Sadakat islami Forum

SADAKAT MEDRESESİ => FIKIH DERSLERİ => Konuyu başlatan: zaman_1453 - 25 Şubat 2012, 19:59:19

Başlık: Hadisi Şeriflerin Cem Edilmesi ve Yazılması
Gönderen: zaman_1453 - 25 Şubat 2012, 19:59:19
A- HADİS-İ ŞERİFLERİN CEMEDİLMESİ VE YAZILMASI:

Bu kısımda “Kitabetü’l-Hadis”, “Tedvîn” ve “Tasnîf” tabirlerinin kısa izahları yapılacak ve tasnif usulleri ile alakalı hulasa olarak ma’lûmât verilecektir.

1- KİTÂBETÜ’L-HADÎS
   İlm-i Hadîs’te “Kitâbetü’l-Hadîs” tabiri ile, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve  Sahabe-i Kirâm devrinde hadis-i şeriflerin mücerred yazılması ve cemedilmesi kasdedilir. Asr-ı Saadet’te Sahabe-i Kirâm’ın bazıları Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadis-i şeriflerini yazarak “sahîfe” adını verdikleri küçük risaleler vücuda getirmişlerdir. Abdullah İbn-i Amr İbni’l-Âs (r.a) Hz.’nin “Sâdıka” ismini verdikleri sahifesi ile; Hemmam İbn-i Münebbih (r.a.) Hz.’nin, Ebû Hureyre (r.a.) Hz.’nden yazmış oldukları “Sahîha” isimli sahifesi bunların arasında en meşhur olanlarıdır.

2- TEDVÎN
   Tedvîn lügatte, cemetmek manasınadır. Bu kelime ile, “yazılı sahifeleri cemederek iki kapak arasında kitap haline getirmek” manası ifade edilir.
   Hadîs İlmi Istılâhı’nda ise Tedvîn, Sahâbe-i Kirâm tarafından yazılmış olan yahut hafızalarda tutulan hadîs-i şerîfleri toplayarak bir kitap meydana getirmek manasına gelir.
   Tedvîn devrinin ne zaman başladığı hakkında kat’î bir tarih vermek mümkün değildir. Ancak bu mevzû ile alakalı olarak gelen rivayetlerden, tedvîn devrinin Sahâbe Asrı’ndan sonra, yani birinci asrın sonları ile ikinci asrın ilk çeyreğinde başladığı anlaşılmaktadır.   
   Tedvîn faaliyetine ilk başlayan ise Hilyetü’l-Evliyâ’da bildirildiğine göre İbn-i Şihâb ez-Zührî Hz.’dir.

3- TASNÎF
   Bu tabir “Kitâbetü’l-Hadis” ve “Tedvîn” tabirlerinden daha farklı bir manayı ifade eder. Hadîs-i şerîfleri tedvîn eden kimse (müdevvin), kitabını hazırlarken, içine aldığı hadîs-i şerîfleri sınıflandırır ve meselâ salât ile alakalı olanları bir bölümde; zekat ile alakalı olanları bir bölümde zikrederse “tasnîf” yapmış olur. Bu şekilde hazırlanan eserlere de “musannaf” ismi verilir.
   Hadîs Tarihi’inde evvelâ “Kitâbetü’l-Hadîs”, ardından “Tedvîn”, ondan sonra da “Tasnîf” devreleri teşekkül etmiştir.

4- BAŞLICA TASNÎF USULLERİ

   Hicrî ikinci asırda tedvîn ve tasnîf edilmeye başlanan hadîs eserleri Sünenler, Câmîler, Müsnedler, Müstedrekler gibi kısımlara ayrılmaktadır. Şimdi bu kısımlarla alakalı olarak kısaca ma’lûmât verelim.

a) Sünenler:
   Ahkâm Hadîslerini ihtivâ eden ve fıkıh bablarına göre tanzîm edilmiş olan hadîs kitaplarına “sünen” ismi verilmiştir. Bu kitaplarda sadece merfû’ olan  hadîs-i şerîfler  yer alır ve “ibâdât , ukûbât ve mu’amelât” olmak üzere üç başlık altında toplanır. Bu başlıklara ait fıkhî mevzular da “kitab” ismi altında zikredilir. Kitablar ise “bablar” şeklinde tasnif edilir.
Mesela: Kitâbü’s-Salâh, Bâb-ü Salâti’l-Cümü’a gibi.

b) Câmîler:
   Bu sınıf hadis kitaplarında ise “Sünenler” gibi ibâdât , ukûbât ve mu’âmelât’a dair hadîs-i şerîfler toplanmıştır ancak, sadece bunlara değil bunlara ilaveten çok daha değişik mevzûlardaki hadîs-i şerîflere de yer verilmiştir.
Mesela Câmîler’de bulunan Kur’ân-ı Kerîm’in faziletleri, tefsiri; menâkıb, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sîret ve megâzîsi, Sahâbe-i Kirâm’ın faziletleri gibi mevzûlara sünenler’de temas edilmez. Bu itibarla Câmîler, her türlü müşkilin halli için başvurulabilecek mufassal hadis eserleridir.

c) Müsnedler:
   Bu sınıf hadis eserleri Hicrî üçüncü asırda ortaya çıkmıştır. Bu eserlerde hadîs-i şerîflerin mevzûları dikkate alınmamış, fakat hadîs-i şerîfler onları rivayet eden sahâbî’nin ismi altında cemedilmiştir. Mesela Ebû Hureyre (r.a.) Hz.’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîfler, mevzûları ne olursa olsun, bu isim altında cemedilir.
   Sahâbe-i Kirâm’ın isimleri de İslam’a giriş sırası esas alınarak veyahut da neseblerine göre sıraya konmuştur.

d) Müstedrekler:
   Bir müellifin kendi şartlarını taşıdığı halde eserine almadığı hadîs-i şerîfleri, başka bir müellifin cemetmesiyle meydana gelen kitaplara “müstedrek” ismi verilir.
   En meşhur müstedrek, İmam Hâkim en-Neysâbûrî Hz.’nin, Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim  için (bu ikisine ilm-i hadîs’te -sahîhayn- ismi verilir) telif etmiş olduğu “el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn” isimli eseridir.

B- MEŞHUR HADİS ESERLERİ VE MUSANNIFLARI HAKKINDA MA’LÛMÂT:

Bu kısımda İlm-i Hadis’te “Kütüb-i Sitte” ismiyle meşhur olan en muteber altı eser ve musannıfları ile; bu altı eserden sonra en muteber diğer üç eser ve musannıfları hakkında kısaca ma’lûmât verilecektir.

CÂMÎLER
1) İmam-ı Buhârî Hz. (h. 194-256) ve  el-Câmi’u’s-Sahîh:
   Hadis eserleri içinde en meşhur ve en muteber eser İmam-ı Buhârî Hz.’nin telif ve tasnif etmiş olduğu el-Câmi’u’s-Sahîh isimli eseridir. Bu eser “Sahîh-i Buhârî” ve “Buhârî Şerîf” isimleriyle de meşhurdur. İmam-ı Buhârî Hz.’nin asıl ismi, Muhammed bin İsmâil bin İbrâhim’dir. On yaşlarında bile yokken hadîs ezberlemeye başlamış, binden fazla şeyhten hadîs yazmış; yüz bin sahîh, iki yüz bin de sahîh olmayan hadîs-i şerif ezberlemiştir.
   el-Câmi’u’s-Sahîh isimli eseri Kur’ân-ı Kerîm’den sonra yeryüzündeki en sahîh kitaptır. Bu kitabı on altı senede tamamlamıştır.
   Bu eseri ile alakalı olarak kendisi şöyle söylemiştir: “Sahîh’i 600.000 hadîs-i şerîf içerisinden seçerek yazdım. Hiçbir hadîsi iki rekat namaz kılmadıkça içerisine koymadım”   
Talebesi Firebrî de İmam-ı Buhârî’nin şu sözünü nakleder:  “el-Câmi’u’s-Sahîh’i Mescid-i Haram’da tasnif ettim ve iki rekat namaz kılıp Allah-ü Teâlâ’ya istihâreye vararak doğruluğunu tesbit etmedikçe hiçbir hadisi içine koymadım” İmam-ı Buhâri Hz. bu eserinde mükerrerlerin haricinde takrîbî 7400 hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Mükerrer olanlarla birlikte 9000 hadîs-i şerîf mevcuttur.
   Keşfü’z-Zünûn’da bildirildiğine göre Sahîh-i Buhârî’in seksen iki adet şerhi yapılmıştır. Bunların içinde en meşhur olanı ise İbn-i Hâcer el-Askalânî’nin yazmış olduğu Fethu’l-Bârî isimli eserdir.




2) İmam-ı Müslim Hz.(h. 206-261)  ve  el-Câmi’u’s-Sahîh:
   Kütüb-i Sitte içerisinde Sahîh-i Buhârî’den sonra en muteber hadîs eseri olan bu kitabın müellifi Ebû’l-Hüseyn Müslim ibnu’l-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî’dir.        İmam-ı Müslim Hz., “Sahîh-i Müslim”  ve “Müslim-i Şerîf” isimleriyle de meşhur olan bu eserini mükerrerler hariç 4000 hadîs-i şerîfi bir araya getirerek telif etmiştir.
   İmam-ı Nevevî Hz. Sahîh-i Müslim’i bablara ayırmış ve başlıklar koymuş, bu suretle ondan daha kolay istifade etme imkanı hâsıl olmuştur. İmam-ı Müslim Hz. de (Allah’ın ihsan ettiği bu nimeti ikrar için) kitabı hakkında şöyle buyurmuştur: “Bütün yeryüzü halkı hadis yazmaya çalışsalardı, ancak bunun seviyesine ulaşabilirlerdi. Mutlaka bir huccete dayanmadıkça bu kitaba ne bir hadis yazdım, ne de bir hadis çıkardım”
Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim için “Sahîhayn” tabiri kullanılır. Yine ikisinin birden rivayet ettiği hadîs-i şerîflerin sonunda   “Ravâhü’ş-Şeyhân” ve “Müttefekun aleyh” ibareleri yer alır.
   Sahîhayn’da  "haddesenâ” tabiri “senâ” rumuzu ile, “ahberenâ” tabiri de “enâ” rumuzu ile gösterilir. Bu rumuzlar ihtisar için kullanılan birer ıstılahtır. Bil-hassa Sahîh-i Müslim’de sık sık ( ح ) harfi kullanılır. Bu işaret senedlerin değiştiğini gösterir.

SÜNENLER
3) İmam-ı Nesâî Hz.(h. 225-303)  ve  Sünen-i Nesâî:
   Ebû Abdirrahman Ahmed İbn-i Şuayb en-Nesâî Hz.’nin telif etmiş olduğu bu eser Kütüb-i Sitte içinde Sahihayn’dan sonra en muteber eserdir.
   İmam-ı Nesâî Hz. Sünen-i Kübrâ isimli bir kitap telif etmiş ve bazı ma’lül hadisleri de bu kitaba almıştı. Kendisinden bu ma’lül hadisleri ayıklaması istenince de Sünen-i Kübrâ’yı ihtisar etmiş ve el-Müctebâ ismini verdiği ikinci süneni hazırlamıştır.  İçinde ma’lül hadis bulunmayan ve Sünen-i Nesâî diye meşhur olan bu muhtasar, Kütüb-i Sitte içinde üçüncü sıraya yerleşmiştir.
   İmam-ı Hâkim en-Neysâbûrî Hz. şöyle demiştir: “Ebû Abdurrahman’ın (İmam-ı Nesâî) hadis fıkhı üzerindeki izahları sayılamayacak kadar çoktur. Onun Kitâbü’s-Sünen’ini tetkik eden kimse izahlarının güzelliği karşısında hayrete düşer.”
4) Ebû Dâvûd Hz.(h. 202-275)  ve  Sünen-i Ebî Dâvûd:
   Bu eserin müellifi Ebû Dâvûd Süleyman İbni’l-Eş’as es-Sicistânî Hz.’dir. Hadis öğrenmek için küçük yaşta seyahatlere çıkan Ebû Dâvûd Hz. Horasan, Irak, Suriye ve Hicaz muhaddislerinden hadis yazmış; topladığı 500 bin hadîs-i şerîf içinden de ahkamla alakalı 4800 hadîs-i şerîf’i seçerek Sünen-i Ebî Dâvûd’u meydana getirmiştir.
   Bu eser hakkında İbnü’l-A’râbî şöyle söylemiştir: “Bir kimsenin elinde ilim olarak Allah’ın kitabı ve bir de Ebû Dâvûd’un Sünen’i bulunsa o kimse, başka bir şeye muhtaç olmaz.” Ebû Süleyman el-Hattâbî ise “Ebû Dâvûd’un Sünen’i, İslamî ilimler sahasında benzeri yazılmamış kıymetli bir eserdir. Mezhepleri farklı olduğu halde, bütün insanlar tarafından hüsn-ü kabul görmüştür. Bu sebeple ulema ve fukaha arasında bir hakem olmuştur.” diye söylemiştir.
5) İmam-ı Tirmizî Hz.(h. 209-279)  ve  Sünen-i Tirmizî:
   Ebû Îsâ Muhammed ibn-i Îsâ et-Tirmizî Hz. küçük yaştan itibaren hadis öğrenmeye merak sarmış ve bu maksatla bir çok seyahatlere çıkmıştır. İmam-ı Buhârî Hz.’nin talebelerindendir.
Sünen-i Tirmizî de hadis eserleri arasında “Sünen” sınıfına dahildir. Çünkü bu eser de fıkıh bablarına göre tanzim edilmiştir. Ancak başka mevzulardaki hadîs-i şerîfleri de hâvî olduğu için “el-Câmi’u’s-Sahîh veya Câmi’u’t-Tirmizî” isimleriyle de şöhret kazanmıştır.
   İmam-ı Tirmizî Hz. tasnif etmiş olduğu bu eseri için şöyle söylemiştir: “Bu kitabı tasnif ettiğim zaman, onu Hicaz alimlerine arz ettim, beğendiler; Irak ulemasına arz ettim, beğendiler; Horasan ulemasına arz ettim, onlar da beğendiler. Her kimin evinde bu kitap bulunursa sanki o evde konuşan bir Nebi vardır.”

6) İbn-i Mâce Hz. (h. 209-273 veya 275) ve  Sünen-i İbn-i Mâce:
   Ebû Abdillah Muhammed İbn-i Mâce el-Kazvinî Hz. de hadis öğrenmek için bir çok seyahatlere çıkan; hafıza ve itkan cihetinden hadis imamlarının medh-ü senâ ettiği; sika ve huccet olduğuna dair ittifak bulunan büyük bir muhaddistir.
   Bu eserini 32 kitap ve 1500 bab olmak üzere, fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir. Bu babların tamamında, muhtelif sayılarla, toplam 4000 hadîs-i şerîf mevcuttur.
***************************************************************************
Mezkür altı eser için İlm-i Hadîs’te “Kütüb-i Sitte”  tabiri isti’mal olunur. Ancak 6. kitabın hangisi olduğu hususunda ihtilaf vardır. Şöyle ki;   
•   Bir kısım âlimler 6. kitap olarak İmam-ı Malik Hz.’nin, el-Muvattâ isimli eserini;
•   Aralarında İbnü’s-Salah, İmam-ı Nevevî ve İbn-i Hâcer el-Askalânî Hz.’nin de bulunduğu diğer bazı âlimler ise ed-Dârimî’nin, “Sünen-i Dârimî” isimli kitabını kabul ederler.
Muvattâ, Sünen-i Dârimî ve Ahmed İbn-i Hanbel Hz’nin Müsned’i hakkında malumat vermeden önce, yukarıdaki altı hadis eseri ile alakalı olan bazı tabirleri kısaca izah edelim:
•   Sahîh-i Buharî ve Sahîh-i Müslim ile birlikte İmam-ı Malik Hz.’nin   Muvattâ isimli eseri için “Kütüb-i Selâse” tabiri kullanılır. (Bu, Kütüb-i Sitte içine İmam-ı Mâlik Hz.’nin bu eserini dâhil edenlere göredir. Bu âlimler Sahihayn’dan sonra 3. sırada Muvattâ gelir görüşündedirler.)
•   Sünen-i İbn-i Mâce’den önceki beş esere “Kütüb-i Hamse” ve “Usûl-i Hamse” denir.
•   Kütüb-i Sitte’ye Sünen-i Dârimî’nin dahil edilmesiyle yedisine birden “Kütüb-i Seb’a” denir.
•   Kütüb-i Sitte içindeki dört sünen için ise “Sünen-i Erba’a” tabiri kullanılır. Bazı rivayetlerde kullanılan “Sünen Sahipleri” ifadesi ile de bu dört sünen kasdedilir.
Şimdi Kütüb-i Sitte’den sonra en meşhur ve muteber olan diğer üç eser hakkında ma’lûmât verelim. Kütüb-i Sitte’ye bu üç eser de dahil edilerek tamamına birden “Kütüb-i Tis’a” denir.
7) Dârimî  Hz. (h. 181-255)  ve  Sünen-i Dârimî:
   Dârimî Hz. hilm, dirayet, zekâ, hıfz, ibadet ve zühd bakımından darb-ı mesel olacak şekilde son derece zekî ve dindar bir kimse idi. Hadis toplamak için pek çok seyahatlere çıkmış, bu sebeple Mısır, Şam, Irak ve Haremeyn’i ziyaret etmiştir. Semerkand’da uydurma hadislere kaşı mücadele vermiştir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi İbnü’s-Salah, İmam-ı Nevevî ve Hafız İbn-i Hacer el-Askalânî gibi bazı alimler altıncı kitap olarak Sünen-i Dârimî’yi kabul etmişlerdir. İmam-ı Nevevî Hz. onun hakkında şöyle demiştir: “Dârimî zamanındaki Müslümanların hafızlarından bir tanesidir. Fazilet ve hafızasına çok az insan yetişebilirdi.”
8) İmam-ı Mâlik  Hz.(h. 95-179)  ve el-Muvattâ :
   İmam-ı Mâlik Hz. malum olduğu üzere Mâlikiyye Mezhebi’nin kurucusu ve Sahâbe-i Kirâm’dan Ebû Âmir (r.a.) Hz.’nin torunudur. Kendisi Abdurrahman ibn-i Hurmuz başta olmak üzere Medine’nin diğer alimlerinden ilim öğrenmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadîs-i şerîfleri ile beraber Sahâbe-i Kirâm  Hazerâtı’nın  sözleri ve fetvalarına da kitabında yer veren İmam-ı Mâlik Hz. bu eserini şeyhlerine arzetmiş, onlar da muvafakat göstermişlerdir.




9) Ahmed ibn-i Hanbel Hz.(h. 164-241)  ve Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel  :
   Ebû Abdillah Ahmed ibn-i Muhammed ibn-i Hanbel Hz. de malum olduğu üzere mezheb imamlarımızdandır ve ilim öğrenmek için küçük yaşlardan itibaren seyahatlere çıkmıştır. 40 yaşına kadar hadîs-i şerîf toplamakla ve ilmini ziyadeleştirmekle meşgul olmuş; 40 yaşından sonra da hadis rivayet etmeye ve ilim öğretmeye başlamıştır. 750.000 hadis içerisinden seçerek yazdığı Müsned’i dînî mevzûlarda ihtiyaç duyulan tüm meselelerin halli için başvurulabilecek kıymette bir eserdir.
Böylece “Kütüb-i Tis’a” ismiyle meşhur olan en muteber 9 hadis eseri ile alakalı kısa malûmât vermiş olduk. Daha sonraları bu eserler için birçok şerhler, hulasalar yapılmış; bunlardan istifade ile başka eserler meydana çıkmıştır. Bu hususla alakalı olarak mufassal eserlerde izahat bulunabilir.
C- “İLM-İ USÛL-İ HADÎS” İLE ALAKALI ISTILAHLAR VE HADÎS-İ ŞERÎFLERİN TAKSÎMÂTI

Bu kısımda İlm-i Usûl-i Hadis’te müsta’mel olan ıstılahlar ve ehl-i hadisin mertebeleri kısaca izah olunup, hadis-i şeriflerin muhtelif itibarlarla taksîmâtı yapılacak; ardından sıhhat dereceleri  ( makbul veya merdüd olmaları )  beyan edilecektir.
 
İlm-i Hadîs iki kısma ayrılır:
1.   İlm-i Rivâyet-i Hadîs: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in akvâl ve efâlini bilmeye ve bunların rivayet, zabt ve tahrîrine mahsus olan ilimdir. Bu ilme  Fürû-u Hadîs ismi de verilir.
2.   İlm-i Dirâyeti-i Hadîs: Rivâyetin şart, nevî ve hükümleri; Râvî’nin hali ve şartları; Mervî’nin (rivâyet olunan haber) nevîleri kendisiyle bilinen ilimdir.
Tabîr-i âharla: Râvî ve Mervî’nin hallerinden, kabul veya red haysiyetiyle bahs eden ilimdir. Bu ilme Usûl-i Hadîs ismi de verilir.
Nasıl ki Usûl-i Fıkıh, Furû-u Fıkh’ın esası ve temelidir, aynen bunun gibi, Usûl-i Hadîs de Furû-u Hadîs’in esası ve mebnâ aleyh’idir.
1- ISTILÂHÂT-I USÛL-İ HADÎS
Sünnet, lügatte iyi olsun (medhe layık), kötü olsun (zemme layık) yol (tarîk) ve gidişât (siret) manalarına gelir. Istılahta ise bu manaları muhafaza etmekle beraber Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in tarîk ve sîreti için tahsis edilmiş ve kelimenin “mezmüm yol” manası kaldırılmıştır. Hulasa sünnet, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, tamamen Allah (c.c.)’nun ahkamıyla amil olarak ihtiyar buyurduğu söz, fiil ve takrîrinden ibarettir. Bu itibarla sünnet üç kısımdır:
•   Kavlî Sünnet (Sünnet-i Kavliyye) : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sözleri
•   Fiilî Sünnet (Sünnet-i Fiiliyye) : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in fiilleri
•   Takrîrî Sünnet (Sünnet-i Takrîriyye) : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in asr-ı saadetlerinde mü’minler tarafından bir fiil yapıldığını gördükleri veya işittikleri halde nehiy ve inkara dâir hiç bir şey buyurmamaları
   Hadîs ise lügatte (kadîm-eski) kelimesinin zıddı olan, (cedîd-yeni) manasına gelir. Yine az veya çok olsun “söz” manasını da ifade eder. Hadîs İlmi Istılâhı’nda ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sözlerine ıtlak olunur.
   Bazı alimler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sadece sözleri için değil, fiil ve takrîrleri için de (hadîs) tabirini kullanmışlar; diğer bazı alimler de Sahâbe-i Kirâm’ın söz, fiil ve takrîrlerini de bu kelimenin manasına dahil etmişlerdir.
   Haber ve Eser kelimeleri ise (Hadîs) kelimesinin mürâdifidir.
   Ashâb ve Sahâbe kelimeleri, arkadaş, dost, yâr-i hemdem manalarına gelen "Sâhib" kelimesinin cemîleridir. Sahâbî ise Sahâbe’den bir ferd manasınadır.
Sahâbî, İslam Istılâhı’nda, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i mü’min olarak gören (veya Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından görülen) ve mü’min olarak vefat eden kimsedir. Sahâbe-i Kirâm Hazerâtı’nın tamamı âdalet sahibidir (udûldür).
   Tâbiî (cemîsi : Tâbi’în) ise -ekseriyetin kavlince- Sahâbe-i Kirâm’dan birine veya birkaçına mülâkî olmuş zâttır.
   Muhadram, hem câhiliye devrine, hem de asrı saadete vasıl olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i görmeksizin imana nail olan kimsedir. İmam-ı Müslim Hz.’nin 20 nakîb olduğunu bildirdiği ve İmam-ı Nevevî’nin adetlerini daha da ziyadeleştirdiği bu zâtlar, tâbiîn’dendir.
Sahâbe-i Kirâm ve Tâbiîn için “Selef” tabiri isti’mal olunur.
Sened, hadîs-i şerîfin ricâlini yani hadîs-i şerîfi rivayet eden şahısları ifade eder. Senedin “ibtidâsı” o hadîsi rivayet eden şahıstır, “intihâsı” ise hadîsin sahibi olan zâttır.
İsnad, lügatte "dağın zirvesine tırmanmak ve bir şeyi yükseltmek" manalarına gelir. Hadîs Istılahı'nda ise haberin aracılar vasıtasıyla asıl sahibine yükseltilmesidir. Bu sistem başka milletlerde bulunmayan, Müslümanlara has bir sistemdir.
İsnad, Âlî İsnad ve Nâzil İsnad olmak üzere iki kısımdır. Şöyle ki:
Hadîs-i şerîfi sahibine daha az râvî ile yani daha kısa bir yolla ulaştıran isnadlara Âlî İsnad denir. Bunun aksi hallerde ise, yani haberi sahibine çok râvî ile ve daha uzun bir yolla ulaştıran isnadlara ise Nâzil İsnad ismi verilir.
Âlî İsnad ile rivâyet edililen hadîs-i şerîfler, Nâzil İsnad ile rivâyet edilenlere nisbetle daha makbuldür. Çünkü râvî sayısı çoğaldıkça hata yapma ihtimali de artar.
Metin, isnadın nihayet bulduğu kelamdır.
Ehl-i Hadîs’in Mertebeleri:
Sünnet-i Senniyye’yi nakil ve rivâyet eden Ehl-i Hadîs’in dereceleri, aşağıdan yukarıya doğru, şu şekildedir:
Tâlib : İlm-i Hadîs’de mübtedî olan kimselerdir. Ehl-i Hadîs arasında mevkîi yoktur.
Râvî veya Müsnid: Hadîs-i şerîfi senedi ile nakleden kimse demektir. (Muhric, senedi zikretmeden metni nakleden kimsedir.)
Muhaddis: Senedleri hıfz etmekle beraber, senedin ricâlinin ne dereceye kadar âdil veya mecrûh olduğunu da bilen şahıstır. Şeyh ve İmam da denilen Muhaddis, İlm-i Hadîs’de, Üstâz-ı Kâmil mertebesini bulan zâttır.
- Eğer Muhaddis, yüz bin hadîs-i şerîfi metinleriyle ve senedleriyle bilir; ayrıca senedin ricâlini hal tercümeleri ve cerh-ta’dîl noktasından halleriyle tanırsa o muhaddise  Hâfız denir.
- Eğer aynı şekilde üç yüz bin hadîs-i şerîfi bilirse o kişiye Huccet ismi verilir.
- Bütün Sünnet’i ihata etmiş olan İmam’a ise Hâkim denir.

2- HADÎS-İ ŞERÎFLERİN TAKSÎMÂTI

RÂVÎLERİN ADEDİNE İTİBARLA (DERECE-İ ŞÜYÛ')
Haber, râvîlerinin adedine göre ya Mütevâtir olur ya da Haber-i Vâhid olur (cemîsi: Haber-i Âhâd). Haber-i Vâhid, lügatte yalnız bir şahsın rivâyet ettiği haber manasına gelse bile ıstılahta, Mütevâtir mertebesini bulmayan haber demektir. Râvîsi ister bir, ister iki, ister daha ziyâde olsun.
Haber-i Vâhid ise Meşhûr, Azîz ve Garîb olmak üzere üç kısımdır. Şimdi bu kısımları kısaca izah edelim:
a) Mütevâtir
   Her üç asırda da (Sahâbe, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn) yalan üzerine ittifakları adeten muhal olan kalabalık bir topluluğun verdiği haberlerdir ki verilen o haber hakkında zarûreten ilm-i yakîn ifade eder. Mütevâtir olan haber-i Rasûl’ün münkiri kâfir olur. Çünkü böyle bir haberi inkar etmek tekzîb-i Rasül’e varır ki, şüphesiz bu küfürdür. (el-ıyâze billâh)

Haber-i Mütevâtir’in dört şartı vardır :
1.   Kesret-i aded.
2.   Râvîlerin yalan üzerine ittifaklarının mümkün olmaması
3.   Bu vasıfların her üç tabakada da mevcud olması.
4.   Râvîlerin, bu haberde hisse itimad etmeleri. Yani haberin ya görülen ya da duyulan bir vâkı’a olması (mahsüs olması)
Haber-i Mütevâtir iki kısımdır:
1.   Lâfzî Mütevâtir: Hadîs-i şerîfin hem lafzının hem manasının tevâtüren nakli (Bu vasıftaki hadîs-i şerîflerin sayısı azdır. İmamı-ı Nevevî Hz.’in Şerh-i Müslim’deki beyanına göre takriben ikiyüz küsur)
2.   Manevî Mütevâtir: Hadîs-i şerîfin yalnız manasının mütevâtir olması.
Haber-i Mütevâtir’de sened aranmadığı gibi, râvîlerin adâlet ve zabt gibi sıfatları da aranmaz. Böyle bir haber ilm-i yakîn ifade eder ve hemen o haberle amel vâcib olur.
b) Meşhûr
           Her tabakada en az üç ve daha fazla râvî tarafından rivayet olunup tevâtür derecesine ulaşmayan haberlerdir (Bu tarife göre Haber-i Meşhûr'un diğer adı da Müstefîz'dir)
   Başka bir tarife göre ise Haber-i Meşhûr; Sahabe Asrı'nda bir veya iki râvî tarafından rivâyet olunup, ikinci ve üçüncü asılarda tevâtür derecesine bâliğ olan haberdir.   Ayrıca halk
c) Azîz
   Haber-i Azîz ibtidâsından intihâsına kadar her tabakada iki râvî tarafından rivâyet edilen haberdir.
d) Garîb
Haber-i Garîb ise her tabakada yalnız bir tek şahsın rivayet ettiği haberdir. Buna Ferd ismi de verilir. İki kısımdır: 1- Ferd-i Mutlak, 2-Ferd-i Nisbî
Haber-i Vâhid'in üç kısmı da zan ifade eder. Râvîlerinde adâlet ve zabt şartları aranır ve buna göre makbul veya merdüd olabilir.

SENED VE İSNADA İTİBARLA ( İTTİSAL VE İNKITA')
Sened ve İsnad itibarıyla hadîs-i şerîfler başlıca iki kısma ayrılır:
a) Muttasıl (Mevsul)
   Bir hadîs, râvî silsilesinden (senedinin ricâlinden) hiç biri sâkıt olmaksızın rivâyet edilmişse, o hadîse muttasıl veya mevsûl ismi verilir. İsterse o hadîs merfû veya mevkûf veyahut da maktû olsun (bunlar biraz sonra izah olunacaktır).
b) Munkatı'
   Senedinin ricâlinden bazısı sâkıt olan hadîse munkatı' ismi verilir. (Bu isim kelimenin lügat manası dikkate alınarak verilmiştir. Yani bu mana umumîdir. Biraz sonra göreceğimiz üzere bazı hadislere de kelimenin ıstılah manası dikkate alınarak munkatı' ismi verilir ki bu mana daha hususîdir. Şöyle ifade edelim: Umumî olan munkatı' başlığının altında bir de, ondan daha hususî olan munkatı' başlığı vardır.)
   İşte munkatı' hadisler, senedin ricalinde meydana gelen bu sükûtun sayısına göre veya isnadın başında, ortasında ya da sonunda olmasına göre değişik isimler altında zikredilir. Buna göre Munkatı' hadisler beş kısımdır: Muallâk, Mürsel, Mu'dal, Munkatı' ve Müdelles. Bunlardan ilk dördünde sükût-u râvî (râvînin düşmesi) zahirdir. Yani herkesin anlayabileceği şekilde açıktır. Beşinci de ise hafîdir. Şimdi birer cümle ile bu beş kısım hadisi izah edelim:
1.   Muallâk: Senedinin başından bir râvî veya birbirini takip etmek üzere (ale't-tevâlî) birkaç râvîsi hazf edilmiş olan ve en son hazfedilen râvînin şeyhine isnad edilen hadis.



2.   Mürsel: Sahâbe-i Kirâm'ın çoğunu gören ve onlarla sohbette bulunan Tâbiîn âlimlerinin hadis rivâyet ederken, kendilerinden hadis işittikleri Sahabe'leri zikretmeden "Kâle Rasülullah" diyerek rivâyet ettikleri hadîs-i şerîflere bu isim verilir.
3.   Mu'dal: İsnadının ortasından birbirini takip eden iki veya daha fazla râvîsi düşmüş olan hadislere Mu'dal denir.
4.   Munkatı':  İsnadının ortasından birbirini takip etmeksizin bir veya daha fazla râvîsi düşmüş olan hadislere -hususî manası ile- Munkatı' denir.
5.   Müdelles: Bir râvînin, görüştüğü şeyhten işitmediği halde işitmiş gibi veyahut da muasırı olmakla beraber görüşmediği şeyhten işitmiş gibi rivâyet ettiği hadislere Müdelles ismi verilir.


MÜSNEDÜN İLEYH'E İTİBARLA
Haber, müsnedün ileyh'e yani haberin sahibine, onu söyleyene itibarla Merfû', Mevkûf ve Maktû' olmak üzere üç kısımdır.
a) Merfû'
   İster muttasıl olsun ister munkatı' olsun bi'l-hâssa Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e muzaaf kılınan hadîstir. Bu hadîs kavlî, fiilî veya takrîrî olabilir. İki kısımdır: Ya  tasrîhan olur. Bu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  'şöyle buyurdu', 'böyle yaptı' veya 'takrîr etti' ifadelerinin açıkça zikredilmesiyle olur. Ya da Hükmen olur. Bu ise kavl, fiil ve takrîrin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e aidiyeti açıkça beyan edilmese bile, nakledilen haberin mahiyetinden, O'na ait olduğunun anlaşılmasıyla olur.
b) Mevkûf
   Sahâbe-i Kirâm (r.anhüm) Hazerâtı'nın kavl, fiil ve takrîrlerine ait olan, muttasıl veya munkatı' nakillerdir ki bunlarda rivayet Sahâbî'ye dayanıp orada kalır. Ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e ref'  olunmaz.  Mevkuf hadisler yalnız tasrîhan mevkuf olabilirler. Hükmen olmazlar.   
c) Maktû'
   İsnadı Tâbiîn'de son bulan ve Tâbiîn'in kavl ve fiillerinden ibaret olan haberlerdir.


 HADİSİN SIFATINA İTİBARLA (SIHHAT CİHETİNDEN)
Haber, sıfatı itibarıyla yani sıhhatine göre Sahih, Hasen ve Za'îf olmak üzere üç kısımdır. "Sıfatına itibarla" ifadesi, "râvîlerin sıfatlarına ve senedin haline göre" demektir. "Râvilerin sıfatları" sözü ile râvilerin adalet, hıfz ve itkanı başka bir tabirle kendilerine olan itimad mertebesi kasd olunur. "Senedin hali" ifadesinden maksad ise muttasıl veya munkatı' olmasıdır.
Bu üç kısmın izahından önce şöyle bir taksimat yapmak faideli olacaktır: Daha önce "Râvîlerin Adedine İtibarla" başlığı altında Hadîs-i şerîflerin Mütevâtir ve Haber-i Vâhid olarak ikiye ayrıldığını görmüştük.
Haber-i Mütevâtir için sened aranmadığı ve senedsiz olmakla beraber ilm-i yakîn ifade ettiği malumdur. Haber-i Vâhid ise ya Makbul olur ya da Merdüd olur.
Makbul olanlar da sıfat-ı kabulün en yüksek derecesini haiz olursa buna Sahîh denir. O derecede değilse Hasen ismini alır. Sıfat-ı Kabulü haiz değilse buna da Za'îf (veya Merdüd ya da Sakîm) ismi verilir. Şimdi bu kısımları kısaca izah edelim:
a) Sahih
   Adalet ve zabt şartlarını hâiz olan râvilerin muttasıl isnadla rivâyet ettikleri, şaz ve muallel olmayan hadislerdir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere bir hadisin sahih olabilmesi için şu beş şartı toplamış olması lazımdır:

•   Râvîlerin adâlet sahibi olması: Adalet, insanı takvâ ve mürüvvet sahibi yapan bir melekedir. Sahâbe-i Kirâm'ın haricindeki diğer râvilerin adalet hususunda za'fiyyeti ma'lum ise, yine kim olduğu ya da adil olup-olmadığı meçhul ise, o hadis sahih olmaz. Sahâbe-i Kirâm'da adalet şartları araştırılmaz. Onların cümlesi âdildir.
•   Râvîlerin zabt şartlarını taşımaları: Zabt râvînin rivayet ettiği veya kitabına aldığı hadiste fazla hata yapmayacak derecede hafız, dikkatli ve titiz olmasını sağlayan bir melekedir. Buna göre rivâyetinde çok hata yapan râvîlerin bulunduğu hadisler sahih değildir.
•   Senedinde ittisal olması: İttisal, isnadda yer alan her râvînin, hadisi aldığı şeyhine mülâkî olması ve hadisi bizzat ondan almasıdır. Yani rivâyette inkıta' olmamasıdır. Bu itibarla Munkatı' başlığı altında yukarıda zikredilen hadisler sahih hadis kısmına girmezler. Ancak Buhârî ve Müslim'deki bütün hadîs-i şerîflerin sahih olduğu hususunda, muhaddisler ittifak etmişlerdir. Bu sebeple onlarda mevcud olan munkatı' hadisler dahi muttasıl sayılır ve sahihtir.
Bu şartlar müttefekun aleyh şartlardır. Şu iki şart ise muhtelefün fîh şartlardır:
•   Hadisin şâz olmaması: Şaz hadis, sika (güvenilir) olan bir râvînin, kendisinden daha güvenilir diğer râvîye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. Bu halde daha güvenilir olan râvînin rivayeti tercih olunur, diğer rivâyet ise sıhhat vasfını kaybeder.
•   Hadisin muallel olmaması: Muallel hadis, metin veya isnadında illeti bulunan hadistir. İllet, hadisi za'fa uğratan gizli bir kusurdur. Böyle bir kusuru olan hadis sahih hadis olmaz.
Sahih Hadis'in iki kısımdır:
1.   Sahih li-zâtihî: Mezkür şartlara alâ vechi'l-kemal yani tam olarak, en üst seviyede sahip olan hadislerdir.
2.   Sahih li-gayrihî: Yukarıda zikredilen şartlarda, sika bir kimsenin malumu olan bir nevî kusur mevcud olur ve bu kusur, sağlam olan başka isnadlar ile ortadan kalkarsa bu hadise Sahih li-gayrihî ismi verilir.
Hadis alimlerimiz "sahih li-zâtihî" olan hadîs-i şerîfleri, a'lâdan esfele doğru, yedi dereceye ayırmışlardır:
   Birincisi, İmam-ı Buhârî ve İmam-ı Müslim Hz.'nin ittifak ettikleri hadîs-i şerîflerdir ki bunlar için (ravâhü'ş-şeyhân veya müttefekun aleyh) tabirleri kullanılır.
   İkincisi, yalnız İmam-ı Buhârî Hz.'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîflerdir.
   Üçüncüsü,  yalnız İmam-ı Müslim Hz.'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîflerdir.
   Dördüncüsü, İmam-ı Buhârî ve İmam-ı Müslim Hz.'nin şartlarını hâiz olduğu halde, her ikisinin de kitaplarına almadıkları hadîs-i şerîflerdir. (Bu şekildeki hadîs-i şerîfleri İmam-ı Hâkim, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn isimli eserinde bir araya getirmiştir.)
   Beşincisi, yalnız İmam-ı Buhârî Hz.'nin şartlarını hâiz olan hadîs-i şerîflerdir.
   Altıncısı, yalnız İmam-ı Müslim Hz.'nin şartlarını hâiz olan hadîs-i şerîflerdir.
   Yedincisi ise Şeyhayn'ın şartlarını taşımadığı halde diğer ulemâya göre sahih olan hadîs-i şerîflerdir.





b) Hasen
Hadîs-i Hasen'in tarifinde çok zahmet çekilmiştir. Mahmud Es'ad Usul-i Hadîs isimli eserinde şöyle bir tarif zikrediyor: "Mezkür şartlar hususunda kendisinde bir noksanlık olup, bu noksanlığın, kesret-i turuk gibi bir cihetle ortadan kalkmadığı hadislerdir."
Buna Hasen li-zâtihî denir.
Eğer bu noksanlık kesret-i turuk gibi bir cihetle ortadan kalkarsa buna da            Hasen li-gayrihî ismi verilir.
c)Za'îf
   Mezkür şartları taşımayan hadislere ise bu isim verilir.



İSTİFÂDE EDİLEN ESERLER:
1.   Usûl-i Hadîs, Mahmud Es’ad (Osmanlıca)
2.   Usûl-i Hadîs Şerhi, Dâvûd-i Karsî
3.   Tecrîd-i Sarîh Tercemesi (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı), Ahmed Naim
4.   Hadîs Usûlü, İsmail Lütfi Çakan
5.   Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları, M. Yaşar Kandemir (Mütercim)
6.   Hadîs Usûlü, Talat Koçyiğit
7.   Kütüb-ü Tis’a CD’si-(Mevsû’atü’l-Hadîsi’ş- Şerîf li-Şirketi Sahr)
8.   Hadîs Külliyâtı CD’si-(Mektebetü’l-Elfiye lis-Sünneti’n-Nebeviye)
   
Başlık: Ynt: Hadisi Şeriflerin Cem Edilmesi ve Yazılması
Gönderen: mazhar - 21 Şubat 2013, 23:32:22
Hadis İlimlerinin Temellerine Bir Bakış

     Sünnetin Kur'an dan sonra ilk başvurulacak merci olması ve Kur'an'ın pratiğe geçirilmesi açısından İslami ilimler arasında hadis ilimlerinin ne kadar önemli olduğunu belirtmeye hacet yoktur. Kur'an ayetleri bize hiç bir bozulma olmadan ulaştığı için onun orijinalliğini araştırmaya gerek yok ise de, bize ulaşan sünnetin hangilerinin ne doğrulukta ulaştığını araştırmak hadis ilimlerinin konusu olmuştur.


    Bugün İslam'a gönül vermiş, onun derdini kendine dert edinmiş herkesin hadis ilimlerine dair temel bilgileri - yalnızca ana hatları ile de olsa - bilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Nasıl ki matematik ile ilgili dört işlem gibi temel bilgileri bilmek bir insanı matematik uzmanı yapmıyorsa, temel hadis usulü bilgilerini bilmek de bir müslümanı muhaddis yapmayacaktır. Ama yine de bu bilgiler, hadis öğrenirken, hadis eserlerine bakarken, onların sağlıklı ulaşıp ulaşmadığını anlamada yardımcı olacak, o kişiyi hadis/haber alma ve verme şuuru ile donatacaktır. İşte bu düşünce ile müteakip bölümlerde hadis ilimlerine temel seviyede küçük bir giriş yapmak amaçlanmaktadır.--------------------------------------------------------------------------------
HADİS İLİMLERİ

    Hadis ilimleri deyince ilk olarak akla ilm-u dirayet-il-hadis gelir. Bu ilim dalında hadisin kuvvet derecesi, doğruluğu, bizlere sağlıklı bir biçimde ulaşıp ulaşmadığı araştırılır. Dirayet/Rivayet ikilisi bir bakıma kalite/kantite ikilisine benzer. Mesela tek bir kanaldan gelen dirayeten güçlü bir hadisin, bir kaç kanaldan gelen yani rivayeten güçlü gözüken bir hadisden daha sahih olması pek ala mümkündür.
Hadis ilimlerinden bir diğeri de ihtilaf-ul-hadis'dir. Bu ilim dalı sıhhaten aynı kuvvette olup birbiri ile uyuşmayan iki hadis arasındaki ihtilafı çözmekle meşgul olur. Bu durumlarda muhaddisler ve fakihler cem ve te'lif, tercih, nesh ve tevakkuf denilen metodlar kullanırlar.

Hadis rivayet eden kişilerin rivayete ehil olup olmadıklarını araştıran ilim dalına da cerh ve ta'dil veya nakd-i rical denir. Bu ilim dalı hem şahıslar hakkında bilgi toplamak, hem de bu bilginin objektifliğinin sağlanması açısından ve bu kimselerin hangi kriterlere göre hadis rivayetine ehil olup olmayacaklarının tesbiti bakımından çok zor ve çok mesuliyetlidir. İşte bu yüzden Buhari, Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel, Hafız Zehebi gibi az sayıda alim bu işin hakkını verebilmişlerdir.
--------------------------------------------------------------------------------
HADİS İSTİLAHLARI
Her ilim dalının bir terminolojisi olduğu gibi hadis ilimlerinin de istilahları vardır. Hadis istilahları anlaşılmadıkça hadis usulü de anlaşılamaz. Hadis istilahları çok sayıda olduğu için aşağıda sadece bir kısmına temas edilecektir:
Ravi, hadisi rivayet eden kişidir. Bir ravi hadisi başkasından aldığında aldığı kişiye o ravinin şeyh'i denir. Hadisi alan ravi de talib'dir. Hadis almaya ahz, başkasına rivayet etmeye de eda tabir edilir.
Sened, hadisi rivayet eden raviler zinciridir.

Cerh ve ta'dil ilminde ravilerin kalitesini belirtmek için sika (hadis rivayetine tam ehil kişi) dan vadda (hadis uyduran kişi) ya kadar çeşitli tabirler kullanılır. Bir ravi, durumu araştırıldıktan sonra, ya bu iki uçtan birinde, ya da arada bir yerde değerlendirilir.
"Sika" da iki şart aranır: Adl ve zabt. Adl ravinin hadisi bozmadan rivayet eden dürüst bir müslüman olması, zabt ise hafızanın kuvvetli olması özelliğidir.

Hadisin ne şekilde rivayet edildiği de önemlidir. Bunlardan bazılarına sema, kıraet, icazet denir. Sema talibin şeyhden doğrudan işitmesidir. Kiraet ise talibin hadisleri bir yazılı metinden okuyarak şeyhine arz etmesi, şeyhin de onları rivayet ettiğini onaylamasıdır.

Burada, yazılı belgelere günümüzde haber bakımından verilen önemi göz önüne alarak bir noktaya dikkat çekmekte yarar var:

Sema, hadisçilerin nazarında en sağlam ahz yoludur. Her ne kadar ilk hicri asırlarda hadislerin yazılması vuku bulmuş aksini iddia eden müsteşriklere gereken cevaplar verilmişse de bu, semanın birinci derecedeki önemini azaltmaz. Çünkü hadis tahsilinde asl olan kalitedir. Mesela tarihi bir vesika bulunsa hadisçiler şu soruları soracaklardır: Bu vesikayı kim yazmıştır? Bu kimse haber vermede ne kadar dürüsttür? Vesikada yazdığı haberleri öğrenip yazıncaya kadar hafızasında bozmadan tutabilmiş midir? Olayı bizzat kendisi mi müşahede etmiştir yoksa başkasından mı almıştır? Yazdığı haber siyasi ise, bu kişi taraf mıdır veya ona yazdırılmış mıdır? Daha sonra bu vesikada tahrifat yapılmış mıdır? Görüldüğü gibi vesikanın sahte olmadığı bilinse bile bu yetmemektedir. Halbuki haberin doğrudan raviden dinlenmesinde bu zorluklar en aza iner. Elbette ki ravi hadisi ahz ederken şeyhin hadisi hem ezberden bilip, hem de yazdığı bir kâğıttan okuması daha da kuvvetlidir. Bu konuda hadisçilerin nasıl titiz davrandığına dair bir örnek verelim:

Tirmizi (ra) bir hadisi senedi ile rivayet ettikten sonra bu hadisdeki şeyhi Abd b. Humeyd'in, Muhammed b. Fadl'in şunu anlattığını söyler:
"Yahya b. Main ilk benim önümde oturduğu zaman bu hadisi sordu. Ben de Hammad b. Seleme bize tahdis etti (diyerek hadisi edaya başladım) Yahya dedi ki keşke defterinizden rivayet etseniz? Ben de defterimi getirmek üzere kalktım. Elbisemden tuttu ve önce bana (hafızanızdan) yazdırın. (Defteri getirmeden önce) tekrar size kavuşamamaktan korkuyorum dedi. Bunun üzerine hadisi yazdırdım, sonra çıkıp defterimi getirdim ve ona (hadisi) okudum."

Muhaddislerin, ravilerin kalitesi üzerinde ne kadar dikkatle durduğuna da İmam Malik şu sözleri ile işaret etmektedir:

 "Bu ilim, yani hadis ilmi dindir. Artık dininizi kimlerden aldığınıza dikkat ediniz. Şu direklerin dibinde Rasulullah (sav) şöyle buyurdu diyenlerden yetmiş zat gördüm ki her hangi birisine beytü'l-malı teslim ederseniz yine emin sayabilirsiniz. Böyle iken onların hiç birisinden ahz etmedim. Çünkü bu işin ehli değillerdi. Sonra memleketimize İbn-i Şihab-i Zühri gelince hepimiz kapısına koşup üst üste yığılırdık."
--------------------------------------------------------------------------------
HADİSLERİN ÇEŞİTLİ YÖNLERDEN SINIFLANDIRILMALARI
Sıhhat yönünden:

Sahih: Aşağıdaki üç şartı sağlayan hadise denir:
- Senedinde kopukluk olmaması (muttasıl olması)
- Bütün ravilerin sika olması
- İllet ve şazlık bulunmaması
     
    Bu son şartın araştırılması zor olup, bunda ancak Buhari gibi büyük hadis mütehassısları derinleşebilmişlerdir. İllet ve şazlık olması durumu, ilk bakışta hadisin sened ve ravi yönünden sağlam gözükmesine rağmen, metin veya senedde gizli bir bozukluk olması halidir. Eğer muallel (illetli) veya şaz ise hemen zayıf hadis mertebesine iner.

Hasen: Sahih hadisin şartları bunda da geçerlidir. Şu farkla ki ravilerden birisi iyi olmasına rağmen hafıza gücü gibi bir bakımdan sika mertebesine çıkamamışsa o hadis "hasen" olur. Hasen hadis sahihden aşağı fakat ona yakın, zayıf hadisden yukarda bir yerdedir.

Zayıf: Genelde sahih ve hasen şartlarını, senedde kopukluk (munkati) olması, ravilerden bir veya bir kaçının zayıf görülmesi, illet, ve diğer sebeplerden dolayı sağlayamayan hadisdir.

Mütevatir: Yalan üzerine birleşmesi aklen imkansız olan bir grup insanın rivayet ettiği hadisdir. Bu şart her tabakada tahakkuk etmelidir. Mütevatir hadise "kesin" gözü ile bakıldığından inkarı tehlikeli görülmüştür. Mamafih mütevatirlerin sayıları pek azdır.

Mevzu:
Uydurma hadisdir. Kimi alimlere göre mevzu hadis, zayıf hadislerin en düşük derecesidir. Bir başka görüşe göre de mütevatir ve mevzu hadisler, ilki kesin olduğundan, ikincisi de uydurma olduğundan hadis araştırmalarına dahil edilmezler.

Sahibi yönünden:

Merfu: Peygamber (sav)'e ait olan hadisdir.

Mevkuf:  Söz veya fiilin sahabeye ait olduğu hadisdir.

Maktu: Söz veya fiilin tabiiye ait olduğu hadisdir.

Bir hadisin merfu olması onun sahih olduğunu göstermez. Merfu bir hadis pekala sahih, hasen veya zayıf olabilir.

Senedde uzunluğu yönünden:

Ali:
Senedin muttasıl olmakla birlikte az sayıda raviden oluşmasıdır.

Nazil: Seneddeki ravi sayısının çok olmasıdır.

Elbette ki hadisin az sayıda insandan geçerek muhaddise ulaşması tercih edilir. Mamafih nazil bir hadisin ali'den daha sahih olması da mümkündür.

Hadislerin sıhhatlerine göre hükmü:

Sahih ve hasen hadisler içtihada elverişli kabul edilirler. Zayıf  hadisler ise müçtehidin metoduna, hadisin zayıflık derecesine, kendini destekleyen başka hadisler olup olmamasına göre kabul veya red edilirler. Zayıf hadisler genelde içtihada elverişli görülmese bile "fedail-i a'mal" konularında, yani insanları iyi amellere teşvik etme babında anlatılabilirler. Çünkü zayıf hadis, mevzu hadis gibi uydurma olmayıp içtihadda, helal, haram gibi önemli konularda istifade edilebilecek kuvvete çıkamamış hadisdir. Mevzu hadisle, zayıf hadis arasındaki bu fark hatırda tutulmalıdır.

Mevzu hadislere gelince, muhaddisler bunların asılsız olduğu belirtilmeksizin söylenmesinin, yazılmasının haram olduğunu söylerler. Çünkü böyle bir hadisi gören kişi onu peygamberimize ait sanacaktır. Mevzu hadisler asılsız oldukları belirtilerek insanları bunlara karşı uyarmak için söylenip yazılabilir.
Hadisde metin ve sened tenkidi:

Bir hadisin makbul olup olmadığının araştırması iki safhadan geçer:

- Metin tenkidi
- Sened tenkidi
 
Metin tenkidi hadisin metninin incelenmesi ile içinde tutarsızlıkların olup olmadığının, daha kuvvetli ve yaygın hadislerle çelişip çelişmediğinin araştırılmasıdır.

Sened tenkidi ise senedin yapısının incelenmesi ve tarihi bilgilerle ravilerin ömürlerine bakarak kopukluk olup olmadığının, ravilerin rivayete ehil olup olmadığının araştırılmasıdır.

Metin ve senedden bahsetmiş iken muhtemel bir şüphenin izalesi için muhaddisler nazarında hadisin metin ve senedden oluştuğu bilinmelidir. Bazen büyük muhaddislerden bahsedilirken yedi yüz bin hadis yazmıştır, bir milyon hadis toplamıştır gibi ifadelere rastlanır. Bunlar şüphesiz kabaca rakamlar olmakla birlikte, yine de okuyucuya mübalağalı gelebilir. Gerçekten de peygamberimizin nübüvvet yılları, bilhassa hicret sonrası günleri göz önüne alınırsa bu rakamlar çok fazladır. Ama her hadisin muhaddislerce sened ve metni ile birlikte bir bütün olarak görüldüğü bilinirse durum anlaşılır. Mesela Ahmed Naim Tecrid-i Sarih tercümesinde şöyle der: "'Ameller niyetlere göredir' hadisini Hafız Ebu İsmail-i Ensari-i Herevi yalnız Yahya b. Said-i Ensari ashabına varmak üzere yedi yüz tarikten kayd ve zabt eylemişdir." Yani yalnız bu hadisin yedi yüzden fazla senedi var demektir ki hadis sened ve metni ile birlikte bir bütün sayıldığından bu metinde yedi yüzden fazla hadis var demektir. Artık diğer hadisler de nazar-ı dikkate alınırsa hadis sayısının ne kadar kabarık rakamlara ulaşacağı tasavvur edilebilir. Bu rakamları daha da artıran bir diğer husus sahabe ve tabiinin söz ve fiillerine de hadis denmesidir. (Yukarıda tarifi geçen mevkuf ve maktu hadisler) Böylece bir milyon, şu kadar yüz bin gibi ifadelerin hiç de mübalağalı olmadığı ortaya çıkar.
--------------------------------------------------------------------------------
HADİSLERİN TOPLANMASI, HADİS KİTAPLARI  


    Hicri ilk asırda hadisler yazmaktan daha çok sözlü olarak ve ezberden rivayet ediliyordu. Daha sonra çıkan fitne ve kargaşalıklarda bazı siyasi gurupların kendi lehlerine hadis uydurmaları, asr-ı saadetin giderek daha çok geride kalması gibi sebepler, ashab-ı kiramın öğrencileri olan tabiin hazeratının ve onlardan sonraki muhaddislerin hadisleri toplamalarına ve bu konuda çok titiz davranmalarına yol açtı. Pek çokları bir iki hadis almak için günlerce, haftalarca süren yolculuklara çıktılar.
Hadislerin yazılarak mecmualarda toplanması Ömer b. Abdülaziz zamanında, ikinci hicri asrın ortalarında başlamış, aşağı yukarı üçüncü hicri asrın ortalarında Buhari ve Müslim'in sahihleri ve diğer bazı sünenlerin yazılması ile kemale ermiştir.

Hadis kitaplarının türleri:

Hadis kitaplarının türlerinden bir kısmı şunlardır:  

Cami:
Akaid, ahkam, zühd, edeb, tefsir, siyer, fitneler, menakib konularındaki hadisleri toplayan eserlere denir. Mesela Buhari'nin sahihi bir "cami" dir.

Sünen: Yalnızca namaz, oruç, taharet vb. ahkam hadislerini havi kitaplardır. Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Nesai gibi. Tirmizi'nin sünenine cami de denilir.

Müsned: Hadislerin onları rivayet eden sahabe adları altında gruplandığı kitaplardır. Mesela önce Ebu Bekir (r.a) in rivayet ettiği hadisler, sonra Ömer (r.a) in rivayet ettiği hadisler... diye devam eder. Müsnedlerin en meşhuru
Ahmed b. Hanbel'in müsnedidir.

      Hadis kitaplarının sıhhatçe en kuvvetli olan altısı Kütüb-ü Sitte adı altında toplanmıştır. Bunlara "sıhah-i sitte" veya "usul-ü sitte" de denir. Bu altı kitaptan ilk beşi Buhari ve Müslim'in sahihleri, Nesai, Ebu Davud ve Tirmizi'nin sünenleridir. Altıncı kitap olarak İmam Malik'in Muvatta'sını veya Darımi'nin sünenini koyanlar olmuşsa da sonunda İbn-i Mace'nin süneni ağırlık kazanmıştır. Bu demek değildir ki İmam Malik'in Muvatta'sı sıhhat bakımından İbn-i Mace'den geridedir. Sebep, Muvatta hadislerinin diğer hadis kitaplarında zaten mevcut olmasıdır.

      Kütüb-ü Sitte'nin her birinin kendine göre ayrı bir meziyeti vardır. Ravilerin ahzında daha sıkı şartlar koymuş olan Buhari'nin Sahihi Kütüb-ü Sitte'nin sıhhatçe en kuvvetli kitabıdır. İmam Müslim'in sahihi sıhhat bakımından Buhari'den sonra gelir. Fakat tertibi daha güzel, metin ve senedlerdeki ifadelerde daha titizdir. Subhi es-Salih Ulum-ul-Hadis'inde şöyle der:

   "Hadis rivayeti mevzuunda daha çok bilgi almak isteyen Tirmizi'nin camiine, sadece ahkam hadisleri isteyen Ebu Davud'un sünenine, fıkhi babların mükemmel sıralanışını görmek isteyen İbn-i Mace'nin sünenine müracaat etmelidir. Nesai'nin süneninde ise bu meziyetlerin bir çoğu bulunmaktadır."

Ayrıca Nesai'nin süneni Buhari ve Müslim den sonra sıhhatçe en kuvvetli olan, en az zayıf hadis ihtiva eden kitaptır. Diğer üç sünende de az da olsa zayıf hadisler bulunmaktadır.

Bunlardan başka Taberani'nin mu'cemleri, Hakim'in Müstedrek'i, daha bir çok müsnedler, müstahrecler vb. varsa da bunlar sıhhat bakımından Kütüb-ü Sitte'nin aşağısındadır.

Mevzuat kitapları: Alimler, asılsız olduklarını bildirmek maksadı ile mevzu hadisleri topladıkları bir çok kitaplar yazmışlardır. Bunlardan bazıları Huseyn b. İbrahim el-Cuzekani'nin Kitab-ul-Ebatil ve Kitab-ul-Mevzuat'ı, Suyuti'nin el-Leali el-Masnua'sı, Aliyyul-Kari'nin el-Masnu fi Ma'rifet-il-Mevzu adlı kitaplarıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
SONUÇ
   
     Hadis ilmi dünyada yalnızca müslümanlara has bir ilim olup tarihçilere parmak ısırtmış, bu ilmi değersiz göstermek isteyen müsteşrikleri de bir çok sıkıntılara sokmuştur. Dünya tarihinde, peygamberimizden başka, hayatı ve risaleti, bütün ayrıntıları ile ve çok titiz metodlarla günümüze kadar ulaşan başka hiç bir şahsiyet yoktur. Bu sebeple, hadis ilmi müslümanların medar-ı iftiharları olup aynı zamanda sünneti bize ulaştırdığı için ona sahip çıkmak, onun metodolojisini, bize bıraktığı muhteşem ilmi mirası sonraki nesillere aktarmak vazifemiz olmalıdır.
Hadislerden bahsederken de, uluorta ve kulaktan dolma şeyleri değil, muteber kitaplardan aldığımız hadisleri söyleyerek, ilmimiz az da olsa, sünnete aşık, mesuliyetini müdrik bir müslümana yaraşır titizlik gösterilmelidir.
   

    Ayrıca, muhaddislerin hadis rivayeti ve metin/sened tenkidi metodlarından bugünkü haber alma/verme ve değerlendirmede öğreneceğimiz bir çok dersler vardır.
Hadis ilimleri hakkında daha çok bilgi için, bu yazıyı hazırlamada çok faydalanılan Ahmed Naim'in Tecrid-i Sarih tercemesinin birinci cildine yazdığı nefis mukaddimesine bakılabilir. Bilhassa 82. ve 91. sayfalarda yazdığı çok kaliteli "Metodolojiden bir bahis" ve "Bir Mukayese" ünvanlı makalelerinin okunması hararetle tavsiye edilir. Bundan başka Subhi es-Salih'in Ulum-ul-Hadis'i (Türkçesi: Hadis İlimleri ve İstilahları) da bu konuda ağır olmayan, kolay anlaşılır bir kitaptır.
-------------------------------------------------------------------------------
 Kaynak: muhaddis.org
Muaz Özyiğit - ©1992 anadolu