Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => HAKİKAT EKSENİNDE => Konuyu başlatan: Miftahulkuluub - 12 Mart 2006, 08:25:36

Başlık: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: Miftahulkuluub - 12 Mart 2006, 08:25:36
Ey iman edenler! Allahtan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için vesile arayın…”(Maide 35); “Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” h.ş. ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” gibi bir çok nass ve delaleti nass, mürşid-i kamile temessükün elzemliğinden bahsetmektedir. Ayette geçen vesileden muradı Fahreddini Razi Hazretleri tefsirinde, “mürşidi kamil” olarak tefsir etmiştir.

Emr-i ilahi olan bu muazzam devlete müracat etmek akıllı bir müminin ilk yapacağı iştir. Yavuz Sultan Selim hazretlerinin de dediği gibi:
Cihana (dünyaya) sahip olmak kuru bir kavgadan ibaretmiş, bir mürşidi kamile bent olmak(onun müridi olmak onun terbiyesi altında yetişerek nefsini tezkiye etmek ) her şeyden evla imiş.

Bu mukayese ve bent olmak aklın tartıp anlayacağı bir şey değildir. Akıl ne kadar zorlarsa zorlasın müritlik mürşitlik rabıta tasavvuf vs. kavramların özünü tartamaz. Başka bir ifade ile maneviyat aklın bittiği yerde başlar.Bu ifadelerle kalbimizi tenevvür ederek  gönlümüzü neş’elendirdikten sonra ibtida-i kelam yapalım;

Yukarıdaki uyarılar hak olunca şer’i emirleri kusursuz bir şekilde yerine getiren her müminin yapmakla yükümlü olduğu husus, zamanın sahibinin emrinde hareket ederek ona mürid olarak nefsini tezkiye etmektir. Fakat hikmet-i ilahidir ki; zamanın sahibi ve mürşidi kamil olan zatları bulmak herkese nasip olmamaktadır.

Hatta bir kimseye nasip olmayınca demir ayakkabı giyerek ve Nuh a.s. kadar yaşayarak bu zatı bulmak için gayret sarfetse bile onu emeline ulaştıramaz. Fakat nasip derken tesadüfen bulunması, ya da şansa bağlı olmak anlamında düşünülmemelidir.

Bu kapıya adım atan her mürid bunu ya akıttığı göz yaşı ırmaklarına ya bir hayır duaya ya ecdadına ya da başka Rıza-i İlahiyi celb eden durumlara borçludur. Madem ki nasip işi, o halde nasibim varsa zaten ulaşırım o zata diye kenarda oturmakta çok yanlış bir harekettir. Zira o uğurda gayret sarf etmek bile ne yüce bir saadettir. Asıl nasipsizlik hiç umursamadan bu zatları arama peşinde olmayan tembel ve cahillerdir.

Her şeyin sahtesi olduğu gibi bu yüce zatları da taklit edip halkı kandıranların olduğu da unutulmamalı ve bu zatların alametlerini çok iyi bilerek hakikisi sahtesinden ayırt edilmelidir. Bu zatlar kimlerdir? Efradını câmî ağyarını mani şekilde nasıl izah edilmelidir?

Zamanın sahibi, aynı zamanda mürşid-i kamillerdir. Malum olduğu gibi Peygamberler hidayeti beşer ile vazifeli olup bu makam kesb ile yani gayretle elde edilen bir makam değildir.Hazreti Allahın tensibi ve takdiri ile ezelden muayyendir.

Hatem-ül Enbiya olan Efendimiz s.a.v’den sonra yüzyıllar geçeceği ve bunun neticesinde de insanların dinden soğuyacakları göz önünde bulundurulduğu zaman, insanları İslamiyet’e tekrar ısındırmak ve zayıflayan dini celili İslamı kıyamete kadar canlı tutacak müceddidler, Peygamber varisleri, zamanın sahipleri, mürşidi kamiller geleceği haber verilmektedir.

Bu makam da kesbi değil vehbidir.Yani bu makamlarda ezelden belirli olup çalışmakla gayretle binlerce kitap yazmakla, gece gündüz ibadet etmekle, zikirle, ulaşılacak makam değildir.Mürşidi kamillerdeki ezelden muayyenlik evsafı, kesbi sonucu velayet yolunda mesafe kat eden evliyaullah ile Mürşid-i kamilleri birbirinden ayırır.Yani mürşidi kamillik ezelden belirli olup kişinin kendi isteği ile ulaşacağı makam değilken evliyalık makamı ise kişinin kendi gayreti ile elde edeceği bir makamdır.

Mesela İmam-ı Gazali hazretleri iman hakikatleri ile ilgili başta olmak üzere yüzlerce mevzuda harika eserleri olmasına rağmen, unutulması mümkün olmayan gönül sultanlarımızın başında olmasına rağmen, bütün ilimleri yutmasına rağmen, tüm bunlar mürşid-i kamil olması için yeterli olmamış ve hiç bir zaman da böyle iddiada bulunmamıştır.Hiç bir zaman ben şu kadar kitap yazdım o halde ben müceddidim dememiştir.

Hatta o müstesna zatları ve müntesiplerini övgü için, velilik ve velayet sırları hakkında  “el munkızu mineddalal” isimli eserinde şu izahatı yapmaktadır:
“Zahiri ilimleri bırakıp, çalışma ve gayretimi tasavvuf üzerine verdim.Yakinen anladım ki, hak  yolunda olanlar ancak tasavvuf erbabı olan sofilerdir.Onların iç alemleri (kalpleri ), yolları ve ahlakları en güzel şekildedir.

Eğer akıl, ilim ve hikmet sahipleri bir araya toplanıpda sofilerin tarikatini değiştirip ondan daha yüksek ve daha güzel bir yol bulalım diye birleşseler, mümkün değil bulamazlar.”
Hatta tasavvufa sonradan da olsa girmesi neticesinde geçmiş hayatı ile ilgili şu itirafları yapmıştır. “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.

Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”
Aynı şekilde amelde mezhep İmamımız İmam-ı Azam hazretleri de mezhep kurmak kadar maddi ve ledünni ilme mazhar olmasına rağmen “(tasavvufa girdiğim) son iki senem de olmasaydı helak olmuştum” diyerek mürşid-i kamillik makamının müstesnalığını ifade etmişlerdir.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.Bu zatlar o kadar geniş yetkilere sahiptirler ki hadisi şeriflerde de zikredildiği gibi yağmur onlar sebebi ile yağar, yardım olunanlar onlar sebebi ile yardım olunur hatta yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur.Yeryüzünün gerçek çivileridir, harcının demirleridir en yüksek tepeleridir.

Mektubat-ı Rabbanide de buyrulduğu gibi;  Onların irşadının ve hidayetinin nurları bütün dünyaya yayılır. Yer küresinin ortasından ta arşa kadar herkese; rüşd hidayet iman ve marifet onların yoluyla gelir.

Bu mübarek zatlar her devirde mutlaka bulunurlar.Sayıları bir, iki en fazla 3 tür.Veliliğin en üst derecesindeki bu zatlara kutbul aktab, gavsül azam ve kutbul üla denir.Bunların en büyüğü de kutb-ul aktabtır.İşte bu zat Peygamber efendimizin tam varisidir.Peygamberimizin tam varisive her biri tasavvuf müntesibi olan bu zatlar bölük bölük parça parça değil bir bütün halinde Hz Ebubekr r.a. dan itibaren kopmadan, tasarrufu sona eren diğerine görevini devrederek bir silsile halinde aynı meşrebten ve aynı menbağdan feyizlenerek, aynı doğrultuda aynı metodlarla görevlerini devam ettirmişlerdir.

İşte bu tasarruf sahibi zatlara silsile-i sadat (seyyidler zinciri) denmektedir.Kendi aralarında derece olan bu zatların en alt derecesindeki makamda olan birisiyle bu silsileden olmayan en büyük evliyanın arasında bile mukayese edilemeyecek kadar fark olduğu büyüklerimizden  haber verilmektedir.

Bulundukları zaman içerisinde tasarruf sahibi olan bu mürşidi kamiller, silsilei sadatın bu müstesna şahsiyetleri, tam varis olmaları hasebiyle zamanlarının sahibidirler.

Tasavvuf hakkında bilgisi olmasına rağmen, o balı anlatmasına rağmen tatmamış, hem hal olmamış, bir mürşidi kamil olarak etrafına feyiz ve nur dağıtma yetkisi kendisine verilmemiş, ya da tasavvuf ehli olsa da sadece bir mürid olarak bu müessesede yer almış,

bu silsilei saadatın devamı şeklinde olarak kendisinden önceki mürşid-i kamilden emaneti teslim almamış, zamanında yapmış olduğu hatalara her ne kadar tövbe etse de “o mürşidi kamiller ki günah işlemekten mahfuzdurlar” kaidesine uymayan bir evliyaya; gösterdiği birkaç keramet ve yazdığı etkileyici kitaplardan esinlenerek; “-bu kadar muhteşem bir zat ancak zamanın sahibidir.” diye sadece aklı kullanarak yorum yapmak, o zata olan bir saygısızlık ve aynı zamanda akılla anlaşılamayacak olan tasavvuf müessesine, zamanın gerçek sahibine, hakiki mürşide, kendisine bu asrın veraset-i tammesi verilmiş zata  karşı olan bir nasipsizliktir.

Çünkü ilim erbabı bir zat bilir ki; denizde yürümek, hava da uçmak, kılık değiştirmek, binlerce kitabı kısa zamanda ezberlemek, zamanındaki alimlerin hepsini mağlup etmek gibi kerameti evliyalar bu manevi yolda çok basit ve oyuncak mesabesindeki hallerdir.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin de mektubatta ifade ettiği gibi, bu kerametlere kendisini kaptırmak tıfılların işidir.Asıl keramet müminlerin kalbine nuru ilahiyi tutuşturabilmek ve akıtabilmektir.

O halde;  zamanın sahibine kavuşma yolunda olan bir mümin, her zaman bu nimete mazhar olabilmek için bol bol dua ve iltica etmeli ve Cenab-ı Allaha yalvarmalıdır. Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;

“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.”


Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında  haber vermektedir.

Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....




Miftahulkuluub
12.03.2006
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: durgut74 - 12 Mart 2006, 12:46:18
Allah raziolsun
ellerinize saglik ....
 :x  :x  :x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 12 Mart 2006, 23:29:14
Alıntı

Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.” Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında haber vermektedir.Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

 :x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: müteallim - 13 Mart 2006, 00:00:56
Tesekkür ederiz miftahulkuluup kardesim cok güzel hazirlamissiniz ellerinize saglik istifade ettik.
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: hy120 - 13 Mart 2006, 00:04:28
Allah razı olsun kardesim. çok sükür buradaki hemen herkesin bir üstadı veya bir seyhi var galiba, hamd olsun.
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: muallim - 13 Mart 2006, 16:30:44
Emeğinize değer insAllah. bu kadar yazıyı okuyup da yine bildiği yolda devam edenler olursa onlara bir sey kazandırmamış olur.

Hakkı hidayeti bulmak bazen aramayla bazen de metcanen Allahın bir lutfu olarak verilir.


Gayret edelim ki Allah mukafatını nail eylesin...
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 14 Mart 2006, 00:00:06
Alıntı

Gayret edelim ki Allah mukafatını nail eylesin

amin kardesim
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ahsen69 - 28 Nisan 2006, 23:55:20
s.a. adminim öncelikle teşekkür ediyor Allah RAZI OLSUN diyorum.Duygu ve düşüncelerimize tercüman olduğunuz için,çalışmalarınızda başarılar diliyorum.Fİ EMENİLLEH
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Nihle - 29 Nisan 2006, 01:23:08
Sayın adminimiz...
uzun yazıların okunma oranının az olduğunu pek sevmediğinizi söylediğinizi okumuş idim ancak bakıyorumda sizde pek kısa yazılar yazamıyorsunuz....
yinede fevkalade bilgiler Allah razı olsun.....
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: seval_1985 - 30 Nisan 2006, 00:40:14
kim görmüş o cenneti,cehennemi?
kim gitmiş de getirmiş haberini?
kimselerin bilmediği bir dünya
özlenmeye,korkulmaya değer mi?

dert içinde sevinci bul da yaşa;
haksız düzende haklı ol da yaşa;
sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
varından,yoğundan kurtulda yaşa

bulut geldi lalede bir renk bir renk
şimdi kızıl şarap içmemiz gerek
şu seyrettiğin serin yeşillikler
yarın senin toprağında bitecek
_________________
derT içinde sevinci bul da yaşa
haksız düzende haklı ol da yaşa
sonu nasıl olsa yokluk dünyanın
varından yoğundan kurtul da yaşa
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: şüheda - 15 Mayıs 2006, 00:11:55
Allah RAZI OLSUN........MEVLA  O BÜYÜKLERİN EŞİĞİNDEN AYIRMASIN BİZİ..
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: erva - 20 Mayıs 2006, 01:10:27
çok güzel Allah razi olsun
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: skala - 19 Eylül 2006, 18:12:54
Bu sıla uzun mu uzun,

Sonu hüzün mü hüzün,

Varış biter birgün...

Ne sıla var, ne hüzün,

Ne varış var, ne bir gün...
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ankebut-57 - 21 Eylül 2006, 17:32:54
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: sentez - 25 Eylül 2006, 13:15:59
Alıntı yapılan: "ankebut-57"
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...
:x  :x  :x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Oruc_Reis - 26 Eylül 2006, 21:21:52
Allah  c.c.  zamın zatından son nefes son nefes dahıl ayırmasın ıns
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Himmet - 26 Eylül 2006, 22:03:16
Amiin kardeşim..

Büyüklerden birine sormuş talebe
Ne olacak halimiz gidince ahirete
Demiş ki düşünüpte etme merak
Sen bindiğin gemiden düşmemeye iyi bak

Şayet gemi çıkarsa sahile selamet ile
Sadece kaptanını kurtarmaz herhalde
İçinde kim varsa götürür her birerini
Sen bindiğin geminin iyi bil kıymetini

Selam ve dua ile..
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Miftahulkuluub - 30 Eylül 2006, 18:35:14
Esper
Başlık: ..
Gönderen: ehlihikmet - 01 Ocak 2007, 10:17:27
Allah dostu yunus derki

kadılar mollalar cümlesi geldiler
sen bu ilmi nereden aldın dediler
bir KAMİL MÜRŞİDE varmasan olmaz

medreseler müderrisi
okutmadılar bu dersi
gönüllere yazılır
bu kitabın suresi
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: afrah - 01 Ocak 2007, 23:45:52
Gördünmü Kiymetli Kardesim,
Misalleri pek coktur,
Dünyada vasitasiz is yokdur,
Ulasirsan Madluba,ulasirsin Mahbuba
Bulacaksin o Zati nasibin varsa,
Sana bir ip ucu vereyimmi,
Mekani KARACA AHMET`´de
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Fatihan - 10 Temmuz 2007, 19:08:39
Alıntı yapılan: "ankebut-57"
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...



 :x  :x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: müteallim - 11 Temmuz 2007, 01:07:06
evladlarimiza en kücük menfaatimiz ölürken yaninda bulunup iman selametligi  vermektir,
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: gurbetci - 15 Temmuz 2007, 14:02:23
Alıntı

evladlarimiza en kücük menfaatimiz ölürken yaninda bulunup iman selametligi vermektir,



yaw hocam ne güzel söz  insAllah ama görevimize yapabilirsek anlayan anlanistiy
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 15 Temmuz 2007, 15:21:51
Alıntı yapılan: "gurbetci"
Alıntı

evladlarimiza en kücük menfaatimiz ölürken yaninda bulunup iman selametligi vermektir,



yaw hocam ne güzel söz  insAllah ama görevimize yapabilirsek anlayan anlanistiy
:x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Oruc_Reis - 15 Temmuz 2007, 16:12:00
Alıntı yapılan: "Himmet"
Amiin kardeşim..

Büyüklerden birine sormuş talebe
Ne olacak halimiz gidince ahirete
Demiş ki düşünüpte etme merak
Sen bindiğin gemiden düşmemeye iyi bak

Şayet gemi çıkarsa sahile selamet ile
Sadece kaptanını kurtarmaz herhalde
İçinde kim varsa götürür her birerini
Sen bindiğin geminin iyi bil kıymetini

Selam ve dua ile..
:x  :x  :x
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ay-yüzlüm - 22 Temmuz 2007, 19:04:26
İnsanın en büyük düşmanı iki kaşının arasındaki nefsidir" Hadis-i Şerif
Nefs kötülüklerin deposodur"
(Mektubat-ı Rabbani)

İşte din ve tasavvuf, insanın içindeki bu habis ve kötü varlığın terbiyesi ve temizlenmesi ile alakalıdır. Başta peygamberler, sonra da peygamberlerin varisi olan alimler ve evliyâullah  Mürrşid-i Kâmiller hep insandaki bu kötü varlığın temizlenmesi, nefsin mağlup olup ruhun galip gelmesi için çalışırlar.


Allah (cc) o salih KULLARI hepimize görüp bilmeyi nasip etsin İNŞAllah.Onların şemsiyesi altında toplanmak ve hedefimize onlarla beraber gitmek ümidiyle.
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mütevazi - 23 Temmuz 2007, 18:57:39
Alıntı yapılan: "müteallim"
evladlarimiza en kücük menfaatimiz ölürken yaninda bulunup iman selametligi  vermektir,


insaAllah.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: kutlu - 21 Ekim 2007, 17:10:11
“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”

Bu söz yetiyor insana.....
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: müteallim - 22 Ekim 2007, 00:53:28
“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”

Bu söz yetiyor insana.....
söz cok önemli sözlerden rabbim korusun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: kenz - 04 Aralık 2007, 00:49:23
Teşekkür ederiz değerli yazı...

Maksud cihana gelmekten / Kişi Rabbin bilmekmiş
Rabbini bilmekten murad; / Evliyasın bulmakmış!
Evliyaya gönül vermek; / Rengine boyanmakmış!

Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: eginli - 04 Aralık 2007, 00:53:00
evladlarimiza en kücük menfaatimiz ölürken yaninda bulunup iman selametligi  vermektir,


sizin icin kücük olan bizim icin paha bicilmez hz.ü.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Nakkaş - 11 Ocak 2008, 20:42:31
Alıntı
“Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” hadisi şerif


Allah C.C. razı olsun, çok önemli bir konu.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: tunike - 11 Ocak 2008, 22:05:49
 s33))
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: i.p.e.k - 01 Nisan 2008, 20:41:48
paylaşım için saolun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ebuzer - 08 Nisan 2008, 16:21:28
tebrik ederim
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: maslak - 02 Temmuz 2008, 12:51:25
teşekkürler
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: bülbül - 02 Temmuz 2008, 20:16:51
Allah hepimizi kavuştursun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: osmanlı - 04 Temmuz 2008, 17:07:47
 zaman hakikat zamanıdır diyen acaba miftahı kulubu okumadımı?
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: sakincan - 19 Mayıs 2009, 00:26:43
bu çok kıymetli yazıyı yazandan Allah razı olsun..

bu yazıyı almak ve gerektiği yerde okumak için izin istirham ediyorum..
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Miftahulkuluub - 20 Mayıs 2009, 01:48:31
Tabiki, ne demek. Sormaya ne hacet.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ihvan - 20 Mayıs 2009, 10:57:11
bu yol hak yoldur.İmam-ı R abbani yolu     .teşekkürler kardeşim
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Debrelli - 18 Ekim 2009, 23:17:13
Allah C.C. razi olsun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Mücteba - 17 Şubat 2010, 18:06:06
Kâinatı saran karanlığı kaldırma zamanı gelip de, ezelî hüküm icabı ins-ü cin'nin nebi'si, Habib-i Rabbi'l-Âlemin Kur'an-ı Kerim'le gönderilip, âleme safâ verdiği gibi; o Rasulüllah'ın hususi yaratılmış varisleri de, ilâ yevmi'l-kıyâm devam edecek olan Din-i Mübin-i, binlerce belâya katlanarak yılmadan yürütecekler.

Rasûlüllah'ın şerîatına, sünnetlerine din ve kitabına vâris olan zât-ı âlişan, lihikmetin, diğer umûrla berâber emsalsiz belâlarına da vâristir.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Emir-ül Bahr - 18 Şubat 2010, 01:44:25
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...

Yerinde bir söz olmuş hocam.

Allah bizleri nasibini alanlardan eylesin inşAllah.

Çok faydalı bir yazı Allah razı olsun.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: omur - 06 Mart 2010, 03:50:11
Seyhi olmayanin seyhi seytandir sözü Beyazidi Bestami veya Cüneydi Bagdadi Hazretlerine aittir.
Kesin bilen varsa duymak isteriz. Yazanlardan Allah razi olsun.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: 33.yıldız - 06 Mart 2010, 10:51:42
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: siyahvemavi - 26 Nisan 2010, 23:35:10
Burası mı yeri bilmem ancak samimiyetinize inandığım için danışayım dedim derinlere,

Benim gibi bağlanacak kapı arayanlar ne yapmalı, şu ahir zamanda herkes kapısını açıyor ama kapının ardında ne olduğunu bilemiyorsun?Yaptığım seçim ahiretimi etkiler dikkat etmek dini bir zorunluluk.
kafamı en çok karıştıran soru ise baktığım her kapı zamanın tasarrufu bende demeye getiriyor.Ama bu kadar çok tasarruf sahibi varsa bu tasarruf olur mu?Tek her yerde tekdir. kendi istediği için değil başkaları öyle gördüğü için değil öyle takdir olunduğu için tekdir. Takdir olunan kapı nasıl bulunur bu sisli havada?gönül erleri beni anlar daha da açık anlatmaya hacet yok?
Derinlik erleri siz ne tavsiye verirsiniz bu fakire.
Allah(C.C) razı olsun.
Başlık: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: fazıl14 - 26 Nisan 2010, 23:50:35
Zamanın sahibi nasıl bulunur?     
-Bu zamanda, öyle mürşid-i kamil nerede bulunur? Bilinmesi ve bulunması gayet zor ve kıymetli olan bir şey, diyecek olursan bu itarazın bir bakıma yerindedir.
Fakat, insaf ile düşünür ve insaf ile hakkı teslim edersen, nefsin hile ve oyunu bu sözünde açıkca görünmektedir.Öyle anlaşılıyor ki, mürşid-i kamil aramak hususunda noksanlık yine sendedir.Eğer; sen tetik ve uyanık bulunur,sözünde sadık olursan, Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak, sıdk-u hulus ile yolunu arayan kulunu haşa sümme haşa mahrım bırkamaz.Sen, dogrulukla onu ararken, bakarsın, o seni elinden tutuverir.
-Nişanı yok, alameti belli değil; mürşid-i kamil olduğunu nasıl bileyim? dersen, alameti pek çoktur.Fakat, sana söyleyeceğim 3 husus kafi gelecektir.İyi dinle ve belle:
          1-Huzuruna vardığın zaman, bütün gamın kederin gider.İçinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.
           2-Meclisinden ayrılmayı istemesin.Birer inci tanesi gibi söylediği her sözden, şevkin ve muhabbetin artar.
          3-Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük , genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa, elini öpmeğe mecbur ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.
İşte bu 3 vasfı nefsinde toplayan zat-ı şerifin bütün hareketleri, davranışalrı, durumu, tutumu, Resulullah`ın siyretidir.Bu üç işaret ve alamet; riyasız, gösterişsiz hangi zatta görülür ve bilinirse hiç durma, hemen git, teslim-i külli ile teslim ol! Ölü yıkayacının elindeki ölü gibi, emrettiği yerde dur, her emrine uy, hizmetlerini ve emirlerini kendine nimet bil,emirleri gereğince hizmetinde ol.

Ey iman edenler! Allahtan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için vesile arayın…”(s. Maide 35) ayeti kerimesi ; “Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” hadisi şerifi ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” gibi bir çok nass ve delaleti nass, mürşid-i kamile temessükün elzemliğinden bahsetmektedir. Ayette geçen vesileden muradı Fahreddini Razi Hazretleri tefsirinde, “mürşidi kamil” olarak ifade etmiştir. Emr-i ilahi olan bu muazzam devlete müracat etmek akıllı bir müminin ilk yapacağı iştir. Yavuz Sultan Selim hazretlerinin de dediği gibi Cihana (dünyaya) sahip olmak kuru bir kavgadan ibaretmiş, bir mürşidi kamile bent olmak(onun müridi olmak onun terbiyesi altında yetişerek nefsini tezkiye etmek ) her şeyden evla imiş.Bu mukayese ve bent olmak aklın tartıp anlayacağı bir şey değildir.Akıl ne kadar zorlarsa zorlasın müritlik mürşitlik rabıta tasavvuf vs. kavramların özünü tartamaz.Başka bir ifade ile maneviyat aklın bittiği yerde başlar.Bu ifadelerle kalbimizi tenevvür ederek gönlümüzü neş’elendirdikten sonra ibtida-i kelam yapalım;

Yukarıdaki uyarılar hak olunca şer’i emirleri kusursuz bir şekilde yerine getiren her müminin yapmakla yükümlü olduğu husus, zamanın sahibinin emrinde hareket ederek ona mürid olarak nefsini tezkiye etmektir. Fakat hikmet-i ilahidir ki; zamanın sahibi ve mürşidi kamil olan zatları bulmak herkese nasip olmamaktadır. Hatta bir kimseye nasip olmayınca demir ayakkabı giyerek ve Nuh a.s. kadar yaşayarak bu zatı bulmak için gayret sarfetse bile onu emeline ulaştıramaz. Fakat nasip derken tesadüfen bulunması, ya da şansa bağlı olmak anlamında düşünülmemelidir. Bu kapıya adım atan her mürid bunu ya akıttığı göz yaşı ırmaklarına ya bir hayır duaya ya ecdadına ya da başka Rıza-i İlahiyi celb eden durumlara borçludur. Madem ki nasip işi, o halde nasibim varsa zaten ulaşırım o zata diye kenarda oturmakta çok yanlış bir harekettir. Zira o uğurda gayret sarf etmek bile ne yüce bir saadettir. Asıl nasipsizlik hiç umursamadan bu zatları arama peşinde olmayan tembel ve cahillerdir.
Her şeyin sahtesi olduğu gibi bu yüce zatları da taklit edip halkı kandıranların olduğu da unutulmamalı ve bu zatların alametlerini çok iyi bilerek hakikisi sahtesinden ayırt edilmelidir. Bu zatlar kimlerdir? Efradını câmî ağyarını mani şekilde nasıl izah edilmelidir?

Zamanın sahibi, aynı zamanda mürşid-i kamillerdir. Malum olduğu gibi Peygamberler hidayeti beşer ile vazifeli olup bu makam kesb ile yani gayretle elde edilen bir makam değildir.Hazreti Allahın tensibi ve takdiri ile ezelden muayyendir. Hatem-ül Enbiya olan Efendimiz s.a.v’den sonra yüzyıllar geçeceği ve bunun neticesinde de insanların dinden soğuyacakları göz önünde bulundurulduğu zaman, insanları İslamiyet’e tekrar ısındırmak ve zayıflayan dini celili İslamı kıyamete kadar canlı tutacak müceddidler, Peygamber varisleri, zamanın sahipleri, mürşidi kamiller geleceği haber verilmektedir. Bu makam da kesbi değil vehbidir.Yani bu makamlarda ezelden belirli olup çalışmakla gayretle binlerce kitap yazmakla, gece gündüz ibadet etmekle, zikirle, ulaşılacak makam değildir.Mürşidi kamillerdeki ezelden muayyenlik evsafı, kesbi sonucu velayet yolunda mesafe kat eden evliyaullah ile Mürşid-i kamilleri birbirinden ayırır.Yani mürşidi kamillik ezelden belirli olup kişinin kendi isteği ile ulaşacağı makam değilken evliyalık makamı ise kişinin kendi gayreti ile elde edeceği bir makamdır.

Mesela İmam-ı Gazali hazretleri iman hakikatleri ile ilgili başta olmak üzere yüzlerce mevzuda harika eserleri olmasına rağmen, unutulması mümkün olmayan gönül sultanlarımızın başında olmasına rağmen, bütün ilimleri yutmasına rağmen, tüm bunlar mürşid-i kamil olması için yeterli olmamış ve hiç bir zaman da böyle iddiada bulunmamıştır.Hiç bir zaman ben şu kadar kitap yazdım o halde ben müceddidim dememiştir. Hatta o müstesna zatları ve müntesiplerini övgü için, velilik ve velayet sırları hakkında “el munkızu mineddalal” isimli eserinde şu izahatı yapmaktadır:
“Zahiri ilimleri bırakıp, çalışma ve gayretimi tasavvuf üzerine verdim.Yakinen anladım ki, hak yolunda olanlar ancak tasavvuf erbabı olan sofilerdir.Onların iç alemleri (kalpleri ), yolları ve ahlakları en güzel şekildedir.Eğer akıl, ilim ve hikmet sahipleri bir araya toplanıpda sofilerin tarikatini değiştirip ondan daha yüksek ve daha güzel bir yol bulalım diye birleşseler, mümkün değil bulamazlar.” Hatta tasavvufa sonradan da olsa girmesi neticesinde geçmiş hayatı ile ilgili şu itirafları yapmıştır. “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”Aynı şekilde amelde mezhep İmamımız İmam-ı Azam hazretleri de mezhep kurmak kadar maddi ve ledünni ilme mazhar olmasına rağmen “(tasavvufa girdiğim) son iki senem de olmasaydı helak olmuştum” diyerek mürşid-i kamillik makamının müstesnalığını ifade etmişlerdir.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.Bu zatlar o kadar geniş yetkilere sahiptirler ki hadisi şeriflerde de zikredildiği gibi yağmur onlar sebebi ile yağar, yardım olunanlar onlar sebebi ile yardım olunur hatta yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur.Yeryüzünün gerçek çivileridir, harcının demirleridir en yüksek tepeleridir.Mektubat-ı Rabbanide de buyrulduğu gibi; Onların irşadının ve hidayetinin nurları bütün dünyaya yayılır. Yer küresinin ortasından ta arşa kadar herkese; rüşd hidayet iman ve marifet onların yoluyla gelir.
Bu mübarek zatlar her devirde mutlaka bulunurlar.Sayıları bir, iki en fazla 3 tür.Veliliğin en üst derecesindeki bu zatlara kutbul aktab, gavsül azam ve kutbul üla denir.Bunların en büyüğü de kutb-ul aktabtır.İşte bu zat Peygamber efendimizin tam varisidir.Peygamberimizin tam varisive her biri tasavvuf müntesibi olan bu zatlar bölük bölük parça parça değil bir bütün halinde Hz Ebubekr r.a. dan itibaren kopmadan, tasarrufu sona eren diğerine görevini devrederek bir silsile halinde aynı meşrebten ve aynı menbağdan feyizlenerek, aynı doğrultuda aynı metodlarla görevlerini devam ettirmişlerdir.İşte bu tasarruf sahibi zatlara silsile-i sadat (seyyidler zinciri) denmektedir.Kendi aralarında derece olan bu zatların en alt derecesindeki makamda olan birisiyle bu silsileden olmayan en büyük evliyanın arasında bile mukayese edilemeyecek kadar fark olduğu büyüklerimizden haber verilmektedir.Bulundukları zaman içerisinde tasarruf sahibi olan bu mürşidi kamiller, silsilei sadatın bu müstesna şahsiyetleri, tam varis olmaları hasebiyle zamanlarının sahibidirler.

Tasavvuf hakkında bilgisi olmasına rağmen, o balı anlatmasına rağmen tatmamış, hem hal olmamış, bir mürşidi kamil olarak etrafına feyiz ve nur dağıtma yetkisi kendisine verilmemiş, ya da tasavvuf ehli olsa da sadece bir mürid olarak bu müessesede yer almış,bu silsilei saadatın devamı şeklinde olarak kendisinden önceki mürşid-i kamilden emaneti teslim almamış, zamanında yapmış olduğu hatalara her ne kadar tövbe etse de “o mürşidi kamiller ki günah işlemekten mahfuzdurlar” kaidesine uymayan bir evliyaya; gösterdiği birkaç keramet ve yazdığı etkileyici kitaplardan esinlenerek; “-bu kadar muhteşem bir zat ancak zamanın sahibidir.” diye sadece aklı kullanarak yorum yapmak, o zata olan bir saygısızlık ve aynı zamanda akılla anlaşılamayacak olan tasavvuf müessesine, zamanın gerçek sahibine, hakiki mürşide, kendisine bu asrın veraset-i tammesi verilmiş zata karşı olan bir nasipsizliktir.Çünkü ilim erbabı bir zat bilir ki; denizde yürümek, hava da uçmak, kılık değiştirmek, binlerce kitabı kısa zamanda ezberlemek, zamanındaki alimlerin hepsini mağlup etmek gibi kerameti evliyalar bu manevi yolda çok basit ve oyuncak mesabesindeki hallerdir.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin de mektubatta ifade ettiği gibi, bu kerametlere kendisini kaptırmak tıfılların işidir.Asıl keramet müminlerin kalbine nuru ilahiyi tutuşturabilmek ve akıtabilmektir.

O halde; zamanın sahibine kavuşma yolunda olan bir mümin, her zaman bu nimete mazhar olabilmek için bol bol dua ve iltica etmeli ve Cenab-ı Allaha yalvarmalıdır. Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;

“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.” Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında haber vermektedir.Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

Gerçek Mürşid-i Kamili tanıyabilmede ve Mübareğe intisap edilmede Aşağıda verilen Mürşid-i Kamilin tanımıda bir mürid tarafından iyi bilinmeli ve bu tanım doğrultusunda gerçek Mürşid-i Kamil aranmalı ve hizmetine girilmelidir.

Gerçek Mürşid-i Kamilin Tanımı:

"Ağaç nasıl ki, gövdesinden değil de, meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişilerde, gösterişli zahir hallerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hallerinden anlaşılır. Ve bu süretle kendilerine tabi olmak, manevi feyzinden her hususuta istifade etmek caiz ve sahih olur. Şöhreti arşa çıksa, hakiki mürşidin misali, meyvesidir."

Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Mücteba - 27 Nisan 2010, 16:35:59
Burası mı yeri bilmem ancak samimiyetinize inandığım için danışayım dedim derinlere,

Benim gibi bağlanacak kapı arayanlar ne yapmalı, şu ahir zamanda herkes kapısını açıyor ama kapının ardında ne olduğunu bilemiyorsun?Yaptığım seçim ahiretimi etkiler dikkat etmek dini bir zorunluluk.
kafamı en çok karıştıran soru ise baktığım her kapı zamanın tasarrufu bende demeye getiriyor.Ama bu kadar çok tasarruf sahibi varsa bu tasarruf olur mu?Tek her yerde tekdir. kendi istediği için değil başkaları öyle gördüğü için değil öyle takdir olunduğu için tekdir. Takdir olunan kapı nasıl bulunur bu sisli havada?gönül erleri beni anlar daha da açık anlatmaya hacet yok?
Derinlik erleri siz ne tavsiye verirsiniz bu fakire.
Allah(C.C) razı olsun.

Üniversiteye gelene kadar dini ve tasavvufi dünyayı kendi içimde yaşamaktaydım. İtikadi anlamda anlatılan her şeyi şeksiz şüphesiz kabul ediyor, huzurlu bir hayat sürdürüyordum. Zaten sistemin getirdiği gereksinim de bunu icap ettiriyordu. Okulun en tenha yerinde masumane bir şekilde kılınan namazı bile magazin malzemesi yapan bir sistemden ne beklenebilirdi?


Ama üniversite dünyası her yönüyle özgürlükler alemi olarak karşımıza çıktığı için hayata ve insanlara bakış açısı da çok değişiyor insanın.Oradaki atmosfer sanki dünyanın özeti gibiydi.Yemekhane koridorlarında sosyalistlerinin afişlerinin olmadığı bir güne rastlamaz idik. Anfiye ders dinlemeye giderken önümüzde 100 kişilik bir grubun "Kahrolsun faşizm!" tempolarıyla yaptıkları eylemler günlük duyduğumuz rütin sesler arasındaydı. Ahlaksızlık örneklerine ise isterseniz hiç girmeyelim.

Böyle bir ortamda da dini gruplar inanılmaz gizli çalışma içindeydi. Hatta  üniversiteye kaydolurken saatlerce yanımda durup bana ilgi alaka gösteren birisinin, muallakta, sahipsiz bir insan olmadığımı anlayınca benimle ilgilenmekten vazgeçtiğini dünkü gibi hatırlarım. Mutlak manada, bu tür çalışmalara menfi yönde bakmıyorum. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, “şeytanın  insan  kurdu  olduğunu,  herkese  pusu  kurduğunu  ve  cemaattan  ayrılan,  tek  başına  kalan  kimseyi  kolayca  yuttuğunu”  haber  veriyor. Ancak işin mukayyed kısmına girdiğimiz zaman, bazılarının ehli sünnet çizgisinden çıkarak su gibi berrak kalpli öğrencileri maddi imkansızlıkları da koz olarak kullanıp kendi taraflarına çekip zehir aşıladıklarını görünce de karşıma çıkan her insana, acaba? gözüyle bakıyor,bana biraz sıcak ilgi gösteren birisinin nereye gelmeye çalıştığını gizliden gizliye süzmeye çalışıyordum..

Böyle bir dünyanın ve arkadaş ortamının içerisine girince, yıllardır kalbimizde saklı olan özel dini hususlar ve sadece kendi taifemizde olduğuna inandığımız ayrıcalıkları arkadaşlarımızla müzakere etme gereksinimi duyar olduk. Bir çok cemaate mensup arkadaşlarım ile samimiyetimize istinaden özel bilgileri de paylaşıverirdik ara ara. Ve yine internette de İslami forumlara olan ilgimin başladığı yıllardı bu yıllar. Orada da kendilerini İslam’ın kurtarıcısı olup başkalarını iraptan mahalsiz sayan gruplara, cemaatlara cevap yetiştireceğiz derken bazen cevap vermede yetersiz kaldığıma kanaat getirdim.  İşte o zaman iç dünyamda daha önce hiç aklıma bile gelmeyen bazı endişeler meydana gelmeye başladı.

Kendimizde olduğu için Mevlamıza sonsuz hamd ettiğimiz bazı özel bilgiler, durumlar, vasıflara; başka meşrepler, gruplar da sahip olduklarını iddia edince kafamda bulanıklıklar meydana geldi. Çünkü zamanın sahibinin kim olduğu, vazıfları, göstermiş olduğu kerametler ile alakalı bilgilerim, onların bilgileri ile çakışıyordu. Hatta gerçek hayattan alınmış bazı romanları (yazarının sağlamlığına güvendiğim) okuyunca, iyice kafam karışmaya başladı. Bir örnek vermek gerekirse; romanın birindeki bir genç çok ciddi bir kaza geçiriyor ve rüyasında AbdülKadir Geylani Hz.leri ve zamanın sahibi olarak takdim edilen kimse onu tedavi ediyordu. Hatta görülen bir rüyada o zat  Efendimiz s.a.v. ile yurt binaları bile  açmaktaydı.

Cemaatlerin özel bilgilerine, işledikleri fiillere ehli sünnete muğayir olmadıktan keri söz söylemek haddime değildi hiçbir zaman. Ama bazıları o kadar iddialı sözler söylüyorlar ve kendilerini o kadar ayrıcalıklı görüyorlardı ki hayretler içerisinde kalıyordum. Çevremdeki dostlarıma bu tür konuları açtığım zaman espri mahiyetinde söyleseler de “seni de kaybettik” diyorlardı. Yapayalnız kalmıştım bu hususta. İçime gömülü şekilde yıllar birbirini kovalıyordu. Neyse ki uzun bir zaman sonra Hz. Allah bana El- İbriz Kitabıyla tanışma fırsatı verdi. Sorularımın cevabını kitabî olarak bulmuştum ya ! Dünyalalar benim olmuştu.


Kitaptaki sorumuzu ilgilendiren hususları kısa kısa aktaralım. A.Debbağ hazretleri şöyle buyuruyor:

"Ümmet-i Muhammedin Allah-ü Teala yanında büyük kıymeti vardır. Bunun için bir ümmet, hiç kimsenin defnediğilmediği bir türbede toplansa, orada büyük bir zatın yattığı kanaat olsa, Cenab-ı Hak süratle icabet eder ve onların duasını kabul eder."

Demek ki, çevremizde duyduğumuz, falanca zat şuraya (alakasız bir yere) gitmişte şifa bulmuş, şurası çok bereketli bir yermiş, şu zattan dua istimdat etmişte hastalığından kurtulmuş gibi söylemlerin uydurma olmayıp, halis niyetlere göre Cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu anlamış oldum.

Aklıma takılan hususlardan birisi ve en önemlisi ise bir takım insanların hayranlık duyduğu ve benim ise bir türlü bu hayranlığı anlayamadığım şeyhler, üstazlar dini liderlerdi. Zira gerek yapmış olduğu hal hareketler, söylemiş olduğu sözler vb. ahvalden ötürü evliya olması tasavvur bile edilemeyecek, hatta dinden çıkmamış olması bile kendisine verilecek en güzel sıfat olup piyasada dolaşan bir çok  sözde mürşidlere, üstazlara insanların tabi olması, hatta tabi oldukları halde manevi anlamda istifade etmeleri yıllardır çok garibime giden ve cevabını veremediğim hususlardandı. Yine bazıları vardı ki hakikatte evliyaydı belki ama zamanın sahibi yakıştırmasının yapılması çok ağırıma gidiyordu.

Abdülaziz eddebbağ hazretleri bu hususu ise şöyle izah ediyor:

"Bir kimsenin halk indinde veliliği meşhur olsa bu diri veliyle Allah'a tevessül edenin  Allah ihtiyaçlarını yerine getirir. Halbuki o kimsenin velayetten hiç nasibi olmasa bile.
O dua eden halktan kişinin haceti, zamanın kutbu olan, tasarruf ehli olan veliler, o veli olmayan kimseyi veli suretine ikame ederler.

Sebebi de bütün zulmet ehli onun etrafına toplansın, duaları kabul ediliyor diye ibadet ve dua etsinler, kurtulsunlar diye. Misali  şu ki: O kimseyi yani veli olmayan kimseyi tasarruf ehli veliler korkuluk kabul ederler. Bir bostan tarlasındaki korkuluktan kaçan kargalar gibi, hakikatte bostan sahibinin yaptığı fiilden kaçtıkları gibi, tasarruf sahibi velilerde veli olmayan kimseyi korkuluk gibi oraya dikmişler ve zulmet ehlini oraya toplarlar.
Orada tasarruf edeni, halk o kimse zannederler, esası bilmezler. Onlara bunun esası bildirilemez, çünkü takat getiremezler."

Ve bütün şifrelerin çözüldüğü andı...Arkadaşlarımın anlatmış olduğu ve yalan olmadığına inandığım ama inandığım zamanda benim içimdeki bilgilerle çelişen durumları, romanlarda anlatılan yaşanmış esrarengiz hadiseleri yukarıdaki anlatılan şablona oturtuvermiştim.
Aklıma şu da geldi. Tasavvufta zamanın mürşidi kamiline temessük etme hadisesi bir nasipten ibaretti. Şimdi bu nimet kendisine nasip olmamışların da başıboş dolaşmasındansa en azından bir yere bağlı olmaları ve böylece dini daha derli toplu yaşamaları açısından bostan korkulukları çok güzel bir fırsat değil miydi? Ve çevremde duyduğum o esrarengiz rüyaların, kerametlerin, mazhariyetlerin hepsinin asıl kaynağı sahibüzzaman değil miydi?

İzahın devamında şu misali veriyordu, Debbağ Hazretleri:


"Böyle hakiki kıymeti olmayan bir kimseyi şeyh edinen bir kimse geldi. Gece kendisine tuzak kurulan bir yerden geçmek istiyordu. Şeyhine dedi ki:(Ey efendim, Rasülüllah s.a.v. efendimizin yüce makamı hürmetine sana yöneliyorm. Bu yoldaki tehlikeden beni kurtar. Beni kurtarırsan  sana bir hediye de yapmayı vaad ediyorum.
Bu adamın bu yalvarmasını bazı tasavvuf ehli veliler işittiler. Rasülüllah s.a.v. efendimizin ismi şerifine tazim ettiler. Tasarruf sahibi veli o adamla bizzat gitti ve o adamın kalbine ünsiyet verdi, o yolu beraber kateddiler. Adam o tasarruf sahibi veliyi görmüyordu. O eşkiyaların da kalbine Allah korku ve uyku verdi. Ona bir şey yapamadılar. Bu hal üzerine müridin şüphesi kalmadı ki onu kurtaran şeyhi (sahte şeyh) zannetti. Vaktaki yoldan döndü ve şeyhine vaad ettiği dört miskal altını da hediye etti... "

Ne mutlu Peygamberimiz (s.a.v.) ' in ve Ashabı Kiramın yoluna  milimi milimine, hüvesi hüvesine  tabi olanlara.

Müjdeler olsun sahibüzzamana kavuşup onun yoluna köle olma nimetine mazhar olanlara...

---------------------------------------------------------------------------------------

Not: Yazıda hiç bir cemaat, tarikat ya da grubun reklamı yapılmamıştır. Olağan tasavvufi bilgiler hikaye tarzında aktarılarak bir iç dünya muhasebesi yapılmıştır. Yorumlarda da aynı hassasiyeti göstermeniz temennisiyle..



Miftahulkuluub
12.01.2008
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: osmanlı - 27 Nisan 2010, 17:48:12
arayan devasınıda mevlasınıda bulur..
    Bayezıd-ı Bistamînin Hz.

Arayan bulur (Aramakla bulunmaz); ancak bulanlar daima arayanlardır.
   
      teşekkürler emekleriniz için
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: 12Eylül - 27 Nisan 2010, 17:55:25
bu zamanda en büyük nimet zamanın sahibinin eteğine yapışmaktır!bulmuş evlat olabilmişsek  bizede nasip olmuşsa ne ala yok  eğer bulamamışsak ne fena...
dile getirdiğiniz sözler bizimde tercümanımız olmuş emeğinize sağlık....
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: iniz_hay - 27 Nisan 2010, 18:29:05
  teşkkrler.
 Emeğenize sağlık Allah cc razı olsun. mevlamız layik eylesin amin.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Tuğra - 21 Kasım 2010, 02:37:48
Teşekkürler
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazlum - 21 Kasım 2010, 10:26:49
H.z. Allah Razı ve menmun olsun , okadar güzel izahat etmiş sinizki ,
Yine O büyüklerin sözüyle .Nur'dan Uzakkalan Nur'a düşman olur ,
Halis Salih niyet lile .Nura Tabi olan eni sonu  kendi Nur'u bulamasada .Terayağdan kıl Çeker gibi Zaman sahibi onu Bulur .
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Miftahulkuluub - 04 Nisan 2011, 00:28:34
 
Eğer bir kimse,  kutb-u  vaktı bulmayıp vefat etse,
Muhakkak bil onu ki, meyte-i vakti cehalettir.
 
Bu kutbiyyet emanettir ki, birden bire nakleyler,
Acebdir  iktisab olmaz, ezelden bir inayettir.   (La’li Zade- takv.28-6-05)
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: cennet_nuru - 04 Nisan 2011, 00:43:09
Tesekkür ederiz miftahulkuluup kardesim cok güzel hazirlamissiniz ellerinize saglik istifade ettik.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ihvan - 04 Nisan 2011, 11:02:35
..........
[/quote]
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: teksir - 04 Nisan 2011, 21:47:55
Ya Rabbi son nefesimize kadar, son nefes dahil, 
kiyamete kadar imanda hidayette,
Allah yolunda hizmet ve gayretde daim eyle (k.kacar) (amin)
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 04 Nisan 2011, 22:15:27
 “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”


Bu güzel açıklamalar ve paylaşım için teşekkürler...
Sahibuzzamana inanmayanlara ve bulmaya çalışmayanlara H.Z.Allah hidayet versin...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 14 Nisan 2011, 06:11:00
-"Şuna inanmalı'ki;hakiki gayeye,ancak mürşidin,yol göstericinin,rehberin sevgisi ve rızası ile erilebilir.Bu sebeble mürşidin rızasını, sevgisini taleb etmek,müride talebeye düşen başlıca vazifedir."
(Şah nakşibend Hazretleri)
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: sabahi - 25 Mayıs 2011, 15:34:21
Allah c.c razı ve memnun olsun, nihayetsiz rahmetinden, hudutsuz istifade ettirsin inşaAllah.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: iniz_hay - 02 Haziran 2011, 02:09:08
teşkkrler.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: gurbetci - 12 Haziran 2011, 14:08:27
Ya Rabbi son nefesimize kadar, son nefes dahil, 
kiyamete kadar imanda hidayette,
Allah yolunda hizmet ve gayretde daim eyle (k.kacar) (amin)

Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 18 Eylül 2011, 11:18:41

Alıntı
Her münkir-i keyfiyet erbâb-ı harabât.
Öz aklı ile Hakk'ı diler him bula heyhat!

(Rûhî)

 Mâneviyat erbâbının hâl ve keyfiyetini inkâr edenler kendi aklı ile Hakk'ı bulmak ister ammâ, heyhât (bulamayacaktır.)





 





Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: tk1978 - 18 Eylül 2011, 16:43:53
Bir sorum olacak. InsaAllah yanitini kaynaklari ile vere bilirseniz sevinirim. Kisi zamanin Mürsidini bulmadan icinde yetisip,
sonralari ayri kalip, Namaz ve niyazin´dan kopup hayatina bir müddet devam etti ise. Sonra tekrar Farzlara ve Sünnetler basladiysa ve tekrar o Mürsidin yanina gelmek sitese ne yapmali?
Zan edersem Mektubati Rabbanide okudum, Mürid zorlama´dan kapi´da iceriye girmek icin beklemeli. Mürsidi, Seyhi zamani geldiginde iceriye onu alir. Bu daha hayirli olur, anlamin´da bir yazi okumus´dum o Mübarek zaattan.
Bu konu´da bidikleriniz, Imami Rabbani HZ lerinin bu ince meselede ne demek istedigini, beklerken Müridin neler yapmasi gerektigini, bu bekleyisin yeni veya ayrilip´da tekrar intisab etmek isteyen icinde gecerlimidir, ne anlama geldigini aciklarsaniz, sevinirim. Bu konu önem arz etmek´de ve bu konu hakkinda bilgili kardeslerimiz´den, kaynaklari ile beraber mevzuya isik tutarlarsa, cok ama cok Sevinirim. Bir Kardesimizin buna cok Ihtiyaci var. Sahsim isin icinde cikamadi.
Allaha emanet olasiniz
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 18 Eylül 2011, 18:24:04
tk 1978 öncelikle teşekkürler.İnanın sorduğunuz soruyu cevaplayacak kadar Eski tabirle "mürekkep yalamadım"Arapcayı Avamile kadar okudum, siz bu konuda ne biliyorsanız bende o kadar biliyorum.İnşAllah değerli Hocalarımız müsait olurlarsa sizin sorunuza cevap verirler.Buna rağmen konuyla alakalı bir şeyler okursam sizinle mutlaka paylaşırım...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 18 Eylül 2011, 18:29:44

“Allâhü Teâlâ ümmetimden bir kimseye hayır murâd ederse onun kalbine ashâbımın sevgisini verir.”
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü'l- Firdevs)

Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: tk1978 - 18 Eylül 2011, 20:38:19
tk 1978 öncelikle teşekkürler.İnanın sorduğunuz soruyu cevaplayacak kadar Eski tabirle "mürekkep yalamadım"Arapcayı Avamile kadar okudum, siz bu konuda ne biliyorsanız bende o kadar biliyorum.İnşAllah değerli Hocalarımız müsait olurlarsa sizin sorunuza cevap verirler.Buna rağmen konuyla alakalı bir şeyler okursam sizinle mutlaka paylaşırım...
Allah razi olsun Kardesim. InsAllah. Sabirla bekleyelim Hocalarimizi.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: ikra03 - 08 Kasım 2011, 20:40:33
 Allah cc razı olsun
harika bir yazı emeğinize yüreginize sağlık

eğer izniniz olursa baska biryerde paylaşmak isterim (?)
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: karagoz06 - 06 Ocak 2012, 11:50:13
 yazınızı okudum ve çok memnun kaldım .. yazmakta biraz terettüd ettim ama yinede yazayım...
beni acizane günahkar bir kardeşiniz olarak kabul ediniz.. kusurumuz varsa magruz görünüz..
ben bu tasavvufu bulduguma inanıyorum ve murşid siz yol ne kadar saglıklı gidelibilir.. biz okulda ögretmenlere uyduk ilim ögrettiler.. hayatta da bir mürşide uyalım hak yoluna bizi götürsünler... zaman öyle bir zamanki herşey çok kötü iyi bulmak zor ama iyilerle berabar olursan iyiyi hakkı bulursun.. Erenlerlerle berebar olan erenlere benzer.. Arayış içinde olan kardeşlerime diyorum eger bir mürşid arıyorsanız ve nasipinizde var ise bu kapı size açık.. Bu yol hak kapısı ne olursan ol gel kapısı... Acizane bir tavsiye sadece maksat bir kişide olsa imanına vesile olabirsek ne mutlu bana.. Reklam amaçlı olmasın die isim vermiyorum ama gittigim ve elimden geldince faydasını gördügüm ve bir Mürşidi Kamili öneriyorum sizlere Şahı Nakşıbendi (k.s) yolu olan bu yolun devamı Gavsi Sani Abdulbaki (k.s) görmek isteyen her kişi onu görmeye gidebilir. Çamurdan çıkmak zordur .. Çamurdan çekip elimizi tuttu mubarek zatlar.. Amacım size sadece vesile olmak Allah rızası için .. Allah hakkımızda hayır versin... Görmek isteyenlere tavsiyemdir türkiyede yaşıyorsunuz ... Bir kere de olsa gidip görün tabi olmasanızda.. Hayır duasını alın derim.. Adıyaman Menzil ( Durak ) köyü bir gidin ziyaret edin belki yolunuz ordan geçer...
Amacım reklam degil arkadaşlar yanlış anlamayın bu işin reklamı olmaz zaten.. Bir kişi daha kazanmak... Allah herkese hidayet nasip etsin.. Allaha emanet olun saglıcakla kalın.. Hayır dualarınızı bizden esirgemeyin..

Selamun aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Mücteba - 06 Ocak 2012, 18:47:15
“Allah (c.c.) bu ümmete her yüz senenin başında onlar için dinlerini yenileyecek birini gönderir.”

[Hadîs-i Şerif - Ebû Davûd]
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: zaman_1453 - 06 Ocak 2012, 22:56:45
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...
gh8))
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Fullmoon - 27 Ocak 2012, 06:15:22
ben de bugün bu konuyu araştırıyordum bu siteye de bugün üye oldum ilk yapacağım şey o mürşidi bulmak olacak inşAllah
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 27 Ocak 2012, 09:21:24
İnşAllah bulursunuz...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: yaradana kurban - 29 Ocak 2012, 01:13:25
burada yazılanlar tam benim aradığım sorulara verilmiş cevaplar öncelikle Allah razı olsun hepinizden . ben 2 yıl önce bir rahatsızlık geçirdim çalışıyordum emekliye ayrıldım hastalandığım sıralarda manevi yonden inanilmaz bir huzur buldum daha dogrusu Rabbim hediye etti etrafımda insanlar hastalığım için atlayıp sizlaniyordu ancak benim derdim başka idi ben rabbimi bulmak istiyordum tek derdim oydu . neyse uzun dualarımın ve yalvarmalarımin ardından Rabbim  naksibendi yolunu bulmamı nasip eyledi bulmamda söyle oldu o aralar dini tv kanallarına ilgim arttı ve izlediğim bir dini kanalda sürekli mursitinizi bulun diye konuşmalar yapılıyordu bunu arastirirken  benim bir dayioglum var gavsi sanı abdulbaki (ks) ye bağlı ona sordum o da nakşibendiliğin doğru yol olduğunu ve bağlanmamı tavsiye etti derken ben bu yola girdim ancak rabıtaya çok takıldım bazı yerlerde sirk olduguna dair yazılar konusmalar falan dinledim ve benim kafam çok karıştı Rabb'ime hiçbirşeyi sirk koşmak istemiyordum ve ben rabıta yapmaktan vazgeçtim ancak bir müddet sonra tekrar dayiogluyla konuştum ve tekrar rabıta yapmaya başladım hatta kalp zikrini bile aldım çok şükür fakat son zamanlarda yine yapmamaya başladım yani şeytana uydum ancak burada okuduklarimdan çok etkilendim Rabbim bana nasıl bir güzellik nasip etmiş fakat ben bunu degerlendiremiyorum şimdi bunları size neden anlattığıma gelince sizden yardım istiyorum simdi ben inşAllah tekrar ve artık bir daha dönmemek üzere bu yola devam edicem inşAllah ancak tekrar tövbe almam gerekir mı ve bu yolda olan varsa lütfen Allah rızası için bu yolun güzelliklerini anlatsın 
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 29 Ocak 2012, 10:31:01
Aynü'l-Hakîka fî Râbitati't-Tarîka

Eserin yazarı Halis Ece

Aynü'l-Hakîka fî Râbitati't-Tarîka

(Tarikatte râbıta, hakikatin ta kendisidir)

Mehmed Fevzî Efendi
(Eski Edirne Müftüsü)

Terceme-Sadeleştirme-Tahkik-Tahriç ve Ta'lîkat
Halis ECE
Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 29 Ocak 2012, 10:39:08





Zikirde muvaffakıyet ve Zikrin hakikati



Halis ECE
 
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, “Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim”(1) buyuruyor.
 
Âyet-i kerimedeki “Allâh’ın kulunu zikretmesi”nden murad, bu hususta ona yardım edip zikirde muvaffakiyet lûtfetmesi (başarılı kılması)dir.

Bir başka ifadeyle, Allah Teâlâ’nın kulunu zikretmesi; kula, kendisini zikretmeyi nasip etmesi... Kalb, ruh, sır, hafî ve ahfâ lâtîfelerinde Allah ismini zikretmeyi ona müyesser kılması, kolaylıkla yapabilmeyi ihsân buyurmasıdır. Şâh-ı Nakşibend Hâce Muhammed Bahâüddîn (k.s.) hazretlerinin îzâhatları da bu mealdedir.(2)

***
 
Zikrullâh’ın (Allâh’ı zikrin) hakikati, O'ndan başka her şeyden alâkayı kesmiş olmak, onun sevgisinden başka hiçbir şeye iltifat etmemek, kendi hevâ ve hevesi dâhil, Hak Teâlâ’dan gayri hiçbir şeye kullukta bulunmamaktır.

Zikrin hakiki oluşunun alâmeti, İlâhî emir ve yasaklar hususunda Allâh’ı unutmamak ve onun emrini tutup yasaklarından sakınmaktır. Aksi takdirde o kişinin zikri, nefsinin sözünden ve iğvâsından başka bir şey değildir.

Kulun yapması gereken; Hakk’a ve halka karşı işlemiş olduğu gizli ve açık bütün günahlardan tam bir kararlılıkla tevbe etmektir. Zira bu isyan ve aykırılıklar varken, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiylerine muhâlefet mevcut iken yapılan zikrin hakiki mânâda bir tesiri olmaz.

Zikrin hakiki olmasının şartlarından biri de, kişinin talebinde samimi olması; bütün kalbiyle bu yolda yürümeyi arzulamasıdır. Böyle olursa seyr u sülûkünde kemâle ulaşır, sülûküne mâni olan ve onu meşgul eden şeylerden uzaklaşır, kendi varlığından bile geçer. Neticede her şeyden yüz çevirip Allâh’ın zikri ile meşgul olabilir.

Bu mânâyı dile getiren bir kıt‘a:
 
Seyre geldin, kendi özünden dahi geçmen gerek.
 Râha girdin, canla tenden dahî geçmen gerek.
 Her adımda nice bin pâbend olur bu râhda;
 Bendi kırıp hânümânından dahi geçmen gerek.(3)
 
Şeyh Alâüddîn Attar (k.s.) hazretleri de bu hususu bir dörtlüğünde şöyle dile getirir:
 
Onu zikretmek her sermayenin özüdür;
 Onun zikri, ruhların zînet ve süsüdür.
 Nâm ve iyiliğinden geçip insan ol;
 Hakk’ın adını zikredip korkusuz ol.
 
Zikirden tam bir fayda sağlanması ve netice elde edilebilmesi için, onun, tasarruf sahibi kâmil ve mükemmil bir mürşidden telkin yoluyla alınmış olması gerekir.

Böyle olunca, istidat ve kabiliyet sahibi müridin kalbine düşen hakiki zikrin tohumundan velâyet meyveleri yeşerip olgunlaşır... Kalbin nûrâniyeti de, hevâ ve hevesin azaldığı nisbette artar...(4)
 
DİPNOTLAR
 (1) K.K., Bakara sûresi, 152.
 (2) Hâce Muhammed Pârsâ, Risâle-i Kudsiyye, 5. Makale.
 (3) Seyr: Hak yolunda mânevî yolculuk; râh: tarîk, yol; pâbend: ayak bağı; hânümân: ev bark.
(4) Hâce Muhammed Pârsâ, Risâle-i Kudsiyye, 5. Makale

Halis ECE
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 29 Ocak 2012, 11:05:18
KUR’AN’DA TEVBE KAVRAMI


Kur’an’da günahları terk etmek, günahtan dolayı bağışlanma istemekle ilgili dört tane kavram kullanılıyor. Bunlar; nedâmet, tevbe, inabe ve istiğfardır.

 Nedâmet: pişman olmayı, yapılan hatanın farkında olmayı ifade eder.
 
Bunun fail ismi olan ‘nâdim’ beş âyette, nedâmet (pişmanlık) şeklinde iki âyette geçiyor.1

 İnâbe: kelimesi de ‘tevbe’ kelimesine yakın bir anlam taşır.  İnâbe Allah’a içtenlikle yönelme, münîb de Allah’a yürekten, samimiyetle yönelen kimse demektir.

 
İnâbe, Kur’an’da fiil ve özne olarak onsekiz âyette geçiyor. Bunlardan onbir tanesinde fiil formunda,  yedi âyette de münîb (Allah’a yönelen) şeklinde yer alıyor.
 
Kur’an mü’minlere şöyle demelerini tavsiye ediyor:
 
“... Ey Rabbimiz! Yalnız Sana güvendik, yalnız Sana yöneldik, zira bütün yollar Sana çıkar.”  (Mümtahine, 60/4. Bir benzeri; Şûra, 42/10)


 Allah (c.c.) mü’minlere hem Allah’a yönelmelerini (Zümer, 39/54), hem de kendisine yönelenlerin yolunu izlemelerini emrediyor. (Lukman, 31/15)
Kur’an, yerin ve göğün düzenini hatırlattıktan sonra, bu gibi âyetlerde Allah’a yönelenler için ibretler olduğunu açıklıyor. (Sebe’, 34/9. Bir benzeri; Mü’min, 40/13. Kaf, 50/8)

Allah (c.c.) kendisine içten, samimiyetle yönelenleri doğru yola iletir. (Şûra, 42/13. Ra’d, 13/27. Kaf, 50/33)

Kur’an,  Hz. Davud hakkında şöyle diyor:
“... Derken Davud, bizim kendisini sınadığımızı farketti, hemen Rabbinden af diledi ve baş eğip iki büklüm bir halde tevbe ederek rabbine yöneldi.” (Sad, 38/24)  

Burada Davud’un (a.s.) tevbe edip Rabbine yöneldiği konu, kendisine davalı olarak gelen kimseler hakkında acele karar vermesi olabilir. Eğer bu bir hata ise, hatadan pişmanlık duyup Allah’a af ve mağfiret için yönelme ‘inâbedir.’

 İstiğfar: kelimesinin aslı olan ‘ğafera’ filiili türevleriyle birlikte, Kur’an’da iki yüz otuz dört yerde geçmektedir. Bunlardan yetmişiki tanesinde er-Rahim ismiyle, diğerlerinin de çoğunlukla Allah’ın affedici, çok bağışlayıcı, yumuşak davranıcı, çok seven oluşunu ifade eden sıfatlarla gelmesi dikkat çekicidir.
Allah (c.c.) mü’minlere istiğfar etmelerini emrediyor:
“... Şimdi Allah’tan mağfiret dileyin: İyi bilin ki Allah, tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.”  (Müzemmil, 73/20. Bir benzeri; Fussilet, 41/6) “Rabbinizden bağışlanma dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır (Ğafûr’dur)” (Nuh, 71/10)
İstiğfar, söz ve fiille Allah’tan bağışlanma (mağfiret) dilemedir.2  
Tevbe: kelimesi Kur’an’da, fiil, masdar, tekil ve çoğul olarak seksen sekiz yerde geçmektedir.
Mü’min, kendisine haram veya mekruh olarak yasaklanan bir fiili yaptığı, ya da emredilen bir şeyi yerine getirmediği zaman, öncelikle bunun bir hata olduğunu anlamalıdır. Bu hatasından/günahından dolayı pişman olmalı  (nedâmet duymalı).  En azından kendi kendine bunun bir günah, Allah’a karşı saygısızlık olduğunu itiraf etmeli. Günahtan duyulan pişmanlık tevbe gibidir.3 Arkasından hemen tevbe etmeli, yaptığı hatanın bağışlanmasını Allah’tan dilemelidir. Bu aynı zamanda ‘istiğfar’dır. Yani Allah’tan bağışlanma dilemedi. Günahların bağışlanması istenirken yapılacak iş, bütün bir benlikle, yürekten bir titreme ile Allah’tan korkarak ve O’ndan umarak, samimiyetle O’na yönelmedir. Bu da inâbedir. İstiğfar bir açıdan nedâmeti, tevbeyi ve inâbeyi kapsar. Bir açıdan ise tevbeyi tamamlayan duadır. Tevbe, günahtan vazgeçme, onları terk, istiğfar ise onların affını istemektir.

İstiğfar tevbe ile birlikte yapıldığı gibi, bir günaha bağlı olmadan da yapılabilir. Zira böyle bir istiğfar Allah’a saygı, O’nu anmak ve insan olarak kendi kusurunu, eksikliğini ve acizliğini bilmektir. Hadislerde geçtiği gibi hiç bir kul Allah’ın O’nun övdüğü gibi övemez.4 Hiç bir kul Allah’a O’nun layık olduğu kadar ibadet edemez. Bunun farkında olan mü’min her zaman istiğfar eder. Nitekim Peygamber (s.a.s.) günahsız olduğu halde her gün defalarca istiğfar ederdi.

“Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yetmiş defa istiğfar ederim.”5

Tevbe Ne Demektir  
Tevbe;  günahtan veya hatadan geri dönmek, onları terk etmek demektir. Bir başka deyişle, günah işlemekten vazgeçmek,  itaat etmeye yönelmektir.6 Bu, özür dilemenin bütün yönlerini kapsar. Zira özür dilemekte üç önemli unsur vardır.  Özür dileyen, “ben yapmadım” diyebilir. Ya da “şu sebepten dolayı yaptım” diyebilir. Ya da “ Evet, hata yaptım/günah işledim, ama onu tamamen terk ediyorum” der. İşte bu sonuncusu tevbedir.  
Din dilinde tevbe; günahı çirkin görerek onu terk etmek,  bundan dolayı pişmanlık duymak, tekrar günaha dönmemeye azmetmek, mümkün olduğu kadar ibadeti çoğaltarak Allah’a dönmek demektir. Bu dört şart bir araya geldiği zaman tevbe gerçeşleşir.7

‘Tevbe’, kula nisbet edildiği zaman, geçici olan günah halini terkedip düzgün hale (salah haline) dönmek, Allah’a nisbet edildiği zaman ise, geçici olan gazap (kızgınlık) halinden asıl olan rahmet ve af (bağışlama) haline dönmek demektir. Kul hata ettikten, dinen günah kazandırıcı bir şey yaptıktan sonra pişman olur, hatasını anlar ve Rabbine döner, O’ndan bağışlanma diler. Allah (c.c.) onun bu şekilde kendisine dönmesini kabul eder.  
‘Tâib’, tev­be eden demektir. Tevvâb, tevbeleri çok çok kabul eden anlamındadır. Allah’ın isimlerinden biri ‘et-Tevvâb’dır. Kur’an’da 9. sure Tebuk savaşından mazeretsiz geri kalan sahabelerden bahsettiği için Tevbe adını almıştır. Kur’an’da tevbe fiili insanlar için kullanıldığı zaman tek başına, Allah (c.c.) için kullanıldığı zaman ‘ala’ edatı ile kullanılmaktadır. Böylece ‘Allah kuluna tevbe etme gücü verdi, kul da tevbe etti’ anlamı ortaya çıkar.
Şu âyette aynı anlamı bulmak mümkün:
“… Sonra Allah tevbe etsinler diye onları tevbe etmeye muvaffak (başarılı) kıldı…”  (Tevbe, 9/118)

Tevbe, kulun isyandan itaate, farzları yerine getirmeye, haramları terke dönmesi, emredileni yaparak, yasaklananı terk ederek Allah’a bir yönelmesidir. Tevbe, yalnızca yapılan bir hatadan pişmanlık duyup, Allah’tan af dileme değil, aynı zamanda sürekli dua ve istiğfar ederek temizlenme gayretidir. Allah’a müracaat ve O’na dönme edebidir. Bu bakımdan Kur’an mü’minlere ‘hep beraber tevbe edin’ (24/Nur, 31) diyerek, bu yönelişi haber veriyor.
Bir hatadan veya bir günahtan vazgeçme, pişman olma anlamında tevbe çok önemli olmakla beraber asıl önemli olan kulun yerine getirmediği dinî emirlerden dolayı yaptığı tevbedir. Çünkü insanın kalbinin ve bedeninin bir takım görevleri vardır. Allah (c.c.) insana o görevleri yerine getirmesini emretmiştir. Ancak insanlar ya cahilliklerinden, ya sapıklıktan, ya da hakka karşı inatçı olmalarından dolayı bu emirleri yerine getirmezler. Tevbenin büyüğü, bu türlü inatçılığı ve gafleti terkedip Allah’a itaat etmeye dönmedir.
Müslüman yapması gerektiği halde yapmadığı veya gereği gibi yerine getirmeyip kusurlu ve eksik şekilde yerine getirdiği hususlardan ve ihmalden de tevbe ve istiğfar etmelidir. Daha iyi (muhsin) ve daha takvalı (müttakî) olamamaktan, sâlih amel yarışında en ön sıralarda yer alamamaktan, canlı Kur'an olamamaktan dolayı da tevbe etmeli, mağfiret istemelidir.
Tevbe, günahların kötülüğünü anlayıp Allah'a yönelmek, bağışlanma dilemektir. Tevbe, işlenilen günah sebe­biyle uğratılacak azaptan kurtuluş vesilesidir; tevbe bir müjdedir: Allah bu şekilde tevbe edenleri övüyor. (Tevbe, 9/112)
Tevbe etmek Allah’ın emridir
Allah (c.c.) pek çok âyette kullarına tevbe etmelerini tavsiye ediyor.  
“Allah’tan mağfiret/bağışlanma dile (istiğfâr et); Gerçekten Allah, Ğafûrdur/çok bağış­
layıcıdır, Rahîmdir/ziyadesiyle merhamet edendir.” (Nisâ, 4/106. Bir benzeri; Nur, 24/31)
“Hiç şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara, 2/222)
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Ğafûr Rahîm’dir/çok ba­ğışlayan, çok merhamet edendir. Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun; sonra size yardım edilmez.” (Zümer, 39/53-54)
 “Ve Rabbinizden mağfiret/bağışlanma dileyin (istiğfâr edin), sonra O’na tevbe edin...” (Hûd, 11/3)
Tevbe Etmeyenler Zalimdir
Tevbe, kurtuluş umuduyla Allah’a yönelmek, kurtuluş ümit etmektir. Tevbe etmemek ise zâlim olmak, nefse zulmetmektir. Tevbe etmemek, imandan son­ra fısktır, Allah’ın yolundan ayrılmaktır.
“... İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/11)
Tevbe, insanın kendine zulmetme­sinden sonra, durumunu fark edip o hatadan vazgeçmesi, kurtulması, yani kendisini düzeltmesinin adıdır.
 
“Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Mâide, 5/39)
Kim Allah’ın emrine karşı gelirse o kendi nefsine karşı zulüm işlemiş, zalim olmuş olur. Nitekim Âdem ile eşi cennnete işledikleri hata sebebiyle şöyle dua ettiler:

“(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 7/23)
Böyle kimseler buna rağmen tevbe etmezlerse, günahlarının bağışlanmasını istemezlerse, zalim olarak kalmaya devam ederler.

 Allah Tevbeleri Çok Kabul Edendir  
“Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir.” (Mü’min, 40/2)

Kur’an ısrarla Allah’ın bağışlayıcı (Ğâfir), çok bağışlayıcı (Ğafûr), hatta çok çok bağışlayıcı (Ğaffâr) olduğunu vurguluyor. İki ayette Ğâfir, doksanbir ayette Ğafûr, altı ayette Ğaffâr olduğunu söylüyor.

 Onbir ayette Allah’ın et-Tevvab-tevbeleri çok kabul eden olduğu vurgulanıyor. Bunların dokuz tanesinin Rahim ismiyle gelmesi de dikkat çekici. Bu O’nun çok merhametli oluşundan dolayı kullarının pişmanlıklarına değer verdiğini, özürlerini dikkate aldığını, bağışlanma isteklerini kabul ettiğini haber vermektedir. Kullarına her zaman rahmetiyle muamele eden Allah’ cc) şüphesiz ki onların af istemelerini karşılıksız bırakmaz.
 

“Ancak, tevbe ve iman edip sâlih amel işleyenler başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan, 25/70-71)

 “…Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!?” (Âl-i İmran, 3/135)  

 “Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri ba­ğışlayan ve yaptıklarınızı bilen O’dur (sadece Allah’dır).” (Şûrâ, 42/25)

 Tevbede asıl olan, tevbenin direkt olarak Allah’a, aracısız olarak yapılması, içten gelen bir nedametle, O’na yönelerek hatadan dönüş sözü verilmesidir.

 Allah Tevbe Edenleri Bağışlar

 Allah (c.c.)’nun bağışlaması, af ve mağfireti bol olduğu için, şirk dışında bütün günahları istediği kimseler için affedebileceğini beyan ediyor.

 “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa, 4/48)
 
Bilindiği gibi İslâm’a iman etmek kendinden önceki bütün hataları siler. Allah’a şirk koşan müşrikler, yeniden iman ederlerse geçmiş günahları bağışlanır.
Rabbimiz, mu’minlere tevbe ve af konusunda genişlik veriyor.
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar.” (Zümer, 39/53)


 
 
Bu bağışlamanın şartı da şüphesiz ki tevbedir, günahtan vaz geçmektir, hatada ısrar etmemektir. Zaten takva sahibi mü’minler, bir hayâsızlık yaptıkları (günah işledikleri) zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen tevbe ederler, günahta bile bile ısrarcı olmazlar. (Âl-i İmran, 3/135)

 “Onlar, fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp anarlar ve günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler/günahlarının bağışlanma­sını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!? Onlar, yaptıkları kötü­lüklerde bile bile ısrar etmezler.” (Âl-i İmran, 3/135)

 

Kabul Edilebilecek Tevbe


 İslâm’a göre günahsız olanlar yalnızca peygamberlerdir. Günahsız toplum ve kişi düşünülemez. Çünkü kişi ‘beşer’ olması dolayısıyla her an nefsinin isteklerine ve şeytana aldanabilir. Önemli olan, günahı işledikten sonra, günahta ısrar etmemek, günahı savunmamak ve hemen vaz geçmektir. Tevbenin kabul edilebilir olması için samimiyetle, pişmanlıkla, bir daha geri dönmeme niyetiyle olmalı. Kur’an buna ‘nâsuh’ tevbesi demektedir.

 “Ey iman edenler! Allah’a nâsuh (kesin) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah, sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar…” (Tahrim, 66/8)

‘Nâsuh’, sözlükte, bir söküğü dikme, halis ve saf olma anlamlarına gelir. Buradan hareketle ‘nâsuh tevbe’, samimi, temiz ve insanın günah işleyerek zedelediği dini hayatını etkili bir biçimde tamir edecek ibadettir denilebilir.

 
Kur’an, mü’minlere sürekli tevbe etmelerini, Allah’a istiğfarda bulunmalarını, O’nun karşısında boyun bükmelerini söylüyor. Böyle kimseler, inkârcılar gibi değillerdir. Tevbe edenler aynı zamanda günahın zararını, tevbenin faziletini bilen insanlardır. (Zümer, 39/9)

 Buna göre tevbenin kabulündeki ilk şart o tevbenin ‘nâsuh’ olmasıdır. Nâsuh tevbe içtendir, samimidir, saf ve arı durudur. Onda ne gösteriş vardır, ne de ümitsizlik.  

 
“Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hik­met sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca ‘ben şimdi tevbe ettim’ diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırladık.” (Nisâ, 4/17-18)

Tevbe Önemli Bir İbadet ve Zikirdir

 Allah (c.c.) kullarına tevbe etmelerini, hatalarından vazgeçmelerini, bir günaha düşerlerse, yalnızca kendisinden bağışlanma istemelerini emrediyor.8

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:  

 “Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! Muhakkak ki ben (de en azından) günde yüz defa tevbe ederim.”

 İslâm’a göre ‘tevbe’ başlı başına bir ibadettir. Bu ibadette hem günah ve hatalardan vaz geçme, hem kulluk görevini yeniden yerine getirmeye dönüş, hem de Allah’a yakınlaşma ve zikir vardır.

Bir inkârcı müslüman olduğu zaman, bir müşrik şirki terk edip İslâm’ın iman ilkelerini kabul ettiği zaman tevbe etmiş sayılır. Onların tevbeleri iman etmeleridir. Demek ki tevbe ya inkârdan, ya günahtan, ya da Allah’ın emrini yerine getirememekten dolayı yapılır. Müslüman, günahından ihlâslı bir şekilde tevbe ederse bu tevbesi kabul edilebilir. Bu kabul edilmenin anlamı, günahın verdiği zarardan kurtulmaktır. Kişi tekrar işlediği eski günaha dönmezse, o günahın dünyalık ve Ahiretteki zararından kurtulması ümit edilir.

Tevbenin zıddı inat, kibir ve hatada bile bile ısrardır; bunlar da şeytanın ve şeytan karakterindeki insanların özellikleridir. Âdem'le şeytanın farkı tevbede ortaya çıkmaktadır. O yüzden Âdem gibi olmak, yani adam olmak, şeytanlaşmamak için, bir hata yap­mış olsak hemen tevbe çeşmesiyle arınmamız temel şarttır. Bilindiği gibi, Allah’ın secde emrini dinlemeyen İblis, yaptığı hatayı savundu, isyanından dolayı pişman olmadı, tevbe etmedi. Bu yüzden de ebediyyen kovulmuşlardan oldu. Günahta ısrar ve kibirlenmek tevbenin önünde engeldir. Hz. Âdem (a.s.) ve eşi ise, işledikleri günah­tan dolayı pişman oldular, Allah’a tevbe ettiler ve tevbeleri kabul edildi.  (Bakara, 2/37)

Tevbenin bir başlangıcı bir de sonu vardır. Tevbenin başlangıcı, dosdoğru bir yol (sırat-ı müstakîm) üzerinde Allah’a dönüştür. Bu doğru yolu insanlar için O koydu. Kullar bu yolda yürüyerek O’nun rızasına ulaşırlar. (En’am, 6/153. Şûra, 42/52-53)Tevbenin sonu ise ahirette Allah’a dönüş ve O’nun kendisini Cennete ulaştıracak yola giriştir. Kim dünyada tevbe ile Rabbine dönerse; Ahirette de sevabını (karşılığını) almak üzere yine O’na döner. (Furkan, 25/71)
Hüseyin Kerim ECE
Vuslat dergisi.com

 
Kısmen de olsa düzenleme ve düzeltme yaptım...eksik varsa...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: yaradana kurban - 30 Ocak 2012, 23:43:09
Allah razı olsun kardesim umarım bu yolda daimi olanlardan oluruz
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: Tesniye - 31 Ocak 2012, 19:56:56
Bundan yıllarca önce, Şeriata sımsıkı bağlı muhterem bir şeyh efendiye sormuştum: Zamanın İmamını bilmiyoruz. Ona nasıl biat edeceğiz? Şu cevabı vermişti: “Gıyabında biat edersiniz...” Yani “Ben zamanın İmamını bilmiyorum. Binaenaleyh o zat kim ise, neredeyse kendisine biat ediyorum...” diyerek biat etmek gerekir.

En azından, ulaşamayanlar için böyle gıyapta bir biat bizi inşaAllah vebalden kurtarır.

M.Şevket Eygi'den
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: mazhar - 01 Şubat 2012, 00:46:32
Bundan yıllarca önce, Şeriata sımsıkı bağlı muhterem bir şeyh efendiye sormuştum: Zamanın İmamını bilmiyoruz. Ona nasıl biat edeceğiz? Şu cevabı vermişti: “Gıyabında biat edersiniz...” Yani “Ben zamanın İmamını bilmiyorum. Binaenaleyh o zat kim ise, neredeyse kendisine biat ediyorum...” diyerek biat etmek gerekir.

En azından, ulaşamayanlar için böyle gıyapta bir biat bizi inşaAllah vebalden kurtarır.

M.Şevket Eygi'den


Teşekkürler.Duymamıştım...Çok güzel...
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: yagub - 06 Şubat 2012, 16:36:38
SELAMÜN ALEYKÜM;

Hangi kategoride okuduğumu unuttum ama bu sitede bir yerde okumuştum, birazı aklımda kaldı.

 ''Bazıları ben mürşit falan tanımıyorum benim mürşidim peygamber diyorlar''  böyle bir ibare geçmişti ve buna cevap veriliyordu.
 Düşündüm ve aradım ama bulamadım, bilen varsa bir yol gösteriverirse sevinirim.

selametle....
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: yaradana kurban - 09 Şubat 2012, 23:38:30
Bundan yıllarca önce, Şeriata sımsıkı bağlı muhterem bir şeyh efendiye sormuştum: Zamanın İmamını bilmiyoruz. Ona nasıl biat edeceğiz? Şu cevabı vermişti: “Gıyabında biat edersiniz...” Yani “Ben zamanın İmamını bilmiyorum. Binaenaleyh o zat kim ise, neredeyse kendisine biat ediyorum...” diyerek biat etmek gerekir.

En azından, ulaşamayanlar için böyle gıyapta bir biat bizi inşaAllah vebalden kurtarır.

M.Şevket Eygi'den
Çok güzel Rabbim hepimize zamanın sahibine biat etmeyi nasip etsin
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: nefer - 25 Mart 2012, 13:21:11
esselemünaleyküm mevzuu güzel.şiir yeter herhalde.
gel hey kardeş hakkı bulayım dersen
bir kamil mürşide varmayın'colmaz
varıpta sözünü tutmayın'colmaz.
Allah yÂr ve yardımcımız olsun
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: adıgüzel - 21 Mayıs 2012, 19:46:06
Alıntı yapılan: ankebut-57
Gemi gider içinde paspasda gidermiş. Mühim olan o gemiye binmek...


 :x  :x
Başlık: Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
Gönderen: erdemlim - 10 Aralık 2012, 12:16:03
Esselamu Aleykum,
Bu konuda sorulan "mürşidi nasıl bulurum" sorularına cevap verilmiş. Ama kardeşlerimiz dikkatli okumamışlar zannederim:
Alıntı
Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;
"Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir"

Konunun özü budur. Yani Allah'a,  İstihare namazı, daha önemlisi, hacet namazı kılarak müracaat edip, rehberini O'ndan(CC) sormak.
 
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: erdemlim - 11 Aralık 2012, 11:37:08
Alıntı
''Bazıları ben mürşit falan tanımıyorum benim mürşidim peygamber diyorlar''  böyle bir ibare geçmişti ve buna cevap veriliyordu.
 Düşündüm ve aradım ama bulamadım, bilen varsa bir yol gösteriverirse sevinirim.

TEVBE-100. İlk muhacirler ve ensar ile onlara ihsanla tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

Bu ayetten anlıyoruz ki, Peygamber SAV.i göremeyenler, O'na ulaşamayanlar, Sahabeye tabi' olmuşlar. Bu şekilde ittiba' edenlere Tabiin denmiştir. Sahabeyi göremeyen, onlara  tabi' olamayanlar da Tabiin'e ittiba' etmiştir. Bunlara tebe-i tabiin denir.
Bu ittiba' zinciri günümüze dek tasavvuf kültürüyle gelmiştir.
''Bazıları ben mürşit falan tanımıyorum benim mürşidim peygamber diyorlar''
böyle diyenler, Kur'an'ın bu hükmünden habersizdirler. Tabiin ve tebe-i tabiinden daha akıllı, bilgili olduklarını zannedenlerdir.
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: mazhar - 11 Aralık 2012, 20:47:20
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).


yâ eyyuhâ   : ey!
ellezîne âmenû   : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
ittekû Allâhe   : Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
ve ibtegû   : ve isteyin!
ileyhi el vesîlete   : O'na ulaştıracak vesileyi
ve câhidû fî sebîli hi   : ve O'nun yolunda cihad edin
lealle-kum   : umulur ki böylece siz
tuflihûne   : felâha, kurtuluşa erersiniz

Hasan Basri Çantay

    Ey îman edenler, Allahdan korkun, Ona (yaklaşmıya) vesîyle arayın ve onun yolunda savaşın. Tâki muradınıza eresiniz.


Ömer Nasuhi Bilmen


    Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve O'na vesile arayınız ve O'nun yolunda mücâhedede bulununuz ki, felâh bulabilesiniz.


Elmalılı Hamdi Yazır


    Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve ona yaklaşmağa vesile arayın ve onun yolunda mücahede edin ki felâha irebilesiniz


Elmalılı (sadeleştirilmiş)


    Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın, O'nun yolunda cihad edin ki, mutluluğa erebilesiniz.


Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)

    Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.


Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: tk1978 - 11 Aralık 2012, 22:35:20
Kurani Kerimin mucizelerin´den biridir bu Ayeti Kerime. Sirasiyla Allahüteala ne olmasi gerektigini diyor. Önce vesileyi bulup, ondan sonra onun vasitasi ile Cihadi emr ediyor. Vesile varmiymis diyenlere´de kapak olsun.
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: mazhar - 11 Aralık 2012, 23:04:15
Manası: Ey iman edenler. Burada iman edenlere bir hitap var. İmansızlara çağrı yok. ondan sonra Allah'tan korkunuz hitapı var.Yani önce iman şartı,sonra Allahtan korkmamız emrediliyor. ittekullahe korkunuz. o Allah'a giden yoldavebtegu ittiba ediniz tabi olunuz.neye-kime ?  Allah giden yolda bir vesileye tabi olunuz. yani, bir rehbere,bir vasıtaya,bir vesileye tabi olmamız emrediliyor. ondan sonra, Allah yolunda  cihad edin. umulur ki felah kurtuluşa erersiniz.

  Bildiğiniz gibi cihad iki türlü yapılır. Cihad-ı zahiriyy-i askar.cihadı batınıy-ı ekber.Küçük cihad,büyük cihad,Malla mülkle yapılan cihad,Mefisle yapılan cihad
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: yagub - 26 Ocak 2013, 14:53:48



     Adıyamanlı şeyh abuzer efendi zamanın sahibi mürşidi kamil olduğu müridlerince bana aktarıldı. Bir defaya mahsus zikirlerinde aynı ortamda bulundum. Ama aradığım o tadı bulamadım. Bir bilen varsa bana anlatsın. Acaba bizim nasibimiz mi yok .
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: yurt2 - 26 Ocak 2013, 15:34:37
Adıyamanlı şeyh abuzer efendi zamanın sahibi mürşidi kamil olduğu müridlerince bana aktarıldı.

 gh7))

Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: mazhar - 26 Ocak 2013, 17:24:17
 Yagup kardeşim;   Adıyamanlı Şeyh Abuzer Afendi kimdir..? Ona bakmak lazım. Özellikle Türkiye de, müslüman Türk milletinin sırtından para kazanmaya çalışan menfatperest sahte şeyhlerden geçilmiyor. Anadolu da adı şeyh olan ve etrafına bir sürü insan toplayanlar var.İyi inceleyip sık dokumak lazım. Müridleri söyledi diye kanmamak gerekir.  Dünyanın değişik yerlerindeki müslüman topluluklarının içine sokulmuş,adı müslüman ama yaşama tarzı ve hayatı müslümanlıkla alakası olmayan binlerce sahtekarlarla karşılaşabiliyoruz. Türkiye de ise nerdeyse her ilde,her ilçede,her mahallede islam dini üzerinden müslümanları sömüren sahte şeyhler mevcud.Bunlara dikkatle incelemek lazım. kimdir bunlar ? Ceplerindeki paraya güvenip müslümanları sömürmeye çalışan bir sahtekar'mı ?yoksa, makam, mevki,şan,şöhret, peşinde koşan uyanıklar'mı?  yolksa,gerçekten islam dini için bir şey yapmaya çalışan samimi din adamları'mı..?

    Baktığınız zaman,incelediğiniz zaman bunları görebilirsiniz,anlayabilirsiniz. Allah'ın dini için ne yapmışlar? müslümanlara ne gibi faydaları dokunmuş? Kur'an-ı Kerim yayılaması ve öğretilmesi babında bir emek sarf etmişler'mi? yukarıda da belirttiğim gibi amaçları nedir? niyetleri nedir?müslümanlara ve ümmeti Muhammed'in evlatlarına bir şeyler öğretmek için uğraşmış mücadele vermişlerse onlar Allah'ın istediği kullardır.Yoksaher kendini mürşid,zamanın sahibi olarak idda ednlere kanmamak lazım.Tabi bunlar kendilerini ne ile ifade ettiklerini de bilmemiz lazım.

  O arkadaşınızla zikir meclisinde bulunmuşsunuz. Aradığınız tadı bulamadığınızı yazıyorsunuz. Aramaya devam edeceksiniz. bıkmak yok. Nasip konusuna  gelince onu bizim bilmemize imakan yok. Onu Allah bilir
Zamanın zahibini ve zamanın sahibine bağlı olanları bulmayı  Rabbim nasip etsin.  Zamanın sahibini bulanlara da, o yolda kalmak ve o yolda ölmek nasip olsun.İnşAllah bulanlardan olursunuz.
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: selcukdemirci - 25 Ekim 2013, 23:38:42
kimdur?nedur ne kutbu nediyorsunuz
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: moderntrajedi - 28 Ekim 2013, 04:32:58
Bulabilmeyi bulabilmeyi çok isterim öyle bir kılavuzu.
Sağa bakarım yok sola bakarım boş.
Rabbimin ilmine ve kudretine sığınırım ve Ondan beklemek dahi ümidime ümit katıyor.


Allah razı olsun.
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: Mücteba - 03 Nisan 2014, 17:40:19
Bulabilmeyi bulabilmeyi çok isterim öyle bir kılavuzu. Sağa bakarım yok sola bakarım boş. Rabbimin ilmine ve kudretine sığınırım ve Ondan beklemek dahi ümidime ümit katıyor. Allah razı olsun.

"Salih zatların (mürşidlerin) (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816) peşine takıl!
Kimin Salih kimin münafık (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/su_bostan_korkuluklari_meselesi-t14733.0.html;msg133690#msg133690) olduğunu bilemediğin için gece kalk,
iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
"Ya Rabbi!
Bana Salih kullarını göster.
Beni sana getirecek klavuzu göster.
Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.
Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir" "
[Abdülkadir Geylani (k.s.)] (http://www.sadakatforum.com/gonul_sultanlarimiz/abdulkadir_geylani_hz-t8251.0.html;msg75412#msg75412)
Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: ChicRoR - 28 Mayıs 2014, 08:12:49
zaman gecip gidiyorda onemli olan amelelr
Başlık: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Bir de sâdıklarla beraber olun."
Gönderen: Mücteba - 23 Kasım 2015, 14:25:13
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
"Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne)."

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Bir de sâdıklarla beraber olun."
[Tevbe sûresi, âyet 119]


Sâdıklar, Allâh’a vuslat yolunu gösteren mürşidlerdir. Sâlik; onların ahbâbı ve kapılarının eşiğinde hâdimleri olduğu zaman, bu mürşidlerin muhabbet, terbiye ve velâyet kuvvetleri ile mâsivâyı terk ederek ‘seyr-i ilallâh’ mertebelerine ulaşır.’ [Bursevî, İsmail Hakkı, Tefsîru Rûhu’l-Beyân, 3, 532]

Ubeydullah Ahrâr k.s., ‘Sâdıklarla beraber olmak, sîreten ve sûreten onlarla bulunmak mânâsınadır. Bu mânevî beraberlik ise, râbıtadır’ buyururlar.

Sâfî Mevlânâ Ali b. Hüseyin (k.s.) de Reşahât Aynü’l-Hayât’ta (s. 273-274) şu açıklamalarda bulunuyor:
Sâdıklar ile olmanın iki mânâsı vardır:

Biri zâhir bakımından, öbürü de mânâ bakımından onlarla beraber olmaktır.

Birincisi sâdıklarla düşüp kalkmayı, ikincisi de o tâifeye gönül verip onların üstünlüğünü kabul etmeyi ve izlerinden gitmeyi gerektirir.

Birincisinde ülfetin yalnız sûreti, ikincisinde hem sûreti hem de rûhu vardır.

Sâdıklar şu kimselerdir ki, mâsivâ (Allah’tan gayrı her şey) onların gözünden silinmiştir. İnsanoğlunda; temas ettiği, irtibat kurduğu şahıstan-kişiden tam mânâsıyla müteessir olma (etkilenme) kabiliyeti bulunduğu için, sâdıklarla düşüp kalkmakta birinci derecede ehliyetlidir, yani bu işe en ehil ve en liyâkatli varlık insandır.”

İşte onun içindir ki Mevlâmız, mü’min kullarına; öncelikle Allah’tan korkunuz / takvâ sahibi olunuz, bunu takiben de sâdık-sâlih kulları yani Rasûl-i Zîşânımın vârisleriyle bir ve beraber bulununuz, buyuruyor. Böylece mürşid-i kâmil ü mükemmile irtibat ve onun lüzumuna işaret ediyor. Bunu kim emrediyor: Rabbimiz celle şânuhu ve amme nevâluhu hazretleri… Usûl-i fıkıh ilminde meşhur kaidedir; karineden mücerred mutlak emirler, vücûp ifade eder. Binaenaleyh, şeriatın bâtınıyla alakadar olan âlimlerce, mü’minin bir mürşid-i kâmil ü mükemmili arayıp bulması, onunla beraber olması (ona intisabı, bağlılığı) dinimizce gerekli oluyor.

(‘Aynü’l-Hakîka fî Râbıtati’t-Tarîka’, Sahife 110-111)

***

Bir insan hayatı boyunca sırasıyla şu üç fiili yapmalıdır.

1- İtikadını Ehl-i Sünnet Vel Cemâ'at İtikadı (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/ehli_sunnet_itikadi-t3482.0.html;msg23315#msg23315)na uydurmalı,

2- İlmihal (http://www.sadakat.net/muhtasar/index.html)ini öğrenip ihlâsla uygulamalı (ilim->amel->ihlâs (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/iste_73_firkanin_listesi-t54631.0.html;msg253806#msg253806)),

3- Mürşid-i Kâmil ü Mükemmil olan "Zamanın Hakiki Sahibi" (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816)'ni arayıp bulmalı, eteklerine yapışıp ölene kadar bırakmamalıdır.( Hakikisi mi? İstidraç Sahibi Sahtesi mi? (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/su_bostan_korkuluklari_meselesi-t14733.0.html;msg133690#msg133690))


***

"Zamanın Hakiki Sahibi"
Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...

Ey iman edenler! Allahtan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için vesile arayın…”(Maide 35); “Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” h.ş. ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” gibi bir çok nass ve delaleti nass, mürşid-i kamile temessükün elzemliğinden bahsetmektedir. Ayette geçen vesileden muradı Fahreddini Razi Hazretleri tefsirinde, “mürşidi kamil” olarak tefsir etmiştir.

Emr-i ilahi olan bu muazzam devlete müracat etmek akıllı bir müminin ilk yapacağı iştir. Yavuz Sultan Selim hazretlerinin de dediği gibi:
Cihana (dünyaya) sahip olmak kuru bir kavgadan ibaretmiş, bir mürşidi kamile bent olmak(onun müridi olmak onun terbiyesi altında yetişerek nefsini tezkiye etmek ) her şeyden evla imiş.

Bu mukayese ve bent olmak aklın tartıp anlayacağı bir şey değildir. Akıl ne kadar zorlarsa zorlasın müritlik mürşitlik rabıta tasavvuf vs. kavramların özünü tartamaz. Başka bir ifade ile maneviyat aklın bittiği yerde başlar.Bu ifadelerle kalbimizi tenevvür ederek  gönlümüzü neş’elendirdikten sonra ibtida-i kelam yapalım;

Yukarıdaki uyarılar hak olunca şer’i emirleri kusursuz bir şekilde yerine getiren her müminin yapmakla yükümlü olduğu husus, zamanın sahibinin emrinde hareket ederek ona mürid olarak nefsini tezkiye etmektir. Fakat hikmet-i ilahidir ki; zamanın sahibi ve mürşidi kamil olan zatları bulmak herkese nasip olmamaktadır.

Hatta bir kimseye nasip olmayınca demir ayakkabı giyerek ve Nuh a.s. kadar yaşayarak bu zatı bulmak için gayret sarfetse bile onu emeline ulaştıramaz. Fakat nasip derken tesadüfen bulunması, ya da şansa bağlı olmak anlamında düşünülmemelidir.

Bu kapıya adım atan her mürid bunu ya akıttığı göz yaşı ırmaklarına ya bir hayır duaya ya ecdadına ya da başka Rıza-i İlahiyi celb eden durumlara borçludur. Madem ki nasip işi, o halde nasibim varsa zaten ulaşırım o zata diye kenarda oturmakta çok yanlış bir harekettir. Zira o uğurda gayret sarf etmek bile ne yüce bir saadettir. Asıl nasipsizlik hiç umursamadan bu zatları arama peşinde olmayan tembel ve cahillerdir.

Her şeyin sahtesi olduğu gibi bu yüce zatları da taklit edip halkı kandıranların olduğu da unutulmamalı ve bu zatların alametlerini çok iyi bilerek hakikisi sahtesinden ayırt edilmelidir. Bu zatlar kimlerdir? Efradını câmî ağyarını mani şekilde nasıl izah edilmelidir?

Zamanın sahibi, aynı zamanda mürşid-i kamillerdir. Malum olduğu gibi Peygamberler hidayeti beşer ile vazifeli olup bu makam kesb ile yani gayretle elde edilen bir makam değildir.Hazreti Allahın tensibi ve takdiri ile ezelden muayyendir.

Hatem-ül Enbiya olan Efendimiz s.a.v’den sonra yüzyıllar geçeceği ve bunun neticesinde de insanların dinden soğuyacakları göz önünde bulundurulduğu zaman, insanları İslamiyet’e tekrar ısındırmak ve zayıflayan dini celili İslamı kıyamete kadar canlı tutacak müceddidler, Peygamber varisleri, zamanın sahipleri, mürşidi kamiller geleceği haber verilmektedir.

Bu makam da kesbi değil vehbidir.Yani bu makamlarda ezelden belirli olup çalışmakla gayretle binlerce kitap yazmakla, gece gündüz ibadet etmekle, zikirle, ulaşılacak makam değildir.Mürşidi kamillerdeki ezelden muayyenlik evsafı, kesbi sonucu velayet yolunda mesafe kat eden evliyaullah ile Mürşid-i kamilleri birbirinden ayırır.Yani mürşidi kamillik ezelden belirli olup kişinin kendi isteği ile ulaşacağı makam değilken evliyalık makamı ise kişinin kendi gayreti ile elde edeceği bir makamdır.

Mesela İmam-ı Gazali hazretleri iman hakikatleri ile ilgili başta olmak üzere yüzlerce mevzuda harika eserleri olmasına rağmen, unutulması mümkün olmayan gönül sultanlarımızın başında olmasına rağmen, bütün ilimleri yutmasına rağmen, tüm bunlar mürşid-i kamil olması için yeterli olmamış ve hiç bir zaman da böyle iddiada bulunmamıştır.Hiç bir zaman ben şu kadar kitap yazdım o halde ben müceddidim dememiştir.

Hatta o müstesna zatları ve müntesiplerini övgü için, velilik ve velayet sırları hakkında  “el munkızu mineddalal” isimli eserinde şu izahatı yapmaktadır:
“Zahiri ilimleri bırakıp, çalışma ve gayretimi tasavvuf üzerine verdim.Yakinen anladım ki, hak  yolunda olanlar ancak tasavvuf erbabı olan sofilerdir.Onların iç alemleri (kalpleri ), yolları ve ahlakları en güzel şekildedir.

Eğer akıl, ilim ve hikmet sahipleri bir araya toplanıpda sofilerin tarikatini değiştirip ondan daha yüksek ve daha güzel bir yol bulalım diye birleşseler, mümkün değil bulamazlar.”
Hatta tasavvufa sonradan da olsa girmesi neticesinde geçmiş hayatı ile ilgili şu itirafları yapmıştır. “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.

Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”
Aynı şekilde amelde mezhep İmamımız İmam-ı Azam hazretleri de mezhep kurmak kadar maddi ve ledünni ilme mazhar olmasına rağmen “(tasavvufa girdiğim) son iki senem de olmasaydı helak olmuştum” diyerek mürşid-i kamillik makamının müstesnalığını ifade etmişlerdir.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.Bu zatlar o kadar geniş yetkilere sahiptirler ki hadisi şeriflerde de zikredildiği gibi yağmur onlar sebebi ile yağar, yardım olunanlar onlar sebebi ile yardım olunur hatta yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur.Yeryüzünün gerçek çivileridir, harcının demirleridir en yüksek tepeleridir.

Mektubat-ı Rabbanide de buyrulduğu gibi;  Onların irşadının ve hidayetinin nurları bütün dünyaya yayılır. Yer küresinin ortasından ta arşa kadar herkese; rüşd hidayet iman ve marifet onların yoluyla gelir.

Bu mübarek zatlar her devirde mutlaka bulunurlar.Sayıları bir, iki en fazla 3 tür.Veliliğin en üst derecesindeki bu zatlara kutbul aktab, gavsül azam ve kutbul üla denir.Bunların en büyüğü de kutb-ul aktabtır.İşte bu zat Peygamber efendimizin tam varisidir.Peygamberimizin tam varisive her biri tasavvuf müntesibi olan bu zatlar bölük bölük parça parça değil bir bütün halinde Hz Ebubekr r.a. dan itibaren kopmadan, tasarrufu sona eren diğerine görevini devrederek bir silsile halinde aynı meşrebten ve aynı menbağdan feyizlenerek, aynı doğrultuda aynı metodlarla görevlerini devam ettirmişlerdir.

İşte bu tasarruf sahibi zatlara silsile-i sadat (seyyidler zinciri) denmektedir.Kendi aralarında derece olan bu zatların en alt derecesindeki makamda olan birisiyle bu silsileden olmayan en büyük evliyanın arasında bile mukayese edilemeyecek kadar fark olduğu büyüklerimizden  haber verilmektedir.

Bulundukları zaman içerisinde tasarruf sahibi olan bu mürşidi kamiller, silsilei sadatın bu müstesna şahsiyetleri, tam varis olmaları hasebiyle zamanlarının sahibidirler.

Tasavvuf hakkında bilgisi olmasına rağmen, o balı anlatmasına rağmen tatmamış, hem hal olmamış, bir mürşidi kamil olarak etrafına feyiz ve nur dağıtma yetkisi kendisine verilmemiş, ya da tasavvuf ehli olsa da sadece bir mürid olarak bu müessesede yer almış,

bu silsilei saadatın devamı şeklinde olarak kendisinden önceki mürşid-i kamilden emaneti teslim almamış, zamanında yapmış olduğu hatalara her ne kadar tövbe etse de “o mürşidi kamiller ki günah işlemekten mahfuzdurlar” kaidesine uymayan bir evliyaya; gösterdiği birkaç keramet ve yazdığı etkileyici kitaplardan esinlenerek; “-bu kadar muhteşem bir zat ancak zamanın sahibidir.” diye sadece aklı kullanarak yorum yapmak, o zata olan bir saygısızlık ve aynı zamanda akılla anlaşılamayacak olan tasavvuf müessesine, zamanın gerçek sahibine, hakiki mürşide, kendisine bu asrın veraset-i tammesi verilmiş zata  karşı olan bir nasipsizliktir.

Çünkü ilim erbabı bir zat bilir ki; denizde yürümek, hava da uçmak, kılık değiştirmek, binlerce kitabı kısa zamanda ezberlemek, zamanındaki alimlerin hepsini mağlup etmek gibi kerameti evliyalar bu manevi yolda çok basit ve oyuncak mesabesindeki hallerdir.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin de mektubatta ifade ettiği gibi, bu kerametlere kendisini kaptırmak tıfılların işidir.Asıl keramet müminlerin kalbine nuru ilahiyi tutuşturabilmek ve akıtabilmektir.

O halde;  zamanın sahibine kavuşma yolunda olan bir mümin, her zaman bu nimete mazhar olabilmek için bol bol dua ve iltica etmeli ve Cenab-ı Allaha yalvarmalıdır. Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;

“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.”


Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında  haber vermektedir.

Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....




Miftahulkuluub
12.03.2006


***

"Hakikisi mi? İstidraç Sahibi Sahtesi mi?"

Şu Bostan Korkulukları Meselesi...

Üniversiteye gelene kadar dini ve tasavvufi dünyayı kendi içimde yaşamaktaydım. İtikadi anlamda anlatılan her şeyi şeksiz şüphesiz kabul ediyor, huzurlu bir hayat sürdürüyordum. Zaten sistemin getirdiği gereksinim de bunu icap ettiriyordu. Okulun en tenha yerinde masumane bir şekilde kılınan namazı bile magazin malzemesi yapan bir sistemden ne beklenebilirdi?


Ama üniversite dünyası her yönüyle özgürlükler alemi olarak karşımıza çıktığı için hayata ve insanlara bakış açısı da çok değişiyor insanın.Oradaki atmosfer sanki dünyanın özeti gibiydi.Yemekhane koridorlarında sosyalistlerinin afişlerinin olmadığı bir güne rastlamaz idik. Anfiye ders dinlemeye giderken önümüzde 100 kişilik bir grubun "Kahrolsun faşizm!" tempolarıyla yaptıkları eylemler günlük duyduğumuz rütin sesler arasındaydı. Ahlaksızlık örneklerine ise isterseniz hiç girmeyelim.

Böyle bir ortamda da dini gruplar inanılmaz gizli çalışma içindeydi. Hatta  üniversiteye kaydolurken saatlerce yanımda durup bana ilgi alaka gösteren birisinin, muallakta, sahipsiz bir insan olmadığımı anlayınca benimle ilgilenmekten vazgeçtiğini dünkü gibi hatırlarım. Mutlak manada, bu tür çalışmalara menfi yönde bakmıyorum. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, “şeytanın  insan  kurdu  olduğunu,  herkese  pusu  kurduğunu  ve  cemaattan  ayrılan,  tek  başına  kalan  kimseyi  kolayca  yuttuğunu”  haber  veriyor. Ancak işin mukayyed kısmına girdiğimiz zaman, bazılarının ehli sünnet çizgisinden çıkarak su gibi berrak kalpli öğrencileri maddi imkansızlıkları da koz olarak kullanıp kendi taraflarına çekip zehir aşıladıklarını görünce de karşıma çıkan her insana, acaba? gözüyle bakıyor,bana biraz sıcak ilgi gösteren birisinin nereye gelmeye çalıştığını gizliden gizliye süzmeye çalışıyordum..

Böyle bir dünyanın ve arkadaş ortamının içerisine girince, yıllardır kalbimizde saklı olan özel dini hususlar ve sadece kendi taifemizde olduğuna inandığımız ayrıcalıkları arkadaşlarımızla müzakere etme gereksinimi duyar olduk. Bir çok cemaate mensup arkadaşlarım ile samimiyetimize istinaden özel bilgileri de paylaşıverirdik ara ara. Ve yine internette de İslami forumlara olan ilgimin başladığı yıllardı bu yıllar. Orada da kendilerini İslam’ın kurtarıcısı olup başkalarını iraptan mahalsiz sayan gruplara, cemaatlara cevap yetiştireceğiz derken bazen cevap vermede yetersiz kaldığıma kanaat getirdim.  İşte o zaman iç dünyamda daha önce hiç aklıma bile gelmeyen bazı endişeler meydana gelmeye başladı.

Kendimizde olduğu için Mevlamıza sonsuz hamd ettiğimiz bazı özel bilgiler, durumlar, vasıflara; başka meşrepler, gruplar da sahip olduklarını iddia edince kafamda bulanıklıklar meydana geldi. Çünkü zamanın sahibinin kim olduğu, vazıfları, göstermiş olduğu kerametler ile alakalı bilgilerim, onların bilgileri ile çakışıyordu. Hatta gerçek hayattan alınmış bazı romanları (yazarının sağlamlığına güvendiğim) okuyunca, iyice kafam karışmaya başladı. Bir örnek vermek gerekirse; romanın birindeki bir genç çok ciddi bir kaza geçiriyor ve rüyasında AbdülKadir Geylani Hz.leri ve zamanın sahibi olarak takdim edilen kimse onu tedavi ediyordu. Hatta görülen bir rüyada o zat  Efendimiz s.a.v. ile yurt binaları bile  açmaktaydı.

Cemaatlerin özel bilgilerine, işledikleri fiillere ehli sünnete muğayir olmadıktan keri söz söylemek haddime değildi hiçbir zaman. Ama bazıları o kadar iddialı sözler söylüyorlar ve kendilerini o kadar ayrıcalıklı görüyorlardı ki hayretler içerisinde kalıyordum. Çevremdeki dostlarıma bu tür konuları açtığım zaman espri mahiyetinde söyleseler de “seni de kaybettik” diyorlardı. Yapayalnız kalmıştım bu hususta. İçime gömülü şekilde yıllar birbirini kovalıyordu. Neyse ki uzun bir zaman sonra Hz. Allah bana El- İbriz Kitabıyla tanışma fırsatı verdi. Sorularımın cevabını kitabî olarak bulmuştum ya ! Dünyalalar benim olmuştu.


Kitaptaki sorumuzu ilgilendiren hususları kısa kısa aktaralım. A.Debbağ hazretleri şöyle buyuruyor:

"Ümmet-i Muhammedin Allah-ü Teala yanında büyük kıymeti vardır. Bunun için bir ümmet, hiç kimsenin defnediğilmediği bir türbede toplansa, orada büyük bir zatın yattığı kanaat olsa, Cenab-ı Hak süratle icabet eder ve onların duasını kabul eder."

Demek ki, çevremizde duyduğumuz, falanca zat şuraya (alakasız bir yere) gitmişte şifa bulmuş, şurası çok bereketli bir yermiş, şu zattan dua istimdat etmişte hastalığından kurtulmuş gibi söylemlerin uydurma olmayıp, halis niyetlere göre Cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu anlamış oldum.

Aklıma takılan hususlardan birisi ve en önemlisi ise bir takım insanların hayranlık duyduğu ve benim ise bir türlü bu hayranlığı anlayamadığım şeyhler, üstazlar dini liderlerdi. Zira gerek yapmış olduğu hal hareketler, söylemiş olduğu sözler vb. ahvalden ötürü evliya olması tasavvur bile edilemeyecek, hatta dinden çıkmamış olması bile kendisine verilecek en güzel sıfat olup piyasada dolaşan bir çok  sözde mürşidlere, üstazlara insanların tabi olması, hatta tabi oldukları halde manevi anlamda istifade etmeleri yıllardır çok garibime giden ve cevabını veremediğim hususlardandı. Yine bazıları vardı ki hakikatte evliyaydı belki ama zamanın sahibi yakıştırmasının yapılması çok ağırıma gidiyordu.

Abdülaziz eddebbağ hazretleri bu hususu ise şöyle izah ediyor:

"Bir kimsenin halk indinde veliliği meşhur olsa bu diri veliyle Allah'a tevessül edenin  Allah ihtiyaçlarını yerine getirir. Halbuki o kimsenin velayetten hiç nasibi olmasa bile.
O dua eden halktan kişinin haceti, zamanın kutbu olan, tasarruf ehli olan veliler, o veli olmayan kimseyi veli suretine ikame ederler.

Sebebi de bütün zulmet ehli onun etrafına toplansın, duaları kabul ediliyor diye ibadet ve dua etsinler, kurtulsunlar diye. Misali  şu ki: O kimseyi yani veli olmayan kimseyi tasarruf ehli veliler korkuluk kabul ederler. Bir bostan tarlasındaki korkuluktan kaçan kargalar gibi, hakikatte bostan sahibinin yaptığı fiilden kaçtıkları gibi, tasarruf sahibi velilerde veli olmayan kimseyi korkuluk gibi oraya dikmişler ve zulmet ehlini oraya toplarlar.
Orada tasarruf edeni, halk o kimse zannederler, esası bilmezler. Onlara bunun esası bildirilemez, çünkü takat getiremezler."


Ve bütün şifrelerin çözüldüğü andı...Arkadaşlarımın anlatmış olduğu ve yalan olmadığına inandığım ama inandığım zamanda benim içimdeki bilgilerle çelişen durumları, romanlarda anlatılan yaşanmış esrarengiz hadiseleri yukarıdaki anlatılan şablona oturtuvermiştim.
Aklıma şu da geldi. Tasavvufta zamanın mürşidi kamiline temessük etme hadisesi bir nasipten ibaretti. Şimdi bu nimet kendisine nasip olmamışların da başıboş dolaşmasındansa en azından bir yere bağlı olmaları ve böylece dini daha derli toplu yaşamaları açısından bostan korkulukları çok güzel bir fırsat değil miydi? Ve çevremde duyduğum o esrarengiz rüyaların, kerametlerin, mazhariyetlerin hepsinin asıl kaynağı sahibüzzaman değil miydi?

İzahın devamında şu misali veriyordu, Debbağ Hazretleri:


"Böyle hakiki kıymeti olmayan bir kimseyi şeyh edinen bir kimse geldi. Gece kendisine tuzak kurulan bir yerden geçmek istiyordu. Şeyhine dedi ki:(Ey efendim, Rasülüllah s.a.v. efendimizin yüce makamı hürmetine sana yöneliyorm. Bu yoldaki tehlikeden beni kurtar. Beni kurtarırsan  sana bir hediye de yapmayı vaad ediyorum.
Bu adamın bu yalvarmasını bazı tasavvuf ehli veliler işittiler. Rasülüllah s.a.v. efendimizin ismi şerifine tazim ettiler. Tasarruf sahibi veli o adamla bizzat gitti ve o adamın kalbine ünsiyet verdi, o yolu beraber kateddiler. Adam o tasarruf sahibi veliyi görmüyordu. O eşkiyaların da kalbine Allah korku ve uyku verdi. Ona bir şey yapamadılar. Bu hal üzerine müridin şüphesi kalmadı ki onu kurtaran şeyhi (sahte şeyh) zannetti. Vaktaki yoldan döndü ve şeyhine vaad ettiği dört miskal altını da hediye etti... "


Ne mutlu Peygamberimiz (s.a.v.) ' in ve Ashabı Kiramın yoluna  milimi milimine, hüvesi hüvesine  tabi olanlara.

Müjdeler olsun sahibüzzamana kavuşup onun yoluna köle olma nimetine mazhar olanlara...

---------------------------------------------------------------------------------------

Not: Yazıda hiç bir cemaat, tarikat ya da grubun reklamı yapılmamıştır. Olağan tasavvufi bilgiler hikaye tarzında aktarılarak bir iç dünya muhasebesi yapılmıştır. Yorumlarda da aynı hassasiyeti göstermeniz temennisiyle..



Miftahulkuluub
12.01.2008



***

Zamanın sahibi nasıl bulunur?

-Bu zamanda, öyle Mürşid-i Kamil nerede bulunur?
Bilinmesi ve bulunması gayet zor ve kıymetli olan bir şey, diyecek olursan bu itirazın bir bakıma yerindedir.
Fakat, insaf ile düşünür ve insaf ile hakkı teslim edersen, nefsin hile ve oyunu bu sözünde açıkca görünmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Mürşid-i Kamil aramak hususunda noksanlık yine sendedir. Eğer; sen tetik ve uyanık bulunur, sözünde sadık olursan, Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak, sıdk-u hulus ile yolunu arayan kulunu haşa sümme haşa mahrum bırakmaz. Sen, doğrulukla onu ararken, bakarsın, o seni elinden tutuverir.

-Nişanı yok, alameti belli değil; Mürşid-i Kamil olduğunu nasıl bileyim?
dersen, alameti pek çoktur. Fakat, sana söyleyeceğim 3 husus kafi gelecektir. İyi dinle ve belle:

1- Huzuruna vardığın zaman, bütün gamın kederin gider. İçinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.
2- Meclisinden ayrılmayı istemesin. Birer inci tanesi gibi söylediği her sözden, şevkin ve muhabbetin artar.
3- Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük, genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa, elini öpmeğe mecbur ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.

İşte bu 3 vasfı nefsinde toplayan Zat-ı Şerif'in bütün hareketleri, davranışları, durumu, tutumu, Resulullah`ın siyretidir.
Bu üç işaret ve alamet; riyasız, gösterişsiz hangi zatta görülür ve bilinirse hiç durma, hemen git, teslim-i külli ile teslim ol! Ölü yıkayacının elindeki ölü gibi, emrettiği yerde dur, her emrine uy, hizmetlerini ve emirlerini kendine nimet bil, emirleri gereğince hizmetinde ol.


Başlık: Ynt: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...
Gönderen: Mücteba - 24 Kasım 2015, 14:56:15
(http://i.imgur.com/YdIIzFD.png)