Ebeveynlik, sadece olduğunuz bir şey değil, yapmanız gereken bir görevinizdir. Anne-baba olmak, çaba gerektirir. Ebeveynlik; İslam, yaşam, ilişkiler, dürüstlük ve saygı gibi konularda çocuğunuzun neleri bilmesi gerektiğine karar vermenizi de içerir. Kendi kişisel karakterlerini oluştururken çocuklarımıza belli konularda yardım etmeyi kapsar. Anne baba olmak, çocuğumuza nasıl bağımsız ve sorumluluk sahibi iyi Müslümanlar olacağı hususunda örnek olmayı gerektirir.
İslam’a ve insanlığa hizmet eden, huzurlu bir dünya ve aile için sağlıklı nesillere ihtiyaç vardır, bunun için de kadınlarımıza çok büyük görevler düşünmektedir. Kadınlarımız çocuklarının elbiselerinin temizliğine gösterdikleri özenden daha çok kalplerinin temizliğine, çocuklarının karınlarını doyurmaya gösterdikleri özenden daha fazlasını kafalarının doyurmaya özen göstermek zorundadır, aksi halde çocuklarımız bir canavar olarak yetişecektir.
Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir, kadın anadır, kadını da erkeği de insan gibi yetiştirme sorumluluğu kadına aittir, onun için kadınımızın daha fazla okuması, daha fazla düşünmesi, yaşadığı dünyaya tanıklık etmesi gerekir.
Eğer kadınlık ve analık görevlerini yerine getirmezler ise çocukları adam gibi yetiştirmezlerse hem kendi başlarına hem de toplumun başına bir bela sararlar.
Elbette çocuklarımız okuyacak, ilim tahsili yapacaktır, ama her şeyden önce imanlı ve kâmil bir Müslüman olmaları gerekir. Bunun için de kafalarının ve gönüllerinin ebeveynleri tarafından doyurulmuş olması gerekir. İslami kaynaklarda da çocuğun tabi tutulacağı eğitim ve öğretimdeki temel konular genel olarak şöyle tespit edilmiştir:
1- İtikat ve ibadete dair zorunlu İslami bilgiler.
2- Ahlak ve muaşeret kuralları.
3- Çocuğun istikbalde geçimini sağlayabilmesi için mümkün ve münasip olan bir meslek dalında pratik bilgiler.
Anlaşılacağı üzere öncelikle aile yuvası içinde çocukların vicdanını kulluk sorumluluğu periyodik olarak yerleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Çoğu anne-baba, çocuklarını yetiştirme hususunda gerçekten en iyisini yapmak isterler. Onları ihmal etmeye ya da onları incitmeye kalkışmazlar. Oysa pek çok anne-baba için ebeveynlik, günlük işlerinin arasında ikinci sıraya alır, çoğunlukla problemler ortaya çıktığında onlarla ilgilenmeye başlar. Örneğin çoğu insan iş hayatındaki amaçlarım, emekliliğini, arabasını ne zaman değiştireceğinin planlarını… Sayabilir, ama çocuğunun sağlıklı ve mutlu yetişmesi için, ne yaptığını, kendisini ve Çocuğunu geliştirmesi için ne gibi planlar yaptığını söyleyemeyecektir. Veya fiziksel olarak tüm günü çocuklarıyla birlikte geçirdikleri halde zihinsel olarak çocuklarından kilometrelerce ayrı, hiçbir şeyi paylaşmayan, emir vermek ve kuru nasihatten başka çocuk ile hiçbir şey konuşmayan bir ebeveynler görürüz.
Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de bir hikâye anlatır.“Yaralı şahin kuşu, bir yaşlı kadının bahçesine kondu. Yaşlı kadın perişan görünümlü şahine acıdı, merhamet etti yanına aldı.Aç şahinin önüne çocukları için hazırladığı hamur bulamacını koydu. Şahinin, önüne konan tasa gagasını daldırması ile başını sallayarak geri çekmesi bir oldu. Çünkü şahin et yerdi, hamur bulamacını yiyemedi.Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce üzüldü:«-Vah!» dedi, «Gagan uzamış, kıvrım kıvrım olmuş. Yumuşacık bir hamur bulamacını bile yiyemez olmuşsun. Senin önceki sahibin hiç mi Allah’tan korkmazdı ki, şu gaganı düzeltmemiş hiç!..» dedi ve eline aldığı kör makas ile şahinin gagasını kesmeye çalıştı.Şahin yaşlı kadının elinden kurtulmak için çırpınsa da, nâfile, kaçamadı. Yaşlı kadın şahinin gagasını kesti.Şahin çırpınırken, yaşlı kadın, şahinin kanatlarını gördü:«-Vah!..» dedi, «Senin eski sahibin sana hiç bakmamış, şu kanatların ne hâle gelmiş, kimi uzun, kimi kısa kalmış!..» diyerek, şahinin o güzelim kanatlarını elindeki makasla düzeltmeye başladı.Şahin acı ile kıvrandı, çırpındı… Çâresizce pençelerini kadının koluna attı ve tırnaklarını kadının koluna geçirdi. Yaşlı kadın, şahinin kanatlarını -güya- düzeltirken koluna batan tırnakları gördü:«-Vah vah! Önceki sahibin nasıl merhametsizmiş ki, bir kere bile tırnaklarını kesmemiş. Tırnakların ne de çirkin olmuş.» dedi ve elindeki makas ile şahinin avlanmakta kullandığı pençelerini söküp attı.
Câhil ve yaşlı bu kadının elinde rezil olan şahinin gözleri doldu. Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce hiddetlendi:“-Kimseye iyilik yaramıyor ki!..” dedi, “Ben iyilik yapıyorum, kuş ağlıyor.” diye söylendi. Sonra da elindeki kuşu:“-Git hadi, bildiğin yere!..” diyerek kaldırdı havaya attı.Şahin çırpındı uçmak için… Ama kanatları kesikti, uçamadı… Acı ile yere inmek istedi, tırnakları sökülmüştü yere de konamadı… Kendini yan üzeri bir kulübeciğin arkasına attı. Koca koca avları, gökyüzünde süzüle süzüle avlayan cesur şahin kuşu, cahil kadının elinde korkak bir kargaya dönüşmüştü.
Evet Değerli dostlar bu hikayede olduğu gibi acaba çocuklarımızı ne kadar tanıyıp onun ihtiyaçlarını karşılıyoruz.Oysa çocukların, hayatı anne babaları ile birlikte aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Bu nedenle çocuğunuzla konuşun, çocuğunuzla birlikte iş yaparak paylaşın. Bir Problemi halletmeye giderken çocuğunuzu da götürerek problem çözmeyi öğretin, çocuğunuzun duygu ve bedeni ile birlikte olun.
Her çocuk anasından temiz duygularla doğar, onu Yahudi ve Mecusi yapan anne babasıdır. (El-Buhari, 6/143)
Bizler nasıl yaşarsak Çocuklarımız bizlerden öyle yaşamayı öğrenir, çocuklarımızdan ancak verebildiklerimiz kadarını bekleyebiliriz, bu nedenle bizlerin ve çocuklarımızın beşikten mezara kadar öğrenmesi ve öğretmesi gerekir.
( sadakat.net // ücharfbeşnokta // İktibastır )
(http://insanvehayat.com/wp-content/uploads/2012/08/talebe-610x250.jpg)
“Ben insanlara öğretmen/muallim olarak gönderildim.”, “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurarak, insanlık için öğretmen olduğunu bize öğreten Efendimizin, asırlar önce uygulamış olduğu eğitim metotlarını günümüz eğitim uygulamaları ile karşılaştırmak ve buradan yola çıkarak sahip olduğumuz yüce değerleri tekrar hissetmek için kısa bir yolculuğa ne dersiniz?
"Bilim ve rasyonellik adına bizlere yıllarca enjekte edilmeye çalışılan batı zihniyeti acaba ne kadar ilerideydi?
İleri olmak, ilerici olmak için tutturmuş oldukları yolun kaynağı nerdeydi?
Ya da biz işin aslının ne kadar gerisindeydik?"
1-Eğitimde örneklendirme ve model olma
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz sahabe-i kirama anlatmış olduğu her olayı, vermiş olduğu her bilgiyi uygulamalı olarak göstermiş ve hayatının her aşamasında bizzat kendisi de numune olmuştur. Ebû Hureyre (ra)’den rivayetle Resûlullah (s.a.v) “Ne dersiniz? Sizden birinin kapısı önünde bir ırmak bulunur da o kimse o ırmakta günde beş defa yıkansa, o adamda kir kalır mı?” Bu soru karşısında Sahabe-i Kirâm: “Hayır üzerinde kirden bir şey kalmaz.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v): “İşte beş vakit namaz da böyledir. Yüce Allah (beş vakit) namaz sayesinde günahları silip temizler.” buyurmuştur.
Günümüz: Günümüz eğitim anlayışında öğretmen sürekli olarak bilgileri anlatan bir kişi olmaktan ziyade, uygulamalı olarak anlatmış olduğu bilgileri tatbik etme ve tepeden tırnağa örnek teşkil etmesinin daha faydalı olacağı kabul edilmektedir. Bunun öğrenci üzerinde daha tesirli olduğu ispatlanmış bir gerçektir.
2-Beyin fırtınası (Brain Storm)
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz toplumu ilgilendiren birçok konuda mutlaka onların fikirlerini alır uygulanabilir olanları değerlendirmeye tabi tutardı. Hendek savaşında birçok kaynakta belirtildiği gibi Allah tarafından Peygamber Efendimize hendek kazma fikri ilham edildiği halde sahabenin fikrini sorarak onlarla beyin fırtınası yaptıktan sonra hendek kazma sonucuna ulaşılmıştır. Hatta projenin ilerleyen aşamalarında hendeğin nerelere kazılacağı, derinliklerinin ne kadar olacağı da yine ortak fikir üretme yoluyla karara bağlanmıştır. Peygamber Efendimiz bir konuda ‘’istişare eden pişman olmaz’’ buyurmuştur. Bu hususta Ebu Hureyre (r.a.); ‘’Ben arkadaşlarıyla Rasulullahtan daha fazla istişare edeni görmedim.’’ buyurmaktadır.
Günümüz: Beyin fırtınası; bir grubun belli bir zaman zarfında bir konuya çözüm getirmek, karar vermek için düşünce ve fikir üretmek amacıyla akıllarına gelen fikirleri çekinmeden ifade etmelerini sağlayan bir tekniktir.
3-Merhamet eğitimi
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde : “Ben sizin aranızda tıpkı kırda ateşin başında oturup da hayvanların, kelebeklerin, kuşların, cümle mahlûkatın, o ateşe düşmesini önlemeye çalışan adama benzerim. Ben o ışığın cazibesine kapılan, fakat yanacağını bilmeyen o hayvanları ve yaratıkları ateşten korumak için çalışıyorum.” (Buhari) buyurmaktadır. Tebliğ vazifesinde en merhametli halini göstererek, insanların kendisine olan muhabbetini artırıyordu.
Günümüz: Günümüz eğitim bilimlerinin verilerine göre, eğitim sırasında şefkatle, merhametle muhataba yaklaşım, eğiticiye de öğrenciye de rahatlık kazandırır ve mutlu edici bir disiplin oluşturur. Baskı, dayak, şiddet, korkutma gibi cezalandırıcı davranışlarla ise, sevgi ve güven ortamı zedelenir veya yok olabilir.
4- Eğitim öğretimin yapıldığı mekân
Asr-ı Saâdet: İslam’ın ilk yıllarından itibaren eğitim-öğretim mekânları olarak mescitler kullanılmıştır. Ancak kullanılan mescitler çok yönlü tutularak ibadet yeri, ilim öğrenilen müessese, ordu karargâhı, aktif eğitim dediğimiz yeni öğrenilen bilgilerin tatbik edildiği yer, insanlara toplu olarak bilginin aktarıldığı alan (konferans) ve elçilerin kabul edildiği bir mekân olarak kullanılmıştır. Hatta bazı kaynaklarda mescitler için İslam’ın ilk yatılı üniversiteleri ifadesi kullanılmıştır.
Günümüz: Günümüz eğitim sistemlerinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapıldığı okullarda, üniversitelerde her türlü faaliyetin yapılabilmesi için uygun ortam oluşturulmaya çalışılmaktadır. Özellikle ülkemizde de son yıllarda ortaya atılan ‘’okullar hayat bulsun’’ projesi ile eğitim-öğretim yuvalarının daha canlı ve birçok etkinliğin yapılabileceği alanlara dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
5- Bilinenden – bilinmeyene öğretim ilkesi
Asr-ı Saâdet: Ebû Hureyre (ra)’den naklen: “Benî Fezâre kabilesinden bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e gelerek ‘Karım siyah bir oğlan doğurdu.’ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘Senin develerin var mı?’ diye sordu. Adam ‘Evet’ cevabını verdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘Renkleri nedir?’ diye sordu. Adam ‘kırmızı’ cevabını verdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘İçlerinde boz renklileri var mı?’ diye sordu. Adam ‘Hakikaten içlerinde boz renklileri var.’ dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘Peki bu onlara nereden geldi?’ diye sordu. Adam ‘Belki damar çekmiştir.’ dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘Bu da belki damar çekmiştir.’ buyurdular.” Peygamber Efendimiz bir bedeviyi eğitirken onun anlayabileceği, dilde anlatarak bilinen bir vakadan yola çıkarak bilinmeyen bir olayı muhteşem bir şekilde ifade etmiştir.
Günümüz: Öğrenme-öğretme sürecinde yeni öğretilecek bilgi ve becerilerin daha önce öğrenilen bilgi ve becerilerden yola çıkılarak öğretilmesidir. Böylece öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyi dikkate alınır ve sağlam bir alt yapı oluşturulur. Bu yöntem sayesinde bilgiler arasında bağlantı güçlendirilerek daha iyi bir öğrenme sağlanmış olur.
6- Tümdengelim (bütün-parça-bütün ilişkisi) ilkesi
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz konuları öğretirken adım adım ilerler en genel bilgilerden yola çıkarak özel alanlara yönelirdi. Muaz Bin Cebel (r.a.)’ı Yemen’e gönderen Peygamber Efendimiz, onu şöyle uyarmıştır: “Sen ehl-i kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Onlara önce Allah’ın birliğinden, Ondan başka ilah olmadığından, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasulü oluşundan bahset. Bunu anlat. Eğer bunu kabul ederlerse beş vakit namazı anlat, onu öğret. Şayet bunu da kabul eder ve uygulamaya başlarlarsa bu defa zekâtı anlat.”
İslam’ın öğretim mantığında tümdengelim tekniği kabul edilerek önce temel kabul edilen imani bilgiler, arkasından ibadet, daha sonra da dini hükümler anlatılmıştır.
Günümüz: Öğrenme konuları ana başlıklarda (bütünden) alt başlıklara (parçaya) ayrılarak öğretme ilkesine dayalı bir öğretim usulü ve tekniğidir.
7- Çoklu zekâ teorisi
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz bir konunun öğretilmesi sırasında birçok farklı yöntem ve tekniği kullanarak insanların ilgi ve alanlarına hitap edecek şekilde farklı öğrenme yöntemlerini kullanıyordu. Anlatılan konunun akılda iyice yer etmesi için birçok farklı duyuya hitap edecek etkinlikler kullanırdı. Örneğin bir defasında ashabı kiram ile otururken, onlara doğru yoldan, istikametten bahsederken, eline bir çubuk alarak önce dosdoğru bir çizgi çizer. Sonra da sağına ve soluna bazı çizgiler çizer. Doğru ve dümdüz olan çizgiye, “Bu sıratı müstakimdir.” buyurur. Diğer eğri ve yan çizgilere de “Bunlar da batıl yollardır.” buyurur. Yine Peygamber Efendimiz bir konuyu öğreteceği zaman farklı zekâ alanlarına hitap edecek şekilde anlatırdı. Yukarıdaki örnekte görsel hafızaya, namazın nasıl kılınacağını anlatırken işitsel hafızaya, namaz kılma eyleme için kinestetik hafızaya başvurmuştur.
Günümüz: Öğrenme psikoloğu olan Howard Gardner zekâ kavramları ile ilgili olarak ortaya atmış olduğu çoklu zekâ kuramında zekânın kısıtlı olarak tanımlanması yerine çok yönlü olarak bakılması ve eğitim- öğretim metotlarının bu yönde tekrar düzenlenmesi gerektiğini savunuyordu.
8- Kişiye özel eğitim
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz Mekke’de “Darü’l- Erkam”, Medine’de de “Ashabı Suffe” olarak karşımıza çıkan eğitim yuvalarında bireye özgü eğitim modelini uygulamıştır. Yetenekli ve farklı gördüğü çocukları özel olarak eğitmiştir. Ashabı Suffe’de yetişen Ebu Hureyre Hazretlerinin muhteşem bir hafızası vardı. Ashabı Suffe’de almış olduğu eğitim ile beş binden fazla hadis rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz karşısındakileri tanıma hususunda benzersizdir. Muhatabının yeteneklerini keşfedip onların hazır oldukluklarını öğrendikten sonra eğitime başlamıştır. Çünkü karşınızdaki muhatabı tanımadan yapacağınız faaliyet hiçbir fayda sağlamayacaktır. Yine Peygamber Efendimiz “Biz peygamberler insanlara akılarına göre konuşmakla emir olunduk’’ buyurmuştur.
Günümüz: Her bireyin farklı bir öğrenme tarzına sahip olduğunu savunan günümüz eğitim sistemiyle kişilerin, ilgi alan ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almalarını hedeflenmektedir.
9- Soru- cevap yöntemi
Asr-ı Saâdet: Sual ilmin anahtarıdır. Peygamber Efendimiz soru sormaları için sahabelerini teşvik ederdi. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de de “Eğer bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun.” buyruluyor. Peygamberimiz kendisine sorulan bütün soruları büyük bir ciddiyetle cevaplandırmış ve hiç birini cevapsız bırakmamıştır. Hatta konunun daha iyi anlaşılması için cevabını bildiği halde sahabeye sorular sorarak onları bu hususta teşvik etmiştir. Bir gün Ashabına: ‘’Müslüman kimdir, biliyor musunuz? diye sordu. Onlar da “Allah ve Rasulü daha iyi bilir’’ dediler. Yeterli miktarda dikkatleri toplayan Efendimiz sorduğu soruyu cevaplayarak bu şekilde eğitimine devam etmiştir.
Günümüz: Eğitimde en çok kullanılan usullerden biri de soru cevap yöntemidir. Bu yöntem ile daha kalıcı öğrenme sağlanır. Soru sormak öğrenmenin ilk adımıdır. Kafasında herhangi bir konu hakkında soru oluşturan kişi, artık meselenin farkına varmış, onun çözüm yolunu aramaya başlamış demektir.
10- Öğrenci (çocuk) merkezli eğitim
Asr-ı Saâdet: Peygamber Efendimiz hayatın her aşamasında mutlaka çocuğu merkeze alarak eğitim öğretimine devam etmiştir. Çocukların mescitlere gelmesini teşvik etmiş, birçok zaman onlarla mescitte oynamıştır. Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiğinde yaklaşık on yaşlarında olan Hazreti Enes’i yanına almış on yıl boyunca ilgilenerek ona yapabileceği işleri kademeli olarak öğretmiştir. Çocuklara yapabilecekleri işleri vererek onlarda başarma duygusunu geliştirmiştir. Hatta kendi torunlarını omuzlarına alarak onlarla oynarmış ve çocuklara rastladığında mutlaka selam vermiştir. Çocukların haklarına azami derecede riayet eden Efendimiz kendisi ile görüşme esnasında eğer sıra çok fazla ise çocuklara öncelik tanınmasını isterdi.
Günümüz: Öğrenci merkezli eğitim ile öğrencinin yani çocuğun, mevcut ve gelecekteki ihtiyaçlarının farkına varmasına yardımcı olmak, kendi fiziki ve zihini yeteneklerini, sınırlarını, yani “öğrenme profilini” keşfetmesine yardımcı olmak ve belirlenecek eğitim ihtiyaçlarının gerektireceği bilgi, becerilere ve tutumlara yönelik davranışların, çocuklar üzerinde olgunlaşmasını sağlamak olarak ifade edilir.
11- Yabancı dil öğretimi
Asr-ı Saâdet: Zihinsel becerilerin gelişmesi ve insanlar arasında iletişimin güçlenmesi için yabancı dil öğrenimi önemli bir faaliyettir. Peygamber Efendimiz bu hususta da bizleri teşvik etmiştir. Efendimiz Zeyd Bin Sabit’e (r.a), Yahudilere güvenmediğini ifade ederek yazışmalar için onların dilini öğrenmesini tavsiye etti. Zeyd (r.a) kısa sürede İbranice öğrendi.
Günümüz: Günümüz eğitim anlayışında çocukların ikinci hatta üçüncü bir yabancı dil öğrenimi ile zihinsel gelişimlerinin artacağı belirtilmektedir. Aynı zamanda çağın gereksinimlerinden de biri olan yabancı dil mutlaka tavsiye edilmektedir. Ancak her mevzuda olduğu gibi dil mevzusuda abartılmamalı, yabancı dil amaç değil araç olmaktan öte gitmemelidir.
Yukarıda bahsedemediğimiz eğitim ve öğretimle ilgili daha birçok konu hakkında Efendimiz bizlere örnek olmuş ve bu konular hakkında zihinlerimizde yeni kapılar aralamıştır. Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da bütün insanlığa örnek olan Efendimizin usul ve tekniklerine, sünnet-i seniyelerine sahip çıkarak insanlığın kurtuluşuna vesile olmak ümidiyle…
"Yukarıda bahsedemediğimiz eğitim ve öğretimle ilgili daha birçok konu hakkında Efendimiz bizlere örnek olmuş ve bu konular hakkında zihinlerimizde yeni kapılar aralamıştır. Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da bütün insanlığa örnek olan Efendimizin usul ve tekniklerine, sünnet-i seniyelerine sahip çıkarak insanlığın kurtuluşuna vesile olmak ümidiyle…"
Tunahan COŞKUN - Ağustos 2012 - İnsanveHayat Dergisi (http://www.insanvehayat.com)