Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => KISSADAN HİSSELER => Konuyu başlatan: sons - 18 Eylül 2012, 22:03:26

Başlık: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: sons - 18 Eylül 2012, 22:03:26
(http://c1209.hizliresim.com/11/l/d5m9r.jpg)
Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: yku20 - 18 Eylül 2012, 23:04:37
güzel başlık...
Başlık: Ynt: Ne zaman eşinizle bir sorun yaşasanız avucunuza bakın
Gönderen: omur - 26 Eylül 2012, 01:38:47
Paylasim icin teşekkür ederim. Cok beğendim yazıyı.
Başlık: Ynt: Ne zaman eşinizle bir sorun yaşasanız avucunuza bakın
Gönderen: sons - 26 Eylül 2012, 07:50:17
Okuduğun için ben teşekkür ederim   fg20))
Başlık: Allah'u Teala'nın Azrail'e Sorduğu 2 Soru
Gönderen: sons - 26 Eylül 2012, 08:00:39
 
AllahU TEALA'nın Azrail'e Sorduğu 2 Soru
Allah ruhları bedenden almakla vazifelendirdiği ölüm meleği Hz Azrail'e sormuş: En fazla kime üzüldün?"

"Ya Rabbi! Herşeyi sen bilirsinBir defasında deniz üzerinde fırtınaya tutulan bir geminin suya dökülen bütün bireylerinin ruhunu almıştımFakat bu sırada kucağında küçük yavrusuyla bir tahta parçasına tutunmuş,suya bir dalıp bir çıkan anneninde ruhunu kabzedip,küçük yavrusunu tahta üzerinde sağ sağlim bıraktığım zaman,su yüzünde annesiz kalan o yavrucağa çok acımıştımOnun acıklı hali,beni uzun zaman üzmüştü"

Allah tekrar sormuş: Kimin ruhunu sevinerek aldın?"

Azrail bu soruyada şöyle cevap vermiş:

"Filan yerde zalim bir hükümdar vardı:Etrafını kasıp kavuruyor,halkı inim inim inletiyorduİşte o zalimin ruhunu almam için bana emir geldiğinde ona doğru giderken derinden bir neşe duydumO zalimin canını alırken duyduğum sevinç kadar hiçbir vakit o kadar sevinç duymamıştım"

Nice sırlar ve hikmetler sahibi yüce Allah (cc) bu dafa,Azrail'e şöyle bir soru sormuş:

"Ya Azrail! O canını alırken sevinç duyduğun zalim kimdi biliyormusun?"

"Sen bilirsin YA RABBİ!"

" İşte ruhunu alırken büyük sevinç duyduğun o zalim, vaktiyle bir tahta üzerinde biraktığında büyük üzüntü duyduğun o mahsun çocuktu"  :scared_14:
Başlık: Ynt: Ne zaman eşinizle bir sorun yaşasanız avucunuza bakın
Gönderen: fatmer - 26 Eylül 2012, 17:24:37
çok güzel bi paylaşım teşekkürler;)
Başlık: Ynt: Ne zaman eşinizle bir sorun yaşasanız avucunuza bakın
Gönderen: yesilyaprak - 27 Eylül 2012, 00:06:16
cok  güzel :)
Başlık: Babacığım şu yerdeki şeyler neyin nesi
Gönderen: sons - 27 Eylül 2012, 23:45:06
Babacığım şu yerdeki şeyler neyin nesi?  Oğlu ile babası sahile indiler:

Babacığım şu yerdeki şeyler neyin nesi?

-Çakıl taşı çocuğum

Oğul kafasını sağa çevirdi:

Babacığım ya bunlar?

-Onlar da çakıl taşı evladım

Sola çevirdi:

Ya bunlar babacığım?

-Hepsi çakıl taşı evladım

Babacığım ne kadar da çok var bunlardan!

- Evet evladım

Peki babacığım bunlardan daha çok bir şey var mı dünyada?

-Var evladım

Nedir babacığım?



-BABANIN GÜNAHLARI EVLADIM!



- Babacığım, ya senin günahlarından daha çok bir şey var mı?

-Var evladım

-Nedir babacığım?



- Allah'IN (CC) RAHMETİ EVLADIM
Başlık: Ynt: [Bir derviş ile aşık kız hikayesi]
Gönderen: osmanlı - 28 Eylül 2012, 10:50:15
sons kardeşten kısa denemeler güzel oluyor...
Başlık: Davud as bir keresinde Beytil Makdisin mağaralarından birine girdiğinde bir sand
Gönderen: sons - 29 Eylül 2012, 16:02:14
 

Vehb b Münebbih aktarıyor: Davud as bir keresinde Beytil Makdisin mağaralarından birine girdiğinde bir sanduka ile karşılaşır Ölünün başucunda bulunan levhada şunların yazılı olduğunu görür:

Ben falan hükümdarım Dünyaya bin yıl hakim oldum, bin bakire ile evlendim, bin şehir yaptım, bin ordu yendim Ama neticede yığılıp kaldığım yer burası

Ey dünya halkı! Benden ibret alınız...
Başlık: Ne Kadar Şükretsek Azdır !!!
Gönderen: sons - 29 Eylül 2012, 16:13:26
Ne Kadar Şükretsek Azdır !!!  
 Katade bin Numan(ra)’ın nakline göre Hz Musa(as) şöyle dedi:

-“Ya Rabb(cc)i Bana verdiğin levhalarda insanlar arasından çıkarımlı, iyiliği emreden kötülükleri yasaklayana en hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum Allah(cc)’ım onları benim ümmetim kıl!”

Allah-u Teala:

“-Onlar, Ahmed’in ümmetidir” Buyurdu

Hz Musa (as):

-Rabb(cc)’im! Levhalarda dünyaya gelişte son, cennete girişte ilk olan bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum Onları benim ümmetim kıl!” dedi

Allah-u Teala
:

“-Onlar, Ahmed’in ümmetidir” Buyurdu

Hz Musa (as):

“-Ya Rabb
(cc)’i! Yine levhalarda bir ümmetten bahsediliyor ki, onların İncil’leri(kitapları) sadırlarındandır, ezberden okurlar Hâlbuki onlardan önceki ümmetler kitaplarını yüzünden okurlar, kaybolunca da ondan hiçbir şey hatırlamazlardı Şüphesiz Sen bu ümmete daha önce hiçbir ümmete vermediğin ezberleme ve muhafaza kuvveti vermişsindir Allah(cc)’ım onları benim ümmetim kıl!” dedi

Allah-u Teala:

“-Onlar, Ahmed’in ümmetidir” Buyurdu

Hz Musa (as):


“-Rabb(cc)
’im! Orada hem önceki kitaplara hem de sonraki kitaba iman eden, her türlü sapıklıkla, tek gözlü ve yalancı deccal ile savaşan bir ümmet zikrediliyor Onu benim ümmetim kıl!” dedi

Allah-u Teala:

“-Onlar, Ahmed’in ümmetidir” Buyurdu

Hz Musa (as):

“-Rabb(cc)
’im! Orada öyle bir ümmet zikredilmektedir ki, onlardan biri bir iyilik yapmaya niyet etse de yapamasa ona bir hasene yazılmakta, yaptığı takdirde ise 10’dan 700 katına kadar sevap verilmektedir Onları benim ümmetim kıl!” dedi
Allah Teala:

“-Onlar, Ahmed’in ümmetidir” Buyurdu

Bunun üzerine Hz Musa(as) elindeki levhaları bir kenara bırakıp:
-Allah(cc)’ım Beni de Ahmed’in ümmetinden eyle!” diye yalvardı

Kaynak: Taberi, Camiu’l beyan an tev’ili ayi’l-Kur’an, Beyrut 1995,9, 87–88; İbn-i Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, 1–4, Beyrut 1988, 2, 259, (Ar’af, 154 tefsirinde)




NE KADAR ŞÜKRETSEK AZDIR !!!
Allahim, Bizleri Sana layık kul, Peygamber Efendimizv -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e layık ümmet eyle!
Başlık: Nuh (as)'un Şahsına Ait Bazı Haberler
Gönderen: sons - 29 Eylül 2012, 16:17:56
 
 Nuh (AS)'Un Şahsına Ait Bazı Haberler


Cenâb-ı Allah buyurdu ki:

«Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu» (ei-îsrâ, 3)

Denildi ki: Onun yemesi, içmesi, giymesi ve bütün davranışları Al-lah'ın gözetiminde ve onun rızasına uygundu

İmam Ahmed b Hanbel, Enes b Malik'den naklederek Rasûlullah (sav)'m şöyle buyurduğunu söyledi:

«Doğrusu Allah, kulun bir yiyeceği yeyip o yiyecekten ötürü kendisi-ne hamdetmesini veya bir içeceği içip o içecekten ötürü kendisine ham-detmesini memnuniyetle karşılar»[8]

Doğrusu şu ki şükreden; kalbi, kavli ve ameli taatler yaparak hayır-lı aktivitede bulunan kimsedir Şairin dediği gibi şükür, ancak böyle ya-pılır

«Nimetleri size ifade eder üç şeyim;

Elim, dilim ve örtülü kalbim»
Başlık: Bir Ziyaretçi Üç Keramet
Gönderen: sons - 03 Ekim 2012, 14:10:04
Bir Ziyaretçi Üç Keramet 

Yazar İrfan ÖZTÜRK

Yıl 1983 17 Nisan Perşembe günü, Kur’ân kursları müfredat programına göre; akāid dersimizin konuları olan mûcize, kerâmet ve istidrac mevzularını işlemiştik Mûcizelerden bilhassa Peygamber Efendimiz’in ve diğer Peygamberân-i İzâm Hazerâtının mûcizelerinden örnekler verip izah etmiştik

Evliyâların kerâmetleri izah edilip örnekler verildi Ancak, öğrencilerin bunu daha iyi anlayabilmeleri için canlı bir örneğe ihtiyaç vardı


Öğrencilere;

“–Günümüzde de böylece kerâmet gösterecek evliyâlar var Ziyaret etmek ister misiniz?” diye sorunca, öğrenciler bir el yerine iki ellerini kaldırarak ziyaret etmek istediklerini söylediler ve;

“–Hocam; o evliyâ nerede, söyler misiniz?” diye ısrar etmeye başladılar Onlara;

“–Ziyaret edeceğiniz velî uzak bir yerde değil, kursumuza yüz metre kadar yakın bir yerde Ders çıkışında, sizi onu ziyaret etmeniz için göndereceğim Keşif ve kerâmeti canlı olarak yaşayacak ve öğreneceksiniz” dedim
Öğrenciler;

“–Sağ olun hocam, hemen gidelim!” deyince;

“–Sabırlı olun, her iş; usûlüne uygun ve zamanında yapılmalı, dersimizi bitirince göndereceğim Bir işi yaparken, o işi bitirmeden diğer bir işi ihmal etmek doğru değildir Her ikisini de ihmal etmeden zamanında yapmak fazîlettir” dedim

Kursta dördüncü ders bitmiş, beşinci yani son derse girmiştik Derste tesettürün Allâh’ın emri olduğu, bundan dolayı kadının Kur’ân’a göre örtünmesinin farz olduğu meselesini ilgili âyet ve hadislerle izah etmeye çalıştık

Ondan sonra defterlerine sözlerinin kime ait olduğunu bilemediğim şu şiiri yazdırmıştım:

Örtün namusun senin, ey müslüman kadını,
Tesettürle dünyaya duyurdun sen adını

Ne demişti vatanı dört bir yandan kuşatan:
«Hanımının örtüsü bu milleti yaşatan»

Sende bir sır gizlidir, ey gönüller fatihi,
Senin örtüne bağlı, milletimin talihi

Annesin; olacaksın, genç nesiller annesi,
Yırtacak engelleri, nûrunun pervanesi

Vatanımın mührüsün, gözümüzün nûrusun,
Yüce Allâh’ım seni kem gözlerden korusun

Paydos vakti gelmişti Öğrencilerimi; gerekli konularda bilgilendirerek, Pamukova’mızın Derebaşı Ninesi diye tanıdığı Fatma Ninemiz -kuddise sirruhâ- Hazretleri’ne selâm ve hürmetlerimin kabulü dileğim ile ziyarete gönderdim Ziyaret esnasında vukû bulacak fevkalâde şeylere dikkat etmelerini ve sohbet ederse not almalarını tembih ettim Sabah görüşmek üzere öğrencilerle vedâlaşıp ayrıldık

Ertesi gün ilk derste, sınıftaki öğrencilerimde başka bir hâl vardı Ziyaretle ilgili bilgi vermek için sabırsızlanıyorlardı El kaldırıp anlatmak isteyen öğrencilere;

“Bak yavrum, şimdi şu saatte Kur’ân-ı Kerim dersi var Dolayısıyla bu saatte onunla meşgul olacağız Ders bitiminde (teneffüste) konuyu görüşürüz” dedim ve derse başladık 45 dakika dersten sonra, teneffüste öğrencilerin hiçbiri teneffüse çıkmadılar İçlerinden hâdiseye hâkim, nâtıkası düzgün olan bir öğrencim; şimdi bir Fâtihamıza muhtaç, deprem şehidi diyebileceğim Hikmet Hanım kızımıza söz verdim Şunları anlattı:

“Hocam, sizden ayrılıp Fatma Nine’nin yanına gittik Selâm verip, elini öptük Bize gösterdiği yerlere oturduk:

«Hoş geldiniz, Kur’ân bülbülleri!» diyerek bize iltifatta bulunduktan sonra ilk sözü;

«Evlâdım, defterini aç Hocanızın yazdırmış olduğu ‘Örtün Namusun Senin’ şiirini bir oku da dinleyelim» oldu O an, hepimiz şaşırdık Birbirimize bakmaya başladık Çünkü hocamızın yazdırmış olduğu şiiri yarım saat önce yazmıştık Kendi kendime;

«İşte kerâmet bir» dedim Şiiri açıp okudum, çok beğendi:

«Aferin benim kızım mâşâAllah» dedi

«Kızım, benim hâlimi merak ediyorsunuz, onun için beni ziyarete geldiniz Hocanızın dün size anlattığı mûcize, kerâmet Allâh’ın bir lütfudur Allâh’ın kudretinin peygamberlerden zuhur etmesine mûcize, velî kullarından zuhur etmesine kerâmet denir Allâh’ın kudreti yavrum, bizde bir şey yok»

«Ben, tamam kerâmet iki» dedim Çünkü olayları görmüş gibi anlatıyordu Bir müddet sükût etti, sonra;

«Kızım, hocanızın hürmet ve selâmını niçin söylemediniz? Sizi, buraya uğurlarken selâm söyleyip; ‘Orada zuhur edecek fevkalâde şeyleri not edip, sohbet ederse sohbetini yazın’ diye tembih etmedi mi? Hem de kızım, seni sözcü seçti»

«Tamam, kerâmet üç» dedim

Fatma Hanım Ninemiz;

«Soracağınız bir şey var mı kızım?» deyince birden soracağım şeyi unuttum Bunun üzerine Fatma Nine;

«‘Bu keşf u kerâmete nasıl sahip oldunuz?’ diye soracaktın ya kızım» deyince beni bir ağlama tuttu Ağladım Sonra;

«Evet efendim, aynen benim soracağım şey de o idi» deyince Fatma Ninemiz konuşmaya başladı:

«Bak kızım, fakir sahip olduğum bu keşf u kerâmete şu sûretle nâil oldum Allâh’ın rızâsına ermek ve Allâh’ın gazabından kurtulmak için nefsânî arzuları terk ettim Rabbime kul olabilmenin gayreti içinde oldum Annemin;

İki adımdurur derler bu râh’ın zîr u bâlâsı
Biri nefse kadem basmak biri Sultân’a ermektir

sözünü düstur edinerek, daima nefsimi muhafaza ettim Nâ-mahreme asla âzâlarımı, bedenimi hattâ saçımın bir telini dahî göstermedim Yemeklerimi daima evlâd u iyâlimle yedim İmam Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz’in;

‘Bir kimse, dünya hayatında cehennemlik birisini görmek isterse; evlâd u iyâlini terk ederek ve hizmetçilerini karşısında dikerek yalnız başına yemek yiyen kişinin yüzüne baksın’ sözünden çok etkilendim Bundan dolayı ben, tek başıma yemek yemekten kaçınırım Yemek yerken AllahTeâlâ’nın emirlerini onlara tebliğ ederim İyiliği emreder, onlara tatlı sözler söyler, onları sevindiririm Zira en büyük hayır ve sadaka evlât ve iyâline ikram etmektir

Ezan okunmadan evvel o vaktin namazını kılmak için abdest alır, Allah Rasûlü’nün sünnetine tâbî ve sâlihlerin sîretlerine iktidâ ederim

Abdestli olarak ölen kimsenin şehid olarak öleceğine dair, Allah Rasûlü’nün mübarek sözlerini daima hatırda tutarak abdestli ölmek için, devamlı abdestli gezer ve abdestli olarak yatarım Okunan ezâna, mutlaka icâbet ve itâat ederim

Zübeyde Hatun’u anlatayım:

Zübeyde Hatun, Harun Reşid’in en sevgili ailesi idi Birkaç tel saçı nâ-mahreme göründüğü için;

‘Nâ-mahremin gördüğü saçı başımda taşımam!’ diye bütün saçlarını usturaya vurdurmuşturAllah rızâsı için, Allâh’ın emrine uyarak başını örtmek, şereflerin en yücesidir

Kızım!

Erkek mü’minin kırk senede eremediği makama, siz kırk günde erebilirsiniz Hanımlığını bil, ırzına ve iffetine sahip ol, namazını kıl, kocana itâat et, kanaat ehli ol, israftan kaçın, kocana karşı hiçbir zaman;

‘Senin neyini gördüm ki?’ deme Nankörlük etme, erkeğinin yüzüne çatık kaşla ve asık suratla bakma, tatlı dil ve güler yüzle onu teselli eyle, derdine ortak ol! Onun için Allah Teâlâ’ya duâ et Âsî bile olsa, ıslâhı için duâ et Yine de kendisine itâatte kusur etme Getirdiğine râzı ol ve kanaat eyle, hakkını ödeyemezsin

Kadının kocasına itâati, kulun Allâh’a itâati gibidir

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

‘Bir kadın, beş vakit namazını kılar; Ramazan’da orucunu tutar; ırz ve iffetini muhafaza eder; kocasına da itâatte bulunursa; o kadın, sekiz cennetin hangi kapısından dilerse cennete girsin’ (İbn-i Hibbân) buyurmuşlardır

Diğer bir hadîs-i şerifte de;

‘Kadının hayırlısı; ırz ve iffetini muhafaza eden, kocasının malını israf etmeyerek koruyan, nefsini nâ-mahreme karşı sakınandır’ buyurulmaktadır

Allah Teâlâ’ya ve kocasına mutî bir kadın; erkeğinin elbisesini yıkadığı vakit, Allah o kadına bin sevap yazar, geçmiş günahlarından bin günahını affeder Yerde ve gökte ne kadar mahlûkat-ı ilâhî varsa o kadın için istiğfar ederler Cenâb-ı Hak, o kadın için cennette bin derece ihsan buyurur
Başlık: Bir Ziyaretçi Üç Keramet
Gönderen: sons - 03 Ekim 2012, 14:10:59
Kadının iplik dokuması, elbise dikmesi, yemek pişirmesi, dünyaya çocuk getirmesi ve çocuğunu emzirmesi, düşman ile gazası gibidir Kendisine düşmanla cenk etmiş kadar sevap verilir

İmâm-ı Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz, bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ağladıklarını gördü ve sebebini sordu Buyurdular ki:

‘–Mîracda ümmetimden birçok kadınların azâba uğradıklarını gördüm Şimdi, onların hâllerini hatırladım da onun için ağlıyorum’

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurdular:

‘–Acaba, onların azaplarına sebep neydi?’

-Aleyhissalâtü ve’s-selâm- Efendimiz buyurdular:

‘–Kocalarına ihânet etmeleri; kocalarını, dilleriyle incitmeleri sebebiyle bu azaba müstehak olmuşlardı’

Yine Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir gün kadınlara hitaben şöyle buyurdu:

“Ziynet eşyalarınızdan tasaddukta bulunun, çünkü ben, cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu gördüm”

Bunun üzerine kadınlar;

“Neden ey Allah’ın Rasûlü!” diye sordular

Efendimiz şöyle cevap verdiler:

“Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz!” (Buhârî, Iydeyn 7)

İnsan, ne yapıp yapmalı, kendisini çekip çevirmeli; Kur’ân’ın boyasıyla boyanmalı; Rasûl -aleyhisselâm-’ın ahlâkı ile ahlâklanmalı; her nefes, ölümü düşünmeli; kabrin haşyetini, mahşerin şiddet ve dehşetini tefekkür etmeli ve Allah Teâlâ’ya hesap vermeye hazırlanmalıdır

Güzel yavrularım, hakikî kerâmet işte bu anlattıklarımı yaşayıp bu muhtevada bir kul olabilmektirAllah, hepimize yardım eylesin Haydi hocanıza selâm götürün Benim güzel Kur’ân bülbüllerimAllah adedinizi çoğaltsın Esselâmü aleyküm»”

Zannetme ki kerâmet,
Bir şeyh eli öpmektir
Şeyh sözünü dinleyip,
Mâsivâdan geçmektir

(Gülzâr-ı İrfan)

Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: sons - 22 Ekim 2012, 16:01:38
AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?

Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya:
- Hocam, diye sormuşlar At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
- Demirci Hoca:
- Zannetmiyorum, diye cevap vermiş O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar

HAYATI SEYRETMEK
Yazar Kazancakis, bir ihtiyara "neye bakıyorsun?" diye sorduğunda, ihtiyar adam gözlerini akan sudan ayırmadan şu cevabı verir:
- Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma

SELÂMDAKİ İNCELİK
Muzaffer Ozak Hoca'nın sahaflar çarşısındaki dükkanına giren bir genç:
- Selâmunaleyküm babalık diye selâm verince, hazret selâmı alır:
- Aleykümselâm kurukalabalık

ÖRTÜNMEK İÇİN GİYİNMEK!
İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi'nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü varmış
Davetten çıkınca, bir gazeteci sormuş:
- Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi, hiç aldırmadan cevap vermiş:
- Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi

HUZUR
Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi
- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız

KABRİSTAN
Hz Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
- İki sebebi var Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar

ÇINAR AĞACI MAYDANOZUN NESİ OLUR?
Selim Gündüzalp, sosyoloji hocaları olan rahmetli Seyid Ahmet Arvasi'ye:
- Hocam demiş, "insan maymunun gelişmiş şeklidir" diyorlar Ne dersiniz?
Seyid Ahmed Arvasi şu cevabı vermiş:
- O mantığa göre, çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir


MEZARTAŞI YAZISI
Behlül Dânâ'ya biri sorar:
- Oğlum öldü Mezar taşına ne yazdırayım?
Behlül Dânâ şu cevabı verir:
- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter"

ÖLÜLER ÇİÇEK KOKLAMAZ
Amerika'lı iş adamı, bir Çinli'yle alay ederek sormuş:
- Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?
Çinli, başını kaldırmadan cevap vermiş:
- Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman

HAYAT NE ZAMAN BAŞLAR?
- Hayat kırkından sonra başlar, diyen bir kişiye Said Turhan şu karşılığı vermiş:
- Eğer otuz beşinde ölmezsen!

ÖLÜM NEDİR?
Talebelerinden biri, Konfüçyüs'e:
- "Ölüm nedir?" diye sorduğunda, Konfüçyüz'ün cevabı şu olmuş:
- Hayat hakkında ne biliyorsun ki, sana ölümden bahsedeyim

HER KOYUN
Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:
- Sen kendi işine bak, dermiş Her koyun kendi bacağından asılır
Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül
Halife, kendisini sıkıştırdığında:
- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder

ORUÇ NASIL ŞİŞMANLATIR?
Hekimoğlu İsmail'e, "Ramazan olmasına rağmen biraz kilo almışsınız?" dediklerinde:
- Maalesef öyle oldu, demiş Çünkü iki kişilik yemek yiyor, bir kişilik oruç tutuyorum

RİYAKÂRA CEVAP
Adamın biri, Hz Ali'yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır:
- Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm


BAKIŞ FARKI!
Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi'nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
- Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum

SUSTURUCU TEDAVİ
Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmed Âkif'i küçük düşürmeye çalışıp:
- "Affedersiniz, demiş Siz baytar mısınız?"
Mehmed Âkif, hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

MÜJDE
Harun Reşid'in vezirlerinden biri, Behlül Dânâ'ya latife yollu takılarak:
- "Müjde sana ey Behlül, Sultanımız seni, domuzlarla maymunlara çoban tayin etti" dediğinde, Behlül şu cevabı vermiş:
- Öyle ise kulaklarını aç da emirlerimi yerine getirmeye hazırlan

ZOR AMA GÜZEL
Cüneyd-i Bağdâdî'ye: "Sabır nedir?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- Yüzünü ekşitmeden, acıyı yudumlamaktır

YETMEZ Mİ?
Asr-ı saadetteki muhteşem hadiselerden duygulanan bir genç:
- "Keşke Peygamberimiz'in (sav) devesi olsaydım" deyince, Ali Suad atılmış:
- Ümmeti olman yetmiyor mu?

PEYGAMBER HÂNESİ
Hz Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:
- Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?
- Evet, demiş eşi Hiç yiyeceğimiz kalmadı
O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:
- Allah'ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş Evim, Peygamber hanesine benzedi

DERDİN DEVASIZI
İbn-i Sinâ'ya:
- Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:
- Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş


alıntı
Başlık: Takva nedir?
Gönderen: sons - 14 Kasım 2012, 10:20:42
Hazret-i Ömer –radıyAllahu anh-,bir gün Übey bin Ka’b-RadıyAllahu anh-a takvanın ne olduğunu sorar.
Übey-radıyAllahu anh-da ona:
“sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?”der.
Hazret-i Ömer:
“-Evet, yürüdüm”karşılığını verince bu sefer.
“-Peki, ne yaptın? Diye sorar.
Hazret-i Ömer:
“-Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.”cevabını verir.
Bunun üzerine Übey bin Ka’b –radıyAllahu anh-:
“-İşte takva budur.”der.

Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: Mücteba - 26 Kasım 2012, 00:12:48
(http://c1209.hizliresim.com/11/l/d5m9r.jpg)

"Her şeyden evvel dünyada râbıtasız insan yoktur... Hemen herkes hatta her şey mutlaka bir yerlere, bir şeylere bağlıdır. Bu sebeple aklı başında bir insanın, râbıtayı inkâr etmesi mümkün değildir. Hatta inkâr eden insan, bir lahza düşünse, inkâr ettiği şeyin kendisinde var olduğunu görecektir. Meselâ, namaz kılacak olan bir kimse, şayet gâfillerden ise, namaza durduğunda aklı, çeşitli evhâm ve efkâra dalar; Rabb’inden yüz çevirir... Ya çoluk-çocuğu ile, ya malı-mülkü veya bir başka sevdiği şeyle meşgul olur... Onlara bağlanır, onlara râbıta yapar! Fakat, namazdan sonra da râbıtasını inkâr eder!

Evet, bu âlemde her şey râbıta ile kaimdir, onunla ayakta durur, varlığını, nizam ve intizâmını bir başka şeye râbıta ile devam ettirir. Meselâ Dünya, Ay ve diğer bazı gezegenler Güneş’e râbıtalıdır... Güneş ise, Arş-ı A‘lây’a, o da sıfât-ı İlâhî’nin nûruna râbıta hâlindedir. "

Başlık: ..Bir Kedi Kadar Olamadık ..
Gönderen: sons - 11 Aralık 2012, 22:22:41
    İbni Helekan (ra) anlatıyor:
    - “Ebu’l Hasan arkadaşları ile yemek yerken bir kedi çıkagelmiş. Ona bir lokma atmışlar. Biraz sonra yine gelmiş. Bir lokma daha atmışlar. Kedinin geliş gidişleri beşi bulunca içlerinden biri kalkıp o kediyi takip etmiş. Kedi aldığı lokmaları bir harabeye götürüyormuş. Onu takip eden adam içeri girince, kedinin lokmaları gözleri kör olan başka bir kediye taşıdığına şahit olmuş ve bunu gidip Ebu’l Hasan’a anlatmış.
    O da:
    ‘Yazıklar olsun bize!Bir kedi kadar olamadık. Gaflet içinde vakit geçiriyoruz’
    demiş ve o günden sonra nerede yardıma muhtaç biri varsa onu arayıp bulmuş.




 
Başlık: Müslüman Asla Pes Etmemeli ve Tembellik Yapmamalıdır!!!
Gönderen: sons - 15 Aralık 2012, 19:44:50
(http://g1212.hizliresim.com/14/h/gxncr.jpg)



    Evet biz müslümanların durumu bu....Bu dünyada sürünüyoruz bir anlamda her ne kadar gönlümüz mutlu bile olsa ama ahirette kelebek olup uçacaz inşaAllah.....Bu yüzden bu dünyadaki bütün sıkıntılara göğüs gerebiliriz....Ve asla tembellik etmemeliyiz....Sonuçta sonsuz bir hayat bizleri bekliyor....Haydin ''Bismillah'' diyip çalışmaya başlıyalım.....Dünya tarlasını ekip ahiret meyvesini yiyelim.....
   

 
Başlık: "La Rahatün Fiddünya"
Gönderen: mazhar - 15 Aralık 2012, 20:04:56
LA RAHATÜN FİDDÜNYA (dünya rahat yeri değil)

“La rahatün fiddünya...”der, resul-ü Kibriya!
Bu mealde gerçeği, daim demiş enbiya.
Asfiya ve ulema, tasdik etmiş manayı,
Bu kıstasla yaşayan, olmuş makbul evliya!


Çalışırsın kırk sene, bir yerlere gelirsin,
Olur, mevki makamın, çok unvanlar alırsın.
Bir musibet gelerek, alt üst eder planı,
Her şey çıkar elinden, cıs cıbıldık kalırsın!


Gurbet ele giderek, her işleri yaparsın,
Unutursun sılayı, dost ahbaptan koparsın.
Cem edersin mal diye,” ahlı Oflu” emeği,
Ummadığın bir anda, bir hastalık kaparsın!


Kazandığın her şeyi, doktorlara verirsin!
Ne bir sefa sürersin, ne hayrını görürsün.
Belki yetmez birikim, ücret için hekime,
Dilenirsin çarşıda, halka rüsva olursun!


Bol maaşlar alırsın, belki vekil olarak,
Yükselirsin epeyce, orda bakan kalarak.
Bir gün biter saltanat, alaşağı ederler,
Artı hesap verirsin, halka zanlı olarak!


Belki şöhret olarak, zirvelere çıkarsın!
Kabuğunu beğenmez, halka horca bakarsın.
Olur, köşkün araban, sevgilide sınır yok,
Sahnelere sığmazsın, keklik gibi sekersin.


Umulmadık bir kaza, oluverir bir anda,
Ziyan epey büyüktür, hem malında hem canda.
Tasdik eder izanın, dünya dar-ı imtihan,
Rahat yeri cennettir, olmaz rahat cihanda!


Demek boşa dememiş, hak resulü o sözü!
Görmüş bütün hikmeti, gayb aşina o gözü.
Kim ararsa huzuru, rıza üzre yaşasın,
Dışı yansa narlarda, cennette yaşar özü


Bura hizmet yeridir, halka hakka ve dine!
Bu aşk ile dolmalı, idrak şuur ve sine.
Ücret yeri uhradır, rahat bağlı rızaya,
Düstur edin rızayı, şu hayatta kendine!

Cihat Şahin
Başlık: çoçuğun dünyası
Gönderen: sons - 19 Aralık 2012, 23:30:24


    Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
    Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksı n babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.

    Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

    Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım
    ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.

    Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.

    Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum .

    Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
    alırsa ben ne yapacaktım?

    Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz ükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.

    Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.

    Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
    Duyduklarına inanamıyorlardı .. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

    Farkında' Olmalı İnsan...

    Kendisinin, Hayatın Olayların,
    Gidişatın Farkında Olmalı.

    Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın
    Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür.


 
Başlık: 'Kaderini sev belki seninki en iyisidir'
Gönderen: sons - 20 Aralık 2012, 00:05:56
(http://b1212.hizliresim.com/14/m/h25up.jpg)

 
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.

O da Allah'a[c.c.] yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Allah[c.c.]. Güneş oluverir.

Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. "Ol" der Allah[c.c.] Bulut olur.

Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Allah[c.c.]
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.

Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan eser burdan eser, kaya bana mısın demez!
Bildiniz Allah[c.c.] kaya olmasına da izin verir.

Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı
Sırtında bir acı ile uyanır
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadı


'KADERİNİ SEV BELKİ SENİNKİ EN İYİSİDİR
[/font][/color]
Başlık: Başarının sırrı.........
Gönderen: sons - 01 Ocak 2013, 03:59:42
Usta'ya sormuşlar, başarının sırrı nedir?

- Doğru kararlar.

Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabiliyorsun?

- Tecrübe.

İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı nedir?

- Yanlis kararlar!
Başlık: Sözlerin Etkisi
Gönderen: sons - 02 Ocak 2013, 17:03:01
Zengin ve nufuz sahibi bir adam,çok sayıda seçkin konuğu ziyafete davet etti.Konuklar arasında iyileştirme gücüyle tanınanbir sufi şeyhi,birde fransada eğitim görmüş bir doktor olan sağlık bakanı vardı.Yemekten sonra, ev sahibinin kızının aniden başı dönmeye başladı ve kızı yatağına yatırdılar.
Evsahibi,şeyhten ona dua etmaesini istedi.Şeyh de kızın yanuna gitti ve onun sağlığı için dua etti.

   Bu durum sağlık bakanını kızdırdı ve homurdanarak bu tip  hurafelere artık inanılmaması gerektiğini söyledi"Günümüzde"dedi,"İnsanları iyileştirmek için vitamin enjeksiyonları,modern ilaçlar ve başka bilimsel yollara sahibiz!Bu tip modası geçmiş saçmalıklar ilerlememizi önlüyor!"

   Şeyh bakana döndü ve dediki;"bu günlerde bakan üniformasını eşeklere giydirdiklerini bilmiyordum!" "Böylesine aptal ve cahil bir adam bırakın bakan olmayı,nasıl bir doktor olabilir?"Bakan kızgınlıktan küplere biniyordu.Yüzü kıpkırmızı kesildi ve öfkeden konuşamaz hale geldi.

   Şeyh daha sonra yumuşak ve nazik bir sesle,"Bakanım!Lütfen beni affedin.Bu aşağılayıcı sözleri yalnızca bir hususa işaret etmek içinsöyledim.görüyormusunuz yüzünüz nasıl kızardı,kan damarlarınız şişiti,nabzınız hızlandı ve adrenalin düzeyiniz  tavana vurdu.Bütün bunlara bir kaç söz neden oldu.Eğer sıradan olan sözler bu gibi fiziki değişimlere neden olabiliyorsa,belkide Allah (C.C.)'in kitabından gelen ilahi sözlerde fiziki iyileşmeye sebep olabilir".
  KALP NEFİS VE RUH kitabından
   sayfa 135-136
Başlık: kefen sizin olsun
Gönderen: sons - 08 Ocak 2013, 16:36:14
Bir ihtiyar... Ömrünün son demlerini yasamakta... Yolculukta... Azigi bitmis. Aç. Susuz. Bir kasabaya geliyor. Camiye gidiyor...

Hos geldin diyen yok, perisan haline bakip bir ihtiyacin var mi diyen yok. Sadece bos ve donuk gözlerle bakiyorlar...

Aksam oluyor, namaz. Yatsi oluyor, namaz. Buyur eden yok. Tek basina camide. Allah'in evinde. Allah'in misafiri.

O gece ölüyor. Belki de açliktan...

Sabah namazina gelen ayni insanlar. Yabanciya karsi vazifelerini yapiyorlar. Yikiyorlar, kefenliyorlar ve gömüyorlar.

Gömüldügünün gecesi gene sabah namazi. O da ne; Mihrapta bir kefen. Kefen. Bir kagit. Kagit bos degil. Bir yazi:

- Biz size bir misafir gönderdik. Hem yorgundu. Hem de aç. Onu misafir etmediniz. Ne yedirdiniz ne de içirdiniz. Alin istemiyoruz. Kefeniniz de sizin olsun!

Aman... Aman... Dikkat. Gelen Allah misafiridir...
Başlık: misafire ikramın değeri
Gönderen: sons - 08 Ocak 2013, 16:46:23
Eskilerden biri akşam yemeğini sarayda yemek üzere halifenin davetlisiydi. Hızlı hızlı saraya doğru giderken önüne biri çıktı. Önüne çıkan adama kim olduğunu sordu. Adam:
  - Ben yolcuyum. Buranın yabancısıyım. Aç ve yorgunum, dedi. O da:
  - Ben halifenin davetlisiyim. Gel beraber gidelim, dediyse de misafir:
  - Benim halife ile ne işim olacak. Senin bana vereceğin bir tas çorban varsa ver, yoksa bırak, deyince fazla ilgilenmeyip saraya doğru yöneldi.
Davetten sonra dönüşte baktı ki, adam bir kenara kıvrılmış uyuyor. Uyandırmak istemedi ve “Sabah uyanacağı vakitte gelir ve karnını doyururum” diye düşündü, evine gitti, yattı ve uyudu.

O gece bir rüya gördü. Kendisi bir çöldeydi. Yüzünden ışıklar saçılan büyük bir kalabalık ve o kalabalığın önünde de daha nurlu bir zat bulunuyordu. Bunların kimler olduğunu sordu. Kendisine:
  - Bunlar 124 bin Peygamberdir. En önde olan da son Peygamber Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) dır, dediler.
Hemen Peygamberimiz’in elini öpmek istediyse de, Peygamberimiz elini vermedi. Ve buyurdu ki:
  - Biz, sevdiklerimizden bir tas çorbayı esirgeyenlere elimizi vermeyiz.
Uyanır uyanmaz hemen akşamki yabancıyı bulmak için koştu. O, henüz kalkmış ve yola koyulmuştu. Geri çevirmeye uğraştı ve “Ne olur bir tas çorbamı iç” diye yalvardı. Yabancı adam ısrarlara rağmen kabul etmedi ve şöyle dedi.
  - Senin bir tas çorba vermen için illâ da 124 bin Peygamberi seferber mi etmek lâzım? O güçte olmayanlar ne yapacaklar?
Bundan sonra o zat rastladığı hiç bir misafire yemek ikram etmeden göndermezdi. Hatta kendisine misafir olup yemeğini yemesi için yalvarırdı.
Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: sons - 15 Ocak 2013, 15:06:28
Arı ile Karınca

    Bir arı, bir karıncanın bin bir güçlükle taneyi yuvasına götürdüğünü görünce, ona şöyle seslendi:

    “-Ey karınca, bu kendine yüklediğin nasıl bir meşakkat, seçtiğin nasıl bir yüktür? Gel de benim yediğim içtiğim yeri bir gör. En güzel ve en hoş yiyecekler benden artmadıkça padişahlara ulaşmaz. İstediğim yere konar, istediğimi seçer ve istediğimden yerim.”
    Bu sözleri söylerken uçtu ve kasap dükkânında bir etin üzerine kondu. Kasap elindeki bıçağı o mağrur arının üzerine öyle bir vurdu ki onu iki parçaya böldü ve yere attı. Karınca gelip onu ayağından çekti ve şöyle dedi:
    “Nice bir anlık şehvet vardır ki, sahibini uzun zaman üzüntüde bırakır.”
    Arı ise: “Beni istemediğim yere götürme” dedi. Karınca da:

    “Kim hırs ve şehveti sebebiyle dilediği, arzu ettiği yere konarsa, onu istemediği yere götürürler” diye karşılık verdi. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 16.Cilt, Erkam Yay.)

Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: sons - 15 Ocak 2013, 15:20:33
    Kendine doğruyu söyle

    "Üşendim" de

    "tembellik ettim"de

    "canim istemedi"de

    "yapmak içimden gelmedi"de

    hiç degilse "yattim"de

    Ne dersen de ama "imkanim yoktu" deme.Unutma, "iman en büyük imkândir."


 
Başlık: Ynt: Bu namazı tanıyormusunuz
Gönderen: sons - 15 Ocak 2013, 15:30:06
Ulu bir kavak agacinin yaninda bir kabak filizi boy göstermis. Bahar ilerledikçe bitki kavak agacina sarilarak yükselmeye baslamis. Yagmurlarin ve günesin etkisiyle müthis hizla büyümüs ve neredeyse kavak agaciyla ayni boya gelmis.

Bir gün dayanamayip sormus kavağa:

“Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”
10 yilda” demis kavak

10 yilda mi?” diye gülmüs ve çiçeklerini sallamis kabak

“Ben neredeyse 2 ayda seninle ayni boya geldim bak!”

“Dogru” demis agaç “dogru”

Günler günleri kovalamis ve sonbaharin ilk rüzgarlari basladiginda

Kabak önce üsümeye sonra yapraklarini düsürmeye, soguklar arttikçada asagiya dogru inmeye baslamis.

Sormus endiseyle kavaga:
“Neler oluyor bana agaç?”

“Ölüyorsun” demis kavak
“Niçin?”

“Benim on yilda geldigim yere sen iki ayda gelmeye çalistigin için”

 
Başlık: Bismillah
Gönderen: sons - 15 Ocak 2013, 19:28:30
Hoca vaazında;


“Bismillah diyerek yürürseniz, suyun üzerinden batmadan geçebilirsiniz.”
der.


Bu söze inanan bir köylü, artık köprü yerine nehirden geçmektedir.


Bir gün hocayı evine davet eder.


Kabul eden hocayla birlikte giderken, karşılarına nehir çıkar ve adam nehrin üzerinden yürüyerek geçer.


Ama hoca suya girmeye cesaret edemez.


Şaşkın köylü,

“Hocam böyle dememiş miydiniz, gelsenize!”
diye seslenir.


Hoca şöyle cevap verir:

“Onu söyleyen dil bende; ama ona inanan kalp sende…!”
Başlık: Dinde sabun gibidiR..
Gönderen: sons - 22 Şubat 2013, 15:22:44
Dinde sabun gibidiR..

    Bilge ile sabun imalati yapan bir adam yolda yürüyorlardi. Dinle arasi pek fazla olmayan sabuncu Bilgeye bir ara döndü:

    - "Hep aklima takilan bir soru var. Size sorabilir miyim?" dedi.

    Bilge: "Elbette sorabilirsiniz diye" karsilik verdi.

    "Sey..Söylermisiniz bana, Din ne ise yarar?" Bu kadar uzun zamandan beri Din var, ama insanlar hala birbirlerine kötü davraniyorlar. Zulümler isleniyor, insanlar öldürülüyor.

    "Bilge hemen cevap vermedi." Sessiz kaldi yürümeye devam ettiler. Girdikleri sokakta oynayan kir pas icindeki bir cocuk gördüklerinde bilge sabuncuya döndü ve söyle dedi:

    - "Söyler misin sabun ne ise yarar? Bunca zamandir sabun diye birsey var, ama bak insanlar hala kirli kirli geziyorlar. " Sabuncu bu karsilastirmaya hemen itiraz etti.:

    - "Tamam ama insanlarin temizlenmesi icin sabunu
    kullanmasi gerekir".

    "Bu tamda benim söylemek istedigim sey! dedi bilge. Insanlarin iyilik yapmasi icin dini uygulamasi gerekir. Dini hakkiyla yasamayan insanlarin yaptigi kötülüklerde dinin ne sucu olabilir ki...