındaki, "Çok eskilerden beri tanıdığımız, dindar bir kimliğe sahip insanlar olarak bildiğimiz dostların bile ağza alınmayacak tepkiler göstermesini anlamak hakikaten çok zor." satırlarının aslında ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Biraz da bu yüzden futbol benim için bütün cazibesini kaybetti, bir nefret, bir ürperiş nesnesi olmaya başladı.

Futbol iyi insanları değiştiriyor, bozuyor, kendine yabancılaştırıyor; kötülerin niteliklerini sivriltiyor. Ünlü Şeytan (Exorcist, 1973) filmindeki kız çocuğuna (Linda Blair) musallat olan kötülüğün bu masum yavrucağı dönüştürmesine benzeyen menfî bir tesir yapıyor. Artık kesinlikle bir eğlence, bir spor, bir dostluk ve kardeşlik vesilesi olmaktan çıktı, insanları bölük bölük ayırıyor, renklerine boyuyor, davranışlarını bozuyor ve en önemlisi hakikat duygusunu baskı altına alıyor.

Cumartesi günü maçtan saatler önce bir ulaştırma görevlisiyle sohbet ettim; öfke yüklüydü ve olup biteni kendi mantığı içinde çok inandırıcı bir şekilde savunuyor ve çok ilginçtir doğrudan hükümeti suçluyordu. Büyük bir inanç ve heyecanla dile getirdiği görüşlerini şöyle bir finalle noktaladığında ürperdim desem yeridir;

-Artık kendi partimizi kurmaktan başka çare kalmadı; herkes bize düşman; o zaman görürler dünyanın kaç bucak olduğunu!

Futbol düne kadar sporla ilgili bir kavramdı; sosyolojik boyutları vardı, bugün ise ancak "Din psikolojisi"nin temel kavramlarıyla ölçülebilir bir fenomen haline gelmiştir Türkiye'de. Herkes aynaya bakıp taraftarlık derecesini sorgulasın, "Takımımın renkleri, doğruları algılamamı engelleyebilir mi?" sualini sorsun, kendini sigaya çeksin. Psikologlar, taraftar davranışının niçin çok garip bir surette "kesin inançlı" çizgisine doğru kaymakta olduğunu dert edinmeliler. Bunlar sağlık alâmeti değil, resmen maraz! Hüsran ve sevincin algılanmasında niçin bu ölçüde yaygın hazımsızlık yaşandığının sebeplerine inelim. "Birkaç kendini bilmezin edepsizliği, büyük ve şerefli camialara mal edilemez" safsatasına artık güvenmeyelim. Birkaç edepsizin yaptığı, o câmianın sessiz ve mâkul çoğunluğu tarafından bir şekilde onaylanıyor, hatta gizli bir keyiflenme hissine yol açıyorsa -ki öyle oluyor- meseleyi ciddiye almanın zamanı gelmiş demektir
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1020
 
Başlık: Bu futbol mu yani!
Gönderen: Mücteba - 17 Mayıs 2012, 01:31:39
(http://img.vol.io/rotahaber/newpics/news/160520121707333096763_2.jpg)

Bu futbol mu yani!

Futboldan hiç anlamam. Boks ve futbolu spor olarak da görmem.. Spor seyredilmez değil, ama spor seyirci için yapılmaz, onu bilirim.

Bizim gibi ülkelerde spor, toplumu uyutmak için bir beşiktir aslında..

Futbol bugün bir kumara dönüşmüştür. "Put"tur, bir başka yanı ile.. Her şey "put" olabilir.. Para, kadın, lider.. Bir şey "her şeyden önce" geliyorsa, o nesne puta dönüşebilme riski taşır.. "Her şey futbol için" ya da "kendi takımı için" ise birileri açısından, orada ciddi bir sorun var demektir..

Sosyo psikolojik açıdan mikro faşizm etkisinden söz etmek mümkün. "Taraftar" olmak, ötekine düşmanlığa kadar giden bir sürecin başlangıcı ise bunu iyi düşünmek gerek.

Futbolun bir centilmenlik filan olmadığını gördük.. İçinde saldırgan bir kişilik besliyor.

Haksızlığa uğramış olmak, başkalarına haksızlık etme hakkı vermez.. Polis gözyaşartıcı gaz sıktı diye İETT otobüs durağı tahrip edilmez.. Metrobüse saldırılmaz..

Vali diyor ki, "eğer kupa verilmeseydi GS'lılar, Florya'nın altını üstüne getirecekti!"

Ne demek bu! Tehdit, şantaj, esir alınan bir yönetim!

Hadi bu işi bir meşru bir oyun kabul edelim. Bir takım kazanmış, kupayı orada almasında ne var?

GS kazanınca FB bunu yaptı da, tersi olsa ne değişecekti.. Bana göre bir şey değişmeyecekti.. Çünki bu "taraftarlar" 3 aşağı, 5 yukarı birbirine benziyor. Aynı kaynaktan besleniyorlar..

Siyaset ve media bu olaya çanak tutuyor. Bu yapı bir şekilde destekleniyor..

Ama artık birilerinin bu işe bir dur demesi gerek.. Bu durum toplumun ruh sağlığı açısından sorun olmaya başladı. Aileler ve gençlerin ruhsal gelişimini engelliyor. Kötü bir rol model üretiyor.. Aile ve Spor Bakanı bir araya gelip bu konuyu psikologlarla, sosyologlarla birlikte gözden geçirmeli..

Erkekler yetmedi, şimdi kadınlar da bu oyunun içine çekiliyor. Kadınlar da küçücük çocuklarının ellerinden tutup bu aleme sokuyorlar..

Her önemli maçtan sonra trafik kilitleniyor. Sarhoş sürücüler birer trafik canavarına dönüşüyor, birileri silaha sarılıyor. İnsanlar birbirine giriyor, yağma olayları yaşanıyor.

Bu sefer, cemaat, camia, Ergenekon, polis hepsi birbirine karıştı..

Devlet nasıl tiyatrodan elini çekiyorsa, futboldan da elini çeksin. Belediyeler de öyle. Sporu sporculara ve halka bırakın.. Kamu karışmasın bu işe.. Spor yapana altyapı hizmeti sunsun, o kadar.

Bu son olaylar, Türkiye'nin bu konuda hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından önemli bir gösterge oldu.. Özellikle büyük kentlerde futbolun toplumsal barış açısından nasıl bir risk oluşturduğu bu vesile ile görülmüş oldu..

Nasıl eşini döven adama eşine ve evine yaklaşma yasağı getiriliyorsa, futbolda şiddete karışanlara, stadyuma yaklaşma yasağı getirilmesi gerek.. Tekrar aynı suçu işlerlerse, çok daha ağır bir şekilde cezalandırılmaları gerek..

Birçok insan futbol maçı olduğu zaman o güzergahı kullanmıyor, erkenden evine kapanıyor.. Toplumda ciddi bir korku havası oluşmaya başladı.. Gece yarılarına kadar araç konvoyları ile toplumu terörize ediyorlar..

Basında ve toplum içinde bunları kışkırtanların da ciddi bir şekilde takib edilerek cezalandırılmaları gerek..

Spor kulüplerine maddi kaynak aktaranların bu desteklerine ya sınırlama getirilmesi ya da bunların matrahtan düşülmesine izin verilmemesi gerek..

Spor yapılır, o zaman sağlıklı bir şeydir. Ama bunu kumar ya da gladyatörlerin savaşlarına döndürenler spora hizmet etmiş olmuyorlar..

Gazetelerin bu konuya bu kadar geniş yer ayırmalarını da anlamıyorum. Doğru da bulmuyorum.. Tiraj açısından ilk 8 içinde iki de futbol gazetesinin bulunması da düşündürücü..

Bu işin içinde eğitimli, para ve statü sahibi insanlar da var. Çapulcu takımı değil bunların önemli bir kısmı. İçlerindeki akıl ve insaf sahipleri bile bunlarla başedemiyor..

Bu tribün terörü filan değil. Bu derin öfkeyi devlet, basın ve sermaye birlikte besledi, büyüttü.

Şimdi de işin içine derinler karıştı. Şike davasını biraz daha eşeleyin bakalım içinden ne çıkacak? Cemaat, Ergenekon, ABD'nin tartışma konusu edildiği bir spor olayı içine gizlenmiş derin bir sır var bu işin içinde.

Bu rezalete bir dur denilmesi gerek.. Yetti artık!

Selâm ve dua ile.


Abdurrahman DİLİPAK - 16 Mayıs 2012 Çarşamba
Başlık: Zincirlerini Kırmış Deliler
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2012, 11:20:26
Zincirlerini Kırmış Deliler

Deliliğin çeşitleri vardır:
Bildiğimiz normal deli... Zır deli, zırzır deli, hınzır deli... Deli dolu... Zararsız deli... Ilımlı deli... Akıllı görünen deli... Zincirden boşanmış deli... vs vs...

Acaba şu futbol delileri hangi cinstendir?..

Sanırım onların da türleri var. Hepsi de, bir tarağın dişleri gibi bir değil.

Son futbol çılgınlıkları öyle sıradan, ılımlı deliliklere benzemiyordu.

Siz daha işin içyüzünü bilmiyorsunuz. Devletin, valiliğin, emniyetin elindeki gizli raporları okusanız, o çılgınlıkların vehâmetini öğrenseniz aklınızı kaçırırsınız.

O korkunç futbol cinnetleri sırasında Türkiye'miz büyük bir tehlike atlatmıştır.

Çok şükür kan dökülmedi, can kaybı olmadı.

Hükümet bu konuda çok ciddî ve etkili tedbirler almalıdır.

Son hadise, sorumlulara ve vazifelilere iyi bir ders olmalıdır.

Ülkemizde büyük sayıda vatandaş futbol konusunda sınırı aşmış bulunmaktadır.

Tedbir alınmazsa ileride çok üzücü başka hadiseler olabilir.

Sosyal ve biyolojik patlamalar olabilir.

Mısır'da olduğu gibi kan dökülebilir.

Konu psikoloji uzmanlarına inceletilmeli ve raporlar alınmalıdır.

Türkiye sosyal yapı bakımından nereye sürükleniyor?

Türk Kürt... Sünnî Alevî... Sağcı solcu.. Dinci laik derken başımıza bir de futbol terörü çılgınlığı çıktı...

Bu belayı başımıza kimler sarmıştır?

Ülkemizde büyük tesislerde dev futbol günlük gazeteleri yayınlanmaktadır.

Çok sayıda vatandaşımız futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor.

Futboldan medet uman bazı politikacılar ateşle oynadıklarının farkında mıdır?

Ya bir dinî cemaatin futbol merakına ne demeli...

Tarih felsefecilerine, büyük düşünürlere sorunuz:
Toplumumuz dengeli, akıllı, sağlıklı, iç barışlı bir toplum mudur?

Şair "kim beni zincire vuracakmış şaşarım" demiş.

Futbol çılgınları zincirleri kırdılar. Âferin!..



Mehmet Şevket EYGİ - 17 Mayıs 2012 Perşembe
Başlık: Futbol Çılgınlıkları
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2012, 11:21:04
Futbol Çılgınlıkları

Siyaset ve futbol... İki ayrı, iki bambaşka dünya... Lakin bunlar Türkiye'de iç içe girmiş vaziyette... Böyle bir karışım iyi midir, kötü mü?.. Kötü değildir, çok kötüdür.

Futbol oyunları oynanır, halk yığınları buna merak eder, takımlar tutulur... Bunları anlarım da, futbol yüzünden kırmaları, yakıp yıkmaları, polis otomobillerini kaplumbağa gibi ters çevirmeleri, çeşitli tahribat yapmayı, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmeyi anlamam ve kabul etmem mümkün değildir.

Futbol ve siyaset... Bitmedi, onun yanında din ve futbolu birbirine karıştırmak isteyenler varmış. Mış diyorum, çünkü bunlara aklım ermediği için sorup öğreniyorum.

Siyaset, futbol ve din... Patlayıcı bir karışım.

Bendeniz tv seyretmem, gazete alıp okumam. Sadece internet haberlerine bakarım biraz. Futbol çılgınlıklarının fotoğraflarını gördüm. Aklım başımdan gitti. Alevler göklere yükseliyor, bir kısım polisler canlarını kurtarmak için tabana kuvvet kaçıyor, holiganlar sanki çıldırmış.

Birkaç ay önce Mısır'da futbol yüzünden kaç kişi ölmüştü, hatırlıyor musunuz? Büyük tehlike atlattık...

Alınacak tedbirler şunlardır:

1. Futbol ile siyaset birbirinden kesin olarak ayrılsın.

2. Futbol bir "sektör" olmaktan çıkartılsın. Futbol mafyacılığı önlensin.

3. Şikelere mikelere imkan ve fırsat verilmesin.

Hangi takımın taraftarı daha çok?.. Onları kazanırsak, onların oylarını alırsak seçimi kazanmamız kolay olur... Vah bu siyasete, vah Türkiye'ye...

Dünyada yan yana gelmeyecek iki şey varsa onlar da, öncelikle din ve futboldur.

Din her şeyin üzerinde tutulmalıdır.

Öncelikle siyasetin üzerinde.

Din siyasete alet edilemez.


Siyasete alet edilemez dedimse, din ile siyaset birbirinden tamamen kopuktur demedim. Siyaset dine alet edilebilir.
Kimler edebilir?
Gerçek dindar, yüksek ahlaklı, yüksek karakterli, faziletli, bilge, temiz, tertemiz kişiler.


Din ulvîdir, siyaset süflî.

Yüce olan dini şahsî menfaatine, şahsî nüfuz ve prestijine alet etmek büyük bir alçaklıktır.

Norveç, İsveç, İsviçre, Avusturya gibi medenî ülkelerde de futbol çılgınlıkları vardır ama bizdeki gibi değil.

Mısır gibi büyük ve köklü bir İslam ülkesinde futbol yüzünden yüze yakın insanın ölmesi ne büyük bir ayıp ve yüz karasıdır.

Bu işlerin, bu çılgınlıkların pek düzeleceğini sanmıyorum.

Allah vere de daha büyük çılgınlıklar yapılmaya...


Mehmet Şevket EYGİ - 18 Mayıs 2012 Cuma
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2012, 11:29:21
Şampiyonluk Maçı Sonrası Yaşanan Olaylar
(12 Mayıs 2012 Cumartesi)


(http://kralspor.ensonhaber.com/resimler/savcidan_fenerbahcelilere_tutuklama_talebi_1.jpg)

(http://www.aa.com.tr/t.php?src=documents/AA/content_new/1000/fb-taraftar-150512-s-jpg.jpg&w=609&h=424)

(http://www.kthaber.com/newsFiles/newsImages/fenerbahce/holigan.jpg)

(http://www.sportivi.com.tr/images/haberler/iste_saracoglunda_yasanan_olaylar_1336988395.jpg)

(http://www.farklihaber8.com/Upload/Haber/5e3d8c8e-b5d5-475a-b8c0-1a5aea98baea.jpg)

(http://haber5.net/12/05/13/18/c54b/a9ozobko.gif)

(http://www.habersinerji.com/files/news/thumb/news-54750631e48285c2c3cc.jpg)

Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2012, 06:23:46
Şehrin göbeğinde, arabalar ters çevriliyor, vahşiler önüne geçip fotoğraf çektiriyor,  akaryakıt istasyonuna molotoflar atılıyor, stadın koltukları sökülüp sahaya yağdırılıyor...

İETT'ye verilen hasar ise çok daha büyük. Metrobüs hattında hizmet veren 68 otobüsün camları kırılıyor, 139 İETT durağı tahrip ediliyor.

Daha neler neler...

Vandalizmi ve  çirkinliği daha tafsilatlı anlatmanın gereği yok.

Lafı hiç eğip bükmeyelim. Yaşananlara kimse taraftarlığın kara gözlüğüyle ya da bürokrasinin dürbüne tersten bakan tavrıyla bakıp küçümsemeye kalkmasın.

Bunun adı vahşiliktir, bunun adı hazımsızlıktır, bunun adı eşkıyalıktır, bunun adı teröristliktir.

Bu yapılanları Fenerbahçe olduğu için sayıp dökmüyorum. Kupanın elinden gittiğine inanan öteki takımların azgınları da yarın bunun aynısını, belki daha fazlasını yapabilir.

Beyler unutmayın.

Yıllardır bu topluma futbol fanatizmi rüzgarları ekiliyor. Fırtınadan başka bir şey mi biçeceğinizi sanıyordunuz?  

Klüp yöneticileriyle, siyasetçisiyle en başta da medyasıyla bunlar yapıldı. Daha vahimi ise hala da bütün çirkinliğiyle yapılmaya devam ediyor.

***

Toplumun pek çok kesiminin futbol fanatiği olmasını anlayabiliyorum. Ama dindarların fanatizmini anlayabilmiş değilim.

Bir zamanlar dini cemaatler, bırakın futbol oynamayı, takım tutmayı bile ayıp sayarlardı. O cemaatlere mensup gençler de içlerinde taraftarlık varsa bile ya dışa vurmazdı ya da vuramazdı.

Çünkü dindar adamın "malayani" şeylerle meşgul olacak zamanı olmamalı idi. Gençler de büyüklerin bu tavrını bildiği için derunlarındakini dışa vurmazlardı.

Bizler üniversiteyi 1980'li yıllar öncesinde okuduk.

O yıllarda aynı dışlayıcı tavır sol fraksiyonlar arasında da söz konusu idi. Futbola meraklı olanlara "dava adamı olmaz" gözüyle bakılır ve pek itibar edilmezdi.

Sonra cemaatlerin tavırları değişmeye başladı. "Daha kötü şeylerle uğraşmaktansa hiç değilse futbolla ilgileniyor" denir oldu. Müsamaha ile karşılanır hale geldi.

Güçlerine güç katmak için her değeri kullanmaktan geri kalmayan kulüp başkanları ve onlara göbekten bağlı payanda gazeteciler, bu kaynağı kullandıkça kullandı. Sömürdükçe sömürdü.

Futbol denilen illet, bu açılan aralıktan içeri girdi. Şimdi içerdeki bütün değerleri kapı dışarı etti geçip baş köşeye oturdu.

Bir dönem yüceltilen değerler vardı, din gibi, ideoloji gibi, aile gibi...

Kulüp yöneticileri ve medyanın oluşturduğu bu pespaye konsorsiyum, iki renkten oluşan çaputun taşıdığı değerleri en yükseğe koydu.

"İnsan, eşini  değiştirebilir hatta dinini bile değiştirebilir. Ama takımını değiştiremez" demeye başladılar.


Allah kahretsin bu yücelttiğiniz değerleri. Allah sizin yücelttiklerinizi zir ü zeber etsin.

Üç yaşında iken bir çikolata ile kandırılıp, sonunda en büyük çikolatayı verende karar kıldığınız bir sahiplenme duygusu, ne menem şeymiş böyle en yüce değer yaptınız.

Ey Başbakan Erdoğan! Futbolla olan ilginizi gözden geçirmeniz gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün Beşiktaşlılığı, Kılıçdaroğlu'nun Fenerbahçeliliği bu ülkeye zarar vermedi, vermeyeceğini de sanıyorum.

Ama sizin Fenerbahçe ile olan -adı her ne ise- bağınız bu ülkede fanatizmi körükleye geldi. Geçmişte bunun zararlarını lokal olarak şehir komşunuzda yaşadınız.

Ülke genelinde insanlar, niyetinizin düzgün olduğuna inandı ve yaptığınız hizmetlere de bakarak bugüne kadar çok sorun etmedi. Ne var ki bu noktada size tanınan kredinin sonuna gelindiğine emin olun.


Tez elden hormonla haksız ve çoğu kez gayr-i meşru bir şekilde büyütülen bu sektör hızla küçültülüp dünyada hak ettiği yere oturtulmalı. Ekonomi olarak 6. sırada olduğu ile övünenlere, "marş marş" denilip başarı sıralamasındaki 50'lere gönderilmeli.

Dünyada liginde başarı elde edemeyenler, kirli imparatorluklarını yürütmek için iç fanatizmi besliyor.

Eğer bunlar Türkiye'de kısa sürede yapılmazsa Türkiye'de bölücü diye nitelediğimiz PKK terörünü gölgede bırakacak gelişmeler yaşanır.

Türkiye'de PKK sorununun çözümü makul bir süre ertelenebilir (ertelensin anlamında demiyorum) ama futbol bölücülüğü tehlikesi ertelenemez.

Tehlike o raddeye geldi. Uyanın!

Ünal TANIK - 14 Mayıs 2012 Pazartesi
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 27 Mayıs 2012, 09:08:55
Alıntı
Sonra cemaatlerin tavırları değişmeye başladı. "Daha kötü şeylerle uğraşmaktansa hiç değilse futbolla ilgileniyor" denir oldu. Müsamaha ile karşılanır hale geldi.

Güçlerine güç katmak için her değeri kullanmaktan geri kalmayan kulüp başkanları ve onlara göbekten bağlı payanda gazeteciler, bu kaynağı kullandıkça kullandı. Sömürdükçe sömürdü.


yavaş yavaş futbol zehirini verdiler, bünyeyi alıştırdılar. şİMDİ DE SÖMÜRÜYORLAR..
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 03 Haziran 2012, 19:38:00
(http://image.haber7.com/haber/haber7/bigmanset/460020120221114204539.jpg)


Galatasaray'ın efsane isimlerinden Hakan Ünsal, futbol oynadığı dönemde odasında 'takke ve seccade' bulunması sebebiyle 'cemaatçi' olarak suçlandığını ve kadro dışı bırakıldığını söyledi.

O dönemde çok büyük sıkıntılar yaşadığını dile getiren Hakan Ünsal, "Kadro dışı bırakıldığımızda bize yemek de vermediler." dedi.
 
TRT 1'de yayınlanan 'Zirvedekiler' adlı programın konuğu olan Hakan Ünsal, Galatasaray'da oynadığı 2001'de inancından ötürü çok büyük baskı gördüğünü anlattı.
 
"O dönem insanların manipüle edildiği ve korkutulduğu bir dönemdi" ifadelerini kullanan Ünsal, odasında 'takke ve seccade bulunması' ile 'altyapıdaki oyuncuları dinî yönden örgütledikleri' gerekçesiyle baskı altında tutulduklarını bildirdi.
 
Ünsal, altyapıdaki oyunculardan bazılarının kendilerinden etkilendiğine ve cuma namazına gitmeye başladığına dikkat çekerek, "Altyapıdaki çocuklar namaz kılmaya başladı; ancak bunun bizimle hiçbir alakası yok. 14-16 yaşındaki çocukların, UEFA şampiyonu olmuş, Süper Kupa'yı kazanmış başarılı milli takım oyuncularını örnek alması kadar doğal bir şey olamaz" şeklinde konuştu.
 
Ünsal, 'dinî içerikli iddialar'dan ötürü Galatasaray yönetimince diğer arkadaşlarıyla kadrodan çıkarıldıklarına dikkati çekerek, daha sonra altyapıyla antrenmanlara katılmaya başladıklarını söyledi.
 
Kadro dışıyken yemek yiyemediklerini dile getiren Ünsal, "Bize verilecek yemekler ya sayılı getirildi veya hiç verilmedi. Bunları bize yaşatan insanların çıkıp 'ben bunları yaptım' şeklinde konuşmaları da işin enteresan tarafı." açıklamasını yaptı.
 
Hakan Ünsal, tüm sıkıntılara rağmen olayların çok güzel şekilde neticelendiğini aktardı ve İngiltere Premier Lig takımlarından Blackburn Rovers'a transferinin kendisini mutlu ettiğini kaydetti.

Transferini, "İlahi adalet tecelli etti" şeklinde değerlendiren Ünsal, o dönemde kötü bir davranışta bulunmadığını ve bu yüzden iyi bir transferle futbol hayatına devam ettiğini vurguladı.
 
Hakan Ünsal, yabancı ülkelerde futbolcuların dinî inançlarına büyük saygı gösterildiğine ve bu konuda destek verildiğine işaret etti.
 
2001'de Barcelona deplasmanına gittiklerini hatırlatan Ünsal şöyle devam etti:

"Nou Camp Stadı'nda soyunma odasından çıkıp merdivenlerden aşağıya indiğimizde sağ tarafta camekanlı bir kapı bulunuyordu.

Buranın oyuncular için hazırlanmış küçük bir kilise olduğunu öğrendik. Futbolcular oraya girip inancı doğrultusunda dua edip maça çıkıyor.

Biz ise odamızda seccade bulundurduğumuz için dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi lanse edildik."
 Shift Delete net
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 18 Ağustos 2012, 07:51:25
Noel'de tatil bayramda mesai

   Yine futbol karşılaşmalarıyla geçecek bir bayram. Yine dini hassasiyetleri umursamayan genel bir tavır. Yine Müslümanlara saygısızlık. Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkede Müslümanlar azınlık muamelesi görüyor. Sosyal meselelerde Müslümanların öncelikleri ve sorunları ile İslâmî kaygıların arka plana atılışına futbol vesilesiyle de şahit oluyoruz


MÜSLÜMAN ÜLKEDE MÜSLÜMANLARA SAYGISIZLIK

Yine futbol karşılaşmalarıyla geçecek bir bayram. Yine dini hassasiyetleri umursamayan genel bir tavır. Yine Müslümanlara saygısızlık. Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkede Müslümanlar azınlık muamelesi görüyor. Sosyal meselelerde Müslümanların öncelikleri ve sorunları ile İslâmî kaygıların arka plana atılışına futbol vesilesiyle de şahit oluyoruz.

BAYRAM GÜNÜ TOP PEŞİNDE KOŞACAKLAR

Bu akşam 2012-2013 futbol sezonu başlıyor. Tüm Türkiye bayrama ulaşmanın mutluluğunu yaşarken, yine bayramın ilk günü futbol karşılaşması oynanacak. Yani bayram günü futbolcular meşin yuvarlağın peşinde koşacak, insanlar onları seyredecek! Türkiye'de Noel döneminde yabancı futbolculara ülkelerine gitmeleri için bütün kolaylıklar gösterilirken (hatta tatile gidebilmek için bir hafta önceden kasti olarak kırmızı kart görme sahtekârlıkları bile görmezden gelinirken) Ramazan ve Kurban bayramına maç programı konulması Müslüman futbolculara karşı saygısız ve çifte standartlı tavrı kanıtlıyor. En acı olanı ise kamuoyundan yeterince tepki gelmiyor oluşu.
(http://www.timeturk.com/resim/detayresim/bayram-futbol1.jpg)

GÜNLER ÇUVALA MI GİRDİ


Ramazan Bayramının ilk günü 3 karşılaşma, ikinci günü ise 2 karşılaşma oynanacak. Futbolcular bayramı sahalarda geçirirken, 'futbolsever'ler de bayramı ya statta ya da ekran başında geçirecek. Bayramda ailece birlikte bulunmanın ve aile ziyaretleri yapmanın ibadet olduğunu bilen toplumumuz, bugün Bayramları birer tatil ve eğlence vesilesi olarak gören bir topluma dönüşmüş durumda. Bayram günü İslâm dininin sosyal yönünü gerçekleştirip aile ziyaretleriyle ibadet etmek yerine maç seyretme kaygısı güden halk ile buna zemin hazırlayan spor camiası ve yetkilileri bu saygısızlığın baş sorumlusu. Çünkü aynı camia, oruç tutan futbolculara karşı tavır alan teknik direktörlerin ahlâksızlığını eleştirmekte son derece etkisiz ve tepkisiz kalıyor. Yetkililer bütün bu saygısızlıklara karşı kayıtsız, halk ise yeterince tepkili değil.

SANKİ ÖZELLİKLE AYARLANIYOR

Transfer dönemlerinde son derece profesyonel davranarak istediklerinin hepsini elde eden yabancı uyruklu futbolcuların dini hassasiyetlerinin azami oranda gözetildiği ülkemizde maalesef kendi evlatlarımızın beklentileri görmezden geliniyor. Bu sessizliğe ise TFF'nin yanı sıra futbol adamları, oyuncular ve seyircilerden de yeterince tepki gelmiyor. Her yıl Noel dönemlerine göre ayar verilen ligler geçtiğimiz sezon şike süreci nedeniyle baştan aşağı yeniden dizayn edilmişti. Birçok karşılaşma hafta ortasına yayılmış, tehir edilen haftalar böylelikle telafi edilmişti. Bu sezon hem de ilk haftanın bazı karşılaşmaları bayramın ilk gününe denk getirildi. Daha önceki yıllara da bir dönüp bakarsak, her bayram mutlaka resmi bir maç yapılıyor. Bu kadar da tesadüf olmaz dedirten bu durum sanki özellikle ayarlanıyor hissi veriyor.

1 MAYIS VE ZEMİN ÇİMİ DÜŞÜNÜLÜYOR

Sadece Noel dönemlerinde değil 1 Mayıs gibi olay çıkması muhtemel olan günlerde İstanbul'da Süper Lig kapsamında futbol müsabakası oynanmıyor. Ayrıca yıllardır Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş aynı anda güvenlik gerekçesiyle İstanbul'da karşılaşma oynayamıyor. Hatta birçok stada zemin çiminin zarar görmemesi için aynı hafta sonu iki maç verilmiyor. Bu kadar sıradan meselelerde liglere gerekli ayarlamalar yapılırken yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde 2 büyük dini bayrama gerekli hassasiyet gösterilmiyor.

GURBETÇİ FUTBOLCULAR DA TEPKİLİ


Özellikle ailesi yurt dışında olan gurbetçi futbolcular da duruma tepki gösteriyor. Maçların bayramda oynatılması ile büyük sıkıntı yaşadıklarını belirten futbolcular, bayramda maç olmaması için artık gerekli düzenlemelerin yapılmasını istiyor. En son ne zaman aileleriyle bayram kutladıklarını hatırlamadıklarını söyleyen futbolcular, her bayramda ya kampta ya antrenmanda ya da maçta olduklarını dile getirerek tepki gösterdi.

TFF'NİN UMRUNDA DEĞİL

Kulüpler Birliği Vakfı'nın ligin Ramazan Bayramı'ndan sonra başlaması konusunda görüş bildirdiği, ancak federasyonun farklı bir karar aldığı da ortaya çıktı. Kulüpler Birliği Başkanvekili ve Medical Park Antalyaspor Başkanı Hasan Akıncıoğlu, lig takvimi konusunda Kulüpler Birliği Vakfı olarak bayram sonrasında ligin başlaması gerektiği yönünde görüş bildirdiklerini vurgulayarak, "Lig takvimi Kulüpler Birliği Vakfı'nda da gündeme geldi. Bizler de bayram sonunda başlaması konusunda görüş bildirdik. Federasyonumuz böyle bir karar aldı. Şu anda yapılacak bir şey yok" dedi.

TIMETURK
17 Ağustos 2012 Cuma - 19:34.İBRAHİM YETİŞ - MİLLİ GAZETE




Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 19 Ağustos 2012, 18:23:59

    Barcelona, Milan vb. bir çok futbol klübünün amblemlerinde haç işareti yer almaktadır. Müslüman'lardan çoğu bilinçsiz şekilde asrımızın malum salgını olarak futbola ilgi duyarak dikkat etmekden bu formaları giyiyorlar. Bu şekilde üzerinde haç işareti olan amblemlerle takım forması giyen kişinin imanî durumu ne olur?


*********************************************************************

Değerli kardeşim;

Açık bir şekilde küfür alâmeti olan ve kâfirlere ait bir sembol olarak kabul edilip kullanılan ‘haç’ın, Müslümanların giysilerinde bulunması caiz olmaz.

Bu kişiye Müslüman nazarıyla bakılmaz. Rabbim muhafaza buyursun; İslâm’ın bu noktadaki hükmü bellidir; küfür!

Daha geniş bilgi için Mollacami sitesindeki ‘Dini Soru ve Cevaplar’ arasında yayınladığımız şu iki cevabî yazıya da bkz.
Halis Ece.com
http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-125.html

http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-633.html
Başlık: Fanatizm Bir Coşku mu Yoksa Kişilik Bozukluğu mu?
Gönderen: Tuğra - 22 Eylül 2012, 15:21:01
Fanatizm Bir Coşku mu Yoksa Kişilik Bozukluğu mu?

Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.
 
Fanatizm takıntılı bir coşku, kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir davaya, bir konuya ya da bir spor dalına genel sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Kişi eğer eleştiriye dayanamıyorsa ve tepki gösteriyorsa bu bağımlılık fanatizmdir. Eleştiriyi kabul etmese bile dinleyebiliyor ve tepki vermiyorsa fanatizm söz konusu değildir. Dolayısıyla bir şeyi heyecanlı ve coşkulu halde sevmek, onu desteklemek eleştiriye açık olmak şartı ile fanatizm olamaz ancak burada şunu unutmayalım ki hakaret içeren eleştirilere tepki göstermek ayrı bir konudur.
 
Mağlubiyet Sosyal Hayatı Olumsuz Etkiliyor!

Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir.
 
Taraftar Her Skoru Kabullenmeli

Tüm dünya ülkelerinde en çok ilgi çeken spor futbol. En çok seyircisi olan ve dolayısıyla fanatizmin en yoğun yaşandığı spor dalı da futbol. Sahalarda sık sık duyduğumuz  “Ölmeye geldik” sloganının yanlışlığına değinmek gerekirse, sportif bir faaliyette olan bağlılığın ölümle bağdaştırılan bir terminolojiyle dile getirilmesi çok yanlış. Sporda yenmek de var yenilmek de. Sporla ilgilenen birey, yenmek, yenilmek ve beraberlik ihtimallerinin üçüne de hazır olmalı ve sportif faaliyetin olumlu yanlarını görebilmeli.
 
Skora endeksli taraftarlık fanatizmi tetikliyor ve skor fanatik kişilerin sosyal hayatını da etkiliyor. Özellikle spor yorumcularına bu konuda büyük görev düşüyor.
 
 Fanatizm Bir Kişilik Bozukluğu mu?

Sporda fanatizm ve holiganlık boyutu daha çok psikopatik ve anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor. Bu kişiler sosyal hayatlarında da saldırgan, geçimsiz, toplum kurallarına direnen, her türlü öneri ve eleştiriye kapalı, sorumsuz, empatiden yoksun ve saygısız kişiliklerdir. Özellikle maçlarda olay çıkaran kişiler gizli ya da açık kişilik bozukluğu yaşayan bireylerdir. Alkol kullanımı da bu olumsuz davranışları tetikler.
 
Bazı taraftarlar tuttuğu takımı kendi benliğiyle bütünleştirerek, takımın yenilgisini kendi zayıflığı gibi görüyor. Bu kişiler takımın her maçında bulunup, oyuncuların özel hayatlarına dek her şeyi ezberleyerek kendini takımdan bir parça gibi görüyorlar. Bu aidiyetlik duygusu sonucu taraftarın galibiyet ve mağlubiyet durumlarında psikolojik durumunun ciddi anlamda etkiliyor.
 
“Bağırıp Rahatlıyorum’’ Düşüncesi Bahane!

Sahalarda bağırıp çağıran ve küfreden taraftarlar, maçlara giderek deşarj olduklarını ve bu psikolojik boşalımın sosyal hayatlarındaki stresi azalttığını iddia ediyor ancak bilişsel psikologlara göre; herhangi bir zaman ve mekanda taşkınlık gösteren bireylerin sosyal hayatında saldırgan tavırları azalmıyor. Aksine bu kişiler, agresif davranışları kalıplaştırarak bir yaşam biçimi haline getirebiliyor.
 
Fanatizmi Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

* Bazı gruplara ve amigolara yapılan para, bilet gibi yardımlar sonucu taraftarlar desteğin hakkını vermek için abartılı hareketlerde bulunabilir. Öncelikle bu tür yardımların önüne geçilmesi gerekir.
 
* Maç sonrası antrenör ve oyuncuların açıklamalarında hassas davranması gerekir. Bu kişilerin ağzından çıkan bir cümleyle bile taraftarın holigan tavırlar sergileyebileceği unutulmamalıdır.
 
* Hakem kararlarına tepki olarak çeşitli el-kol hareketleri sergileyen ve sakatlanmadığı halde dakikalarca yerde yuvarlanan oyuncular cezalandırılmalıdır.
 
* Fanatizmi etkileyen en önemli faktörlerden biri olan alkolün, sahaya girişte kontrol edilmesi, trafikte uygulanan yaptırımların, stadyum girişinde de uygulanması gerekir. Böylece olası taşkınlıklar önlenmiş, kadınlar ve çocukların güvenliği sağlanmış olur.
 
sağlık ve yaşam dergisi- Dr. Mehmet Yavuz
 Nöropsikiyatr
Başlık: Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
Gönderen: mazhar - 19 Aralık 2012, 18:56:35

Eski milli futbolcu, AK Partili Hakan Şükür, milli takıma alınmadığı dönemle ilgili bomba iddialarda bulundu!

Eski milli futbolcu, AK Partili Hakan Şükür, "Şike iddialarının tartışılması insanları daha aklı başında harekete itecek. Bazen ceza, bazen ortaya çıkan bu tablolar şapkayı önüne koyup düşünmeyi beraberinde getirir." dedi.

Şükür ayrıca inançlarından dolayı 3 yıl boyunca Milli Takım'da oynatılmadığını söyledi.

Star Gazetesi'nden Neşe Sarıdoğan'ın sorularını yanıtlayan Şükür şunları söyledi:

Türkiye'de çok değer gören bir sporun en tepesine ulaşmış biri olarak söz söyleme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Herkes böyle düşünüyor olacak ki, anayasal veya yasal bir sorun da olmamasından kaynaklanan Meclis çatısındaki bütün birimlerin bu konuda hemfikir olduğunu sorarak fikirlerimizden istifade etmek isteyen bir işi kabul ettik. Benim için bu işten alınan para, itibar, televizyona çıkmak önemli değil, orada ne söylediğim önemli. Bir kelime gördüm bundan sonra yapılacak her şey teşhir edilecek milletvekillerinin yaptığı, çok güldüm açıkçası. Çünkü ben teşhir edilecek bir şey yapmadım. Çok açık yaptım. Bu işte çok acı çektim, belki yabancıların bizim onlarca kat fazla aldıkları yerde onlardan çok daha düşük ücretlerle top oynadık bazen paramızı alamadık, bazen milli takıma müdahil oldu bunlar, ‘bunu milli takıma almayın inançlarından dolayı' gibi sözler söyleyerek, hatta bir üç sene gibi süreçte milli takımda oynayamadım. İşte bunları yaşatan insanların bugün kalkıp da bunları söylemesinden çok rahatsız olmam.

Habervaktim.com
Başlık: Turnuvanın Oyuncusuydu, Hayatıyla Oynandı
Gönderen: Mücteba - 07 Ekim 2013, 11:15:47
Turnuvanın Oyuncusuydu, Hayatıyla Oynandı

(http://insanvehayat.com/wp-content/uploads/2013/10/5356.jpg) (http://www.sadakatforum.com/diyet-ve-spor/futbol-ve-hayatimizdaki-etkileri-t5128.0.html;msg272794#msg272794)

Tarihler 28 Mayıs 2007’yi gösterirken; gazetelerde şöyle bir haber: Beşiktaş Yıldız takımı İsviçre’de düzenlenen Uluslararası Chenois Turnuvası’nda şampiyon oldu. Haber devam ediyordu: Turnuvanın en iyi futbolcusu da, Beşiktaş’tan,

17 yaşındaki Metin Erdem. Ardından Arsenal, Lyon, Paok gibi Avrupalı kulüplerin dikkatini çeken Metin Erdem’le, İnsan ve Hayat okuyucuları için buluştuk.

Turnuva’nın oyuncusu seçildikden, sonra neler oldu?

Cenevre’de şampiyon olduk. Moraller yerinde, herkes tebrik ediyor. Türkiye’ye döndük. Umutluyuz, benim de havam yerinde. En iyi oyuncu seçilmişim. Ertuğrul Hoca (Sağlam)

1 ay boyunca beni A takımla idmana çıkardı. İdmana çıktım ama A takımdan kimse benimle ilgilenmedi. Herkeste yıldız havaları. Ağabey dediğimiz futbolculardan bir tanesi gelip deneyimlerini bizle paylaşmadı. Tabi sezon bitti, sözleşmem de bitti Beşiktaş’ la. Beni yöneticilerden ne arayan var ne soran. 2 ay geçti yöneticilerimizden biri benimle irtibata geçerek Elazığspor’la görüştüğünü ve kiralık olarak Elazığspor’a gideceğimi söyledi. 2 yıl boyunca Elazığspor’da kiralık oynadım.

Orada nasıl geçti günler?

Yaşım 21. Halâ Beşiktaş JK’nın futbolcusu olarak gözüküyorum,. Çünkü 7 yıl oynadığım takım. Ve kurallara göre 23 yaşına gelmeden bonservisi alamıyorsun. Yetiştirme bedeli olarak o takımda kalmak zorundasın. Beni isteyen takımlar var. Ancak isteyen takımlar kiralık olarak
istemiyor. Bonservisim Beşiktaş’ta. Beşiktaş’ta vermiyor. Yani anlayacağın ne kendi oynatıyor, ne de başkasına veriyor. Tek çare kaldı. Amatör’e dönmek. Amatör’e döndüm. Yani nerden nereye. Şimdi 3. lig takımlarından birinde oynuyorum. İlk fırsatta futbolu bırakıp başarılı olacağım bir alanda iş yapmayı planlıyorum.

Futbolda keşke dediğin oluyor mu?

Olmaz mı? Babamın eğitimim için ısrar etmesini hiç unutamıyorum. Babam tahsilli bir insan olmamasına rağmen okumamı istedi. Başkalarının eline bakmazsın, kimseye muhtaç olmazsın, diye akıl verdi bana.

Bu yetenek beni muhtaç etmez diye düşündüm. Ama şimdi geri sarsalar bu filmi ve çekip alsalar beni diye iç geçiriyorum. Parayla her şeyi satın alacağını düşünen insanların piyonu olmaktansa okusaydım da işsiz kalsaydım diye nedâmet duyuyorum. Cristiano Ronaldo’nun Manchester United’den transfer olurken bir sözü var. “Futbolculuk, modern köleliktir. Resmen alınıp, satılıyoruz”.

Alınıp satılmasından başka oyunculuk köleliğe benzemiyor değil mi?

Aslında benziyor. Düşünsenize, adam dört liraya 3.lig maç bileti almış. Maça geliyor o parayı verdi ya sanki senin sahibin. Ağza alınmayacak küfürler ediyor. Topu ayağından kaçırsan küfür, maçı kazanamazsan küfür. Beş gün boyunca idman yapıyoruz. Her şey hafta sonu oynanan 90 dakika’ya bağlı. Kazanamazsan maç başı primin kalıyor, alacakların kalıyor. Yöneticiler ve esnaf yükleniyor. “O kadar para alıyorsunuz, yatıyorsunuz.” diye sitem ediyorlar. Hele takım senin atamadığın penaltı yüzünden kazanamazsa, o zaman arkadaşların da yüklenmeye başlıyorlar sana. Elde para yok, ailen senden para bekliyor. Türkiye’nin her ilinde neredeyse her takımın alt yapısı var. Ama bakın kaç tanesi futbolcu olabilmiş, hadi futbolcu oldu diyelim; kaç tanesi kazandığı paranın rüzgarına kapılmayıp hayatının sonuna kadar mutlu mesut yaşamış. Benimle beraber oynayan arkadaşlardan bir tane bile iyi yerde olan yok şu an. Gençlere tvsiyem ne para için ne şöhret için futbola bulaşmamaları yönündedir. Ben genç yaşımda en yükseği gördüm fakat hiç birşey elde edemedim.



Haber Merkezi | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi (http://insanvehayat.com/turnuvanin-oyuncusuydu-hayatiyla-oynandi/)
Başlık: Futbol Oyuncakları
Gönderen: Mücteba - 09 Ekim 2013, 15:57:25
Futbol Oyuncakları

(http://insanvehayat.com/wp-content/uploads/2013/10/Untitled-212.jpg) (http://www.sadakatforum.com/diyet-ve-spor/futbol-ve-hayatimizdaki-etkileri-t5128.0.html;msg272820#msg272820)

"Kirli İşler İmparatorluğu" Ovid Demaris tarafından 1976 yılında yazılan bir kitabın adı. Bu kitapta yazar ABD’li yöneticilerin yaptıkları haksızlıkları ve bu haksız düzenin işleyişini anlatıyor. Demaris’in kitabına, “Kirli İşler İmparatorluğu” ismini vermesinin sebebini, zengin yöneticilerle fakirleri işlediği şu cümlelerinden anlayabiliyoruz. “Ellerinde soyacakları bütün bir ulus bulunuyordu. İş ve hükümet çevrelerinde geniş çapta bir bozulma vardı. Hiçbir şey para gücünün baştan çıkarıcı çekiciliğine karşı koyabilecek kadar kutsal değildi.”

Çok değil bundan 50-60 yıl önce futbolculuk saygın ve tutarlı görülmeyen meslekler arasında gösterilmekteydi. Bir mesleğin muteber olabilmesi için üç şart geçerliydi: Saygınlık, süreklilik ve maaş garantisi. Futbol bunların hiçbirine sahip değildi. Ancak bir zaman sonra işler değişti. Verilen bilinçaltı mesajlar, süslü gösterilen hayatlar, belki maksatlı olarak futbolu zirveye çıkardı. 15-20 kişilik ülke takımlarına en iyiler seçilmesi gerekiyordu. Bunun için saygın insanlar vasıtasıyla para ve şöhret vaat edilerek topluma “siz de yapabilirsiniz” mesajı verildi. Böylece zorlamadan, gönüllü on milyonlar futbola yönlendirildi.

Futbolun büyüyüp yaygınlaşmasında medyatikleşip şova dönüşmesinin tesiri büyük oldu. Özel tv’lerin kurulmasıyla futbol geniş kitlelere pazarlandı. Peki, nasıl olmuştu da kısa zamanda bir top peşine bu kadar insan
toplanmıştı? Sorunun cevabı için ilk başa dönecek olursak futbolun çıkıp yayıldığı yere ve yayıldığı dönemin şartlarına bakmamız gerekir. Futbolun tarihi milattan önceki Mısır, Sümer, Yunan ve Çinlilere dayandırılsa da sahasıyla, stadyumu ve taraftarlarıyla günümüzdeki futbolun çıkış yeri İngiltere’dir.

Ümit, acı ve hüzün imparatorluğunun başlangıcı

İngiltere’de ortaya çıkan, ayakla oynanan bu oyun Afrika Yeni Gine’sindeki savaş oyunlarına benzetilmektedir. Futbola benzetilen ve İngiltere’de 1840’lı yıllarda sokak aralarında ve caddelerde oynanan “Shrove Tuesday” bir müddet sonra yasaklanmıştır. “Shrove Tuesday” oyunu, 3-4 km sahaya yayılmış yüzlerce kişinin rakip oyunculara hiçbir kaide olmadan saldırması, insanın içindeki kötülüğü oyun adı altında ortaya çıkarması, ahlaki yozlaşma, ayaktakımının bir araya gelmesi ve mülkiyete zarar vermesi gibi sebeplerle yasaklanmıştı.

Futbolun hızla yayılmasında seyircinin dâhil olması önemli bir boyuttur. Ancak bundan daha önemlisi kulüplere fanatik taraftarların dâhil olmasıdır.

Futbolun güreş, binicilik veya su sporları gibi geleneksel oyunlardan ayrılan en büyük özelliği fanatik taraftarlar grubuna sahip olmasıdır.

İlk olarak İngiltere’de İskoç, İrlanda ve İngiliz kulüplerin taraftarları milli fanatizm ile fanatik taraftar edinmişti. Fakat bir futbol kulübünün fanatik taraftarlara ihtiyaç duyması ve bunu amigoları kullanarak organize etmesi 1980’li yıllarda meydana gelmiştir.

Fanatizmin ortaya çıkışı

Fanatizme yatırım yapılmış mıdır, yoksa futbola ilginin yoğunlaşması mı fanatizmi

meydana çıkarmıştır? “1995 yılında Saprissa futbol kulübü, taraftarlar ağını güçlendirme kararı aldı. Holigan danışmanlar tutma konusunda bir ilke imza atan Saprissa, yerel bir fanatico kültürü oluşturmak için Şili’nin Universidad de Catolica takımının ateşli taraftarlarını sahaya sürdü. Bunun sonucunda da La Ultra, en organize Barras Bravas’ın, yani
holiganların aşırı bağlılığını taklit etmeye çalışan süper taraftarlar gurubu ortaya çıktı; şarkılar yazıldı, La Ultra geniş kitlelere sirayet etti…”

Futbolun diğer spor dalları arasından sıyrılmasının en büyük sebeplerinden biri de medyadır. Medya, futbolu yükseltmeye çalışırken aslında kendisine de çalışmaktadır. “Ne kadar fazla televizyon sunumu yapılırsa, popülarite o kadar artmaktadır. Ne kadar çok reklam alınırsa da o kadar çok top organizasyonları gerçekleştirilmektedir. Ne kadar çok top-organizasyonu yapılırsa, televizyonda o kadar çok sunum yer alacaktır.” Bu manada hayranları artan futbol için yola çıkanların sayısı da artmaktadır.

Gerçekten de aileler futbolcu olmak istemeyen çocuklarını dahi bu işe zorluyorlar. Sebep ise dayanılmaz cazibe diye tanımlanan para ve şöhret. “Ailelerin çocuklarına futbolu ve futbolculuğu para için tavsiye etmeleri ne kadar doğru, sistem nasıl çalışıyor ve sistem içerisinde futbolcu adayının arzu edilen başarıya ulaşma ihtimali nedir?” şimdi bu soruların cevabına bakalım!

Futbolun anlaşılmaya çalışıldığı yıllar

Etrafında bir yığın fanatik taraftarıyla hızla yaygınlaşan futbol, bir müddet sonra eleştirilerek anlaşılmaya ve tanımlanmaya başlandı. Futbolu eleştirenler en başta stadyumları merkeze aldılar. Çünkü buralardaki şiddet ve kullanılan sloganlar, araştırma konusu olacak kadar önem arz ediyordu. Bunlardan birinde şu tanım yapılıyor: “Fanatik taraftarın mabedi olan stadyumlar; taraftar için, oyuncusu, teknik direktörü, mücadelesi ile futbolu anlamlandıran, kendisini de oyunun içine dâhil ederek “var oluşsal” bir bileşen hâline getiren, insan ve mekân arasındaki duygusal iletişimin kurulduğu, aitliklerin belirginleştiği marjinal hayat alanıdır.”

Eleştirel bakış açısıyla futbolu tarif edenler futbolun felsefesini ve işleyişini de hedef alıyorlar. “Futbol, kitlelerin boş zamanlarını denetim altına alarak, onları sisteme bağlayan kültürel pratiktir.” tarifinde, boş zaman aktivitesi olarak tanımlanan futbolun bu yönü, kıyasıya tenkit ediliyor.

Stadyumlarda aşırı uç davranışların sloganlara da yansıdığını anlatan futbol eleştirmenleri, ele aldıkları bir sloganın analizinde şunları kaydediyorlar: Sloganlarla “fanatik taraftarın takımı üzerine yemin etmesi, ait olduğu grubu tartışılmaz kutsal bir güç olarak görmesinin yanında, takımını idol hâline getirerek kutsallaştırdığının, dolayısıyla da kendi fanatizmini de makul, meşru ve dokunulmaz olarak tescilleme” içerisinde olduğunu gösteriyor.

Kirli İşler İmparatorluğun da olduğu gibi sistemi eleştirenlerin kullandığı dil ile futbola eleştirici bir bakış açısıyla yaklaşanların kullandıkları kavramlar benzerlik gösteriyor. Ancak ne Türkiye’de ne de dünyada futbolun tamamını bir çatı altında imparatorluk olarak görüp arkasındaki kirli işleri anlamaya çalışan bir eser, literatürde henüz yer almamış. Daha çok futbolun fanatizm, şiddet ya da yolsuzlukları ayrı ayrı ele alınmış. Bunların yanında futbol sahalarının tozunu yutan insanların hayatlarına az da olsa odaklanan çalışmalar da yok değil. Futbolcuların kulüpler ve menajerler tarafından haksızlığa uğraması dikkat çekici diğer bir eleştiri konusu.

Futbolcu sistemde nasıl görülüyor?

Ovid Demaris’in kirli işler tanımında olduğu gibi para gücünün baştan çıkarıcı cazibesi, futbol organizatörleri tarafından sahaya yeni girecek çocuk ve gençler için de son derece tesirli bir argüman olarak karşımızda duruyor.

İnsanların gözünü boyamak için vitrinde sergilenen futbolun geçici cazibesine kapılan aileler, yavrularını kendi elleriyle bir girdaba attıklarının farkında bile değiller. “Siz de yapabilirsiniz” mesajının verildiği futbolcular incelendiğinde ortak tek bir nokta var: fakirlik. Milyonlarla ifade edilen futbol dünyası mercek altına alındığında, futbolcuların %98’nin fakir aile çocukları oldukları görülecektir. İnsanlara hangi kanaldan gireceğini iyi bilen simsarlar, fakirlik kozunu çok iyi kullanmaktadırlar.

Türkiye’de yarım milyona yakın, dünyada 250 milyondan fazla genç futbolun baştan çıkarıcı çekiciliğine kapılıp sahaya inmiş durumda.

Sahaya inenleri “gerçek hayat”tan kopararak,
düşünmelerine fırsat vermeden acımasızca sömürülen bir tür “afyon” mağdurları olarak görenler var. Ancak çoğunluk onları milletlerin birliğine ve kolektif şuuruna hizmet eden milli kahraman olarak adlandırıyor. Burada insanların zihninde oluşturulan futbol algısından bahsetmek gerekiyor.

Gençleri futbola iten toplum baskısı

Futbol hayatımın olmazsa olmazlarından diyenlerin oranı %65.5’tir. Bu rakam fanatiklerde %94.4’e çıkmaktadır. Takımım kazandığında hayatım renkleniyor, mutlu oluyorum diyenlerin oranı %75.6 iken, takım kaybettiğinde üzülüp çevreme zarar veriyorum diyenlerin oranı ise %69.7’dir. Takım sevgisini aile sevgisine benzetenlerin oranı ise %27.5.

Oranların bu şekilde olması gençleri futbola karşı heyecanlandırıyor. Vitrine konulan hayatlar futbol içerisinde hep başarılı, güçlü ve mutlu; halbuki sergilenen süslü hayatların aksine, işin mutfağında yaşanılanlar bambaşka.

Türkiye’de yarım milyona yakın lisanslı futbolcu var. Bunlardan İstanbul takımlarına veya milli takıma giremeyenler ya da en azından birinci lig takımlarından birinde oynayamayanlar, ilk başta gösterilen yıldızlı fotoğraftan çok uzakta kalıyorlar. Birinci ligde 517 lisanslı futbolcu bulunuyor. Bir oyuncunun profesyonel olup süper ligde oynama ihtimali binde iki, profesyonel bir futbolcunun milli takıma girme ihtimali ise on binde bir.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) kara para aklamayla mücadeleyi yürüten Mali Eylem Görev Gücü’nün kara para aklama raporu yıllık verilerine göre, dünyada yaklaşık 265 milyon kişi futbol oynuyor, bunların da yüzde 8’i kadın. Dünyada resmi
kayıtlı futbolcu sayısı 38 milyon, hakem ve diğer yetkililerin sayısı 5 milyon, futbol kulübü sayısı da 301 bin.

Sosyal tesislerde, statlarda çalışan binlerce insan, yıldız olma hevesiyle önce tozlu sahalara giriyorlar. Burada karşılarına ilk çıkan kişiler menajerler ve futbol kulüpleri.

Oyuncağa dönen hayatlar

Menajerler ilk yıllarda sporcu ajanı olarak bilinirdi. 1980 öncesi spor gazetelerinde futbolcu ajanı olarak yansıtılan bu kişiler sonraki yıllarda menajer ve lisanslı futbolcu temsilcisine dönüştü. Oyuncu kaynaklarını toplum içerisinden sağlayan kulüpler ise yıllardır düzenlerini kurmuşlardı.

Elbette kulüpler kendilerine oyuncu bulmaya çalışıyorlar. Menajerler, teknik direktörler ve spor okulları buralardan para kazanıyor. Ancak üzerine oyun geliştirdikleri gençlerin ise ellerinde tuttukları en büyük sermayeleri onların ömürleri.

Sahalara yeni ısınan gençler menajer veya antrenörün çelmesiyle hayatlarının ilk faulüne maruz kalabiliyorlar. Bu bazıları için bir uyarı olurken bazıları için ise vakit çok geç olabiliyor. Adem Yılmaz lisede başarılı bir öğrenciyken beden eğitimi hocasının teşvikiyle okul takımına davet edilir. Derslerine mani olacağı gerekçesiyle ilk zamanlar antrenmanlara gelmeyen Adem; antrenmanlara katılmadığı halde maçtaki performanslarıyla göz doldurur. O yıl Muratlı Lisesi ilçe şampiyonu olur ve turnuvanın en iyi oyuncusu, gol kralı unvanıyla Adem seçilir. İlçe Amatör kulüplerinden Muratlıspor resmi teklifi yapar Adem için. O yıllarda Öss’de istediği puanı alamayan Adem için süper bir tekliftir bu. Araya giren menajerin teşvikiyle anlaşma imzalanır. 18 yaşında bir çocuk için o zamanlar iyi para verilmiştir.

“Aradan 12 yıl geçti elimde ne birikimim var, ne de düzenli bir hayatım.” diyen Adem için bu dersi almak bir ömre mâl olmuştur.

Futbol büyük bir hayat kumarı

Tuğrul Durgut, ilkokul biter bitmez yaz sezonuna girildiğinde futbolcu olmak ve çok paralar kazanmak istediğini söyleyerek futbol okuluna yazılmaya karar verir. Ailesi kabul eder ve o yaz Tuğrul, Galatasaray’ın futbol okuluna gönderilir. Kısa zamanda oynadığı futbolla hocalarının dikkatini çeker. Altyapı hocası Tuğrul’un teknik ve oyun anlayışını çok beğenir ve Tuğrul, Galatasaray’ın yıldız takımına yükselir. Yıldız takımdaki antrenörle bir türlü barışmaz yıldızı. Ve Galatasaray onu 9 arkadaşıyla beraber Küçükçekmecespor’a gönderir. “Küçükçekmece bizim pilot takımımız, orada kendinizi ispatladığınız takdirde yeriniz hazır.” denilir ve Küçükçekmece’nin yolunu tutar Tuğrul. O vakitten sonra Galatasaray’dan ne arayan vardır ne de soran. Hayalleriyle, hayatıyla, ümidiyle oynandığını fark ettiğinde ise vakit çok geçtir.

“Futbol büyük bir hayat kumarı.” diyen Tuğrul’a göre alt yapıdan yükselmek şans işi. “30 maçında çok iyi oynarsın, derler ki alt yapıda Tuğrul diye bir çocuk var. A takımdan izlemeye gelirler seni. Tam o maçta senin ailevi bir problemin veya hastalığın olmuş olabilir, en kötüsü canın sıkkındır. İnsansın nihayetinde olabilir gayet normal. O izlemeye geldikleri maçta kötü oynarsın, oynadığın önceki 30 maça bakmazlar.

Bu kadar vefasız, bu kadar basit.”
Şimdiler de özel bir şirkette çalışan Tuğrul’un tavsiyesi “Çocuklarınızın ömür sermayesini bir hiç uğruna harcamalarına izin vermeyin. Elbette onların düşüncelerine önem verin. Lakin onlar ellerindeki hayatın kıymetini bilemeyecek kadar tecrübesiz olabilirler. Kendilerini kendilerine bırakmayın.”

Küçük yaşlarda (kendilerine göre) kazanılan büyük paralar, bu çocukları gerçekten paralıyor. Yaşadıklarının farkına vardıklarında morfinin etkisi çoktan geçmiş oluyor. Dikiş tutmayan yaralar ve bir ömür boyu sızısı dinmeyen acılar, ailelerinde vicdan azabı çekmesine sebep oluyor. Geleceğin olmadığı bu süslenmiş hayatın cazibesi, geleceklerimizin teminatı gençlerin hayallerini süslemeden önce ebeveynlere çok fazla iş düşüyor.


Haber Merkezi | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi (http://insanvehayat.com/futbol-oyuncaklari/)
Başlık: Futbolu Nasıl Değerlendiriyor
Gönderen: Mücteba - 10 Ekim 2013, 16:14:54
Futbolu Nasıl Değerlendiriyor

(http://insanvehayat.com/wp-content/uploads/2013/10/Untitled-213.jpg) (http://www.sadakatforum.com/diyet-ve-spor/futbol-ve-hayatimizdaki-etkileri-t5128.0.html;msg272832#msg272832)

"Bu devirde ya topçu olacaksın, ya da popçu" diye bir laf var. Futbolcu olma hayaliyle yanıp tutuşanlar, olamadım diye hayıflananlar. Peki, futbolun arka bahçesinde neler oluyor?

Türkiye’de ilk zamanlarda futbol mahalle aralarında, boş arsalarda oynanmaktaydı. Şimdiki gibi her yer beton yığını değildi. Araba çarpacak, başına bir şey gelecek korkusu olmadan insanlar buralarda oynamaktaydılar. Modernleşmeyle beraber futbol bir endüstri halini aldı. Dünyada yapılan harcamalara bakıldığında futbol ilk üçün içine rahatlıkla giriyor. Savunma sanayii, tıp ve futbol. Böyle olunca futbol, insanların ilgisini çekmeye başladı. Bu büyük pastadan menfâatlenmek isteyen, milyonlarca insan ortaya çıktı. Sektör insanların iştahını kabarttı. Seyirci faktörü, nam, şöhret, para insanlara çok cazip gelmeye başladı. İnsanlar futbolcu olma hayâliyle yaşamaya başladılar.

30 yıldır futbolun içindesiniz, futbola karşı toplumun algısındaki değişim nasıl oldu?

Futbolun ilk zamanlarında anne-babalar çocuklarını futboldan uzak tutuyorlardı. Şimdi aynı anne babalar çocuklarını kendi elleriyle getirip futbol okullarına yazdırıyorlar. Bir de bu futbol okullarına aylık aidat ödemek zorunda kalıyorlar.
Ailelere futbolun para ve güzel yüzü gösteriliyor ancak “Futbol bir maceradan ibaret”.

Sonra ne oluyor? Ailelerin Para verdiklerine değiyor mu?

Ailelerde çok yanlış bir algı söz konusu. Anne babalar çocuklarını sermaye olarak görüyorlar. Sermaye olarak, ticari bir meta olarak gördükleri için de resmen futbolun içine itiyorlar çocuklarını. Onlardan umutları, beklentileri oluyor. Oğlum yükselecek, bize ev, araba alacak gibi hülyalara dalıyorlar. Çocuklarını aldıkları gibi alt yapının yolunu tutuyorlar. Bizim altyapıdaki kulüplerin canına minnet. Aileden aylık ortalama 100 lira alıyorlar. Büyük kulüplerin altyapıları ise 100 dolar. Çocuğu altyapıya kaydediyorlar ama yeteneğe falan baktıkları yok. Kulüplerin amacı para gelsin. Aileye “Senin çocuğunda yetenek yok, al götür.” demiyorlar. Geçenlerde altyapılardan birini izlemeye gittim.

Kilolu bir çocuk almışlar altyapıya. Çocuk bırak futbolcu olmayı, koşamıyor bile. Demiyorlar ki bu çocuktan futbolcu olmaz. Bir sezon parasını, aidatını alıyorlar. Yeni futbol sezonuyla yeni gruplar gelince artık yol gözüküyor eskilere. Aralarında bir iki tane seçiliyor. Diğerleri ailelerine teslim. Gelsin yeni gruplar, gelsin paralar. Ailelerin umutları, çocuklarına yükledikleri gereksiz misyon, harcanılan paralar ve boşa geçen zaman. Nerden tutsan elinde kalıyor.

Seçilenler ne kadar şanslı? İlk adımı atlayıp; diğerlerinin arasından seçildiler çünkü.

Tam tersine. Macera, onlar için yeni başlıyor. Seçildiklerinde, yükselmeye başladıklarında ortaokul bitmiş oluyor. Lise safhasından itibaren okulu ikinci plana atıp, futbola öncelik veriyorlar. Önlerinde kocaman bir tablo! A Takımdaki ağabeylerini örnek alıyorlar. Tek hedefleri var ağabeyleri gibi olup, paraya, şöhrete kavuşmak. Türkiye’de büyük denilen takımlara bakın, alt yapıdan yetişme kaç tane futbolcusu var.

Gerçekten futbolcular çok mu para kazanıyor?

Futbolcular para kazanıyor fakat aldığı parayı gece kulüplerinde, ötede beride harcıyor. Bu çok normal bir durum, çünkü çoğu futbolcu eğitimsiz. Ailede görmemiş, az bir parayı görünce yoldan çıkıyor. Futbolculuğu da zarar görmeye başlıyor. Neden, çünkü içki, sigara, gece kulüpleri. Beden kaldıramıyor artık. Koşamamaya başlıyor, vesâir. Yaş 28-29 olunca yavaş yavaş istenmemeye başlıyorlar artık. Çünkü alttan yeni çocuklar geliyor.

Amatörlerde durum nedir?

Amatörde durumlar daha da karışık. Yaş kuralı var. Yaşı büyük oynatabileceğin futbolcu sınırlaması var. Futbolcu 30 yaşına geliyor. Artık kendine takım da bulamıyor. Eğitim de görmediği için hüzünlü bir hayat onları bekliyor.

Parası olan insanlar için böyle bir durum yok o zaman. Ailenin parası var, anne-baba umut bağlamaz çocuklanna.

Peki, bende şöyle söyleyeyim. Kaç tane zengin çocuğu var futbolcu olan? Futbolcu olan
insanların çoğu orta halli ve fakir. Çocuklarının sakatlanmalarından, darbe almalarından endişe ettikleri için zenginler çocuklarını göndermiyor futbola. Onlar daha çok kapalı salonlara, spor maksatlı gönderiyorlar çocuklarını. Futbolculuk merakında olan, buna bel bağlayan insanların çoğu fakir ve bu konuda bilgisiz. Çoğu, futbolu ekmek kapısı olarak görüyor. Kulüp alt yapıları, çocukları para olarak gördüğü için yaptığı yatırımlarda ona göre. Çoğu tesiste ( Büyük kulüpler hariç) duş alacak mekân hala yok. Avrupa’da durum böyle değil arabayla evinden alıyorlar, senin okul derslerindeki takibini yapıyorlar, kötü alışkanlıkların olup olmadığını takip ediyorlar ve çok önemli modern tesislere sahipler.

Futbolda Avrupa seviyesine erişilse, sorunlar ortadan kalkacak mı peki?

Avrupa gibi olsak, olay daha da vahim durumda olacak. Avrupa futbolcu makinesi gibi. Çocuklara bildiğin at muamelesi yapılıyor. Çocuklar 7 yaşında alınıyor. Kulübün okullarına yazdırılıyor ve esaret başlıyor. Çocuğun genlerine bakılıyor, bir sıkıntı var mı, aileden örnekler alınıyor ki çocuğun boyu, kemik gelişimi vesâir nasıl olacak, gelecek var mı çocukta? Bizdeki gibi sadece yetenek var mı diye bakılmıyor. A’dan Z’ye her şey dikkate alınıyor. Çocuğun reaksiyon zamanlarına, ekstremite kuvvet parametlerine, sürat ve dayanıklılıkta solunum kapasitesi ne kadar birçok hususa bakılıyor. Çocuğu ciğerlerine kadar inceliyorlar.


Haber Merkezi | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi (http://insanvehayat.com/futbolu-nasil-degerlendiriyor/)