Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => FIKIH VE İTİKAD => Konuyu başlatan: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:36:04

Başlık: "Bu Dört Mezhepte Nerden Çıktı?"
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:36:04
"Bu Dört Mezhepte Nerden Çıktı?"

Bazı cahiller tarafından şöyle denmektedir: “Peygamber A.S tek bir din ile geldiği halde bu dört mezhep de nereden çıktı.”

Buna iki merhalede cevap verelim.

1- Peygamber Efendimiz, kendisinden sonra, bir takım fer’î meselelerde ihtilafların vuku bulacağını ve bunun da ümmeti için bir güzellik, bir kurtuluş vesilesi olacağını beyanla, ümmetin müctehidleri arasında olacak bu ihtilafa izin vermiş, razı olmuş, hatta bu ihtilafı medih ifadeleriyle zikrederek rahmet vesilesi ilan etmiştir.

Kendi zaman-ı saadetlerinde de bir takım meseleleri istişareye açmış, karşılıklı müzakereler sonunda, ashab-ı kiramın bir birlerine muhalif söz ve görüşlerini takdir ile karşılamış, hiç birini farklı fikir beyan ettiği için muaheze etmemiştir.

Mesela, Bedir gazası esirleri hakkında hüküm vermeleri için ashabıyla istişare etmiş, her birinin görüşünü dinleyip neticede ortaya çıkan iki görüşten birini tercih etmiştir.

Ömer bin Abdülaziz hazretleri: “Ashab-ı kiram efendilerimizin, ihtilafından dolayı bende hasıl olan sevinç ve süruru, Arapların en kıymetli malı olan beyaz Hecin develerinin tamamına sahib olmak dahi veremez,” ifadeleriyle, müctehitlerin ihtilafının ne derece kıymet ifade ettiğini izah etmeye çalışmıştır.

Halife Harun Reşit, İmam-ı Malik hazretlerinin yazdığı “Muvatta” isimli kitabı, Ka’be-i Muazzamaya astırıp, bütün müminleri muktezasıyla amel etmeye mecbur etmek niyetinde olduğunu İmam-ı Malik hazretlerine söyleyince, İmam buna asla müsaade veremeyeceğini ifade etmiştir.

2- Mezheb, Peygamber Efendimiz ve Ashabının yaşayışlarını sistemleştiren bir müessesedir. Bu tatbikatın, zamanla unutulmasını önlemek gayesinin bir neticesidir. Dinde olmayanı dine sokmak asla değildir. Daha önce vuku bulmamış, bir takım hâdiselere, cevaplar aranır olduğunda, bu ihtiyacı karşılamak için, İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam-ı Şafii, İmam-ı Malik ve İmam Ahmed ibn-i Hanbel gibi büyük müctehidlerin gayretleriyle, temelde bir, teferruatta cüz’î farklılıklar ile bi’z-zarure ortaya çıkmıştır.

Eğer Allah ve Rasülü tek mezhebi murat etmiş olsaydı, kıyamete kadar vuku bulacak hadiseler için, dinimizin hükümlerini, bütün teferruatıyla vaz ederler ve müçtehidlere içtihad etme kapısını aralamazlardı. Dolayısıyla tek mezheb olurdu. Ancak zorluk asıl bu halde meydana gelirdi. Peygamberimizin “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” sözünün manası işte budur.

Bununla beraber illa tek mezhep isteyenlere şu çağrıda bulunuyoruz.
"Mademki tek çatı altında toplanmak istiyorsunuz? buyurun, itikadî mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebi’nde toplanalım. Eğer sözünüzde sadık iseniz buyurun hak mezhep olan Ehl-i Sünnet’e… Neden 72 fırkaya bölündünüz?"

İşte “Bu dört mezheb nerden çıktı” diyenlere söylüyoruz: “Allah ve Rasülünün müsaadesiyle ortaya çıktı.”

(Mevâhibü’r-Rahman fî Menâkıbi’l-İmam Ebu Hanifete’l-Numan’dan Derlemeler…)

www.incemeseleler.com | http://www.incemeseleler.com/itikadi-meseleler/1801-bu-d%C3%B6rt-mezhepte-nerden-%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1.html
Başlık: Hak Mezhepler Niçin Lazımdır?
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:37:53
Hak Mezhepler Niçin Lazımdır?

Peygamberimizin (Salat ve selam olsun sona) sağlığında Ashab dini, imanı, işlemekle ilgili hükümleri ve bilgileri bizzat ondan öğreniyorlardı. Öğrenenler, henüz bilmeyenlere öğretiyorlardı.

Efendimizin vefatından sonra İslam dünyası hızla genişledi, kısa zamanda Atlas Okyanusu ile Çin sınırlarına dayandı.

Peygamberimiz zamanında Kur'an tek bir kitap (Mushaf) halinde toplanmamıştı. Bu iş Hz. Ebubekir zamanında yapıldı, Hz. Osman Mushaf nüshalarını çoğalttırdı, vilayetlere gönderdi. Böylece Kur'anın nazmı/metni korunmuş oldu.

Başta İbn Sebe' olmak üzere münafıklar, yalancıktan ihtida etmişler İslam'a bozmak istiyordu. Ortaya, Tevhid'e ve sahih akaide aykırı batıl ve bid'at inançlar ve görüşler atılmıştı. İşte bu devirde zuhur eden müctehid imamlar Kur'andan, Sünnetten ve icmâ i ümmetten çıkardıkları fıkıh hükümlerini sistemleştirdiler. Bu konuda dört fıkıh mezhebi yayıldı, diğerleri devam etmedi.

Fıkıh mezhepleri ile Kur'anın ve Sünnetin işlemeye, muamelata, hukuka ait hükümleri bir araya getirilmiş, sistemleştirilmiş ve korunmuş oldu.

İtikad bozukluklarını ortadan kaldırmak üzere İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî sahih İslam akaidini ortaya koydular, Kur'ana ve Sünnete aykırı bâtıl ve bid'at inanç ve görüşleri ayıklayıp reddettiler.

Dört fıkıh mezhebi ve iki akaid ekolü usûlde (asıllarda), temelde, esasta birdir. Bunların mensupları birbirlerini sapıklıkla ve esasta yanılmış olmakla suçlamazlar.

Kan çıkmakla, yahut bir erkeğin eli kadına değmekle abdest bozulur mu, bozulmaz mı gibi farklı, çeşitli görüşler esasa ait değildir, teferruattır, dinde Rahmanî bir zenginlik ve genişliktir.

Vehhabîler, mezhepsizler, Selefîler, reformcular "Asr-ı Saadette mezhep mi vardı?" deyip duruyorlar.

Ehl-i Sünnetin başı, imamı, rehberi, mürşidi Resul-i Kibriya Efendimizdir.

Ehl-i Sünnetin pişivası ve muktedası Ashab, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîndir, yani Selef-i Sâlihîndir.

Ehl-i Sünnet demek İslam'ın Kur'anın, Sünnetin Peygamber Efendimizin öğretilerine, metoduna, talimatına uygun yorumudur.


Peygamber ile Ehl-i Sünnet İslamlığı arasında hiçbir kopukluk yoktur. Pakistanlı bir yazarın "İslamın üç kuşağından sonra gerçek İslam'ın temel öğretileri unutuldu" iddiası iftiradır.

İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî; dört fıkıh ekolünün kurucuları müctehid imamlar (Ebu Hanife, İmamı Mâlik, İmamı Şafiî, İmam Ahmed ibn Hanbel) Kur'ana, Sünnete, Selef-i Sâlihîn inanç, yorum ve uygulamalarına aykırı tek bir hüküm getirmemişlerdir.

Bu altı büyük imamın temsil ettiği Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, kopuksuz bir şekilde Resulullah Efendimize ulaşır.

Asr-ı Saadette mezhep mi vardı diyenlere deriz ki:

Asr-ı Saadet'te tek bir kitap halinde Kur'an var mıydı?

Kur'anın tek bir Mushaf halinde toplanmasına da mı bid'at diyeceksiniz?

Ayetlerin Mushaf haline getirilmesi Kur'anı bir araya getirmiş ve korumuştur.

Fıkıh mezhepleri de Kur'anın hükümlerini, Sünnetin ve Selef-i Sâlihîn uygulama ve icmâının ışığında zabt, tanzim ve derlemiştir.

Asr-ı Saadette mezhep mi vardır diyenler ya cahillikten, yahut kasıtlı olarak yanılıyor ve yanıltıyorlar.

Asr-ı Saadette Ramazan'a mahsus gece namazı vardı ama ona teravih denmiyordu. Geçen Ramazan ayında bazı aykırılar İslam'da teravih yoktur diye bağırıp çağırdılar ama Diyanet fetva heyeti onların ağzının payını verdi.

İslam dini 23 yılda tamamlanmıştır. Kur'anın son ayeti Efendimizin vefatından kısa bir müddet önce inmiştir. Asr-ı Sadette fıkıh ilmi vardı ama onun sağlığında bugünkü şekilde tedvin edilecek vakit yoktu.

Dört fıkıh mezhebinin dördü de esasta, usulde, temelde birdir.

İhtilaflar ayrıntılara aittir ve hadîslerin yorumuyla ilgilidir.

Hülasa-i kelam:

Ehl-i Sünnetin iki akaid ekolü ve dört fıkıh mezhebi haktır.

Dört fıkıh mezhebinin üzerinde ittifak ettikleri konulara aykırı ictihad yapılamaz.

İmamı Eş'arîye ve İmamı Mâturidîye bağlanan, İslam'ı dört fıkıh mezhebinden birine göre hayata uygulayan Müslümanlar Resulullah Efendimize, Kur'ana, Sünnete kopuksuz bir şekilde bağlanmış olurlar.

Asr-ı Saadette mezhep mi vardı sözü safsatadan, mantıksızlıktan, basiretsizlikten ileri gelen bir insafsızlıktır.

Asr-ı Saadette Mushaf da yoktu, o da mı bid'attir?

Fıkıh mezhepleri olmadan Müslümanlar İslam'ın hükümlerini hayata nasıl uygulayacaklar?

Reformcuların hazırladıkları Kur'an tercüme, meal ve tefsirlerinden mi?

Yağma yok!

Mehmet Şevket EYGİ - 5 Şubat 2012 Pazar

Başlık: Mezhepsizlik Fitnesi Nasıl Çıktı?
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:38:11
Mezhepsizlik Fitnesi Nasıl Çıktı?

Müslümanlar arasındaki dehşet verici kafa karışıklığının başlangıcı 1970'lere dayanır. O tarihlerde Diyanet'e hakim olan zihniyet, Osmanlı idaresindeki Suriye'den Mısır'a kaçmış olan reformcu ve yenilikçi Reşid Rıza'nın Telfik-i Mezahib (Mezheplerin fıkıh hükümlerini karışık olarak uygulamak) lehindeki kitabını Osmanlıca'dan bugünkü Türkçeye çevirtip yayınlamıştı.

Bendeniz o zaman Almanya'da sürgünde bulunuyordum. 1974'te Af Kanunu çıktıktan sonra vatanıma döndüğümde şöyle bir vak'a anlatmışlardı: Bir cami, kürsüde turfa bir vaiz haykırıyor "Ey Müslümanlar! Problemlerimize çare ve çözüm getirecek çok değerli bir kitap ayınlandı. Ankara'dan yeterli miktarda getirttik, camiden çıkarken birer nüsha alınız..." Bu kitap Telfik-i Mezahib kitabıymış...

Zehi gaflet!... Farmason, taqiyyeci, yalancı, Müslümanları aldatan, Halife-i Müslimîn Gazi Sultan Abdülhamid-i Sanî hazretlerini bir İngiliz ajanı ile birlikte tahttan indirme planları yapan Cemalüddin Efganî'nin talebesi Abduh'un şakirdi bir adamın yanlış bir tezi savunan kitabını okuyarak Müslümanlar kurtulacakmış...

Bu zihniyet, ictihad yapmaya ehliyeti olmayan kimselerin işkembeden ictihad yapmalarını tavsiye ediyordu. Eskiden ümmet dört büyük müctehide bağlıydı. Şimdi bozukların ve bid'atçilerin sayesinde yüzbinlerce naylon müctehidimiz oldu.

"Kur'ân Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor..." diyenler bile çıktı.

Vah vah, ne günlere kaldık!..

Kıyamet'e kadar kapanmayacak bir fitne fesat, nifak şikak, çekişme, verimsiz tartışma kapısını açtılar.

Birtakım mezhepsizlerin iddia ettiği gibi dört hak mezhep bir bölünme değildir. Asıl bölünme mezhepsizliktir. Ehl-i Sünnet içinde dört fıkıh sistemi vardır. Mezhepsizlikte ise on binlerce, yüz binlerce sistem değil, sistemsizlik, kafa karışıklığı bulunmaktadır.

Artık bu işler kolay kolay düzelmez.

Mezhepsiz bid'atçiler ictihad yaptıklarını, dini doğrudan doğruya Kur'ân'dan öğrendiklerini, Kutsal Kitabımızı doğru şekilde tefsir ettiklerini sanıyorlar. Bu zan onları gururlandırıyor, kendileriyle iftihar ediyorlar, kibre düşüyorlar.

Birtakım Rafizîler de bu toz duman, bu kargaşa içinde pür ümid bekliyor. Ehl-i Sünnet Müslümanları kendi fıkıhlarını bırakacak ve onların mezhebine girecek.

Zehi gaflet... Zehi gaflet...

Mezhep ve fıkıh lehindeki bir yazımı iktibas etmiş olan internet sitesine bir okuyucu şu mail'i göndermiş: "İbn Arabî'yi destekleyenin imanından şüphe ederim."

Ne kadar aşırı fikirlerdir bunlar.

Mezhepsizlik Arap ülkelerinde Müslümanları yüceltti ve kurtardı mı ki, Türkiye'de kurtarsın?

Mezhepler putmuş... Ne hezeyanlar ne hezeyanlar...

Bu konuları Şiî kardeşlerimle tartışmak istemem. Onları kendi hallerine bırakırım. Benim sözüm Ehl-i Sünnet Müslümanlarınadır. İslâm'ı doğru anlamak ve uygulamak istiyorsanız, dört mezhepten birinin fıkhını kabul edeceksiniz ve (istisnaî ve zarurî) haller dışında bütünüyle uygulayacaksınız.

İtikatta İbn Teymiyye ve onun gibi aşırılara tâbi olmayacak, Ehl-i Sünnet imamlarına ve gerçek ulemaya tâbi olacaksınız.

Kur'ân'ı kendi re'yinizle ve hevanızla yorumlamayacaksınız.

Dinde reformculuktan ve yenilikten ateşten kaçar gibi kaçacaksınız.

Resulullah Efendimiz'in (sallalahu aleyhi ve sellem) sünnetine sımsıkı sarılacaksınız.

Ashab-ı Kiram'ın tamamını sevip sayacaksınız.

Onların bazısının arasında bundan 1400 sene evvel cereyan etmiş bazı üzücü hadiseleri dinin esası olarak kabul etmeyecek ve bunlar hakkındaki hükmü Âdil-i Mutlak olan Yüce Rabbimiz'e bırakacaksınız.

Velhasıl din konusunda tartışmayacaksınız, çekişmeyeceksiniz.

Bilmeyenler bilenlere tabi olacak. Yüce Kur'ân'da "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmuştur.

İslâmî hiyerarşiye riayet edeceksiniz. Mezhebi, fıkhı inkar etmek bir ordudaki rütbeleri, hiyerarşiyi, disiplini inkar etmek gibidir.

Bizi Resulullah'a, O'ndan, Yüce Rabbimiz'e ulaştıran nuranî bir silsileye bağlanmak zorundayız.

Bu silsile gerçek fakihlerin ve mürşidlerin silsilesidir.

Mezhepsizlikte silsile milsile, icazet micazet yoktur. Mezhep devamlılıktır, mezhepsizlik kopukluktur.

Bazı mezhepsiz kardeşlerimi uyarıyorum. Bendenize sövüp sayarak, hakaret ederek, saçma sapan konuşarak bir yere varamazsınız.

Tefsir ve fıkıhta Resulullah Efendimiz'in iki büyük talebesi vardı. İbn Abbas ve İbn Mes'ud (radiyAllahu anhüma) hazretleri. Onlar Tabîi'nden talebe yetiştirdiler. Onlar da tebe-i Tabiî'nden... Böylece karnen ba'de karnin (bir nesilden öteki nesle) icazetli gerçek müfessirler ve fukaha yetişti. Bu devirde gerçek İslâm'ı onlar anlatıyor, öğretiyor. Bu muhterem zevata tabi olmakta büyük yararlar vardır.

Resulullah'a geçerli ve sahih bir silsile ile bağlı icazetli gerçek ulemaya, fukahaya, müfessirlere, muhaddislere ve diğer din bilginlerine bağlananlar Mevlalarını bulurlar. Bunları inkar edip, dini kendi nefs, heva ve cehaletleriyle yorumlamaya yeltenenler ise, yanlış yorumları yüzünden korkarım belalarını bulacaklardır.

Seçim bize aittir.



Mehmet Şevket EYGİ
Başlık: Din, Mezhep...
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:38:35
Din, Mezhep...

Sayın Cumhurbaşkanı, arada bir mezhep meselesine temas ediyor. Geçen hafta da etti.

Büyük İslam âlimleri, mezhep hakkında hükmü çoktan vermiş:

“Müctehid (âyet ve hadislerden hüküm çıkarabilme seviyesinde) olmayan Müslümanlar bir mezhep imamına uymak zorundadırlar. Mezhepsizlik dinsizliğe bir köprüdür.”

Mezhep hayatımıza o kadar işlemiş ki, baba ve dedelerimiz bozuk inançlı kimseler hakkında “O mezhepsizdir” derlerdi.

Sayın Cumhurbaşkanımız şöyle diyor:

“Mezhepçilik şu anda İslam dünyasını, ümmeti paramparça etti.”

Ümmeti param parça eden, aksine mezhebinden uzak kalıp şuursuzlaşarak kâfirlerin oyunlarına gelmek olmasın!

Mezhepleri dile dolamak yerine, şuurlanmaktan bahsetmek daha isabetli olmaz mıydı?

Mezhepleri veya mezhep ayrılıklarını ortadan kaldırsak, kâfirler Müslümanları birbirine kırdırmaktan vaz mı geçecek?

Asırlardır mezhepler de var mezheplere mensup Müslümanlar da. Ama birçok asırlarda hep müslümanlar hâkim ve gâlip olmuş.

Bunu tarih dede söylüyor. 

Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor:

“Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de görüyoruz. Acımasızca Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. Bu sadece mezhebî farklılık nedeniyle.”

Yanlış bir değerlendirme. Eğer, “Müslüman Müslümanı sadece mezhep farklılığından dolayı öldürüyor” olsaydı, geçmiş asırlarda da birbirlerini öldürmeleri lâzımdı. Çünkü mezhep ayrılığı asırlardır var. Ama mezhep ayrılığı sebebiyle birbirlerini öldürme olmamış.

Irak ve Afganistan’da 1.5 milyon insan, ABD tarafından değil de  Müslüman oldukları için birbirleri tarafından mı öldürüldü?

Bu iki ülkede insanların öldürülme sebebi ile Suriye, Filistin ve Yemen’deki ölümlerin sebebi aynıdır desek yanılmış mı oluruz? 

***

Herkesin bildiği BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) diye bir şey var.

ABD başkanı Bush zamanında karara bağlanan bu proje, 22 (sonra 25’e çıkarıldı)/ İslam ülkesinin sınırlarını değiştirme projesidir.

Diğer bir tarifle, Müslümanları öldüre öldüre 22 (25) ülkeyi Irak ve Afganistan yapma projesidir.

Cumhurbaşkanı’nın kendi ifadesine göre, BOP’un üç eşbaşkanından biri İtalya, diğerleri iki Müslüman ülkenin başkanları:

Türkiye ve Yemen… 

Türkiye 19 ve 25 Aralık hadiselerinde karıştırılmak istendi ama, muvaffak olunamadı.

Tesadüfe bakın ki, şimdi de Yemen karıştı.

Hem eş başkanlar bu ülkelerden hem karıştırılan ülkeler aynı ülkeler.

Şimdi, Yemen BOP çerçevesinde karıştırılıyor demeyelim mi?

Öyleyse, bu rakam 22’ye veya 25’e çıkana kadar ülkeler karıştırılmaya ve kan akıtılmaya devam edecektir.   

Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözüne dönelim:

“Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam’dır. Bunu böyle bilmemiz lazım. Ne yazık ki mezhebini din edinmiş olanlarla başımız dertte. Sıkıntı burada…”

Cumhurbaşkanı böyle dese de ne sünnîler “Benim dinim sünnîliktir” diyor, ne şiîler “Benim dinim şiâdır” diyor.

Öyleyse, İslama zıtmış gibi mezhebi getirip dinin karşısına koymak uygun değil.

Bu memlekette, “Bizim tek dinimiz İslam değil. İkinci bir dinimiz var” diyen mi var ki, “Bizim tek dinimiz İslam’dır” diyoruz? 

***

Türkiye’de mezhebin ne olduğunu bilmeyen nice insan var. Bu kimseler Cumhurbaşkanı’nın sözüne uyup, “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam’dır” diyerek mezhebi bir tarafa atıp, sünnîlikten ayrılıp da hangi inanca sarılacak?

Canım “İslama sarılsın” denilemez. Çünkü sünnîlik zaten İslamdan ayrı değil.

Bir de amelde yani ibâdette mezhep var.

Müslüman, ibâdette 4 hak mezhepten birine göre ibâdet etmeyecekse neye göre ibâdet edecek?

Türkiye’de Hanefî mezhebinden olan da var Şâfiî de.

Birbirlerini hor görmez, Hanefî, Şâfiî imamın arkasında namaz kılar, Şâfiî de Hanefînin.

Bu durumda, Cumhurbaşkanı’nın “Müslüman Müslüman’ı sadece mezhebî farklılık nedeniyle öldürüyor” sözü isabetli değil.

Mübârek üçayların, okuyucularımız ve İslam âlemi için hayırlara vesile olması temennisiyle…



Ali EREN | 18.04.2015 04:00 | http://www.gazetevahdet.com/din-mezhep-1777yy.htm

Başlık: Mezhepleri Silme Kararı mı Var?
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2016, 15:39:33
Mezhepleri Silme Kararı mı Var?

Sayın Cumhurbaşkanı İran seyahatinde, “Beni ne Şia ilgilendirir ne Sünni ilgilendirir. Benim Sünnilik diye bir dinim yok” demişti.

Bazı kimselerin, Cumhurbaşkanı’nın bu sözünden güç alarak mezheblerin aleyhinde konuşmaya başlayacaklarını bekliyorduk.

Nitekim aleyhinde konuşulacak başka şey yokmuş gibi, “Mezheblerin lüzumsuz olduğu” konuşulmaya başlandı.

Böyle konuşanlara cevap vermesi gereken ilk şahıs Diyanet İşleri Başkanı olması icap ederken, onun, “Kur’an’da ne sünnîlik var ne şiîlik var. Kur’an’da sadece Müslüman olduğumuz var” demesi anlaşılır gibi değil.

Bu söz ilmî yetersizlikten söylenen bir söz değil.  İslam âlimi olmayan Sayın Cumhurbaşkanı’nın, mezheb meselesini derinliğine bilememesi normal. Ama bir Diyanet İşleri Başkanı, ilmi ne kadar zayıf olursa olsun, avamın bir mezhebe bağlanmadan ibâdet etmesinin mümkün olamayacağını bilir.

Öyleyse bu sözle hedeflenen ne?

***

Dînî ilimler ayrı, siyâset ayrıdır. Dinî meselelerde söz söylemek isteyen siyâsîler de dikkatli konuşmalıdırlar.

“Mezheb” gibi ihtisas isteyen derin meselelere hiç dalmamalılar.

Dalarlarsa, ilk adımda tökezler, o derinlikte boğulurlar.

Misali ortada:

Manisa’da 4/5/2015’te görüldü ki imam-hatip mezunu olmak bile, İstanbul’un fethini haber veren ve herkesçe bilinen  “Letüftehanne…” hadisi şerifinin i’rabını doğru okumaya bile yetmiyor. Nerde kaldı mezhebler hakkında konuşmak.

Erbabının bildiği bir kaide:

Bahse konu hadis-i şerifin yukarıda yazdığımız birinci kelimesi mechul fiildir. İkinci kelimesi olan “el-Kostantîniyye” ise nâib-i fâildir. Nâib-i fâiller nasb değil rafi’dir.

Hadis-i şerifin Arapça aslını okumaya kalkışan bir kimse, ‘raf’ okunması icap eden nâib-i fâili, “KostantîniyyeTE” diye nasb okursa, bu kaideyi bilenleri gülümsetir.

En iyisi mi bilmediğimiz yerlere yelken açmayalım…

Fıkra bu ya, câmisi minaresi olmayan, haliyle ezan da okunmayan bir köyde doğup büyüyen bir genç, hayatında ilk defa kasabaya inmiş. O sırada müezzin minarede ezan okuyormuş.

Hayatında ezan duymayan bu genç, müezzine dönüp şöyle demiş:

Ne bağırıyorsun, inemeyeceğin yere çıkmasaydın.

Onun gibi, herkes ilmî seviyesini bilmeli, inemeyeceği yere çıkmamalı…

Sayın Başkan’ımıza gelince.

Kendileri, 75 milyonun Diyanet İşleri Başkanı olup saygı duyulması gereken bir zattır. Ona ne desem acaba?

Ama konuşmam lâzım, konuşacağım.

Sayın Başkan!

Irak Şiî Vakfı Divan Başkanı Alla Abdüssâhib Hüseyin el-Müsâvî ve beraberindeki heyeti makamınızda kabul ettiğinizde, “Mezhebe olan mensûbiyetimizi, İslama olan mensûbiyetimizin önüne geçirdiğimizde en büyük fitneyle karşı karşıya kalırız” demişsiniz.

İslam ayrı, mezheb ayrı mıdır? Mezheb İslam’a zıt mıdır ki böyle konuştunuz?

Esas üzerinde durulacak cümleniz ise şu:

“Kur’an’da ne sünnîlik var ne şiîlik var. Kur’an’da sadece Müslüman olduğumuz var.”

Yani?

“Sünnîlik Kur’an’da olmayan bir şey, atın gitsin” mi demek istiyorsunuz?

Mezheb imamları olan İmam-ı Âzamlar, İmam Şâfiîler, İmam Ahmed b. Hanbeller, İmam Mâlikler, Müslümanların önüne Kur’an’da olmayan bir yol mu koymuşlar?

Müslümanlar bu imamlardan birine yani bir mezhebe uyduklarına göre, Kur’an’da olmayan ve asırlardır Kur’an’a zıt bir yolda mı gidiyorlar?

Hangi Diyanet İşleri Başkanı, mezheb imamlarından daha âlim olduğunu söyleyebilir!

Kaldı ki zamanımıza göre büyük âlim de olsa, İmam-ı Âzamları tenkit edecek basamağa çıkamaz…

Makam insanın ilmini artırmaz. O makama gelmeden önce ilmi ne kadarsa, geldikten sonra da aynıdır.

Câmi ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur.

Sayın Başkan!

Bu millet mezhebli olmaktan memnun. “Mezhebsiz” olmak istemiyor.

Böyle bir milletin Diyanet İşleri Başkanı olmanız hasebiyle dilinizi mezheblerin üzerinden çekmeniz gerekmez mi?

Ya çekin veya “Kur’an’da ne sünnîlik var ne şiîlik var” sözünüzün izahını yapın ki bu millet mezheblerin zararlarını(!) da mezhebsizliğin faydalarını(!) da anlasın.

“Ben onu demek istemedim” diyorsanız, ne demek istediğinizi açıklayın ki millet anlasın.

“Ramazan bizi değiştirmeli” diyorsunuz.

Umarız ki Ramazan sizin mezhebler hakkındaki söz ve kanaatınızı da değiştirir…



Ali EREN | 24.06.2015 04:04 | http://www.gazetevahdet.com/mezhepleri-silme-karari-mi-var-2596yy.htm

Başlık: Bundan Sonra Diyanet Hutbesi Dinlemeyeceğim
Gönderen: Mücteba - 27 Nisan 2016, 12:55:04
Bundan Sonra Diyanet Hutbesi Dinlemeyeceğim

GEÇEN Cuma bütün camilerde okunan hutbeyi dinledikten sonra, Cuma namazlarını,  Diyanet hutbesi okunan camilerde kılmamaya karar verdim.

Diyanet hutbesi okunmayan camiler var mı? Az da olsa var, onlardan birine gideceğim.

İsim ve adres vermeyeceğim. Dinde yenilik, değişiklik, reform isteyen Fazlurrahmancı ve Mutezilî zalimlere hedef göstermemek için…


Bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak şu gerçekleri sevgili Müslüman kardeşlerimin dikkatlerine bir kere daha arz ederim:

1- Ehl-i Sünnetin hak, doğru, geçerli tanıdığı dört fıkıh mezhebi vardır. Bunların dışında başka hak mezhep yoktur, bid’at fırkaları vardır.

2- Ehl-i Sünnet mezhebini tutmak kesinlikle mezhepçilik olarak görülemez ve kınanamaz.

3- Ehl-i Sünnet ile bid’at ve dalalet fırkalarını eşit tutmak büyük ve temel bir yanılgıdır.

4- Ehl-i Sünneti tutmak mezhepçilik değil, mezhepliliktir ve bu davranış çok isabetli ve doğrudur.

5- İslam Şeriatine, Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Ümmetine en büyük ve yıkıcı tehdit mezheplilik değil, mezhepsizliktir.

6- Zamanımızın en büyük bid’at ve dalâlet fırkası Fazlurrahmanın Tarihsellik ve Tâtiliye fırkasıdır. Bu fırkanın ajanları, taqiye ve kitman yaparak kendilerini gizliyor ve Türkiyemizde  Avrupa Birliği kriterlerine uygun, içi boşaltılmış yeni bir din türetmeye çalışıyor.

7- Ehl-i Sünnet Ümmet birliği istiyor, mezhepsizler İslam Protestanlığı istiyor; Ümmeti parçalayıp birbirinden kopuk binlerce fırka, şube, parça üretiyor.

8- Ehl-i Sünnet ResulAllaha, Ashaba, Tâbiîne, Tebe-i Tâbiîne, eimme-i müctehidine, müceddidlere, gerçek ulema fukaha ve mürşidlere bağlıdır. Ehl-i bid’at ise sarıklı farmasonları, gulüvve sapmış aşırıları, siyaseti dinin üzerinde tutan aktivistleri, bid’atçileri imam ve lider kabul etmektedir.

9- Bendeniz elinde imkan olmayan zayıf bir Sünnî Müslümanım; bid’atçilere, mezhepsizlere, Fazlurranmancılara, taqiyye ve kitman yapan Mutezile fırkası mensuplarına, Allah gerçek bir Janus’tur diyen zındığın peşine düşmüşlere bir şey yapamam. Lakin dikkat etsinler, Allah’ın sillesinden korksunlar.  Tokat yerler, tepesi üstü düşerler, bunu unutmasınlar.

Keyfiyeti Müslüman kardeşlerimle arz ediyorum.

Selam Kur’ana, Sünnete, hidayete, Fırka-i Nâciyeye, Sevâd-ı Âzama, Şeriat-ı Garraya tâbi olanlara olsun.


Mehmet Şevket EYGİ | 27.04.2016 04:00 | http://www.gazetevahdet.com/bundan-sonra-diyanet-hutbesi-dinlemeyecegim-5160yy.htm