Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => GENEL KÜLTÜR-SANAT => Konuyu başlatan: Mücteba - 23 Mart 2015, 13:37:17

Başlık: Eyüp Sultan'a Girişte Minaredeki Hokka ve Kalem
Gönderen: Mücteba - 23 Mart 2015, 13:37:17
Eyüp Sultan'a Girişte Minaredeki Hokka ve Kalem


"Hadika müellifi, Defterdar Cami’nin banisi Mahmud Efendi’nin Hattat Hamdullah Efendi’den mezun, hüsnü hatta malik olduğunu yazar, Minareye bir hokka ve kalem koydurmasını ise hüsnü hatta olan muhabbetine bağlar, Kitaplarda böyle geçse de minareye alem olan hokka ve kalemin halk arasında başka bir hikayesi Defterdar Caddesi’nde hâlâ anlatılır,"

[ Yazı ve Fotoğraf: Ümit Yüksel ]


 

Bir cumartesi günü Eyüp Sultan’ı ziyaret etmek, gezmek istediniz. Haliç Köprüsü’nde, metrobüsten indiniz. Feshane’den Eyüp Sultan’a otobüse binmeyi düşünmeyin. Ya da özel arabanız varsa hemen bir otoparka arabanızı çekiniz. Çünkü hem Sultan’ın semtine giriyorsunuz hem de sürülecek çok iz var bu semtte.

Iz sürmek, dijital dünyada daha kolay ve tek merkezden olmaktadır. Eskiden keşşaflık diye tesmiye olunan iş, günümüzde izcilik diye adlandırılıyor. Keşşaflık, bir iz sürmeden ziyade gizli şeyleri ortaya çıkarma manasını ihtiva ediyor. Keşşaf, her ay bir yürüyüş güzergahında yeni şeyler keşfetmenin yolculuğunu yapacak. Bu ay Eyüp girişinde adımlarımızı atmaya başlıyoruz.

Eyüp’ü keşfetmenin şartı

Haliç Köprüsü’nün hemen sağında Feshane’nin karşısında bir cami göreceksiniz. Ancak camiye bakmadan önce “Eyüp Sultan nasıl gezilir?” sorusunu kendinize sorunuz. Yıllardır Eyüp’te esnaflık yapanlar cevabı hemen veriyor. Eyüp’te iz sürmenin ilk kuralını da yılların esnafı koyuyor. “Yedi yaşımda babam derdi ki ‘Eyüp sahabe yatağıdır, toprağına abdestsiz basmamak icap eder.”

Feshane’nin karşı tarafı Defterdar Mahallesi. Önce Defterdar Caddesi ve sonra Defterdar Camii geliyor önünüze. Uzaktan baktığınızda bir hikâyesi olmalı diyor insan. Keşif gözüyle bakarsanız Defterdar Nazlı Mahmud Efendi Camii’nden ziyade, minaresi dikkatinizi çekecektir. Ikindi vaktinde gitmişseniz güneş, minareye alem olan hokka ve kalemi bir siluet gibi size gösterecektir. Camiye girmeden sağ tarafta Defterdar Çeşmesi (1543) yere gömülü vaziyette bekliyor. 1973 yılında yol yükseltildiğinden avlu kapısı ve çeşme çukurda kalmış.

Mimar Sinan’ın hüneri: Hokkalı ve kalemli bir minare

Mimar Sinan’ın eseri olan caminin inşasına 1540 yılında başlanmış. Mimar Sinan’ın küçük bir cami yaptırmasına hayret edebilirsiniz; ancak minaresindeki hokka ve kalem ile bu cami kendini fark ettirmiştir. Minaresi sağda olup kesme taştan yapılmış. İlk yapıldığında kubbeli olan cami, 1766 yılındaki depremde çökmüş. Daha sonra da ahşap tavanlı olarak yeniden yapılmış.

1970 tarihinde avlu duvarları geriye alınarak haziresi biraz küçültülmüş.

Hadika müellifi, caminin banisi Mahmud Efendi’nin Hattat Hamdullah Efendi’den mezun, hüsnü hatta malik olduğunu yazar. Minareye bir hokka ve kalem koydurmasını ise hüsnü hatta olan muhabbetine bağlar. Kitaplarda böyle geçse de minareye alem olan hokka ve kalemin halk arasında başka bir hikayesi Defterdar Caddesi’nde hâlâ anlatılır.

Nazlı Mahmud Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Devleti Âliyye’nin defterdarıdır. İsmindeki nazlı sıfatı, her isteyene bol keseden para dağıtan bir defterdar olmadığına hamledilir. Anlatılan hikâyeye göre hazineden para alamayanlar, zamanla defterdara rüşvet suçu isnat ederler. Hattat olan defterdar, önündeki hokka ve kaleme bakarak müfterilere şöyle der. “Elimdeki hokka ve kalemi herkesin gözü önünde havaya atacağım. Hokka ve kalem havada kalmazsa suçlamayı kabul edeceğim. Eğer hokka ve kalem yere düşmezse iftira atmış olacaksınız.” Hokka ve kalem düşmez ve minaredeki yerini alır. Bu hikaye ile hak ve hakikatın asla yere düşmeyeceği fikri sabit olur.

Defterdar Camii yapıldıktan sonra etrafında mahalle teşekkül eder. Defterdar Mahallesi ve Defterdar İskelesi ilave ediliverir. Mahallenin ismi bugüne kadar yaşasa da iskele zamanla kaldırılır. Sultan Birinci Abdülhamid devrinde Defterdar İskelesi’nin iki tarafına kahvehaneler ve dükkânlar inşa edilerek çarşı haline getirilir.

Çarşı ve dükkânlar, 1985’te Haliç sahillerinin açılması sırasında yıktırılır.

Şu halde caminin avlusundaki ahşap medrese ve Çömlekçiler Arkası Sokağı tarafındaki taş mektebinden eser yoktur.

Hokka ve kalemin inişli çıkışlı tarihi

Minare sabit kalsa da hokka ve kalem orada durmaz. Çeşitli badireler atlatır. Minare yapıldıktan az zaman sonra kalem kaybolmuş, yalnız hokka kalmıştır. 1766 senesindeki büyük depremden sonra tamir edilirken hokka ve kalem yerine konulmuştur.

Prof. Dr. Uğur Derman, 2005 yılındaki bir tebliğinde minarenin tepesindeki hokkanın 1971 veya 1972 senesinde yerinde olduğunu hatta bunların fotoğraflarını çektiğini söylüyor. “Herhalde 1980’li yıllarda oradan bir geçişimde, artık hokkanın da yerinde durmadığını esefle gördüm. Hemen içeri girip câmi vazifelisinden bu hokkayı sordum. Böyle bir şeyin varlığından bile haberi yoktu. Hokka, herhâlde daha önceden düşmüş ve belki de hurda toplayanların eline geçip satılmıştı.”

Caminin haziresindeki tahrip edilmiş mezar taşlarını görünce bu iddiaya hak vermemek elde değil. Caminin çarşısı, iskelesi, medresesi zamanla yok edilir. Hokka ve kalem, fırtına ve depremlere maruz kalsa da yeniden 2007 yılında minaredeki yerini alır. Yılların mücadelesi neticesinde hokka ve kalem bir mesaj verircesine orada fark edilmeyi beklemektedir.


Ümit YÜKSEL | 02 Mart 2015 | http://insanvehayat.com/eyup-sultana-giriste-minaredeki-hokka-ve-kalem/